Gecenin bir vaktinde dışarıdan gelen seslerle uyandığımı hatırlıyorum. Ormanda olduğumuzu hatırlayıp tekrar uykuya dalmışım.
Sabaha verilen saatte kalktık ve doğruca kahvaltıya gittik. Peyniri, balı bulunan güzel bir sofrada kahvaltımızı ettikten sonra fillerin sırtında mini bir gezintiye çıkmak için, fil iskelesine doğru yürüdük. Aslında burada 2 gece 3 gün kalınan programlarda yapılan aktivitelerle, bizim kaldığımız gibi, 1 gece 2 günlük aktiviteler farklı. Ama biz hem az kalıp, hem de tüm aktiviteleri yaptık. Burada Günseli-Barış Malkoç’un haklarını bir kez daha teslim etmeliyim. Özellikle Günseli hanım buralarda öyle bir imaj yaratmış ki, sanki kırk yıllık arkadaş ve doğma büyüme Nepal’li. Anladığım kadarı ile onlar sayesinde biz hem orman da yürüyüşü, hem fil eğitimini, hem fil sırtında ormanda safariyi ve hem de kano gezisini kısa program içinde de olsa yapmış olduk.
Her bir filin sırtına 4’er kişi olacak şekilde bindik. Bir de sürücü var, etti beş kişi. Bu kadar ağırlık, bu hayvana vızıltı gibi geliyor. Filin sırtında, altımdaki hayvanın verdiği güveni, gücünü hissetmenizi çok isterdim. O cüssesi ile ne kadar çevik bir hayvan, inanılır gibi değil.
Sonradan aramıza katılan 2 gezginle birlikte, toplam 15 kişi 4 filin sırtında ormanın iyice içlerine doğru, sabahın 06:30’unda hareket ettik. Naime ve ben ayrı ayrı fillerin sırtındayız ki, birbirimizin fotoğrafını çekebilelim. Plan buydu ama filin sırtındaki sallanmayı hesaba katamadık. Şöyle havalı havalı, fil sırtında fotoğrafımız az. Aslında geziden en büyük beklentimiz tek boynuzlu gergedanı görebilmek ve tabii ki benim için de onu fotoğraflayabilmek. Benim bindiğim fil, bir numaralı fil ve hiç biri onu geçmeye çalışmıyor. Galiba lider o. Bir süre sonra, bir gergedanın ayak izine rastladık ve yönü de nehre doğruydu. Biz de peşinden nehre doğru yönümüzü kırdık. Bu arada birkaç kez nehri geçmek zorunda kaldık. Ayak izleri var ama gergedanın kendisi yok. Bir ara bizim lider amca daldı ormanın içine. Aman Allahım! Bu adam fili gömdü çalılıklara diye düşünmeye kalmadı. Ayakları ile bir takım hareketler çekip, bazı sözler söyledi. Bizim fil başladı ormanı dağıtmaya. Sağında solunda ne varsa kırıp, çiğneyip yol açıyor. İster inanın ister inanmayın bize dümdüz bir yol açtı. “Son model bir Mercedes’im olacağına, böyle bir film olsun” dedim içimden…
Bir önce gün verilen eğitimde, Fil sürücüsünün file komutlarını ya sözlerle, ya filin kulağının arkasına dayadığı ayaklarının çeşitli hareketleri ile ya da ucunda kancası olan bir sopa aracılığı ile ilettiğini anlatmışlardı. Afrika fillerinin eğitimlerinin, Asya Fillerine göre daha zor olduğunu da öğrendik.
Bu arada diğer fillerin sürücüleri uyanık çıktı. Bizim fil sürücüsü ne kadar gergedan göstereceğim diye yırtınıyorsa, diğerleri o kadar “bitse de gitsek” havasında. Sağda solda ibis kuşlarını, bol renkli kuşları görüyoruz ama Gergedan dan haber yok. İzi var kendisi yok. Bu arada bir ara bizim adam fili suyun en derin yerine soktu. Filin hortumu yukarıda, ayaklar suya neredeyse değecek. Biraz heyecan olduk. Yapacak bir şey yok zevk almaya bakıyoruz ve alıyoruz da.
Tekrar ormanın derinliklerine doğru yöneldik. Bizim ki inat etti, gösterecek bir şeyler. “Aslanım benim, Bengal Kaplanından vazgeçtim, bul şu tek boynuzlu gergedanı” diyorum içimden. Diğerleri iyice açıkta kaldılar. Sonunda bir şeyler gözüktü ama gergedan değiller. Bunlar Benekli Geyikler. Onlar da “Ooo! Ümit beyler gelmişler. Bir fotoğraf çektirelim, ayıp olur” demiyorlar. Biz yaklaşıyoruz, onlar “vın” kaçıyorlar. Sonunda çıkarttım benim bazuka gibi 70-200 lensi uzaktan fotoğrafladım. Sonunda fotoğraf karemin içine hapsetmeyi başardım onları..
Artık neredeyse 2,5 saat oldu. Allahı var bizim fil sürücüsü çok çabaladı. Kısmette Tek boynuzluyu görememek de varmış. Hala ormanın derinlerinden gidiyoruz, önümüzden bir tavus kuşu sürüsü havalandı ama gafil avlandım, hazırlık yapana kadar kaçırdık. Saygısızlar!
Sonunda fil iskelesine yanaştık ve fillerden indik. Bizim sürücünün bana bir bakışı vardı ki sormayın. “Kusura bakma, olmadı” der gibi. Ama ben takdir ediyorum adamı, iyi bir bahşişi de kaptı, helal olsun. Şimdiye kadar çeşitli gezilerde 3 kez file bindik ama en etkileyici olanıydı.
Filden iner inmez jeeplere bindirildik. Nehirde kano ile bir gezinti yapacağız. Nehir kenarında bizi bekleyen ince uzun kanolara bindik. Yerden 10 cm kalkık taburelere oturduk. Bu teknede biraz dikkat edilirse sıkıntısız, keyifli bir gezi oluyor. Ama ani hareketlerde devrilme olasılılığı var. Buralarda yoktur diye düşünüyorum ama ilerlerde buraya özel 2 cins timsahın varlığından haberim var. Hiçte sevmem bu hayvanları…
Yarım saati bulan bir nehir gezisi yaptık. Suların şırıltısı altında medeniyete ait hiçbir sesi içermeyen ortam, insanı çok dinlendiriyor. Bu geziye biraz daha devam edebilirdim ama daha yol var..
Sonunda nehrin aşağısında bizi bekleyen jeeplere tekrar bindik. Artık tesise dönüyoruz. Bizim araç yine birinci araç. Orada bir park görevlisi bizimle birlikte geliyordu ve bana dönüp sordu “Nasıl güzel miydi?” dedi. Bende “Şahaneydi. Ama bir Rhino (gergedan) gösteremediniz bana” dedim. Ağzımdan bu laflar çıktı ama biraz evvel gergedanın ayak izlerini, taze dışkılarını takip eden fil sürücüsünü hatırıma getirince de birazcık utandım. Adamın yanıtını hiç unutmayacağım “Biliyoruz ve hala size göstermek için parkta görevlilerle ilişki içindeyiz” Şaşırdım ama bir kez daha takdir ettim adamları. Bu arada beklenen telsiz haberi de gelmesin mi? Ormanda bir çift gergedan bizi bekliyormuş. Kırdık direksiyonları verilen koordinata. Bizi orada fil sırtında park görevlisi bekliyordu. Yürüme ile 2 dakika mesafede olduklarını söyledi. Bizde bir heyecan daldık ormana, bu sefer yürüyerek. İki dakikayı biraz aştık, hala yoklar. Eh! Bu gergedanlarda bizi bekleyecek değiller ya. Ama pes etmek yok, 10 dakika kadar daha derine doğru bir yürüyüş sonrasına işte karşımızdalar! O ne heybet, o ne güzellik. Bizi görünce biraz ürktüler. Onlar ürküp, ayağa kalkınca biz donduk. Tabii ki korkudan! Ama yine filin gücü çıktı karşımıza. Yanımızda gelen fil, yavru bir fil. Onun arkasına geçirdiler bizi. Gergedanlar filin varlığının verdiği rahatlıktan mı yoksa verdiği korkudan mı pek saldırıya geçmezlermiş. Bizim bindiğimiz orman deviren fil yanımızda olsa, bunlardan hiç korkmayacağım ama bu da küçücük bir fil. Onbeş kişi dizildik filin ardına, hepimiz sığmıyoruz bile. Ama o küçük fil bile gergedanları sakinleştirdi. Hepimiz o küçük filin arkasında, gergedanları izlemeye başladık. Bana filden güven geldi ya zaman zaman daha da yaklaşıp fotoğraf bile çekmeye başladım. Bastım deklanjöre; Vay anam vay! Keyfe bak.. Dünyada sayı ile bilinen gergedanlardan iki tanesi karşımda duruyor.. Bu ne güzel bir duygu böyle.
Daha sonra gergedanlarımızı kendi dünyalarında bırakıp araçlarımıza döndük. Bizim araçtaki görevlinin hararetle elini sıktım ve teşekkür ettim.
Araçta bazı arkadaşların ciltlerine sülüklerin yapıştığını fark ettik. Biz gergedan fotoğraflayacağız derken onlar bizim kanları götürüyorlarmış. Benim üzerimde böcek kovan bir giysi vardı, tam da bu işler için almıştım. Ondan mıdır yoksa kanımızı beğendiremedik nedir? bende zayiat yok.
Tesise döndük. Odamıza gidip bavullarımızı topladık. Bu güzel tesise veda edip, tekrar ağır arazi araçları ile parkın başlangıcına döndük. Benim ve benim gibi diğer arkadaşların da gönlü bu parkta kaldı. Burada en az 2 gece kalmak gerekir. Bir defa daha gitmek istiyorum..
Chitwan’dan sonraki hedef Pokhara. Aradaki mesafe 160 km ama yollar dar ve işlek olunca yine 5 saati bulan bir yolcuğumuz oldu. Aslında Pokhara da gölde tekne gezisi yapıp güneşin batışını izleyecektik. Ama hem kapalı hava ve hem de geç kalmamız, bu aktiviteyi iptal ettirdi. Neyse ben Chitwan’daki parktaki aktiviteyi tercih ederdim, iyi ki onu yapmışız.. Zamanında gitsek bile hava yüzünden güneş filan göremeyecektik.
Sonunda Pokhara’ya vardık. Nepal’in ikinci büyük gölü Fewa Gölü (Phawe Tal lake) kenarına kurulu olan Pokhara, Himalayaların Annapurna serisi üzerinde yapılan yürüyüşleri ile çok turist çekiyor. Machapuchare Dağının gölün dingin suları üzerine yansıması çok meşhur bir görüntü. Burada kalacağımız yer de çok güzel; Bir adanın ortasındaki Fish Tail Lodge adlı bir yerde kalıyoruz. Ancak salla geçiş oluyor. Belli ki burası da bize çok güzel gelecek.
Akşam yemeğini otelde yemedik. Boomerang adlı bir restorana gittik. Burada hem yemek yiyip ve hem de dans gösterileri izledik. Çok güzel bir ortamdı. Pür neşe otele döndük. Sabaha yine yoğun bir program var. Erkenden kalkıp Sarangot Tepesinden güneşin doğuşunu ve Annapurna dağ serisini izleyeceğiz.
Gezekalın,
Dr Ümit Kuru
İlk yayın tarihi 19.11. 2011 saat 13:17
Gözden geçirilmiş son yayın tarihi 24.03.2015 Saat 21:49