Hızırlar ve Bilgeler Coğrafyasında-Yazılı Kanyon’dan Kasımlar Köyü’ne

P4290097-001.JPG

Eğirdir’de kaldığımız motelde, Eğirdir gölüne karşı kahvaltımızı yaptıktan sonra Eğirdir içinde kısa bir yürüyüş yaptık. Eğirdir’in sonradan birbirine bağlanmış iki adasını araçla şöyle bir turladık. Sonra da Aksu’ya doğru yola düştük. Eğirdir, Aksu arası yaklaşık 30 km. Aksu’ya Zindan Mağarası için gidiyoruz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Aksu yolu üzerinde, Eğirdir’den 7 km kadar sonra Bağarası denen bir mevkide tam 800 yıllık bir Türkmen geleneği yaşatılıyor. Burada bulunan mesire yerine tarihi bir pazar kuruluyor; Pınar Pazarı. Bu pazarda yüzlerce yıllık hasat bayramı geleneği devam ediyor. Yöredeki dağ köylerinde yaşayan Yörükler için bir nevi buluşma yeri olan pazarda, canlı hayvan ve diğer ihtiyaçların alışverişi yapılırmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Aksu ilçesine 2 km uzaklıktaki Zindan Mağarası‘nın Toplam Uzunluğu 760 metre. Romalılardan bu yana bilinen ve kullanılan bir mağara.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

anamas32Bu mağara şu sıralar tadilat nedeni ile kapalıymış. Biz de Yusuf’un girişimleri ile girebileceğimizi düşünmemize rağmen aksilik sonucu ziyaret edemedik. Bunun yerine civarda epey bir vakit geçirdik.

Zindan Mağarasının önünde 2 metre yüksekliğe sahip Köprüçay Tanrısı Eurymedon heykeli bulunuyormuş. Şimdi bu heykel yerinde değil, müzede. Ama heykelin bulunduğu niş gözüküyor. Zindan Mağarası önünde Eurymedon Kutsal Alanı var.

Mağara önünden Aksu Çayı akıyor.

P4290024.JPG

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Aslında Eğirdir’de yaptığımız sıkı kahvaltı nedeni ile pek acıkmasak da öğle yemeği için Pınargözü Alabalık Tesislerine gittik.  Bu ne menem iştir anlamadım! Acıkmadık diyoruz ama sonuna kadar yiyoruz, daha var mı diye sağa sola bakınıyoruz.. Burada tereyağlı çok güzel bir alabalık geldi. Aksu Çayının soğuk suları içinde alabalık daha bir lezzetli oluyor. Buralardaysanız öğle yemeğini burada yemek size güzel gelecektir. Tesis sahipleri çok tatlı insanlar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Öğle yemeğimiz sonrası Yazılı Kanyona doğru gitmek üzere yollara düştük.

Tam ekran yakalama 11.05.2017 211130

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yazılı Kanyon’a benim üçüncü gidişim. Buraya her gelişim, ilk gelişim gibidir. Bu mevsimde, Göksu Irmağı kaynağı olan türkuaz renkli sulara paralel yürüyüşe doyamam.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_3803.JPG

Burayı gezerken tek üzüntü kaynağım, İS 50-138 yılları arasında Hierapolis’te doğup Yunanistan’ın Epirus bölgesinde ölen ünlü filozof Epiktetos’un bir şiirinin bulunduğu ve kanyona adını veren yazıtın tahrip edilmiş görüntüsüdür.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

“Arkasında define vardır” diyerek tahrip edilen yazıtın bu halini her gördüğümde, yapan vandallara lanet okurum.  

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Aziz Paul’un Perge’den Pisidia Antiokheia’ya giderken geçtiği bu kanyonda yürürken doğanın verdiği huzur vazgeçilmez bir duygu olduğundan, bu bölgeye ne zaman gelsem Yazılı Kanyon’a mutlaka uğrar, 1.5 km kadar olan bu yolu yürürüm. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burası ile ilgili yazıyı daha önce uzun uzun yazdığımdan, tekrara girmemek adına, burada noktalamak istiyorum. Meraklısı (https://gezekalin.com/2014/05/27/toroslarda-baharyazili-kanyon/) linkinden ayrıntılı bilgiye ulaşabilir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yazılı Kanyon ziyareti sonrasında konaklama yapacağımız Kasımlar Köyü’ne doğru yola çıktık. Bu yol üzerinde Adada Antik Kenti, yılkı atlarının serbestçe dolaştığı Yeniköy ve Kızılova bölgesi ve Tota Dağı Orman İşletme tesisi gibi yerlerin ziyaretleri de olacak. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Esas hedefimiz Yeniköy ve Kızılova’da yılkı atlarını bolca fotoğraflamak ve Tota Dağı, Dedegöl Dağı manzaralarını, ışığın en güzel olduğu saatlerde görebilmek olduğundan Adada Antik kentinde çok oyalanmadık. Burasını da daha önce uzun uzun yazmıştım https://gezekalin.com/2014/06/01/toroslarda-baharadada-antik-kenti-tota-dagi-kasimlar-koyu/).

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kasımlar Köyü’ne doğru giderken coğrafyanın değiştiğini hissediyorsunuz. Artık etrafta hakim olan ağaç türü ardıç ağacı. Ardıç Ağacı suya dayanıklı, geç büyüyor, uzun yaşıyor. “Ardıç Ağacı ormanı geç terk eder” diye bir söz varmış. Bu ağacın dayanıklılığı ifade eden bir söz. Ben bu bölgedeki ardıç ağaçlarını seviyorum. Arada gördüğümüz Ahlat Ağaçları da çiçeğe bezenmişler.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Genç ve sağlıklı iken hizmetini aldıkları atlar yaşlanınca, onları beslemenin maddi yükünden kurtulmak üzere sahipleri tarafından doğaya salınan ve kendi kendine yetmesi istenen atların, zaman içinde birbirleri ile çiftleşerek sürüler oluşturduğu yılkı atları, Yeniköy ve Kızılova mevkinde özgürce dolaşıyorlar. Daha evvelki senelerde de bolca fotoğrafladığım yılkı atlarına, bu sene daha da yaklaşma imkanım oldu. Zayıf, çelimsiz ve yaşlı olsalar da seviyorum ben yılkı atlarını. Arada dolaşan tayların da aslında albenisi yok. Ancak doğada ve özgür dolaşmalarının bir başka güzelliği var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kızılova’da bu sene yılkı atlarını az gördük. Ama bu ovanın doğal güzelliği yılkı atları olmadan bile bir başka oluyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kasımlar Köyü’nde sevgili Abdurrahman Kökdoğan’ın işlettiği St Paul Pansiyon, bu geceki konaklama yerimiz. Oraya varmadan önceki son aktivitemiz Tota Dağı Orman İşletmeye ait alanda biraz vakit geçirmek olacak. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burası rotamız üzerindeki bir başka sevdiğim yer. Kasımlar Köyü’ne yakın, orman işletmeye ait bir tesis. Bahçesine bayılıyorum. Burada kısa bir mola verip, patika yoldan Tota Dağı tepelerine doğru yürümeniz mümkün. Benim için burası kırmızı laleler açısından önemli. Burada geçen sene gördüğüm laleleri tekrar görebilmek umuduyla hemen yürüyüşe başladım. Ama Uluborlu’da kiraz çiçekleri için geç, Tota Dağında kırmızı laleler için erken bulunmuşuz anlaşılan. Her yer çuha çiçeği dolu, ama boyu küçük, kırmızısı gördüğüm en can alıcı kırmızı olan lalelerden eser yok. Muhtemelen 15 güne her taraf bu çiçeklerle dolar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonunda konaklayacağımız pansiyona vardık. Sevgili Abdurrahman, eşi ve kızı bizi karşıladı. Burada daha önce iki kez kaldık. Kendinizi evinizde hissedebileceğiniz bir yer. Güzel yemekler eşliğinde günün muhasebesini yaptık. Yemek sonrası bir ufak bir yürüyüş bile yaptık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Evet sevgili sanal gezginler..Bu gezi yazısını da burada noktalamak istiyorum. Dördüncü gün Köprülü Kanyon ve Tazı Kanyonu gezileriydi. Ama doğrusu bu bölümü başka bir gezi sonrası yazmak istiyorum. Neden derseniz, hakkını veremedik. Ama bir daha ki gezimizin başlangıç yeri mutlaka Tazı Kanyonu olacaktır.

Bu gezide öğrendiğim bu yöre sözünü, bu yazı dizisinde bir yerde mutlaka kullanmak istiyordum . Bu son yazıda kullanmak en iyisi herhalde. “Keçinin meşeye ettiğini, külü derisinden çıkarır”. Bir zamanlar sumak yaprağı ve meşe külü deri tabaklamakta kullanılırmış. Yani keçi derisinin hırpalanmasıyla, canlı iken yaptıklarının cezasını görür. Daha da açıkçası doğaya verdiğin zarar bir gün mutlaka, zarar verene geri döner. 

Doğa ve tarih bizim değil. Onlar bize emanet. Gelecek kuşaklara en iyi şekilde emaneti iletmemiz lazım. Onları koruyalım…

Lütfen.

Gezekalın ve dostukla kalın..

Dr Ümit Kuru

12.05.2017 Saat 01:32

18221978_10154718054373981_6325424573058806904_n.jpg

Hızırlar ve Bilgeler Coğrafyasında-Giriş

 
P4300196.JPG
IMG_3467Grubumuzun en küçük üyesi 10 yaşındaki Arda ile ilk kez bir geziye beraber çıktık. Tüm gezi boyunca yaşından beklenmeyecek bir olgunluk ve merakla geziyi takip etti, annesinin elinden fotoğraf makinesini kaptıkça da geziyi fotoğrafladı. Gezinin onun üstündeki etkisini merak ettiğimden, kendisine gezimizin sonundaki izlenimlerinin ne olduğunu sordum. Bana verdiği yanıt bir tokat gibiydi; “Ümit amca ben bu gezide insanların doğaya zarar verdiklerini gördüm”.
IMG_3594.JPG
Evet sevgili Gezekalın takipçileri.. Aslında bu gezimiz, doğanın en büyük düşmanı insana karşı, kendi deyimi ile iğne ile kuyu kazarak savaş veren gazeteci Yusuf Yavuz’un iki yazısını okuduktan sonra ortaya çıktı. Kendisi elbette bu konuda, bu ülkede doğa ve yöre insanını korumak için savaş veren tek insan değil.  Ülkesini, yöresini seven ve mücadele veren nice  Meltem ve Yaprak hanımlar, Abdurrahman ve Mahmut beyler var. Hepsinin önünde çabaları için saygıyla eğiliyorum.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Son zamanlarda bu konularda yazılarını yakından takip ettiğim sevgili Yusuf Yavuz, Isparta Uluborlu’da kiraz çiçekleri ile ilgili bir yazı yayınladı. Yazıda kullanılan fotoğraflar müthiş bir görsellik içeriyor ve sanki bana soruyordu: “Japonya’lara kadar meyve vermeyen kiraz ağaçları için Sakura zamanı diye gittin de, beni niye görmeye gelmiyorsun?“. Dile gelen fotoğraf haklıydı. Bu yazıdan hareketle Türkiye’de Sakura zamanı Uluborlu ve Eğirdir Gölü civarını gezmek şart olmuştu. Hem de baharın en güzel yaşandığı Yukarı Köprüçay Havzasını bir kez daha görmüş olacaktım.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_4707.jpg
IMG_4352Ancak bu geziyi yapmamızın esas nedeni daha önce gördüğüm ve benzersiz jeolojik yapısı, bahar zamanı insanın gözlerini yoran yeşil doğası ile Çukurca Köyü hakkında yazılmış bir başka Yusuf Yavuz yazısıydı. Bu habere göre Çukurca Köyü’nde 100 hektarlık alan için mermer çıkarma izni verilmişti. Yusuf Yavuz bu eşsiz cennetin mermer ocağının doğaya ve yöreye olumsuz etkisi olacağına dikkat çekiyordu. Sevgili Yusuf, dava arkadaşları ile birlikte, burada açılmasına izin verilen mermer ocağına karşı hazırlanan bir dava için benden eski yazılarımda kullandığım fotoğraflarımı istedi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hiç düşünmeden ve seve seve kendisine kullanması için fotoğrafları verdim ve onunla bu konuda neler yapabileceğimizi konuştuk. Sonunda hem günümüz doğa hoyratlığına karşı bir farkındalık yaratma ve hem de kiraz çiçeklerini görmek adına yöreye bu geziyi planladık. Uluborlu’da kiraz bahçelerinden başlayan gezimizi, Köprülü Kanyon’da tamamlayacak şekilde hazırlandık. Gezimiz tam olarak 3.5 günlük bir geziydi.
IMG_4455.JPG
Bu gezi benim yaptığım en anlamlı gezilerden oldu. Bu gezinin 3. gününde, şimdi Kasımlar Barajı’nın suları altında kalan  Darıbükü Köyü’nü gezip bir barajın doğayı ve yöre halkını nasıl olumsuz etkileyebildiğini gördük.  Doğa ile bütünleşmiş ve yaşam bulmuş hayatlarının katledilen tabiatla birlikte nasıl nefessiz kaldıklarına tanık olduk. Evlerine konuk olduk, ekmeklerini yedik. Doğanın bir parçası iken yoksul ama üretken  olan  insanların , elindeki tarlası, hayvanı ve doğal ortamı olmadan nasıl yoksul ve de yoksun  hissettiklerini dinledik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

P4300229.JPG
Yukarı Köprüçay Havzası “Hızırlar ve Bilgeler Vadisi” olarak adlandırılıyor.  Köprüçay Havzasının 2 su kaynağından biri olan Kartoz Çayı kenarında kurulu, küçücük, yeşillikler içinde bir köy Darıbükü Köyü. Darıbükü Köyü, okurken hayal edebildiyseniz, sanki “Yüzüklerin efendisi”  filminin gizemli Hobbit köyü olan “Shire” gibi bir yer.  Şimdi bu  baraj inşaatını yapan ve 49 yıllığına işletim hakkını alan  şirket bizim masalsı köye beton evler yapmış. İşte biz bu gezide doğa ile nefes bulan  bu insanların , yaşam algılarına ters, üstelik hiç de kullanışlı olmayan beton yapılar içinde sıkışmışlık hislerine şahitlik ettik. Doğup büyüdükleri köyde nasıl da kendilerini yabacı hissettiklerini, hep saygı duydukları devletlerine karşı küskünlüklerini , kırgınlıklarını dinledik. Masalsı Darıbükü Köyü ve içindeki yaşam artık yok…
 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yukarı Köprüçay Havzasında tüm karşı mücadelelere ve uyarılara karşın kaybedilen bir doğa ve yaşam tarzı örneği varken, bir de Çukurca bölgesine mermer ocağı açılması anlaşılır gibi değil. Dünyanın ileri ülkeleri, benim ülkemin yanında çok sönük kalan doğa miraslarını gözleri gibi korurken, bizler doğamızı vahşi madenciliğe kurban ediyoruz. Kaynaklarımızı hiç tükenmeyecekmiş gibi hoyratça kullanıyoruz.
IMG_3637.JPG
Ben aslında gezi yazılarını kendime anılar olarak yazarım ve sizlerle de paylaşırım. Ancak bu sefer sizlerden farklı bir şey rica edeceğim. Bir dizi şeklinde yayınlayacağım yukarıdaki başlıklı yazılarımı tüm gezi, doğa sever arkadaşlarımın paylaşmasını rica ediyorum. Ülkemin korumacı gözüken ama ne doğasına ne de insan gelenek ve göreneklerine, alışılagelmiş yaşam tarzına saygısı olmayanlar hakkında bilinçlenmemiz gerekiyor. Bu ülke doğasının artık kaybedecek bir tek ağacı, akışından alı konacak bir tek suyu kalmadı gibi gözüküyor. Elbette enerji, maden ihtiyacımız için kaynak yaratılmalı. Ama bu ihtiyaç doğaya ve yöre insanına zarar veren yöntemlerle değil, modern ülkelerde olduğu gibi güneşi, rüzgarı kullanarak sağlanmalı.
Küçük Arda’nın edindiği “insan doğaya zarar veriyor” izlenimini değiştirmeli, ülkemin küçük Arda’larına güzel bir gelecek ve temiz bir çevre bırakabilmeliyiz.
Gelecekten ödünç aldığımız tabiatı  torunlarımıza güzel bırakalım. Dilerim gönlümüzdeki Shire Köyünde yaşamak hepimiz için mümkün olsun
Gezekalın…
Dr Ümit Kuru
04.05.2017 Saat 01:48

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Toroslarda Bahar:Yazılı Kanyon

 

IMG_0364

 

Hür İnsan Üzerine Bir Şiir

Ey yolcu, yol hazırlığını yap ve koyul yola; şunu bilerek:      Epictetus

Hür kişi sadece karakterinde hür olan kişidir

Kişi hürriyetinin ölçüsü bizzat kendi doğasında bulunur

Ve kararında içtenlikliyse hür kişi ,

Yüreğinde ise dürüstlüğü, işte bunlar asil yapar kişiyi

Ve bununla yücelir hür kişi hatalarla değil.

Ana-babadan gelen uydurma bir asaletten tat almaz o:

Zira ana-baba değildir hür insanı doğuran

Zeus’tur herkese ata olan ve de tek kök insanoğluna

Herkesin tek şansı vardır. O alır kader icabı beden güzelliğini

Budur soy güzelliği ve hür olma hali gerçek anlamda.

Ruhen köle olan ise sakınmaz kötü sözden, katmerli köle de olsa

Aşırılıktır şiarı bu kişinin, yüreğinde soysuzluk vardır

Ey yolcu, Epiktetos köle bir anadan doğmuştu, ama

Yüceydi herkesten, bir kartal gibi: bilgelikte ise takdire şayandı ruhu

Söylemem gerekirse, tanrısal bir varlık doğurdu onu. Keşke şimdi de (bu mümkün olsa)

Böylesine yararlı ve sevinç kaynağı bir insan

Tüm ünlü kişiler arasında köle bir anadan dünyaya geldi.

 Epiktetos (Prof. Dr. Sencer Şahin çevirisi)

IMG_0348

 

Yukarıdaki şiirin sahibi ve muhtemelen Hierapolis, Frigya’da köle olarak doğan Epiktetos’un şiirinin yazılı olduğu yazıttan ismini alan Yazılı Kanyon, gezimizin ilk durağı olacak.

Tatilimizi planlarken, kısa zaman diliminde en çok yeri ziyaret etmeyi hedeflemiştik. Bizim gibi çalışan insanlar için yarım gün bile önemli olabiliyor. Bu nedenle gezimizin ilk durağı olan İsparta ili, Sütcüler ilçesi, Yazılı Kanyon-Çandır Köyüne kadar olan mesafeyi yarıya indirmek için Bilecik ilinde geceledik (Bilecik Öğretmenevi Tel no: 0266 212 20 14, konaklama ücreti öğretmen 25 TL, kamu çalışanı 30 TL, sivil vatandaş: 35 TL Oda/kahvaltı). İstanbul-Bilecik arası 220 km’yi buluyor.  Böylece gezimizin esas başlayacağı ertesi güne, yolu yarılamış ve zinde olarak başlama şansımız oldu.

Bilecik’ten, Kütahya, Afyon, Sandıklı, Keçiborlu, İsparta, Ağlasun ve Sütçüler üzerinden Çandır’a kadar yaklaşık 430 km yol yaptık ve saat 18:00 civarı tesiste olduk. Bizler emektar Camperla, karavanla gittiğimiz için yol bize uzun sürdü .

IMG_0324Geçen sefer Sütçüler ilçesinde kalmıştık. Ama bu sene, 1989 yılında Milli Park ilan edilmiş, 600 hektar alana sahip Yazılı Kanyon içinde bir alabalık çiftliği olan, Canlar Alabalık tesislerinde kalacağız. Burası Türkiyenin en büyük alabalık tesislerinden ve Yazılı Kanyon içinden akan Göksu Çayının kenarında kurulu bir tesis. Oda sayısı  az ama odalar oldukça iyi konumdalar (Canlar Alabalık tesisinde konaklama için  Tlf No:  0246 358 61 69. ( tesis sahibi Alim Can) ). Biz hepimiz bu tesisten memnun kaldık. Yemekler genellkle, malum olacağı üzere, alabalıkla sınırlı. Zengin bir kahvaltısı var. Tesise varınca gün ışıkları kaybolana kadar civarı gezmek istedik. Su kenarında bulunan köprüyü geçip su boyunca yukarıya kanyona doğru yürüyüş yaptık. Tesisten Kanyona araçla gitmek isterseniz 1.5-2 km kadar bir yolu kat etmelisiniz. Ancak tesisin hemen yanındaki köprüyü geçip sola doğru yürüyüşe başlanırsa, kanyona 500 mt kadar bir yürüyüşle varılıyormuş. Biz 3 sene evvel Yazılı Kanyon’dan tesislere kadar yürümek istedik ama yol bir yerde suya girmeyi gerektirince geri dönmüştük. Yani çift ayakkabı ile giderseniz, tesisten Yazılı Kanyona doğru yürüyüşte yapabilirsiniz. IMG_0258

Çandır Köyü, Karacaören Barajı kenarında kurulu olan ve Sütçüler ilçesinin son köyü. Yazılı Kanyon boyunca akan türkuaz renkli Göksu deresi sularını bu baraja boşaltıyor.

Yazılı Kanyon benim en sevdiğim yürüyüş yollarından birisi. Burayı aynı gün 2 defa yürüdüm. Yazılı Kanyon girişinden sonra 2 yoldan yürüyüşe başlayabilirsiniz. Parkın içinde sola doğru yürüyüp yokuştan çıkarsanız, oldukça taşlık ve dar bir yolla iki adet köprü sonrası Epiktetos’un şiirinin bulunduğu taş levhaya ulaşırsınız. Bu levhayı vandal bir vatandaş, arkasında define var diye kazmaya kalkmış. Dolayısı ile neredeyse 1950 yıllık olan yazıt ağır hasarlı. Ne yazıktır ki bu insanlarla aynı ülkeyi ve toprakları paylaşıyoruz…

IMG_0284Bu yazıttan sonra yaklaşık 1-1.5 km kadar yürüyerek suyun şelaler yaptığı geniş bir düzlük alana gelirsiniz. Burası özellikle baharda sarılı, beyazlı, morlu çiçeklerle dolu oluyor. Bu yolu geri dönüp, yazıtın bulunduğu yerden köprüyü geçmeden devam ederseniz bu sefer diğer kıyıdan yürüyüp, köprüyü geçip kanyon girişine ulaşırsınız. Köprüyü geçmeden kıyı boyunca yürürseniz de kanyonun sonundaki alabalık çiftliklerine ulaşabiliyorsunuz.

IMG_0412Yazılı Kanyon’un bir diğer özelliği de St Paul’un Perge’den Pisidia Antiocheia’ya (Yalvaç) giderken bu kanyondan geçmesidir. Bu yüzden kanyon, Hıristiyanlar ve din turizmi için de kutsal yerlerden birisi sayılıyor. 1996 Yılında Kardelen Karlı adını alarak Türk vatandaşı olan İngiliz asıllı Kate Clow, 410 km ile Türkiyenin ikinci uzun yürüyüş yolu olan St Paul yolunu turizme kazandırmış. İşte Yazılı Kanyon bu yürüyüş yollarından bir tanesi üzerinde olan bir yol..

Aziz Paul, önceleri Hıristiyan yanlısı olmayan, hatta İncil’de ilk başlarda Hıristiyanlara korku salan, onları tehdit eden ve cezalandıran biri olarak tasvir ediliyormuş. Rivayet olunur ki, Hz. İsa’nın kendisine görünmesinin ardından bir mucize gerçekleşerek gözleri kör olmuş. Hz. İsa’nın adını diğer uluslara duyurmak için seçildiği kendisine bildirildikten sonra gözleri açılmış, vaftiz olarak Hıristiyan olmuştur. Bu mucizeden sonra Hıristiyanlığın en büyük savunucularından olan ve zorluklarla dolu uzun yolculuklarla Hz. İsa’nın öğretilerini yaymayı başaran Aziz Paul başta Anadolu olmak üzere tüm Akdeniz çevresinde ilk Hıristiyan topluluklarını oluşturmayı başarmıştır. Hz. İsa’nın 12 havarisinden olmamasına rağmen Küçük Asya (Anadolu) havarisi olarak adlandırılmasının nedeni de Hıristiyanlık yolunda verdiği bu hizmetlerdir. Aziz Paul idamı ile sonuçlanacak olan Hıristiyanlığı yayma hizmetini gerçekleştirmek için yaşamı boyunca 4 kez ve  seneler süren yürüyüşlere çıkmış. En sonunda da Roma’da idam edilmiş. Gezimiz boyunca Aziz Paul’ün yürüdüğü düşünülen ve Kate Clow ve ekibince beyaz-kırmızı boyalarla işaretlenmiş yollardan yürüdük.

IMG_0507-001

Evet Sevgili Sanal Gezginler; Yazılı Kanyondaki gezimizi bitirip Kasımlar Köyüne doğru yollara düştük..

Şimdilik Gezekalın…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Toroslarda Bahar; Giriş yazısı

IMG_0413

Daha önce 2011 yılında İstanbul’dan Beyşehir’e doğru 5 gün süren bir gezi yapmış ve bu gezi ile Toroslar ve Göller Bölgesinde baharın doğada yaptıklarını gözlemleme şansı yakalamıştık (http://gezekalin.blogcu.com/bahari-karsilamak-istanbul-dan-beysehir-e-giris/10527276). Bu gezinin tadı damağımızda kalmış ve bölgenin geride kalan bir başka kısmını görebilmeyi, bir başka bahara saklamıştık. Bu sene yine bir Mayıs ayında, bu geziyi yapma şansını yakaladık.   IMG_0258

Gezi rotamızı İstanbul çıkışlı bir grup gezginin, Akşehir çıkışlı bir başka grup gezginle Yazılı Kanyon/Çandır’da buluşması şeklinde başlattık. Daha sonra ise gezimizi Adada Antik kenti, Tota Dağı ziyaretleri ve Kasımlar Köyünde konaklama ve civar yerleri gezme şeklinde devam ettirdik. Geçen defadan yapamadığımız Beydilli Köyü gezisini zor şartlar altında da olsa yaptık. Orada bu ülkenin, hala tertemiz kalmış Anadolu insanlarına sahip olduğunu gördük. Daha sonra Değirmenözü Köyünde, turizme yeni açılmaya çalışan bir ailenin yanında konaklama yaptık. Kendi kendine yetmeye çalışan insanlarımızın, bizi ağırlamak için gösterdiği çabaya şahit olduk. Bu yörelerde vahşi bir saldırı altında olan doğal suların, nehirlerin rotalarından nasıl çıkarıldığını gördük. Bazı yerlerde kurumuş dere yataklarını ve kesilmiş ağaçlarla kelleşen ormanlık arazileri gördük ve üzüldük. Köprülü Kanyonda konaklayarak rafting yaptık ve civarı gezdik. Türkuaz renkli Köprüçay boyunca civarı gezdik. Sonunda da Afyon Gazlıgöl’de kaplıcalarda yorgunluk atıp İstanbul’a, günlük hayatımıza döndük. Bol bol fotoğraf çektik, anılar biriktirdik ve adresler-isimler aldık. Vazife bilip, gezimizin hikayesini siz “Sanal Gezginler” le paylaşmak istedik.IMG_0558

Evet Meraklı gezginler.. Buyrun bakalım: “Toroslarda Bahar” gezi yazımıza..

Dr Ümit Kuru

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.