Baharı İtalya’da Tarihin İzlerinde Yaşamak-Sicilya Adası/Catania-Etna Yanardağı-Taormina

IMG_3502

Catania, İtalya gezimizin son durağı. Burada 2 gece kalmış olup ülkeye dönüş yapacağız. Sayılı günler su gibi aktı, gitti.

İtalya gezimizin tüm otelleri çok güzeldi. Catania’daki otelimizden ve sabah kahvaltısından memnun bir şekilde Catania şehir turumuzu yapmak üzere yollara düştük.

IMG_3284

Önce otobüsle Piazza Giovanni XXlll meydanında  Fontana di Proserpina adlı çeşmeyi görmeye gittik. Giulipo Moschetti tarafından 1904’de yapımı bitirilmiş. Mitolojik Tanrı Zeus’un (Jüpiter-göklerin Tanrısıdır) Tanrıça Demeter’den (tarımın, bereketin, mevsimlerin Tanrıçasıdır) doğmuş bir kızı vardır ve adı Persephone’dir. Yeraltı Tanrısı Hades (Pluton), Persephone’yi yeraltına kaçırıp eşi yapar. Demeter kızını bulamaz ve üzüntüsünden yeryüzünde çiçekler açmaz, kıtlık baş gösterir. Bunun üzerine Zeus devreye girip, Tanrı Hades ve Tanrıça Demeter arasında bir orta yol bulur. Buna göre Persephone yılın üçte birini yeryüzünde annesinin yanında ve üçte ikisini de kocası olmuş olan Hades’in yanında, yeraltında geçirecektir. Persephone yeryüzüne çıktığı zamanlarda dünya baharı yaşar ve yeraltına indiği zaman ise kışı yaşar. Persephone’nin yeryüzünde olduğu zamanlar bahar bayramı olarak o günlerden beri kutlanırmış. Bu hikaye Hıdırellezin bir başka versiyonu gibi duruyor. İşte önünde durduğumuz bu çeşmenin anlattığı hikaye bu.

IMG_3287

Catania’da ikinci durağımız ise Piazza Vincenzo Bellini Meydanındaki Teatro Massimo Bellini adlı opera binası oldu.

IMG_3299Catania’ya bir opera binası yapılması fikri 1693’deki büyük deprem sonrası ortaya atılsa da Teatro Massimo Bellini gibi bir binanın resmi açılışı ancak 31 Mayıs 1890 yılında yapılabilmiş. Binaya Catania’lı bestekar Vincenzo Bellini’nin ismi verilmiş ve ilk sahnelenen eser de ona ait olan Norma adlı eser olmuş. İtalya’da gezdiğimiz opera binalarının içini görmeye vaktimiz olmadı. Bunun için bazen randevu almak, bazen de uzun kuyruklar beklemek gerekiyordu. Ama bu opera binasının içinin fotoğraflarını görünce, binanın içini gezmediğimize çok üzüldüm doğrusu. Bence vakti olan bu binanın içini mutlaka gezsin.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Catania gezimizin bundan sonrası yürüyerek yaptık. Vittorio Emanuele Caddesi boyunca yürüdük. Bu cadde Barok tarzı bina ve kiliselerle dolu. Bizim esas hedefimiz Piazza del Duomo Meydanına ulaşıp buradaki Katedrali ve şehrin sembolü olan Fontana dell’Elefante’yi (Fil Çeşmesi) ziyaret edebilmek.

IMG_3312

IMG_3315Catania yerel halkınca U Liotru’da olarak da bilinen fil heykeli 1239 yılından beri şehrin sembolü olmuş. Önünde durduğumuz heykeli 1736 yılında Giovanni Battista Vaccarini bir araya getirmiş. Eski lav taşından yontulmuş gülümseyen komik bir fil ve bu filin üstüne yerleştirilmiş Mısır’ın Aswan bölgesinden bir obelisk bu heykeli oluşturuyor. Söylentiye göre heykeltraşı bu fili hadım olarak betimlemiş ama Catania erkekleri bunu bir hakaret olarak algılayınca Vaccarini heykeline sonradan testis eklemiş. Bu minyatür heykelin çok erken çağlarda bu adada yaşayan kısa boylu bir fil türünü gösterdiği de düşünülüyor. Fil heykelinin Sicilya halkınca tanınan ismi Liotru’nun kaynak aldığı söylencesi de var. Bir zamanlar şehrin piskoposu olmak için çaba sarf eden ancak bunu başaramayan Heliodorus adlı bir soylunun isminin fonetik olarak değişmesinden kaynaklandığı yazılıyor. Bu hırslı ve kızgın soylu piskopos olamayınca büyü ile uğraşmaya başlamış ve yakılarak ölüme mahkum olmuş. Bu büyücünün bu fil heykeli ile bağlantısı neymiş diye sorarsanız Büyücü Heliodorus bu fili yaparak onu Catania’dan İstanbul’a seyahat etmek amacıyla kullanmış. Ne diyelim? Efsane bu!

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_3323

Piazza Duomo’da bulunan ve aziz Agatha’ya adanmış Katedral’in (Cattedrale di Sant’Agata) tarihi çok eskilere, 1078’lere kadar gidiyor. Hem Etna Yanardağının yarattığı yıkımlar ve hem de depremlerle bir kaç kez yeniden yapılmış.1693’deki büyük deprem sonrasında Katedral’in yeniden inşasını üstlenen  Gian Battista Vaccarini 1711’de,  Katedral’e bugün var olan şeklini vermiş. Bu Katedral’in içinde bestekar Vincenzo Bellini’nin mezarı da var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_3355

Piazza Duomo’da fil heykelini arkanıza ve Katedral’i de solunuza alıp, sağdaki yoldan yürürseniz Catania’nın ünlü balık marketine ulaşıyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Balık pazarı sonrasında Catania’nın sokaklarında bir süre yürüdük. Şehir içinde kalmış amfitiyatro’ya girmedik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yürüyüş sonrasında eylem yapan sol görüşlü Catania’lıların Belediye Binası önüne kadar yürüyüşlerini izledik. Merak ediyorsanız polis Tomaları filan yoktu. Çok güzel ve medeni bir şekilde eylem yapıldı. 2-3 polis arabası dışında da ortalarda pek resmi görevli yoktu.  Bir garip hissettik kendimizi!

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_3519-001Catania turumuz sonrasında bu gezinin en önemli yerlerinden bir tanesi olan Etna Yanardağı gezimize doğru yola çıktık. Catania Şehri ile Etna Yanardağı arası 45 km var. Etna Yanardağı  Avrupa kıtasındaki en yüksek yanardağdır. Şu anki yüksekliği 3.326 mt olmakla beraber, zirvedeki püskürmelerle bu yükseklik zaman zaman değişiyor. İtalya’nın en büyük üç aktif yanardağından birisi olan Etna Yanardağının yüksekliği, en yakın rakibi Vezüv’ün üç katı, Stromboli’nin 3.5 katı kadar. Etna Yanardağı 2013 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi arasına alınmış. “Etna” kelimesi Fenikelilerin dilindeki “Attuna” kelimesinden geliyor ve anlamı “baca”.Tarihsel olarak ilk faaliyet gösterdiği zaman 500.000 yıl önce (denizaltında) olarak tahmin ediliyor. Yunan Mitolojisinin en korkulan canavarı Typhon , Tanrılar Tanrısı Zeus tarafından Etna Yanardağına hapsedilmiş. Mitolojiye göre Etna’nın hırçınlığı, yakıcılığı ve şiddeti bu canavardan kaynaklanıyor.  En son patlama zamanı ise 2012 yılı olmuş. Aşağıda yakın zamanda patlayan Etna Yanardağı’nin görüntüleri var.

IMG_3452Yol boyunca patlamalar sonucu akan lavları görerek, otobüsle 1910 mt yükseklikte olan  Sapienza adlı bir merkeze geldik. Burası hem civardaki kraterlere koşayca ulaşmak için hem de daha yukarıdaki ve ulaşmanın daha zorlu olduğu kraterlere teleferikle ulaşmak için bir merkez durumunda. Teleferikle seyahat ederek başka bir merkeze ulaşıyorsunuz ve sizi buradan jeeplerle kratere ulaştırıyorlar. Bu aktivite için ne üstümüz, başımız (tepe daha da soğuk oluyor) müsait ne de o kadar zamanımız vardı. Yani sizin anlayacağınız Sapienza civarındaki iki krateri ziyaretle yetindik. Etna yanardağı üzerinde 400’den fazla krater var. Biz Silvestri ve La Capannina kraterlerini gezdik.

IMG_3446Silvestri Krateri 1892 yılındaki patlama sonucu ortaya çıkmış ve merkezin hemen yakınında olan bir krater. Hiç bir yere gidemeseniz bile buraya ulaşmak ve doğanın gücü karşısında kendinizin ne kadar güçsüz olduğunu hissetmek mümkün. Grubun tamamı burayı gezdi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_3489Ben ve 2 arkadaş ulaşımı daha zor olan  La Capannina Kraterini gözümüze kestirdik. Bu kraterin oluşumu daha yeni ve 2001 yılına dayanıyor. Buraya 25-30 dakikalık bir yürüyüşle ulaşıyorsunuz. Yürüyüş altınızda kayan lav taşları nedeni ile zorlu ve eğim ise oldukça yüksek. Yani tepeye ulaşıncaya kadar epey bir terliyorsunuz ama ulaşdıktan sonra şahit olacağınız manzara herşeye değer.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu gezi sonrasında Etna’ya veda ettik. Yeni rotamız Taormina..

Adını Tauro Dağından alan kasaba şirin mi şirin bir yer. Taormina’nın tarihi eskilere gidiyor. Tahmin edeceğiniz gibi kasaba eski tarihini mükemmel bir şekilde korumuş.

IMG_3532

IMG_3536Isola Bella adlı küçücük ama görsel olarak çok güzel bir adayı sağımızda bırakarak Taormina gezisi için otobüsümüzle otoparka girdik. Buradan sonra yokuş yukarı Pirandello Caddesini takip ederek kasabaya giriş yeri olan Porta Messina kapısına geldik. Aşağıdaki deniz manzarası güzeldi. Hedefimiz bir diğer tarihi kapı olan Porta Catania’ya kadar yürümek. Taormina çok popüler bir yer ve günün öğleden sonraki bu saatinde çok kalabalık. İnsana değmeden yürümek çok zor. Taormina içinde Yunan Tiyatrosu var ve gezen arkadaşlar çok beğendiler. Ben bu sefer şehir içinde daha fazla zaman geçirmek istedim ve gezmedim.

Porta Messina’dan sonra Piazza Badia adlı bir meydana geldik. Bu meydanın bir yanında Taormina’yı Araplar’ın  yönettiği dönemde yapılan Palazzo Corvaja adlı bir soylu evini görüyorsunuz. Bu evin pencerelerinde Arap mimarisi etkileri göze çarpıyor. IMG_3541

Umberto Caddesi boyunca yukarı doğru ortaçağdan kalma evler arasında yürüyerek  Piazza IX Aprile adlı bir meydana geliyorsunuz. Burası kasabanın en hareketli yeri. Buradan denizi ve aşağıdaki yerleşim yerlerini gören bir seyir terası var. Aynı meydana bakan 1448 tarihli gotik tarzda yapılmış Sant’Agostino Kilisesi var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra  Torre dell’Orologio (saat kulesi) altından geçip Duomo Meydanına doğru yürüdük. Bu saat kulesi 1678 yeniden inşa edilmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 Bundan sonra geldiğimiz meydan ise Duomo Meydanı ve burada bulunan Aziz Nicholas’a adanan Katedral oldu. Bu Katedral aslında 13. yüzyılda, daha önceden burada bulunan bir kilise üzerine inşa edilmiş. 15, 16 ve 18 yüzyıllarda restorasyonlar görmüş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Her güzel gezi gibi Taormina gezisinin de bir sonu vardı. Duomo Meydanından biraz daha aşağılara yürüyüp Villa Comunale’nin dış duvarlarından manzara fotoğrafları alarak aynı yoldan buluşma yerimize doğru geri yürüdük.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yorucu ama bir o kadar da zevkli bir günün ardından Catania’ya geri döndük. Bu akşam Sicilya ve İtalya’daki son gecemiz. Yarın eve dönüş var.Bu nedenle grupça dışarıda yiyelim istedik. Otelin arkasında bulunan Al Gabbiano 2 adlı ve deniz ürünleri ağırlıklı çalışan bir restoranda akşam yemeğimizi yedik. Gezinin kısa bir muhasebesini  yaptık. Bütünden oldukça memnunuz, ayrıntılarda bile pek bir sorun olmadığını düşünüyoruz.

Ertesi gün öğlene kadar serbest zamanımız var.Kahvaltı sonrasında Catania’nın güzelliklerini son kez yaşamak amacı ile hanımla kısa bir yürüyüşe çıktık. Son fotolarımızı çektik. Şansımıza otelimizin önüne kurulan halk pazarını gezdik. Alışveriş bile yaptık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu satırları günü gününe takip eden ya da bir gün buralara yolu düşüp de bir gezgin yazısı ararken tesadüfen bu gezi yazılarını bulan Sanal Gezgin arkadaşlarım.. Bir gezi yazısı daha sonlandı.

Sağlık, mutluluk ve bir kültürün insanlarına bir şeyler vermek ve almak amacıyla yollarda olabilmeniz dileklerimle..

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

09.06.2015 Saat 19:36

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Baharı İtalya’da Tarihin İzlerinde Yaşamak-Sicilya Adası/Palermo-Erice-Selinunte

IMG_2692

Sicilya denince akla ne gelir?  Tamam! ilk doğuş yeri Sicilya olduğundan, ben dahil, hepimizin aklına ilk olarak Mafya geliyor. Ama Akdeniz’in en büyük adası Sicilya bu çağrışımı aslında hiç hak etmiyor. Gezdiğim en güzel yerlerden bir tanesi olan Sicilya Adası’nda kesinlikle daha fazla zaman geçirmek isterdim.

UNESCO Dünya Mirası Listesi içindeki eserlerden 48 tanesi İtalya’da iken, İtalya’daki UNESCO Dünya Mirası Listesi eserlerinden 6 tanesi ( Agrigento Arkeolojik Alanı, Piazza Armerina yakınlarındaki Roma villası olan Villa del Casale, Sirakuza Şehri ,  Pantalica Nekropolisi, Val di Noto Barok Şehirleri, Aeolian Adaları ve  Etna Yanardağı) Sicilya Adası’nda bulunuyor. Bilinen tarih boyunca 12000 yıldır bu adada yerleşim olmuş. İtalya ana karasıyla arasında Messina Boğazı bulunan bu üçgen şeklindeki adanın yüzölçümü 25700 km². Bu adanın ilk yerleşenleri olarak Fenikeliler kabul ediliyor. Sonrasında ise Yunanlılar gelmişler. Bir dönem burada 1130 tarihinden 1816 tarihine kadar Sicilya Krallığı  hüküm sürmüş. Daha sonra ise İtalya Krallığına dahil olmuşlar. Adaya bir dönem Araplarda hakim olduğundan adadaki eserlerde çeşitlilik var.

IMG_2626

Biz bu güzel adanın üç köşesini gezimiz boyunca ziyaret edeceğiz. İlk olarak adanın Kuzeyinde Palermo şehri gezilecek.

Palermo Sicilya Özerk İdari Bölgesinin başkenti konumunda olan ve 1.2 milyon nüfusu ile İtalya’nın beşinci büyük kenti. Geçmişi 2700 yıl öncesine dayanıyor. Bu topraklarda Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Normanlar hükümranlık etmişler. Sonrasında Sicilya Krallığı ve İtalya Birliğine katılma olmuş.  Aziz Rosalia şehrin koruyucu azizi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Palermo’da Hotel Politeama’da kaldık. Hemen karşımızda 1866 yılında yapılan Teatro Politeama Garibaldi var. İlk ziyaret yerimiz 1897 yapımı Teatro Massimo oldu. Burası bir opera binası ve Piazza Verdi’de bulunuyor. Bu bina Kral Victor Emanuel II onuruna yapılmış ve  Paris’teki Opéra National de Paris, Viyana’daki  K. K. Hof-Opernhaus opera binalarından sonra Avrupa’nın en büyük 3. opera binası. Akustiği ile meşhur.

IMG_2423

Daha sonra Fontana Pretoria adlı ve Francesco Camilliani adlı bir sanatcı tarafından yapılmış bir süs havuzunu ziyaret ettik. Palermo şehir meclisi 1573 yılında bu çeşmenin yapımını sipariş etmiş. Bu rönesans dönemi eserindeki heykeller öyle müstehcen bulunmuş ki dindar Sicilyalılar bu çeşmeyi “Utanç Çeşmesi” olarak da adlandırmışlar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Palermo’da en sevdiğim yerlerden birisi Via Maqueda ve Corso Vittorio Emanuele adlı ana caddelerin birbirleri ile kesiştiği Quattro Canti adlı Barok stilde yapılmış bir meydan oldu. Burada 4 yönde bulunan binaların birbirlerine bakan yüzleri diagonal tarzda ve barok stilde yapılmış. Böylece bir sekizgen bir alan elde edilmiş. Binalardaki 4 mevsimi sembolize eden heykeller, çeşmeler ve ince işcilik göz kamaştırıcıydı. Bu alanı mutlaka gezmelisiniz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_2467

Bundan sonra Vittorio Emmanuele Caddesi boyunca yürüyerek Katedral ulaştık. Katedralin bugün bulunduğu yerde aslında bir Bizans Kilisesi varmış. 1185 yılında buraya bir Katedral yapımı başlamış ve yapımı yüzyıllar sürerek ancak 18. yüzyılda bitirilebilmiş. Dolayısı ile burada bir dönem çevrildiği camii dahil çok çeşitli mimari özellikler göze çarpıyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Vittoria Emmanuel Caddesinde yürümeye devam edince Porta Nuova adlı bir kapıdan geçiyorsunuz. Kelime anlamı “Yeni Kapı” olsa da aslında bu kapının yapım tarihi 1583. Kral 5. Charles’ın Osmanlılarla savaşı üzerine yapılmış ve bu kapıda 4 adet Osmanlı kabartması var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Palazzo dei Normanni (veya Palazzo Reale) Palermo’nun diğer önemli eserleri arasında. Burası Norman sülalesinden beri Sicilya Kraliyet Sarayı. Bundan önce de 9. yüzyılda Arap Emirlerinin sarayı olmuş. Bugün de Sicilya Parlementosu olarak hizmet veriyor. Burada gezeceğimiz en önemli yer  Cappella Palatina.

IMG_2578

Cappella Palatina muhteşem bir eser. 1130 yılında Kral  Roger II tarafından dizayn edilmiş. Muhteşem altın mozaikleri, estetik mermer yer döşemeleri ve  islami mukarnas çatısı ile estetik bir uyum içinde duruyor. Burası çok turist çeken bir yer ve içeriye giriş için sıra bekliyorsunuz. Ne kadar beklemeniz gerekiyorsa bekleyin ve Palermo’ya gelmişken Cappella Palatina gezin derim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Biz orada olduğumuz zaman Palazzo dei Normanni içinde Botero’nun bir sergisi vardı. Din konusunu işlediği resimleri ile Botero’nun sergisini gezmek doğrusu bu güzel yerin bize bonusu oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_2638

Palermo’daki son gezi durağımız ise  Capuchin Yeraltı Mezarı oldu. Burada ölüler mumyalanıyor ve günlük eşyaları ile duvara çivi ile asılıyor ya da yapılan bölümlere yerleştiriliyor. 16. Yüzyıldan başlayan ölüleri mumyalama ile saklama önceleri sadece keşişler için yapılırken sonraları bir statüko olmuş ve zenginler içinde yapılmaya başlanmış. En son mumyalama 1920’de bir çocuk için olmuş. İlginç ama biraz ürpertici bir yer.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bugünün bir diğer gezi yeri olan Erice’ye doğru hareket ettik. Palermo-Erice arası 120 kilometre yaklaşık olarak da 2 saat sürüyor. Erice, Trapani Şehrine 750 metre yüksekte olan bir ortaçağ kasabası. Tarihi 3000 yıl gerilere kadar gidiyor.

IMG_2649

Erice’ye Trapani Kapısından girdikten sonra karşımıza ilk olarak  yapım tarihi 15. yüzyıla kadar giden Chiesa Matrice Kilisesi çıkıyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Cannolo_siciliano_with_chocolate_squares

Canolli

1024px-Arancini_002

Arancini

Buradan sonra Erice’nin dar sokakları arasından yukarıya doğru yürüdük. Anıl bize gittiğimiz yerlerin, eğer varsa, meşhur yemek salonlarını kaçırttırmıyor. Erice’de La Pasticceria di Maria Grammatico adlı pasta, tatlı ve börekleri ile meşhur bir dükkan var. Burada aynı zamanda size pasta yapımı ile ilgili kısa kurslarda veriliyor.  Biraz daha ilerde Cafe Maria’yı gözümüze kestirdik ve burada yemek molası verdik. Ben Arancini adlı bizim içli köfteye benzer bir yemeklerini sipariş ettim.  Yemek sonrası tatlı olarak da Maria’nin pastane kısmından Canolli tatlısını yedim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yemek sonrasında Erice’nın dar sokaklarını arşınlamaya devam ettik ve sonrasında Selinunte’ye doğru yollara düştük. Önümüzde daha 100 km’lik bir yol ve gezilecek bir antik kent var.

IMG_2722

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Selinunte Sicilya Adası’nın Güney Batı bölümünde antik bir Yunan kenti olarak kurulmuş. İki nehir arasına kurulmuş bu şehirde zamanında 30000’e yakın insan yaşarmış. Bu şehirde hala kazılar yapılıyor. Ortaya çıkartılan tapınaklara alfabetik isimler veriliyor (A,B,C gibi). Muhtemelen kazılar tamamlanınca kime adanmışsa ona göre isimlendirilir. Biz Selinunte antik kentine vardığımızda vakit epey geç olduğundan gezi için küçük gezi arabalarını kullandık. Bu arabalarla şehri ancak turlayabildik. Ama sarı papatyaları ve renk renk çiçekleri ile İtalya’da baharı en iyi hissetiğimiz yer Selinunte’ydi.

 Evet Sanal Gezgin arkadaşlarım..

Bu bölüm de bu kadar. Bu bölümü 3 yıl önce aramızdan tam da bugün ve şu saatlerde ayrılan sevgili babam anısına yazdım. Okuma ve araştırma alışkanlığımı ona kısmen borçluyum. Rahat uyusun.

Görüşmek üzere, Gezekalın

Dr Ümit Kuru

01.06.2015 Saat 00:54

IMG_2753

Baharı İtalya’da Tarihin İzlerinde Yaşamak-Sorrento-Pompeii

IMG_2247

Gezi üstüne gezi olunca bizim İtalya yazımızın devamı bir türlü gelmedi..

Neyse! Dönelim konumuza..

Positano’da son kahvaltımızı aldıktan sonra Sorrento’ya doğru yola çıktık. Günün gezilecek yarısını Sorrento’da, sonraki yarısını da Pompeii’de geçireceğiz. Saat 20:30’da Napoli’den Palermo’ya uçup, gezinin Sicilya Adası’ndaki bölümüne başlayacağız.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sorrento İtalya’nın en şirin şehirlerinden bir tanesi olsa gerek. Burası zamanında surlarla çevrili ve doğal korunaklı bir şehirmiş. Bir dönem Turgut Reis bu kıyılarda boy göstermiş ve 3000’e yakın esir almış.

IMG_2049

Otobüsümüz bizi otoparkta bıraktıktan sonra şehri gezmek üzere merkeze doğru yürüyüşe geçtik. Önce Napoli Körfezi, Vezüv Yanardağı ve liman manzarasını görebileceğimiz bir yere gittik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonra şehrin ana meydanlarından olan Piazza St Antonino’ya döndük. Bu meydanda şehrin koruyucu azizi olan Antonino’nun bir heykeli var . Bu meydandan eski şehrin önemli bölümlerini gezdiren moto trene binmeniz çok akıllıca olacaktır. Bizim gibi bu güzel şehirde kısa zamanı olanların yapması gereken bir olay bu.

IMG_2186

Biz önce şehir de kısa bir tur attık, sonra da yaklaşık 45 dakika süren ve 10 EUR bedeli olan moto tren turunu aldık.

Bu turu yaptıktan sonra rehberimiz Anıl’ın tavsiyesi ile Corso Italia Caddesi üzerinde bulunan ve Franco adlı (Pizzeria Da Franco) pizzacıya gittik. Bu şehre gelmişsseniz bu pizzacıda pizza yemeyi asla unutmamalısınız. İtalya’da yediğimiz en güzel pizzaydı. Bu pizzacı karşısında limon bahçesi var. Bu şehir Limonçellası ile meşhur.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Pizza sonrasında Pompeii’ye doğru yola düştük.

Sorrento-Pompeii arası 30 km kadar sürüyor. Burada bir yerel rehber aldık ve yüzyıllar boyunca küller altında kalmış olan Pompeii açık hava müzesini gezmeye başladık.

Önce bu kent ve tarihin en korkunç olaylarından bir tanesi olan 79 yılındaki Vezüv Yanardağı patlaması hakkında bazı tarihi bilgiler verelim;

Vezüv Yanardağı 79 yılında patladığı zaman Doğu tarafında kalan 4 şehre ağır zararlar vermiştir. Özellikle Pompeii ve Herculaneum adlı şehirler yeryüzünden silindiler ve 15 metreyi bulan lav ve kül tabakası altına kaldılar. O anda insanlar ne yapıyorlarsa o halde kaldılar. Vezüv yanardağındaki püskürme tam iki gün sürdü. 24 Ağustosta sabah erken saatlerde başlayan patlamalarla volkanın üstü bir şemsiye gibi kara bulutlarla kaplandı. Sonrasında ise bu bulut kül ve ufak volkanik taş olarak şehre düşmeye başladı. İnsanlar korksalarda, çok azının şehri terk ettiğini biliyoruz. Nereden mi biliyoruz? Şair Romalı Pliny’nin o gün   Pompeii’deki trajedi ile ilgili olarak ayrıntıları ile yazdığı notlardan biliyoruz. Aslında bu büyük patlamanın öncesinde bölgede çok sayıda yaşanan depremler bir uyarıydı. O dönemde bu uyarıların önemini vurgulayan da olmamıştı. Hoş! Vurgulayan olsa da pek dikkate alınmazdı herhalde. Bölge de zaten her zaman küçük sarsıntılara rastlanıyordu. Yani küçük depremleri pek önemsemezlerdi. Bölgenin verimli toprakları sayesinde yeşillikler, ağaçlıklar içinde bir cennet düşünün. Vezüv Dağının eteklerinden başlayan yerleşim yerleri yukarılara kadar uzanıyordu. Zenginlerin villaları pek ünlüydü ve bölge bir tatil yeri, Pompeii ise bir zevk şehriydi. Bir iki sarsıntı için bölge terk edilir miydi?

Şehire gökten saatlerce kül ve küçük taşlar yağdı. Patlamaların şiddeti gece yarısı arttı. Yoğun bir şekilde öldürücü gaz solundu. Sonunda  sıcaklığı 200 C’leri geçen öldürücü lavlar saatte 100 km hızı aşan bir şekilde şehire aktı. Bu iki gün sonunda Pompeii 6-7 metre, Herculaneum ise 18 mt derine gömülmüştü. Dönemin en güzel evlerini, eşyalarını ve sanat eserlerini bünyesinde barındıran Pompeii yerle bir olmuştu.

Yüzyıllarca yıl bu kentlerin varlığı da unutulmuştu. Batık kent diğer bölgeye bir su kanalı yapmak üzere gelen mimar Bomenico Fontana tarafından keşfedildi. İlk kazılar 1709’da Herculaneum’da başladı. Uzun çalışmalar sonucunda, kentin yedi kapısı, güneydoğu- kuzeybatı yönündeki ana caddesi ve diğer önemli caddeleri, çok sayıda ev ve casalar (yüksek sınıf evleri), kent duvarları ortaya çıkarıldı.

Size iki adet konu ile ilgili belgesel linki veriyorum. İkisi de müthiş. Özellikle BBC’nin belgeseli sanki bir sinema filmi tadında..

 1860’da İtalyan bilim adamı Giuseppe Fiovelli taşlaşan küllerin arasında bir boşluğa tesadüf edince buraya açılan delikten sıvı alçı döktürerek içerideki boşluğun kalıbını çıkardı. 19 yy’ın ikinci yarısında Giuseppe Fiovelli’nin başkanlığında yapılan kazılarda ilk kez ilmi yöntemler uygulandı. Bununla beraber Pompei’de çalışan arkeologlar lavlar altında kalan insan ve hayvan vücutlarını ortaya çıkarmak için ilginç bir yöntem geliştirmişler. Buna göre; Sert bir cisimle, taşlamış lavla kaplı kabarık yerlere vuruyorlar. Altta boşluk olduğu zaman duyulan ses değişik olduğundan böyle bir yere rastlandığında küçük bir delik açıyorlar ve bu delikten içeriye sıvı alçı döküp donmasını bekliyorlar. Daha sonra üstteki taşlaşmış lav kaldırılıyor ve alçıyla biçimlenen vücut ortaya çıkmış oluyor. Böylece, Vezüv’ün lavlarından kurtulamayan soylular, köleler, çocuğuna sarılmış anneler, yaşlılar, gençler, köpekler ve atlar oldukları gibi meydana çıkmışlar. Yani aslında taşlamış kelimesi bildiğimiz anlamda taşlaşmayı kastetmiyor. Bu cesetlere verilen özel bir madde (silikon) sayesinde cesetler bozulmadan korunabiliyor.

Taşlaşmış insan vucutları, duvar resimleri, mozaikler, mobilyalar ve mutfak eşyaları Napoli’nin ünlü müzesinde şu anda sergileniyor. Biz Napoli’de bu müzeyi gezmeye zaman bulamadık ama Pompeii’yi daha iyi anlamak için bu müze mutlaka gezilmeliymiş.

Bu patlama Vezüv Yanardağının ilk sabıkası da değil. Yine 472 yılında Vezüv’de büyük bir patlama olmuş. Kraterden saçılan kül ve dumanların rüzgarların yardımı ile İstanbul’a kadar geldiği yazılıyor. Yanardağ bundan sonra sıra ile 1631’de (18.000 kişi öldü), 1794’de (5.700 kişi öldü), 1822, 1855, 1872, 1880, 1895, 1906, 1929 ve 1944 yıllarında patlayarak can ve mal kaybına sebep olmuş. 1906’da ki patlamada birçok kasaba ve köy lavlar ve küller altında kalıp harap olmuş.

IMG_2208

IMG_2195Dönelim gezimize; Burasını gezmek için değil birkaç saat aslında günler harcayabilirsiniz. Caddeler, evler, tapınaklar sanki hala kullanılabilecek haldeler. Bazı evler ve villalar üzerlerinde hala sahiplerinin isimlerini taşıyorlar. Pompeii gezi alanı arkeologlarca 9 bölgeye bölünmüş. Biz 1. bölgede tiyatro ve civarı ile geziye başladık. Tiyatro milattan önce 200-150 yılları arasında inşa edilmiş ve 5000 kişilik.

Daha sonra ise araba tekerlekleri ile aşınmış ama hala belirgin ve kullanılabilecek haldeki caddeler boyu yürüdük.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu caddelerde kanalizasyon mazgallarını, şiddetli yağan yağmurlardan ıslanmadan yürüyebilmek için yapılan yükseltileri görüp zamanın alt yapısının inceliğine hayran oluyorsunuz. Ama ben en çok da yol boyu yapılmış olan çeşmelere hayran kaldım.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonrasında bazı özel villa evlerle, Pompeii’nin genelevini (Lapunare) gezdik. Pompeii aslında zevk ve eğlencesi ile ünlenmiş bir şehirmiş. Hala ayakta olan bir tanesini gezmek çok ilginçti. İki katlı olan bu evin üst tarafı hali vakti iyi olanlar için hizmet vermiş ve girişi ayrı yerden. Alt kısım ise avam takımına hizmet etmiş. Burada duvarlarda çeşitli erotik resimler var. Bu resimler aslında bir fiyat listesi. Müşteri istediği alem biçimine göre fiyat ödüyormuş. Yatakların bazaları taştan. Bu evlerden bu şehirde çok sayıda bulunuyormuş. Sokaklarda bulunan penis kabartmaları müşterilere bu evlerin yönünü gösteriyormuş. Bunlar da hala taşlar üzerinde duruyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra forum alanı ve civarını gezdik. Burada Macellum adı verilen ve zamanın gıda pazarı olan bir yeri gezdik. Burada ayrıca iki adet kazılardan çıkarılan taşlaşmış insan da sergileniyor. Ayrıca civarda çeşitli tapınaklarda varmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 Burada bulunan villaların tümünü gezme şansımız yoktu. Biz Faun Evi’ni gezdik. Bu evin ismi avlusunda bulunan ve aslı Napoli müzesine taşınan Faun (yarı insan yarı keçi) adlı mitolojik bir tanrının heykelinden geliyor. Buradaki diğer önemli bir eserde İskender ile Pers Kralı Darius’un savaşını gösteren ve aslı Napoli Müzesinde bulunan mozaik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bir diğer ev orta halli bir Romalı eviydi. Hüzünlü Şaiirin Evi diye bilinen bu evin özelliği köpek mozaiği. O zamanlar evlerin ön kısmı ticarethane oluyormuş.

IMG_2364İlk defa bir antik şehrin dükkanlarını işlevleri ile Pompeii’de gördüm. Gezdiğimiz bir yer yemek satılan bir dikkandı. Burada taşlaraIMG_2360 oyulmuş kaplar içine konan yemekler satılıyormuş.

Daha sonra yavaş adımlarla bu güzelim şehirden çıktık. Ne yalan söyleyeyim bu şehirde en az bir tam gün geçirebilirdim.

Bu gezi sonrasında Napoli Havaalanına gidip akşam uçağı ile Sicilya Adasındaki ilk gezi yerimiz olan Palermo’ya uçtuk. Palermo’da bizi almaya gelecek olan servis aracı 1 saat kadar gecikince gezimizin en kötü aksaklığını yaşadık.

Bu bölümü yazarken bile yoruldum ve 2 günümü aldı.

Ama ne güzel gezmişiz değil mi Sanal Gezginler?

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

26.05.2015 Saat 23:45

IMG_2271

Baharı İtalya’da Tarihin İzlerinde Yaşamak-Capri/Positano

IMG_1411-001

Capri Adası aktivitesi bol olan bir ada. Yazın deniz için kalabalıklaşan adanın aslında keşfedilmesi gereken çok yeri var. Kaldığımız otelin lobisinden aldığımız Capri Haritasında 4 tane rota işaretlenmiş ve gayet güzel bir şekilde güzergah tarif edilmiş. Bunlardan bir tanesi Anacapri ki biz buraya zaten bugün tur programı içinde gideceğiz. Bir diğer güzergah adada yazlık villaları bulunan Roma İmparatoru Tiberius’un en büyük ve en muhteşem villası olan Villa Jovis’e ve Tiberius Dağına giden rota. İmparator Tiberius burayı MÖ 1. yüzyılda yaptırmış. Üçüncüsü dün yapmaya çalıştığımız ama yolu kapalı olduğu için Krupp Merdivenlerini takip ederek Marina Piccola’ya (Küçük Liman) ulaşamadığımız rota. Sonucu olan ise bir doğa harikası olan Arco Naturale, Pizzolungo, Tragara’ya giden rota ki en uzun olanı bu. Bizim bugün yapacağımız Anacapri turu saat 10 civarı başlayacak. Bu nedenle biz erken kalkıp gidiş dönüş 1 saat kadar sürecek olan Arco Naturale‘ye kadar bir yürüyüş yapalım istedik.

IMG_1285

Sabah kahvaltı sonrası Umberto 1 meydanını ve dün gece yemek yediğimiz lokantanın önünden geçerek Arco Naturale’ye doğru yürüdük. Bu kısımlar adanın daha sakin olan kısımları. Yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüş sonrası hedefe vardık. Bence bu rotayı, en azından bu kısmını yapmalısınız.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu yürüyüş sonrasında Anacapri’ye gitmek için grupla bir araya geldik. Buradan Anacapri’ye gidiş için ya minibüs ya da taksi kullanmanız gerekiyor. Biz bir grup arkadaş taksi ile çıktık. Taksi 20 EUR’ya gidiyor.

IMG_1313

“Ana” ön eki antik Yunanca’da “yukarı” anlamına geliyor. “Anacapri” (Yukarı Capri), Capri’den 150 metre daha yüksekte. Anacapri’de önce Villa San Michele’in önünden geçerek adayı yukarıdan gören bir seyir terasına gittik. Buradan baktığınızda  karşıda Ischia Adası, Vezüv Yanardağı, Capri Büyük Liman ve tabii ki Capri’nin muhteşem manzarası insanı büyülüyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_1396-002

Grupla bu toplu kısa gezi sonrasında 2 saate yakın serbest zaman verildi. Biz bir grup arkadaşla teleferikle Anacapri’nin de tepesine, Monte Solaro (Solaro Dağı)’ya çıktık. Teleferik dediğimiz tek kişilik ve açık bir teleferik. Gidiş-dönüş 10 EUR vermeniz gerekiyor. Anacapri’den de 590 mt daha yükseğe çıkıyorsunuz. Yaklaşık 15 dakika sürüyor. Buraya çıkarken üstünüze sıcak tutacak bir şeyler alsanız iyi olur. Teleferikle çıkarken ve tepe serin olabiliyor. Tepeye çıkmayı sakın ihmal etmeyin. Buradan adanın iki tarafının manzarası da muhteşem. Tepede bir de kafeterya var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Teleferikle Anacapri’ye tekrar döndük. Bir sonraki hedefimiz Villa San Michele’i gezmek. Bu villa İsveçli doktor ve yazar  Axel Munthe’ye aitmiş ve sonradan müzeye çevrilmiş. Bahçesi çok güzel. Hem ev ve hem de bahçe çok sayıda antikaya ev sahipliği yapıyor. Bahçenin uç kısmında antik Mısır’dan küçük bir sfenks de var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Anacapri’de,belki de yaşantım boyunca yediğim ve yiyebileceğim en kötü pizzayı öğle yemeğinde yedikten sonra Positano’ya gitmek için feribota bineceğimiz limana geldik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Anacapri NA - Google Haritalar - Google Chrome 12.05.2015 232728

Capri Adası’ndan gece konaklayacağımız Positano’ya feribotla geçiş 40 dakika sürüyor. Bu yolculukta kaçırmamanız gereken Galli Adaları. Sirenusas olarak da bilinen bu küçük adacıklarda, güzel sesleri ile denizcileri etkileyen ve kayalıklara çarpıp kaza yapmalarına neden olan Siren adı verilen, gövdesi kuş başı insan olan yaratıklar yaşarmışlar. Mitolojik kahramanların bir tanesi lir, bir tanesi flüt çalar ve sonuncusu da şarkı söylermiş. Hikaye bu tabii ki. Bir dönem bu adaların sahibi Rus balet Nurayev imiş.

IMG_1573

Bu güzel yolculuk sonrasında Positano kıyılarına ayak bastık. Positano 1950’lere kadar küçücük bir balıkçı köyü iken John Steinbeck tarafından yazılan bir yazı ile meşhur olmuş. Çok sayıda turist alan bir yere dönüşmüş. Burası evlerinin tepelere doğru yerleşimi ile karakterize olduğundan vertikal şehir de deniyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Positano gezimize Santa Maria Assunta Kilisesi ile başladık. Kubbesi Majolika denen İtalyan çinisi ile kaplı bu kilisenin içinde siyah Madonna ikonu var. Bizans döneminden kalma bu ikonu görmek şansımız olmadı. Kilisenin içine girdiğimiz halde ikonun ön tarafı örtülmüştü, göremedik. Bu ikonun bir de hikayesi var. Bu hikayeye göre Bizans’tan bu ikonu çalan korsanlar Akdeniz’de seyahat ederlerken, Positano açıklarında korkunç bir fırtınaya yakalanırlar. Ölümü bekleyen korsanlar gökten bir ses duyarlar; “Posa, Posa ! (Bırak, bırak!). Onlarda ikonu denize bırakırlar ve ikon Positano sahiline sürüklenir. Fırtına aniden durur. Bu da başka bir hikaye işte.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burada dolaşırken ilk dikkatimi çeken, Capri Adası’nda olduğu gibi her yerin limon ağaçları ile dolu olmasıydı. Hele bir de  Sfusato denen bir limon çeşidi var ki  kocaman görünümde.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Positano içinde kısa bir yürüyüş sonrası otelimize gittik. Positano’da kaldığımız otelin ismi Hotel Royal Domina Viale Pasitea. Burası tepede bir hotel. Merkeze inmeniz için minibüse binmeniz ya da 400 merdiveni inmeniz gerekiyor.

Akşam yemeği için şehre inmeye üşendik ve otel yakınında bir yer aradık. Saraceno d’oro adlı bir restoranda yemek yedik. Burada yediğimiz limonlu makarna muhteşemdi.

Bu gecelik bu kadar..

Yarın Amalfi Kıyıları gezimize devam…

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

13.05.2015 Saat 00:50

Baharı İtalya’da Tarihin İzlerinde Yaşamak-Napoli-Capri

IMG_1240

Napoli’de kaldığımız otel, şehrin merkezinde sayılabilecek bir konumda olan Renaissance Naples Hotel Mediterraneo’ydu. Kahvaltı otelin,  bir tarafı Vezüv Yanardağı ve deniz diğer tarafı ise Castel Sant’Elmo manzaralı terasında yapıldı.1280 metre yüksekliğinde  ve Avrupa ana karasındaki son yüz yıl içinde aktivite gösteren tek aktif yanardağ olan Vezüv, düne göre daha berrak bir görüntü veriyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_1422 (1)

(Not:Yukarıdaki fotoğraf pilot olan arkadaşım Elbruz Çoşkun tarafından çekilmiştir. Vezüv’ün haşmetini çok güzel gösteren bu fotoğrafı yazımda kullanmam için veren güzel kardeşime teşekkür ederim)

Gezi ekibimiz istenen saatte kahvaltısını bitirmiş olarak otel lobisinde buluştu. Sabah erken saatte başlayacak ve 2 saat kadar sürecek olan Napoli eski şehir merkezi turumuz olacak. Bu gezi bizim programdaki ilk Dünya Kültür Mirası Listesi ziyaret yeri olacağından heyecanım bir başka.

IMG_1009

Vakit kazanmak ve daha az yorulmak amacı ile otelimize yakın Toledo metro durağına kadar yürüyüp oradan Napoli eski şehir merkezine gitmeyi daha uygun gören Anıl hanımın önderliğinde yürüyüşe başladık. Metroya binip bir durak sonra Dante İstasyonunda indik. Bu arada hemen söylemeliyim ki metronun içi çok güzel ziyaret etmenizi tavsiye ederim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Napoli eski şehir merkezi dünyadaki en büyük eski tarihi şehir merkezlerinden kabul ediliyor. Bu şehrin insanları 448 adet tarihi ve anıtsal kiliseye sahip olmaları ile övünç duyuyorlar. Bu sayı dünyanın en yüksek sayısı olarak biliniyor. MÖ 470 yılında bu bölgeye gelen Yunanlılar kurdukları bu şehire Neapolis (Yeni Şehir) adını vermişler. Neapolis zamanla Napoli olmuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Piazza Dante’den geçip Via Port’Alba kapısından eski şehire girdik. Via Tribunali yolunu takip ederek şehrin en önemli yerlerinden olan Duomo’ya doğru yürüyüşe başladık. Sabahın erken sayılabilecek bir saatinde sokaklar boş sayılır ve bizden başka turist pek gözükmüyor. Yani şanslıyız. Aslında kalabalık zamanda bu dar sokaklarda gezmek insana eziyet olabilir.

IMG_1023

1995 Yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine giren Napoli Tarihi Şehir Merkezi’nde sokaklar hala ilk kurulduğu günkü gibi birbirini dik kesen, daracık sokaklar şeklinde duruyorlar. Tabii ki Yunan hakimiyetinde olduğu günlerden pek bir şey yok. Roma dönemine ait ise biraz daha fazla sayıda eser görebiliyorsunuz.

taralli-ricettaSağa sola baka baka San Lorenzo Maggiore ve hemen karşısındaki San Paolo Maggiore Kiliselerinin bulunduğu meydana geldik. Bu arada, Anıl’ın uyarması ile, yolda bir pastaneden Taralli adlı bir yiyeceklerinden de aldık ve denedik. İlginç bir kurabiye idi. İnsanı bayağı tok tutuyor. Sonradan öğrendiğime göre yapım aşamasında un içine beyaz şarap da katılıyormuş

San Lorenzo Maggiore Kilisesi’nin bulunduğu meydana daha sonra geri dönmek üzere Duomo’ya, Ana Katadrele, doğru yürümeye devam ettik.

IMG_1084

Napoli Duomo’su Saint Januarius ya da İtalyanların söylediği şekli ile San Gennaro’ya adanmış bir roman Katolik Katedrali. Aziz Gennaro aynı zamanda Napoli şehrinin koruyucu azizi. Bu Azize ait olduğu kabul edilen ve bir ampul içinde korunan kan pıhtısının, senenin belli günlerinde çıkartılıp sıvı hale gelmesine şahit olunurmuş. Biz bunu göremedik tabii ki.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

13. Yüzyılda yapımına başlanan Katedral sonradan bitirilmiş. İçeride bir bölüm tadilatdaydı. Tavan işciliği çok etkileyiciydi.

Daha sonra tekrar San Lorenzo Maggiore Kilisesi’nin bulunduğu meydana geldik. Burada yarım saatlik serbest zaman verdik. İsteyen San Lorenzo Maggiore Kilisesi’ni, isteyen bu kilisenin altında bulunan Roma kalıntılarının çok güzel restore edildiği arkeolojik alanı ve isteyen de Via San Gregorio Armeno sokağında, Pastore adlı küçük heykelciklerin satıldığı dükkanları gezdi. Tabii ki yürümek istemeyenlerimiz içinde meydandaki kafe dükkanlarından birinde kahve içmek alternatifi vardı. Bendeniz bu aktivitelerin tümünü, bir grup arkadaşla birlikte yaptı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

San Lorenzo Maggiore Kilisesi altındaki Roma kalıntıları çok ilginçti. İçeri girişi 5 EUR karşılığında yapabiliyorsunuz ve bir avluyu takip ederek, merdivenlerle aşağıya iniyorsunuz. Şehrin altında bir başka canlı şehir duruyor hissini yaşayacaksınız. Bu aktiviteyi mutlaka yapın derim. Küçük bir tur olsa bile o dönem Napoli’deki Roma yaşamı hakkında bilgi veriyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

San Lorenzo Maggiore Kilisesi içine de bir baktım ama Duomo’dan sonra pek bir yavan geldi. Bunun yerine hemen karşıdaki San Paolo Maggiore Kilisesi ve  küçük heykelcikler satan dükkanların bulunduğu sokaktaki San Gregorio Armeno Kilisesi daha güzel geldi bana. Sonuncu kilise aslında Roma tapınağı üzerine inşa edilmiş ve içi çok güzel olan bir kiliseydi. Bu küçük kilisede ayin vardı, fotoğraf çekemedim ama buraya yolu düşen içini bir gezsin derim. San Paolo Maggiore Kilisesi’de aslında bir tapınak üzerine 8. yüzyılda inşa edilmiş. Onun içi daha sadeydi.

IMG_1118

imagesSan Gregorio Armeno sokağındaki dükkanları da hızlıca gezip, meydandaki toplanma yerimizde buluştuk. Dönüş yolunda da pis boğazlığımız tuttu ve bu sefer de Sfogliatelle adlı tatlı bir hamur işi yedik. İçinde ricotta peyniri var ve limonumsu bir tat da alıyorsunuz. Tavsiye ederim.

Napoli Tarihi Merkez kısmı çok güzeldi. Keşke daha uzun gezebilseydik ancak program yoğun, yollar bizi bekliyor. Kalabalıklaşmaya başlayan dar sokaklardan geçip Dante Meydanına geri döndük. Buradan da kaldığımız otele doğru yürüdük

IMG_1128

Napoli’ye veda ederek Capri Adası’na geçmek için limana geldik. Napoli-Capri Adası hızlı feribotlarla 45-50 dakika kadar sürüyor. 
IMG_1132
Capri Adası çok güzel bir görüntü ile karşılıyor insanı. Küçük Limanda valizlerimizi otele çıkaracak taşıyıcılara teslim edip kısa bir tur attık. Burası aslında mevsim dışı olmasına rağmen kalabalık. Mevsiminde yaşanan kalabalığı düşünemiyorum bile.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 Daha sonra fünikülere binip otelimizin bulunduğu Capri merkeze çıktık. Hemen otelimize yerleşip şehir turuna başladık. Bu arada karında ziller çalmaya başlayınca şarküterimsi bir dükkana girip kendimize bir sandviç hazırlattık. Aklınızda olsun şarküterilerin hemen hepsinde bu türden fastfood türü yiyecekler hazırlatabilirsiniz. Doymanın en ucuz yolu bu İtalya’da. Daha sonra daracık sokaklar arasında Capri turumuza başladık.
720px-Capri_sights

Capri, Sorrentine Yarımadası açıklarında, Napoli körfezinin güneyinde kalan İtalyan adası. Roma Cumhuriyeti döneminden beri sayfiye yeri olarak kullanılmış. Marina Piccola ve Marina Grande (adanın ana limanı) adında bitişik iki limanı var. Bizim kaldığımız yer dışında araçla ulaşabileceğiniz Anacapri diğer önemli ziyaret yerlerinden.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Capri’nin tertemiz ve daracık sokaklarından ve Cartusian Manastırı önünden geçip Giardini di Augusto (Augustus Bahçeleri)’ne ulaştık. Burada manzara müthişti.

IMG_1198

Bulunduğumuz mekandan seyrine daldığımız Akdenizin mavi sularının  güzelliğinden midir, yorgunluktan mıdır bilemem ama burada uzunca bir süre zaman geçirdik.

Bu bahçenin içinden başlayan ve küçük limana kadar giden çok güzel bir yol gözüküyor buradan. Burası Krupp yolu. Bu yolu inerek, küçük limana gitmeyi aklıma koymuştum ama bu mevsimde taş kopmaları olabildiğinden yol kapalıymış. Gidemedik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra ise Capri meydana dönüp oradaki kafelerden birinde bir şeyler içip otele döndük.

Akşam ise yemek için tekrar çıktık ve Damore Capri Restorant adlı bir yerde yemek yedik. Burada yediğimiz limonlu makarnayı herkes çok beğendi. Bir de 27 EUR’ya bir şarap açtırdık. Gece ışığında Capri sokaklarını arşınlayıp otelde odalarımıza çekildik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Evet Sanal Gezgin arkadaşlarım..

Uzun bir gezi gününü anlatması da uzun sürüyor. Sabrınıza sığınıyorum

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

07.05.2015 Saat 01:35