Sabah erkenden oyunların at yarışları bölümünü izlemek için yollara düştük. Ulan Batur’dan start alan yarışın, Ulan Batur’un dışında bir alanda son bulacak finalini izlemek için gidiyoruz.
At ve ata binmek tarihin her döneminde Moğollar için çok önemli sayılmış. Naadam festivali kapsamında yapılan at yarışları 15-30 km uzunluğunda oluyor. Atları yaşına göre mesafelerde koşturuyorlar. Örneğin 2 yaş atları yaklaşık 15 km koşturularken, 7 yaş olanları 30 km koşturuyorlar. Bugün bizim izleyeceğimiz atlar 4 yaşında atlar ve yarışların en çekici olanlarının bu yaş grubu atların yarışı olduğunu söylüyorlar.
Moğolistan’ın çeşitli yerlerinden seçilen 1000 kadar at bu yarışlara katılıyor ve bunların jokeyleri ise 5-13 yaşları arasında. 13 yaş sonrasında jokey olmak pek tercih edilmiyormuş.. Yarışlar geleneksel şarkılar eşliğinde başlıyor. Ödül hem ata ve hem de jokeye veriliyor. İlk beşe giren atlar “airgiyn tav” unvanın alıyorlar. İlk 3 ise altın, gümüş ve bronz madalyaları alıyorlar. Birinci olan jokey ”Onbinin Lideri” anlamındaki “tumny ekh” diye çağrılıyor. 2 yaşındaki atların yarışında sonuncu olan ata bir teselli ünvanı veriliyor; “bayan khodood” (“dolu mide” anlamında). Bu yarışmacıya seneye kazanmasını dileyen bir şarkı söylenerek teselli ödülü veriliyor.
Yollar çok kalabalık. Araçlardan 4*4 olanlar normal yoldan gitmiyorlar; Dağ, taş demeden hedefe doğru gidiyorlar ve hızlı yol alıyorlar. Biz otobüste olunca el mahkum santim santim ilerliyoruz. Sonunda at yarışlarının yapıldığı alana vardık. Etraf tam bir panayır alanı gibi, ne ararsanız var. Bazıları çadırlarını akşamdan kurmuşlar. Bir kısım insanlar kurulan tribünlerde yerlerini almışlar ama çoğunluk dışarda. Göz alabildiğince uzanan bir alanda insanlar atların gelişini bekliyor.
Tribünlerde yer bulmak mümkün değil. Ayrıca tribünlere girmek için bilet gerekiyormuş. Rehberimiz Oyuna bir adet bileti ayak üstü karaborsadan ayarladı. İtiş kakış içeri soktu beni ama tribünlerde yer bulmak mümkün değil. O kadar kalabalık! Ben de tribünlerle atların geçeceği yol arasına kurulmuş barikatların önüne gittim. Polisler etten duvar gibi. İstediğim gibi fotolar çıkmayacak diye düşündüm. Canım sıkıldı biraz.
Sonunda ileriden bir toz bulutu kalktı, tribünler ayaklandı. Önce arabalar geldi, arkasından da atlar gözüktü. Finişe en önce varabilmek için atları kırbaçlıyorlar. Atlar önümde resmi geçit yaptılar diyebilirim. Müthiş bir andı benim için.
Kalabalık içinde ezilmemek için tribünlerin olduğu yerden ayrıldım. Dışarıya çıkınca bir başka görsel şölene şahit oldum. Dışarıdaki insanlar, mümkünse dereceye giren olmazsa da yarışı bitiren, atların peşinden koşturuyorlardı. Meğerse amaçları bu atların terine ellerini sürüp, yüzlerine sürmekmiş. Kutsal kabul ettikleri bu yarışın katılımcısı atların terleri onlara şans getirecekmiş. Az önce yarışı bitirmiş olan jokeyler atlarını bu sefer de insanlardan kaçırmak için kamçılıyorlar.
Daha sonra otobüsümüzü bulmak için park yerine doğru yürüdük. Hayatımda hiç bu kadar karmaşa olan bir ortam görmemiştim. Koşturmaca nedeni ile kalkan toz bulutu hem görmeyi engelleyecek kadar ve hem de genzimizi yakacak kadar yoğun. Ama ortam o kadar renkli, canlı ve fotoğrafik ki asla şikayetçi değiliz. Bu satırları yazarken “keşke o anı bir kez daha yaşayabilseydim” diye düşünüyorum.
En sonunda biz de yarışa katılmış bir at ve çocuk jokeyini yolda kıstırdık. Biz de atın terine elimizi sürdük. Belli mi olur ? Belki şansımız olur yeniden buralarda oluruz.
Otobüste kayıpsız toplanıp (bu alanda çok kolay kaybolabilirsiniz, ayrıca ceplere ve cüzdanlara da çok dikkat etmek gerekiyor) Moğolistan içlerine doğru yollara düştük. Ancak gelişteki santim santim ilerleme, dönüşte neredeyse dakikada santime dönüştü ve biz bu kalabalıktan ancak 2 saatte çıkabildik. Allah’tan ki gidişimiz Ulan Batur yönüne değildi. Yol ayrımından Ugi (Ogii) Gölü kenarındaki çadır (ger) kampımıza da doğru 4-5 saatlik yolculuk yaptık. Pek konforlu bir yol değil ama Moğolistan’da konforlu yol da pek yok. İhtiyaç molaları bile bazen eziyet oldu. Ama bu sözlerim sizi atılacağınız Moğolistan macerasından asla vazgeçirmemeli.
Aşağıdaki linkte Naadam festivali kapsamında at yarışlarını anlatan bir video var. Ginning Studio’ları yapımı bu dizi kısa çekimler Moğolistan’ı harika anlatmış.
Ugi Gölü, orta Moğolistanda, Arkhangai Eyaleti içinde bir tatlı su gölü. Burası aslında kuş ve bazı balık türleri için önemli bir ekolojik alan ve koruma altında. Gölün yarısından fazla alanının derinliği 3 metreden az.
Bu göl çevresinde ger (ya da yurt) denen çadırlardan yapılma kamplarda konaklıyorsunuz. Cengiz Han bile sarayda değil de bu çadırlarda yaşarmış. Göçebe bir toplum olan Moğolistan’da nüfusun önemli bir bölümü hala bu yurtlarda yaşamlarını sürdürüyorlar. Biz de Moğolistan’da kalacağımız 5 gecenin 3 gecesini bu kamplarda kalarak geçirdik. Bazı yerlerde yazılanlara bakmayın siz. Kaldığımız kampların çoğu iyi şartlardaydı. Kampta sağlıklı bir duş tuvalette vardı. En büyük şansızlığımız ise Moğolistan’da felaket derecesinde yağmura yakalanmamız oldu. Gece yakılan sobalar için çadırın tepesinde açılan deliklerden yağmur suları çadırlarımıza girdi. Ugi Gölü kampımızda gece bu kötü deneyimi yaşayınca, diğer kamplarda soba bacasını çıkarttık ve çadıra su girme problemi olmadı.
Kampa girer girmez yediğimiz yemek sonrasında aktivitelere başladık. Günü at yarışları ile açtık ve ata binerek kapadık. Önce Moğol at besleyicisi bir aileyi ziyaret ettik. Kısraktan süt sağılmasını izledik. Tayı kısrağın memesine veriyorlar, sonra da tayı kısrağın görmeyeceği şekilde uzaklaştırıp sütü inek sağar gibi sağıyorlar.
Sıra günün en önemli olayına geldi ve atlara binmek üzere bir başka yere götürüldük. Hepimiz sıra ile o güzelim kısa ama dayanıklı atlara bindik. Bu aktivite olmadan Moğolistan’dan gelmeyin lütfen..
Atların sahibi olan aile bizim için tüm sevimlilikleri ve içtenlikleri ile çok güzel fotoğraflar verdiler.
Atlara bindikten sonra at size, siz ata alışasınız diye kısa bir tur attırıyorlar ve teknik bilgiler veriyorlar. Bu kısımda biraz kendinizi at sırtında seyis tarafından gezdirilen sünnet çocuğu gibi hissediyorsunuz.
Ata ilk grupta binemeyen bizler ise kampa doğru yürüdük. Moğol steplerinde olduğumuzu hissettik. Gökyüzünün bir kısmında akşam yağacak korkunç yağmurun habercisi olan kara bulutlar, bir diğer tarafında ise parlak güneş altındaki Ugi Gölü manzarası çok güzel görüntü veriyorlardı.
Sonunda ikinci grup ta atlara bindi ve buradan kampa kadar at sırtında döndü. Çok ama çok zevkli bir olaydı hepimiz için.
Çok yoğun ve yorucu bir günün sonunda önce batan güneşin kızıllığı altında grupça içkilerimizi içtik ve yemeklerimizi yedik. Arkasından çadırlarımıza çekildik.
Sevgili Sanal Gezginler, Moğolistan’da bir günümüzü böylesi güzel geçirdik. Umuyorum bir gün hepinize ve belki de bize yeniden Moğolistan’da bugünün daha da güzelini yaşamak nasip olur..
Gezekalın.
Dr Ümit Kuru
31.07.2015 Saat 01:01