Ozanlar Diyarı Sivas’ta Bir Ozanla Tanışmak:Aşık Veysel İzinden Gidenler

fft16_mf10121310Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

          Aşık Veysel Şatıroğlu

Yukarıdaki dizeler halk ozanı Aşık Veysel‘e ait. Aşık Veysel Sivas’ın Şarkışla İlçesi doğumlu.

Suyundan mı, toprağından mı, insanlarının genlerinden mi? Nedendir bilinmez, ama bilinen bir şey var ki Sivas’ın topraklarından halk ozanı fışkırmış. Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Aşık Hüseyin, Hasan Devrani, Talibi Coşkun, Muhlis Akarsu, Ali İzzet Savaş, Serdari, Ruhsati, Feryadi bu kentin ismi çok bilinen ozanları. Sivas’lı ozanlar içinde adı yayılmamış, yazılmamış olanlar yok mudur? Mutlaka vardır. Onları yöre insanları dinlediler ve adı yazılmamış bu ozanların şiirleri, türküleri derlenemeden, onlarla birlikte yitip gittiler…

P4280185.JPG

25 Ekim Aşık Veysel’in doğum günü. Bu sene gezdiğim ve http://www.gezekalin.com  (https://gezekalin.com/2018/07/05/sivasda-bir-gun/) sayfalarında hikayesini sizlerle paylaştığım Sivas’ta bir gönül insanını, bir ozanı, bir saz yapım üstadını tanıdım ve hikayesinden, sazından, sözünden, hayat görüşünden çok etkilendim. Onun adı Şentürk İyidoğan. Aşıkların büyüklerinden, Aşık Veysel’in doğum gününde, onun ayak izlerinden giden sevgili Şentürk İyidoğan’ı siz sanal gezginlere kendi ağzından, benim izlenimlerinden anlatmak isterim.

İlkokul yıllarında mesleğine destek olmadan başlayan bağlama ustası Şentürk İyidoğan, 4 Eylül Sanayi Sitesi’ndeki küçük atölyesinde bağlama imalatı ve tamiri yapıyor. O bir saz üstadı ve günümüz ozanlarından.

Yedi kardeşten en küçüğü Şentürk, babasının kıymetlisi. Kendi ağzından dinlediğimize göre saz ile onu tanıştıran da babası. Babası ona gürgen ağacından yapılma bir saz alıyor.  Küçük Şentürk sazını alıp, yıllarını saz yapmaya adamış ama istediği kalitede sazı bir türlü yapamamış köydeki Hıdır amcasına götürüyor ve ondan sazını akort etmesini ve mümkünse saz çalmayı öğretmesini istiyor. Onu dinleyen Hıdır amcası, onun hayatını değiştirecek sözü söylüyor; “Oğlum! Sen saz çalmayı niye öğreneceksin? Sen saz yapmayı öğrensene. Bak! Orada köy yolu üzerinde diken ardıcı ağacı var. O artık tam sazlık olmuştur, onu kes ve saz yap”

Bu söz onu başka bir yola sokmuş.  Hıdır amcası tarifleri ve yardımları ile 2 senede ilk sazını yapmış. Sazı yapan, sazı çalmaz mı? Saz çalmayı da öğrenmiş ve ilkokul 2. sınıfta, 23 Nisan şenliklerinde kendi sazını çalıp, arkadaşlarına dinletmiş.  Sazı yapmış ama zamanla yaptığı ile yetinmemiş. Ne de olsa acemi işi! Sazı onun istediği şekilde düzeltmesi için ilkokul 3-4. sınıflarda iken uzak bir köyde, şimdilerde adı Bakımlı olan, o zamanların Fertelli Köyünde, zamanının iyi bilinen saz yapım ustası Celal Ustaya ulaşmış.  Celal Usta işin ustasıdır ama yıllardır saz yapmak için diken ardıcı ağacı bulamamış. Küçük Şentürk, diken ağacından yapılma acemi işi kendi sazını Celal Ustaya gösterdiğinde ve onun takdirini kazandığında doğru yolda olduğunu anlamış. Artık Şentürk sadece sazı iyi çalmayı değil bunun yanında, işin geleneği ve göreneğini de koruyarak iyi bir saz yapım ustası olmayı da hedefine koymuştur. İlerleyen zamanlarda ilk saz yapım atölyesini 1992 yılında Zara’da açar sonra da atölyesini Sivas’a içine taşır. Gerek Zara’da gerekse de Sivas’ta iyilerle tanışır ve kendini iyiden iyiye geliştirir. Sazlarını eski geleneklere göre yapar, sözlerini yazar ve bir aşık olarak söze döker. O aynı zamanda bir Aşıktır

Saz Üstadı Şentürk, Aşık Şentürk yaklaşık 40 yıldır bağlama üretiyor. Sazlarını hala geleneksel yöntemlerle imal ediyor ve çoğunlukla dut yaprak, ardıç yaprak ve dut oyma sazlar yapıyor. Balta sazları, dede düzeni sazlar, zaman zaman cura ve kopuz da imal ediyor. Ama daha önemlisi kişinin ses tonuna özel saz yapıyor. Yaptığı her bağlamanın kendine has bir kimliği var. Bağlama onun için bir şahsiyet ve onlarında her birini, diğerinden ayıran bir kimliği olmalıdır. Şentürk İyidoğan elinden çıkma bağlamasını alan birisi ne aldığını, hangi ses tonunda olduğunu ve bu bağlamayı alanın hangi seste eserlerini okursa iyi olacağını söyleyen bir kimlik kartına sahiptir. Ülkede adı bilinen çok sayıda saz sanatçısına, ozana bağlama yapmış Şentürk İyidoğan.

Şentürk İyidoğan’ın diğer bir iş edindiği konu ise ünlü ozanların eski sazlarını toplamak. Aşık Veysel, Davut Sulari gibi birçok ünlü ozanın sazlarını toplayan Şentürk Usta, zamanla bu sazları bir müze içinde sergilemeye karar vermiş ve atölyesinin karşısına günümüz bazı sanatçılarının da maddi manevi desteği ile küçük bir müzeyi, Ozanlar Müzesi‘ni kurmuş. Hangi sanatçı kimin eserini okuyorsa onun küçük heykelinin yapım maliyetini karşılamış ve o ozanın eski sazı heykelin yanında yer almış.  Aşık Şentürk’ün gezdirdiği müzede, Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal, Neşet Ertaş, Aşık Mahsuni Şerif, Davut Sulari, Ruhsati, Ali Ekber Çiçek, Muzaffer Sarısözen, Feyzullah Çınar, Kaygusuz Abdal, Nesimi Çimen, Murat Çobanoğlu, Seyit Meftuni gibi ozanların büstleri yer alıyor. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

O bu müzeyi bir edep, erkan odası olarak görüyor. Buraya gelen ziyaretçilerin, özellikle çocuk ve gençlerin, burada dinleme kültürünü öğrenmelerini ve edep, erkan odasının da gelecek kuşaklara aktarılmasını istiyor. Aşıklarımızı ve toplumdaki yerlerini özellikle bizden sonra gelecek kuşaklara aktarmayı, onları tanımalarını ve felsefelerini anlamalarını istiyor. 

P4280131.JPG

Atölyesini ve müzesini ziyaretimizde hem kendisi şahsen tanıdık ve hem de o güzel insanı sazı ve sözü ile dinledik. Sivas’a gelmişseniz sakın ola bu güzel gönül insanını, ozanı ve bağlama yapım ustasını ziyaret etmeyi unutmayın. Size anlatacak örnek bir yaşamı, dinletecek güzel sesi, kulaklarınızdan silinmeyecek bağlamasından çıkan tınıları ve kendi elleri ile sunacağı demli bir çayı olacaktır. 

Aşık Veysel’lerin, Şentürk İyidoğanları’n bol olduğu bir ülkem olsun…

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

25.10.2018  Saat:21:30

 

Gittim, Gördüm, Yedim…Kars’ın Lezzetleri

Kars’ın tarihten gelen kozmopolit yapısı, çok kültürlü geçmişi zengin bir mutfağa da sahip olmasına neden oluyor.

Kars ve civar yöresi gezimizde, bazıları bölgeye özel, yemekleri tatma şansını elde ettik. Şahsen ben Sim-Er Otelin mutfağından servis edilen yemekleri, dışarıda yediğimiz yöresel yemeklere göre daha çok beğendim. Otelde grubun konakladığı gecelerden ilk 2 akşam yemeğinde yöresel tatları deneme şansımız oldu. Ama biz İstanbulzedeler otelde sadece 1 gece o güzelim yöresel yemekleri tatma fırsatını yakaladık.

Gırar (Lebeni) Çorbası

OLYMPUS DIGITAL CAMERA
Nohut ve dövme (dibekte dövülerek kabuklarından ayrılan buğday) pişirildikten sonra (bazen kabak da katılabilirmiş) ayran dökülüp, hafif kaynatılıp, üstüne de nane ve çeşitli dağ otları katılarak yapılan bir çeşit çorba. Kürt yemeği olarak bilinirmiş. Bizim yediğimiz Gırar Çorbası örneğine aşotu ve dağdan toplanan bazı  otlar katılmıştı. Benim damak tadıma uygundu ve çok beğendim.

Piti

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Piti, Azerbaycan mutfağına ve özellikle Kars mutfağına özgü yemek. Bazı yörelerde, özellikle Iğdır ve çevresinde Bozbaş olarak da anılıyor. Pitinin temel malzemeleri koyun eti, nohut ve lavaş. Yemeğin suyuna kendine özgü rengini veren ise zerdeçala benzeyen sarıkök adlı ot. Pitinin sunumu aşamasında kullanılan çömlek veya çukur tabakların altına lavaş döşeniyor. Bizim otelde yediğimiz de çok güzel bir örnekti. Mutlaka bardağı andırır bir kapta geliyor. Yemeğin en üstünde kuyruk yağı konmuştu. Önce çorba gibi suyunu kaşıkladık. Arkasından da kupa içindeki yemeği tabağa boşaltıp yedik.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Helva (Umaç Helvası)

Kıtırlı bir helva türüydü. Ben sevdim doğrusu. Sabah kahvaltıda bile vardı.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Üşenmedim bir de tarifini buldum. Belki yapan olur da yerim 🙂

Kaz eti

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Çok şey bekleyip de aradığım tadı bulmadığım bir yemek oldu.

http://www.altinkaz.com/sayfa_24_kars—ardahan-kazinin-ozelligi.html adresinden aldığım aşağıdaki bilgiyi olduğu gibi aktarıyorum;

“Kars ve Ardahan kazına tat veren 6 temel özellik vardır. Bunlar; yöredeki suların soğukluğu, bölgedeki minerallerin zenginliği, bin bir çeşit bitki örtüsü, tuzlamada kullanılan kaya tuzu ve havadaki ayazdır. 

Yaz bastırınca kazlar yaylaya çıkarılıyor, havalar soğuyup, yağmurlar düştüğünde yeniden köye indiriliyor. Bu dönem genellikle harman sonu olduğundan, kazlar başaklardan toprağa düşmüş tahıl taneleriyle iyice semizleşiyor. İlk kar yağdığında ise kesilip tüyleri ve içi alınıyor, bütün olarak tuzlanıp 10 gün (baskıya) salamuraya yatırılıyor. Ardından karda açık havada(ayazda), güneş ve rüzgâr görecek biçimde asılıp, 30 ile 60 gün süreyle kurutuluyor. Tuzlanıp bu yörenin ayazında kalan kaz pastırma halini alıyor.  Bu yöreye özgü nefis bir tat, Kars-Ardahan kazı.”

Biz Kaz Evi’nde kaz yemeğini yedik. Burada yemeği ya sadece kaz eti olarak ya da bulgur yanına kaz eti olarak istekte bulunabiliyorsunuz. Benim damak zevkime uygun bir et değildi. Sert bir et gibi geldi bana. Ama siz yine de deneyeceksiniz elbette.

Kete

Kete sadece Doğu Anadolu yöresinde değil, İç Anadolu’da da yapılan bir unlu yiyecek. İçinin hazırlanışı unun yağda kavrulması ile oluyor. Bana pek güzel gelmedi ama beyaz peynir ve çayla beraber fena değildi.

Lahana Dolması

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Lahana dolmasını Kaz Evi’nde denedik. Ben bu mekanda en çok dolmayı beğendim.

Kars Kaşarı

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Taze inek sütünün peynir mayası ile mayalanmasının ardından elde edilen beyaz peynirin, kaynar suda haşlanması ve tecrübeli ustaların elinde yoğrulduktan sonra kalıplara dökülmesinin ardından kalıplardan çıkarılan kaşarlar, tuzlanarak özel serin odalarda bekletilir ve biraz eskidikten sonra torbalanarak soğuk hava depolarında eskimeye ve yıllanmaya bırakılır. Eskidikçe lezzeti daha çok artan Kars kaşarı, depodan çıkarıldığından kabuk bağlamış ve hafif küflenmiş şekilde piyasaya sürülür. Kars kaşarı yapılma işlemi sırasında, kalıplara dökmeden hemen önce Kaşarın boğumlanan kısmından  kaşarın büyüklüğüne göre ağırlığı değişen bir parça koparılır.Bu parçaya “Kaşar Göbeği”  denir, eğer bu tekrar Kaşar imalatına katılmayıp da piyasaya sürülmek için ayrılırsa buna da “Göbek” yada “Göbek Kaşar” denir.

Kars deyince akla kaşar ve gravyer peyniri gelmesi o kadar doğal ki..Ayırım yapmayacağım. Cadde boyu dükkanları gezin ve hangisi damak tadınıza uyarsa oradan kaşarlarınızı alın derim.

Bundan başka bir tür mantı olan Hangel, Haşıl ve daha başka yöreye özgün yemekleri de denemelisiniz..

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

15.03.2015 Saat 23:00

Bir Geleneğe Tanıklık Etmek: Hasbey Köyü’nde Cirit

IMG_0295

2015 Yılı Şubat ayında yapacağımız Kars-Sarıkamış gezimizin planlama aşamasında, Nar Gezi Tur Şirketi sahiplerinden sevgili Aykut ve Reyhan, gezinin bir bölümüne cirit müsabakası izlemeyi aktivite olarak ekleyebileceklerini söylediklerinde çok heyecanlanmış ve düşünmeksizin kabul etmiştim. Sadece televizyonlarda gördüğüm cirit sporunun en özgün haliyle iyi bir örneğini izleme şansımız olacaktı. Bu gösteriye şahit olmak ve Hasbey Köyü’nün o muhteşem insanları ile tanışmak o kadar özel ve güzeldi ki, Kars-Sarıkamış gezi yazımı yazarken bu bölümün ayrı ve ilk olarak yazılması gerektiğine karar verdim. Kars gezisi yapacaklar için önerim şu olur; Bu bölüm olmadan yaptığınız Kars ve çevresi geziniz mutlaka eksik olacaktır. Aman! Bu bölümü lütfen atlamayın ve programınıza mutlaka alın…

IMG_9681

Hasbey Köyü, Kars İlimize 53 km uzaklıkta 170 haneli bir köyümüz. Köye 23 km uzaklıktaki Selim İlçesine bağlı. Bu şirin beldeye karlar altında bir yolu takip ederek ama son derece güzel ve güneşli bir havada, bir pazar günü vardık. İki minibüsü dolduran 26 kişilik gezgin grubumuzu, köyün çocukları başta olmak üzere, Hasbey Köyü insanları karşıladı. Sahte olmayan, karşılıklı sıcak duyguları hissedebiliyorduk. “Burada bulunmak hem bizim, hem de Hasbey Köyü insanları için önemli” diye düşündüm bir an.

Bir kısım köy halkı bizimle konuşurken, bir kısımında bir koşturmaca göze çarpıyordu. Sonradan bu koşturmacanın bize cirit alanı kenarında kahvaltı masası hazırlamak nedeni ile olduğunu öğrendik. Kars’ta oteldeki kahvaltı masasından yeni kalktığımızdan, bir çayla yetinmeye olan niyetimiz, sofranın güzelliği ve doğallığı karşısında çabuk bozuldu. Bir süre sonra tüm ekip kahvaltı masasında yerini almış ve bizim için hazırlanan kahvaltılıkları yemeye başlamıştık. Bu arada beşer kişilik takımlardan oluşan cirit ekibi de son hazırlıklarını yapıyor ve sahada atlarını ısındırıyorlardı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu bölümde “cirit” ile ilgili bazı temel bilgileri vermek uygun olacaktır. Cirit, at üzerinde bulunan iki takım yarışmacılarının birbirlerine belli kurallara göre değnek (cirit, çavgan da deniyor) atarak oynadıkları bir oyun. Orta Asya kökenli olan cirit oyunu, göç eden halklarla birlikte Anadolu’ya gelmiş. Eskiden askerlerin barış zamanında savunma ve saldırı yeteneklerini muhafaza ederek geliştirmek, sefer anında ise askerleri coşturarak aşka getirmek için cirit oyunları düzenlenirmiş.   Anadolu ‘da 11-16. yüzyıllarda bir savaş oyunu olarak oynanan cirit, sonraki dönemlerde özellikle 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ülkesi ve sarayında en büyük gösteri sporu olmuş. Müsabakalarda yaşanan hayati tehlike nedeniyle II. Mahmut döneminde bu oyunun oynanması yasaklanmış, daha sonra tekrar bir gösteri oyunu olarak Anadolu ‘da oynanmaya başlanmış.

Bir zamanlar Sultanahmet’de bulunan Atmeydanı’nda çok çekişmeli müsabakalar yapılırmış. Günümüzün Galatasaray, Beşiktaş futbol takımları gibi,  Lahanacılar, Bamyacılar adlı cirit takımları varmış ve onların aralarındaki rekabet meşhurmuş.  Tarihimizde kulüpleri için şiirler yazıp, zafer anıtları diktiren padişahlar bile var: IMG_9984Osmanlı padişahı 3. Selim’in Lahanacılar için yazdığı şiirin ilk mısraları:

İki kalas bir heves

Benim güzel Lahanam…                                                  

Dizilmez yüz bin ipliğe bamya gibi

Aslandır o arabayla gezer lahana

Hiçbir zevk, mutluluk, anlaşıldı olmazmış onsuz

Olur mu helva söyleşileri, olmasa lahana

Lâyıktır ona İLHAMİ, ne türlü övgüler yazsa

Lahana Lahana Lahanacım

Şiirdeki İlhami, 3. Selim’in kendisidir. Şiirde adı geçen lahana’da Osmanlı döneminde ilk kurulan spor takımlarından birinin adıdır. Lahana 2. Murat döneminde kurulan iki spor takımından biridir. Diğerinin adı da 3. Selim’in şiirinde aşağıladığı Bamya’dır. ( ayrıntılı tarihsel bilgi için kaynak http://www.avrasyasporbirligi.com/using/extensions/components/content-component/article-category-list/78-cirit/77-cirit.html )

Bir takım oyunu olan ciritte amaç, at üzerindeki binicileri hedefleyip değnekleri isabet ettirmek. Cirit adı verilen değnekler, mızrak biçiminde ekseriya kuru meşe veya soyulmuş hurma dalından yapılıyormuş.

IMG_0194

Cirit oyununda iki takım bulunuyor. Bu takımlar 70 ilâ 120 metre genişliğindeki bir alanda karşılıklı olarak ve alanın en gerisinde 6-12 arasında değişen sayıda ciritci olmak üzere diziliyorlar. Oyunu yönetecek bir hakem de bulunuyor. İki tarafın birinden bir atlı öne fırlıyor, karşı dizinin önüne 30-40 metre kadar yaklaşıyor. Karşı tarafın oyuncularından birisinin adını seslenerek meydana davet edip, sağ elindeki ciriti ona doğru savuruyor. Sonra geri dönüp, atını kendi dizisine doğru mahmuzluyor. Karşı tarafın davet edilen oyuncusu hızla onu takibe başlıyor ve elindeki ciriti geri dönüp kaçan karşı taraf elemanına fırlatıyor. Bu kez ilk oyuncunun çıktığı sıradan diğer bir cirit oyuncusu onu karşılıyor. İkinci diziden çıkan, sırasındaki yerini almak için süratle yerine dönmeye çalışıyor. Bu defa rakibi onu kovalıyor ve ciritini ona doğru isabet ettirmek amacı ile fırlatıyor. Oyun böylece sürüyor. Cirit isabet ettiren ciritçi takımına sayı kazandırıyor. Eğer ciritçi attığı ciriti rakibine değil de ata isabet ettirmişse sayı kaybediyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ciritçi karşı taraf oyuncusundan kendisini sakınmak için çeşitli hareketler yapıp, atın sağına soluna, karnının altına, boynuna doğru yatıyor. Bunlarda oyunun güzel görsel tarafları oluyor. Ciritte hiçbir spor müsabakasında bulunmayan rakibi bağışlama, affetme şeklinde bir davranış da var. Hasmının önünü kesip, ona ciritle vurma imkânı varken vurmayıp bağışlayan sporcu, puan kazanıyor. Vurma imkânı yüzde yüz mevcut iken, o anda zayıf düşene vurmayı zûl kabul ederek bağışlama yolunun seçilmesi, ciritin asaletine yakışan bir tavırmış. Yani savaşçı ruh ve asalet yan yana bu oyunda.

Cirit Oyunu, daha 40-50 yıl öncesine değin Anadolu’da yaygın bir oyun olduğu halde son yıllarda sadece Balıkesir, Söğüt, Konya, Kars, Erzurum ve Bayburt yörelerinde yaşamaya devam etmiş. Bugünlerde bu atlı sporu canlandırmak için çeşitli çalışmalar var ve Türkiye’de 13 ilde 80’e yakın cirit kulübü sayısına ulaşılabilmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bizim grubumuz işte bu geleneksel spor dalına, Hasbey Köyü ve civarının cirit takımının antrenmanı ve 5’er kişilik iki takımının kısa bir karşılaşması ile şahitlik etti.

IMG_0216Eminim tüm grubumuzun ortak fikridir ki Hasbey Köyü’nde yaşadığımız bu anlar gezinin en değerli ve en unutulmaz bölümüydü. Pırıl pırıl güneşli bir havada, çok özel bir olay yaşadık. Anadolu’nun hep anlatılan ama görme sıklığımızın günümüzde iyice azaldığı meşhur misafirseverliğini, insanlığını unutmamış Hasbey köylülerinde tekrar görüp umutlandık. Gezi sonunda cirit ekibi ve köy halkının bir bölümü ile ortak fotoğraf çektirip, gezimizin Sarıkamış bölümü için yollara düştük. Buraya daha fazla zaman ayırmayı arzu ederdim.

Bu geziyi organize eden Nar Gezi ve bizi en güzel şekilde ağırlayan Hasbey Köyü halkına tekrar teşekkür ederim.

IMG_0590

Evet, siz Sanal Gezgin arkadaşlarım; Kars ve civarına yolunuz düşerse Hasbey Köyündeki bu olaya siz de şahit olun derim..

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

25.02.2015 Saat 00:24

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yapmadan Gelmeyin! -Kolombiya

IMG_5454

Kolombiya’ya gitmişseniz bunları yapmadan;

IMG_6357   Bogota’da şehir duvarlarında çizili ve her biri birer sanat eseri olan grafitileri görmeden, IMG_5162-001

 

IMG_5213

  • Bogota’da “ajiaco” adlı çorbalarından, Juan Valdez Kahve Zincirlerinden bir tanesinde oturup aromatize kahvelerinden denemeden,
  •  Botero Müzesini (Donacion Botero) sindire sindire gezmeden, IMG_5480
  • Zipaquira Köyündeki Tuz Katedralini ve köyü gezmeden, Zipaquira Köyünde Sanalejo adlı restoranda ızgara balık veya et yemeden, IMG_5772
  • Monserrate Tepesine teleferikle çıkıp, Bogota’nın panoramik görüntüsünün tadına varmadan (https://gezekalin.com/2014/08/23/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-tuz-katedralizipaquiramonserrate-tepesi-kolombiya/),
  • Zümrüt taşı ile meşhur Bogota’da bir zümrüt taşı satan mağaza gezmeden,
  • Cartagena‘da Puerta del Reloj (Saat Kapısı)’dan eski şehire girip Plaza de los Coches, Plaza de la Aduana dan geçip San Pedro Claver Meydanını gezmeden, Bolivar Meydanında bulunan Engizisyon Sarayını gezip insanlara işkence yapmanın inceliklerine ulaşmada insanlığın takip ettiği karanlık yolları görmeden, Plaza Santa Domingo’da Botero’nun şehre hediyesi olan Mujer Reclinada adlı heykeli görmeden, Bolivar Meydanında bulunan Monte Sacro adlı restoranda sunulan deniz ürünlerini denemeden, Castillo de San Felipe de Barajas  (San Felipe Kalesi) ziyaretini gerçekleştirip askeri mimarinin bu güzel eserini görmeden, Cartagena şehir surlarında gün batımını seyretmeden, her biri birer güzellik abidesi olan renk renk boyalı, balkonları çiçek dolu kolonyal evleri ve sokakları görmeden (https://gezekalin.com/2014/08/24/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-cartagena-kolombiya/),

IMG_6640

DÖNMEYİN!!!!

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

10.09.2014 Saat 13:20

 

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yapmadan Gelmeyin! -Ekvador

Ekvador

IMG_2589-002Papallacta’da hangi saatte olursa olsun termal havuzlara girmeden ve Antisana, Cotopaxi ve Cayambe Volkanları manzaralı kısa bir yürüyüş yapmadan (https://gezekalin.com/2014/08/13/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisibuenos-airesten-papallactaya/ ),

 

IMG_2871-001

  • Yolu gözünüzü korkutsa ve yoldan biraz rahasız olsanız da Hacienda Piman-İbarra’da bir gece konaklamadan, IMG_2953
  • IMG_3012Quito’nun 100 km kadar dışında ve doğanın sanat şahaseri olan Cuicocha Krater Gölünü ziyaret etmeden,
  • Dünya Kültür Mirası Listesi içindeki Quito şehrinin sokaklarında gezmeden,El Panecillo tepesinde Kanatlı Meryem Ana heykeli altında Quito şehri panoramasına şahit olmadan, Casa Gangotena adlı otelin terasına çıkıp San Francisco meydanına tepeden bakmadan, San Francisco,  Santa Domingo Kiliselerinin içini görmeden, altın kaplamalı altarı ve muhteşem tavan işlemeleri ile  Compañía de Jesús Kilisesini ziyaret etmeden, (https://gezekalin.com/2014/08/15/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisiquitoya-dogru-quito/) Plaza Grande’de parkta oturup civarın tadını çıkartmadan, yine bu meydanda bulunan Quito katedralinin içinde bulunan Latin Amerika’nın bağımsızlığında önemli rol oynamış olan General Sucre’nin mezarını ziyaret etmeden,
  •  

IMG_4029

  • Esterella Chimborazo adlı tesiste bir öğle yemeği yiyip, Chimborazo Dağının karlı tepesini seyretmeden ve görebileceğiniz ve fotoğraflayabileceğiniz Hummingbirdlerin peşinde koşmadan (https://gezekalin.com/2014/08/18/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-salasaca-pazarichimborazo-dagiriobambaekvador/),
  • Riobamba’da Hosteria La Andaluza’da mümkünse gece konaklamadan ya da en azından bir öğle yemeği yiyip, orjinali bozmadan nasıl güzel bir turizm yapılabileceğinin güzel bir örneğine şahit olmadan,
  • Yöre insanlarınca “Kondor Yuvası” adını alan Devil’s Nose’a (“Şeytan Burnu) Alausi’den tren  yolculuğu yapmadan, IMG_4206
  • Cuenca’ya doğru yol alırken İnka Yolunun küçük de olsa bir örneğine sahip İngapirca Antik Kentini gezmeden, zamanında bu yollarda yürüyen insanları düşünmeden ve zaman ve takvim konusunda İnkaların o zamanlarda bulunduğu seviyeye şaşmadan, IMG_4580
  • Dünya Kültür Mirası Listesi içinde bulunan Cuenca sokaklarını gezmeden, kolonyal tarz mimarinin görebileceğiniz en güzel örneklerine şahitlik ettiğinizi aklınıza getirip anın zevkini yaşamadan, renk renk şekerlemelerin satıldığı dükkanlardan şekerlemeler alıp denemeden , Homero Ortega’nın şapkalarını görmeden (https://gezekalin.com/2014/08/20/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-alausiden-sibambeye-tren-yolculuguingapirca-antik-kenticuencaekvador/),

EKVADOR’DAN DÖNMEYİN…..

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru 

09.09.2014 Saat 12:10