Kısa Yunanistan gezimiz sırasında bir karar vermiştim; Ülkeye döner dönmez ünlü yönetmen Oliver Stone’nun “Büyük İskender” adlı filmini yeniden izleyecektim. Bunun nedeni hem Büyük İskender’in doğum yeri olan ve milat öncesi 4. yüzyıllarda Makedon Krallığının bir dönem başkentliği yapmış Pella Antik Kentini gezmemiz ve hem de eski adı Aigai (Makedon İmparatorluğu’nun ilk başkenti) yeni adı Vergina yerleşim yerinde bulunan Büyük İskender’in babası II. Philippe‘in tümülüs mezarını gezmemizdi. Büyük İskender ve babası II. Philippe’nin ruhlarını gezdiğim yerlerde hissedince filmi yeniden seyrettim…
İyon Denizi sahilinden, Türkiye sınırına uzanan Via Egnatia denen tarihsel önemi olan bir yol vardır. Bu tarihi yol hem Roma Ordularının hedeflerine hızlıca ulaşmalarını sağlamıştır ama daha da önemlisi Roma’yı zenginleştiren ve besleyen ticari bir yoldur. Bugün artık otoban ya da üzeri asfalt yol olsa da hala büyük kısmı kullanımda olan Via Egnatia tarihte her zaman önemli olmuştur. Bu yol üzerinde bulunan ve fethettikten sonra şehre kendi ismini veren Kral II. Philippe’nin şehri Philippi Antik Kenti UNESCO Kültür Mirası Listesinde bulunuyor. Kavala’da fazlaca oyalanıp, bir de Sfageia bölgesinde, deniz kıyısında Balaouro adlı restoranda o nefis sardalye ve ahtapot yemeğe kendimizi fazlaca kaptırınca gezi programımızda olan antik kent kapısına vardığımızda saat 15:40’ı bulmuştu.
Bu antik kenti gezmeniz için saat 16:00’ya kadar zaman veriliyor. Biz ancak yalvar yakar içeri girip 20 dakikada koşarcasına bir kaç fotoğraf çekebildik. “Pişman mısın? O gün gezemediğin antik kent için yemekten vazgeçer miydin?” diye soranlara yanıtım: “Hayır!Kesinlikle vazgeçmezdim.” olur. Kavala’nın içinde yemek yerine, size önerdiğim yerde yemek yemenizi öneririm. Hem çok daha ucuz, hem de eminim daha leziz.
Pella Antik Kenti, Selanik’ten yaklaşık 45 km kuzey batıya doğru. Bir dönem başkentlik yapsa da benim için esas önemli olanı tarihin gelmiş geçmiş en büyük krallarından Büyük İskender’in doğduğu kent olması.
Büyük İskender ve ardından gelenlerce zenginleşmiş olan kentin yalnızca küçük bir bölümü ortaya çıkarılabilmiş. Bu hali bile çok ihtişamlı. Büyük Agora, gölgeli sütunlar, evler ve arasındaki yollarla çok düzenli ve zengin bir kentmiş. Afrodit, Demeter ve Kybele’ye adanmış tapınaklar ve İskender’in yaşadığı yıllara tarihlenen çakıl mozaikler bulunuyor. Mozaiklerin 3 tanesi antik kentte, diğerleri ise müze içinde sergileniyor.
Pella Antik Kenti’nde ortaya çıkartılan eserler köy içindeki modern müzede sergileniyor. Bu müzeyi mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.
Müze içerisinde Makedonların kullandıkları silahlar, zırhlar, altın taçlar, takılar, kullanılan eşyalar, kap, kaçak ve hatta oyuncak gibi çok çeşitli buluntular sergileniyor.
Müzede mozaiklerden bazıları da sergileniyor. Ayrıca üst katta, zamanında Pella’da yaşayan kadın ve erkeklerin giysilerinin nasıl olduğunu gösteren geçici bir sergiye de denk geldik.
Pella sonrası Veria (Karaferye) doğru yola düştük. Veria da, Via Egnatia üzerinde olan bir şehir. Philippi Antik Kentine Selanik’ten önce, Veria’ya ise Selanik gezinizden sonra gitmelisiniz. Veria Yunanistan’ın Orta Makedonya bölgesinde, Selanik’e yaklaşık 76 km uzaklıkta 40000 nüfuslu bir şehir.
Osmanlı Devleti döneminde de Selanik ve Manastır gibi iki önemli şehri birbirine bağlayan yol üzerinde olması nedeniyle Balkanlar’ın en önemli merkezlerinden biriymiş. 1924 Nüfus Mübadelesi öncesinde yoğun bir Türk nüfus, ayrıca II. Dünya Savaşı Yahudi Soykırımı öncesinde de kalabalık bir Yahudi nüfusu barındırmaktaymış.
Benim size burayı gezerken önereceğim en önemli yer Barbouta Yahudi Meydanı. Plateia Antoniou civarında arabanızı bırakıp, Vasileos Konstandinou‘ya doğru aşağıya yürürseniz kendinizi çok güzel bir yerde bulacaksınız. Yahudi muhiti, süslü ve görkemli evleri, sinagogları ve İbranice işlenmiş sade evleri ile özel karakterini koruyor. Tripitamos Nehrinin suları, yemyeşil bir ortam ve bir dönemin zenginliğini yansıtan nefis evlere hayran kalmamak mümkün değil.
Burada bulunan sinagog çok önemli. Cimriliğimiz tuttu, içeri girip de gezmedik. Ama bugün bu yazıyı yazarken gördüğüm fotoğraflardan sonra içeri girip ziyaret etmediğime pişmanım.
Karaferye yakınındaki (13 km.) Aigai (Yeni adı Vergina) yakın geçmişte keşfedilen Makedon kral mezarları nedeniyle turistik önem kazanmış. Mezar alanı UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmış. Kral II. Philippe milattan önce 356 yılında 23 yaşındaki iken kral olmuş. 23 yıl süren krallığı sırasında Yunanistan’ı tümden ele geçirip Helen Birliğini kurmuş ama 46 yaşında asiller tarafından bir suikastla öldürülmüş. Yerine de efsanevi Büyük İskender tahta geçmiş.
Mezarların bulunduğu alan dışarıdan bakınca yukarıdaki fotoda olduğu gibi bir şeye benzemiyor. Sadece bir tepe, bir de bir tünel görüyorsunuz. Ama içerisi muhteşem bir hazine saklıyor.
İçeride fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Yani içerideki o muhteşem mezar odalarına ait tek bir karem bile yok maalesef. İç mekan fotoları sosyal medyadan.
Burası aynı zamanda Makedon Krallığının da başkenti olunca Antik Kent de çok önemli. Tiyatrosu, agorası, saray, yaşam alanları ve mezarlıkları ile antik kent alanı da çok zengin. Ama yine saate yakalanınca antik kenti gezemedik.
Aslında Aigai’de 300 den fazla tümülüs mezar varmış. Bunların çoğu mezar soyguncularınca tahrip edilmiş. Tümülüs mezarlardan en önemli olanı tabii ki 1997’den beri müze haline dönüştürülmüş olan Kral Philippe ve torunu IV. Alexander’a ait olanı. Bunlar soygunculardan kurtulabilmiş.
Tünelden sonra çok güzel düzenlenmiş bir müzeye geliyorsunuz. İçeride sütunlu kapılarla 3 tane mezar odası var. Bunlardan 2 numaralı mezar Kral Philippe’nin mezarı. Birisi torun IV. Alexander’a ait, bir tane mezar ise tahrip edilmiş. Mezardan çıkan ve krala ait savaş kıyafetleri ve silahlar, altın tacı, kralın kemikleri ayrı yerlerde sergileniyor.
Krallar tarih boyunca görkemli saraylar, şehirler yapmışlar. Yaşarken sürdükleri sefa yetmemiş, ölüm sonrasını da renkli hale getirmeye çalışmışlar. İnançlarına göre ölüm sonrası gidecekleri yere tüm servetleri, silahları, yaşam malzemeleri ve hizmetkarları, eşleri ile birlikte gitmişler. Kralın eşlerinden İskit kökenli kraliçesi, Kral Phillipe öldükten sonra onunla birlikte gömülmek istemiş ve yakılan bedeninden kalanları altın bir sandığa konulup, kralın mezarına konmuş.
Bu tip görkemli sarayları, mezarları gezerken aklıma hep bir soru takılır; Acaba bu kadar muhteşem yerin yapılması kaç kölenin canına mal oldu? Acaba bu zenginliğin karşılanması için kaç ülke istila edildi?
Gezekalın..
Dr Ümit Kuru
06.05.2019 Saat 09:00