Moğolistan’ın UNESCO Dünya Mirası Listesi içinde 4 adet yeri vardır. Bunlardan 3 tanesi Dünya Kültür Mirası ve bir tanesi de Dünya Doğa Mirası Listesi içindedir.
Dünya Kültür Mirası Listesinde Moğolistan
Büyük Burhan Haldun Dağı (Great Burkhan Khaldun Mountain)
Moğolistan’ın Khentii Eyaletinde bulunan ve Moğollar için kutsal sayılan dağlardan birisidir. Cengiz Han’ın burada doğup, öldükten sonra da buraya gömüldüğü ileri sürülmektedir. Budist olan Moğollar ve Türki kavimler Buda’yı “Burhan” olarak adlandırırmış. Bu nedenle bu dağın isminin “Sonsuz Buda” anlamına geldiği yazılmaktadır. Bu kutsal dağ ve yakın çevresi çok kısa bir zaman önce, Temmuz 2015’de, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içine dahil edilmiş. Bu dağa ait en güzel fotoğraflar için kaynak adres;
Orhun Vadisi Moğolistan’ın merkezinde, Gobi Çölü ve Sibirya ormanları gibi tamamen farklı 2 bölge arasında ve Asya su sınırı üzerinde bulunan bozkır bölgesidir. Bu nedenle bölgenin coğrafi ve doğal güzellikleri hayranlık verici. Dar sayılabilecek bir alan içerisindeki bir bölgede bozkır, orman, ve çöl gibi birbirinden tamamen farklı bitki örtülerine sahip yerleri görmek mümkündür. Orhun Vadisi 2004 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alınmıştır. Orhun Vadisinin listeye alınmasında en önemli etken, onun tarih açısından olan büyük önemi. Uygur İmparatorluğu ve bir zamanlar dünyanın en büyük imparatorluğu olan Moğol İmparatorluğunun başkentleri Orhun Vadisindedir. Bu yüzden Orhun Vadisi Hun İmparatorluğu, Gök Türk İmparatorluğu, Uygur İmparatorluğu, ve Moğol İmparatorluğu’na ait arkeolojik kalıntıları, yazılı ve dikili taşları, mezarları, ve Budist tapınaklarını barındırmaktadır.
Moğolistan Altay’larının Petroglifik Kompleksleri
Petroglif, kaya yüzeyinin oyulması, kaldırılması veya aşındırılması ile yapılan simge veya işaretler anlamındadır. Büyük bölümü yazının bulunuşundan önceki dönemlere (Mezolitik ve Neolitik dönemlere) ait olan bu eserler, eski kültür ve medeniyetlerin en değerli maddî varlıkları olarak kabul ediliyorlar. Moğolistan, Kuzey Asya’nın en eski, en iyi korunmuş kaya sanatlarına, yani Petrogliflere, ev sahipliği yapıyor. 2011 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alınan bu kaya tasvirleri, bu coğrafyada binlerce yıl önce yaşamış insanlara ait ipuçları veriyor. İlk şekiller 12000 yıl öncesine ait avlanma sahnelerini gösteriyor, Türk ve İskit dönemlerine ait petroglifler ise çobanlık, ata binme ve göçebelik sahnelerini betimliyor.
Dünya Doğa Mirası Listesinde Moğolistan
Uvs Nuur Havzası
Daha önce “Dünya Mirası Listesinde Sibirya” başlıklı yazımda, bir kısmı Sibirya ama büyük kısmı Moğolistan topraklarında olan Uvs Nuur Havzası hakkında yazmıştım (https://gezekalin.com/2015/08/12/unesco-dunya-mirasi-listesinde-sibirya/). Moğolistan’ın bu doğa mirası eseri ile ilgili bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Moğolistan’daki son gezi günümüzün sabahın da, bize yerel kıyafetleri ile şarkı söyleme sözü veren sevgili Byambasuren Khuw Tsagaan sözünü tuttu ve bizim için bir gün doğumu şarkısı söyledi. O ortamda, o kıyafetleri içinde sözlerini anlayamasak da şarkısının içimizi ısıttığını söyleyebilirim. Kendisine bol bol teşekkür edip, hatıra fotoğrafları çekildikten sonra Ulan Batur’a doğru yola çıktık.
Bugünü Ulan Batur’da son ziyaretleri yaparak geçireceğiz ve akşam önemli bir gösteri merkezinde Moğol yerel dans ve şarkılarını dinledikten sonra turumuzu tamamlamış olacağız. Ertesi gün de öğle öncesi İstanbul uçağında olacağız.
Moğolistan’ın başkenti olan Ulan Batur (Ulaanbaatar veya Ulan Bator olarak da bulabilirsiniz) 2014 yılı sayımlarına göre 1,3 milyon nüfusa sahip olan bir kent. Tuul Nehri vadisi üzerinde kurulu olan bu şehir neredeyse tüm Moğolistan nüfusunun %45’ini barındırıyor. Ulan Batur’un kelime anlamı “Kızıl Kahraman”. Aslında şehire bu isim, 1924 yılında Moğolistan bağımsızlığını kazandığı zaman verilmiş. İlk Moğol meclis toplantısı yapılırken delegeler şehire Baatar Khot, “Kahraman Şehir” isminin verilmesini istemişler. Ancak ülkenin kurtulmasında büyük yardımları olan Rusların bastırması ile şehrin adı Ulaanbaatar Khot(“Kızıl Kahraman ” anlamında) olmuş.
1639 yılında kurulan Budist Manastırı, Ulan Batur’un da kuruluş tarihi olarak kabul ediliyor. Bugünkü konumunda yerleşik bir Ulan Batur ortaya çıkana kadar 1778 yılından beri tam 20 kez şehrin lokalizasyonu değişmiş. Bunda Moğol halkının göçebe karakterinin rolü var tabii ki.
Ulan Batur’da önce Zaisan Tepesine gidip buradaki anıtı ziyaret edeceğiz. Burası aynı zamanda Ulan Batur’un güzel bir panoramasını seyredebileceğiniz de bir yer.
Zaisan Tepesi, Ulan Batur’un Güneyinde bulunan konik bir tepe. Burada Sovyet ve Moğol halklarının kardeşliği ve 2. Dünya Savaşı sırasında ölen Sovyet askerlerini anma temalı bir anıt bulunuyor. Bu anıta ulaşmak için 300 merdiven tırmanmanız gerekiyor. Anıtın merkezinde 1971’de dikilen 24 metre yüksekliğinde ve bayrak tutan bir askeri gösteren masif taş sütun var. Çevresinde ise yerden 5 metre yüksekte daire şeklinde bir beton içine gömülü tuğlalara çizilen resimler yapılmış.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Tepeden Ulan Batur’un panoraması çok da etkileyici gelmedi bana. Hele de 3 günü Moğolistan steplerinde ve çadırlarında geçirince Ulan Batur biraz donuk ve soluk kaldı. Tepeden bakınca, aşağıda, son yıllarda yapılan 16 metre yüksekliğindeki Budha heykeli gözümüze çarpıyor. Naadam Festivalini stadyumdan izlerken karşı tepelerde gördüğüm taşlarla yazılmış olan yazıyı Zaisan Tepesinden daha güzel görebiliyorsunuz.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Ulan Batur’un en önemli ziyaret yerlerinden bir tanesi de Gandan Manastırı. 19.Yüzyılın başlarında yaklaşık 50000 kişinin yaşadığı Urga’da (Ulan Batur’un eski adı) 100’den fazla tapınak (Moğolcası Sum) ve manastır (Moğolcası (Khild) bulunuyormuş. 1937 yılında rejim ve Stalin etkisi ile yapılan Moğolistan’daki dini temizlik sonucunda ise ortadan kaldırılmayan tapınak sayısı bir elin parmakları kadarmış.
Ulan Batur’daki Gandantegchinlen Manastırı (kısacaGandan Manastırı-kelime anlamı ise “Tam Huzurun Büyük Yeri“) bu zulümden kurtulmayı başarmış Moğolistan’daki az sayıdaki ibadet kompleksinden birisi. 1938 yılında yıkılmayan ancak kapatılan manastır, 1944 yılında Amerika Başkan Yardımcısı Henry Wallace’ın Moğolistan’ı ziyareti sırasında Ulan Batur’da işleyen bir manastır ziyareti yapma arzusu karşısında yeniden açılmış. Bu tarihten sonrada göstermelik olarak görev yapan rahip ve çalışanlarla Moğolistan’ı ziyaret eden yabancı devlet adamlarının gezdirildiği bir manastır olarak kalmış. 1990’li yıllar sonrasında Moğolistan’da dini etkinliklere getirilen yasakların kalkması sonucunda insanlar yeniden Budist inançlarının gereklerini yerine getirmeye başlamışlar.
Jebtsundamba Khutuktu,Tibet Budizminin Moğolistandaki dini önderlerine verilen bir ünvan. Bu dini liderler aynı zamanda Bogd Gegeen-üst düzey lama anlamında- unvanını da taşıyorlar. GandanManastırı 4. Jebtsundamba Khutuktuzamanında, 1809 yılında, yapılmaya başlanmış. Manastır içindeki ilk tapınak olan Gungaachoilin Datsan bugün yerinde yok. Bu tapınaktan geriye sadece ahşap bir sütun kalmış.
Gandantegchenlin Manastırı içindeki tapınaklardan biri olan Migjid Jarraisig Tapınağı, 5.Jebtsundamba Khutuktu’nun özel ikametgahı ile birlikte 1838’de inşa edilmeye başlanmış. Migjid Jarraisig Tapınağı içindeki Avalokiteśvara heykeli, 26.5 metre boyu ile dünyada bir bina içinde bulunan en uzun heykeldir. Aslında orjinal heykel 1911 yılında bakırdan yapılmış. Ruslar oirjinal heykeli 1937’de buradan alıp, kurşun yapmak için eritmişler. Moğol halkının bağışları ile 1996 yılında heykel yeniden yapılmış ve bugünkü yerine konmuş. Heykel bu sefer altın yaprakları ile kaplanmış.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Tapınağın güneydeki ana girişinden genişçe bir avluya giriliyor. Bu avluda sağlı sollu tapınaklar var. Avluda ziyarete gelen Budistler geniş ağızlı büyük bir çanaktan çıkan tütsüyü kokluyorlar ve ya da asılı olan çanlara dokunuyorlar. Avlunun ortasında bulunan iki katlı Dedanpovran Tapınağında 1904 yılında İngiliz işgalinden kaçarak Moğolistan’a sığınan 13. Dalai Lama yaşamış.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Gandan Manastırı gezisi sonrasında şehrin merkezine Sukhbaatar Meydanı’na gittik. Sukhbaatar Moğolistan’ı Çin ve Beyaz Rus ordusundan kurtaran bir kahramanın ismi. Meydanın tam ortasında onun at üstünde heykeli var. Alanı çevreleyecek şekilde Moğolistan Parlamentosu, Borsa, Ulusal Tiyatro, Kültür Sarayı gibi binalar var.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Son yıllarda Parlamento Binasının önüne Çengiz Han heykeli ve iki uç tarafına da oğullarının heykelleri konmuş.
Bu aktivite sonrasında yemek için BD Mongolian Barbeque adlı bir restorana gittik. Sevgili Aykut’a Moğolistan’da gezdiğimiz süre boyunca adam akıllı bir et yemeği yiyemediğimizden şikayet ettik durduk. O da bize Ulan Batur’daki bu restoranın ismin vererek sabretmemizi söylemişti. Gerçekten burada yapılan et yemeği hazırlanışı tam bir şov ve et yemekleri de harikaydılar. Ortada bulunan sebze, etlerden ve soslardan seçtiklerinizi bir kaba koyup pişirmesi için görevliye veriyorsunuz. O da sizin için kızartıyor. Ulan Batur’da kaçırılmaması gereken bir aktivite de bu restoranın ziyareti olsa gerek. Yemek kısmını kaçırmayın derim.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Yemek sonrasında Ulusal Tarih Müzesini gezmeye gittik. Burası çok güzel bir müzeydi. Çok sayıda eseri kronoljik bir sırada sergilemişler. Moğolistan tarihini en baştan günümüze kadar çeşitli bölümlerde görebiliyorsunuz. Müzenin en önemli bölümü ise Cengiz Han’a ait olan bölüm. Tarihin en kanlı yöneticilerinden kabul edilen Cengiz Han, Moğollar için çok önemli. Bir zamanlar dağınık halde bulunan Moğol kabilelerini birleştiren ve Viyana kapılarına kadar dayanan bir imparatorluğa dönüştüren Cengiz Han, Moğolistan’ın babası olarak kabul ediliyor. Müzelerin tamamında fotoğraf çekmek için ayrıca para veriyorsunuz. Bu müzeye ayıracak Tugrik (Moğol para birimi. 1 USD=1980 Tugrik) kalmayınca fotoğraf çekmek de nasip olmadı.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Akşam saat altı civarlarında Moğol dans ve şarkılarını izlemek ve dinlemek üzere Tumen Ekh adlı bir gösteri merkezine gittik. Burada yaklaşık bir saatlik bir gösteri izledik. Bu gösteri Moğolistan gezimiz için müthiş bir final oldu diyebilirim. Özellikle Moğollara özgü denebilecek gırtlaktan şarkı söyleyen sanatçıların performansı çok etkileyiciydi.
Bu gösteri sonrasında veda yemeği diyebileceğimiz bir akşam yemeği yedik. Modern Nomads adlı restorantlar zincirlerinden bir tanesiydi. Yemeklerini beğendik. Bir de çay seremonisi var ki sizlerle paylaşmam lazım. Suutei tsai denen çay içinde su, süt, yeşil veya siyah çay ve tuz bulunuyor. Bazen içine yağ veya tereyağ da konabiliyor. Denedik tabii ki.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Evet Sevgili Sanal Gezgin Dostlarım..
Bu yazı ile Sibirya-Moğolistan konulu gezi yazımı bitirmiş oldum. Sağlık, zaman ve para üçlüsünü yan yana getirebildikçe gezmelere ve paylaşmalara devam…
Sabaha yine kapkara bulutlarla uyandık. Gece aralıklı olarak yağan yağmur, belli ki bugünümüzü de ıslatacak. Kötü şans işte! Bir gezi de önleyemeyeceğimiz bir olay bu.
Kahvaltıyı acele ile yaparak, kampın hemen yanında, geceden saldıkları atları toplamaya çalışan insanları fotoğraflamaya gittik. Birer birer yakaladıkları atları eğerleyerek, at sürüşü için hazırlamaya çalışıyorlar. Keşke vaktimiz olsa da biraz daha ata binebilseydik.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Kahvaltı sonrası eşyalar otobüsümüze yüklendi ve yollara düştük. Günün ilk aktivitesi deve besleyen bir Moğol ailesini ziyaret etmek ve develere binmek.
Deve yetiştiricisi ailenin yaşadığı alana vardığımızda önce partiler halinde develere bindik. Develere binmek ata binmek kadar kolay değil. Deve yetiştiricileri önce hayvanları çökertip üzerilerine binmemize yardımcı oldular. Arkasından da şöyle bir tur attırdılar.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Sonra da ailenin çadırına konuk edildik ve ikram kabul ettik. Aile reisi çadırın baş köşesine oturdu ve biz misafirlerde sağlı sollu olarak yerlere bağdaş kurduk. Önce kurutulmuş peynir verdiler. Arkasından da tas içinde yoğurt sundular. Yoğurt bizim alışık olduğumuz tatta değildi. Büyük ihtimalle kımız gibi at sütünden yapılmaydı.
Kımıza ayrak da deniyor. Ayrak (kımız) aslında göçebelerin içkisi. Alkol oranı %4-5 civarında. Çok eski zamanlardan beri bilinen ve göçebelerin kadim dostu olmuş bir içki. Ayrak adlı bu içki, kısrakların sütünün tuluma alınması ve zaman zaman çalkalanarak bekletilmesi ile oluşuyor. Bu içkinin yapımına haziran aylarında başlanıyor ve sonra şişelerde saklanıp, tüketiliyor.
Aile ile vedalaşıp son kampımıza doğru yola düştük. Artık Ulan Batur’a dönüş yolundayız. Bu sefer ki hedefimiz Hustain Ulusal Parkı ve orada Takhi atlarını ziyaret etmek.
Hustain Ulusal Parkı Ulan Batur’dan 100 km mesafede olan bir park. Takhi (Przewalski’s Horse) Atlarının yeniden yetiştirilmesi için bu parkın bir yaşam alanı haline dönüştürmesinden bir yıl sonra, 1993 yılında, Moğolistan hükumeti burayı koruma alanı olarak ilan etmiş. Parkın toplam alanı 50600 hektar. Bu alanda kızıl geyik, Moğol Gazeli, karaca, yaban domuzu, vahşi koyun, Moğol Dağ Sıçanı (Marmot), gri kurt, Avrasya Vaşak’ı, Kızıl Tilki, Avrasya Porsuğu gibi 44 tür memeli hayvan türü yaşıyor. 217 kuş türü ve çok sayıda bitki ve balık türü de bu parkta yaşadığı bilinen canlılar. Bu çeşitlilik karşısında 2002 yılında UNESCO bu parkı Dünya Doğal Rezerv ve Biosfer Şebekesi üyesi olarak kabul etmiş.
Hustain (Khustain veya Hustai diye de bulabilirsiniz) Ulusal Parkına öğle sonrası vardık. Önce kampa yerleştik ve yemek yedik. Bu kamplara iyice alıştık artık. Ger kampımız Ulusal Parkın bir ucunda ve buradan ana kampa yaklaşık yarım saatlik bir yolculukla gideceğiz.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Takhi Yaban Atı, (Prezewalski Atı, Moğol yaban atı da denir), yaban atının yaşayan tek alt türü. Yaban atı (Equus ferus), evcil atın yabani atası. Eskiden Doğu Avrupa ve Orta Asya’nın pek çok yerinde sık olmayan ormanlarda yaşarmış. Şimdi ise yaban atının nesli tükenmiş. Ondan geriye sadece Prezewalski yaban atı kalmış. Prezewalski yaban atı daha tıknaz, bacaklarının daha kısa oluşu ve kuyruğunun daha uzun oluşu ile evcil attan hemen ayırt ediliyor. Postu çoğu yerde açık kahverengi, karnı sarımsı beyaz, yelesi ve kuyruğu siyah. Prezewalski Atı evcilleştirilemez . Prezerwalski yaban atı adını kaşif Nikolay Prezewalski’den almış.
Moğolistan Steplerinde son yabani sürü 1967’de görülmüş ve son yabani at da 1969’da vurulmuş.Ne kadar yazık! Daha sonra hiç yabani at kalmayınca yaklaşık 30 yıl kadar doğal ortamında tükenmiş olarak kabul edilmiş. Bu parkta yeniden Takhi Atlarının yaşama ve çoğalmalarını sağlamak amacı 1992 yılından itibaren 2000 yılına kadar, özellikle Hollanda’dan olmak üzere çeşitli hayvanat bahçelerinden Takhi Atları buraya getirilip parka salınmış. Dünyada 30’a yakın hayvanat bahçesinde Takhi Atı bulunuyor. Sıkı takip ve çalışmalar sonucunda 336 tane Takhi Atı bu parkta yaşar hale gelmiş. Yine dünyada Moğolistan, Rusya ve Çin gibi sadece 3 ülkede Takhi Atları koruma altındaki parklarda, doğal ortamda yaşıyorlarmış.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Geceleyeceğimiz Ger kamptan araçlarla ana kampın içine kadar gittik. Burada küçük bir bilgilendirme yeri var. Bir görevli bize park ve Takhi Atları hakkında bazı şeyler anlattı. Sonra da jeeplere binip Takhi Atlarını görmek için parka girdik. Araçlardan inip yürüyüşe geçtik. Ama sabahtan beri peşimizde olan kara bulutlar bir sağanak yağmur boşalttılar ki inanamazsınız. Hayatımda bu kadar çok ıslanmayı çok az yerde yaşadım. Tüm grup perişan olduk. Bir inat, tepelere kadar çıktık ama bu havada akıllı adam değil, Takhi Atı bile dışarı çıkmaz! Dön dolaş epey bir yağmur yiiyip, ıslanmadık yerimiz kalmadıktan sonra jeeplere geri döndük.
Dokunsan ağlayacağım. Dünyada nesli tükenme tehlikesinde olan bir canlıyı görmek için bunca emek ve para harcayıp da göremeden dönmek beni perişan etti. Bir jeep devam etti ama biz kampa geri döndük ve onları beklemeye başladık. Bu arada yağmur da alay edercesine kesilmesin mi? Ben dahil, hepimiz fena ıslandık ve üşüyoruz. Grup kampa gidip ısınmaya niyetli. Grupta benim gibi yüzü düşen başka arkadaşları da fark ettim. Birbirimize kısa bir bakışma sonrasında 3 arkadaş, rehber Oyuna’yı da yanımıza alarak tekrar parka gitmek için özel jeep kiraladık. Daha 10 dakika gitmeden 10 atlık bir sürüye rastlamayalım mı? Atladık jeepden aşağıya, 1 saate yakın atları gözledik ve onları fotoğrafladık.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Grupta hakim olan bir erkek var ve o ne derse oluyor. Gerekirse de postayı koyup, atları hizaya getiriyor. Müthiş bir olaya şahit olduk. Onlar beslendi, çiftleşti, oynaştı ve kavga ettlier, bizler ise onları fotoğraf karelerimize hapsettik. Hepimiz üşüdük, ıslandık ama sonunda bu güzel hayvanları görme şansını yakaladık.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Mutlu mesut, kampa geri döndük. Arkadaşlar ısınmışlar,duşlarını almışlar, biralarını açmışlar, keyifteler. Bizler zafer kazanmış eda ile onlara katıldık.
Akşam yemekte son derece keyifliydik. Hatta bir ara kalkıp sirtaki bile yaptık. Ben kampta bize servis yapanlara “sizden bir performans yok mu?” diye sordum. İşte o an gecenin sürprizi gerçekleşti. Meğerse o gece kamp sahibesinin profesyonel şarkıcı bir arkadaşı da ona yardıma gelmiş. Ondan müthiş 2 Moğol şarkısı dinledik. Hepimiz sesi karşısında büyülendik. İsminin Byambasuren Khuw Tsagaan olduğunu öğrendiğimiz güzel insan bize sabah yerel kıyafetleri ile başka bir performans sergileyeceğine söz verdi ve uyumak üzere yurtlarımıza çekildik.
Yine güzel bir gün geçirdik, yine çok özel olaylara tanıklık ettik. Yağmura rağmen!
Sabah erkenden oyunların at yarışları bölümünü izlemek için yollara düştük. Ulan Batur’dan start alan yarışın, Ulan Batur’un dışında bir alanda son bulacak finalini izlemek için gidiyoruz.
At ve ata binmek tarihin her döneminde Moğollar için çok önemli sayılmış. Naadam festivali kapsamında yapılan at yarışları 15-30 km uzunluğunda oluyor. Atları yaşına göre mesafelerde koşturuyorlar. Örneğin 2 yaş atları yaklaşık 15 km koşturularken, 7 yaş olanları 30 km koşturuyorlar. Bugün bizim izleyeceğimiz atlar 4 yaşında atlar ve yarışların en çekici olanlarının bu yaş grubu atların yarışı olduğunu söylüyorlar.
Moğolistan’ın çeşitli yerlerinden seçilen 1000 kadar at bu yarışlara katılıyor ve bunların jokeyleri ise 5-13 yaşları arasında. 13 yaş sonrasında jokey olmak pek tercih edilmiyormuş.. Yarışlar geleneksel şarkılar eşliğinde başlıyor. Ödül hem ata ve hem de jokeye veriliyor. İlk beşe giren atlar “airgiyn tav” unvanın alıyorlar. İlk 3 ise altın, gümüş ve bronz madalyaları alıyorlar. Birinci olan jokey ”Onbinin Lideri” anlamındaki “tumny ekh” diye çağrılıyor. 2 yaşındaki atların yarışında sonuncu olan ata bir teselli ünvanı veriliyor; “bayan khodood” (“dolu mide” anlamında). Bu yarışmacıya seneye kazanmasını dileyen bir şarkı söylenerek teselli ödülü veriliyor.
Yollar çok kalabalık. Araçlardan 4*4 olanlar normal yoldan gitmiyorlar; Dağ, taş demeden hedefe doğru gidiyorlar ve hızlı yol alıyorlar. Biz otobüste olunca el mahkum santim santim ilerliyoruz. Sonunda at yarışlarının yapıldığı alana vardık. Etraf tam bir panayır alanı gibi, ne ararsanız var. Bazıları çadırlarını akşamdan kurmuşlar. Bir kısım insanlar kurulan tribünlerde yerlerini almışlar ama çoğunluk dışarda. Göz alabildiğince uzanan bir alanda insanlar atların gelişini bekliyor.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Tribünlerde yer bulmak mümkün değil. Ayrıca tribünlere girmek için bilet gerekiyormuş. Rehberimiz Oyuna bir adet bileti ayak üstü karaborsadan ayarladı. İtiş kakış içeri soktu beni ama tribünlerde yer bulmak mümkün değil. O kadar kalabalık! Ben de tribünlerle atların geçeceği yol arasına kurulmuş barikatların önüne gittim. Polisler etten duvar gibi. İstediğim gibi fotolar çıkmayacak diye düşündüm. Canım sıkıldı biraz.
Sonunda ileriden bir toz bulutu kalktı, tribünler ayaklandı. Önce arabalar geldi, arkasından da atlar gözüktü. Finişe en önce varabilmek için atları kırbaçlıyorlar. Atlar önümde resmi geçit yaptılar diyebilirim. Müthiş bir andı benim için.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Kalabalık içinde ezilmemek için tribünlerin olduğu yerden ayrıldım. Dışarıya çıkınca bir başka görsel şölene şahit oldum. Dışarıdaki insanlar, mümkünse dereceye giren olmazsa da yarışı bitiren, atların peşinden koşturuyorlardı. Meğerse amaçları bu atların terine ellerini sürüp, yüzlerine sürmekmiş. Kutsal kabul ettikleri bu yarışın katılımcısı atların terleri onlara şans getirecekmiş. Az önce yarışı bitirmiş olan jokeyler atlarını bu sefer de insanlardan kaçırmak için kamçılıyorlar.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Daha sonra otobüsümüzü bulmak için park yerine doğru yürüdük. Hayatımda hiç bu kadar karmaşa olan bir ortam görmemiştim. Koşturmaca nedeni ile kalkan toz bulutu hem görmeyi engelleyecek kadar ve hem de genzimizi yakacak kadar yoğun. Ama ortam o kadar renkli, canlı ve fotoğrafik ki asla şikayetçi değiliz. Bu satırları yazarken “keşke o anı bir kez daha yaşayabilseydim” diye düşünüyorum.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
En sonunda biz de yarışa katılmış bir at ve çocuk jokeyini yolda kıstırdık. Biz de atın terine elimizi sürdük. Belli mi olur ? Belki şansımız olur yeniden buralarda oluruz.
Otobüste kayıpsız toplanıp (bu alanda çok kolay kaybolabilirsiniz, ayrıca ceplere ve cüzdanlara da çok dikkat etmek gerekiyor) Moğolistan içlerine doğru yollara düştük. Ancak gelişteki santim santim ilerleme, dönüşte neredeyse dakikada santime dönüştü ve biz bu kalabalıktan ancak 2 saatte çıkabildik. Allah’tan ki gidişimiz Ulan Batur yönüne değildi. Yol ayrımından Ugi (Ogii) Gölü kenarındaki çadır (ger) kampımıza da doğru 4-5 saatlik yolculuk yaptık. Pek konforlu bir yol değil ama Moğolistan’da konforlu yol da pek yok. İhtiyaç molaları bile bazen eziyet oldu. Ama bu sözlerim sizi atılacağınız Moğolistan macerasından asla vazgeçirmemeli.
Aşağıdaki linkte Naadam festivali kapsamında at yarışlarını anlatan bir video var. Ginning Studio’ları yapımı bu dizi kısa çekimler Moğolistan’ı harika anlatmış.
Ugi Gölü, orta Moğolistanda, Arkhangai Eyaleti içinde bir tatlı su gölü. Burası aslında kuş ve bazı balık türleri için önemli bir ekolojik alan ve koruma altında. Gölün yarısından fazla alanının derinliği 3 metreden az.
Bu göl çevresinde ger (ya da yurt) denen çadırlardan yapılma kamplarda konaklıyorsunuz. Cengiz Han bile sarayda değil de bu çadırlarda yaşarmış. Göçebe bir toplum olan Moğolistan’da nüfusun önemli bir bölümü hala bu yurtlarda yaşamlarını sürdürüyorlar. Biz de Moğolistan’da kalacağımız 5 gecenin 3 gecesini bu kamplarda kalarak geçirdik. Bazı yerlerde yazılanlara bakmayın siz. Kaldığımız kampların çoğu iyi şartlardaydı. Kampta sağlıklı bir duş tuvalette vardı. En büyük şansızlığımız ise Moğolistan’da felaket derecesinde yağmura yakalanmamız oldu. Gece yakılan sobalar için çadırın tepesinde açılan deliklerden yağmur suları çadırlarımıza girdi. Ugi Gölü kampımızda gece bu kötü deneyimi yaşayınca, diğer kamplarda soba bacasını çıkarttık ve çadıra su girme problemi olmadı.
Kampa girer girmez yediğimiz yemek sonrasında aktivitelere başladık. Günü at yarışları ile açtık ve ata binerek kapadık. Önce Moğol at besleyicisi bir aileyi ziyaret ettik. Kısraktan süt sağılmasını izledik. Tayı kısrağın memesine veriyorlar, sonra da tayı kısrağın görmeyeceği şekilde uzaklaştırıp sütü inek sağar gibi sağıyorlar.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Sıra günün en önemli olayına geldi ve atlara binmek üzere bir başka yere götürüldük. Hepimiz sıra ile o güzelim kısa ama dayanıklı atlara bindik. Bu aktivite olmadan Moğolistan’dan gelmeyin lütfen..
Atların sahibi olan aile bizim için tüm sevimlilikleri ve içtenlikleri ile çok güzel fotoğraflar verdiler.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Atlara bindikten sonra at size, siz ata alışasınız diye kısa bir tur attırıyorlar ve teknik bilgiler veriyorlar. Bu kısımda biraz kendinizi at sırtında seyis tarafından gezdirilen sünnet çocuğu gibi hissediyorsunuz.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Ata ilk grupta binemeyen bizler ise kampa doğru yürüdük. Moğol steplerinde olduğumuzu hissettik. Gökyüzünün bir kısmında akşam yağacak korkunç yağmurun habercisi olan kara bulutlar, bir diğer tarafında ise parlak güneş altındaki Ugi Gölü manzarası çok güzel görüntü veriyorlardı.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Sonunda ikinci grup ta atlara bindi ve buradan kampa kadar at sırtında döndü. Çok ama çok zevkli bir olaydı hepimiz için.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Çok yoğun ve yorucu bir günün sonunda önce batan güneşin kızıllığı altında grupça içkilerimizi içtik ve yemeklerimizi yedik. Arkasından çadırlarımıza çekildik.
Sevgili Sanal Gezginler, Moğolistan’da bir günümüzü böylesi güzel geçirdik. Umuyorum bir gün hepinize ve belki de bize yeniden Moğolistan’da bugünün daha da güzelini yaşamak nasip olur..
Naadam Festivali tüm Moğolistan’ın neredeyse tüm insanlarının yıl boyu bekledikleri bir aktivite. Zor geçen kış zamanları sonrası, temmuz ayında gerçekleşen bir bayram. Aslında Moğollar için Naadam sadece bir bayram ya da bir festival değil. Çok önemli bir sosyal olay, paylaşım ve etkileşim zamanı. Sibirya sonrasında, tam da Naadam Festivali zamanı 11/12 Temmuz’da, Moğolistan’da yaşadıklarınız ve şahit olduklarımız apayrı bir deneyimdi.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Irkutsk’dan gecikmeli olarak kalkan uçağımızın Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur’a (Ulan Bator) inmesi, pasaporttan geçiş, bavulların alınması derken otele varıp, yastığa başımızı vuruşumuz saat 04:00’ü buldu. Bu nedenle de Ulan Batur Stadyumunda yapılacak olan Naadam Festivali açılış törenlerine biraz gecikmeli olarak gitmemiz gerekti.
Yol boyunca akın akın stadyuma giden şehir halkı, törenlerin kalabalık olacağının ilk işareti idi. Yaşlısı genci-çocuğu en güzel giysilerini giymişler tören alanına doğru gidiyorlardı. Sadece burada, yol kenarında durup bu güzel ve renkli insanların fotoğraflarını çeksem hiç sıkılmam ve çok da güzel kareler çıkardı.
Naadam Festivali Moğolistan’ın geleneksel bir festivali. Yerel olarak “Eriin gurvan naadam” yani “Erkeklerin 3 oyunu” olarak adlandırılıyor. Bu üç oyun “güreş, at yarışı, okçuluk” olarak geçiyor. Oyunların geçmişi çok eskilere, Cengiz Han zamanına kadar gidiyor. Cengiz Han ordularını zinde tutmak için bu üç aktiviteye de çok önem verirmiş. Tarihsel olarak askerlerin sürekli zinde ve formda kalmaları amacı ile düzenlenmiş olan bu oyunlar, zamanla düğün ve sosyal bir araya gelmelerin eklendiği törensel bir olaya dönüşmüş. Naadam Festivali 2010 Yılından beri UNESCO tarafından İnsanlığın Manevi Kültür Mirası Listesi içine alınmış. 1921 yılında Moğolistan’ın kendini özgür bir ülke ilan etmesinden sonra Naadam Festivali aynı zamanda ülkenin kurtuluş bayramı olarak da kutlanıyor. 1930’lardaki dinin sosyal hayattan uzaklaştırılmaya çalışılmasına kadar Budist/Şaman tatili olarak da kutlanmış.
Grup olarak stadyumda yerimizi aldıktan kısa bir süre sonra resmi törenler başladı. Önce alana Moğolistan bayrakları taşıyan gençler girdi, arkasından da meşhur Moğol atları ile Moğol süvarileri geldiler. Sukhbaatar Meydanından Stadyuma gelen ve Cengiz Han’ın imparatorluğunun çekirdeğini oluşturan 9 kabileyi temsilen at kuyruğundan yapılmış 9 tuğrayı taşıyan bu süvariler, tuğraları bir platforma yerleştirdiler. Bundan sonra da Moğolistan Devlet Başkanı festivalin açılışını konuşması ile resmi olarak yaptı.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Törenin sonraki kısımları tematik bir düzen içinde biraz bizim 23 Nisan ya da 29 Ekim bayramlarımızı andırır şekilde devam etti. Temsili Cengiz Han’ın sahanın ortasına hareketli bir platform üstünde gelerek yerini almasından sonra sahayı Cengiz Han’ın savaşçıları doldurdu. Sonrasında yöresel halk dansları, gençlerin jimnastik koreografileri ile gösteriler devam etti.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Öğle sonrası saat 14:00’e yakın tüm gösteri gruplarının alana tekrar gelip seyircileri selamlaması ile resmi törenler bitti. Sonuna kadar töreni izleyen bizler biraz acıkma ve biraz da resmiyetten sıkılma sebebi ile stattan ayrıldık ve öğle yemeğine gittik. Sizlere bu arada bir not; Stadyuma giriş biletinizi atmadığınız ve girişteki görevliye göstermeniz halinde stada tekrar tekrar girip çıkabiliyorsunuz.
Yemek sonrasında güreş müsabakalarını izlemek için tekrar stadyumdaki yerimize döndük. Naadam Oyunlarında güreş müsabakaları önemli bir yer tutuyor. Güreş müsabakaları 512 veya 1024 kişi ile başlıyor ve eleme usulü tek müsabaka şeklinde oluyor. Toplamda 9-10 müsabaka yapılıyor. Güreşçilerin üstüne giydikleri yarım yelek eleg bus (bir kaynakta zodog yazıyor), mavi renkl şort ise shuudag olarak adlandırılıyor.
Eskiden güreşçilerin giydikleri giysiler şimdiki gibi omuzdan kesik değilmiş ve göğsü kapatacak bir şekildeymiş. Eski bir festivalde çaktırmadan güreş müsabakalarına katılan bir kadın güreşçinin güreşirken rakibinin çekiştirmesi sırasında önü açılınca güreşçinin göğüsleri ve dolayısı ile de kadın olduğu ortaya çıkmış O günden itibaren de kadınların güreşmelerini engellemek için güreşçilerin yelekleri bugünkü gibi garip bir hal almış.
Güreşçilerden bir tanesinin el ve ayakları dışındaki bir bölümünün diğer güreşçi tarafından toprağa değdirilmesi halinde o güreşçi oyunu kaybediyor. Güreş müsabakalarına başlamadan önce kartalın kanatlarını açması gibi kollar yana açılıp halk selamlanıyor. Güreşi kaybeden kişi, galibin koltuğunun altından geçerek galibi selamlıyor. Galip gelen koşarak gidip Cengiz Han’ın temsili tuğralarını selamlayıp çevresinde tur atıyorlar.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Her bir güreşçinin Zasuul adı verilen övücüsü var. Bunlar, güreşçiler 3,5 ve 7. müsabakaları kazanmışlarsa o güreşçi için övgü dolu şarkılar söylüyorlar. 7-8 müsabakalarını kazanan güreşçiler fil anlamına gelen zaan unvanını kazanıyorlar. Dokuzuncu veya 10. basamak güreşini kazanan güreşçiler ise arslan (Türkçe arslan ) olarak adlandırılıyor. 2 defa arslan ünvanı alan güreşçi ise Titan veya Avraga olarak çağrılıyorlar.
Güreş müsabakalarını biletimizin olduğu alanda görmek için dürbün lazımdı. Fotoğraf makinemin ise telesi bile yetmedi. Bize Moğolistan’da kaldığımız sürece eşlik edecek olan yerel rehberlerden Oyuna’ya sıkıntımı anlattım. Ona bizi daha iyi bir yere götürüp götüremeyeceğini sordum. Bu kız bayağı becerikli çıktı ve bizi tam da güreşçilerin bulunduğu protokol bölümüne götürdü. Hem de sahanın içine girip tüm stadı geçerek gittik. Daha önceki yıllarda oyun kazanmış olan güreşçilerin şapkalarındaki kurdelalarındaki şeritlerden ve bazılarının aldığı ve giysisine taktığı madalyalardan önemli güreşçiler olduklarını anlayabiliyorsunuz. Bunlardan iki tanesi ile fotoğraf çektirdik. Güreşçiler yanlarında ne aradığımızı sorgular biçimde bakışlar atsalar da biz işi “anlamaza” getirip kaldığımız sürece müsabakaları bu tribünden seyrettik.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Sizlere güreş müsabakalarını tanıtan bir belgesel linki de ekledim. İzlemenizi tavsiye ederim.
Güreş müsabakalarından yeteri kadar fotoğraf aldığımızı düşününce Oyuna’dan bizi okçuluk müsabakalarına götürmesini istedik. Okçuluk müsabakaları stadyumun dışında bir başka alanda yapılıyor. Stadyumun dışında ayrı bir dünya vardı. Çok sayıda çadır kurulmuş ve yiyecek içecek satışları yapılıyor. Burası tam bir panayır dünyası. Yolda bir çadırda kımız içen grup arkadaşlarımıza denk geldik. Biz de denemek için bir kımız molası verdik. Ben kımızı pek sevmedim.
Okçuların oyun sahasına varmadan bir başka alanda aşık oyunu oynayanları gördük. Türklerin de oynadığı bir oyun olan aşık oyunu, koyunların ve keçilerin arka bacaklarında bulunan dört yüzlü kemikle oynanan bir oyun.
En sonunda okçuluk müsabakalarının bulunduğu alana geldik. Rehberimiz Oyuna artık huyumuza alıştı, bizi arkalardan güzel bir yere götürdü. Güzel fotoğraflar çekme şansımız oldu.
Okçuluk yarışmalarında 10 kişiden oluşan takımlar yarışıyor. Her bir yarışmacının 4 ok atma ve takımında 33 “surs” denen hedefi vurması gerekiyor. Moğolistan okçuluk müsabakalarında klasik anlamda tahta hedefler yok. Birbirlerinin üstüne dizllen ve tahta veya deriden yapılma çok sayıda silindirler (surs) diziliyor. Böylece yaklaşık 1.5 metre genişlik ve 20 cm yüksekliğinde bir hedef oluşuyor. Oklarla bu hedefe atış yapılıyor ve düşürülen her bir silindir bir puan oluyor. Tabii ki eğer merkeze isabet ederseniz daha fazla silindir düşüyor ve daha fazla puan topluyorsunuz.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Güreşin aksine, kadınlar da okçuluk yarışlarına girebiliyor. Kadınlar 60 mt, erkekler ise 75 mt den hedefe ok atıyorlar.
Size okçulukla ilgili bir videoda koydum. Bunu izlerseniz iyi bir fikir edineceksiniz.
Okçuluk yarışmalarını da izledikten sonra otele geri döndük. Kısa bir dinlenme sonrasında otelde yemekle birlikte bir gösteri izledik. Moğolistan’da nerede bir gösteri varsa mutlaka gidin ve izleyin derim. Güçlü imparatorluk dönemi giysilerinden esinlenen bir defile, arkasından yöresel dansları ve şarkıları izledik ve dinledik. Çok güzeldi.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Daha sonra günün korkunç temposunun verdiği yorgunluğu üzerimizde hissederek uyku için odalarımıza çekildik. Tam yatağa girmiştim ki birden bir ardı ardına patlamalar duyduk. Meğerse havai fişek gösterisi varmış. Dakikalarca sürdü. Bu gösteriyi Sukhbaatar Meydanında izlemek varmış, kaçırdık. Yani demem o ki Naadam Festivaline giderseniz havai fişek gösterisini kaçırmayın..
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Moğolistan’a Naadam Festivali ile iyi bir giriş yaptık, ne dersiniz Sanal Gezginler?