Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Canaima’dan Caracas’a-Caracas/Venezuela

IMG_7864

Sabah erkenden kalkıp, kaldığımız tesisten hava limanının bulunduğu merkeze kadar yürüyüş yaptık. Bugün en geç öğlen Canaima’dan gruplar halinde ayrılmamız gerekiyor. Bu nedenle bu cennetin güzelliklerine mümkün olduğunca çok şahit olmak istiyorum.

Önce kaldığımız tesisin bahçesini ve daha sonra da yakında bulunan Wakü Lodge gibi diğer tesislerin bahçelerini gezdik ve en son da Campamento Canaima adlı tesise ve sahiline inip yürüyüş yaptık. Sonuncu olan tesis buranın en büyük olanı ve hemen Canaima Lagünü kıyısına kurulu. Burada tesislere girerken, sahilinde yüzerken “yassak hemşerimm” zihniyeti yok. Kıyılar ve tesisler herkese açık.

528687_300Yolda oranın “AVM” sayılabilecek bir küçük markete uğrayıp beyaz peynir bile aldık. Bizim köy peynirlerine benzeyen ve az tuzlu bir tadı vardı.

Daha sonra konakladığımız tesise dönüp kahvaltı yaptık. Bir süre sonra da Puerto Ordaz’a erken dönecek olan grubu uğurladık. Canaima’da geride kalan grubun ise 2 saatlik bir zamanı daha var.  Önce mayolarımızı giyip Campamento Canaima  adlı tesis içinden lagüne girdik ve yüzdük. Suyun içinde, suyun rengi nedeni ile vücudumuz kırmızımsı bir renk aldı. Çok eğlenceliydi. Yerel rehber Antonio Hitcher’den bizi biraz gezdirmesini rica ettik ve o da bu işi gayet güzel yerine getirdi. Otelin transfer aracına binip yakında bulunan ve şelaleleri daha uzaktan ama tam karşıdan gören bir köye gittik. Burada yerel rehber Antonio’dan bahsetmem lazım. Bu arkadaş benim tanık olduğum en doğa sever ve çevresinin kıymetini bilip koruyan insanlardan bir tanesiydi. Hangi kuşun, çiçeğin ve tepui’nin ismini sorsam duraksamadan yanıt verdi. Kendisinin aslında bir eczacı olduğunu sonradan öğrendim. Ama kendisi Canaima Ulusal Parkına kendini o kadar adamış ve konusuna da o kadar hakim ki Canaima Ulusal Parkı ve Tepui’lerin maketini tek başına yapmış ve her yerde onun bu yapıtı var. Buradan bir kez daha teşekkür etmeliyim kendisine.

Antonio bizi köy ziyaretinden sonra Canaima Lagünü şelalelerini bu sefer daha yakından göreceğimiz bir noktaya götürdü. Burada hidroelektrik santralinin su kaynağı olan Salto Ucaima’nın üstünde bulunan seyir noktasından fotoğraflar aldık. Suyun inanılmaz gücü insanı kendine hayran bırakıyor. Sonunda bizim de Canaima’dan ayrılma zamanımız geldi ve biz de beşer kişilik gruplar halinde Cessna uçaklara bindik ve bir saatlik bir uçuşla Puerto Ordaz’a uçtuk.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Benim kafamda Canaima sonrasında gezi tamamlanmıştı. Caracas’da nasıl bir güzellik ortaya çıkarsa, onu işin bonusu kabul etmiştim zaten. Biraz bu ruh halimden ve çoğunlukla da uçaklar tarifeli olmasına rağmen uçuş saatlerindeki gecikmeden dolayı işin Caracas’a ulaşma kısmı eziyet haline dönüştü.  Bizi Puerto Ordaz’dan Caracas’a uçuracak uçak saat 17:00 de kalkacakken, 1.5 saat rötar verdi ve epey bir geciktik. Hava limanından şehirde kalacağımız otele kadar 1 saatlik bir yolda olunca biz Caracas’da kalacağımız otele saat 21:30 civarı ancak varabildik.

Eskiden havalı olduğu belli ama artık iyice yıpranmış ve bakımsız olan otelde, günün Canaima sonrası eziyeti nedeni ile olan yorgunlukla, hiç uyanmadan uyumuşum.

Ertesi gün kahvaltı sonrası camları içerisini göstermeyecek şekilde koyu renkli filmle kaplanmış minibüse yerleştik ve Caracas şehir turumuza başladık. İlk durağımız Venezuela Ulusal Pantheon’u oldu.  Eski Caracas’ın kuzey ucunda yer alan ve Venezuela tarihinde yer almış ünlülerin gömülme yeri olan Pantheon (Pantheon anlam olarak “tüm tanrıların tapınağı” demektir ve gezdiğimiz yerin tam adı National Pantheon of Venezuela) aslında bir kilise olarak inşa edilmiştir.

1874 de Başkan Antonio Guzmán Blanco, Santísima Trinidad Kilisesini, ulusun bağımsızlığında yer almış kahramanlar için Ulusal Pantheon’a çevirme kararı alır. Aslında bu kilise Juan Domingo del Sacramento Infante tarafından 17. Yüzyıl ortalarında inşa edilir ama 1812 de büyük depremde yıkılır. Bu kilisenin tamiri yavaş yavaş ilerlerken de Pantheon’a çevrilme kararı alınır ve o şekilde bitirilir.

Rehber Felix’in anlattığına göre, Pantheon’un bulunduğu alan eskiden Simon Bolivar’ın ailesinin kahve plantasyonu yaptığı tarlalarının bulunduğu bölgenin sınırlarındaymış.  Daha sonra gezeceğimiz Simon Bolivar ailesinin merkezdeki evinden bu alana kadar olan arazinin büyüklüğü, bu ailenin zenginliğini gösteriyor. Simon Bolivar’ın beş parasız olarak öldüğünü düşünürsek, Venezuela ve Büyük Kolombiya düşü uğruna vazgeçtiklerinin büyüklüğünü daha iyi anlayabiliriz.

Pantheon’un karşısında İspanyollardan kalma ve yapım tarihi 17. yüzyıla kadar uzanan Cuartel San Carlos adlı bir yapı var. Burası 1995 Yılına kadar hapishane olarak kullanılmış ama artık bu işlevi yok. Pantheon ile Cuartel San Carlos arasında genişçe bir bahçe var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Biz kilise içinden geçip Pantheon’a girdik. Burada aslında çok sayıda bağımsızlık kahramanının gömüsü var. Bunların isimleri yerde mermer üzerine tek tek yazılmış. Pantheon içinde çeşitli anıt mezarlar ( Francisco de Miranda , Antonio José de Sucre , Andrés Bello adına yapılmışlar)  ve sağ ve sol yan taraflarda  ise Venezuela kahramanlarına adanmış olan çeşitli anıtlar var. Yapının tavanında, 1930 da yapımına başlanan, Simon Bolivar’ın hayatından ve mücadelesinden kesitlerin temsil edildiği resimleri görebilirsiniz. Pantheon’un ortasında ise 2011 yılına kadar Simon Bolivar’ın mezarının bulunduğu kısım var.  Eskiden Simon Bolivar’ın mozolesinin bulunduğu bu alanın üstünde ise 1883 yılından kalma dev bir avize gözüküyor.  Bu kısmı da geçince 2011 yılında Chavez’in direktifi ile yapılan ve bina dışından yanındaki kiliseye bakınca çok çirkin olan bir bina içindeki Bolivar’ın yeni mozolesine geliyorsunuz. Mermerden mezarın başında törensel kıyafetleri ile 4 asker bekliyor.  Biz grup olarak bu bağımsızlık yolunda yıllarca mücadele vermiş, servetini tüketmiş Büyük Kolombiya’nın ilk devlet başkanına saygımızı gösterdik. Burada da “duran adam” duruşumuzu yaptık ve Pantheon’dan çıktık.

IMG_8231

Bundan sonraki durağımız yürüyerek gittiğimiz Simon Bolivar Meydanı oldu. Bu meydan Caracas’da İspanyollar tarafından kurulan en eski bölümlerden bir tanesi. Bu alanın ortasında 1874 yapım tarihli ve at üstünde Simon Bolivar heykeli var. Hemen karşınızda duran bina Palacio Municipal de Caracas  (ya da Consejo Municipal de Caracas-Belediye Binası) yani Caracas Belediye binası. Bu binanın yapım tarihi 17. yüzyıla kadar gitse de bugün ki hali 1906 yılına ait. Neoklasik bir yapı ve bu binanın en önemli özelliği, 1811 yılında burada ülkenin bağımsızlık belgesinin imzalanması ve  balkonundan ilan edilmesi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Bu meydanı yürümeye devam ederek Simon Bolivar’ın doğum yerine olan evine geldik ( Casa Natal del Libertador Simón Bolívar).  Plaza San Jacinto sokağı üzerinde olan bu ev 17. yüzyıl yapımı  bir bina. Simon Bolivar, İspanyadan 200 önce göç eden bir ailenin çocuğu olarak 24 Temmuz 1783’de bu evin odalarından bir tanesinde ve ailenin 4. çocuğu olarak doğmuş. Aslında Simon Bolivar’ın bu evde doğmadığı, San Mateo adlı bir yerde doğduğuna dair iddialarda var. Ama biz bu evi Simon Bolivar’ın doğum yeri niyetine gezdik.

Bu evin tadilat görüp, müze haline getirilmesi 1921 yıllarına dayanıyor.  Ev koloniyal tarzda ve tek katlı bir ev. Evin konuk ağırlama bölümü sokağa bakıyor. Daha içerlerde ise yaşam alanları var. Evin içinde Bolivar ailesinin dini görevlerini yerine getirdiği küçük bir şapel de var. Avlulu bir ev. Odalar da, özellikle büyük konuk odalarında Simon Bolivar’ın yaşamından kesitlerin olduğu resimler var. Odalardan birinde Simon Bolivar’ın hasta iken bir süre kullandığı yatağı var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

17 Aralık 1830’da tüberküloz hastalığından 40 kiloya düşecek kadar kötü günler geçirdikten sonra ölen bu  Güney Amerikalı devrimci önderin ev gezisinden sonra, kısa Caracas turumuzda bitti. Simon Bolivar’ın bir ideal insanı, bir devrimci  olduğuna şüphem yok. Ülkesi insanları olsun, Güney Amerika’nın diğer insanları olsun onu yüceltmeye günümüzde de devam ediyorlar.

iHemen her gezdiğim ülkede gözlemlediğim bir yaklaşım olan ülke kurucularına karşı (hatta Simon Bolivar dahil, üke için yaptıklarına baktığımda abartılı olan) saygı ve yüceltme bu ülkede de var. Bana göre dünya kahramanları, devrimcileri ve tarihte yer edinmiş devlet adamlarına baktığım da Mustafa Kemal Atatürk kadar ileri görüşlüsü, askeri dehası onun kadar yüksek olanı ve devrimcisi yoktur. Günümüzde kendini onun gibi devlet adamı ve kahraman görenlerin, kendini onunla karşılaştıranların, tarih önünde gülünç ve zavallı duruma düşmekten kaçınmaları imkansızdır.

Evet sevgili Sanal Gezgin arkadaşlarım, bundan sonrası klasik dönüş sıkıntıları. Gezinin dönüşü, gezinin gidişinden her zaman zor olur. Biz Sao Paulo’da bir gece konaklayıp, öyle İstanbul’a, güzel ülkemize döndük. Amaç yolda perişan olmamaktı. Gerçi Sao Paulo’da otel resepsiyonistlerinin iş güzarlığı nedeni ile kağıt üzerindeki rahatlık, pratiğe dönmedi. Ama ne önemi var ki?  On sekiz günlük bir gezide yaşanan onca güzellikleri unutup, bir günlük dönüş zorluğunu ön plana çıkartan gezgin olur mu hiç? Ben olmadım hiç bir zaman..

Yeni gezilerde buluşmak ümidiyle GEZEKALIN…..

Dr Ümit Kuru

04.09.2014 Saat 11:32

Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Sabah Cartagena Sahilinde-Caracas/Venezuela

Bugün artık Venezuela’ya geçiyoruz. Önce Caracas’dan Bogota’ya uçacağız sonrada oradan Caracas’a giden uçağımıza bineceğiz. Yani aslında bugün bütün günümüz yollarda geçecek. Venezuela kısmı bol uçuşlu geçti diyebilirim.

Bogota’ya uçuş saat 11;30’da. Yani sabah biraz vaktimiz var. Bu da günün tek aktivitesi olan Cartagena’da sahile yürüyüş için zaman var demekti. Sabah erkenden hanımla kalkıp bu sefer doğrudan sahile doğru yürüdük. Aklım bir gün öncesinden ağlarını toplayan balıkçılarda ve pelikanlarda kalmıştı. Son kez bu güzel şehrin güzelliklerine şahit olmak istedik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sahile çıkış için surları geçmemiz lazımdı. Ancak Surlardan sahile kestirmeden çıkış biraz cambazlık gerektirdi. Surlar üstünde elinde trombonla bir vatandaşın kendi kendine sabah müziği yaptığını gördük. Biraz fotoğrafladık. Arkasından da boyumuza yakın surdan atlayıp sahile geçtik.  Sahil beklediğim gibi balıkçı sandalları ile hareketliydi. Ancak daha yeni yeni denize açılıyorlardı. Her bir sandalda sayıları 5-10 arası değişen balıkçı vardı. Sizin anlayacağınız hayal ettiğim gibi ağlarını savuran balıkçılar görmek ve fotoğraflamak pek mümkün olmadı. Pelikanlar deseniz piyasada pek yoklar. Dönüşe geçtiğimizde sahilde balık satan bir balıkçı ve balıkçının sağında solunda durup, balıkçının temizlediği balıktan paylarına düşecek olan artıkları bekleyen beyaz balıkçıl ve pelikanları gördük de boş gelmemiş olduk.

Saatimiz geldiğinde Bogota’ya uçtuk.  Burada pek bekleme yapmadan ve ülke çıkışı yaparak 2 saate yakın sürecek uçuşla  Caracas’a doğru yola çıktık.

Biz uçuyorken ben size ziyaret edeceğimiz yeni ülke olan Venezuela ile ilgili kısa bilgiler vereyim;

Venezuela Güney Amerika’nın kuzeyinde yer alan bir devlet.  Başkenti Caracas şehri, resmi dili İspanyolca, nüfusu yaklaşık 29 milyon ve yüz ölçümü 916,445 km2. Venezuela 5 Temmuz 1811 tarihinde İspanyadan bağımsızlığını kazanmıştır.

Bir söylenceye göre  Venezuela adının kaynağı 1499 yılında Alonso de Ojeda’nın keşif gezisidir. Venezuela kıyılarına yapılan keşif gezisi sırasında, gemide bulunan Amerigo Vespucci, Maracaibo Gölünde kazıklar üzerinde bulunan evleri görünce Venedik şehrine bir benzetme yapmış ve bu toprakların adını “Veneziola” (Küçük Venedik)  olarak uygun görmüş.  Ojeda ve Vespuci’nin gezisinde gemideki tayfalardan biri olan Martín Fernández de Enciso’nun gezi anılarını bir kitapta toplamış. Bu kitapta bahsettiğine göre bu topraklarda yaşayan yerliler kendilerine “Veneciuela” adını veriyorlarmış. Venezuela isminin kaynağının bu olması daha doğru geldi bana.

İspanyollardan önce ülke nüfusunu Carib yerlileri meydana getiriyordu. İspanyollar için Venezuela’nın fethi, yerlilerin şiddetli direniş göstermeleri sebebiyle zor ve yavaş oldu. Ülkede birçok kasaba kuruldu. Caracas 1567’de kurularak 1577’de baş şehir oldu. Venezuela, İspanya İmparatorluğunun nispeten önemsiz bir parçası kabul edildiğinden diğer sömürgelerin idaresine verildi.  1811 yılına kadar İspanyol idaresinde kaldı. Daha sonra ise Simon Bolivar’ın başkanlığında ve içinde Venezuela, Ekvador, Kolombiya, Panama ve Peru’nun bulunduğu  Büyük Kolombiya olarak adlandırılan yönetim içinde kaldı.  Anlaşmazlık sonucunda 1830’da Venezuela  konfederasyondan ayrılarak bağımsız bir cumhuriyet oldu. 1830’dan 19. yüzyıl sonuna kadar büyük krizler birbirini takip etti. Yirminci yüzyılın büyük bölümünde ülkeyi askeri diktatörler idare etti. Petrol bu ülkenin hem şansı ve hem de şansızlığı oldu. Büyük devletler, askeri diktalar aracılığı ile ülke idaresine karıştılar ve öz kaynaklarını sömürdüler. 1959’dan itibaren ülke demokratik seçimlerle işbaşına gelen hükumetler tarafından idare edilmeye başladı.

Venezuela’nın yaklaşık % 40’ı ormanla kaplıdır. Petrol üretiminde dünyada beşinci sıradadır. Venezuela bio çeşitliliğin en fazla olduğu 17 ülke arasındadır.

Venezuela deyince akla ; Dünyanın en yüksekten akan şelalesi olan Angel Şelalesi, Güney Amerika’nın en uzun 2. Nehri olan Orinoco Nehri , Dünyanın en büyük 5. Petrol ithal eden ülkesi  ve açığa çıkartılmamış dünya doğal gaz rezervlerinin en fazlasına sahip olan ülkesi gelir.

Hava limanı çıkışında bu sefer bizi Venezuela’daki yerel acente temsilcileri karşıladı. Hem Kolombiya ve hem de Venezuela’daki yerel acenteler hep iki kişi çalıştılar. Bunlardan bir tanesi sanki bir koruma gibi sürekli olarak grubun kontrolünü yaparken diğeri rehberlik hizmeti veriyordu. Rehber dışında olanı güvenlikle ilgiliydi.

Hava limanından çıkışımız saat 17:00’leri buldu. Programı yaparken hava limanına yakın bir otelde kalıp ertesi gün yapacağımız Canaima uçuşları için zaman kazanmak istedik. Bu nedenle yakında bir otelde kalacağız. Yerel rehberler bizim grubu alıp minibüsümüze götürdüler. Minibüsün içine girer girmez şaşkınlık yaşadık. Minibüsün tüm pencereleri sıkı sıkıya kalın pencerelerle kapatılmıştı. Gülmeye başladık ama rehberler gayet ciddi şekilde güvenlik amacı ile perdeleri açmamamız gerektiğini söylediler. Gülsek mi, korksak mı anlamadık ama emin olun tek bir ışık yüzü göremeden otele vardık. Minibüsle bu şekilde seyahatimiz Caracas’a tekrar döndüğümüzde de devam etti.

IMG_6102

Otelimiz Ole Caribe adlı güzel bir oteldi. Burada bir başka ayrıntıyı daha anlatmalıyım; Venezuela para birimi Venezuela Bolivarı. Resmi olarak kurları 1 USD yaklaşık 6-7 Bolivar. Ama korkunç bir enflasyon var ve piyasada para değişim oranları çok fark ediyor. 1 USD verip piyasadan 50-60 Bolivar alabiliyorsunuz. Ülkede hemen herkes döviz bürosu. Hava limanından çıkarken gümrük görevlisi bile döviz değişimi yapabileceğini söyledi. Bu değişimler her zaman güvenli değil tabii ve açıkta bu işlemi asla yapmamak lazım. Biz bu nedenle yerel acente aracılığı ile bu para değişimini otelde yaptık. Verdik USD’leri aldık paket paket Bolivarları.

Otele yerleştikten sonra açlığı bastıralım diye otel lokantasına gittik. Lokanta fiyatlarına bakınca 10-15 USD’ye karidesli, Kılıç balıklı yemek yenip bir de üstüne orta düzey bir şarap açtırabileceğimizi gördük.  Grubu durdurabilene aşk olsun.. Bol bol ve çeşit çeşit yedik. Türkiye’de hele de Bodrum’da bu balıkların yanına  bile yaklaşamaz ve bir sürü para öderken 5 yıldızlı otelde mükellef bir ziyafet çektik.  Venezuela’da bahşiş hesaba dahil ama bol bol bahşiş bile bırakıldı. Günün en güzel anı da bu yemek oldu galiba..

Venezuela’ya giriş yaptık.  Yarın Unesco Kültür ve Doğa Mirası Listesi içinde olan Caanaima Ulusal Parkına doğru zahmetli bir yolculuk var. Koşturmaca sabahın 03:30’undan itibaren başlayacak. Haydi hayırlısı bakalım…

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

28.08.2014 Saat 02:03

 

Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Venezuela Giriş

IMG_7631

Aslında Venezuela turumuza, Venezuela turu demek haksızlık olur. Tur programımızın Venezuela bölümüne Canaima Ulusal Parkı ve Simon Bolivar gezisi demek daha doğru olacaktır. Bu ülkenin başkenti olan Caracas’ı bile neredeyse geçiş şehri gibi kullandık ve burada bile sadece yarım günlük bir tur yaptık. O da Simon Bolivar ağılıklıydı.

Canaima benim için bu ülkede yeter kısımdı. Ancak bu düşüncemin yanlış olduğuna, Canaima’da kaldığımız tesiste tanıştığımız Ukranyalı bir turist bayanın, Canaima’ya gelmeden önce gittikleri plajların fotoğraflarını göstermesiyle daha orada iken inanmıştım.  IMG_7495Bu bölümü yazarken yaptığım araştırmalar ise bana “biraz yazık oldu” dedirtti.  “Biraz yazık oldu” deyip “çok yazık oldu” diyemememin sebebi ise ülkenin güven vermeyen, insan güvenliği durumudur. Yani biraz da korkudan programın bu bölümü kısıtlı olarak yapılmak zorunda kalındı. İstesek de daha fazlasını yapabilmek biraz riskliydi. Doğrusu bu ya! Bizim tur programından Venezuela kısmının çıkartılması ihtimali, tur tarihine 3 ay kalaya kadar vardı. 17 Mart 2014 Tarihinde ülkede olan iç karışıklık uzun bir süre “gidelim mi, gitmeyelim mi?” kararsızlığı yaşamamıza neden oldu. Venezuela bugün hala turizm için “en güvenilmez ülkeler” kategorisinde bir numara. Venezuela’ya gitmeden önce, bu ülkede soygun amacıyla öldürülen insan sayısının 21 kişi/gün olduğunu bir yerlerde okuduğumu hatırlıyorum. Bize orada hizmet veren yerel tur şirketi temsilcisi Felix  2013 yılında ülkede öldürülen vatandaş sayısının 20000’nin üzerinde olduğunu söyleyince olayın korkunçluğunu bir de ülkede yaşayan insan ağzından öğrenmiş olduk.

Felix’in söylediği bir cümleyi çok net hatırlıyorum; “Bugün tüm dünya Filistin’de öldürülen insanları konuşuyor. Öldürülen kaç kişi var?  Orada savaş var! Peki biz de ne var da bu kadar ölüm var ve benim ülkem de insan hayatı bu kadar ucuz? Neden ülkeme karşı dünya bu kadar  ilgisiz?  ” Ölüm sayılarının karşılaştırılması yanlış belki. Ölüme sebebiyet vermenin yanlışlığının az-çok kriteri olamaz. Ama ülkenin zengin petrol yatakları ve ülke üstünde, Chavez ve sonrası , bu konudan hareketle oynanan oyunlar ve ülkenin gelir dağılımındaki eşitsizlikler sonucu halk hareketleri bir yanlışlık olduğunu da düşündürüyor  insana.

IMG_7057Neyse dağıttık yine konuyu! Venezuela hakkında başlangıç olarak neler diyebilirim?

Bu ülkenin gördüğüm kısmı olan Canaima bana ve bize eşsiz deneyimler yaşattı. Dünyanın en yüksekten akan şelalesi olan Angel Şelalesini (Angel Falls) görmek büyük bir ayrıcalıktı bizim için. Ona ulaşmak için çektiğimiz tüm zahmetlere değdi doğrusu. Doğanın gücü,  insana ne kadar zavallı olduğunu burada iyice hissettiriyor. Sadece Angel Şelalesi mi? Sapo Şelaleleri en az onun kadar güzelliğe ve haşmete sahipti. Şelalerin altında yaptığım yürüyüş, beni Angel Şelalesinden daha fazla etkiledi diyebilirim. İçindeki plantasyon ve demir cevheri sayesinde çay renginde  olan  Canaima Lagününde yüzmek ve lagünün beyaz renkli kumlarında yürüyüş ise ilginç ve bir daha yaşayabileceğimi sanmadığım bir olaydı. Yerli dilinde Tepui denen Masa Dağları ise bambaşka bir doğa olayı. Afrika ve Güney Amerikanın süper kıta adı ile tek kıta olduğu 4000 Milyon yıl önce yer yüzünde yaşanan değişimler sonucunda Masa Dağları denen güzellikler ortaya çıkmış. Topraktan aniden çıkan ve dimdik yükselen dağlardan bahsediyorum.

Kıssadan hisse Canaima benim için farklı bir cennet oldu ve anlatması benim için zevkli ve  okuyanlar için de bir o kadar güzel olacaktır. IMG_7752

Caracas ise gezimizin bir başka bölümüydü. Büyük Kolombiya düşünün arkasından yürüyen ve bu ideal etrafında ülkeleri birleştiren bir devrimcinin yani Simon Bolivar’ın  doğduğu, büyüdüğü evini, ülkesini görmek bize de nasip oldu.

Kısacık da olsa neredeyse korumalar arasında yaptığımız kısa Caracas turu bir başka renkti.

 

 

IMG_8190

Evet,  Sevgili Sanal Gezgin dostlarım…

Bugün yeni bir ülkenin gezdiğimiz bölümlerini paylaşmaya başlıyorum sizlerle..

İlginizi çekeceğini umuyorum..

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

27.08.2014 Saat 21:43

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.