Sicilya denince akla ne gelir? Tamam! ilk doğuş yeri Sicilya olduğundan, ben dahil, hepimizin aklına ilk olarak Mafya geliyor. Ama Akdeniz’in en büyük adası Sicilya bu çağrışımı aslında hiç hak etmiyor. Gezdiğim en güzel yerlerden bir tanesi olan Sicilya Adası’nda kesinlikle daha fazla zaman geçirmek isterdim.
UNESCO Dünya Mirası Listesi içindeki eserlerden 48 tanesi İtalya’da iken, İtalya’daki UNESCO Dünya Mirası Listesi eserlerinden 6 tanesi ( Agrigento Arkeolojik Alanı, Piazza Armerina yakınlarındaki Roma villası olan Villa del Casale, Sirakuza Şehri , Pantalica Nekropolisi, Val di Noto Barok Şehirleri, Aeolian Adaları ve Etna Yanardağı) Sicilya Adası’nda bulunuyor. Bilinen tarih boyunca 12000 yıldır bu adada yerleşim olmuş. İtalya ana karasıyla arasında Messina Boğazı bulunan bu üçgen şeklindeki adanın yüzölçümü 25700 km². Bu adanın ilk yerleşenleri olarak Fenikeliler kabul ediliyor. Sonrasında ise Yunanlılar gelmişler. Bir dönem burada 1130 tarihinden 1816 tarihine kadar Sicilya Krallığı hüküm sürmüş. Daha sonra ise İtalya Krallığına dahil olmuşlar. Adaya bir dönem Araplarda hakim olduğundan adadaki eserlerde çeşitlilik var.
Biz bu güzel adanın üç köşesini gezimiz boyunca ziyaret edeceğiz. İlk olarak adanın Kuzeyinde Palermo şehri gezilecek.
Palermo Sicilya Özerk İdari Bölgesinin başkenti konumunda olan ve 1.2 milyon nüfusu ile İtalya’nın beşinci büyük kenti. Geçmişi 2700 yıl öncesine dayanıyor. Bu topraklarda Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Normanlar hükümranlık etmişler. Sonrasında Sicilya Krallığı ve İtalya Birliğine katılma olmuş. Aziz Rosalia şehrin koruyucu azizi.
Palermo’da Hotel Politeama’da kaldık. Hemen karşımızda 1866 yılında yapılan Teatro Politeama Garibaldi var. İlk ziyaret yerimiz 1897 yapımı Teatro Massimo oldu. Burası bir opera binası ve Piazza Verdi’de bulunuyor. Bu bina Kral Victor Emanuel II onuruna yapılmış ve Paris’teki Opéra National de Paris, Viyana’daki K. K. Hof-Opernhaus opera binalarından sonra Avrupa’nın en büyük 3. opera binası. Akustiği ile meşhur.
Daha sonra Fontana Pretoria adlı ve Francesco Camilliani adlı bir sanatcı tarafından yapılmış bir süs havuzunu ziyaret ettik. Palermo şehir meclisi 1573 yılında bu çeşmenin yapımını sipariş etmiş. Bu rönesans dönemi eserindeki heykeller öyle müstehcen bulunmuş ki dindar Sicilyalılar bu çeşmeyi “Utanç Çeşmesi” olarak da adlandırmışlar.
Palermo’da en sevdiğim yerlerden birisi Via Maqueda ve Corso Vittorio Emanuele adlı ana caddelerin birbirleri ile kesiştiği Quattro Canti adlı Barok stilde yapılmış bir meydan oldu. Burada 4 yönde bulunan binaların birbirlerine bakan yüzleri diagonal tarzda ve barok stilde yapılmış. Böylece bir sekizgen bir alan elde edilmiş. Binalardaki 4 mevsimi sembolize eden heykeller, çeşmeler ve ince işcilik göz kamaştırıcıydı. Bu alanı mutlaka gezmelisiniz.
Bundan sonra Vittorio Emmanuele Caddesi boyunca yürüyerek Katedral ulaştık. Katedralin bugün bulunduğu yerde aslında bir Bizans Kilisesi varmış. 1185 yılında buraya bir Katedral yapımı başlamış ve yapımı yüzyıllar sürerek ancak 18. yüzyılda bitirilebilmiş. Dolayısı ile burada bir dönem çevrildiği camii dahil çok çeşitli mimari özellikler göze çarpıyor.
Vittoria Emmanuel Caddesinde yürümeye devam edince Porta Nuova adlı bir kapıdan geçiyorsunuz. Kelime anlamı “Yeni Kapı” olsa da aslında bu kapının yapım tarihi 1583. Kral 5. Charles’ın Osmanlılarla savaşı üzerine yapılmış ve bu kapıda 4 adet Osmanlı kabartması var.
Palazzo dei Normanni (veya Palazzo Reale) Palermo’nun diğer önemli eserleri arasında. Burası Norman sülalesinden beri Sicilya Kraliyet Sarayı. Bundan önce de 9. yüzyılda Arap Emirlerinin sarayı olmuş. Bugün de Sicilya Parlementosu olarak hizmet veriyor. Burada gezeceğimiz en önemli yer Cappella Palatina.
Cappella Palatina muhteşem bir eser. 1130 yılında Kral Roger II tarafından dizayn edilmiş. Muhteşem altın mozaikleri, estetik mermer yer döşemeleri ve islami mukarnas çatısı ile estetik bir uyum içinde duruyor. Burası çok turist çeken bir yer ve içeriye giriş için sıra bekliyorsunuz. Ne kadar beklemeniz gerekiyorsa bekleyin ve Palermo’ya gelmişken Cappella Palatina gezin derim.
Biz orada olduğumuz zaman Palazzo dei Normanni içinde Botero’nun bir sergisi vardı. Din konusunu işlediği resimleri ile Botero’nun sergisini gezmek doğrusu bu güzel yerin bize bonusu oldu.
Palermo’daki son gezi durağımız ise Capuchin Yeraltı Mezarı oldu. Burada ölüler mumyalanıyor ve günlük eşyaları ile duvara çivi ile asılıyor ya da yapılan bölümlere yerleştiriliyor. 16. Yüzyıldan başlayan ölüleri mumyalama ile saklama önceleri sadece keşişler için yapılırken sonraları bir statüko olmuş ve zenginler içinde yapılmaya başlanmış. En son mumyalama 1920’de bir çocuk için olmuş. İlginç ama biraz ürpertici bir yer.
Bugünün bir diğer gezi yeri olan Erice’ye doğru hareket ettik. Palermo-Erice arası 120 kilometre yaklaşık olarak da 2 saat sürüyor. Erice, Trapani Şehrine 750 metre yüksekte olan bir ortaçağ kasabası. Tarihi 3000 yıl gerilere kadar gidiyor.
Erice’ye Trapani Kapısından girdikten sonra karşımıza ilk olarak yapım tarihi 15. yüzyıla kadar giden Chiesa Matrice Kilisesi çıkıyor.
Buradan sonra Erice’nin dar sokakları arasından yukarıya doğru yürüdük. Anıl bize gittiğimiz yerlerin, eğer varsa, meşhur yemek salonlarını kaçırttırmıyor. Erice’de La Pasticceria di Maria Grammatico adlı pasta, tatlı ve börekleri ile meşhur bir dükkan var. Burada aynı zamanda size pasta yapımı ile ilgili kısa kurslarda veriliyor. Biraz daha ilerde Cafe Maria’yı gözümüze kestirdik ve burada yemek molası verdik. Ben Arancini adlı bizim içli köfteye benzer bir yemeklerini sipariş ettim. Yemek sonrası tatlı olarak da Maria’nin pastane kısmından Canolli tatlısını yedim.
Yemek sonrasında Erice’nın dar sokaklarını arşınlamaya devam ettik ve sonrasında Selinunte’ye doğru yollara düştük. Önümüzde daha 100 km’lik bir yol ve gezilecek bir antik kent var.
Selinunte Sicilya Adası’nın Güney Batı bölümünde antik bir Yunan kenti olarak kurulmuş. İki nehir arasına kurulmuş bu şehirde zamanında 30000’e yakın insan yaşarmış. Bu şehirde hala kazılar yapılıyor. Ortaya çıkartılan tapınaklara alfabetik isimler veriliyor (A,B,C gibi). Muhtemelen kazılar tamamlanınca kime adanmışsa ona göre isimlendirilir. Biz Selinunte antik kentine vardığımızda vakit epey geç olduğundan gezi için küçük gezi arabalarını kullandık. Bu arabalarla şehri ancak turlayabildik. Ama sarı papatyaları ve renk renk çiçekleri ile İtalya’da baharı en iyi hissetiğimiz yer Selinunte’ydi.
Evet Sanal Gezgin arkadaşlarım..
Bu bölüm de bu kadar. Bu bölümü 3 yıl önce aramızdan tam da bugün ve şu saatlerde ayrılan sevgili babam anısına yazdım. Okuma ve araştırma alışkanlığımı ona kısmen borçluyum. Rahat uyusun.
Görüşmek üzere, Gezekalın
Dr Ümit Kuru
01.06.2015 Saat 00:54