Hızırlar ve Bilgeler Coğrafyasında-Barajlar Altında Bir Köy:Darıbükü

IMG_4650

Aslında her gezi yazımı gün ve gün olarak sırasıyla yazarım. Ama bu sefer farklı bir yol seçip, gezinin esas amacını oluşturan farkındalık yaratma kısmı ile, yani Kasımlar Barajı suları altında kalan Darıbükü Köyü ve mermer ocağı işletme izni verilen Çukurca Köyü ziyaretlerimizin yapıldığı 3. günden yazıya başlayacağım. Bu gün benim ve gezi grubu arkadaşlarımızın en çok etkilendiği, duygularımızın darmadağın olduğu gündü.

18318582_1186446081480858_207662276_o.jpg

Darıbükü Köyünde Enerji ihtiyacının karşılanması adına doğanın, doğadaki bitkisi-hayvanı ile yaşamı ve onunla yaşamayı öğrenmiş, kendini ona uydurmuş ve onun sayesinde üretimini yapmış olan yöre insanının yüzyıllardır süre giden yaşamının nasıl darmaduman edildiğini gördük. Öte yandan Çukurca Köyünde yaklaşık 100 hektarlık, jeolojik özelliği olan bir alanda mermer çıkartma için yapılan girişimleri takip ettik. Bu girişimlerin çevreye etki değerlendirme (ÇED) sürecine gelme aşamasını öğrenip umutsuzluğa kapıldık.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Gezi izlenimleri öncesinde kısaca Yukarı Köprüçay Havzası ve Kasımlar Barajı hakkında biraz bilgi vermek, konuyu anlamak için gerekli galiba. Ancak hem gezi öncesi ve hem de gezi sonrası sizlere doğru bilgi verme adına bilgilenmeye çalışsam da ne yazsam eksik kalabileceğini, belki de yanlış olabileceğini baştan kabul etmeliyim. Bu nedenle, çoğunluğu konu hakkında yıllardır yazan sevgili Yusuf Yavuz’a ait, çeşitli yazı ve belgesellerinin linkini aşağıya verdim. Bunlardan da yararlanmanızı isterim.

InkedTam ekran yakalama 4.05.2017 233250_LI.jpg

Yukarı Köprüçay Havzası

Yukarı Köprüçay Havzası, Isparta’nın Sütçüler ilçesi sınırlarında kalan ve yaklaşık 60 kilometrelik bir vadi boyunca uzanıyor. Kuzeyde Aksu, güneyde Çukurca arasındaki bölgenin genel adı. Yani Köprülü Kanyonun kuzey bölgesi. Isparta’ya bağlı Aksu İlçesinin yaklaşık 8 km kuzeyinde yer alan Anamas Dağları’nın güney yamacından doğan küçük dereler, vadiler boyu ilerleyip Ayvalı Çayı adını alıyor. Kartoz Çayı ile birleşip Köprüçay adını alan akarsu, yol boyu diğer yer üstü ve altı sularını da kendisine katarak Antalya Serik yakınlarında Akdeniz’e dökülüyor. Köprüçay adı, Antalya sınırlarındaki tarihi köprüden geliyor. Köy ve belde olarak 26 yerleşimi kapsıyor. 

Türkiye Elektrik Üretimi - Enerji Atlası - Google Chrome 5.05.2017 230317.jpgTürkiye Elektrik Üretimi, üretimdeki paylarına göre sırasıyla doğalgaz, hidroelektrik (HES), taş kömürü ve linyit, ithal kömür, rüzgar, motorin ve fuel-oil gibi sıvı yakıtlar, jeotermal, biyogaz ve güneş enerjisi ile yapılıyor. Elektrik üretiminin %70’ini özel sektör karşılıyor. Devlet alım garantili yapılan Hidro Elektrik Santralleri, Türkiye’nin ihtiyacının yaklaşık %34’lük kısmını karşılıyor.

IMG_4400.JPG

Kasımlar Barajı ve HES  hikayesi ise tam Türkiye işi. Baraj, Türkiye’nin 54. büyük Hidroelektrik Santrali. Resmi olmayan rakamlara göre Türkiye’deki HES’lerin tamamı 27000 MWe (Megawatt elektrik) sağlıyor ve Kasımlar HES’in buna katkısı %0.1 civarında. Santral ilk planlanan yere değil, daha ekonomik diye daha aşağılara kurulmuş. Barajın bölgenin jeolojik yapısından kaynaklanan şekilde yeteri kadar verimli olamayacağına dair yazılar okudum. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı planı tamamlanmamış alanda hukuka aykırı biçimde inşaatı başlayan HES projesine ÇED olumlu kararı vermiş. Özel bir şirket tarafından inşa edilen Kasımlar Barajı ve HES projesinin kapsadığı alanın yaklaşık yüzde%70’i orman arazisi. Küçük bir bölümü de hazineye ait. Isparta ve Antalya’ya bağlı toplam 6 köyde yaklaşık bin parsel araziye baraj projesi için EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu) tarafından el konulmuş. İşin ilginci kamulaştırmayı yapması gereken devlet, yöre halkı ile şirketi baş başa bırakmış ve kenardan seyretmiş. Yöre halkından, evlerini ve arazilerini ya verilen küçük bir bedele, ya da kendilerine yapılacak 50-60 metrekare yaşam alanlı TOKİ tarzı evlere razı olarak terk etmeleri istenmiş. Köylüye açıklamalar yapılmadan sadece köyün muhtarı ve ileri gelenleri ile muhatap olunarak konuşulmuş. Mülkiyeti ormana ait olan araziler ise baraj yapımı için bedelsiz olarak devredilmiş. On binlerce ağaç kesilmiş, 5000 kadar ağaç ise sular altında kalmış. Bu konuda ayrıntılı bilgilere aşağıda kaynaklar bölümündeki linklerden ulaşabilirsiniz. Yukarıdaki fotoğraflar Kasımlar Barajı öncesi ve su tutması sonrası Yusuf Yavuz’un çektiği fotoğraflar.

IMG_4317.JPG

Sabah Kasımlar Köyünde kaldığımız St Paul Yol Pansiyonunda güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra yollara düştük. Önce Kasımlar içinde küçük bir yürüyüş yaptık. Daha önce iki kez kaldığım bu köyde çok sevdiğim eski bir kahve vardı. Ogün kapalıymış. Güzelim kahvesini içemedik. Kasımlar’ı kısacık da olsa turladık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra ise Darıbükü’ne doğru yola koyulduk. Kasımlar ile Darıbükü arası 11 km kadar. Yol bir yerden sonra Köprüçay’a paralel olarak devam ediyor. Yol kenarları Karaçam ve Kızılçam ağaçları ile kaplı. Köprüçay iyice cılız akıyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Darıbükü’ne gelmeden önce Kasımlar Barajı Regülatörünün bulunduğu yerde mola verdik. Sevgili Yusuf bize barajın hikayesini orada anlattı. Bu hikayeyi sonradan Darıbükü’nde konuştuğumuz köylülerde doğruladılar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Baraj 2011 yılında projelendirilmiş ve 2012 yılında da inşaatına başlanmış. Kasımlar Barajı, Kasımlar I, Kasımlar II ve Değirmenözü Hidroelektrik Santralleri Projenin tamamını oluşturuyor. Bu proje özel bir şirkete verilmiş. 49 yıllığına işletim hakkına sahip şirketin ürettiği elektriğe devlet alım garantisi vermiş. Bu projeden Manavgat’a kadar az çok her yöre ve yöre insanı etkilenmiş ve etkilenecek. Ancak en çok da bir zamanlar 85 haneli olan Darıbükü Köyü etkilenmiş. Başlangıçta “80 metre yükseklikte olacak, evler sular altında kalmayacak” dense de sonradan yükseklik 105 metreye çekilince evler, bağ bostan, köy camisi, okulu ve sağlık ocağı sular altında kalmış.

IMG_4411.JPG

Köylüye ait ev ve arazi “Acele Kamulaştırma” denen bir yöntemle kamulaştırılmış. Bu yöntem yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda uygulanan bir durum aslında. Köylü ne olduğunu anlayamadan şirketin dayattığı satın alma koşullarına razı olmak zorunda kalmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bir yandan barajın dolmaya başlayan suları yüzünden yükselen su seviyesi ile yüzyıllardır devam eden bir yaşam tarzının değişmesinin yarattığı travma, bir yandan malını şirkete devretmediği zaman devletin takdir edeceği para ile zarara uğrayacağı iddialarının yarattığı korku ile bir kısım köy halkı malını şirkete satmış. Bir kısım köylü ise kamulaştırma istemeyerek eski evlerinin yerine ev yapılmasını istemiş ve kendilerine Hümmet, Arpa Düzü Mevkiinde depreme dayanıklı konut yapılmasını kabul etmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Anlatılanları Yusuf Yavuz ağzından dinledikten sonra Darıbükü’ne, yeni yapılan konutlarda oturan köylülerle buluşmaya gittik. Yoldan geçen aracımızın ve karşı yönden gelen araçların toprak yoldan çıkarttığı toz bulutu çok yoğun. Köylüler bu toz bulutunu 5 yıldır çekiyorlarmış. Bir hekim olarak bu tozun, bu köyün çoğu yaşlı olan insanlarının, zaten var olan solunum problemlerini arttırmasını beklerim. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu arada bir konteyner önünden geçtik. Bize bunun köyün camisi olduğu söylendi. Önce inanamadık. Ama eski köyün camisi sular altında kalınca köylüye geçici olarak bu konteyner, cami olarak verilmiş. Geçici dense de uzun süredir köyün camisi bu konteyner olmuş.

IMG_4501

Bizi Darıbükü tabelasının altında köyün bir zamanlar kalaycısı olan Sefer Cengiz bey karşıladı. Onu da araca alıp aşağıya yeni yapılmış konutlar arasında bulunan evine gittik. Konutlar bildiğimiz TOKİ evleri. 360 mt² alana, 50 m² tabanlı iki katlı küçük konutlar yapılmış. Tahmin edeceğiniz gibi evin ahırı yok ve dolayısıyla bir zamanlar her evde en az birkaç tane küçük-büyük baş hayvan da pek kalmamış. Zaten köylünün hayvancılık yapmasını da pek istemiyorlarmış. Hemen her evin önünde bir tamirat var. Bazı bölümlere ev sahiplerinin kendileri, imkanları seviyesinde eklenti yapıp alan kazanmaya çalışıyorlar. Etraf sanki bir şantiye alanı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sefer bey ve eşi bizleri o küçük, onlar için pek eğreti duran evlerinde ağırladı. Önce yaşanan süreci birinci ağızdan yani olayların tam içinde olan kişilerden biri olarak ondan dinledik. Daha önce Yusuf beyden dinlediklerimizi, bir kez de onun ve eşinin ağzından duyduğumuzda daha çok üzüldük. Bir zamanlar yüzlerle diye söz ettiği keçileri, tavukları kalmamış. Evlerinin önlerinde, arkasında olan küçük ama kendilerine yetecek kadar ürün aldıkları bahçeleri de yok artık. Kalay atölyesi kalmadığı için buradan gelecek bir kazancı da yok artık Sefer dayının. Olsa da kime, ne yapıp gelir elde edecek! Köyde her evde olan dokuma tezgahları kalkalı çok olmuş ama olsa da burada, bu evde çok komik dururdu doğrusu. Adına devlet deyin, şirket deyi, sistem sanki bu insanlara “bu bölgeden gidin” diyor.

IMG_4463.JPG

Bu fakir ama gönülleri zengin insanlar bizlere hemen bir yer sofrası kurdular. Allah ne verdi ise paylaştılar bizlerle. Sunulan gönül yemeğini hepimiz aynı tencerelerden kaşıkladık. O sofra hepimize en lüks lokantadaki yemekten daha güzel, en özel insanlarımızla karşılıklı yediğimiz yemek ortamından daha samimi geldi. Bu bölgeye yöre halkı geçmişten beri “Hızırlar Diyarı” demiş. Onlara göre dışarıdan gelen her misafir insan kılığına girmiş Hızır olabilir. Bu nedenle misafir en iyi şekilde ağırlanmalı ve konuk edilmeli. Biz de o fakirhanede bu konukseverliği gördük, onlara dokunduk.

IMG_9169.JPG

Bir ara dışarı çıktığımda sonradan adının Hamit olduğunu öğrendiğim ve tek yanı felçli ve bastonla yürüyen köyün diğer bir sakini yanıma geldi ve oturdu. “Amca nereden geldin?” dedi. Ben de “İstanbul’dan, dert yükünüze ortak olmaya geldik” dedim. “O zaman gel sana evimi göstereyim. Bak dertlerimizi gör” dedi. 50 metre ötedeki evini gösterdi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Evin arka istinat duvarı yakın zamanda gelen sel nedeniyle çökmüş. Onu gösterdi. “Daha yapmadılar, paramda yok yaptıramıyorum” dedi. “Ne güzel yeni ev yapmışlar sana” dedim. “Yok” dedi, “Neresi güzel?” “Eski evimi gez, anlarsın farkı” dedi. Sefer dayıdan dinlediklerimi ilavelerle o da anlattı.

idam_yeni.jpg

Sıra, köyde bulunan 85 hanesinden 30 tanesinin sular altında kaldığı eski köy ziyaretine gelmişti. Yukarıdan sular altında kalmış ağaçlar ve evler ile eski Darıbükü köyünün görüntüsü, biraz evvel dinlediğimiz yaşanmışlık öyküsü ile daha da hüzün verici bir hal aldı. Yusuf bize, eski köye inmeden Türkiye’de ilk idam edilen kadın olan Fatmana’nın mezarının da sular altında kaldığı yeri gösterdi. Taylak lakaplı Ümmüşani adlı kadının kocası ile evlenebilmek uğruna, bu kadını öldüren 3 kadının öyküsü çok çarpıcı. Buna ait ayrıntılı bilgiyi aşağıdaki linkinde bulabilirsiniz. Milli mücadele sonrası savaştan Darıbükü köyüne dönen erkeklerin sayısı bir elin parmakları kadarmış. Dul kalan kadınlardan 3 tanesi planlayarak ve muhtemelen Taylak kadının kocası ile de anlaşarak kadını öldürmüşler. Cesedi de Köprüçay’ın sularına bırakmışlar. Amaç kadının kocası ile aralarından bir kadının evlenmesiymiş. Ceset kıyıya vurunca cinayet ortaya çıkmış ve suçu tek başına üstlenen Fatmana 1931 yılında idam ile cezalandırılmış. Taylak kadının mezarı ise Köprüçay kenarına yapılmış. Bu mezar, baraj su tutunca sular altında kalmış. Yani yıllar sonra Taylak kadın tekrar Köprüçay’ın suları altında. Bu köyün her yeri geçmişte de, bugün de sanki dram öyküleri ile dolu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Eski köye ulaşmak bile büyük bir çaba gerektiriyor. Sular altında kalmamış birkaç evde yaşamaya devam edenlere eziyet olsa gerek.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Köyün o eski, dokunsan yıkılacak gibi duran ama bir o kadar da sevimli, yeşillikler içindeki evleri, yukarıda gezdiğimiz evler yanında kesinlikle daha tercih edilebilir gözüküyor. Evler sanki, kendilerinden ayrılmış köylüye küskünler. Daracık sokaklarda yürüdük. Baraj sularına en yakın, ama suları altında henüz kalmamış son eve kadar gittik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bazı basamakları düşmüş merdivenlerinden eve çıktım. Evin kapısı bile sanki hayat dolu. Kapı girişi üstünde birkaç fotoğraf var. Bir tanesi aileye ait olsa gerek. Bir tanesi ise Emel Sayın’ın fotoğrafı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Baraj altında kalmış evleri ve ağaçları son kez  fotoğraflayarak Darıbükü’nden ayrılmak üzere aracımıza bindik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bizi gelişte karşılayan Sefer dayı, gidişte de el sallayarak uğurladı.

P4300249.JPG

Buradan, bu güzel yaşlı ve hüzünlü insanlardan ayrılırken duygularımız karmakarışık. Günümüz enerji ihtiyacının, geçmişin izlerini ve yaşam tarzını ortadan kaldırdığı Darıbükü Köyü’nden, yaklaşık 100 hektarlık bir alanda mermer çıkartma amacı ile verilen izinin doğayı yok etmeye aday olduğu bir başka yere, Çukurca Köyü’ne doğru yola düştük. Yolda Kasımlar Barajından bırakılan can suyu denen cılız suyu da, baraja girmeden önce kendi halinde ve özgür iken  gürül gürül akan ve Köprüçayı besleyen küçük dereleri de gördük. İnsanoğlunun doğaya hakim olmadaki bencilliği korkunç  gerçekten.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Darıbükü Köyü ile Çukurca Köyü arası yaklaşık 35 km ve 1 saate yakın sürüyor. Yol boyu doğa o kadar güzel ki. Ardıç, Ahlat, Karaçam ve Kızılçam ağaçları içinden gidiyorsunuz. Bir de baharın gözü yoran yeşili, yolu daha da zevkli hale getiriyor.

IMG_4686.jpg

Çukurca Köyü halkı da, Darıbükü örneğinden hareketle mermer çıkartılmasına, madene pek hevesli değil. Yusuf Yavuz ve ekibinin çabaları sonucunda yakın zamanda çevre ile ilgili keşfe gelinmiş. Şimdilik durmuş işler ama yarın ne olacağı belli değil tabii ki.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burası karstik yapıda taşların, zaman içinde rüzgar ve suyla şekillendiği çok özel bir yer. Bu mevsim yeşille birlikte her birini doğanın yonttuğu taşlar o kadar güzel görüntüler veriyor ki! Böyle bir alanı korumak, kollamak aslında tek amaç olmalı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Çukurca Köyünde bu özel alanda uzun süre gezdik. Aslında buradan Beydilli Köyü adlı başka bir özel köye daha gidilebilir. Arkadaşlarımın da burayı görmelerini çok arzu ederdim. Biz geçen senelerde oraya ancak traktörle çıkabilmiştik. Aklınızda olsun, buralara kadar gelen gezgin, mutlaka Beydilli Köyünü de ziyaret etmeli. Beydilli Köyü masalsı bir yer. Aşağıdaki linkten buraya daha önce yaptığımız geziyi okuyabilirsiniz (https://gezekalin.com/2014/06/04/toroslarda-baharkasimlar-koyu-beydilli-koyu/)

Evet sanal Gezgin arkadaşlarım..

Farkındayım, bu yazı epey uzun oldu. Ama bu gezinin esas konusu günümüz modern yaşamın getirdikleri yanında bizlerden, yöre halkının yaşamlarından, gelenek ve göreneklerinden ve hatta gelecek nesillerden neler götürdükleri konusunda, Darıbükü Köyünden hareketle, bir fikir edinmek ve yerinde olayı görmekti. Bu aslında doğaya nasıl hoyrat davrandığımızın, doğa ile bütünleşmiş insan, hayvan ve bitki gibi canlıların nasıl etkilendiğinin paylaşılmasıydı.

Son olarak aşağıdaki tabelanın fotoğrafını paylaşmak istiyorum. Bu tabela Darıbükü’nde HES yakınındaydı. Burada ağacın bırakabilecek en güzel miras olduğu yazıyordu. O zaman soru şu olmalı: Bu söze inanıyor mu tüm insanlarımız ve ona göre davranıyor mu gerçekten?

IMG_4664.JPG

Gezekalın, doğayla kalın ve onu gerçekten koruyun..

Lütfen duyarlı olun…

Dr Ümit Kuru

09.05.2017 Saat 01:34

Kaynaklar:

http://www.atlasdergisi.com/gundem/trajikomik-bir-baraj-hikayesi.html
http://www.enerjiatlasi.com/elektrik-uretimi/
https://www.evrensel.net/haber/104907/once-baraji-sonra-planini-yaptilar
http://odatv.com/bir-vadiyi-tarihten-silmenin-bedeli-kac-para-2704111200.html
http://odatv.com/hes-yapanlar-bu-ismi-hicbir-zaman-unutamayacak-0202121200.html
http://odatv.com/koyluler-bakanliga-dava-acti-muhtarlar-bakanlik-yaninda-yer-aldi-0701131200.html
http://odatv.com/o-proje-durmazsa-yok-olacak-1012151200.html
http://odatv.com/5-binden-fazla-agaci-bogdular-0206161200.html
http://odatv.com/once-hes-sonra-da-sel-vurdu-3006161200.html
http://odatv.com/hayalet-koyde-adalet-isyani-1907161200.html
http://odatv.com/hes-yuzunden-koyunun-sulara-gomulmesini-boyle-izledi-1810161200.html
http://odatv.com/analitik-isiktan-yoksun-iddialar-toplulugu-0701171200.html
http://odatv.com/acilan-yuzlerce-baraj-ve-hes-elektrik-krizine-neden-care-olamadi-0501171200.html
http://odatv.com/o-barajlar-calismiyor-0607151200.html
http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/daragacindaki-ilk-kadinin-82-yillik-sirri-haberi-63560

 

Hızırlar ve Bilgeler Coğrafyasında-Giriş

 
P4300196.JPG
IMG_3467Grubumuzun en küçük üyesi 10 yaşındaki Arda ile ilk kez bir geziye beraber çıktık. Tüm gezi boyunca yaşından beklenmeyecek bir olgunluk ve merakla geziyi takip etti, annesinin elinden fotoğraf makinesini kaptıkça da geziyi fotoğrafladı. Gezinin onun üstündeki etkisini merak ettiğimden, kendisine gezimizin sonundaki izlenimlerinin ne olduğunu sordum. Bana verdiği yanıt bir tokat gibiydi; “Ümit amca ben bu gezide insanların doğaya zarar verdiklerini gördüm”.
IMG_3594.JPG
Evet sevgili Gezekalın takipçileri.. Aslında bu gezimiz, doğanın en büyük düşmanı insana karşı, kendi deyimi ile iğne ile kuyu kazarak savaş veren gazeteci Yusuf Yavuz’un iki yazısını okuduktan sonra ortaya çıktı. Kendisi elbette bu konuda, bu ülkede doğa ve yöre insanını korumak için savaş veren tek insan değil.  Ülkesini, yöresini seven ve mücadele veren nice  Meltem ve Yaprak hanımlar, Abdurrahman ve Mahmut beyler var. Hepsinin önünde çabaları için saygıyla eğiliyorum.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Son zamanlarda bu konularda yazılarını yakından takip ettiğim sevgili Yusuf Yavuz, Isparta Uluborlu’da kiraz çiçekleri ile ilgili bir yazı yayınladı. Yazıda kullanılan fotoğraflar müthiş bir görsellik içeriyor ve sanki bana soruyordu: “Japonya’lara kadar meyve vermeyen kiraz ağaçları için Sakura zamanı diye gittin de, beni niye görmeye gelmiyorsun?“. Dile gelen fotoğraf haklıydı. Bu yazıdan hareketle Türkiye’de Sakura zamanı Uluborlu ve Eğirdir Gölü civarını gezmek şart olmuştu. Hem de baharın en güzel yaşandığı Yukarı Köprüçay Havzasını bir kez daha görmüş olacaktım.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_4707.jpg
IMG_4352Ancak bu geziyi yapmamızın esas nedeni daha önce gördüğüm ve benzersiz jeolojik yapısı, bahar zamanı insanın gözlerini yoran yeşil doğası ile Çukurca Köyü hakkında yazılmış bir başka Yusuf Yavuz yazısıydı. Bu habere göre Çukurca Köyü’nde 100 hektarlık alan için mermer çıkarma izni verilmişti. Yusuf Yavuz bu eşsiz cennetin mermer ocağının doğaya ve yöreye olumsuz etkisi olacağına dikkat çekiyordu. Sevgili Yusuf, dava arkadaşları ile birlikte, burada açılmasına izin verilen mermer ocağına karşı hazırlanan bir dava için benden eski yazılarımda kullandığım fotoğraflarımı istedi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hiç düşünmeden ve seve seve kendisine kullanması için fotoğrafları verdim ve onunla bu konuda neler yapabileceğimizi konuştuk. Sonunda hem günümüz doğa hoyratlığına karşı bir farkındalık yaratma ve hem de kiraz çiçeklerini görmek adına yöreye bu geziyi planladık. Uluborlu’da kiraz bahçelerinden başlayan gezimizi, Köprülü Kanyon’da tamamlayacak şekilde hazırlandık. Gezimiz tam olarak 3.5 günlük bir geziydi.
IMG_4455.JPG
Bu gezi benim yaptığım en anlamlı gezilerden oldu. Bu gezinin 3. gününde, şimdi Kasımlar Barajı’nın suları altında kalan  Darıbükü Köyü’nü gezip bir barajın doğayı ve yöre halkını nasıl olumsuz etkileyebildiğini gördük.  Doğa ile bütünleşmiş ve yaşam bulmuş hayatlarının katledilen tabiatla birlikte nasıl nefessiz kaldıklarına tanık olduk. Evlerine konuk olduk, ekmeklerini yedik. Doğanın bir parçası iken yoksul ama üretken  olan  insanların , elindeki tarlası, hayvanı ve doğal ortamı olmadan nasıl yoksul ve de yoksun  hissettiklerini dinledik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

P4300229.JPG
Yukarı Köprüçay Havzası “Hızırlar ve Bilgeler Vadisi” olarak adlandırılıyor.  Köprüçay Havzasının 2 su kaynağından biri olan Kartoz Çayı kenarında kurulu, küçücük, yeşillikler içinde bir köy Darıbükü Köyü. Darıbükü Köyü, okurken hayal edebildiyseniz, sanki “Yüzüklerin efendisi”  filminin gizemli Hobbit köyü olan “Shire” gibi bir yer.  Şimdi bu  baraj inşaatını yapan ve 49 yıllığına işletim hakkını alan  şirket bizim masalsı köye beton evler yapmış. İşte biz bu gezide doğa ile nefes bulan  bu insanların , yaşam algılarına ters, üstelik hiç de kullanışlı olmayan beton yapılar içinde sıkışmışlık hislerine şahitlik ettik. Doğup büyüdükleri köyde nasıl da kendilerini yabacı hissettiklerini, hep saygı duydukları devletlerine karşı küskünlüklerini , kırgınlıklarını dinledik. Masalsı Darıbükü Köyü ve içindeki yaşam artık yok…
 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yukarı Köprüçay Havzasında tüm karşı mücadelelere ve uyarılara karşın kaybedilen bir doğa ve yaşam tarzı örneği varken, bir de Çukurca bölgesine mermer ocağı açılması anlaşılır gibi değil. Dünyanın ileri ülkeleri, benim ülkemin yanında çok sönük kalan doğa miraslarını gözleri gibi korurken, bizler doğamızı vahşi madenciliğe kurban ediyoruz. Kaynaklarımızı hiç tükenmeyecekmiş gibi hoyratça kullanıyoruz.
IMG_3637.JPG
Ben aslında gezi yazılarını kendime anılar olarak yazarım ve sizlerle de paylaşırım. Ancak bu sefer sizlerden farklı bir şey rica edeceğim. Bir dizi şeklinde yayınlayacağım yukarıdaki başlıklı yazılarımı tüm gezi, doğa sever arkadaşlarımın paylaşmasını rica ediyorum. Ülkemin korumacı gözüken ama ne doğasına ne de insan gelenek ve göreneklerine, alışılagelmiş yaşam tarzına saygısı olmayanlar hakkında bilinçlenmemiz gerekiyor. Bu ülke doğasının artık kaybedecek bir tek ağacı, akışından alı konacak bir tek suyu kalmadı gibi gözüküyor. Elbette enerji, maden ihtiyacımız için kaynak yaratılmalı. Ama bu ihtiyaç doğaya ve yöre insanına zarar veren yöntemlerle değil, modern ülkelerde olduğu gibi güneşi, rüzgarı kullanarak sağlanmalı.
Küçük Arda’nın edindiği “insan doğaya zarar veriyor” izlenimini değiştirmeli, ülkemin küçük Arda’larına güzel bir gelecek ve temiz bir çevre bırakabilmeliyiz.
Gelecekten ödünç aldığımız tabiatı  torunlarımıza güzel bırakalım. Dilerim gönlümüzdeki Shire Köyünde yaşamak hepimiz için mümkün olsun
Gezekalın…
Dr Ümit Kuru
04.05.2017 Saat 01:48

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Toroslar’da Bahar: Köprülü Kanyon

IMG_1325

Değirmenözü Köyünde sabah erkenden kalkıp, köyün içini gezdim. Günün bu ilk ışıkları altında bu şirin köyden güzel kareler alabileceğime emindim ve öyle de oldu gerçekten. Bu köyde çoğu ev dün Beydilli köyünde gördüğümüz tarzda bir mimari ile yapılmış. Ancak beklenebileceği gibi burada evler daha düzenli ve harç kullanılmış.

Sabah kahvaltısını yapıp ev sahibemiz sevgili Ayşe Durna ile vedalaştık. Köprülü Kanyon’a doğru yola düştük.

IMG_1234Köprülü Kanyon 14 km uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun kanyonu olma ünvanını taşıyor. 1973 Yılında Milli Park statüsüne kavuşmuş.  Köprülü Kanyonu binlerce yılda şekillendiren Köprü Çay Aksu ilçesinden doğan sulardan başka, Karacahisar Köyünden doğan sulardan meydana geliyor. Burada 2 adet taş köprü mevcut. Bu kööprülerden ilki olan Oluk Köprü, MS 2. yüzyıla tarihlenen bir Roma köprüsü ve 22 metre uzunluğa 2.7 metre genişliğe sahip.Su hizasından 30 mt kadar yukarıya inşa edilmiş. Bu köprüyü geçtikten sonra Beşkonak yerleşim yerine doğru ilerlerken ikinci taş köprüyü göreceksiniz. Bu köprü diğerine göre daha küçük ve bunda yan korkuluklar yok. Zaten ilkine de taştan yan korkulukları sonradan eklemişler. 1996 Yılında Karayolları hiç de aslına uymayan bir şekilde bir restorasyon yapmış.

Bu nedenle 2. köprüyü daha çok seveceksiniz. Bu köprüden geçerken düştüm-düşeceğim hissini yaşıyorsunuz. Bu yazıyı hazırlarken, doğa için uyarıcı yazılarını ilgili takip ettiğim Sn Yusuf Yavuz’un Köprü Çay hakkında ilginç bir yazısını okudum. Sizlerle paylaşmak isterim.

http://gazeteciyazaryusufyavuz.wordpress.com/2013/03/01/tanrisini-yitiren-nehirler-arsiv-haber/

IMG_1255

Bu köprü ve civarında verdiğimiz fotoğraf molasından sonra kalacağımız tesis olan Perge Pansiyon’a (Perge Pansiyon Tel: 0242 765 30 74) giriş yaptık. Burası doğaya saygılı bir tesis izlenimi verdi. Tesisin kurulu olduğu alanda doğal su kaynaklarının aktivitesini görebiliyorsunuz. Burada evlerin önündeki çardaklardan birine yerleştik ve suyun dinlendiren sesi ve suyun renginin görsel zenginliği içinde sonuna yaklaştığımız gezinin kritiğini yaptık.

IMG_1274Buralara kadar gelinmişken Köprü Çay da rafting yapmamak olmaz. Biz de kaldığımız tesisten bir rafting organızasyonu yapılmasını rica ettik. Saat 14:00 gibi de rafting yapmak için botumuz ve ekipmanlarla birlikte rafting yapacağımız yere gittik. Köprülü Kanyon, daha önce hiç rafting yapmamış kişiler için bile gayet güvenli ve eğlenceli bir parkur. Güvenli rafting yapılan parkurun toplam uzunluğu 12-13 km kadar. Bizim bulunduğumuz bu zamanlarda (mayıs) Köprü Çay rafting için en uygun durumda oluyormuş. Burada daha önce de raftng yapmıştım ama o zamanlar Ağustos ayları giibiydi ve su seviyesi düşüktü. Rafting boyunca sizlerde kürek çekiyorsunuz ama aslında tüm maharet size eşlik eden rehberde. Bizim rehberde oldukça tecrübeliydi. Rehberler, rafting katılımcılarına İstedikleri zaman botu devirmek dahil çeşitli heyecanlar yaşatabiliyorlar. Bizim rehber, bizlerin yaşına hürmeten bot devirmek ve soğuk sulara bizleri düşürmek gibi adrenalini yüksek heyecanlar yaşatmadı. Ancak gel gelelim suyun akış hızının fazlalığı ve küçük şelalelerden geçişler bizleri zaten fazlası ile heyecanlandırdı..

IMG_1352Tesise gelince hızımızı alamayıp, küçük taş köprüye kadar bir yürüyüş yaptık. Yarın artık dönüş yolunda olacağımızdan son ana kadar bu güzellikleri yaşamak istiyoruz. Öyle ya! Bir daha ki sefere Köprülü Kanyonu bu halde görememek var…Umarım bu güzelliklere kimse el uzatmasın ve Köprü Çay o türkuaz rengi ile son noktaya, sevgilisi olan Akdenize kadar kavuşmak için çoşku dolu aksın dursun..

Ertesi gün İstanbul’a evimize doğru yollara düştük. Ancak gündelik yaşama geçiş yumuşak olsun diye bir gecemizi de Afyon’da Gazlıgöl Kaplıcalarında geçirmeye niyetlendik. Gazlıgöl Kaplıcaları, Afyon’un Kuzeyinde yer alan, il merkezine 25 km uzaklıkta ve İhsaniye ilçesine bağlı Gazlıgöl beldesinde bulunuyor. Bu kaplıcaların Frigler zamanından beri kullanıldığına inanılıyor.

Biz daha önce burada Başaranlar Termal Otel de kalmıştık. İsterseniz apart daire, isterseniz de otel odalarında kalabiliyorsunuz. Her iki konaklama yerinde de 5 veya 3 tonluk havuz mevcut. Aparta dairelerde 2 aile rahatça kalabiliyor. Ben burada kaplıca dışında, bu mevsimde olan kır çiçeklerinin çeşitliliğine de bayılıyorum. Otel önünden ana yoldaki benzinliğe kadar boş alanda neredeyse 10 yakın farklı kır çiçeği gördüm. IMG_1416-001

Ertesi gün erken yola çıkınca  dur kalk yapa yapa İstanbul’a dönme imkanımız oldu. Daha önceden yapmadığımız bir rota  yapalım istedik ve Eskişehir Döğer beldesinde Emre Gölüne uğradık. Burası küçük ama doğal bir göl. Göl bazı kuşlara ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda peri bacalarını andırır taş yapılarda ortama ayrı bir güzellik veriyor. Yolunuzu uzatmaya değer, tavsiye ederim.

 

 

 

 

IMG_1448

Evet Sanal gezgin arkadaşlarım..Bir geziyi daha bitirdik. Aslında bu gezi ile baharı karşılama gezilerimizi de bitirmiş olduk. En azından bu seneyi tamamlamış olduk. Sağlık eksik olmasın, zamanımız olsun…Daha ne baharlar karşılayacağız birlikte.

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

 

 

 

Toroslarda Bahar; Giriş yazısı

IMG_0413

Daha önce 2011 yılında İstanbul’dan Beyşehir’e doğru 5 gün süren bir gezi yapmış ve bu gezi ile Toroslar ve Göller Bölgesinde baharın doğada yaptıklarını gözlemleme şansı yakalamıştık (http://gezekalin.blogcu.com/bahari-karsilamak-istanbul-dan-beysehir-e-giris/10527276). Bu gezinin tadı damağımızda kalmış ve bölgenin geride kalan bir başka kısmını görebilmeyi, bir başka bahara saklamıştık. Bu sene yine bir Mayıs ayında, bu geziyi yapma şansını yakaladık.   IMG_0258

Gezi rotamızı İstanbul çıkışlı bir grup gezginin, Akşehir çıkışlı bir başka grup gezginle Yazılı Kanyon/Çandır’da buluşması şeklinde başlattık. Daha sonra ise gezimizi Adada Antik kenti, Tota Dağı ziyaretleri ve Kasımlar Köyünde konaklama ve civar yerleri gezme şeklinde devam ettirdik. Geçen defadan yapamadığımız Beydilli Köyü gezisini zor şartlar altında da olsa yaptık. Orada bu ülkenin, hala tertemiz kalmış Anadolu insanlarına sahip olduğunu gördük. Daha sonra Değirmenözü Köyünde, turizme yeni açılmaya çalışan bir ailenin yanında konaklama yaptık. Kendi kendine yetmeye çalışan insanlarımızın, bizi ağırlamak için gösterdiği çabaya şahit olduk. Bu yörelerde vahşi bir saldırı altında olan doğal suların, nehirlerin rotalarından nasıl çıkarıldığını gördük. Bazı yerlerde kurumuş dere yataklarını ve kesilmiş ağaçlarla kelleşen ormanlık arazileri gördük ve üzüldük. Köprülü Kanyonda konaklayarak rafting yaptık ve civarı gezdik. Türkuaz renkli Köprüçay boyunca civarı gezdik. Sonunda da Afyon Gazlıgöl’de kaplıcalarda yorgunluk atıp İstanbul’a, günlük hayatımıza döndük. Bol bol fotoğraf çektik, anılar biriktirdik ve adresler-isimler aldık. Vazife bilip, gezimizin hikayesini siz “Sanal Gezginler” le paylaşmak istedik.IMG_0558

Evet Meraklı gezginler.. Buyrun bakalım: “Toroslarda Bahar” gezi yazımıza..

Dr Ümit Kuru

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.