Cartagena Şehrine insan doyamıyor. Daha bir gece öncesinden, sabah erken kalkıp Cartagena caddeleri boşken o güzelim evleri fotoğraflamaya karar vermiştim. Bugün günlerden pazartesi ve mesai günü. Benim öyle bir derdim yok ama Cartagena’lı işine gidecek vatandaş, okuluna gidecek öğrenci erkenden uyanmış ve yollara düşmüşler. Bu nedenle sokaklar beklediğimden biraz daha kalabalık ama en azından park eden araba sayısı fazla değil.
Evler gerçekten çok güzeller. Kimi tahtadan, kimi metalden balkonlar, çıkıntılı pencereler. Her balkonda saksılarda renk renk sardunyalar, bazılarından begonvile benzettiğim sarkan çiçekler var. Balkonlar ve camlar sanki güzellik yarışmasına girmişler ve jüri önünden geçiyorlar gibi. Bugün, bu anda da jüri ben oluyorum tabii ki.. Bahsetmeden geçemeyeceğim bir başka güzel taraf ise evlerin renkleri. Yan yana olan hiç bir evi aynı renkte görmedim. Mutlaka birbirinden farklı, sıcacık renkte boyanmış evlerin duvarları. Dün iki kez geçtiğim yerlerden, Plaza Simon Bolivar, Puerta del Reloj (Saat Kapısı), Plaza de los Coches (Arabacılar Meydanı), Plaza de la Aduana (Gümrük Meydanı), San Pedro Claver Meydanı bana tüm güzelliklerini, bir de sabah gözüyle sergilediler. Deniz Müzesi önünden surlara çıktım. Daha sonra ise San Diego Meydanından yürüyüp, alışveriş dükkanlarının yan yana bulunduğu Playa de Las Bovedas’dan yukarıya surlara bir daha tırmandım ve denize baktım.
Otele dönüp kahvaltılarını neredeyse bitirmiş olan arkadaşlara katıldım. “Sona kalan dona kalır” deyişini haklı çıkaran şekilde kahvaltılık nevale pek kalmasa da, şehrin sabahki şahit olduğum güzelliğinin bedeli olarak aç kalmanın, çok da önemli olmadığını düşündüm. Mutluyum. Bugün Totumo Volkanına (El Totumo Mud Volcano, İspanyolcası Volcán de Lodo El Totumo) bir ziyaret gerçekleştireceğimizden yeni kahvaltılık gelmesini de beklemeden otelden grup halinde çıktık. Gezi grubumuzdan birkaç kişi bu volkanda çamur banyosu deneyimi yaşamak yerine, Bocagrande tarafında plaja gidip, Karayip Denizinde yüzmeyi tercih ettiler.
Totumo Volkanı, Cartagena şehrine 50 km kadar kuzeyde, Santa Catalina Belediyesi sınırları içinde olan bir yer. Volkan dediysek, adı volkan. Yerden yaklaşık 15-20 metre kadar yukarıda olan bir tepecik düşünün. Merdivenlerle çıkılıp, yine merdivenlerle çamur dolu kratere giriyorsunuz. Bu kratere 10-15 kişi aynı anda girebiliyor. Yeni karılmış bir çimento kıvamında ve renginde çamur içinde denge sağlamaya çalışıyorsunuz. Volkanik çamur güzelliğinize, güzellik katıyormuş.
Minibüsümüz Totumo Volkanına doğru hareket etti. Bir süre sonra Cartagena merkezden çıkıp, sahil yolunda seyahat etmeye başladık. Balıkçılar sabah ağlarını atmışlar ve balıkla dolu olduğunu umdukları ağları sahilde topluyorlardı. Gökyüzünde Pelikanlar ve akbalıkçıllar, bu avlarda kendilerine pay düşmesini umut edercesine gökyüzünde dolaşıyorlar. Ben bu manzarayı görünce dayanamadım ve Cem ve Aykut’tan aracı durdurmasını rica ettim. Kapalı grup seyahat etmenin en çok sevdiğim yönü budur. Ricamız kırılmadı ve araç durdu. Biz de sahilde çok güzel manzaralara şahit olduk. Cartagena’ya gelirseniz ve denk de düşerse, bu olaya şahit olun derim.
Yaklaşık 1-1.5 saatlik bir yolculuk sonrası alana vardık. Buraya ilk gelen biz olduk. Sabahları otellerden toplanan müşteriler saat 11:00 gibi burada oluyorlar. Eğer bu saatlere kalırsanız volkanik çamura girebilmek için uzun süre beklemeniz gerekebiliyor. Bu nedenle rehberimiz Pacho bizi erkenden yola düşürdü. Sonradan gelen otobüsleri görünce bunun doğru bir karar olduğunu anladım. Bizim grup işin keyfini çıkarttı ama o kalabalık grupların pek de keyif yapabildiklerini düşünmüyorum. Aşağıdaki fotoğraflardan birisinde kalabalık grubun sırasının uzunluğunu görebilirsiniz
Yerli halkın söylencesine göre burada ateş, lav ve kül fışkırtan bir volkan varmış. Bunun bir şeytan işi olduğunu düşünen yerel bir rahip, bu volkanı söndürmüş ve lavını çamura dönüştürmüş. Bu nedenle çamura kutsaliyet verenler varmış. Söylence, her yerde söylence işte !
Minibüs içinde soyunup merdivenlere doğru yöneldik. Grubun neredeyse tamamı çamura girip bu deneyi yaşamak istiyor. İçeri de bizden önce oraya inmiş olan 1-2 yerli bulunuyor. Bunlar isterseniz size masaj yapıyorlar. Tabii ki iş bittikten sonra bahşişlerini almak koşulu ile. Merdivenlerden aşağıya ters inmeniz gerekiyor. Son basamaktan sonra kendinizi çamura bırakıyorsunuz. Önce dengede kalacağım diye debelenip duruyorsunuz. Bu da sizi daha dengesiz hale getiriyor. En iyisi hareket etmemeye çalışmak. Bu arada çamur içindeki yerliler denge sağlamanıza yardım ediyorlar. Sonra alışıyorsunuz ve başlıyorsunuz işin keyif kısmına. Ayaklar yere değmiyor ve boşlukta asılı kalmak gibi garip bir hisse kapılıyorsunuz. Güzelleştik mi? Bilmem, ben de pek bir değişiklik olmadı. Ama ne yalan söyleyeyim çok eğlenceliydi. Denemelisiniz..
Volkandan çıkış, girmekten daha zor. Ayaklarınız kayıyor. Çıkışta yerliler biraz sermaye gitmesin havuzdan ve biraz da kayıp düşmeler olmasın diye sizin üstünüzdeki çamuru sıyırıyorlar. Sonrada dış merdivenlerden aşağıya inip, yıkanmak için yakındaki lagüne doğru yürüyorsunuz. İşin bu kısmı ise daha da eğlenceli. Lagünün kıyısında ellerinde taslarla, bu sefer yerli kadınlar sizi bekliyor. Sizin elinizden tutup, beraberce suya yürüyorsunuz. Bana şişman bir teyze düştü. Benim elimden tutup suya soktu. Oturttu beni 30-40 santimi geçmeyen suya. Kafamdan aşağıya tas tas su dökmeye, beni yıkamaya başladı. Ya hu! Beni en son anam yıkadı 8-9 yaşlarında! Neyse, üzerimizden çamurlar gitti ama teyzemin işi bitmedi. Asıldı benim mayoya, çıkartmaya çalışıyor. “Bu teyze buldu benim gibi volkandan sonra daha da güzelleşmiş kaymak delikanlıyı, niyeti bozdu” dedim ama sadece benim teyze değil niyeti bozan. Grubu yıkayan yerlilerin alayı niyetten çıkmış, herkesin mayoyu çıkartmaya çalışıyor! Kimimiz direnmedi teslim oldu, mayoyu baştan verdi. Benim gibi bir kaçımız ise asıldı mayoya hemen teslim olmadı. Ama benim teyze bir tas su döküp beni oyalarken, mayomu kaptı! Şakası bir tarafa sizi lagünde bir güzel yıkıyorlar ve çamurdan arındırıyorlar. Sonrasında lagünden çıktım. Beni yıkayan teyzeme, tüm dişlerini gösterip, teşekkür gülücüğünün yüzüne oturmasını sağlayacak miktarda bahşişi verdim. Mutluluk sonrası sigarasını yakanlar gibi, ben de kendime bir bira söyledim ve yakındaki kafeteryaya oturdum. Grup üyeleri ile gülüşmemiz tüm bu süre boyu devam etti.
Sonrasında minibüs içinde üstümüzü değişip, Cartagena’ya geri döndük.
Bizi Playa de Las Bovedas’da ki alışveriş yapabileceğimiz dükkanların önünde bıraktılar. Burada sıra sıra dükkanlarda çok güzel hediyelikler bulabiliyorsunuz. Bu dükkanların önünde otobüs desem değil, kamyon desem değil, bazı banktan bozma oturma sıraları olan ve bekleyen araçlar dikkatimi çekti. Bunlara Chiva diyorlar. Chiva, Kolombiya’ya özgü ve bayraklarının renkleri olan sarı-mavi-kırmızı renklerde süslenmiş, geleneksel müziklerin dinlendiği, yerel içeceklerin içilebildiği seyir halinde parti havası veren bir kamyon. Chivalarla gündüz olan turlarda Cartagena’nın sokaklarında gezilip, Castillo San Felipe de Barajas ve Convento de La Popa’ya kadar gidiliyor. Akşam ise; bu araçlar dans edilebilen, müzik dinlenip, içki içilebilen hale getiriliyor. Yani adeta birer yürüyen disko oluyorlar. Bunlara rumba chiva turu deniyor. Faytonlarda yoğunluklu olarak burada ve Saat Kulesinin orada bekliyorlar.
Buradan sonra ise grup ,daha küçük gruplara bölündü. Kimisi şehrin tadını çıkartmaya devam etti, kimisi ise denize gitmeyi tercih etti.
Daha önceden ben Engizisyon sarayı ve Altın Müzesini gezmeyi gözüme kestirmiştim. Gruptan birkaç arkadaş daha bu yerlere gitmek için beraberce hareket ettik. Ancak Altın Müzesi pazartesi günü kapalı imiş, giremedik. Biz de Engizisyon Sarayına yöneldik. Her iki müzede Simon Bolivar Meydanında.
Engizisyon Sarayı 2 katlı bir saray. Üstte çeşitli odalarda şehirle ilgili sergiler var. Ama adına uygun yer alt kısımlarda. Burada engizisyonun işkence aletleri ve nasıl uygulandığı ile ilgili sergi var. Biraz keyif kaçıran bölüm ama bu uygulamalar burada yapılmış.
Bu müze sonrasında Cartagena sokaklarını, Cartagena sanki bizim şehirmiş gibi son kez gezdik. Surlara çıkıp, güneşin denizde kaybolmasını izledik. Bence bu güzel şehir için iyi bir final oldu.
Otelimize döndük. Bir duş alıp, Cartagena’da otele yakın bir restoranın üst katında kendimize bir sofra kurdurduk. Bu şehirde son yemeğimizi yedik. O gece, o masa etrafında toplanan her arkadaşımın ortak fikri, bu şehrin o ana kadar ki en güzel olanı olduğuydu. Sevdik seni Cartagena…
Gezekalın..
Dr Ümit Kuru
26.08.2014 Saat 01.11
Vedat Sarıdilek
/ Ağustos 26, 2014🙂