Ozanlar Diyarı Sivas’ta Bir Ozanla Tanışmak:Aşık Veysel İzinden Gidenler

fft16_mf10121310Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

          Aşık Veysel Şatıroğlu

Yukarıdaki dizeler halk ozanı Aşık Veysel‘e ait. Aşık Veysel Sivas’ın Şarkışla İlçesi doğumlu.

Suyundan mı, toprağından mı, insanlarının genlerinden mi? Nedendir bilinmez, ama bilinen bir şey var ki Sivas’ın topraklarından halk ozanı fışkırmış. Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Aşık Hüseyin, Hasan Devrani, Talibi Coşkun, Muhlis Akarsu, Ali İzzet Savaş, Serdari, Ruhsati, Feryadi bu kentin ismi çok bilinen ozanları. Sivas’lı ozanlar içinde adı yayılmamış, yazılmamış olanlar yok mudur? Mutlaka vardır. Onları yöre insanları dinlediler ve adı yazılmamış bu ozanların şiirleri, türküleri derlenemeden, onlarla birlikte yitip gittiler…

P4280185.JPG

25 Ekim Aşık Veysel’in doğum günü. Bu sene gezdiğim ve http://www.gezekalin.com  (https://gezekalin.com/2018/07/05/sivasda-bir-gun/) sayfalarında hikayesini sizlerle paylaştığım Sivas’ta bir gönül insanını, bir ozanı, bir saz yapım üstadını tanıdım ve hikayesinden, sazından, sözünden, hayat görüşünden çok etkilendim. Onun adı Şentürk İyidoğan. Aşıkların büyüklerinden, Aşık Veysel’in doğum gününde, onun ayak izlerinden giden sevgili Şentürk İyidoğan’ı siz sanal gezginlere kendi ağzından, benim izlenimlerinden anlatmak isterim.

İlkokul yıllarında mesleğine destek olmadan başlayan bağlama ustası Şentürk İyidoğan, 4 Eylül Sanayi Sitesi’ndeki küçük atölyesinde bağlama imalatı ve tamiri yapıyor. O bir saz üstadı ve günümüz ozanlarından.

Yedi kardeşten en küçüğü Şentürk, babasının kıymetlisi. Kendi ağzından dinlediğimize göre saz ile onu tanıştıran da babası. Babası ona gürgen ağacından yapılma bir saz alıyor.  Küçük Şentürk sazını alıp, yıllarını saz yapmaya adamış ama istediği kalitede sazı bir türlü yapamamış köydeki Hıdır amcasına götürüyor ve ondan sazını akort etmesini ve mümkünse saz çalmayı öğretmesini istiyor. Onu dinleyen Hıdır amcası, onun hayatını değiştirecek sözü söylüyor; “Oğlum! Sen saz çalmayı niye öğreneceksin? Sen saz yapmayı öğrensene. Bak! Orada köy yolu üzerinde diken ardıcı ağacı var. O artık tam sazlık olmuştur, onu kes ve saz yap”

Bu söz onu başka bir yola sokmuş.  Hıdır amcası tarifleri ve yardımları ile 2 senede ilk sazını yapmış. Sazı yapan, sazı çalmaz mı? Saz çalmayı da öğrenmiş ve ilkokul 2. sınıfta, 23 Nisan şenliklerinde kendi sazını çalıp, arkadaşlarına dinletmiş.  Sazı yapmış ama zamanla yaptığı ile yetinmemiş. Ne de olsa acemi işi! Sazı onun istediği şekilde düzeltmesi için ilkokul 3-4. sınıflarda iken uzak bir köyde, şimdilerde adı Bakımlı olan, o zamanların Fertelli Köyünde, zamanının iyi bilinen saz yapım ustası Celal Ustaya ulaşmış.  Celal Usta işin ustasıdır ama yıllardır saz yapmak için diken ardıcı ağacı bulamamış. Küçük Şentürk, diken ağacından yapılma acemi işi kendi sazını Celal Ustaya gösterdiğinde ve onun takdirini kazandığında doğru yolda olduğunu anlamış. Artık Şentürk sadece sazı iyi çalmayı değil bunun yanında, işin geleneği ve göreneğini de koruyarak iyi bir saz yapım ustası olmayı da hedefine koymuştur. İlerleyen zamanlarda ilk saz yapım atölyesini 1992 yılında Zara’da açar sonra da atölyesini Sivas’a içine taşır. Gerek Zara’da gerekse de Sivas’ta iyilerle tanışır ve kendini iyiden iyiye geliştirir. Sazlarını eski geleneklere göre yapar, sözlerini yazar ve bir aşık olarak söze döker. O aynı zamanda bir Aşıktır

Saz Üstadı Şentürk, Aşık Şentürk yaklaşık 40 yıldır bağlama üretiyor. Sazlarını hala geleneksel yöntemlerle imal ediyor ve çoğunlukla dut yaprak, ardıç yaprak ve dut oyma sazlar yapıyor. Balta sazları, dede düzeni sazlar, zaman zaman cura ve kopuz da imal ediyor. Ama daha önemlisi kişinin ses tonuna özel saz yapıyor. Yaptığı her bağlamanın kendine has bir kimliği var. Bağlama onun için bir şahsiyet ve onlarında her birini, diğerinden ayıran bir kimliği olmalıdır. Şentürk İyidoğan elinden çıkma bağlamasını alan birisi ne aldığını, hangi ses tonunda olduğunu ve bu bağlamayı alanın hangi seste eserlerini okursa iyi olacağını söyleyen bir kimlik kartına sahiptir. Ülkede adı bilinen çok sayıda saz sanatçısına, ozana bağlama yapmış Şentürk İyidoğan.

Şentürk İyidoğan’ın diğer bir iş edindiği konu ise ünlü ozanların eski sazlarını toplamak. Aşık Veysel, Davut Sulari gibi birçok ünlü ozanın sazlarını toplayan Şentürk Usta, zamanla bu sazları bir müze içinde sergilemeye karar vermiş ve atölyesinin karşısına günümüz bazı sanatçılarının da maddi manevi desteği ile küçük bir müzeyi, Ozanlar Müzesi‘ni kurmuş. Hangi sanatçı kimin eserini okuyorsa onun küçük heykelinin yapım maliyetini karşılamış ve o ozanın eski sazı heykelin yanında yer almış.  Aşık Şentürk’ün gezdirdiği müzede, Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal, Neşet Ertaş, Aşık Mahsuni Şerif, Davut Sulari, Ruhsati, Ali Ekber Çiçek, Muzaffer Sarısözen, Feyzullah Çınar, Kaygusuz Abdal, Nesimi Çimen, Murat Çobanoğlu, Seyit Meftuni gibi ozanların büstleri yer alıyor. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

O bu müzeyi bir edep, erkan odası olarak görüyor. Buraya gelen ziyaretçilerin, özellikle çocuk ve gençlerin, burada dinleme kültürünü öğrenmelerini ve edep, erkan odasının da gelecek kuşaklara aktarılmasını istiyor. Aşıklarımızı ve toplumdaki yerlerini özellikle bizden sonra gelecek kuşaklara aktarmayı, onları tanımalarını ve felsefelerini anlamalarını istiyor. 

P4280131.JPG

Atölyesini ve müzesini ziyaretimizde hem kendisi şahsen tanıdık ve hem de o güzel insanı sazı ve sözü ile dinledik. Sivas’a gelmişseniz sakın ola bu güzel gönül insanını, ozanı ve bağlama yapım ustasını ziyaret etmeyi unutmayın. Size anlatacak örnek bir yaşamı, dinletecek güzel sesi, kulaklarınızdan silinmeyecek bağlamasından çıkan tınıları ve kendi elleri ile sunacağı demli bir çayı olacaktır. 

Aşık Veysel’lerin, Şentürk İyidoğanları’n bol olduğu bir ülkem olsun…

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

25.10.2018  Saat:21:30

 

Sivas’ta Bir Gün

IMG_2148.JPG

Bir yere gittiniz. Bir güzel gezdiniz ve kısacık zamana bir çok güzellik sığdırıp, geziyi tamamladınız. O şehri gezerken, yeni tadilata alındığını öğrendiğiniz bir eseri ancak dışarıdan ve örtüler ardından görmekle yetindiniz. Gezi dönüşü kendinize sormaz mısınız ve boşu boşuna hayıflanmaz mısınız?

“Ah! Ben neden buraları daha önceden gezmedim? Neden bu güzellikleri daha önceden yaşamadım ve tatmadım? Keşke vakit yaratıp Sivas’ı daha önce ziyaret etseydim de , Divriği Cami Kapısı kadar güzel sayılabilecek kapısıyla, Gökmedrese’nin içini de görebilseydim !”

IMG_0724

Sivas gezimin sonunda “keşkeleri” oldukça fazla söyledim. Bir gezgin için “keşkeler” her zaman var olur gider ama ben size bu yazımda keşkelere daha fazla yer vermeden 28 Nisan-01 Mayıs 2018 tarihleri arasında gerçekleştirdiğimiz Sivas-Divriği-Kemaliye gezimizi aktaracağım. Biz bu gezinin sadece Sivas ve Divriği kısmını tamamlayabildik. Sonrasında bir sağlık sorunu yüzünden, gezinin en can alıcı yeri olan Kemaliye kısmına başlayamadan, apar topar İstanbul’a döndük. Bugün siz Sanal Gezginlerle Sivas gezimiz ile ilgili izlenimlerimi paylaşacağım.

Kızılırmak, Yeşilırmak ve Fırat Nehri’nin oluşturduğu havzalar arasında kurulu, ülkemizin yüz ölçümü olarak Konya’dan sonraki en büyük kenti Sivas, sıcak insanları, içinde barındırdığı değerleri ile güzel bir kentimiz. 

IMG_1991.JPG

Sivas Havalimanına sabahın erken saatlerinde indik. Bizi karşılayan sevgili rehberimiz Reyhan bu civarların hakimi. 

ilk durağımız kahvaltı yapacağımız Yeşil Konak. Hüdai Konağı da denilen Yeşil Konak, 1850 Geç Osmanlı mimarisi özelliklerini taşıyor.  Konağın ilk sahipleri Anadolu Ermenilerinden bir aile.  Konak daha sonraları çok el değiştirmiş ve bir süre sonra da harabe ve atıl duruma düşmüş. 2005 yılında konak, Hüdai Ailesinin eline geçmiş. Mimar Ahmet Haşim Hüdai babasından kalan konağı 2006 yılından itibaren restore etmiş ve bugünkü haline kavuşturmuş. 2008 yılından beri de konak, Yeşil Konak adı ile turistik bir mekan, kafe ve restoran şeklinde hizmete açılmış. Konağa girip, avluyu geçtikten sonra havuz başına kurulmuş kahvaltı sofrasını görünce gözlerim fal taşı gibi açıldı. Sofrada yok yok! Çok güzel bir ortamda,  müthiş bir kahvaltı ettik. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kahvaltı sonrasında yaşamının ve servetinin önemli bir bölümünü her türden antika eser toplamaya adamış Ahmet Haşim Hüdai rehberliğinde konağı gezdik. Karşımıza çıkan eserler bizi çok şaşırttı desek yeridir. Osman Hamdi Bey, Sami Yetik, Zonaro gibi önemli ressamların tabloları, Osmanlı Sarayından koltuk takımı ve başkaca eşyalar, avizeler ve dünyanın çeşitli ülkelerinden toplanmış çok sayıda antika eşya ve objeler konağın odalarına yerleştirilmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Antika eşya ve objelerin toplanması, uygun şekilde saklanması ve sergilenmesi çok masraflı bir şey, kabul ediyorum. Bu kadar değerli antikanın, böyle güzel ve aslına uygun bir konakta sergilenmesi çok doğru ama yine de serginin sunumu ve korunmasında bence eksiklikler var.   Ahmet Beyin bilgisi ise çok etkileyiciydi.  Sivas geziniz için Yeşil Konak (Hüdai Konağı) bence çok doğru bir başlangıç noktası olacaktır.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yeşil Konak’da kahvaltı sonrasında Sivas turumuza başladık. Sivas, Anadolu Selçuklularına ait çok sayıda tarihi eser barındırıyor. Biz gezimize Buruciye Medresesi ile başladık. 

P4280014.JPG

Medrese kelimesi, Arapça “de-ra-se” kökünden geliyor. Kelime anlamı olarak “Ders verilen yer” demek.  Medreselerin İslam medeniyetinde eğitimin verildiği, orta ve yüksek öğretimin yapıldığı birimler olarak yaygınlaşmasında Büyük Selçuklu Devleti’nin payı büyük. Anadolu Selçukluları ise bu geleneği daha da yaygınlaştırmışlar. Medreselerde önceleri sadece din eğitimi verilirken Anadolu Selçuklu döneminde yapılan medreselerde bu sistem farklılaşmış, dini eğitimin yanı sıra mantık, felsefe, fıkıh, kozmoloji, astronomi, matematik, geometri, cebir ve kimya eğitimi  de verilmeye başlanmış.

Eski eserlerde ve özellikle de dini yapılarda en dikkat ettiğim şey o yapının bende yarattığı ilk etkidir. Beni etkilemesi için o eserin illa çok büyük olması da gerekmez. Ancak estetikle, mistisizmi, simgesel mesajları taşa, tahtaya işleyen mimarların ve sanatçıların eserleri beni, benden alıp götürüyor. Eseri yaratanın inceden inceye yaptığı mimarı hesaplamalar, taşa yapılan oymalar ya da kabartmalar, figürler, geometrik şekiller ve onların simetrisi beni çok etkiliyor. Selçuklu yapılarında bu özellikleri bir arada çokça bulduğumdan, onlara olan hayranlığım fazlaca.  

P4280029.JPG

Buruciye Medresesi, sağlam kalmış muhteşem taç kapısıyla, Sivas’ın ve Anadolu’nun en ünlü yapıları arasında yer alıyor. 1271 yılında Selçuklu Sultanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde yapılmış. Medresenin yapımını isteyen, İran’ın Burucerd şehrinden gelme Muzaffer Burucerdî. 

IMG_2097.JPG

Bir zamanlar Sivas’ın zenginlerinden olan Muzaffer Burucerdî, bu güzel eseri, bugün adı bilinmeyen bir mimara yaptırmış. Bu medresede fizik, kimya, astronomi öğretimi ve eğitimi verilmiş.  Anadolu’da simetrisi en düzgün medrese olarak kabul ediliyor. Açık avlulu, dört eyvanlı olan Buruciye Medresesinin en çarpıcı yeri dışa taşkın taç kapısı. Size tavsiyem medrese içine girmeden önce, medresenin karşına geçip ona şöyle bir bakın; Ana kapının ve yanlarındaki iki pencerenin taşlarına işlenmiş geometrik şekiller, köşelerdeki yivli kuleler sizi mutlaka çarpacaktır. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Taç kapıdan içeri girdiğinizde açık bir avluya çıkıyorsunuz. kapının  hemen sol tarafında bir türbe var. Türbenin üçgen kubbe duvarlarında göz alıcı çinilerin bir kısmı dökülmüş, kalanların ise bakımsızlığı göze çarpıyor. Ama bu haliyle bile çiniler o kadar güzel duruyorlar ki! Türbede bulunan mezarlar Muzaffer Burucerdî ve ailesine ait. 

IMG_0705.JPG

Buruciye Medresesinin karşısında Osmanlı Dönemi eserlerinden olan, 1580 tarihli Kale Cami var. Ben hala Buruciye Medresesinin güzelliğinin etkisi altında onu fotoğraflamaya çalıştığımdan gruptan koptum ve bu camiyi sadece dışarıdan fotoğrafladım. Benim bakış açımdan Kale Cami, Buruciye Medresesi yanında sönük kalıyor. Ama bu yazıyı yazarken  cami avlusunda bulunan iki adet “Sadaka Taşını” atladığımı fark ettim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

https://www.haberler.com/sadaka-taslari-artik-alan-el-ile-veren-eli-5124923-haberi/Osmanlı yardımlaşma kültürünün bir örneği olan sadaka taşlarından günümüze çok az örnek gelebilmiş. Osmanlı döneminde sadaka taşının üzerindeki deliklere hayır sahipleri para bırakır, sonra ihtiyacı olanlar bunları alırlarmış. Bu taşlar, bir zamanlar ülkenin her yerinde varmış. Bunlar genellikle silindir şeklinde, ortasında bir elin sığacağı kadar delik olan taşlarmış. Genellikle geceleri buraya elini sokan insanların fakirler için bırakılan parayı  alan mı ya da fakirler için sadaka bırakan mı oldukları anlaşılamazmış.  Yani fakirin muhtaçlığı, zenginin bağışı gizli olurmuş. Günümüzde insanların fakirliğini yüzüne vura vura yapılan görgüsüzlükten ne kadar farklı bir anlayış değil mi?

P4280046.JPG

Sivas’ta İnönü Bulvarı üzerinde çok sayıda eski eser mevcut. Kale Camisini arkanıza alır ve yol boyunca yürürseniz sağda Çifte Minareli Medrese, hemen onun karşısında ise, solda, Şifaiye Medresesi’ne geleceksiniz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

cengizhanTarihte yaptığı katliamlar yanında, büyük bir askeri deha olarak da anılan Cengizhan, Moğol ordularını Anadolu topraklarını ele geçirmek için  yollamış. Selçuklular savaşı kaybetmişler. Sonradan bu ordular bu bölgede kalıcı olmuşlar ve İlhanlılar adını alacak olan bir devlet ortaya çıkmış. Anadolu Selçuklu Devleti bir süre İlhanlılara vergi veren beyler ve vezirler tarafından yönetilmiş. Çifte Minareli Medrese, medresenin taç kapısı üzerinde yer alan kitabesine göre, 1271 yılında İlhanlılar Veziri Şemseddin Cüveyni tarafından yaptırılmış. Medresenin çok güzel süslemeli bir taç kapısı ve tuğla-çini örgülü ikiminaresi var. Medresenin doğu cephesinde bulunan anıtsal kapısı dışında, tamamı yıkılmış. Kapı o kadar muhteşem ki açık avlulu, dört eyvanlı, iki katlı olan asıl medresenin yıkılmamış halinin güzelliği dillere destan olsa gerek. Medrese, sanki daha sonradan gezimizin devamında ancak dışarıdan görme şansına erişebileceğimiz Gökmedrese’yi yapan mimar,  Kölük bin Abdullah‘ın elinden çıkmış gibi ama kitabesi yok olduğundan Çifte Minareli Medresenin mimarı bilinmiyor. Tarihte yıkıma çok maruz kalmış bu medresenin 1882’de tamamen yıkılıp, yerine hastane yapılmasına karar verilmiş. Osmanlı tarihinde bazı insanlara ayrı bir saygı duyuyorum. Bunlardan bir tanesi Osman Hamdi Bey. Osman Hamdi Bey ressamlığının yanında,  imparatorlukta eski eserlerin toplanması, sahip çıkılarak yok olmasının engellenmesi ve modern müzeciliğin temellerinin atılmasında çok önemli bir role sahip. Bu yazıyı hazırlarken bir önemli kişiyi daha öğrendim: Halil Edhem Bey. Halil Edhem Bey, yıkılarak hastane yapılmasına karar verilen medresenin tamamen yok olmasını engellemeye çalışmış ve bugün görünen muhteşem ön kapısını ve ön cephesini kurtarmış. Bu kısma arkadan destek verilerek tamamen yıkılması önlenmiş. Bir dönem okul olarak da hizmet vermiş.  

Çifte Minareli MedreseSivas Gök Medrese ve Erzurum Çifte Minareli Medrese ile benzerlik gösteriyor.  

IMG_2179.JPG

Çifte Minareli Medresenin karşısında bulunan Şifaiye Medresesi (Sivas Darüşşifası)  dışarıdan daha az görkeme sahip. Ana kapıdan içeri girip avluya girdiğinizde sağlı sollu hediyelik eşya satan dükkanları görüyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bugünkü görüntüsü alışveriş merkezi havasında olsa da, aslında zamanında Selçuklu Devrinde, hastaların tedavi edildiği ve aynı zamanda tıp tahsilinin de yapıldığı önemli bir medreseymiş. Anadolu’nun en büyük şifahanesi olan medrese 1217/18 yıllarında İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmış. İçeride ana eyvanın sağında, hilal içinde saçları iki yanda örgülü bir kadın başı kabartması, soldakinde çok tahrip olmuş figürün çevresinden güneş ışınları çıkan sakallı bir erkek başı kabartması var. Selçuklu eserlerinde kadın ve erkek başı figürlerine rastlayabiliyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

1. İzzettin Keykâvus genç  yaşta tüberkülozdan ölmüş. Vasiyeti üzerine burada kendisine bir türbe yapılmış. Kendisi aynı zamanda şairmiş. Kendisine ait aşağıdaki dizeler yaşamın ne kadar fani olduğu üstüne ne kadar anlamlı değil mi?

Biz ki dünyayı terk edip göçtük,
Gönül derdi ektik, matemler biçtik,
Şimdiden sonra da nöbet sizdedir,
Biz sıramızı savdık ve geçtik.”

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Türbe kapısının hemen üzerinde bulunan kitabede;
“Yazıklar olsun ki biz geniş görkemli saraylardan dar kabirlere girdik. Zenginliğimizin ve servetimizin çokluğunun bize faydası olmadı. Saltanatımız yok olup zevalin eşiğinde fani dünyadan baki dünyaya ölüm yolculuğu gerçekleşti. Bu yolculuk 617 yılının 4 Şevval´inde gerçekleşti (4 Kasım 1220)” yazıyor. Gezi sonrası Şifaiye Medresesinde oturup çayımızı içtik. 

P4280041.JPG

Çay molamız sonrasında Sivas’ı Sivas yapan başka bir tarihi mekan için yollara düştük. Hedefimiz Sivas Kongre Binası (Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi).

IMG_2102.JPG

Osmanlının son zamanlarında, özellikle de Tanzimat Devrinde, Batılılaşma hareketleri dolu dizgin giderken, ülkedeki her merkezi yerleşim yerinde olduğu gibi, Sivas’da da abidevi kamu binaları yapılmaya başlanmış. Sivas’daki Göğüs Hastanesi (şimdiki Sivas Çevre Kültür ve Sanat Evi), Sivas Hükümet Konağı, Sivas İdadisi (Sivas Atatürk-Kongre ve Etnografya Müzesi), Sivas Sanayi Mektebi (şimdiki Sivas Açık Cezaevi), Sivas Ziya Bey Kütüphanesi, Sivas Sanayi Mektebi Demircilik Atölyesi (şimdiki Sivas Endüstri Meslek Lisesi), Sivas Erkek Öğretmen Okulu (şimdiki Selçuk Anadolu Lisesi), Sivas Erkek Öğretmen Okulu (Selçuk Anadolu Lisesi) o dönemin Sivas’da bulunan Geç Osmanlı Dönemi mimari eserlerinden. 

IMG_2187

Sivas Kongre Binası, 1892 tarihinde Mülki İdadi (Lise) Binası olarak yaptırılmış. Uzun yıllar lise olarak hizmet vermiş. Ama binanın önemi sadece yapının güzelliğinden kaynaklanmıyor. Bu binayı gezerken lütfen ama lütfen herhangi bir tarihi eseri gezermiş gibi gezmeyin. Hata ve hatta Atatürk’ün kendi eseri olan Nutuk‘daki Sivas Kongresinden bahsettiği ilgili bölümü açın ve tekrar okuyun. Bu bina Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ilkelerinin ve Kurtuluş Savaşının temellerinin atıldığı bir bina.

IMG_2091.JPG

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Erzurum Kongresi sonrasında, Sivas’da bir kongre yapılması kararı alınır. Sivas’ta kongre kararı alınmasından hemen sonra, Sivas içinde bu kongre için uygun olan bina aranır. O zamanın çocuklarına modern eğitim verilmesi için yapılan Sivas Mülki İdadi binası bu iş için tam biçilmiş kaftandır. Kongre yapılır ve biter ama bu tarihi binanın işlevi bitmez. Bu tarihi bina Sivas Kongresine ev sahipliği yapması yanında, 108 gün Sivas’ta kalan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kullandığı bir karargah olarak da hizmet verir.

Atatürk-Sivas-Kongresi-001.jpg

2 Eylül 1919’da Mustafa Kemal Atatürk Sivas’a gelir. Sivas halkı yollarda, coşkulu bir şekilde Çanakkale Savaşı kahramanı Kemal Paşa’sını bağrına basar.  Kongre 4 Eylül 1919 Perşembe günü öğleden sonra saat 14:00 de açılır.  Anadolu’daki Milli Mücadele hareketinin teşkilatlandırılarak millet iradesinin her türlü baskının, kişi ve zümre idaresinin üstünde olduğu kararı bu binanın odalarında alınır. Birkaç satıra sığdırdığım bu olay kurtuluş savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin başlangıcının bir özetidir aslında. Bu okulda gerçekleşen kongre ve takip eden günlerin her anı dolu dolu yaşanmış ve ayrı bir öneme sahip olmalıdır. Yani bu heyecanı her ziyaretçinin hatırlaması, öğrenmesi ve anlamasını beklersiniz, bunun olması gerekir. Dahası bunun müze düzenleyicilerince, siz-biz ziyaretçilere yansıtılması gerekir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Binada en sıcak bulduğum köşe, yukarıda fotosunu gördüğünüz Atatürk’ün odası oldu. Sivas’lı genç kızların Atatürk’ün odası için çeyiz sandıklarından çıkardıkları oyalı, işlemeli çarşaflar, yastık kılıfları dışında sıcak, yaşanmışlık göstergesi olan bir şey yok burada. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu yazıyı yazarken Atatürk’ün Nutuk adlı kitabının Sivas Kongresi ile ilgili bölümünü okudum. Atatürk’ün Sivas’a maceralı ulaşması, Sivas halkının onu bir kurtarıcı edası ile karşılaması, Sivas’a ulaşabilen delegelerin, çağrılı delegelere göre az olmasına rağmen kongre için duyulan heyecan,  Fransızların kongre yapılmasını engellemeye yönelik baskıları ayrıntılı olarak Atatürk’ün ağzından ve belgeleri ile anlatılıyor. Bu büyük heyecan ve yaşanmışlık binayı gezen bizim gibi gezginleri, daha binaya girerken kucaklamalıydı. Bu kongrede hem Atatürk’ün bazı yakın arkadaşları ve hem de dönemin bazı ileri gelen düşünür, yazar ve siyasetçilerince Amerikan mandası altına girilmesi yönündeki tavsiyelerini bildiren ve Atatürk’ün bunlara karşı verdiği yanıtlarla yaşanan telgraf savaşını, telgraf odasında hissedebilmeliydik.

IMG_2190

Kongre sürerken ve sonrasında duyuruları basan matbaa makinesi sergilenmiş ama o baskı makinesinin yayımladığı gazete ve bildirileri sergilemek müzecilik adına hiç mi akla gelmedi?

Hele o kongre toplantı odası! O odada bir tarihin başlangıcı yaşandı. Kongrenin ilk üç gününde, ülkenin Amerikan mandası altında yaşamasını isteyenlerle, kurtuluşu tam bağımsızlıkta görenler arasında hararetli tartışmalar geçti. Kavgalar oldu. Yukarıdaki eski fotoğrafta Atatürk dahil, toplantıya katılanların yüz ifadesine dikkat edilirse, yüzlerdeki gerginlik hissedilebiliyor. Bu salonda o kavgaların izi, mücadele havası asla hissedilmiyor. Burada tam bağımsız bir Türkiye için hem İstanbul hükümetine ve hem de yedi düvele kurtuluş savaşı vermeye karar alan Anadolu ve Trakya delegelerinin heyecan duygusu da alınmıyor. Sonuçta bu ziyaretten beklentim çoktu ama bana biraz hayal kırıklığı yaşattı doğrusu. Umarım müze daha canlı bir hale getirilir.

IMG_2231-001.JPG

Kongre Binası gezisi sonrasında Cumhuriyet Meydanından yürüyüşümüze devam ettik. Bu meydandaki 1908 yapım tarihli, L planlı Jandarma Binası Sivas’ta en sevdiğim yapılardan oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Meydanın merkezinde bulunan Hükümet Konağı ise aslen 1884 yapım tarihli. 1978’de yangın geçiren yapının son hali, 1982 yılında yapılan restorasyon sonrasından günümüze gelen hali. 

IMG_2232.JPG

Bir sonraki ziyaret yerimiz ise şu ana kadar hayatım boyunca en üzüldüğüm ve insanlığımdan utandığım olaylardan birinin yaşandığı Madımak Oteli oldu. Uzaktan bakınca masum, alelade bir bina gibi gözüken Madımak Otelinde 33 tane aydın ve sanatçı ile 2 tane otel çalışanı yakılarak katledildi. Bu kara lekeyi kimse diline almak istemiyor ama unutulacak gibi bir olay da değil. Artık bu bina otel değil, Bilim ve Kültür Merkezi adı altında hizmet veriyor. Bina o gün kapalıydı içeriyi gezemedik. Doğrusu bu ya gezmeyi de hiç arzu etmedim. Sanki binadan hala o güzel insanların çığlıkları duyuluyor.

IMG_2234.JPG

Yürümeye devamla Taşhan’a geldik. 19. yüzyılın ikinci yarısında kesme taştan yapılmış, açık avlulu ve iki katlı bir ticaret merkezi burası. Avlunun ortasında elips şeklinde bir havuz ve havuzun ortasında zıt yönlerde ağzından su akan iki adet çift başlı aslan var. Aslında bence burası çok sevimli bir yer. Ancak burada bulunması gereken dükkanlar herhalde bavul satan dükkanlar olmamalıydı.  

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ziya Bey Kütüphanesi‘ni dışarıdan gördük ama özelliği olan bir yer burası. Mütevellioğlu  Yusuf  Ziya Başara tarafından 1908 yılında  özel kütüphane olarak kullanılmak üzere yaptırılmış. Bir insan düşünün; 1900’lü yıllarda özel servetini harcasın ve kütüphane yaptırsın. Bu amaç bile benim için kutsaldır. Sivas’a giderseniz bu binayı dışarıdan da olsa mutlaka görün derim.  

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Çerkezin Kahvesi, Sivas’a geldiğinizde kaçırmamanız gereken bir yer. Buradaki gibi bir kahveyi başka hiçbir yerde içmedim. Zaten kahveleri tescilli. Kahveyi geniş ağızlı bir fincanda getiriyorlar. Kahvenin köpüğü, telvesine kadar devam ediyor. Bu mekanda kağıt, okey filan oynamak da yasak. Sivas’da çok sayıda eski eserlerin yer aldığı, adeta küçük müze gibi çok sayıda kafe var. Çerkezin Kahvesi’nin içi de adeta küçük bir müze. Burada bir kahve içmeyi sakın kaçırmayın.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

1525 yılından kalma Vakıf Subaşı Hanı, içinde bolca aktar dükkanının bulunduğu bir başka Sivas tarihi mekanı. 

Çorapçı Hanı (İhramcızade Kültür ve Sanat Merkezi) aslında eskiden bir konakmış. Sonradan restore edilmiş ama bugünkü hali ile konak demeye bin şahit ister. Gerçekten konaksa kötü bir restorasyon örneği. Burada sevdiğimiz tek şey tahta oyma yapan bir sanatçıyı izlemek oldu. 

P4280089.JPG

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sivas’da sizlere tanıtmak istediğim yerlerden bir tanesi ise Müze Cafe ve sahibi Muhabbet Olgaç. Yukarıda da bahsettiğim gibi Sivas’ta küçük müze tarzı mekanlar fazlaca var. Adından da tahmin edeceğiniz gibi Müze Cafe içinde bol miktarda eski eşya mevcut. Burayı bizim için özel yapan 45’lik plaklar ve sahibi Muhabbet bey. Zeki Müren’i, Aşık Veysel’i plaktan dinlerken, Muhabbet bey ile güzel sohbet ve çay, yorgunluk üstüne müthiş güzel geldi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sivas gezimizde sona yaklaşırken bir başka şaheseri ziyaret ettik; Asıl adı Sahibiye Medresesi olan Gökmedrese.

Medresenin adı, Anadolu Selçuklularının güçlü vezirlerinden olan Sahip Ata Fahreddin Ali‘den geliyor. Bu yazıyı hazırlarken araştırdığım Fahreddin Ali, Anadolu Selçuklu vezirlerinin en zengini olarak kabul ediliyor. Bende, sanki her devirde işini bilen devlet adamlarından birisi olduğu izlenimi bıraktı. Moğolların Anadolu topraklarını işgal ettiği ve idarenin merkezi Selçuklu Sultanı yerin haraca bağlanmış beyler ve emirler elinde olduğu yıllarda, Fahreddin Ali bir dönem tek söz sahibi ve en güçlü kişi olmuş. Zaman zaman servetinin bir kısmını  Moğolların akıl almaz derecedeki haraç isteklerini karşılamak için kullanmış ve yerini bu sayede korumuş. Bu dönemlerde Konya, Akşehir, Sivas başta olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinde hanlar, kervansaraylar, camiler, hamam ve çeşmeler yaptırmış. Mal ve mülkü, iktidar oyunları ile elinden bir anda gitmesin diye de onları “vakıf” adı altında toplamış. Haksızlık etmeyelim ki Sahip Ata’nın hayır amaçlı işleri de olmuş. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Her büyük padişahın, sultanın, vezirin mutlaka bir ya da birkaç favori mimarı vardır ya, işte Sahip Ata Fahreddin Ali’nin de iki tane değer verdiği mimarı varmış; Bunlardan birisi Mimar Kölük (Kelük olarak da geçebiliyor) bin Abdullah, diğeri ise Mimar Konya’lı Kaluyan (Kaluyan el-Konevi). İşte Sivas’ta gezdiğimiz 1271 yapım tarihli Gökmedrese, adı geçen sonuncu mimarın, yani Kaluyan’ın eseri. Konya gezisinde ziyaret ettiğim Mimar Kölük’ün Konya’daki İnce Minareli Medrese adlı yapıtı tam bir sanat şaheseri. Zaten bu mimar, Selçukluların Mimar Sinan’ı olarak kabul ediliyor. Doğrusu bu ya, Mimar Kölük’ün eserleri bana daha ince ve sanatsal geldi. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Gökmedrese’nin taç kapısı ve kapının üzerindeki süslemeler çok görkemli ve etkileyiciler. Süslemelerde 12 tür hayvan başı, yıldız ve hayat ağacı motifleri kullanılmış. Bunlar taşa adeta dantel gibi işlenmiş. Duvarları yontma kalker taşından yapılan medresenin minareleri 25 metre uzunluğunda. Sırlı tuğla ve mavi çini işçilikli, tuğla örgülü minareler taç kapıya daha da güzellik kazandırıyor. Minare kaidelerinden aşağı doğru inen mermer yüzeyde büyük boyutlarda geometrik, yazı ve bitkisel motifler simetrik yapılmış. Mimarın taç kapıda kullandığı mermer malzeme nedeniyle yarattığı ışık gölge sistemi, medresenin genel görünümünü ışığın durumuna göre etkiliyor. Mimar adeta bir plastik sanat yaratmış. Gökmedrese biz Sivas’ta iken tadilattaydı. Yani içini gezemedik. Çok üzüldüğümü ve daha önce gelmediğime çok pişman olduğumu itiraf etmeliyim.

IMG_2283

Sivas Ulu Cami, Sivas’da gezdiğimiz son tarihi mekandı. Ulu Cami, Anadolu’nun en eski camilerinden bir tanesi olma özelliği yanında, Pisa Kulesi gibi eğik ve sonradan eklenmiş minaresi ile de önemli bir yer.

P4280109.JPG

Ana girişten sonra geniş bir avlu var. Bana esas ilginç gelen yer ise caminin içi oldu. Cami içinde cemaatin namaz kıldığı alandan (hıram), mihraba kadar 50 kadar çatıyı taşıyan ayak, birbirlerine kemerlerle bağlanmış. İçerisi sanki bir cami değil,  kervansaray. Bazı ayakların dibine bağdaş kurmuş ve oturmuş insanların bir kısmı kuran okuyor, bir kısmı ise tespih çekip dua ediyorlar. Bu görüntü ortama çok mistik bir hava katıyor.

IMG_2276

Dikdörtgen planlı ve zamanında ahşap damlı cami 1196/1197 yılları arasında Kul Ahi adlı bir mimar tarafından yapılmış. Minaresi ise sonradan, 1213 yılında eklenmiş. Ben İslamiyetin erken dönem camilerinin sadeliğini de çok beğeniyorum. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sivas’a geldiğimizden beri durmadan geziyoruz. Acıktığımız kesin ama yemeği Sivas’ın dar zamanda gezebileceğimiz son yeri olan Ulu Cami gezisi sonrasına saklamıştık. Hedefimiz ise Köfteci Kirli Ahmet Usta

Adı başlangıçta sizi ürkütse de aslında Kirli Ahmet’in Köftesi Sivas’ta tam bir marka. Ahmet Usta işi babasından devralmış, baba da kendi babasından. Yani köftecilik dededen gelme. Kirli lakabı ise seyyar arabada sanayide köftecilik yapan Ahmet ustanın ocak başında kirlenen önlüğünden gelmekte.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burada köfte sinirsiz kıymadan yapılıyor ve içinde sadece tuz var, başka malzeme koyulmuyor. Amaç sadece ve sadece güzel etin tadına varılmasının istenmesi. Tadı mı nasıldı? Tek kelime ile mükemmel! Bir de mekanda akşam yapılacak olan sıla gecesi için hazırlık  yapan sanatçılara denk geldik mi! Değmeyin keyfimize..

Sivas’tan Kirli Ahmet’te köfte yemeden ayrılmak çok ama çok yanlış olur…

Evet sevgili Sanal Gezginler, Sivas gezimizin bu kısmından sizlere aktaracaklarım bunlardır. Sivas’ta bir gece konaklayıp ertesi günde geride kalan konakları gezmek ve tavsiye edilen diğer yerlerde yemek içmek gerekirmiş ama olmadı.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Aslında Sivas gezimizi çok değerli bir halk ozanı olan Şentürk İyidoğan’ın atölyesini gezerek bitirdik. Ancak Şentürk İyidoğan ve Sivas’ın ozanları ayrı bir tanıtımı hak ediyor. Onu bir sonraki yazıya sakladım.

Sivas yazısını 2 Temmuz Madımak Oteli katliamını anma gününe denk getirmeyi planlamıştım. Ama sizlere doğru ve öz bilgi vermek adına bu yazı için parça parça da olsa çok okumak gerekti ve ancak bugüne denk geldi.

Olsun…

Geç olsun ama doğru ve güzel olsun, masa başında bu yazıyı okuyan siz gezginlerde “Benim Sivas’ı gezme zamanım gelmiş” hissi doğuran bir yazı olsun..

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

06.07.2018 Saat 00:51

Kaynaklar:

http://www.xn--sahipatamzesi-4ob.gov.tr/?
http://www.filozof.net/Turkce/tarihi-sahsiyetler-kisilikler/14027-kaluyan-konyali-kimdir-hayati-eserleri-hakkinda-bilgi.html
http://www.beyaztarih.com/ansiklopedi/gok-medrese-sivas
http://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/ilhanlilar-devleti-buyuk-kaganli-1429
http://www.bik.gov.tr/tarih-ve-kultur-kenti-sivas-burujiye-medresesi/
http://www.sivasirade.com/haber/sifaiye-medresesi-14438.html
https://www.sivaskulturenvanteri.com/kongre-binasi/