Çiğ Köfte İstiyorum!!

indir (1).jpg

Ben bayılıyorum bu küçük dostların sözlerine, davranışlarına. Ne zaman, ne çıkartacakları asla belli olmuyor. Sürprizlerle dolular..

Size hemen biraz önce yaşadığım bir olayı, sıcağı sıcağına anlatayım. Ben hala gülüyorum, sabah sabah size de iyi gelebilir..

4 yaşında küçük kız çocuğunu 3 gündür ateşi var diye getirdiler. Dünyalar güzeli, esmer bir kız çocuğu. İri zeytin gözleri ve lüle lüle saçları ile dünyalar güzeli tanımlamasını sonuna kadar hak ediyor.

Muayenesini çok rahat bir şekilde yaptırdı. Hafif bir ateş ve boğaz kızarıklığı dışında da bir bulgusu yoktu. Virütik bir üst solunum yolu enfeksiyonu düşünüp ilaçlarını yazdım. Çocukların her muayenesi sonrasında onlara “Balon mu istersin, şeker mi” sorusunu ya ben ya da sekreterim sorar. Onların isteklerine göre de istediğini veririz. Bu tatlı küçük dostuma da sordum:

Aferin sana küçük hanım..Çok güzel muayene oldun. Sana şeker mi vereyim, balon mu? Hangisini istersin?”

Küçük dostumun ağzından önce zar zor duyulan bir “cık” lafı çıktı. Böyle durumlarda ya bir an evvel muayene odasından çıkmak için bir şey istemezler ya da her ikisini birden istedikleri için “cık” derler. Ben ikincisi olduğunu düşündüm ve tekrar sordum:

“Hem şeker, hem de pembe balon vereyim o zaman. ne dersin?” Pembe balona pek hayır demezler. Bir elimde pembe balon, diğerinde şeker, kendimden emin çocuğa bakıyorum.

Benim küçük dostta hala hediyeleri kapma gibi bir tepki yok. Biraz şaşırmış, biraz bozulmuş olarak sordum:

“Ne istersin başka? Daha ne verebilirim sana?” 

Küçük dost bu sefer bir şeyler mırıldandı ama ben dahil odadaki kimse ne dediğini anlamadık. Sordum;

“Ne istedin anlamadım?” 

Bu sefer annesinin kulağına doğru yüksek sesle istediğini söyledi:

“Çiğ Köfte”

Odada bulunan  herkes önce kısa bir şaşkınlık geçirdi, sonra da bastık kahkahayı…

Dr Ümit’in bu olaydan çıkarttığı ders: 

Vallahi bundan ne ders çıkar bilmem ki? Odada çiğ köfte de saklanmaz ki!!!

 

Harcama Paralarını !!!

IMG_9999-001.JPG

Hepimiz hediye almayı severiz değil mi? Kimini bir  demet papatya mutlu ederken, kimisinin hediye beklentisi ve anlayışı daha büyüktür. Kimi hediye beklentisi içindeyse ve alamadığında pek sorun yapmaz. Ama bazıları hediye beklentisi karşılanmadığında, karşılamayanı yer bitirir. Ne olursa olsun hediye almak temelde güzeldir. Çocuklarda ise, özellikle akıl kemale erdikten sonra, hediye alma beklentisi en yüksektir. Yaş günü gibi özel günler, onlar için bir başka anlam taşıyor. Aşağıdaki yaşanmışlık bu konu ile ilgili…

IMG_9839.JPG

02/11/2016 tarihli yaşanmışlığımdır…

Bir hafta kadar önce muayene ettiğim ve bronşit tanısı koyduğum çocuğu 1 hafta sonra kontrole getirdiler. Bu dostu bebekliğinden beri bilirim. Sık sık bronşit atakları geçiren ve uzun süreli tedavi alan uyanık, dünyalar tatlısı bir çocuktur. Baba ile geçen haftadan, çocuğun yaşı ve anlayışı artık müsaade ettiğinden cilt testi yapmak isteğimi konuşmuştum. Böylece varsa alerjisinin, bakılan antijenler içinden hangisine karşı olduğunu anlamış olacaktık.  

Geçen haftanın tedavi sonucunu görmek için önce dostu muayene edip, babasına sonucu anlattım;

-Ben dostu iyi buldum. Akciğerlerinde düzelme olmuş. Sizin şikayetlerle ilgili söyleyeceğiniz bir şey var mı?

-Dost’un babası:

“Şikayetimiz yok doktor bey. Öksürük, solunum sıkıntımız kalmadı.”

Ben bu sözler ve kendi bulgularım sonucu;

-“İyi o zaman .. Dosta cilt testlerini yapalım da olayın adını koyalım artık!

Dost’un babası:

-“Yapalım doktor bey.. Biz de merak ediyoruz.”

O ana kadar bir benim, bir babasının konuşmalarını dikkatle dinleyen dost birden bire ellerini iki yana açarak hızlı hızlı konuşmaya başladı;

-“Dur be baba!! Sanki paran var da test yaptıracan?”

-Dost’un babası kızardı, bozardı. Sonra toparlandı;

“Oğlum paramız var ya? Nereden çıkarttın şimdi bunu?”

-Dost bu yanıta biraz bozuldu. Ses tonu yükseldi, eller iyice yana açılıp, kaşlar çatıldı. Hesap sorar poza girdi ve mesajını verdi;

-“Nerede var? Daha benim yaş günüm var!! Harcama paralarını!!!

Ortalık kahkahaya boğuldu. Dostun elleri hala açık, hala kızgın! Testi, yaş gününden sonra yapalım dediğim zaman ve babası da aynı kararda olduğunu açıkladığında ancak rahatladı.

Doktor Ümit’in dosttan çıkarttığı günlük ders: Test yapılmadan önce dostların yaş günü kontrol edilecek. Varsa dostların yaş günü beklenecek, hediyesi alınmadan test istenmeyecek. Dostlarla, yaş günü hediyesi arasına zinhar girilmeyecek 🙂

1480549_10152639667728981_160247739794285031_n.JPG

Dede Doktoru Değiştiririm Ha!

FullSizeRender (1)

Bu fotoğraftaki yakışıklı bendeniz oluyorum..Minik dostumun gözünden tabii ki 🙂

İnsanın doğasında vardır kıskanmak….

Kimisi, sevdalandığının, değil eline başkasının elinin, gölgesine başkasının gölgesinin düşmesini, kimi bir diğerinin mesleki veya maddi başarısını kıskanır. Kıskançlıkların en can yakanlarından, insanı en çok duygusal olarak yaralayanlardan bir tanesinin, daha küçük kardeşini kıskanan büyük kardeşin olduğunu gözlemlemişimdir. Bunun tersi de oluyor tabii ki. Meslek yaşamımda, kıskançlıktan kardeşinin kolunu kıran, yataktan yere atan, yastıkla boğmaya çalışan küçük dostları görmüşümdür. Onun için muayene ettirmek için yeni doğmuş bebek getirdiklerinde, yanlarında bir abisinin ya da ablasının olduğunu görmüşsem, ilk ilgiyi büyük olana verir ve ondan beklentilerimi dile getiririm;

Senin bu çirkin kardeşin ne kadar da şanslı! senin gibi akıllı ve güzel bir ağabeyi/ablası var. Büyüyünce o da senin kadar güzel olacaktır, çünkü sana çekmiş.”

“Sen bu yaramazla ne yapacaksın? İşin zor! Ama senin kadar uslu bir ağabeyi/ablası ona sabır gösterecektir. Sen de bebekken yaramazlık yapmışsındır. O da büyüyünce senin gibi uslu olacaktır”

“Senin bu anne ve baban ne kadar şanslılar! Sen olmazsan onlar bu kardeşine bakamazlar. Hasta hasta sakın kimseyi kardeşine yaklaştırma, tabii ki sen de yaklaşma ve hasta halinle öpme. Evdeki doktor, hemşire sensin.”

Bu gibi cümlelerimin onlarda etkisi yaşla değişiyor tabii ki. Ama bu cümleleri sanki yerini bulacak ve büyük kardeşlerin hepsinde etki edecekmiş düşüncesi ile neredeyse tüm küçük dostlarıma söylemişliğim vardır. Çocukların doğru dil ve yaklaşımla etkilendiklerini, birey yerine konuldukları duygusuna kapıldıkları ve kendilerini bu konuda önemli hissettiklerini biliyorum. Sonra da anne ve babaya öğütler gelir tabii ki.

Neyse! Uzattım yine, aşağıdaki yaşanmışlık, bu konu ile ilgili.

Buyurunuz lütfen..

IMG_8361-001.JPG

04/11/2016 tarihli yaşanmışlığımdır.

5,5 yaşındaki küçük dostumu öksürük nedeniyle muayeneye getirmişlerdi. Kız çocuğu olan büyük dostum bana zaman zaman “Dede” , zaman zaman da ” Dede doktor” olarak hitap ediyor. Onun büyüte büyüte “Dede doktor” demesi beni mest ediyor doğrusu. Büyük dostumun muayenesi sonrasında hafif bir virütik enfeksiyon düşündüm ve ilaçlarını yazdım.

Dostumun yeni bir kardeşi olmuştu. Bir süre önce ilk muayenesine getirilen kardeşinin muayenesi öncesinde kendisine, yukarıdaki cümlelerle, klasik “büyük kardeş” konuşmamı yapmıştım.  

Muayene bitiminde annesi bir aylık olan bebekte de öksürük ve burun akıntısı şikayetinin başladığını söyledi. Benim büyük dostuma, yani kızına dönerek şikayet eder tarzda konuştu;  

“Doktor bey , senin bu dostun kardeşine hasta hasta yaklaştı ve öptü. Hastalığını bulaştırdı kardeşine. Haberin olsun!”

Bu laf üzerine ben kaşlarım çatık, ellerim yana açık şekilde  büyük dosta dönerek başladım konuşmaya;

“Nasıl yani? Sen benim dostum değil misin? Ben sana evde hemşirelik, doktorluk görevi vermiştim! Hani sen doktor, hemşire olarak evde kardeşine hasta kimseyi yaklaştırmayacaktın? Sen hasta iken yaklaşmışsın! Nasıl olacak senin evdeki bu doktorluk/hemşirelik işin?

Bu konuşmalar sonrasında büyük dost annesine dönerek;

Ya anne!! Bir kez de bir şeyi sır olarak tut! Bir kez de dökmeden tut ağzında!!! Neden söyledin şimdi bunu?

Baktım işler fena, bizim dost fena çıkışıyor! Döndüm büyük dosta;

Ya dostum! Annen bunu söylemeyecek de neyi söyleyecek? Bunun sırrı mı olur?

Bunun üzerine bizim çok bilmiş dost, sağ elini yukarı kaldırıp, bir de işaret parmağını bana doğru öne arkaya sallayarak hepimizi, ama özellikle de beni, şok eden yanıtını verdi; 

Bana bak dede doktor! Dede doktoru değiştiririm ha!!!

Doktor Ümit’in büyük dosttan çıkarttığı günlük ders:

Dostlar anneleri ile konuşurken araya asla girilmeyecek  :)))

Gezekalın, dostlarla kalın…

07.07.2017 Saat 21.07

Bana Böyle Doktor Lazım…

Çocuk doktorluğu dışarıdan zor olarak gözükür. “Çocuklar derdini anlatamıyor”, “Ağzı var, dili yok” gibilerinden cümleleri insanlardan çok duyup, “Nasıl anlıyorsunuz dertlerini” diye soranları çok gördüm. Ben bu cümlelerin anlamsızlığını mesleğimin çok erken dönemlerinde kavradım. Aslında çocukları, bebekler dahil, dinler ve vücut dillerini takip ederseniz onlar sizlere çok şeyler anlatıyorlar. Onun için ben mümkünse muayeneye gelen çocuğu, yaşı da uygunsa, konuştururum ve dinlerim. “Ne şikayetin var” sorusunu da ilk olarak çocuğa sorarım, aileyi dinlemek sonradan gelir. Bazı anne babalarla bu konuda bozuşsak da, ben buna inanırım. Onlar 3-5 cümle, kelime ile hastalıklarını büyütmeden ya da küçültmeden dertlerini bir güzel anlatabilirler. İşin sırrı çocuklarla dürüst bir ilişkiye girmekte, samimi olduğunuzu onlara  inandırmakta, onlar gibi düşünmeye çalışmakta ve varsa sizin içinizdeki çocuk ruhu onlara göstermekte. Sonrası gelir zaten. Aşağıda size bununla ilgili olabileceğini düşündüğüm bir yaşanmışlığı paylaşmak istedim.

IMG_7759-001.JPG

Doğduğunda ilk refleksidir yaşama tutunmak bebek dostlarımın…

25.10.2016 tarihli yaşanmışlıktır…

Ailesi ile birlikte muayene odama buyur ettiğim küçük dostum, bir yandan ateşten kızarmış yanakları, bir yandan akan ve silinmekten artık ucu kızarmış burnu ile gözleri fırfır, “Bu doktor ne menem bir doktor? Acaba bana iğne yapar mı ? “ havasındaydı. Bir ayağı oda kapısının içinde, diğeri ise dışında, tehlike var işaretini alır almaz kaçmaya hazır bir ceylan pozisyonundaydı.
Ortamı yumuşatmanın ve çocuğu rahatlatmanın gerekliliği çok bariz gözüküyordu. Elleri ile çocuğu işaret edip başladım konuşmaya; 

“Hey koçum be!! Şu duruşa bak! Şu havaya bak! Şu kendine güvene, şu kahramana bak!! Bana böyle çocuk lazım işte!!!”

Çok bilmiş olduğu halinden belli çocuk rahatlamış bir şekilde başladı gülmeye ve elleri ile beni işaret ederek heyecanla konuştu;

“Hey koçum be! Hey aslanım be! Doktora bak, bana da böyle doktor lazım işte!! “

Doktorun günden çıkarttığı dersler:

Doğru yoldasın Ümit’im..  Dost gördüğün büyüklere benzemez küçük dostlar. Kazan ve kaybetme onları..

Ve çocuk ruhunu da asla terk etme.  Bunun hiç zararını görmedin ki! 

Gezekalın, dostlarınızla kalın…

IMG_8373.JPG

06.07.2017 Saat 22:53

 

 

Baba nasıl? İyi pazarlık ettim mi?

IMG_5403

Değerli Dostlar;

Belki birazınız biliyor ama bir çoğunuz bilmiyorsunuzdur, ben bir Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanıyım. Yani geziler ve yaşamak için gereken maddi harcamalarımı kazanmak için yaptığım profesyonel mesleğim doktorluk. Gezilerde biriktirdiğim anıları sizlerle bu sayfalarda paylaşıyorum ama esas anılar gündelik yaşamda birikiyor, yani çocuklarla mesleğim icabı olan gündelik temasımdan. Onlarla etkileşimim boyunca biriken günlük anılar o kadar güzel ve anlamlı ki onları son zamanlarda bir kenara yazıp paylaşmaya başladım. Ama bunları bu sayfada sizlerle yeri geldikçe paylaşmak çok müthiş olacak gibi bir his var içimde. Burada yazılanların tümü eksiksiz doğrudur ve yaşanmıştır. Bunlardan çıkan son bölümlerdeki ders ise tabii ki sadece bana aittir. Sizlerin de derslerinizi çıkartmanız amacı ile ilk yazımı bugün paylaşacağım sizlerle. Tabii ki hasta-hekim mahremiyetine bağlı kalarak  küçük dostlarıma ait isim ve belirgin resim olamayacak. Sadece “dost ya da küçük dost” olarak bileceksiniz onları..

Gezekalın, gülmeyle kalın ve dostlarınızla kalın..

IMG_8304

05.07.2017 Saat 14:00 Anımdır…

Ülkenin havasından mıdır, insanından mıdır ya da belki de her ikisindendir, ruhum sıkkın bu sıralar. Bir şey yapasım yok. Çocuklardan da neşelendiren olmuyordu. Ta ki bugüne kadar.

Küçük adamın neşemi yerine getireceğini daha ilk gördüğümde anladım. Yemekten “hasta var” diye çağrılıp da, son lokmaları nefes almadan yuttuktan sonra ilk olarak gördüm küçük adamı. Benim muayene odamın önündeki koltuğa yüz üstü yatmış, iki ayak havada, yüzünde gözlerini olduğundan daha büyük gösteren bir gözlük ve ellerini çenesi altına dayamış bir küçük adam düşünün. İşte bu benim yeni afacan hastam…

İçeri girdim, ilk bekleyenler onlar olunca odaya buyur ettim.

5 yaşında olan küçük dostum öksürük şikayeti ile getirilmişti. Muayenesi oldu ve 1 haftalık öksürük şikayetinin hafif bir bronşite bağlı olduğunu tespit edip reçetesini yazdım. Muayene sırasında her yaptığımı soran ve gerek güzelliği, gerek sevimliliği ile beni mest eden dostuma müjdeyi verdim;

-“Haydi bakalım küçük adam! Sana güzel şuruplardan yazdım. İğne vermedim.

Küçük adam elleri arkasına koyduktan, yüzünde beliren ciddiyetle bana uzun uzun baktıktan sonra;

-“İğne versen de korkmazdım. Çünkü artık cesur ruhumu ortaya çıkartma zamanım gelmişti.

Ben ve odadaki herkes ciddiyet, takınılan tavır ve verilen yanıt karşısında  dumur olmuş vaziyette iken sordum:

“Nasıl yani anlamadım.”

Küçük adam:

“Anlaşılmayacak ne var? Benim içimde saklı cesur ruhu ortaya çıkartmam geren bir durumdu. İğne verseydin de bu ruhumun cesur kısmını ortaya çıkartma zamanımdı.”

Ben uzun süredir bu kadar keyifle gülmemiş olarak bastım kahkahayı :

-“Gel bakalım sana bir sarılayım.”

Sonra kollarımda 5 yaşında küçük adam, bir güzel ve uzun sayılacak süre sarılı kaldık. Aklıma geldi, kollarımdaki küçük adama bakıp:

“ Galiba senden bana cesurluk ruhu geçiyor. Hissediyorum “ dedim.

Küçük adam birden ciddileşti. Anladım kendindeki cesur ruh elden gidecek, kollarımdan uzaklaşmaya çalışıyor. Sordum:

-“Bana biraz cesur ruh satar mısın? Çok ihtiyacım var?”

Küçük adamdan ses yok. Ben cesur ruha gözümü dikmişim, sordum tekrar ve başladık pazarlığa;

-“Bir balona satar mısın?”

–“Iıı ıhh!”

-“Peki iki balon?” Küçük adamda hala hareket yok.

-“Üç balon? Baksana renk renk!!!”

Küçük adamın gözleri biraz oynamaya başlarken son kozumu kullandım;

-“Peki dostum! Son teklifim 3 balon ve 1 şeker!!!”

Küçük adam ellerini göğüs hizasında kavuşturup, şirin gözlüğü ardında olduğundan büyük gözüken  gözlerini daha da büyüterek;

-4 Balon, 2 şeker dedi.

Ben;

“Tamam dostum dedim”

Çocuğa 3 Balon ve 2 şeker verdim. Çocuk mutlu, ben mutlu…

Küçük adam pazarlık ettiğinden daha az balonu aldığı halde, babasına dönüp olaya son noktayı koydu;

-“Baba iyi pazarlık yaptım değil mi?” dedi

Bu söz odayı kahkahaya boğdu. Güle oynaya odayı terk etti küçük adam. Küçük dostum odadan çıkınca fark ettim ki bana satın aldığım cesur ruhunun bir bölümünü vermeden, yani cesur ruh verme sarılamasını yapmadan, ama eksik de olsa balon ve şekerleri alıp gitmişti. Yani o da kendince bana kazığını atmıştı….

Dr Ümit’in bu maceradan aldığı dersler;

-Hepimizin yüreğinde cesur bir ruh gizli. Bu ruh sadece açığa çıkmayı ve çıkartılmayı bekliyor.

-Bazen elde ettiklerimizi aslında elde edememişizdir. Kazanç olarak gözüken, sadece bir hayal, bir illüzyondur aslında….

Küçük dostlar eksik olmasın hayatımızdan…

05.07.2017

IMG_5276-001

Bendeniz dost halindeyken..Hayata hep dil çıkarttım, hala da çıkartıyorum. Hayat da bana çıkartıyor tabii ki 🙂