
Bir sabah daha erkenden uyanıp gün doğumunda Himalayaları görmek ve fotoğraflayabilmek umudu ile alelacele giyindim. Kaldığımız otelin en güzel odalarını bize ayırdılar. Bu nedenle arka balkona çıkıp dağları görebilirim ama otelin çatı katındaki balkonu dün geceden gözüme kestirmiştim. Yine de balkona çıkıp dışarıyı bir kolaçan etmeyi ihmal etmedim. Dışarısı buz gibi ama Allahtan sağlam giyinmişim. Ancak haberler kötü, dışarıda felaket bir sis var. Göz gözü görmüyor. Yine de bir umut ve görev bildiğim şekilde çatıdaki balkona çıktım. Orası daha da soğuk geldi bana. Bir kısmının Tayland’lı olduğunu öğrendiğim ama büyük çoğunluğunun Japon olduğunu tahmin ettiğim fotoğraf sever gezgin dostlar, çatının da çatısına üçayakları kurmuşlar, beklemedeler. Bu arada bizden sadece Günseli hanım var. Diğerleri balkondan havayı koklayıp, yataklarına geri döndüler galiba. Bu havada mantıklı olan da o zaten ama Himalayaların fotoğrafını çekebileceğim bir an umudu ile yine de orada kalmaya karar verdim. Çekik gözlü arkadaşların vardır bir bildiği deyip bende çatının çatısına tırmandım. Artık benim pigme üçayağı burada açmaya zahmet bile etmiyorum. Çatıda bir köşede bende yer kaptım, elde makine beklemeye başladım. Bu arada çatıdaki bu işkenceyi fotoğraflamadan duramadım. Işık artıyor ama sisin dağılmaya hiç mi hiç niyeti yok. Bugün de yüzünü göstermedi Himalayalar..
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Günseli hanımın yanına gittim ve biraz bahçede yürüyüş yaptık, sonra da odaya dönüp Naime ile kahvaltıya gittik.

Otelden civara yapılabilecek çeşitli aktiviteler var; Örneğin Thakuri Köyüne doğru bir yürüyüş ya da ters yönde Mahakali Tapınağına doğru daha uzun bir yürüyüş yapabiliyorsunuz. Bunun dışında at veya bisiklet sürerek de yapılabilecek aktiviteler var. Biz Thakuri köyüne doğru bir yürüyüş tercih ettik. Rehber olarak o köyün muhtarı bize eşlik edecek. Hep beraber muhtarın köyüne doğru yola çıktık. Havada az da olsa hala sis var. Teraslar şeklinde tarlalar, okula gitmeye hazırlanan çocuklar ve onlar yolculamaya hazırlanan aileleri, ailenin bir üyesi gibi hareket eden keçiler, bizim gibi fotoğraf peşinde olana iyi malzeme veriyor.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yaklaşık 30 dakikalık bir yürüyüş sonrası bizim rehber muhtarın köyüne ulaşmak için asfalt yoldan saptık. Ortalık yemyeşil, tam da istediğim gibi. Stabilize yolu takip ederek ilk evleri gördük. Daha sonra ise tepeye kurulu ve 10-15 evin bulunduğu bir alana geldik. Önce muhtarın eve gittik. Burada ailesi ile tanışıp yanımızda getirdiğimiz kalem, nazar boncuğu türü şeyleri çocuklara verdik ve taktık. Aynı yoldan gitmeyelim diye de tepe aşağıya doğru inip, daha sonra da yukarıya doğru tırmandık; Şahane, keyfim çok yerinde… Buralara kadar gelip de bu türden bir aktiviteyi asla es geçmeyin.. Toplam 1.5 saatlik bir yürüyüş sonrası otele döndük ve Bhaktapur’a doğru hareket ettik.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Bhaktapur, Katmandu vadisinin en iyi korunmuş, ortaçağ şehirlerinden bir tanesi. Nepal’liler bu şehre hala eski zamandaki şekilde Bhadgaon (Bud gown diye okunuyor) veya Nepal dilindeki şekli ile “Dindarlar şehri” anlamında Khwopa diyorlar. Kırmızı tuğlalı evleri ve daracık sokakları ile turistlerin gözde yeri. Gerçekten ben de burayı çok sevdim; hiçbir şey yapmasam ve bir kahvede oturup geleni geçeni fotoğraflasam akşama kadar sıkılmam.

Bhaktapur şehrinin tarihi 7. Yüzyıla kadar gidiyor ancak 12. yüzyılda Ananda Malla’nın idaresi altında resmi bir varoluş gösteriyor. 14-16. Yüzyıllarda Katmandu Vadisinin 3 Malla Krallığı arasında en iyi olanı burası imiş. Tibet ve Hindistan arasında ticaret yolunda olan bir kent olduğundan bir dönem zengin bir kent olmuş. 1934 yılında bir depremle hasar gören şehir daha sonra tekrar onarım görmüş. Burasının tamamı UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içinde.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Geziye başladığımız noktada bir caddenin başından, öteki taraftaki ucuna kadar yerlerde öbek öbek buğday ve pirinç dizilmiş. Burada eleklerden geçirilen ürün, istenmeyen parçalardan ayrılıyor diye düşünüyorum. İnsanlar, kadınlı erkekli, bizim varlığımıza aldırmadan çalışıyorlar. Daha sonra biletlerimizin kontrol edildiği şehrin ana kapısından (Lasku Dhoka) Durbar Meydanına (Durbar Square) girdik. Burada kraliyet sarayı bulunduğundan bu alana Durbar (Saray anlamında) Square deniyor. Yerler kırmızı tuğla döşeli.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Alanda dört bir yanda değişik şekillerde Stupalar var. Bunlardan girişte solda kalanlardan 4 tanesi Hindu tapınakları; Gopinath, Kedarnath (Şiva’ya adanmış), Rameshwar ve Badrinath (Vişnu’ya adanmış) en havalı olanları. Bunların bulunduğu alana Char Dham deniyor (4 kutsal yer-Hindu kökenli tanımlama). Arkaya doğru ise Kral Bhupatindra Malla Sütunu ve hemen arkasında da Kral Jagat Malla tarafından yaptırılan Vatsala Durga Tapınağı var. Bu tapınağın önünde ilkokul çocukları Naime’nin çevresini sardılar.

Biri büyük, biri küçük olan iki adet çan (Taleju Bell) sabah ve akşam dua zamanını göstermek için Kral Bhupatindra Malla tarafından 1721 de yaptırılmış. Arkadaki büyük tapınağın ismi ise Taleju Tapınağı. Çanların hemen karşısında ise Kraliyet Sarayı var. Saray, alanın kuzey yarısını kaplıyor. Bu sarayı Yaksha Malla (1428-1482) yaptırmaya başlamış, takip eden krallarda eklemeler yapmış. Altın Kapıdan (Sun Dhoka) geçince, 55 pencereli saraydan da içeriye girmiş olduk. Bu Altın Kapıyı Kral Bhupatindra Malla yaptırmaya başlıyor ve takip eden Kral Ranjit Malla tarafından bitiriliyor. Bu kapıdan sarayın avlusuna giriyorsunuz ama sarayın içine sadece Hindu olanlar girebiliyor. Avlunun bir tarafında ise kraliyet havuzu var.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Vatsala Durga Tapınağının yanında Chyasilin Mandap (1934 depreminde tamamen yıkılmış, şimdiki 1990 da yapılmış) ve hemen arkasında Pashupatinath Tapınağı var. Bu tapınak Şiva’ya adanmış. Kral Yaksha Malla tarafından 1475 de yaptırılan tapınağın iki özelliği var; bir tanesi bu meydandaki en eski tapınak olması bir diğeri ise özellikle üst taraftaki pornografik oymalar. Gezdiğimiz zaman tapınağın genel fotoğrafını çekmişim ama o meşhur oymaların fotoğrafını çekmemişim. Yok yok! Bir daha Nepal’e gitmek şart oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Sidhi Lakshmi Tapınağı (Lohan Dega olarak da biliniyor) 17. Yüzyıl yapımı ve merdivenlerinde köpek, at, gergedan, ve aslan yüzlü insan ve deve heykelleri var.

Daha sonra sağlı solu dükkanlar ve dar sokaklardan geçerek Taumadhi meydanına geliyorsunuz. Burada kaçırmayacağınız en önemli yer Nyatapola Tapınağıdır. Burası 5 katlı ve 30 metre yüksekliği ile tüm Nepal tapınakları içinde en uzun boylu olanı ve tüm Katmandu vadisi içinde de en uzun boylu olan binadır. Bu tapınak 1702 yılında Kral Bhupatindra Malla nın hükümdarlığı sırasında yapılmış. Bu bina öyle sağlam temellere yapılmış ki, bu heybetine rağmen, 1934 deki depremden hasar görmemiş. Bu alanda önce bu binaya çıkıp, alanın bir panoramasını aldık. Daha sonra da Cafe Nyatapola da Kral yoğurdu yedik. Bu yoğurt mayalanma sırasında şeker katılarak yapılıyor. Şekerli bir yoğurt yani.. Sonrasında ise serbest zaman verildi ve civardaki dükkanları gezip yürüyerek tekrar buluşma noktamıza gittik. Ben ve diğer arkadaşlar Bhaktapur’u çok sevdik..

Daha sonra aracımıza binerek günü bir başka aktivitesine doğru yola çıktık; Pashupatinath Tapınağı gezisi. Burası kutsal Bagmati Nehri kıyısında kurulu olan bir Hindu tapınağı. Hindu ve Budist inanışta Ana tanrı Brahma’nın 3 fiziksel ifadesi var; Brahma (Yaratıcı), Vişnu (Koruyucu), Şiva (Yokedici ve yeniden yaratıcı). Bu tapınak Şiva’ya adanmış. Ancak Nepal’de başka herhangi bir tapınakta Şiva’nın yok edici Bhairab haline yani öfkeli ve kızgın şekline ibadet edilirken bu tapınakta Şiva’nın hayvan haline (Pashupati) ayin yapılıyormuş.
Hinduizme inanan her Nepal’li burada yakılmak istermiş. Tabii ki burada da Hindular dışındakilerin tapınağa girmeleri yasak.

Biz aracımızdan inip sağlı sollu satıcılar arasından yürüyerek tapınağa doğru yürüdük. Nepal de bugüne kadar bazı yerlerde gördüğüm uzun bambulardan yapılmış salıncaklar burada da var. Çocuklar salıncakta sallanabilmek için birbirleri ile yarışıyorlar. Bir de onları fotoğraflamaya çalışınca kavga iyice büyüdü. Her zaman ki gibi güçlü olan kazandı ve kız çocukları ile kendinden daha küçük olan çocuklara üstünlük sağlayan 10-15 yaş arası bir çocuk salıncağa kuruldu. Çıktığı yükseklik inanılır gibi değil. Bizdeki salıncaklar, bu bambudan salıncaklar yanında oyuncak gibi kalıyor..

Daha sonra ölülerin yakıldığı (krematizasyon) Ghatları gördük. İki tanesinde ölü yakma işlemi bitmeye yakın. Ortalıkta bir koku var, insanı başta rahatsız ediyor. Hindistan’da da Ganj nehri kıyısında kurulu Ghatlarda ölü yakma işlemini görmüştüm ama bu kadar yakından görmemiştim. Hele var olan bir köprü üstüne çıktığınızda olayın tamamen içine dahil olabiliyorsunuz. Bu kadar da yaklaşmak insanı çok etkileyebiliyor. Hindu inanışında ölülerin yakılması gerçekleşmeden ölülerin ruhunun huzura kavuşması gerçekleşmiyor inancı hakim. Bu nedenle bu işlem ölünün yakınları için çok önemli. Bu işlem sırasında ölünün erkek çocukları, ölünün başında bekliyorlar. Saçlarını kazıtıyorlar ve sadece tepede bir tutam saç bırakıyorlar. Yakma işlemi yaklaşık 3 saat kadar sürüyor ve bu Ghatlar 24 saat boyunca çalışıyorlar. Bu arada yeni bir ölü getirdiler. Gördüğümüz kadarı ile önce nehrin sularında yıkamaya benzer bir işlem yapıyorlar. Kadifeçiçekleri (marigold) ölünün üstüne serpiliyor. Yakma işlemi sonrası küller ve arta kalanlar nehre serpiliyor. Beni esas etkileyen ise başka bir olay oldu; Nehre girmiş olan ve ellerinde kürekleri olan iki adamın ne yaptığını önce anlamadık. Rehbere sorduğumuzda içimi yakan bir yanıt aldık; “Bu adamlar ölünün nehre serpilen yakma işleminden arta kalanları arasında altın diş arıyorlar” dedi. Ne düşüneceğimi bilemedim…
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Tapınağın karşı tarafında ise içlerinde Lingam ların bulunduğu küçük türbeler var ve bir hizaya dizilmiş şekilde bulunuyorlar. Etrafta çok sayıda maymun var ve bu maymunlarla yine etrafta çok sayıda bulunan köpekler arasında alan kapma mücadelesi oluyor. Etraftaki Sadular ise para karşılığı fotoğraf çektirme peşindeler..
Bu ziyaretimizi de gerçekleştirdikten sonra bize Günseli hanımın bir sürprizi daha oldu. Eskiden Nepal Kraliyet ahırı olan ancak günümüzde restorasyon sonrasında dükkanların ve lokantaların bulunduğu Baber Mahal denen bir yere götürdü bizi. Burada Baithak adlı bir lokantada hem bir gösteri izleyeceğiz ve hem de tipik Nepal yemeklerinden tadacağız. Lokantaya gideceğimiz saat için daha vaktimiz olduğundan hem bu ilginç yeri gezdik ve hem de burada bulunan Chez Caroline Salon de Cafe Zencefilli, yaseminli doğal bitkilerden bir çay içtik. Nefisti.
Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.
Daha sonra ise Restorana geçip bize ayırtılan yere oturduk. Ortam çok güzeldi. Hem yemekler yendi, hem de danslar seyredildi. Tabii ki sonunda bizde piste fırladık. Tam kahvelerimizi içerken, elektrikler kesilmesin mi? Nepal de elektrik kesintisi çok olağan bir durummuş. Bizim için “haydi kalkın, otelinize gidip yatın” dediler sanki.. Ama itiraz edecek halimizde yoktu, gün çok yoğun geçti. Gezilerde severim bu türden yoğun geçen günleri. Bunun için burada değil miyiz zaten?
Yarın Bhutan’a geçeceğiz. Hem de özel bir uçakla, Himalayaları seyrede seyrede gideceğiz. Ancak daha önce de dediğim gibi, ben uçağa binene kadar inanamayacağım.
Gezekalın.
Dr Ümit Kuru
İlk yayın tarihi 22.11.2011 Saat 22:46
Gözden geçirilmiş son yayın 01.04.2015 Saat 00:18
