Halkların Ortak Dili; Dans ve Müzik

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Kısa bayram tatilinde Midilli Adasına, FasaFisa adlı Ege Dansları eğitimi veren dans okulu hoca ve öğrencileri ile bir gezi yaptım. Bu gezi programı benim gibi bir gezgin için uygun olan bir gezi programı olmasa da büyük bir merak içinde geziye gittim. Merakımın kaynağı, bir süredir ilgi duyduğum, kursuna devam etmeye çalıştığım Sirtaki, Zeybetiko, Hasapiko ve diğer Ege Halkları danslarının pratiğini yerinde görmek, yapmaya çalışmak ve bu kültürü gözlemlemekti. Kurs hocalarımız Nurşen Bayburan ve Bahattin Bayburan eşliğinde ve eskisi, yenisi yaklaşık 30 kişi kursiyerleri ile geziyi gerçekleştirdik. Müthiş bir deneyim oldu benim için. Bu yazıda sizlerle bu geziyi paylaşmak istedim.

zeybekefeEgenin iki kıyı halklarını birleştiren ortak özelliklerin en önemlilerinden bir tanesi herhalde müzik ve danstır. Duruşun, heybetin, ağırlığın ön plana çıktığı bizim bildiğimiz “zeybek” dansı, karşı kıyıda, Yunanistan’da duruşun çok da önemli olmadığı, eğlencenin ön planda olduğu hali ile “zeibekiko” adlı dansa ya da bizdeki “kasap” dansı karşı kıyıda “hasapiko” adlı dansa dönüşebiliyor.

Tüm dünya üzerinde olduğu gibi, Anadolu toprakları da çok sayıda trajediye sahne olmuştur. Bu trajedilerden bir tanesi de Yunan toprakları içinde kalan Türklerle, Anadolu topraklarında yüzyıllardır Türk ve diğer Anadolu halkları ile birlikte yaşamış olan Rum halkın mübadelesidir. Bu yazıyı hazırlarken okuduğum ciddi araştırmalardan çıkarttığım sonuç, trajediden bir tarafı suçlamanın doğru olmadığıdır  ve bu yazının konusu da mübadele değildir. Ancak sonuçta yaşadığı toprağını, evini ocağını bırakarak mübadeleye uğrayan insanların çektiği bir acı vardır. Bu sadece Rum için değil ama Türk mübadil içinde böyledir.

Kurtuluş Savaşı sonrasında, 30 Ocak 1923 yılında Yunanistan ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri arasında Lozan’da  imzalanan antlaşma ile Yunan topraklarında yaşayan Müslümanların (Batı Trakya’dakiler hariç) ve Türk topraklarında yaşayan Rumların (Bozcaada, Gökçeada ve İstanbul’daki Rumlar hariç) karşılıklı olarak yer değiştirmelerine karar verilmiştir. Kaynaklara göre bu mübadele sonucu Anadolu’dan yaklaşık 1.100.000 ile 1.300.000 arası kişi Yunanistan’a gitmiştir. Bu sayı Yunanistan nüfusunun yaklaşık %30-35 ‘ine tekabül etmekteydi. Türkiye’ye ise ağırlıklı olarak Selanik, Girit ve Yanya’dan 500.000-700.000 kişi göç etti ki bu sayı Türkiye nüfusunun %5-10 arası bir orana tekabül ediyordu.

Her iki tarafında insanları çoğunlukla kendi iradeleri dışında ve zorunlu olarak yeni yerlerine göç ettiklerinden hem kendileri büyük acılar ve sıkıntılar çekmişler ve hem de gittikleri ülkeye ekonomik sıkıntılar yaşatmışlar. Yeni yurtlarına gelen insanlar, göç ettikleri yerlerden beraberlerinde alıştıkları müzikleri ve danslarını da getirmişler. İşte Anadolu zeybeği, karşı kıyı topraklarındaki zeimbekiko ile karışıp ortaya yeni bir dans türü çıkmış; Zeybetiko. Yunan topraklarına, Egeden mübadele ile giden ve yoksul gettolarda yasayan Anadolu Rumlarının arasından çıkan , esrar tekkelerinde bir araya gelip esrar içip şarkı söyleyen, yoksulluklarını ve acılarını dile getiren insanların, Rembetlerin dansıdır, Zeybetiko. Yani eğlenen, bitirimlerin dansı. Biraz duruş, biraz eğlence yani bir sentez dansı. Rembetlerin yaptığı müziğe rembetiko denmiş. Rembetiko yapıldığı dönemde, ‘Biz rembetiko yapıyoruz’ gibi lanse edilmedi tabii ki. Yani daha sonraları araştırmacıların ve plak şirketlerinin koyduğu bir isim bu.

800px-Bouzouki_tetrachordoMidilli’de neredeyse sabah, öğle, akşam dans izledik, buzuki ustalarından müzik dinledik. “Buzukilerden çıkan müzik bir tanıdık geliyor insana, inanılır gibi değil!” diyeceğim ama bu cümle garip kaçacak. Bir zamanlar bu topraklara göç eden insanlar, o zamanlar Yunanistan nüfusunun 1/3’ü gibi korkunç bir oranda olunca müzik de, başka bir dilde olsa da, sözler de tanıdık geliyor insana. “Kadifeden kesesi”, “Üsküdar’a giderken” gibi ismini bildiğim şarkılar ilk aklıma gelenler oldu şu anda.

Midilli Adasında geçen sene kalmış ve adanın büyük bölümünü gezmiştim. Ancak adanın insanları ile bu kadar bir arada olamamış ve müzik ve danslarını görememiştim.  Hemen her gittiğimiz mekanı şenlendirdik ve yöre halkı ile beraber çok özel ve güzel anlar yaşadık diyebilirim. İlk gece Perama kasabasında Boluhanas Tavernasında, buzuki eşliğinde müzik dinledik, yedik, içtik ve sirtaki, zeybetiko danslarını kasaba halkı ile beraber yaptık. Tavernası yetmedi, sokaklara taştık. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ama benim için gezinin en favori günü, 2. gün oldu. ikinci gün geç bir kahvaltı sonrasında Ghera körfezinde Tarti Plajına gittik. Burada hem denize girdik ve hem de öğlen tavernası deneyimi yaşadık. Bu plaj ve denizi harikaydı ama tavernada yaşadıklarımız bir başka güzelleştirdi orayı. Tavernada leziz mezeler eşliğinde uzolarımızı yudumlar ve zeybek, sirtaki oynarken büyük bir grup geldi. Oldukça yaşlılardan oluşan grup o güne bir başka renk kattı. Mübadele sonrası adada kurulmuş bir derneğin üyeleri olan bu yaşlı kadınlar o gün mekana yemek yemeğe gelmişler. Buzuki ve dans eden bizleri görünce piste atladılar. Yaşları ile orantısız bir şekilde saatlerce oynadılar. Daha doğrusu biz ve onlar karşılıklı oynadık. Onlar bizim dediklerimizi, biz onların dediklerini hiç anlamadan ama evrensel bir dilin, müzik ve dansın dili ile saatlerce konuştuk birbirimizle.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAAynı günün akşamında ise Skopelos Köyüne gittik. Burada Andonis adlı bir yerde sokağa dizilmiş masalarda yemek yedik. Yine sokağın bir köşesine yerleşmiş  buzuki, org, bateri çalan 3 kişilik mahalli sanatçılardan kurulu mini bir orkestra eşliğinde danslar ettik, şarkılar söyledik. Burası minicik bir köy. Salaş ama %100 özgün  diyebileceğimiz bir ortamda muhteşem bir gece geçirdik. Sokaktan geçenler zaman zaman bize eşlik etti. Hele bir yaşlı teyze vardı ki onu burada anlatmasam olmaz. Yaşlı teyze defalarca gelip, bize ve orkestraya doğru kızgın ifadelerle bir şeyler söyledi durdu. Herhalde bu gürültüden rahatsız oldu bize saydırıp duruyor dedim. Bu iş defalarca devam edince dayanamayıp adadaki rehberimiz Efy Lordanoglou’ya yaşlı teyzemin ne dediğini sordum. O da bana teyzenin kızdığını ama bize değil, istek yaptığı oyun havasını bir türlü çalmayan buzuki çalgıcısına kızdığını anlattı. Gerçekten de istediği parçası çalınan teyzemin şekli şemali birden değişti. Her bir köşesi pist olan sokakta bir güzel oynadı. Bir de yandaki meyhanede içen ama bize karşı kayıtsız olmayan bıçkın bir delikanlının piste çıkıp zeybek oynaması çok güzeldi. Yakası neredeyse göbeğine kadar açık, boynunda kocaman bir haç, ilginç saç kesimi ile, yüzünde yaşına uymayan ve feleğin çemberinden geçmiş olduğunu gösterir derin çizgiler ve uzun sivri burun ayakkabısı ile kabadayı görünümlü bu delikanlı tam da zeybetiko havasına yakışır oyun tarzı gösterdi. Bu tipten başka türlüsünü beklemek de yanlış olurdu zaten. En aşağıdaki videoda bu gencin oynunu görebilirsiniz. Beğeneceğinize eminim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu köyde yaşadığımız bir başka ilginç olay ise köyün belediye başkanının da orada olması ve bizimle dans etmesiydi. Söylemeseler başkan olduğunu anlamazsınız. Öylesine sade, doğal ve sıradan bir insan.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Midilli Adasında yemesi, uzosu ve sirtakisi, zeybetikosu bol geçen gezimizin son günü ve gecesini adanın Petra Köyü ve Molivos şehrinde geçirdik. Gündüz şehri gezdik. Doğrusu bu ya Molivos ve Petra’ya ilk defa gelen grubun diğer arkadaşlarının, adanın bu bölümünü hakkıyla gezemediklerini düşünüyorum. Ancak bu gezi konsepti farklı. Bu gezide yemek, içmek, şarkı ve dans var. Onun için de ben dahil herkes mutlu.

Gece Petra’da sahilde bir restorana gittik. Her gittiğimiz yerde olduğu gibi köşede buzuki ve orgdan oluşan mini orkestra hazır. Buzuki çalan sanatçı aynı zamanda şarkıları da söylüyordu. Sesi dinlediklerimiz içinde en iyi olanıydı. İlk yarım saat içinde masamız meze bombardımanına uğradı. Uzoları içtikçe ve karınlarımız doydukça buzukiden çıkan ses ve şarkılar  grubu kıpırdatmaya başladı. Ondan sonra da grubu tutabilene aşk olsun. Sadece biz mi? Yoldan geçen ya da sabahtan haberi alan restorana doluşan yerel halk da başladı oynamaya. Yaşlısı genci saatlerce oynadık. Gecenin bir diğer sürprizi ise bu sefer aramızda bir başka yetkilinin, Midilli Adası Belediye Başkan Yardımcısının olmasıydı. Adının Taxiarhoula Pnaka olduğunu öğrendiğimiz hanımefendinin adanın en önemli yetkililerinden bir tanesi olduğunu iddia etmek bizim için mümkün değildi. Ne koruma, ne zabıta, ne de insanın gözünü alan ve devamlı dönen kırmızı mavi ışıldaklı makam arabası! Türkiye’de bizim haşmetlileri, ulaşılmazları, dokunulmazları düşündükçe insan kendini bir garip hissediyor. Bu güzel ve mütevazi insan arkadaşları ile birlikte bir masaya kurulmuş, tüm gece Türkiye’den gelen bizleri izlemiş ve sonunda o da aramıza katılıp kendi zeybetikosunu yapmıştı. Olması gereken yönetici şekli aslında bu olmalıydı tabii ki..

Gecenin sonunda  tüm restoranda bulunanlar Rumu, Türkü, yaşlısı genci, garsonu, restoran sahibi, belediye başkan yardımcısı hep beraber hatıra fotoğrafı çektirdik ve geceyi sonlandırdık.

10006292_10152490956444472_2958636298544953404_nBu gezinin yaşanması ve yazısının yazılması şu yaşadığımız günler nedeni ile bir yönden örnek oldu bana. Ülkemin Anadolu toprakları ve üzerinde yaşayan Türkü, Kürdü, Çerkezi, Lazı, Arnavutu, sayıları çok az olarak kalmış Ermeni, Rumu ve Musevisi ile Anadolu halkları, şu sıralar kötü günler yaşamakta. Şu ya da bu nedenle de olsa insanlar canlarını kaybetmekte. Kötü ve yanlış siyaset, politakacılar ve emperyalizmin hiç doymak bilmeyen sömürgecilik arzuları Anadolu toprakları üzerinde yeniden işbaşındalar. Aslında hiç uzaklaşmadılar da! Gelecek günlere insan umutla bakamıyor ve aklı selim, humanizmanın tüm duygularına sahip insanlarda karamsarlık hakim. Bir zamanlar yaşanan olaylarla birbirlerinden ayrı düşmüş, gittikleri yerde kendi dinlerinden ya da dillerinden insanlarla bir araya geldiği halde acılar çekmiş toplumlar, bizim gezide olduğu gibi yeniden yanyana geldiğinde o kaybolmayan, yaşayan ve özlem duyulan ortak dille, şarkı ve dansla hasretle kucaklaşabiliyorlar. Özlem, aynı topraklarda eskiden olduğu gibi, kardeş kardeş yaşanan günlere oluyor. Umarım birgün Anadolunun doğusu ve batısının insanları, ayrı sınırlarda yaşamak zorunda kalmazlar. Umarım insanca yaşanan, hakça paylaşılan, modern ve laik yaşam biçimi ortak çözüm yolumuz olur. Midilli’de olduğu gibi, ortak şarkılar ve danslar ile yeniden bir araya geldiğimiz de eski günlere özlem duymak zorunda kalmayız.

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

14.10.2014 Saat 10:59

Etiyopya Gezi Anıları-7. Gün Karo ve Hamer Kabileleri / Turmi

IMG_7507

Sabahın erken saatlerini fotoğraf için en güzel saatler olduğundan severim. Tesis içinde fotoğraf karelerime hapsetmek için canlı cansız objeler aramaya başladım. Etiyopya’da kaldığımız tesisler içinde en çok bunu beğendik. Ama sakın burada diğer taraflarda olmayan lüksümüz filan var sanmayın, burada da saat 22:00 gibi ışıklar kesiliyor. Gerçi gruptan bir bayan arkadaş jeneratörün daha uzun süre yanması için bir ayarlama yaptı ama sonuçta burası da bir Eko Lodge. IMG_3653

IMG_3676Daha önce hiç görmediğim, kafası yassı, göz çevresi sapsarı güzel bir kuşun peşinde, tesisin arka tarafına kadar kovalamaca oynadık. Ama sonunda onun güzel fotoğraflarını almayı başardım. Bu sırada tesisin arka tarafında kurumuş bir dere yatağının farkına vardım. Burada birkaç kişi su çıkartmak için toprağı kazıyorlardı. İlginç olan ise kazma sallayanlardan bir tanesi dün bize tesis girişinde o garip meyveyi tattıran bayanın olmasıydı. Çalışanlardan 3 tanesi bayan ve 3 tanesi de erkekti. Sırası ile bayanlar ve erkekler 3’erli gruplar halinde çalışıyorlardı. İzin isteyip fotoğraflarını aldık.

Daha sonra ise tesisten 70 km ötede olan Karo kabilesinin bulunduğu köye doğru yola koyulduk. Yol rezalet ama sürprizlerle dolu. Burada şimdiye kadar hiç görmediğim termit (ak karınca, beyaz karınca) yuvalarını gördüm. Bunların bazıları metrelerce yukarıya çıkabiliyorlar. Ayrıca hemen her ağacın altında, gölgelik alanlarda, Dik Dik denen küçük antiloplar görüyoruz. Bir diğer dikkatimi çeken şey ise Adenium (çöl gülü) adlı ağaç. Bu ağacı tanıyorum çünkü evde saksı içinde yetiştirmeye çalışıyorum. İki fidan aldım ama birisini çürüttük, diğeri ise ancak 20 cm olmuştur. Burada ise kalın gövdeleri ve ağaç halleri ile bana nispet yapıyorlar sanki…

Sonunda Omo nehrinin doğu kenarında yerleşik Karo (veya Kara) kabilesine geldik. Karo’lar sayıları 1500 civarında kalmış olan bir kabile, yani neredeyse soyları tükeniyor. Tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorlar. Hamerlerle yakın ilişki içindeler ve kız alıp kız veriyorlar. Bu insanlarda da boğa üstünden atlama törenleri var. Evlilik sonrasında çiftlerin çocuk sahibi olup olmamalarına köyün yaşlı heyeti karar veriyormuş ve genelde de bu izin çok zor ve geç çıkıyormuş. Bunun da kabilenin sayısında azalmalara bir neden olduğu ileri sürülüyor. Yaşlıların bu kararı zor verme sebepleri ise ekonomikmiş. Hamerler gibi Omotik dil konuşuyorlar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Köye girer girmez çocuklarda bir hareketlenme oldu. Uçurumun kenarında sıra sıra dizili sabun ağaçlarına koşup dallarından çiçekleri kopardılar ve başlarına şapka gibi koydular. Bir başka yerde ise bir küçük çocuk, kendinden daha küçük olan bir başkasının yüzüne bitki köklerinden elde ettikleri ve kuruyunca süt beyazı bir renk alan bir boyayı sürüyordu. Anlaşılan köy ya bizi beklemiyordu ya da bu kadar erken beklemiyordu.

Fotoğraf çekme konusunda artık bizde iyice profesyonel olduk ve 3 kişi bir grup oluşturduk. Aynı insanların karşısında 3 makine birden olup da, çekilen fotoğraf sayısında artış olunca hem bize hem de fotoğraf çektirene faydası oluyor.

Karolar da sorgum bitkisinden un ve bira yapıyorlar. Kulübeleri Dorzelerinkine göre daha kısa boyda oluyor. İçeri girerken ve içeride mutlaka eğilmek gerekiyor. Bunlarda farklı olarak küçük baş hayvanlar için mi yoksa tahılların depolanması için mi olduğunu tam da anlamadığımız daha küçük ve ayaklarla yükseltilmiş kulübeler var. Hayvan besliyorlar ama Hamerler gibi onlarda bu hayvanları pek yemiyorlar. Süt, yün gibi ürünlerinden faydalanıyorlar. Bir garip adetleri ise boyunlarına attıkları bir kesi ile bu hayvanların kanlarını içiyorlarmış. İnanamadım ama bazı hayvanların boyunlarında iz var dediler. ,

IMG_3761Köyde fotoğraf için ya genç kızlar ve çocuklar ya da genç erkekler seçiliyor. Bu kısım özellikle benim sevgili eşim  Naime’yi üzüyor olmalı ki nerede bir çirkin ya da yaşlı varsa bizim ki onlarla fotoğraf çektirmemi istiyordu. Tüm gezide böyle oldu. Ama burada bir yaşlı teyzem tüm genç kızları öyle bir alt etti ve hepsinden daha fazla para topladı ki inanamazsınız! Demek ki güzellik dışında işve de çok önemli! Bu teyzem bir anda meydana bir ceylan gibi atladı ve dans etmeye başladı. Hepimiz başladık fotoğraf çekmeye ama teyzem oynadıkça kan ter içinde kalıyor, baktım kötü kötü solumaya başladı ve bana, hanıma burada mesleki bir iş çıkacak, teyzemi durdurduk ve paralarını verdik. Teyzem memnun, mutlu, köyün kızlarına şöyle bir alttan bakış fırlattı; “Gördünüz mü kızlar, ben de daha ne işler var”. Tercüman aracılığı ile yaşını sordum “25” dedi. Bunu derken alaycı bir ifadesi kesinlikle yoktu, ciddi ciddi “25” dedi. Bende ki de amma soruydu; burada zaman kavramı yok ki, teyzemde olsun.

Nehre tepeden bakan son fotoğraflarımızı da aldıktan sonra köyden ayrıldık. Piknik tarzında öğle yemeğimizi, yakın sayılan bir kamp alanı içinde yedik. Burada eskiden çadırlar kurulup orada kalınarak civar gezilirmiş. Kaldığımız Buska Eko Lodge gibi yerler açılınca konaklama yerleri oralara kaymış. Ancak öğle yemeği için çok iyi bir seçim yeri olmuş. Daha alana gelir gelmez bir ağacın dalları arasında sonradan adının kırmızı gagalı guguk kuşu (hornbill) olduğunu öğrendiğim kuşu gördüm ve fotoğrafladım. Civarımızda bir anda bir sürü çocuk oldu. Onlarla hem yemeklerimizi paylaştık hem de verdiğimiz bisküviler çok kıymete geçti. IMG_3828

Yemek sonrası ise Hamerlere (veya Hamar) doğru yola çıktık. Rehberimiz Mehmet bey, Etiyopya’ya geldiğimizden beri Hamer kadınlarının güzelliğinden bahsediyordu. Sıra onları ziyarete geldi. Bozuk yolda epey bir ilerledikten sonra, öndeki araba durunca hepimiz durduk. Burası bir Hamer köyü idi. Mehmet, firması adına bize burada çok güzel bir jest yaptı ve bir Hamer gösterisi ayarladı. Biz köy içini gezerken Hamerler dans şovları için hazırlıklar yapıyorlardı.

IMG_3832

Hamerler çok süslü insanlar. Kadınları gerçekten çok güzel ve alımlılar. Saçlarını daha önceden bahsettiğim tereyağ, toprak, su karışımı ile boyuyorlar. Boyunlarda olan halkalar evliliğin, seramikten çıkıntılı halka ise “first lady”liğin göstergesi. Kadınların derilerinde derin yara izleri var. Bunlar da o meşhur sığır üzerinden atlama törenlerinden kalma izler. Kısaca bu törenden tekrar bahsedelim; Bu tören bir genç erkek için, olgun erkekliğe (Maza) geçme töreni. Bu tören üç gün sürermiş. Bu törenlerde kadınlar Mazalara olan bağlılıklarını ispat etmek için kendilerini ciddi ciddi kamçılatıyorlar. Tören boyunca danslar yapılıyor. Sonrada Maza adayı, tamamen çıplak halde, yan yana getirilmiş 8-10 adet boğa üzerinden yürüyerek 4 kez geçtiğinde tören tamamlanıyor. Siz Sanal Gezginlere bu konuda bulduğum bir video linki de ekledim.

Erkeklerde az süslü değiller, vücutları kül ve kömürle boyuyorlar ve başlarda bulunan takılar bir düşman veya tehlikeli bir hayvan öldürüldüğünün göstergesiymiş.

Burada bize özel yapılan dans gösterisini izledik, bol bol fotoğraf çektik ve Turmi deki konakladığımız Buska Lodge’ e döndük. Yemeğe kadar vakit var, açtık soğuk biraları, aldık küçük ama güzel bulduğumuz fıstıkları, günün muhasebesini yaptık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Güzeldi bugünümüz ama hızla sona doğru gidiyoruz. Her başlangıcın bir sonu yok mu zaten?

 Gezekalın

Ümit Kuru

İlk yayın tarihi 21.03.2011 Saat 21:17

Güncellenmiş yayın tarihi 30.09.2014 Saat 01:02

Etiyopya Yerel Danslarından Örnekler

Etiyopya Dorse Kabilesinde Çocukların Dans Gösterisinden Örnekler

Çin Halk Cumhuriyeti Gezimden-Impression/Sanjie Liu

 

Yangshou’da hayatımın en güzel gösterisini izledim. Ünlü Çinli yönetmen Zhang Yimou tarafından sahnelenen ve yaklaşık 600 kişilik müthiş bir performans.

Bu gösteride dağlar ve Li Nehri bir sahne olarak kullanılıyor. Sahnenin toplam alanı 1654 km2.  Oyunun orjinal ilk halinden günümüze 109 kez revizyon yapılmış.

 

http://www.yxlsj.com/english/