Etiyopya Gezi Anıları-8. Gün Turmi-Konso Müzesi-Arba Minch

IMG_4040

Hanım dünden beni uyarmıştı; “Otelin dükkanında bir kuş kitabı var. Etiyopya Orta Rift Vadisi Kuşları” isimli. Bir bak istersen. ” Şu ana kadar çok sayıda kuş fotoğrafı çektim ama çoğununda ismini bilmiyorum ve ilk defa görmüşüm. Mantıklı geldi ve sabah ilk işim bu dükkana uğramak oldu. Fotoğrafların kalitesi çok iyi değil ama az çok ne olduğu da anlaşıldığından bu kitabı aldım.

Sabah kahvaltıdan sonrada Abra Minch’e doğru yola düştük. Artık dönüş yolundayız demektir. Biraz canım sıkkın yani, tatil bitti bitecek. Bugün programda, yol üstündeki Arbore kabilesine ait olan bir köye uğramak ve daha önceki günlerde yapamadığımız Benna kabilesine ait bir köy arayıp , ona uğramak var. Toplam yolumuz 190 km kadar.

hamer kadını4Yolda bir Hammer kadınını görünce, bu havalı ve güzel insanları son kez fotoğraflayalım diye arabaları durdurduk. Bir müddet daha yol aldıktan sonra yol kenarında sayılacak köye vardık. Her zamanki gibi köy halkında bir canlanma ve hareketlenme gözlendi. Çevremiz fotoğraf çektirmek için her türlü güzelliğini ön plana çıkartmak için uğraşan insanlarla doldu.

Arboreler Müslümanlığı kabul etmiş olan bir halk ama kendilerince yorumluyorlar. Başı kapalı, türbanlı, çarşaflı insan yok. Evli olmayan kadınlar saçlarını kazıtıyorlar, evlilerin ise saçı uzunca. Boyanmayı ve süslenmeyi bu insanlarda çok seviyorlar. Konso kabilesi insanları ile akrabalıkları var ve bir çok şarkı ve dansları ortakmış. Kadınlar evlenince sünnet ediliyorlarmış. Ticareti en iyi bilen kabile imişler ve hayvan verip karşılığında tarım ürünleri alıyorlarmış. Kadınlar başlarına siyah bir örtü takıyorlar ama daha çok güneşten korunmak içinmiş. Çocuklar ise bal kabağından yapılma şapkamsı şeyleri takıyorlarmış ama bu bizim orada pek dikkatimizi çekmedi. Erkeklerin ise ellerinde ya başlarının altına koyup yatmak ya da üstüne oturmak için kullandıkları küçük tabureleri var. Kuşiktik dil konuşuyorlarmış.

Son zamanlarda yaptığımız gibi 3 kişi grup halinde fotoğraf çektirdik ve bu sayede de bol bol fotoğrafımız oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_4087Arbore köyüne yaptığımız bu gezi sonrasında yola düştük ve yol boyunca da Benna (Bana veya Banna) köyü arayarak devam ettik. Tsemay-Konso karışımı bir köye uğrayıp, civardaki Benna köylerini sorduk. Bir tane “hemen şurda” diye tarif ettikleri köy söylediler. Ama doğrusu bu adamların zaman ve mesafe kavramları bize göre çok farklı olunca  risk almadık ve Benna köyü aramaktan vazgeçtik. Benim için gezinin bu kısmı bir kayıp olsa da, kazançlarımı düşününce “boş ver, bu da eksik kalsın, bir daha ki sefere artık” diyebiliyorum. IMG_4085-001

Öğleden hemen az sonra bir Ermeni iş adamınca Karat kasabasına yakınlarında  bir tepede, halen inşaatı süren ve ama o haliyle bile modern hayatın ihtiyaçlarını karşılayan güzel bir tesiste yemek için durduk. Yemekte menü klasik; makarna tabii ki. Ama burada, bu ortamda, çok güzel geldi doğrusu. Harrar birasını da beğendim ama tatmak için denediğimiz Tej adlı baldan yapılma alkollü içki bize uygun bir tatta gelmedi. Avaze isimli acıları ise, acı sevenler için kayda değer bir acı olsa gerek (hanımdan biliyorum!).

IMG_4096-001

Yemek sonrası hemen yakınımızda bulunan Konso müzesini gezmeye gittik. Küçük ama Konsolar hakkında çok bilgilendirici bir müze. Özellikle bu müzede olan ve daha önce ilgili bölümde de bahsettiğim gibi ailenin ileri gelen ölüleri için evin önüne dikilen tahta heykellerden örnekler birer sanat şahaseriydiler. “Böyle bir sanatçı yönleri var ve neden bu tür eserleri yapıp satmıyorlar?” diye o anda düşünsem de, bugün düşününce, o eserlerin yapılış amacı ticaret olmayınca bu özgünlük ve güzellik ortaya çıkıyor diye düşünüyorum.

Sonrasında Arbaminch’e varıp, tanıdık olan ve daha önceden iki gece kaldığımız Swaynes Eco Lodge’e giriş yaptık. Bu sefer odalarımız daha güzel ve ön cepheden. Daha önce kaldığımız odalardan bayağı farklı. Yer kısıtlı ve talepte fazla olunca bu yerler kıymete biniyor. Koptur’dan tur liderimiz Mehmet bu yerleri ayarlamak için, Etiyopya için teknoloji harikası sayılacak bir el fenerini kaptırdı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Akşama kadar ayakları biraz uzatıp, keyif yaptık. Akşam yemek sonrasında, sofra başında uzunca bir muhabbet oldu.

Yarın son günümüz artık. Gece Addis Ababa’dan ülkeye dönüş var. Hep söylerim ” geziye ayırabilecek ne az zamanımız ve ne az paramız var”. Neyse yine de çok şanslıyız, sağlığımız yerinde ve imkanlar dâhilinde gezebiliyoruz. Daha da önemlisi karı-koca iyi gezginleriz. Nankörlük etmeyelim…

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi 22.03.2011 Saat 21:19

Gözden geçirilmiş son basım tarihi 30.09.2014

Etiyopya’nın kuşlarından örnekler..

Herhalde hiçbir gezimde bu kadar çok sayıda ve farklı kuş fotoğrafı çekme şansım olmamıştı..

Etiyopya Gezi Anıları-7. Gün Karo ve Hamer Kabileleri / Turmi

IMG_7507

Sabahın erken saatlerini fotoğraf için en güzel saatler olduğundan severim. Tesis içinde fotoğraf karelerime hapsetmek için canlı cansız objeler aramaya başladım. Etiyopya’da kaldığımız tesisler içinde en çok bunu beğendik. Ama sakın burada diğer taraflarda olmayan lüksümüz filan var sanmayın, burada da saat 22:00 gibi ışıklar kesiliyor. Gerçi gruptan bir bayan arkadaş jeneratörün daha uzun süre yanması için bir ayarlama yaptı ama sonuçta burası da bir Eko Lodge. IMG_3653

IMG_3676Daha önce hiç görmediğim, kafası yassı, göz çevresi sapsarı güzel bir kuşun peşinde, tesisin arka tarafına kadar kovalamaca oynadık. Ama sonunda onun güzel fotoğraflarını almayı başardım. Bu sırada tesisin arka tarafında kurumuş bir dere yatağının farkına vardım. Burada birkaç kişi su çıkartmak için toprağı kazıyorlardı. İlginç olan ise kazma sallayanlardan bir tanesi dün bize tesis girişinde o garip meyveyi tattıran bayanın olmasıydı. Çalışanlardan 3 tanesi bayan ve 3 tanesi de erkekti. Sırası ile bayanlar ve erkekler 3’erli gruplar halinde çalışıyorlardı. İzin isteyip fotoğraflarını aldık.

Daha sonra ise tesisten 70 km ötede olan Karo kabilesinin bulunduğu köye doğru yola koyulduk. Yol rezalet ama sürprizlerle dolu. Burada şimdiye kadar hiç görmediğim termit (ak karınca, beyaz karınca) yuvalarını gördüm. Bunların bazıları metrelerce yukarıya çıkabiliyorlar. Ayrıca hemen her ağacın altında, gölgelik alanlarda, Dik Dik denen küçük antiloplar görüyoruz. Bir diğer dikkatimi çeken şey ise Adenium (çöl gülü) adlı ağaç. Bu ağacı tanıyorum çünkü evde saksı içinde yetiştirmeye çalışıyorum. İki fidan aldım ama birisini çürüttük, diğeri ise ancak 20 cm olmuştur. Burada ise kalın gövdeleri ve ağaç halleri ile bana nispet yapıyorlar sanki…

Sonunda Omo nehrinin doğu kenarında yerleşik Karo (veya Kara) kabilesine geldik. Karo’lar sayıları 1500 civarında kalmış olan bir kabile, yani neredeyse soyları tükeniyor. Tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorlar. Hamerlerle yakın ilişki içindeler ve kız alıp kız veriyorlar. Bu insanlarda da boğa üstünden atlama törenleri var. Evlilik sonrasında çiftlerin çocuk sahibi olup olmamalarına köyün yaşlı heyeti karar veriyormuş ve genelde de bu izin çok zor ve geç çıkıyormuş. Bunun da kabilenin sayısında azalmalara bir neden olduğu ileri sürülüyor. Yaşlıların bu kararı zor verme sebepleri ise ekonomikmiş. Hamerler gibi Omotik dil konuşuyorlar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Köye girer girmez çocuklarda bir hareketlenme oldu. Uçurumun kenarında sıra sıra dizili sabun ağaçlarına koşup dallarından çiçekleri kopardılar ve başlarına şapka gibi koydular. Bir başka yerde ise bir küçük çocuk, kendinden daha küçük olan bir başkasının yüzüne bitki köklerinden elde ettikleri ve kuruyunca süt beyazı bir renk alan bir boyayı sürüyordu. Anlaşılan köy ya bizi beklemiyordu ya da bu kadar erken beklemiyordu.

Fotoğraf çekme konusunda artık bizde iyice profesyonel olduk ve 3 kişi bir grup oluşturduk. Aynı insanların karşısında 3 makine birden olup da, çekilen fotoğraf sayısında artış olunca hem bize hem de fotoğraf çektirene faydası oluyor.

Karolar da sorgum bitkisinden un ve bira yapıyorlar. Kulübeleri Dorzelerinkine göre daha kısa boyda oluyor. İçeri girerken ve içeride mutlaka eğilmek gerekiyor. Bunlarda farklı olarak küçük baş hayvanlar için mi yoksa tahılların depolanması için mi olduğunu tam da anlamadığımız daha küçük ve ayaklarla yükseltilmiş kulübeler var. Hayvan besliyorlar ama Hamerler gibi onlarda bu hayvanları pek yemiyorlar. Süt, yün gibi ürünlerinden faydalanıyorlar. Bir garip adetleri ise boyunlarına attıkları bir kesi ile bu hayvanların kanlarını içiyorlarmış. İnanamadım ama bazı hayvanların boyunlarında iz var dediler. ,

IMG_3761Köyde fotoğraf için ya genç kızlar ve çocuklar ya da genç erkekler seçiliyor. Bu kısım özellikle benim sevgili eşim  Naime’yi üzüyor olmalı ki nerede bir çirkin ya da yaşlı varsa bizim ki onlarla fotoğraf çektirmemi istiyordu. Tüm gezide böyle oldu. Ama burada bir yaşlı teyzem tüm genç kızları öyle bir alt etti ve hepsinden daha fazla para topladı ki inanamazsınız! Demek ki güzellik dışında işve de çok önemli! Bu teyzem bir anda meydana bir ceylan gibi atladı ve dans etmeye başladı. Hepimiz başladık fotoğraf çekmeye ama teyzem oynadıkça kan ter içinde kalıyor, baktım kötü kötü solumaya başladı ve bana, hanıma burada mesleki bir iş çıkacak, teyzemi durdurduk ve paralarını verdik. Teyzem memnun, mutlu, köyün kızlarına şöyle bir alttan bakış fırlattı; “Gördünüz mü kızlar, ben de daha ne işler var”. Tercüman aracılığı ile yaşını sordum “25” dedi. Bunu derken alaycı bir ifadesi kesinlikle yoktu, ciddi ciddi “25” dedi. Bende ki de amma soruydu; burada zaman kavramı yok ki, teyzemde olsun.

Nehre tepeden bakan son fotoğraflarımızı da aldıktan sonra köyden ayrıldık. Piknik tarzında öğle yemeğimizi, yakın sayılan bir kamp alanı içinde yedik. Burada eskiden çadırlar kurulup orada kalınarak civar gezilirmiş. Kaldığımız Buska Eko Lodge gibi yerler açılınca konaklama yerleri oralara kaymış. Ancak öğle yemeği için çok iyi bir seçim yeri olmuş. Daha alana gelir gelmez bir ağacın dalları arasında sonradan adının kırmızı gagalı guguk kuşu (hornbill) olduğunu öğrendiğim kuşu gördüm ve fotoğrafladım. Civarımızda bir anda bir sürü çocuk oldu. Onlarla hem yemeklerimizi paylaştık hem de verdiğimiz bisküviler çok kıymete geçti. IMG_3828

Yemek sonrası ise Hamerlere (veya Hamar) doğru yola çıktık. Rehberimiz Mehmet bey, Etiyopya’ya geldiğimizden beri Hamer kadınlarının güzelliğinden bahsediyordu. Sıra onları ziyarete geldi. Bozuk yolda epey bir ilerledikten sonra, öndeki araba durunca hepimiz durduk. Burası bir Hamer köyü idi. Mehmet, firması adına bize burada çok güzel bir jest yaptı ve bir Hamer gösterisi ayarladı. Biz köy içini gezerken Hamerler dans şovları için hazırlıklar yapıyorlardı.

IMG_3832

Hamerler çok süslü insanlar. Kadınları gerçekten çok güzel ve alımlılar. Saçlarını daha önceden bahsettiğim tereyağ, toprak, su karışımı ile boyuyorlar. Boyunlarda olan halkalar evliliğin, seramikten çıkıntılı halka ise “first lady”liğin göstergesi. Kadınların derilerinde derin yara izleri var. Bunlar da o meşhur sığır üzerinden atlama törenlerinden kalma izler. Kısaca bu törenden tekrar bahsedelim; Bu tören bir genç erkek için, olgun erkekliğe (Maza) geçme töreni. Bu tören üç gün sürermiş. Bu törenlerde kadınlar Mazalara olan bağlılıklarını ispat etmek için kendilerini ciddi ciddi kamçılatıyorlar. Tören boyunca danslar yapılıyor. Sonrada Maza adayı, tamamen çıplak halde, yan yana getirilmiş 8-10 adet boğa üzerinden yürüyerek 4 kez geçtiğinde tören tamamlanıyor. Siz Sanal Gezginlere bu konuda bulduğum bir video linki de ekledim.

Erkeklerde az süslü değiller, vücutları kül ve kömürle boyuyorlar ve başlarda bulunan takılar bir düşman veya tehlikeli bir hayvan öldürüldüğünün göstergesiymiş.

Burada bize özel yapılan dans gösterisini izledik, bol bol fotoğraf çektik ve Turmi deki konakladığımız Buska Lodge’ e döndük. Yemeğe kadar vakit var, açtık soğuk biraları, aldık küçük ama güzel bulduğumuz fıstıkları, günün muhasebesini yaptık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Güzeldi bugünümüz ama hızla sona doğru gidiyoruz. Her başlangıcın bir sonu yok mu zaten?

 Gezekalın

Ümit Kuru

İlk yayın tarihi 21.03.2011 Saat 21:17

Güncellenmiş yayın tarihi 30.09.2014 Saat 01:02

Etiyopya Gezi Anıları-6. Gün Jinka-Mago Ulusal Parkı-Turmi

IMG_3545

Bugün heyecanlıyız, yani her zamankinden daha çok demek istedim. Hani! O belgesellere meraklı olan hemen herkesin varlıklarından mutlaka haberdar oldukları ve alt dudaklarına kilden tabak yerleştiren kadınlar var ya? İşte onları görmeye gideceğiz.

O insanların ait oldukları topluluğun ismi Mursi’ler. Mursi insanları Mago Ulusal Parkı içinde yaşıyorlar. Kaldığımız yerden, Mursi’lerin köyüne gidiş için 50 km kadar yolumuz var. Daha tesiste uyarılıyoruz; “Mursi insanları diğer kabilelere asla benzemezler. Fotoğraf çekerken mutlaka para isterler ve paranın miktarını onlar belirler. Tartışmayın, alttan alın. Asabiyetleri ile tanınırlar. Kavgacıdırlar. Söyledikleri fiyatla fotoğraf çekimi sonrasında, “yok ben öyle söylemedim. Şunu vereceksin” diyebilirler”. Adamlar ellerde Kalaşnikofla gezerlermiş, gel de itiraz et..

IMG_3548

Mago Ulusal Parkı, Omo nehrinin iki kıyısında yarattığı parklardan bir tanesi. Omo Nehrinin doğu kıyısında bulunuyor. Park 2160 km2 alana sahip. Etiyopya’nın en yeni ulusal parkı ünvanına sahip, 1979 da Ulusal Park ilan edilmiş. Mago Ulusal Parkı, Omo nehrinin bir kolu olan Mago nehri ile bölünüyor. Yollar rezalet, toz toprak içinde kalıyorsunuz. Ama her zahmetin sonunda, keyif yok mudur? Parkta zürafa, çita, fil, leopar, aslan gibi hayvanlar olduğu yazsa da biz bol bol kuş ve küçük bir antilop türü olan “dik dik” gördük.

Mursi veya Mursu insanları Etiyopya Omo Vadisi kabileleri içinde en meşhur olanı. Hava şartlarına göre yılda iki kez göç edebiliyorlar. Tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorlar.

Mursi kadınları yüzlerini ve vücutlarını beyaza boyuyorlar. Aynı zamanda alt dudaklarını 15-16 yaşlarında bir diken yardımı ile deliyorlar. Buraya küçükten başlayan,  gittikçe daha da büyüyen ve kilden yaptıkları yuvarlak bir çanak yerleştiriyorlar. Evlilik öncesi bir Mursi kadınının alt dudağına yerleştirdiği çanak ne kadar büyükse,  o kadar değerli bir kadın anlamına geliyormuş. Neden bunu yaptıkları konusunda rivayet muhtelif. Bunlardan bir tanesi çirkin görünüp, köle tüccarları tarafından götürülmeyi engellemek amacı ile yaptıkları ve daha sonra gelenekselleştiği iken, diğeri tamamen aksi yönde; yani güzel ve özel görünmek için yaptıkları yönünde. Mursi kadınları bu plakaları yaşamlarının aslında çok az bir bölümünde takarlarmış. Nedeni ise bunların çok ağır ve rahatsız edici olmaları (çanak takma işleminin tarafımdan çekilmiş kısa bir videoyu ekledim.  

Mursi erkekleri de yüz ve vücutlarını beyaza boyuyorlar. Omo Vadisinin alt kısımlarında yaşayan diğer kabilelerde olduğu gibi bu erkeklerde de evlenme öncesi bazı gelenekler var. Bunlardan bir tanesi ellerinde Donga adı verilen sopalar bulunan iki Mursi erkeğinin karşı karşıya gelerek birbirleri ile dövüşmeleri. Sonunda galip gelen erkek, köyün evlenme çağına gelmiş olan kadınlarından seçme hakkına sahip oluyor. Mursi Erkeklerinin bir diğer özelliği de derilerini zedeleyerek yaptıkları dövmeler. Öldürülen her bir düşman için vücuda bir çizik. Bu çizik, günümüzde daha çok öldürülen hayvan için oluyor tabii ki (yani öyle umuyorum!). Kitap da onların agresif ve kavgacı olduklarını yazıyordu ama fotoğraf çektirmekten de mutlu oluyorlar, her bir deklanşöre basışı sayıp ona göre para talep ediyorlar. Diğer kabilelerin insanları ile fotoğraf için pazarlık ettik ama Mursilerde cesaret edemedik doğrusu…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Zahmetli bir yolculuk oldu. Mursilere varmadan önce birkaç kez mola vermek zorunda kaldık. Köye varmadan hemen önce bir genç Mursi erkeği bize, köyde karşılaşacaklarımız konusunda fikir verdi. En kolay bu genç erkeğin fotoğrafını çektik.

Köye girer girmez, bir hareketlenme oldu. Kadınlar nereden çıkarttıklarını anlamadığımız çanakları çıkartıp dudaklarına yerleştirdiler. Ne kadar ürkütücüler! Gerçekten çok sert gözüküyorlar. Fotoğraf çektik ama bu yazıları yazarken daha fazla çekmeliydim diye düşündüm doğrusu. Ama bugün öyle düşünüyorum, o gün Kalaşnikoflu erkeklere soramadık bile!

Köy çıkışında Mursi çocuklarının fotoğrafını ise bol bol çektik. Çocuklar giysilerini yol kenarında çıkarmışlar, belli ki bizim için hazırlanmışlar. Onları güldürmeyi ve hatta zıplatarak fotoğraf çekmeyi bile başardım. Mursi bile olsa çocuk, çocuktur…

IMG_3578Geldiğimiz yoldan geri dönüp Jinka’ya geri döndük ve burada bir yemek yedik. Yemek tek çeşit, sadece makarna var ama bir soğuk bira ve makarna güzel gitti doğrusu.

Jinka’yı öğle sonrası terk ederek konaklama yapacağımız Turmi kentine doğru yola çıktık. 130-140 Kilometre kadar yolumuz var. Yol bozuk ama yol kenarından karşınıza ne çıkacağı belli olmuyor. Bu arada yolda bir yerel bir pazara rastladık ve hemen durduk. Burada Hamer, Benna ve Tsamay insanları karşılıklı alışverişteler. Güzel bir rastlantıydı.

Yol boyu aracımızda olan Mehmet beyden kabile geleneklerinden bazı şeyler dinledik. Örneğin Karo, Hamer ve Tsamay kabilelerinde gelenekler çok benzer oluyormuş. Hemen tüm kabilelerde çok eşle evlilik var, Konsolar hariç. Onlar tek eşliler. Öküz atlama testini geçip evlenme çağına girmiş olan bekar erkekler ise saçlarına bant ve tüy takıyorlar. Ben bekar ve hazırım niyetine…IMG_3595

Yolda iki adet bayan gördük, onlar giyiniklerdi ama gördüğümüz Omo kabilesi kadınları içinde en cilveli olanlarıydılar. Biz fotoğraf çekmeye çalışırken, bizim şoförler suları şişe şişe, kuruyemişleri ise avuç avuç bayanlara boca ediyorlardı….

Sonunda Turmi şehrine geldik. Şehir dediysek bizim köylerden küçük bir yer aklınıza gelsin. Kaldığımız tesis çok basit ama çevreye çok uyumlu bir yer. İki gece burada kaldık ve çok hoşlandık. Hemen bavulları atıp, restorana gidip, soğuk biralarımızı açtırdık. Yanımızda getirdiğimiz beyaz leblebileri atıştırıyoruz. Garson bayana biraz vermek icap etti, o da bize kendi fıstıklarından getirdi. Minicik bir şey, bizim fıstıklara da hiç benzemiyor ama çok güzel mübarek… Bira ile iyi gitti.

Tesisin bahçesinde gezerken Hamer olduğunu düşündüğümüz bir bayandan, yerel bir meyveyi, ikramı üzerine tattık. Doğrusu bu pek bir şeye benzemiyordu ama bayandan çok güzel fotoğraflar aldık. Aynı bayanı ertesi sabah tesisin dışında erkeklerle kazma sallarken görünce çok şaşırdık. Neler görüyoruz buralarda!

IMG_3620

Bugün bir kabileyi atladığımızı öğreniyoruz. Aslında yolda Benna kabilesine gitmemiz gerekirdi ama bir şekilde atlandı. Ertesi gün için telafi edileceği söylendi. Hayırlısı bakalım. Kabilelere ulaşmak zor oldukça şoförler bazen kaçamaklar yapabiliyormuş. Yolda pazarda bazı Bennalara rastlasak da kendi ortamlarında farklı oluyorlar…

Yarın Karo ve Hamer kabileleri gezilecek. Bir de Benna kabilesi arayacağız..

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

İlk basım 20.03.2011 Saat 17:48

Gözden geçirilmiş son basım 29.09.2014 Saat 00:49

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

 

 

Etiyopya Gezi Anıları-5. Gün Arba Minch’den Jinka’ya

IMG_7419

omo_valley_mapBelirli başlangıçların kılavuzluğunda, sonu belirsiz bir güne daha uyandık. Bugün yol çok uzun olacak, 330 km yol yapacağız. Artık Kenya sınırında Turkana Gölüne dökülen ve Etiyopya içinde 760 km boyunca yol kat eden Omo Nehrinden adını alan Omo Vadisine ve bu vadi içinde yer alan kabileleri ziyaretimize başlıyoruz.

Sabah erken uyandım ama gün doğumu bulutların azizliğine uğradı. Dün gece Arbaminch’de şiddetli bir yağmur vardı. Yağmur damlalarının, kaldığımız evin damına vururken çıkarttığı ses, uzunca bir süre uyutmamıştı.

Akbabaların, şahinlerin dün kesilen kurbandan arta kalanları yemelerini ve babunların günlük geçit törenlerini izledikten sonra yola düştük. Arba Minch’de bu tesiste, dönüşte bir gece daha kalacağız.

Omo Vadisi, özellikle 450 metre rakımlı Aşağı Omo vadisi, kimine göre 15 kimine göre 20 özgün kabilenin bulunduğu köyleri ile, son zamanların fazlaca turist cezbeden yörelerden bir tanesi. Burada Arbore, Ari, Bena, Bodi, Bumi, Daasanech (Geleb), Dorze, Hamer (Hamar), Kara (veya Karo), Konso, Kwegu (veya Muguji), Mursi, Tsemay ve Turkana gibi kabilelerle temasta olabiliyorsunuz. Bunlardan bazılarına ulaşmak çok zor ve hatta araçlarınızın 4*4 olmaması durumunda neredeyse imkansız gibi bir şey. Bu vadide yaşayan insanların 200000 civarında olduğu yazılıyor.

Bu alana yapılması planlanan ve inşaatına da 2006 yılında başlanan Gibe III adlı devasa baraj tamamlanınca (Hala tamamlanamadı-2014) tüm ekosistemin bozulacağından, bu kabilelerin özgünlüğünden eser kalmayacağından bahsediliyor. İnsanlık bir kez daha medeniyet ve değerleri arasında seçimini yapmış ve bedelini ödeyecekmiş gibi gözüküyor. Bizler, UNESCO nun dünya kültür miras listesi içinde olan bu bölgenin ve insanlarının yaşamını son kez gören şanslılar arasında olacağız galiba. Bu baraja destek veren Avrupa, sonradan tepkiler üzerine desteklemekten vazgeçmiş ve baraj inşaatı da durmuş ama anlaşılan onlarda da “babalar gibi yaparım” diyen bir hükümet var galiba. Çünkü parayı başka bir kaynaktan bulmuşlar ve inşaat tekrar başlayacakmış.

IMG_3341

Biz konumuza dönelim; bir süre arabalarla dere tepe düz gittikten ve vadiye girişte panoromik fotoğraflarımızı aldıktan sonra ilk köy ziyaretimizi gerçekleştirdik. Bu kabile insanlarının genel adı Konso’lar. 80.000 kişi olduğu düşünülen Konsolar, yüksek kayalık alanlara kurdukları köylerde izole topluluklar halinde yaşıyorlar. Bu köyler taş duvarlarla çevreleniyor, burada amaç kolay savunma ve korunma. Köy içinde de 3-4 evlik aileler yan yana gelerek sınırları yine çevrili izole alanlar içinde yaşıyorlar. Tarımla uğraşıyorlar. Sorgum (süpürge darısı) denen bir tahıl ana ürünleri ve hem un yapımında ve hem de yerel içecekleri olan bir biranın yapımında kullanıyorlar. Kahve, pamuk, mısır, fasulye ve diğer tahıllarda ekimi yapılanlar arasında.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Konso köyünde, köyün ana meydanında dikilmiş taş ve direkler gördük. Bunlar her yeni jenerasyonun varlığını gösteriyormuş. Bu direk ya da taşların sayısı köy hakkında bilgi veriyormuş. Gezdiğimiz köyde 9 adet direk sayıyorum yani burası 162 yıllık bir köy.

IMG_3373Bir diğer gelenekte yine meydanda bulunan genç evinin (belirli bir yaşa gelmiş olan genç erkekler evden ayrılıyorlar ve bu evlerde yaşıyorlar) önündeki büyükçe bir taşın, genç erkek tarafından kaldırılarak, omuz hizasından geriye atılması. Bu o gencin evliliğe hazır ve istekli olduğunu gösteriyor. Yerel rehberimiz Miki’nin bu köyden olan ve bizim orayı gezmemize yardımcı olan bir Konso genç kızına aşık olduğunu ama kızımızın biraz nazlandığını öğreniyoruz. Bunu öğreniriz de, Miki’yi rahat bırakır mıyız? “Haydi Miki, kaldır taşı, kızı kaçıralım” bağırışları altında gaza gelen Miki’nin, taşın altında iki büklüm olması ama taşı da atmayı başarması bizi sevinçlere boğdu. Ama kızımız biraz nemrut mu ne? Gönlü yok desem öyle değil gibi, oğlan mazbut, yakışıklı sayılır, işi de iyi daha ne ister diyeceğim ama bilirim bu işler elektrik işidir. Yeterli değil demek ki!

Bu köyün bir diğer âdeti ise mezarların üstüne yerleştirilen ve Waga adını alan tahtadan oyma heykelleri. Bunların her biri birer sanat eseri. Bu heykeller dizisinde, evin ölen büyüğünün heykeli ve çevresinde ondan daha küçük olarak da eşleri ve öldürdükleri düşman ve hayvanlar temsil edilirmiş. Bunlardan en güzel örnekleri, dönüş yolu üzerinde gezdiğimiz Konso müzesinde gördük. Bu heykellerden aşağı yukarı her ailenin evinin önünde varmış ama bunların sanatsal değerleri ortaya çıkınca çalınmaya başlanmışlar. Ondan sonra da yapılmamaya başlanmış. İleri de bunların fotoğraflarını yayınladığım zaman, ne kadar güzel olduklarını sizlerde anlayacaksınız.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Konso insanlarının yüzyıllar boyu geriye giden gelenekleri olmasına rağmen batı tarzı giysileri içinde görmenin biraz garip olduğunu, dönüş yolunda tekrar aynı yerden geçtiğimizde, düşünmedim değil. Bazı genç nesil Konso insanları ise kulübelerde yaşamaktan batı tarzı evlerde yaşamaya geçiyorlarmış. Sonlara şahitlik ettiğimizin bir göstergesi bu galiba..

Bu köyde gezimiz sırasında neredeyse tüm köy peşimizdeydi. Köyün sokakları da daracıktı. Ancak bir kişinin yürümesine müsaade eden bu yollar, bizim onlara olduğumuz kadar, onlarında bize olan merakları yüzünden ve bizle hareket etme istekleri ile de birleşince iyice kalabalık ve geçilemez hale dönüştü.

IMG_3413Bu köyü ziyaretimiz sonrasında Omo Vadisinin derinlerine doğru yol almaya devam ettik. Yolda her zaman ki gibi çocuklar önce tüm hünerlerini sergileyerek arkasından da “hello forank, highland” veya “one Birr” bağırışları ile arabaların peşine takılıyorlardı. Bir parantez açıp Etiyopya’ya, hem de Omo Vadisi kabilelerine seyahati düşünen ve bu notları okuyan gezginlere bir tavsiye de bulunmam lazım. Asla ama asla toplu halde duruyorlarken ve/veya arabanız hareket halinde iken Etiyopya’lı çocuklara, pet şişesi dahil, her hangi bir hediye vermeye kalkmayın. Bunları kapmaya çalışırlarken kazalar, araba tekeri altında kalmalar ve yaralanmalar olabiliyor. Tüm geziden hala hatırlarken tüylerimi diken diken eden manzara, bir paket bisküviyi kendilerine almaya çalışan çocukların yerlerde yuvarlanmaları, birbirlerini ezmeleri ve hiçbirisinin o paket içindeki bisküviden bir tane bile yiyememeleriydi. Eğer bir şey verecekseniz bile ayrı halde durmuş olanlara verin ama bunu yaptığınız anda bile nereden çıktıklarını anlamadan bir sürü insan çevrenizi sarıyor. En iyi hediye ise verdiğiniz para ve tabii ki onları kırmamak adına da fotoğraf çekimi için izin aldıktan sonra vereceğiniz para. Birde fark ettim ki onlara vermek için yanınızda götürdüğünüz araba, bebek gibi oyuncakların bu kabilelerin çocukları için anlamı pek yok. En iyisi okul için çanta gibi, kalem gibi malzemeler, eski-yeni T şort ve ayakkabılar götürmeniz ya da oradan alıp yerel rehber aracılığı ile vermeniz. Ayakkabı özellikle çocuklar tarafından giyilmediğinden/giyilemediğinden, çıplak kalan ayaklarda yaralanmalar çok oluyor ve bunun için ilaç istiyorlar. Bazen verdiğiniz ilaç tehlikeli olabiliyor. Verdiğiniz ilacı bu sefer her şeye veya uygun olmayan yollardan kullanıp kendilerine veya çevrelerine zarar verebiliyorlar. İlaç vermemek en doğrusu herhalde. IMG_3423

Daha sonra yolda bir yerde, bir kulübe de durup piknik tarzı yemeklerimizi, yani ton balıklı sandviçlerimizi yedik. Hemen çevremiz çocuklarla sarılınca, boğazımızdan yemeğin hepsi geçmedi, paylaştık.

Bu kısa mola sonrasında geceyi geçireceğimiz Jinka adlı şehre doğru hareket ettik. Yolda bir sonraki kabilenin insanlarını görmeye başladık; 20.000 kişi oldukları düşünülen ve Tsemay, Tsemey veya Tsamai olarak da çağrılan kabilenin insanlarını.

Tsemaylar, Omo Vadisinin yarı çöl olan bölgelerinin insanları. Hem tarım ve hem de hayvancılıkla uğraşıyorlar. Tsemay erkekleri çok süslüler; kulaklarda küpeler (kabilenin ileri gelen birisi, büyük bir gururla kulağına küpe niyetine taktığı telefon sim kartını gösteriyordu. Rehberimiz uyardı “aman ha! Sakın gülmeyin”), kollarda demir halkalar ve incecik bellerine sardıkları kumaşlar görülmeye değerdi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu kabilenin erkekleri, aynen sonradan ziyaret edeceğimiz Hamer kabilesi erkeklerinin olduğu gibi, boğa üstünde atlama testinden geçmeliler ki erkek olduklarını ispatlasınlar. Boğaların 8-9 tanesi yan yana getiriliyor ve aday erkekler bu boğaların üstünden koşarak geçiyorlar. Bunu 4 kez düşmeden gerçekleştiren Tsemay erkeği artık kocaman bir adam olmuş sayılıyor ve başına renkli bir bant takılıyor. Bunu bir erkek taktı mı, “kızlar dikkat, bu erkek kendine bir eş arıyor” anlamına geliyor. Tur liderimiz Mehmet bu kabile erkeklerinin ince bel ve kalçalarından bahsedip sallana sallana yürümelerini anlatmıştı. Neden anlattı ki diye düşünmüştüm ama bu erkekleri yolda gördüğüm zaman ne demek istediğini anladım. Benim diyen bayanlar, bu şekilde kalçalarını sallayamazlar. Bir de etek tarzı bir giysileri yok mu, kız mı erkek mi ayırt etmek zor… Tabii bunlar kötü yakıştırmalar, aslında bunların hepsini gelenek olarak görmek lazım.

Bu insanlarda diğer kabilelerde olmayan şekilde evlenme düzenleri var. Evlenecek olan kızın ebeveynleri evlenme isteğinde olan erkeği kabul ediyorlar. Evlilik onaylansa bile başlık parası gerekiyor; bu da ya sığır ya da bal, kahve, tahıl şeklinde oluyor. Kabile içinde evlenmemiş kadınlar V şeklinde olan keçi derisinden bir giysi ve kısa etek giyerken evli olanlarda etek uzun ve yeri süpürüyor. Hamer kadınları ile çok benzer şekilde başlarına tereyağı, toprak ve su karışımından sürüp saçlarını süslüyorlar. Hamer kadınlarından farkları ise, saçlarının onlara göre daha kısa olmaları. Hamer kadınlarının saçları enseye doğru uzanıyor. IMG_3456

Erkeklerin ellerinde oturmak ya da ense altlarına koyup uyumak için küçük tabureler daima var. Bunlardan satın almak istedim ama tahta çatlamasın diye yağ sürdüklerinden kokuyor diye almadım.

Bu kabilenin olduğu köye girdik. Konsolardaki gibi tepelerde yaşamıyorlar. Evleri benzer ama tepelerinde testi gibi bir işaret yok. Her zamanki gibi biz ve onlar, karşılıklı olarak, birbirimiz meraktan inceleyip durduk. Bilgi verdik, bilgi aldık. Yol kenarı Tsemay köyü olduğundan, turiste pek alışıklar ve daha talepkarlar. Dorze köyünde olan düzeni bir daha bulamayacağız galiba.

Bu ziyaret sonrası Jinka adlı şehre vardık. Kalacağımız tesise geldik. Burası bence kaldığımız yerler arasında en sevimsizi ama bahçesine diyeceğim hiçbir şey yok. Bol bol kuş vardı.

Bavulları odalara atıp hemen yürüyüşe geçtik. 1500 rakımlarda olan küçücük şehrin birde havaalanının olduğunu öğreniyoruz. Ama görseniz, sadece uzun bir düzlük ne kule var ne de bir şey. Söylemeseler top sahası derim, zaten ancak pırpırlar inebiliyormuş.

Bu şehirde gezerken bir klinik tabelası görüp, içeri girdik. Önce “ne işiniz var” bakışlarını hissetsek de doktor olduğumuzu ve gezmek ve tanımak istediğimizi söylediğimizde izin verdiler. Bize bir brifing verir gibi de anlatmaları çok hoşuma gitti…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yolda iki küçük çocukla arkadaş olduk. Çok sevimliler. Bize şarkılar söylediler. Bir de yanımıza İngilizce pratiğini arttırmak için gelen sonra doktor olmak istediğini söyleyen, ayrılırken de İngilizce sözlük almamız için para yardımı yapmamızı rica eden bir genç takıldı. Oralarda bu hikayeler normal anlaşılan, bizim küçükler bile “biz sokakta yatıyoruz, bize yardım” lafları ile veda ettiler. Bahşişi kaptılar ama hikayeden değil, şarkı söylemek emeklerinden dolayı…

IMG_3479

Bugün de sona erdi. Başında yazdığım gibi; belirli başlangıçların kılavuzluğunda, sonu belirsiz bir güne daha uyandık ama sonu güzel bitti. Yani şu ana kadar tüm günler, benden “on tam puan” aldı.

Yarın Mago Ulusal Parkı içine giriyoruz ve güzel kadınları ile meşhur Hamer ve dudaklarına tabla yerleştiren Mursi kabilelerini gezeceğiz.

Öğrendik ki İstanbul’da kar ve dondurucu soğuk varmış. Ne diyelim! Burada 36 C lerde geziyoruz. Allah İstanbul’da olana yardım etsin..

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi                                      19.03.2011 Saat 23:11

 Yeniden gözden geçirilmiş yayın tarihi         26.09.2014 Saat 23:30

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.