Yapmadan Gelmeyin! -Kolombiya

IMG_5454

Kolombiya’ya gitmişseniz bunları yapmadan;

IMG_6357   Bogota’da şehir duvarlarında çizili ve her biri birer sanat eseri olan grafitileri görmeden, IMG_5162-001

 

IMG_5213

  • Bogota’da “ajiaco” adlı çorbalarından, Juan Valdez Kahve Zincirlerinden bir tanesinde oturup aromatize kahvelerinden denemeden,
  •  Botero Müzesini (Donacion Botero) sindire sindire gezmeden, IMG_5480
  • Zipaquira Köyündeki Tuz Katedralini ve köyü gezmeden, Zipaquira Köyünde Sanalejo adlı restoranda ızgara balık veya et yemeden, IMG_5772
  • Monserrate Tepesine teleferikle çıkıp, Bogota’nın panoramik görüntüsünün tadına varmadan (https://gezekalin.com/2014/08/23/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-tuz-katedralizipaquiramonserrate-tepesi-kolombiya/),
  • Zümrüt taşı ile meşhur Bogota’da bir zümrüt taşı satan mağaza gezmeden,
  • Cartagena‘da Puerta del Reloj (Saat Kapısı)’dan eski şehire girip Plaza de los Coches, Plaza de la Aduana dan geçip San Pedro Claver Meydanını gezmeden, Bolivar Meydanında bulunan Engizisyon Sarayını gezip insanlara işkence yapmanın inceliklerine ulaşmada insanlığın takip ettiği karanlık yolları görmeden, Plaza Santa Domingo’da Botero’nun şehre hediyesi olan Mujer Reclinada adlı heykeli görmeden, Bolivar Meydanında bulunan Monte Sacro adlı restoranda sunulan deniz ürünlerini denemeden, Castillo de San Felipe de Barajas  (San Felipe Kalesi) ziyaretini gerçekleştirip askeri mimarinin bu güzel eserini görmeden, Cartagena şehir surlarında gün batımını seyretmeden, her biri birer güzellik abidesi olan renk renk boyalı, balkonları çiçek dolu kolonyal evleri ve sokakları görmeden (https://gezekalin.com/2014/08/24/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-cartagena-kolombiya/),

IMG_6640

DÖNMEYİN!!!!

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

10.09.2014 Saat 13:20

 

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Dünya Kültür Mirası Listesi-Kolombiya

IMG_6144

          Kolombiya, son gezimizin konusu olan üç ülke arasında, UNESCO Dünya Kültür ve Doğa Mirası Listesi içine en fazla eser ve doğa alanı sokmuş olan ülke konumundadır. Kolombiya Dünya Kültür ve Doğa Mirası Listesi içinde 8 yere sahip. Bunların adları ve kabul tarihi sırası ile şu şekildedir;

          Kültürel Alanlar

  • Kolombiya Kahve Plantasyonu Alanları (2011)
  • Santa Cruz de Mompox tarihi merkezi (1995)
  • Tierradentro Ulusal Arkeolojik Parkı (1995)
  • Cartagena Liman, Kale ve Anıtları (1984)
  • Qhapaq Nan, And-İnka yolu (2014)
  • San Agustin Arkeoloji Parkı (1995)

          Doğal Alanlar

  • Los Katios Ulusal Parkı (1994)
  • Malpelo Fauna ve Flora Çiftliği (2006)

Biz bu alanlar içinden sadece Cartagena içinde olanları gezme şansını elde edebildik.

         CARTAGENA

    IMG_6214Tarihin her döneminde güzel olmuş bu şehir UNESCO listesine girmeyi sonuna kadar hak eden bir şehir bence. Amerika’nın en uzun ve dünyanın da sayılı uzun şehir surlarına sahip bu şehri gezmeye doyamadık.

    Kolombiya’nın kuzeyinde, Karayipler kıyısında 1533 yılında İspanyol Heredia tarafından kurulmuş olan Cartagena’nın en önemli özelliği, Güney Amerika’nın ayakta kalmış en geniş ve eksiksiz askeri yapı örneklerine sahip olmasıdır. Bu şehir tarihsel ve stratejik önemi nedeni ile hep güçlü tutulmaya çalışılmış ve bu nedenle de 16,17 ve 18. Yüzyıl askeri mimarinin en güzel örneklerini içeren kale ve surlara sahip olmuştur. Burada ilk savunma amaçlı yapılar İspanyol Kraliyetinin önemli mimarı Bautista Antonelli’nin 1586 yılında yaptığı şehir surları ve burçlarıdır. Ancak daha sonra takip eden yıllar içinde körfezin doğal engelleri dışındaki tüm önemli noktalarda büyüklü küçüklü kaleler inşa edilmiştir. 17. Yüzyıla gelindiğinde şehir savunması öyle güçlü hale gelmiştir ki Baron Ponti’in şehre olan saldırılarına 1697 yılına kadar karşı koyabilmiştir. Limanın Güneybatısında, Bocachia’da San Luis, San José, San Fernando, San Rafael ve Santa Bárbara kaleleri, tüm körfezin içinde Santa Cruz, San Juan de Manzanillo ve San Sebastián de Pastelillo kaleleri ve zorlu ve en aşılmaz engel olarak tasarlanan kayalık bir tepe üzerine kurulu San Felipe de Barajas Kalesi vardır. Tüm bunlar için İspanyolların Güney Amerika’daki askeri başyapıtları denebilir. IMG_6669

    Şehir surları içinde kalan şehrin 3 komşu bölümü; Cartagena Katedrali, San Pedro Claver Manastırı, Engizisyon Sarayı, Hükümet Binası ve zenginlerin rezidanslarının bulunduğu şehir merkezi, orta sınıf ailelerin yaşadığı San Diego bölgesi ve şehrin ticari olarak en faal bölgesi olması yanında kölelerin ve küçük esnafın yaşadığı bölge olma özelliğini taşıyan Getsemani bölgeleridir (https://gezekalin.com/2014/08/24/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-cartagena-kolombiya/)

    Cartagena’nın UNESCO listesine alınmasını sağlayan kriterler ise şunlardır;

    Cartagena’nın 16,17 ve 18. Yüzyıl askeri mimarisinin tam ve en güzel örneklerini taşıyan şehir olması, her biri UNESCO listesinde olan diğer şehirler Havana ve San Juan Puerto Rico ile birlikte Batı Antillerine Avrupa’dan ulaşım yolu üzerinde bulunan önemli üç şehirden biri olması ve bu şehrin evlerinin eski dünya ülkelerinin keşif ve sahil ticaret yolları evlerinin genel özelliklerini taşıması.

    Eski şehir evleri, İspanyol Kolonyal dönemin tüm mimari özelliklerini taşıyor. Dar sokaklarda dizili güzel kapılı, avlulu ve dışa doğru çıkmış balkonlar. Bu evlere sahip dar sokaklar içinde kaybolmak büyük bir zevkti. Bu şehrin eski merkezi diğer şehirlere göre güvenli olduğundan geceleri de gezme şansımız oldu. Gecesi farklı güzel, gündüzü farklı güzel bir şehir Cartagena.

    Şehir içine ana giriş kapısı olan Saat kulesinin (Puerta del Reloj) bulunduğu kapı, Plaza de los Coches’a (Arabacılar Meydanı) açılıyordu ve burası bir zamanlar köle satış ve alışının yapıldığı yerdi (https://gezekalin.com/2014/08/25/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-totumo-volkani-cartagena-kolombiya/).

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Gezekalın

Dr Ümit KURU

09.09.2014  Saat 17:30

 

Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Sabah Cartagena Sahilinde-Caracas/Venezuela

Bugün artık Venezuela’ya geçiyoruz. Önce Caracas’dan Bogota’ya uçacağız sonrada oradan Caracas’a giden uçağımıza bineceğiz. Yani aslında bugün bütün günümüz yollarda geçecek. Venezuela kısmı bol uçuşlu geçti diyebilirim.

Bogota’ya uçuş saat 11;30’da. Yani sabah biraz vaktimiz var. Bu da günün tek aktivitesi olan Cartagena’da sahile yürüyüş için zaman var demekti. Sabah erkenden hanımla kalkıp bu sefer doğrudan sahile doğru yürüdük. Aklım bir gün öncesinden ağlarını toplayan balıkçılarda ve pelikanlarda kalmıştı. Son kez bu güzel şehrin güzelliklerine şahit olmak istedik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sahile çıkış için surları geçmemiz lazımdı. Ancak Surlardan sahile kestirmeden çıkış biraz cambazlık gerektirdi. Surlar üstünde elinde trombonla bir vatandaşın kendi kendine sabah müziği yaptığını gördük. Biraz fotoğrafladık. Arkasından da boyumuza yakın surdan atlayıp sahile geçtik.  Sahil beklediğim gibi balıkçı sandalları ile hareketliydi. Ancak daha yeni yeni denize açılıyorlardı. Her bir sandalda sayıları 5-10 arası değişen balıkçı vardı. Sizin anlayacağınız hayal ettiğim gibi ağlarını savuran balıkçılar görmek ve fotoğraflamak pek mümkün olmadı. Pelikanlar deseniz piyasada pek yoklar. Dönüşe geçtiğimizde sahilde balık satan bir balıkçı ve balıkçının sağında solunda durup, balıkçının temizlediği balıktan paylarına düşecek olan artıkları bekleyen beyaz balıkçıl ve pelikanları gördük de boş gelmemiş olduk.

Saatimiz geldiğinde Bogota’ya uçtuk.  Burada pek bekleme yapmadan ve ülke çıkışı yaparak 2 saate yakın sürecek uçuşla  Caracas’a doğru yola çıktık.

Biz uçuyorken ben size ziyaret edeceğimiz yeni ülke olan Venezuela ile ilgili kısa bilgiler vereyim;

Venezuela Güney Amerika’nın kuzeyinde yer alan bir devlet.  Başkenti Caracas şehri, resmi dili İspanyolca, nüfusu yaklaşık 29 milyon ve yüz ölçümü 916,445 km2. Venezuela 5 Temmuz 1811 tarihinde İspanyadan bağımsızlığını kazanmıştır.

Bir söylenceye göre  Venezuela adının kaynağı 1499 yılında Alonso de Ojeda’nın keşif gezisidir. Venezuela kıyılarına yapılan keşif gezisi sırasında, gemide bulunan Amerigo Vespucci, Maracaibo Gölünde kazıklar üzerinde bulunan evleri görünce Venedik şehrine bir benzetme yapmış ve bu toprakların adını “Veneziola” (Küçük Venedik)  olarak uygun görmüş.  Ojeda ve Vespuci’nin gezisinde gemideki tayfalardan biri olan Martín Fernández de Enciso’nun gezi anılarını bir kitapta toplamış. Bu kitapta bahsettiğine göre bu topraklarda yaşayan yerliler kendilerine “Veneciuela” adını veriyorlarmış. Venezuela isminin kaynağının bu olması daha doğru geldi bana.

İspanyollardan önce ülke nüfusunu Carib yerlileri meydana getiriyordu. İspanyollar için Venezuela’nın fethi, yerlilerin şiddetli direniş göstermeleri sebebiyle zor ve yavaş oldu. Ülkede birçok kasaba kuruldu. Caracas 1567’de kurularak 1577’de baş şehir oldu. Venezuela, İspanya İmparatorluğunun nispeten önemsiz bir parçası kabul edildiğinden diğer sömürgelerin idaresine verildi.  1811 yılına kadar İspanyol idaresinde kaldı. Daha sonra ise Simon Bolivar’ın başkanlığında ve içinde Venezuela, Ekvador, Kolombiya, Panama ve Peru’nun bulunduğu  Büyük Kolombiya olarak adlandırılan yönetim içinde kaldı.  Anlaşmazlık sonucunda 1830’da Venezuela  konfederasyondan ayrılarak bağımsız bir cumhuriyet oldu. 1830’dan 19. yüzyıl sonuna kadar büyük krizler birbirini takip etti. Yirminci yüzyılın büyük bölümünde ülkeyi askeri diktatörler idare etti. Petrol bu ülkenin hem şansı ve hem de şansızlığı oldu. Büyük devletler, askeri diktalar aracılığı ile ülke idaresine karıştılar ve öz kaynaklarını sömürdüler. 1959’dan itibaren ülke demokratik seçimlerle işbaşına gelen hükumetler tarafından idare edilmeye başladı.

Venezuela’nın yaklaşık % 40’ı ormanla kaplıdır. Petrol üretiminde dünyada beşinci sıradadır. Venezuela bio çeşitliliğin en fazla olduğu 17 ülke arasındadır.

Venezuela deyince akla ; Dünyanın en yüksekten akan şelalesi olan Angel Şelalesi, Güney Amerika’nın en uzun 2. Nehri olan Orinoco Nehri , Dünyanın en büyük 5. Petrol ithal eden ülkesi  ve açığa çıkartılmamış dünya doğal gaz rezervlerinin en fazlasına sahip olan ülkesi gelir.

Hava limanı çıkışında bu sefer bizi Venezuela’daki yerel acente temsilcileri karşıladı. Hem Kolombiya ve hem de Venezuela’daki yerel acenteler hep iki kişi çalıştılar. Bunlardan bir tanesi sanki bir koruma gibi sürekli olarak grubun kontrolünü yaparken diğeri rehberlik hizmeti veriyordu. Rehber dışında olanı güvenlikle ilgiliydi.

Hava limanından çıkışımız saat 17:00’leri buldu. Programı yaparken hava limanına yakın bir otelde kalıp ertesi gün yapacağımız Canaima uçuşları için zaman kazanmak istedik. Bu nedenle yakında bir otelde kalacağız. Yerel rehberler bizim grubu alıp minibüsümüze götürdüler. Minibüsün içine girer girmez şaşkınlık yaşadık. Minibüsün tüm pencereleri sıkı sıkıya kalın pencerelerle kapatılmıştı. Gülmeye başladık ama rehberler gayet ciddi şekilde güvenlik amacı ile perdeleri açmamamız gerektiğini söylediler. Gülsek mi, korksak mı anlamadık ama emin olun tek bir ışık yüzü göremeden otele vardık. Minibüsle bu şekilde seyahatimiz Caracas’a tekrar döndüğümüzde de devam etti.

IMG_6102

Otelimiz Ole Caribe adlı güzel bir oteldi. Burada bir başka ayrıntıyı daha anlatmalıyım; Venezuela para birimi Venezuela Bolivarı. Resmi olarak kurları 1 USD yaklaşık 6-7 Bolivar. Ama korkunç bir enflasyon var ve piyasada para değişim oranları çok fark ediyor. 1 USD verip piyasadan 50-60 Bolivar alabiliyorsunuz. Ülkede hemen herkes döviz bürosu. Hava limanından çıkarken gümrük görevlisi bile döviz değişimi yapabileceğini söyledi. Bu değişimler her zaman güvenli değil tabii ve açıkta bu işlemi asla yapmamak lazım. Biz bu nedenle yerel acente aracılığı ile bu para değişimini otelde yaptık. Verdik USD’leri aldık paket paket Bolivarları.

Otele yerleştikten sonra açlığı bastıralım diye otel lokantasına gittik. Lokanta fiyatlarına bakınca 10-15 USD’ye karidesli, Kılıç balıklı yemek yenip bir de üstüne orta düzey bir şarap açtırabileceğimizi gördük.  Grubu durdurabilene aşk olsun.. Bol bol ve çeşit çeşit yedik. Türkiye’de hele de Bodrum’da bu balıkların yanına  bile yaklaşamaz ve bir sürü para öderken 5 yıldızlı otelde mükellef bir ziyafet çektik.  Venezuela’da bahşiş hesaba dahil ama bol bol bahşiş bile bırakıldı. Günün en güzel anı da bu yemek oldu galiba..

Venezuela’ya giriş yaptık.  Yarın Unesco Kültür ve Doğa Mirası Listesi içinde olan Caanaima Ulusal Parkına doğru zahmetli bir yolculuk var. Koşturmaca sabahın 03:30’undan itibaren başlayacak. Haydi hayırlısı bakalım…

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

28.08.2014 Saat 02:03

 

Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Kolombiya Özet

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Colombia_mapEkvador gezisi, üç ülkeyi içine alan 18 günlük turumuzun merkezindeydi. Kolombiya ise programımızda ikinci ülkemiz olarak geçiyordu. Kolombiya gezimizin sonunda geldiğimiz nokta, Kolombiya’nın mutlaka görülmesi gereken bir ülke olduğuydu.

“Kolombiya’yı gezginlere tavsiye ediyoruz” sözümüzün tek bir nedeni yok. Doğası, farklı kültürleri barındırması, Kolonyal ve Cumhuriyet dönemlerine ait iyi korunmuş ev örneklerinin bolluğu ve bunlarda hala devam eden yaşamın varlığı, insanlarının cana yakın ve güler yüzlü olmaları ilk  aklıma gelen nedenler olabilir. Kolombiya’nın kimliğine yapışmış olan uyuşturucu ticari damgası ve güvenlik konusundaki uyarılara rağmen bu ülkede kendimizi rahat hissettik. Olumsuz imajlarını hızla düzelteceklerine inanıyorum. Turizm bu ülkenin en önemli gelir kaynakları arasına girecektir. Bu ülke ve insanı bunu hak ediyor ve turizme sunacakları çok şeye de sahipler. Bu konuda seyrettiğim tanıtım videoları bana düşüncelerimde haksız olmadığım hakkında bir fikir veriyor. 

Ayrica size http://discovercolombia.com/ adlı bir siteye vaktiniz olduğunda bir göz atmanızı tavsiye ederim. 

Bu ülkede sadece Bogota ve Cartagena şehirlerini gezdik.  Ama Medelline, Santa Marta

gibi görmekten çok mutlu olacağım yerleri de görebilmek isterdim doğrusu.

Karayiplere 1600 km, Pasifik Okyanusuna 1300 km sahili olan bir ülkenin muhteşem kumsalları olduğunu biliyorum. 

Ülkenin %14’lük kısmının Korunmuş Ulusal Park, Ulusal Park ve Korunmuş Alan olduğunu okuyunca neler kaçırmış olabileceğimizi hayal bile edemiyorum. Mutlaka Kolombiya Amazonlarının bizlere 1-2 gün içinde sunabileceği tadımlık güzellikleri vardı.

Görebildiğimiz şehirler arasına Medelline’i katabilmeyi, Cartagena ve Bogota’da en azından 1-2 gün daha fazla kalabilmeyi isterdim. Kolombiya’da kahve plantasyonuna katılabilmek, Tayrona Ulusal Parkı ve Kayıp Şehri gezmek, Kolombiya Amazonlarında bir ekolojda kalıp kuşların peşinden koşmak isterdim. San Andres ve Providencia Adaları, San Gili,  Villa de Leyva, Gorgona Adası ise Kolombiya turizminin ilk 10 yeri arasındaymış. Anlayacağınız biz Kolombiya turizminden bir parmak bal çalmışız dilimize. Yani bir tadımlık almışsız Kolombiya turizminden.

Yine de nankör olmamak lazım.  Bu güzel ülkede 4 gün geçirme ve seçme şehirlerinde bulunma şansını yakaladık. İnsanları ile etkileşimde bulunduk. Onları tanımaya çalışıp, kendimizi ve ülkemizi anlatmaya çalıştık. Bunu yaparken kendimizi dünya vatandaşı hissettik.

Dünya Kitap Başkenti unvanlı Bogota denince aklıma Eski Şehirdeki eski evleri kadar Altın Müzesi de gelecektir. Otuz bin parça altın objeye sahip bu muhteşem müzeyi sakın kaçırmayın.  O kadar güzel ve değerli eserlerin sergilendiğini başka bir müze görmedim.  Bogota’da Botero Müzesi ise bu sanatçıyı çok daha fazla sevmeme neden oldu. Tuz katedrali ise insanın yaratıcılığının bir göstergesiydi. Monserrate Tepesi yağmurlu ve karanlık bir havada  orada olmamıza rağmen yine de etkileyiciydi.

Ama “Bogota mı, Cartagena mı?” diye bana sorsanız düşünmeden “Cartagena” derim. Cartagena’nın Eski Şehir bölgesi müthiş güzeldi. Her bir sokak ve her bir ev size güzel bir his veriyor. Tekrar tekrar gitseniz de bu his pek kaybolmuyor.  Bu şehirde kalacaksanız konaklamanızı mutlaka Eski Şehir içinde bir otelde yapın derim. Gece burada rahat sayılacak şekilde dışarı çıkabilirsiniz . Tabii ki sınırı bilmek şartıyla. Bu şehirde bol bol deniz ürünleri yemenizi tavsiye ediyorum.

Cartagena’nın yakın çevresinde de kaçırılmaması gereken yerler var mutlaka. Hele sabahları deniz kıyısında ağlarını toplayan balıkçılar ve balık peşinde dolaşan pelikanların görüntüsü sık sık aklıma geliyor. Şehir surlarının tepesinde gün batımını izlemek bir başka keyifti. Totumo Volkanı ziyareti ise işin en keyifli kısmıydı.

Evet sevgili Sanal Gezginler.. Bu yazı ile bir ülke hakkında derlemelerimi, tecrübelerimi ve fotoğraflarımı sizlerle paylaştım..

Sırada son ülke olan Venezuela var..

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

26.08.2014 aat 22:19

 

Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Totumo Volkanı-Cartagena /Kolombiya

IMG_6683-001

Cartagena Şehrine insan doyamıyor. Daha bir gece öncesinden, sabah erken kalkıp Cartagena caddeleri boşken o güzelim evleri fotoğraflamaya karar vermiştim.  Bugün günlerden pazartesi ve mesai günü. Benim öyle bir derdim yok ama Cartagena’lı işine gidecek vatandaş, okuluna gidecek öğrenci erkenden uyanmış ve yollara düşmüşler. Bu nedenle sokaklar beklediğimden biraz daha kalabalık ama en azından park eden araba sayısı fazla değil.

Evler gerçekten çok güzeller. Kimi tahtadan, kimi metalden balkonlar, çıkıntılı pencereler. Her balkonda saksılarda renk renk sardunyalar, bazılarından begonvile benzettiğim sarkan çiçekler var.  Balkonlar ve camlar sanki güzellik yarışmasına girmişler ve jüri önünden geçiyorlar gibi. Bugün, bu anda da jüri ben oluyorum tabii ki.. Bahsetmeden geçemeyeceğim bir başka güzel taraf ise evlerin renkleri. Yan yana olan hiç bir evi aynı renkte görmedim.  Mutlaka birbirinden farklı, sıcacık renkte boyanmış evlerin duvarları. Dün iki kez geçtiğim yerlerden, Plaza Simon Bolivar, Puerta del Reloj (Saat Kapısı), Plaza de los Coches (Arabacılar Meydanı), Plaza de la Aduana (Gümrük Meydanı), San Pedro Claver Meydanı bana tüm güzelliklerini, bir de sabah gözüyle sergilediler. Deniz Müzesi önünden surlara çıktım.  Daha sonra ise San Diego Meydanından yürüyüp, alışveriş dükkanlarının yan yana bulunduğu Playa de Las Bovedas’dan yukarıya surlara bir daha tırmandım ve denize baktım.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Otele dönüp kahvaltılarını neredeyse bitirmiş olan arkadaşlara katıldım. “Sona kalan dona kalır” deyişini haklı çıkaran şekilde kahvaltılık nevale pek kalmasa da, şehrin sabahki şahit olduğum güzelliğinin bedeli olarak aç kalmanın, çok da önemli olmadığını düşündüm.  Mutluyum. Bugün Totumo Volkanına (El Totumo Mud Volcano, İspanyolcası Volcán de Lodo El Totumo) bir ziyaret gerçekleştireceğimizden yeni kahvaltılık gelmesini de beklemeden otelden grup halinde çıktık. Gezi grubumuzdan birkaç kişi bu volkanda çamur banyosu deneyimi yaşamak yerine, Bocagrande tarafında plaja gidip, Karayip Denizinde yüzmeyi tercih ettiler. 

IMG_6475

Totumo Volkanı, Cartagena şehrine 50 km kadar kuzeyde,  Santa Catalina Belediyesi sınırları içinde olan bir yer. Volkan dediysek, adı volkan. Yerden yaklaşık 15-20 metre kadar yukarıda olan bir tepecik düşünün.  Merdivenlerle çıkılıp,  yine merdivenlerle çamur dolu kratere giriyorsunuz.  Bu kratere 10-15 kişi aynı anda girebiliyor. Yeni karılmış bir çimento kıvamında ve renginde çamur içinde denge sağlamaya çalışıyorsunuz.  Volkanik çamur güzelliğinize, güzellik katıyormuş.

IMG_6389-002

Minibüsümüz Totumo Volkanına doğru hareket etti.  Bir süre sonra Cartagena merkezden çıkıp, sahil yolunda seyahat etmeye başladık. Balıkçılar sabah ağlarını atmışlar ve balıkla dolu olduğunu umdukları ağları sahilde topluyorlardı. Gökyüzünde Pelikanlar ve akbalıkçıllar, bu avlarda kendilerine pay düşmesini umut edercesine gökyüzünde dolaşıyorlar. Ben bu manzarayı görünce dayanamadım ve Cem ve Aykut’tan aracı durdurmasını rica ettim.  Kapalı grup seyahat etmenin en çok sevdiğim yönü budur.  Ricamız kırılmadı ve  araç durdu. Biz de sahilde çok güzel manzaralara şahit olduk. Cartagena’ya gelirseniz ve denk de düşerse, bu olaya şahit olun derim.

 

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Yaklaşık 1-1.5 saatlik bir yolculuk sonrası alana vardık. Buraya ilk gelen biz olduk.  Sabahları otellerden toplanan müşteriler saat 11:00 gibi burada oluyorlar.  Eğer bu saatlere kalırsanız  volkanik çamura girebilmek için uzun süre beklemeniz gerekebiliyor. Bu nedenle rehberimiz Pacho bizi erkenden yola düşürdü.  Sonradan gelen otobüsleri görünce bunun doğru bir karar olduğunu anladım.  Bizim grup işin keyfini çıkarttı ama o kalabalık grupların pek de keyif yapabildiklerini düşünmüyorum. Aşağıdaki fotoğraflardan birisinde kalabalık grubun sırasının uzunluğunu görebilirsiniz

Yerli halkın söylencesine göre burada ateş, lav ve kül fışkırtan bir volkan varmış.  Bunun bir şeytan işi olduğunu düşünen yerel bir rahip, bu volkanı söndürmüş ve lavını çamura dönüştürmüş.  Bu nedenle çamura kutsaliyet verenler varmış.  Söylence, her yerde söylence işte !

IMG_6479

Minibüs içinde soyunup merdivenlere doğru yöneldik. Grubun neredeyse tamamı çamura girip bu deneyi yaşamak istiyor.  İçeri de bizden önce oraya inmiş olan 1-2 yerli bulunuyor. Bunlar isterseniz size masaj yapıyorlar. Tabii ki iş bittikten sonra bahşişlerini almak koşulu ile.  Merdivenlerden aşağıya ters inmeniz gerekiyor.  Son basamaktan sonra kendinizi çamura bırakıyorsunuz. Önce dengede kalacağım diye debelenip duruyorsunuz. Bu da sizi daha dengesiz hale getiriyor. En iyisi hareket etmemeye çalışmak. Bu arada çamur içindeki yerliler denge sağlamanıza yardım ediyorlar. Sonra alışıyorsunuz ve başlıyorsunuz işin keyif kısmına.  Ayaklar yere değmiyor ve boşlukta asılı kalmak gibi garip bir  hisse kapılıyorsunuz.  Güzelleştik mi? Bilmem, ben de pek bir değişiklik olmadı. Ama ne yalan söyleyeyim çok eğlenceliydi. Denemelisiniz..

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Volkandan çıkış, girmekten daha zor. Ayaklarınız kayıyor. Çıkışta yerliler biraz sermaye gitmesin havuzdan ve biraz da kayıp düşmeler olmasın diye sizin üstünüzdeki çamuru sıyırıyorlar.  Sonrada dış merdivenlerden aşağıya inip, yıkanmak için yakındaki lagüne doğru yürüyorsunuz. İşin bu kısmı ise daha da eğlenceli.  Lagünün kıyısında ellerinde taslarla, bu sefer yerli kadınlar  sizi bekliyor. Sizin elinizden tutup, beraberce suya yürüyorsunuz. Bana şişman bir teyze düştü. Benim elimden tutup suya soktu. Oturttu beni  30-40 santimi geçmeyen suya. Kafamdan aşağıya tas tas su dökmeye, beni yıkamaya başladı.  Ya hu! Beni en son anam  yıkadı 8-9 yaşlarında! Neyse, üzerimizden çamurlar gitti ama teyzemin işi bitmedi. Asıldı benim mayoya, çıkartmaya çalışıyor. “Bu teyze buldu benim gibi volkandan sonra daha da güzelleşmiş kaymak  delikanlıyı, niyeti bozdu” dedim ama sadece benim teyze değil niyeti bozan. Grubu yıkayan yerlilerin alayı niyetten çıkmış, herkesin mayoyu çıkartmaya çalışıyor! Kimimiz direnmedi teslim oldu, mayoyu baştan verdi. Benim gibi bir kaçımız ise asıldı mayoya hemen teslim olmadı. Ama benim teyze bir tas su döküp beni oyalarken, mayomu kaptı!  Şakası bir tarafa sizi lagünde bir güzel yıkıyorlar ve çamurdan arındırıyorlar. Sonrasında  lagünden çıktım.   Beni yıkayan teyzeme, tüm dişlerini gösterip, teşekkür gülücüğünün  yüzüne oturmasını sağlayacak miktarda bahşişi verdim. Mutluluk sonrası sigarasını yakanlar gibi, ben de kendime bir bira söyledim ve yakındaki kafeteryaya oturdum. Grup üyeleri ile gülüşmemiz tüm bu süre boyu devam etti.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonrasında minibüs içinde üstümüzü değişip, Cartagena’ya geri döndük.

IMG_6500

Bizi Playa de Las Bovedas’da ki alışveriş yapabileceğimiz dükkanların önünde bıraktılar. Burada sıra sıra dükkanlarda çok güzel hediyelikler bulabiliyorsunuz. Bu dükkanların önünde otobüs desem değil, kamyon desem değil, bazı banktan bozma oturma sıraları olan ve bekleyen araçlar  dikkatimi çekti. Bunlara Chiva diyorlar.  Chiva, Kolombiya’ya özgü ve bayraklarının renkleri olan sarı-mavi-kırmızı  renklerde süslenmiş, geleneksel müziklerin dinlendiği, yerel içeceklerin içilebildiği seyir halinde parti havası veren bir kamyon.  Chivalarla gündüz olan turlarda  Cartagena’nın sokaklarında gezilip, Castillo San Felipe de Barajas ve Convento de La Popa’ya kadar gidiliyor.  Akşam ise; bu araçlar dans edilebilen, müzik dinlenip, içki içilebilen hale getiriliyor. Yani adeta birer yürüyen disko oluyorlar. Bunlara rumba chiva turu deniyor.  Faytonlarda yoğunluklu olarak burada  ve Saat Kulesinin orada bekliyorlar.

Buradan sonra ise grup ,daha küçük gruplara bölündü. Kimisi şehrin tadını çıkartmaya devam etti, kimisi ise denize gitmeyi tercih etti.

Daha önceden ben Engizisyon sarayı ve Altın Müzesini gezmeyi gözüme kestirmiştim. Gruptan birkaç arkadaş daha bu yerlere gitmek için beraberce hareket ettik. Ancak Altın Müzesi pazartesi günü kapalı imiş, giremedik.  Biz de Engizisyon Sarayına yöneldik.  Her iki müzede Simon Bolivar Meydanında.

Engizisyon Sarayı 2 katlı bir saray.  Üstte çeşitli odalarda şehirle ilgili sergiler var. Ama adına uygun yer alt kısımlarda. Burada engizisyonun işkence aletleri ve nasıl uygulandığı ile ilgili  sergi var. Biraz keyif kaçıran bölüm ama bu uygulamalar burada yapılmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu müze sonrasında Cartagena sokaklarını, Cartagena sanki bizim şehirmiş gibi son kez gezdik.  Surlara çıkıp, güneşin denizde kaybolmasını izledik. Bence bu güzel şehir için iyi bir final oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Otelimize döndük. Bir duş alıp, Cartagena’da otele yakın bir restoranın üst katında kendimize bir sofra kurdurduk.  Bu şehirde son yemeğimizi yedik. O gece, o masa etrafında toplanan her arkadaşımın ortak fikri, bu şehrin o ana kadar ki en güzel olanı olduğuydu.  Sevdik seni Cartagena…

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

26.08.2014 Saat 01.11