Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Canaima /Venezuela

IMG_7057

Sabahın körü tüm grup otelin lobisinde ayak üstü kahvelerimizi içip hava limanına doğru yola çıktık.  Programda Canaima Ulusal Parkına gitmek var.  Bugün de yol kısmı uzun sürecek. Önce Caracas’dan bir saat uçuş mesafesinde olan Poerto Ordaz şehrine gideceğiz. Burada hava limanında bekleyip, Canaima Ulusal Parkına Cesna tipi 5 kişilik uçaklarla uçacağız. Grup kalabalık olunca bize 5 adet Cesna tipi uçak lazım olacak. Bu uçakların yük taşıma kapasiteleri az olduğundan her birimize birer çanta  dağıttılar ve kişi başına sadece 7 kiloya kadar eşya almamızı istediler. Eşyalarımızın geri kalanını Caracas’da otelde emanete bıraktık. Canaima’da bir gece Angel Şelalelerinin altında hamakta kalacağız. Bir diğer gece ise Campomento Parakaupa adlı bir  kampta kalacağız.

OLYMPUS DIGITAL CAMERACaracas’dan Poerto Ordaz’a kadar sorunsuz bir uçuş yaşadık. Burada ise grup ikiye bölünmek zorunda kaldı. Önce 3 kişilik bir grup gidecek sonra gelecek olan 2 Cesna tipi uçağa ise kalanlar binecek. İlk grubun gitmesi öngörülen saatten daha geç olunca kalanların Canaima’ya gidişi de gecikti. Poerto Ordaz’da minicik havalimanında 3,5 saati bulan bekleyiş tam bir eziyet oldu.

Poerto Ordaz’dan Canaima’ya uçuş kısmı ise zevkliydi. Cesna tipi uçaklarla en son Peru’da Nasca Çizgileri üzerinde uçmuştum.  Bu uçuş beklemenin verdiği sıkıntıyı biraz olsun dağıttı. Guri Baraj Gölü üzerinden geçerken manzara güzeldi. IMG_6760-001

Burada biraz Canaima Ulusal Parkı hakkında bilgi versek doğru olacak;

Canaima Ulusal Parkı 30000 km2 alana sahip, Venezuela’nın Güneydoğusunda Brezilya ve Guyana sınırında bir milli park. Aslında bu park Gran Sabana (Büyük Savana) bölgesi ile aynı alandır. Venezuela’nın Bolivar eyaletinde bulunuyor. 1962’de kurulan park ülkenin ikinci, dünyanın ise 6.büyük parkı olma özelliğini taşıyor. Parkın yaklaşık %65’lik kısmı “Tepui” denen ve milyonlarca yıl önce oluşmuş olan bir tür platodan meydana geliyor. Ancak bu platoların özelliği yüksekte olmaları. Tepesi kesik ve düz bir dağ düşünün. İşte  bu nedenle bunlara “Masa Dağı” deniyor. Masa dağlarının en uzun ve tırmanması en kolay olanı olması özellikleri ile en meşhuru Roraima Dağıdır (Bu dağın tepesi Brezilya, Guyana ve Venezeula arasında sınır yapar).  Bu dağların geçmişi Güney Amerika ve Afrika’nın “Süper Kıta” olarak adlandırıldıkları tek kıta olduğu zamana kadar gidiyor. Bu parkın yerli halkı Pemon adlı bir halk. Pemon dilinde tepui, “Tanrıların Evi” anlamına geliyor.

Bu parkın ulaşımı daha çok hava ya da kanolarla nehirden olmakta ve kara yolu ile ulaşım zordur. Park 1994 Yılında Unesco Dünya Kültür Mirası Listesine alınmıştır.

IMG_5654

Tepuiler izole alanlar oldukları için buranın kendine has bir endemik bitki ve hayvan yapısı da var. Bu yapılara zaten bir çeşit “Karasal Galapagos” deniyor. Örneğin buradaki bazı bitkiler yiyecek kıtlığı yüzünden et oburdurlar. En önemli tepuilerden bazıları Neblina, Autana, Auyantepui ve Roraima Dağıdır.

Bu kayaların oluşumu günümüzden 4000-5000 milyon yıl öncesine dayanıyor ve Quartz arenit kumtaşı özelliğinde.  Bu parkta yaklaşık 115 adet tepui var. Bunların yüksekliği 1000-3000 metre arasında değişiyor. Tepuilerin bazılarında derin mağaralarda var. Bu mağaraların bazılarında suların aktığı uzun delikler var. Yani benzersiz bir yeryüzü şekli.

Yaklaşık 1 saatlik bir uçuş sonrasında, Sapo Şelalesi ve Canaima Lagünü üzerinden süzülerek, Canaima Ulusal Parkının küçük hava limanına iniş yaptık. Grubun tamamının Canaima’da Hava limanında buluşması saat 12:00’leri buldu. Hemen hiç beklemeden hepimizi alan bir araç ile kanolara bineceğimiz nehir kenarına, Ucaima Port’a  götürüldük. Buradan nehir akıntısı tersi yönünde yol alacağımız  kanolara bindik. Grup iki kanoya bölündü. Güçlü nehir akıntısına ters yönde gidebilmek için oyulmuş ağaçtan yapılmış  ve arkada güçlü motorları olan kanolara yerel dilde “Curiara” deniyor. Her bir teknede yaklaşık 15 er kişiyiz. Rehberler de kanolara eşit dağılmış durumda. Kanolarda bir sürücü ve bir de tekne önünde oturan ve sürücüyü yönlendiren rehber var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Nehir sularının iyice azaldığı dönemler, bu teknelerle seyahati zorlaştırıyor. Ama yağmurun bol olup, nehir sularının yükseldiği dönemlerde kano ile daha hızlı yol alınabiliyor. Bizim gittiğimiz gün ve öncesi yağan yağmurlarla sular yükselmiş. Bize “şanslısınız”dendi. Yaklaşık 30 dakika yol yaptıktan sonra yüklerle geçmenin zor ve tehlikeli olduğu çok sığ bir nehir bölümünde kanolardan indik ve tekrar kanolara bineceğimiz nehir kıyısına doğru yaklaşık 30-45 dakikalık karadan bir yürüyüş yaptık. Sonrasında ise tekrar kanolara bindik. Hava iyice karardı ve yağdı-yağacak bir hale geldi. Kısa bir süreliğine de yağdı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burada sizlere bir uyarı yapmak için bir aptallığımdan bahsetmek isterim. Gezi öncesi grup üyelerini Canaima gezi bölümü için iki eşyayı mutlaka yanlarına almaları konusunda tekrar tekrar uyarmıştım. Bunlardan bir tanesi el feneri ve diğeri ise yağmurluk.  Burada yağmur hemen her gün yağıyor gibi. Genellikle sabah-öğlen iyi ama akşama doğru yağış oluyor. Tabii ki bu bahsettiğim Haziran-kasım ayları arası için. Bendeniz Canaima’da fark ettim ki tüm gezi boyunca yanımda taşıdığım yağmurluğu Caracas’da otelin emanetine bıraktığımız bavulun içinde bırakmışım. Tabii özellikle Canaima’da kano ile hamak kampına giden yolda, hayatımda yemediğim kadar yağmuru yedim ve üzerimde sadece mayo vardı. Can yeleğini giysi niyetine kullandım. Demek ki ne imiş? Malzemeleri tekrar tekrar kontrol etmek lazımmış.

Kano ile Angel Şelalesine nehirde yolculuğumuz sırasında önce  Carraro Nehrini takip edeceğiz. Sonra da iki nehrin birleşme yerinde Churun Nehrine geçeceğiz ve Hamak kampına varacağız.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu nehirde kanoyu kullanmak gerçekten ayrı bir tecrübe gerektiriyor. Hele Churun Nehri tarafına geçtiğimiz zaman bu maharet iyice belirgin hale geliyor. Bazen 30-40 cm lik küçük çağlayanları bile büyük bir ustalıkla aşabiliyorlar. Nehirdeki kayalara çarpmamaları ise tamamen önde oturan rehberin ustalığında. O da zaman zaman eline aldığı büyük bir kürek ile kanonun yönünü, dümenin bu uzun kanoyu yapabileceğinden daha hızlıca çevirebiliyor. Hayranlıkla seyrettim onları.

Bu kano yolculuğu akıntıya karşı ve bu su seviyesinde yaklaşık olarak toplam da 6 saat kadar sürdü. Carraro Nehrinin, Churun Nehri ile birleştiği ağza gelmeden önce Pozo de La Felicidad (Mutluluk Havuzu) denen küçük bir şelale ve bunun oluşturduğu minik havuzda yüzmek ve öğle yemeği yemek için mola verdik.  Burada yaklaşık 1 saat kadar eğlence sonrasında tekrar kanolara doluşup yollara düştük.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Angel Şelalesi Auyan Tepui üzerinden akmaktadır. Bu tepui diğerlerine göre en geniş olanı ve toplam alanı 700 km2’yi buluyor. Yerli halk olan Pemon dilinde “Auyan”  kelimesi “şeytan” anlamına geliyor.  Bu tepuinin yüksekliği ise 2620 metre. Eğer dağa yukarıdan bakacak olursak dağ bir dev bir “V” harfi şeklinde gözüküyor.  Angel Şelalesinin bulunduğu ve sonrasında Churun Nehri ile devam eden derin geçit şeytan kanyonu olarak biliniyor. İşte biz Carraro Nehri ile Churun Nehrinin birleştiği yerde bu kanyona devam edip hamak kampına varacağız. Bir süredir bu dev masa dağı kendisini kuzey kısmı ucundan göstermeye başladı. Bu masa dağında çok sayıda şelale akıyor. Bu sıralar bolca yağmur aldığından şelale sayısı çok fazla ve sular çok gür. Ama Auyan  Tepui kendine has bir klima da yaratıyor ve neredeyse hemen her zaman bulutlu. Şöyle adam akıllı bir fotoğrafını çekemedik. Bu arada yağmur hızını arttırdı ve Churun Nehrine girince de sular biraz sığlaştı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Sonunda kampımıza vardık. Yağmur benim için artık azap olmaya başlamıştı. Sevgili Cem İnal sırtından yağmurluğu çıkarıp vermese herhalde sonum iyi olmayacaktı.  Bizi kıyıda, bizden daha önce kampa varan diğer kano ekibi karşıladı. Bizden önce gelenler hamakları hazır etmişler, tavukları ateşe atmışlar, sofranın ıvır zıvırını hazırlamışlardı. Titreye titreye üstümüzü değiştik. Kuru giysiler giydik. Kendimize bir hamak seçtik ve sofraya oturduk. Gezinin bu bölümü için saklanan ve sevgili Aykut’un Türkiye’den getirdiği ve tüm yol boyu taşıdığı rakı ile benim Arjantin’den alıp tüm gezi boyu yanımda taşıdığım şarabı sofraya koyduk. Kadehler buraya kadar sağ salim gelebilmenin şerefine kaldırıldı.  Öyle ya! Bu yolculuk çok da kolay değildi. Hele de bizim yaştakiler için..

Bir de keyfe geldik  küçük bir sirtaki gösterisi bile yaptık…

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Uyuyamayız dediğim o hamakta bir güzel uyumuşum. Yarına işin kutsal mekanını, Angel Şelalesini ziyaret var.

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

29.08.2014 Saat 00:52

 

 

 

Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Sabah Cartagena Sahilinde-Caracas/Venezuela

Bugün artık Venezuela’ya geçiyoruz. Önce Caracas’dan Bogota’ya uçacağız sonrada oradan Caracas’a giden uçağımıza bineceğiz. Yani aslında bugün bütün günümüz yollarda geçecek. Venezuela kısmı bol uçuşlu geçti diyebilirim.

Bogota’ya uçuş saat 11;30’da. Yani sabah biraz vaktimiz var. Bu da günün tek aktivitesi olan Cartagena’da sahile yürüyüş için zaman var demekti. Sabah erkenden hanımla kalkıp bu sefer doğrudan sahile doğru yürüdük. Aklım bir gün öncesinden ağlarını toplayan balıkçılarda ve pelikanlarda kalmıştı. Son kez bu güzel şehrin güzelliklerine şahit olmak istedik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sahile çıkış için surları geçmemiz lazımdı. Ancak Surlardan sahile kestirmeden çıkış biraz cambazlık gerektirdi. Surlar üstünde elinde trombonla bir vatandaşın kendi kendine sabah müziği yaptığını gördük. Biraz fotoğrafladık. Arkasından da boyumuza yakın surdan atlayıp sahile geçtik.  Sahil beklediğim gibi balıkçı sandalları ile hareketliydi. Ancak daha yeni yeni denize açılıyorlardı. Her bir sandalda sayıları 5-10 arası değişen balıkçı vardı. Sizin anlayacağınız hayal ettiğim gibi ağlarını savuran balıkçılar görmek ve fotoğraflamak pek mümkün olmadı. Pelikanlar deseniz piyasada pek yoklar. Dönüşe geçtiğimizde sahilde balık satan bir balıkçı ve balıkçının sağında solunda durup, balıkçının temizlediği balıktan paylarına düşecek olan artıkları bekleyen beyaz balıkçıl ve pelikanları gördük de boş gelmemiş olduk.

Saatimiz geldiğinde Bogota’ya uçtuk.  Burada pek bekleme yapmadan ve ülke çıkışı yaparak 2 saate yakın sürecek uçuşla  Caracas’a doğru yola çıktık.

Biz uçuyorken ben size ziyaret edeceğimiz yeni ülke olan Venezuela ile ilgili kısa bilgiler vereyim;

Venezuela Güney Amerika’nın kuzeyinde yer alan bir devlet.  Başkenti Caracas şehri, resmi dili İspanyolca, nüfusu yaklaşık 29 milyon ve yüz ölçümü 916,445 km2. Venezuela 5 Temmuz 1811 tarihinde İspanyadan bağımsızlığını kazanmıştır.

Bir söylenceye göre  Venezuela adının kaynağı 1499 yılında Alonso de Ojeda’nın keşif gezisidir. Venezuela kıyılarına yapılan keşif gezisi sırasında, gemide bulunan Amerigo Vespucci, Maracaibo Gölünde kazıklar üzerinde bulunan evleri görünce Venedik şehrine bir benzetme yapmış ve bu toprakların adını “Veneziola” (Küçük Venedik)  olarak uygun görmüş.  Ojeda ve Vespuci’nin gezisinde gemideki tayfalardan biri olan Martín Fernández de Enciso’nun gezi anılarını bir kitapta toplamış. Bu kitapta bahsettiğine göre bu topraklarda yaşayan yerliler kendilerine “Veneciuela” adını veriyorlarmış. Venezuela isminin kaynağının bu olması daha doğru geldi bana.

İspanyollardan önce ülke nüfusunu Carib yerlileri meydana getiriyordu. İspanyollar için Venezuela’nın fethi, yerlilerin şiddetli direniş göstermeleri sebebiyle zor ve yavaş oldu. Ülkede birçok kasaba kuruldu. Caracas 1567’de kurularak 1577’de baş şehir oldu. Venezuela, İspanya İmparatorluğunun nispeten önemsiz bir parçası kabul edildiğinden diğer sömürgelerin idaresine verildi.  1811 yılına kadar İspanyol idaresinde kaldı. Daha sonra ise Simon Bolivar’ın başkanlığında ve içinde Venezuela, Ekvador, Kolombiya, Panama ve Peru’nun bulunduğu  Büyük Kolombiya olarak adlandırılan yönetim içinde kaldı.  Anlaşmazlık sonucunda 1830’da Venezuela  konfederasyondan ayrılarak bağımsız bir cumhuriyet oldu. 1830’dan 19. yüzyıl sonuna kadar büyük krizler birbirini takip etti. Yirminci yüzyılın büyük bölümünde ülkeyi askeri diktatörler idare etti. Petrol bu ülkenin hem şansı ve hem de şansızlığı oldu. Büyük devletler, askeri diktalar aracılığı ile ülke idaresine karıştılar ve öz kaynaklarını sömürdüler. 1959’dan itibaren ülke demokratik seçimlerle işbaşına gelen hükumetler tarafından idare edilmeye başladı.

Venezuela’nın yaklaşık % 40’ı ormanla kaplıdır. Petrol üretiminde dünyada beşinci sıradadır. Venezuela bio çeşitliliğin en fazla olduğu 17 ülke arasındadır.

Venezuela deyince akla ; Dünyanın en yüksekten akan şelalesi olan Angel Şelalesi, Güney Amerika’nın en uzun 2. Nehri olan Orinoco Nehri , Dünyanın en büyük 5. Petrol ithal eden ülkesi  ve açığa çıkartılmamış dünya doğal gaz rezervlerinin en fazlasına sahip olan ülkesi gelir.

Hava limanı çıkışında bu sefer bizi Venezuela’daki yerel acente temsilcileri karşıladı. Hem Kolombiya ve hem de Venezuela’daki yerel acenteler hep iki kişi çalıştılar. Bunlardan bir tanesi sanki bir koruma gibi sürekli olarak grubun kontrolünü yaparken diğeri rehberlik hizmeti veriyordu. Rehber dışında olanı güvenlikle ilgiliydi.

Hava limanından çıkışımız saat 17:00’leri buldu. Programı yaparken hava limanına yakın bir otelde kalıp ertesi gün yapacağımız Canaima uçuşları için zaman kazanmak istedik. Bu nedenle yakında bir otelde kalacağız. Yerel rehberler bizim grubu alıp minibüsümüze götürdüler. Minibüsün içine girer girmez şaşkınlık yaşadık. Minibüsün tüm pencereleri sıkı sıkıya kalın pencerelerle kapatılmıştı. Gülmeye başladık ama rehberler gayet ciddi şekilde güvenlik amacı ile perdeleri açmamamız gerektiğini söylediler. Gülsek mi, korksak mı anlamadık ama emin olun tek bir ışık yüzü göremeden otele vardık. Minibüsle bu şekilde seyahatimiz Caracas’a tekrar döndüğümüzde de devam etti.

IMG_6102

Otelimiz Ole Caribe adlı güzel bir oteldi. Burada bir başka ayrıntıyı daha anlatmalıyım; Venezuela para birimi Venezuela Bolivarı. Resmi olarak kurları 1 USD yaklaşık 6-7 Bolivar. Ama korkunç bir enflasyon var ve piyasada para değişim oranları çok fark ediyor. 1 USD verip piyasadan 50-60 Bolivar alabiliyorsunuz. Ülkede hemen herkes döviz bürosu. Hava limanından çıkarken gümrük görevlisi bile döviz değişimi yapabileceğini söyledi. Bu değişimler her zaman güvenli değil tabii ve açıkta bu işlemi asla yapmamak lazım. Biz bu nedenle yerel acente aracılığı ile bu para değişimini otelde yaptık. Verdik USD’leri aldık paket paket Bolivarları.

Otele yerleştikten sonra açlığı bastıralım diye otel lokantasına gittik. Lokanta fiyatlarına bakınca 10-15 USD’ye karidesli, Kılıç balıklı yemek yenip bir de üstüne orta düzey bir şarap açtırabileceğimizi gördük.  Grubu durdurabilene aşk olsun.. Bol bol ve çeşit çeşit yedik. Türkiye’de hele de Bodrum’da bu balıkların yanına  bile yaklaşamaz ve bir sürü para öderken 5 yıldızlı otelde mükellef bir ziyafet çektik.  Venezuela’da bahşiş hesaba dahil ama bol bol bahşiş bile bırakıldı. Günün en güzel anı da bu yemek oldu galiba..

Venezuela’ya giriş yaptık.  Yarın Unesco Kültür ve Doğa Mirası Listesi içinde olan Caanaima Ulusal Parkına doğru zahmetli bir yolculuk var. Koşturmaca sabahın 03:30’undan itibaren başlayacak. Haydi hayırlısı bakalım…

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

28.08.2014 Saat 02:03

 

Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Venezuela Giriş

IMG_7631

Aslında Venezuela turumuza, Venezuela turu demek haksızlık olur. Tur programımızın Venezuela bölümüne Canaima Ulusal Parkı ve Simon Bolivar gezisi demek daha doğru olacaktır. Bu ülkenin başkenti olan Caracas’ı bile neredeyse geçiş şehri gibi kullandık ve burada bile sadece yarım günlük bir tur yaptık. O da Simon Bolivar ağılıklıydı.

Canaima benim için bu ülkede yeter kısımdı. Ancak bu düşüncemin yanlış olduğuna, Canaima’da kaldığımız tesiste tanıştığımız Ukranyalı bir turist bayanın, Canaima’ya gelmeden önce gittikleri plajların fotoğraflarını göstermesiyle daha orada iken inanmıştım.  IMG_7495Bu bölümü yazarken yaptığım araştırmalar ise bana “biraz yazık oldu” dedirtti.  “Biraz yazık oldu” deyip “çok yazık oldu” diyemememin sebebi ise ülkenin güven vermeyen, insan güvenliği durumudur. Yani biraz da korkudan programın bu bölümü kısıtlı olarak yapılmak zorunda kalındı. İstesek de daha fazlasını yapabilmek biraz riskliydi. Doğrusu bu ya! Bizim tur programından Venezuela kısmının çıkartılması ihtimali, tur tarihine 3 ay kalaya kadar vardı. 17 Mart 2014 Tarihinde ülkede olan iç karışıklık uzun bir süre “gidelim mi, gitmeyelim mi?” kararsızlığı yaşamamıza neden oldu. Venezuela bugün hala turizm için “en güvenilmez ülkeler” kategorisinde bir numara. Venezuela’ya gitmeden önce, bu ülkede soygun amacıyla öldürülen insan sayısının 21 kişi/gün olduğunu bir yerlerde okuduğumu hatırlıyorum. Bize orada hizmet veren yerel tur şirketi temsilcisi Felix  2013 yılında ülkede öldürülen vatandaş sayısının 20000’nin üzerinde olduğunu söyleyince olayın korkunçluğunu bir de ülkede yaşayan insan ağzından öğrenmiş olduk.

Felix’in söylediği bir cümleyi çok net hatırlıyorum; “Bugün tüm dünya Filistin’de öldürülen insanları konuşuyor. Öldürülen kaç kişi var?  Orada savaş var! Peki biz de ne var da bu kadar ölüm var ve benim ülkem de insan hayatı bu kadar ucuz? Neden ülkeme karşı dünya bu kadar  ilgisiz?  ” Ölüm sayılarının karşılaştırılması yanlış belki. Ölüme sebebiyet vermenin yanlışlığının az-çok kriteri olamaz. Ama ülkenin zengin petrol yatakları ve ülke üstünde, Chavez ve sonrası , bu konudan hareketle oynanan oyunlar ve ülkenin gelir dağılımındaki eşitsizlikler sonucu halk hareketleri bir yanlışlık olduğunu da düşündürüyor  insana.

IMG_7057Neyse dağıttık yine konuyu! Venezuela hakkında başlangıç olarak neler diyebilirim?

Bu ülkenin gördüğüm kısmı olan Canaima bana ve bize eşsiz deneyimler yaşattı. Dünyanın en yüksekten akan şelalesi olan Angel Şelalesini (Angel Falls) görmek büyük bir ayrıcalıktı bizim için. Ona ulaşmak için çektiğimiz tüm zahmetlere değdi doğrusu. Doğanın gücü,  insana ne kadar zavallı olduğunu burada iyice hissettiriyor. Sadece Angel Şelalesi mi? Sapo Şelaleleri en az onun kadar güzelliğe ve haşmete sahipti. Şelalerin altında yaptığım yürüyüş, beni Angel Şelalesinden daha fazla etkiledi diyebilirim. İçindeki plantasyon ve demir cevheri sayesinde çay renginde  olan  Canaima Lagününde yüzmek ve lagünün beyaz renkli kumlarında yürüyüş ise ilginç ve bir daha yaşayabileceğimi sanmadığım bir olaydı. Yerli dilinde Tepui denen Masa Dağları ise bambaşka bir doğa olayı. Afrika ve Güney Amerikanın süper kıta adı ile tek kıta olduğu 4000 Milyon yıl önce yer yüzünde yaşanan değişimler sonucunda Masa Dağları denen güzellikler ortaya çıkmış. Topraktan aniden çıkan ve dimdik yükselen dağlardan bahsediyorum.

Kıssadan hisse Canaima benim için farklı bir cennet oldu ve anlatması benim için zevkli ve  okuyanlar için de bir o kadar güzel olacaktır. IMG_7752

Caracas ise gezimizin bir başka bölümüydü. Büyük Kolombiya düşünün arkasından yürüyen ve bu ideal etrafında ülkeleri birleştiren bir devrimcinin yani Simon Bolivar’ın  doğduğu, büyüdüğü evini, ülkesini görmek bize de nasip oldu.

Kısacık da olsa neredeyse korumalar arasında yaptığımız kısa Caracas turu bir başka renkti.

 

 

IMG_8190

Evet,  Sevgili Sanal Gezgin dostlarım…

Bugün yeni bir ülkenin gezdiğimiz bölümlerini paylaşmaya başlıyorum sizlerle..

İlginizi çekeceğini umuyorum..

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

27.08.2014 Saat 21:43

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Kolombiya Özet

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Colombia_mapEkvador gezisi, üç ülkeyi içine alan 18 günlük turumuzun merkezindeydi. Kolombiya ise programımızda ikinci ülkemiz olarak geçiyordu. Kolombiya gezimizin sonunda geldiğimiz nokta, Kolombiya’nın mutlaka görülmesi gereken bir ülke olduğuydu.

“Kolombiya’yı gezginlere tavsiye ediyoruz” sözümüzün tek bir nedeni yok. Doğası, farklı kültürleri barındırması, Kolonyal ve Cumhuriyet dönemlerine ait iyi korunmuş ev örneklerinin bolluğu ve bunlarda hala devam eden yaşamın varlığı, insanlarının cana yakın ve güler yüzlü olmaları ilk  aklıma gelen nedenler olabilir. Kolombiya’nın kimliğine yapışmış olan uyuşturucu ticari damgası ve güvenlik konusundaki uyarılara rağmen bu ülkede kendimizi rahat hissettik. Olumsuz imajlarını hızla düzelteceklerine inanıyorum. Turizm bu ülkenin en önemli gelir kaynakları arasına girecektir. Bu ülke ve insanı bunu hak ediyor ve turizme sunacakları çok şeye de sahipler. Bu konuda seyrettiğim tanıtım videoları bana düşüncelerimde haksız olmadığım hakkında bir fikir veriyor. 

Ayrica size http://discovercolombia.com/ adlı bir siteye vaktiniz olduğunda bir göz atmanızı tavsiye ederim. 

Bu ülkede sadece Bogota ve Cartagena şehirlerini gezdik.  Ama Medelline, Santa Marta

gibi görmekten çok mutlu olacağım yerleri de görebilmek isterdim doğrusu.

Karayiplere 1600 km, Pasifik Okyanusuna 1300 km sahili olan bir ülkenin muhteşem kumsalları olduğunu biliyorum. 

Ülkenin %14’lük kısmının Korunmuş Ulusal Park, Ulusal Park ve Korunmuş Alan olduğunu okuyunca neler kaçırmış olabileceğimizi hayal bile edemiyorum. Mutlaka Kolombiya Amazonlarının bizlere 1-2 gün içinde sunabileceği tadımlık güzellikleri vardı.

Görebildiğimiz şehirler arasına Medelline’i katabilmeyi, Cartagena ve Bogota’da en azından 1-2 gün daha fazla kalabilmeyi isterdim. Kolombiya’da kahve plantasyonuna katılabilmek, Tayrona Ulusal Parkı ve Kayıp Şehri gezmek, Kolombiya Amazonlarında bir ekolojda kalıp kuşların peşinden koşmak isterdim. San Andres ve Providencia Adaları, San Gili,  Villa de Leyva, Gorgona Adası ise Kolombiya turizminin ilk 10 yeri arasındaymış. Anlayacağınız biz Kolombiya turizminden bir parmak bal çalmışız dilimize. Yani bir tadımlık almışsız Kolombiya turizminden.

Yine de nankör olmamak lazım.  Bu güzel ülkede 4 gün geçirme ve seçme şehirlerinde bulunma şansını yakaladık. İnsanları ile etkileşimde bulunduk. Onları tanımaya çalışıp, kendimizi ve ülkemizi anlatmaya çalıştık. Bunu yaparken kendimizi dünya vatandaşı hissettik.

Dünya Kitap Başkenti unvanlı Bogota denince aklıma Eski Şehirdeki eski evleri kadar Altın Müzesi de gelecektir. Otuz bin parça altın objeye sahip bu muhteşem müzeyi sakın kaçırmayın.  O kadar güzel ve değerli eserlerin sergilendiğini başka bir müze görmedim.  Bogota’da Botero Müzesi ise bu sanatçıyı çok daha fazla sevmeme neden oldu. Tuz katedrali ise insanın yaratıcılığının bir göstergesiydi. Monserrate Tepesi yağmurlu ve karanlık bir havada  orada olmamıza rağmen yine de etkileyiciydi.

Ama “Bogota mı, Cartagena mı?” diye bana sorsanız düşünmeden “Cartagena” derim. Cartagena’nın Eski Şehir bölgesi müthiş güzeldi. Her bir sokak ve her bir ev size güzel bir his veriyor. Tekrar tekrar gitseniz de bu his pek kaybolmuyor.  Bu şehirde kalacaksanız konaklamanızı mutlaka Eski Şehir içinde bir otelde yapın derim. Gece burada rahat sayılacak şekilde dışarı çıkabilirsiniz . Tabii ki sınırı bilmek şartıyla. Bu şehirde bol bol deniz ürünleri yemenizi tavsiye ediyorum.

Cartagena’nın yakın çevresinde de kaçırılmaması gereken yerler var mutlaka. Hele sabahları deniz kıyısında ağlarını toplayan balıkçılar ve balık peşinde dolaşan pelikanların görüntüsü sık sık aklıma geliyor. Şehir surlarının tepesinde gün batımını izlemek bir başka keyifti. Totumo Volkanı ziyareti ise işin en keyifli kısmıydı.

Evet sevgili Sanal Gezginler.. Bu yazı ile bir ülke hakkında derlemelerimi, tecrübelerimi ve fotoğraflarımı sizlerle paylaştım..

Sırada son ülke olan Venezuela var..

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

26.08.2014 aat 22:19

 

Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Totumo Volkanı-Cartagena /Kolombiya

IMG_6683-001

Cartagena Şehrine insan doyamıyor. Daha bir gece öncesinden, sabah erken kalkıp Cartagena caddeleri boşken o güzelim evleri fotoğraflamaya karar vermiştim.  Bugün günlerden pazartesi ve mesai günü. Benim öyle bir derdim yok ama Cartagena’lı işine gidecek vatandaş, okuluna gidecek öğrenci erkenden uyanmış ve yollara düşmüşler. Bu nedenle sokaklar beklediğimden biraz daha kalabalık ama en azından park eden araba sayısı fazla değil.

Evler gerçekten çok güzeller. Kimi tahtadan, kimi metalden balkonlar, çıkıntılı pencereler. Her balkonda saksılarda renk renk sardunyalar, bazılarından begonvile benzettiğim sarkan çiçekler var.  Balkonlar ve camlar sanki güzellik yarışmasına girmişler ve jüri önünden geçiyorlar gibi. Bugün, bu anda da jüri ben oluyorum tabii ki.. Bahsetmeden geçemeyeceğim bir başka güzel taraf ise evlerin renkleri. Yan yana olan hiç bir evi aynı renkte görmedim.  Mutlaka birbirinden farklı, sıcacık renkte boyanmış evlerin duvarları. Dün iki kez geçtiğim yerlerden, Plaza Simon Bolivar, Puerta del Reloj (Saat Kapısı), Plaza de los Coches (Arabacılar Meydanı), Plaza de la Aduana (Gümrük Meydanı), San Pedro Claver Meydanı bana tüm güzelliklerini, bir de sabah gözüyle sergilediler. Deniz Müzesi önünden surlara çıktım.  Daha sonra ise San Diego Meydanından yürüyüp, alışveriş dükkanlarının yan yana bulunduğu Playa de Las Bovedas’dan yukarıya surlara bir daha tırmandım ve denize baktım.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Otele dönüp kahvaltılarını neredeyse bitirmiş olan arkadaşlara katıldım. “Sona kalan dona kalır” deyişini haklı çıkaran şekilde kahvaltılık nevale pek kalmasa da, şehrin sabahki şahit olduğum güzelliğinin bedeli olarak aç kalmanın, çok da önemli olmadığını düşündüm.  Mutluyum. Bugün Totumo Volkanına (El Totumo Mud Volcano, İspanyolcası Volcán de Lodo El Totumo) bir ziyaret gerçekleştireceğimizden yeni kahvaltılık gelmesini de beklemeden otelden grup halinde çıktık. Gezi grubumuzdan birkaç kişi bu volkanda çamur banyosu deneyimi yaşamak yerine, Bocagrande tarafında plaja gidip, Karayip Denizinde yüzmeyi tercih ettiler. 

IMG_6475

Totumo Volkanı, Cartagena şehrine 50 km kadar kuzeyde,  Santa Catalina Belediyesi sınırları içinde olan bir yer. Volkan dediysek, adı volkan. Yerden yaklaşık 15-20 metre kadar yukarıda olan bir tepecik düşünün.  Merdivenlerle çıkılıp,  yine merdivenlerle çamur dolu kratere giriyorsunuz.  Bu kratere 10-15 kişi aynı anda girebiliyor. Yeni karılmış bir çimento kıvamında ve renginde çamur içinde denge sağlamaya çalışıyorsunuz.  Volkanik çamur güzelliğinize, güzellik katıyormuş.

IMG_6389-002

Minibüsümüz Totumo Volkanına doğru hareket etti.  Bir süre sonra Cartagena merkezden çıkıp, sahil yolunda seyahat etmeye başladık. Balıkçılar sabah ağlarını atmışlar ve balıkla dolu olduğunu umdukları ağları sahilde topluyorlardı. Gökyüzünde Pelikanlar ve akbalıkçıllar, bu avlarda kendilerine pay düşmesini umut edercesine gökyüzünde dolaşıyorlar. Ben bu manzarayı görünce dayanamadım ve Cem ve Aykut’tan aracı durdurmasını rica ettim.  Kapalı grup seyahat etmenin en çok sevdiğim yönü budur.  Ricamız kırılmadı ve  araç durdu. Biz de sahilde çok güzel manzaralara şahit olduk. Cartagena’ya gelirseniz ve denk de düşerse, bu olaya şahit olun derim.

 

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Yaklaşık 1-1.5 saatlik bir yolculuk sonrası alana vardık. Buraya ilk gelen biz olduk.  Sabahları otellerden toplanan müşteriler saat 11:00 gibi burada oluyorlar.  Eğer bu saatlere kalırsanız  volkanik çamura girebilmek için uzun süre beklemeniz gerekebiliyor. Bu nedenle rehberimiz Pacho bizi erkenden yola düşürdü.  Sonradan gelen otobüsleri görünce bunun doğru bir karar olduğunu anladım.  Bizim grup işin keyfini çıkarttı ama o kalabalık grupların pek de keyif yapabildiklerini düşünmüyorum. Aşağıdaki fotoğraflardan birisinde kalabalık grubun sırasının uzunluğunu görebilirsiniz

Yerli halkın söylencesine göre burada ateş, lav ve kül fışkırtan bir volkan varmış.  Bunun bir şeytan işi olduğunu düşünen yerel bir rahip, bu volkanı söndürmüş ve lavını çamura dönüştürmüş.  Bu nedenle çamura kutsaliyet verenler varmış.  Söylence, her yerde söylence işte !

IMG_6479

Minibüs içinde soyunup merdivenlere doğru yöneldik. Grubun neredeyse tamamı çamura girip bu deneyi yaşamak istiyor.  İçeri de bizden önce oraya inmiş olan 1-2 yerli bulunuyor. Bunlar isterseniz size masaj yapıyorlar. Tabii ki iş bittikten sonra bahşişlerini almak koşulu ile.  Merdivenlerden aşağıya ters inmeniz gerekiyor.  Son basamaktan sonra kendinizi çamura bırakıyorsunuz. Önce dengede kalacağım diye debelenip duruyorsunuz. Bu da sizi daha dengesiz hale getiriyor. En iyisi hareket etmemeye çalışmak. Bu arada çamur içindeki yerliler denge sağlamanıza yardım ediyorlar. Sonra alışıyorsunuz ve başlıyorsunuz işin keyif kısmına.  Ayaklar yere değmiyor ve boşlukta asılı kalmak gibi garip bir  hisse kapılıyorsunuz.  Güzelleştik mi? Bilmem, ben de pek bir değişiklik olmadı. Ama ne yalan söyleyeyim çok eğlenceliydi. Denemelisiniz..

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Volkandan çıkış, girmekten daha zor. Ayaklarınız kayıyor. Çıkışta yerliler biraz sermaye gitmesin havuzdan ve biraz da kayıp düşmeler olmasın diye sizin üstünüzdeki çamuru sıyırıyorlar.  Sonrada dış merdivenlerden aşağıya inip, yıkanmak için yakındaki lagüne doğru yürüyorsunuz. İşin bu kısmı ise daha da eğlenceli.  Lagünün kıyısında ellerinde taslarla, bu sefer yerli kadınlar  sizi bekliyor. Sizin elinizden tutup, beraberce suya yürüyorsunuz. Bana şişman bir teyze düştü. Benim elimden tutup suya soktu. Oturttu beni  30-40 santimi geçmeyen suya. Kafamdan aşağıya tas tas su dökmeye, beni yıkamaya başladı.  Ya hu! Beni en son anam  yıkadı 8-9 yaşlarında! Neyse, üzerimizden çamurlar gitti ama teyzemin işi bitmedi. Asıldı benim mayoya, çıkartmaya çalışıyor. “Bu teyze buldu benim gibi volkandan sonra daha da güzelleşmiş kaymak  delikanlıyı, niyeti bozdu” dedim ama sadece benim teyze değil niyeti bozan. Grubu yıkayan yerlilerin alayı niyetten çıkmış, herkesin mayoyu çıkartmaya çalışıyor! Kimimiz direnmedi teslim oldu, mayoyu baştan verdi. Benim gibi bir kaçımız ise asıldı mayoya hemen teslim olmadı. Ama benim teyze bir tas su döküp beni oyalarken, mayomu kaptı!  Şakası bir tarafa sizi lagünde bir güzel yıkıyorlar ve çamurdan arındırıyorlar. Sonrasında  lagünden çıktım.   Beni yıkayan teyzeme, tüm dişlerini gösterip, teşekkür gülücüğünün  yüzüne oturmasını sağlayacak miktarda bahşişi verdim. Mutluluk sonrası sigarasını yakanlar gibi, ben de kendime bir bira söyledim ve yakındaki kafeteryaya oturdum. Grup üyeleri ile gülüşmemiz tüm bu süre boyu devam etti.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonrasında minibüs içinde üstümüzü değişip, Cartagena’ya geri döndük.

IMG_6500

Bizi Playa de Las Bovedas’da ki alışveriş yapabileceğimiz dükkanların önünde bıraktılar. Burada sıra sıra dükkanlarda çok güzel hediyelikler bulabiliyorsunuz. Bu dükkanların önünde otobüs desem değil, kamyon desem değil, bazı banktan bozma oturma sıraları olan ve bekleyen araçlar  dikkatimi çekti. Bunlara Chiva diyorlar.  Chiva, Kolombiya’ya özgü ve bayraklarının renkleri olan sarı-mavi-kırmızı  renklerde süslenmiş, geleneksel müziklerin dinlendiği, yerel içeceklerin içilebildiği seyir halinde parti havası veren bir kamyon.  Chivalarla gündüz olan turlarda  Cartagena’nın sokaklarında gezilip, Castillo San Felipe de Barajas ve Convento de La Popa’ya kadar gidiliyor.  Akşam ise; bu araçlar dans edilebilen, müzik dinlenip, içki içilebilen hale getiriliyor. Yani adeta birer yürüyen disko oluyorlar. Bunlara rumba chiva turu deniyor.  Faytonlarda yoğunluklu olarak burada  ve Saat Kulesinin orada bekliyorlar.

Buradan sonra ise grup ,daha küçük gruplara bölündü. Kimisi şehrin tadını çıkartmaya devam etti, kimisi ise denize gitmeyi tercih etti.

Daha önceden ben Engizisyon sarayı ve Altın Müzesini gezmeyi gözüme kestirmiştim. Gruptan birkaç arkadaş daha bu yerlere gitmek için beraberce hareket ettik. Ancak Altın Müzesi pazartesi günü kapalı imiş, giremedik.  Biz de Engizisyon Sarayına yöneldik.  Her iki müzede Simon Bolivar Meydanında.

Engizisyon Sarayı 2 katlı bir saray.  Üstte çeşitli odalarda şehirle ilgili sergiler var. Ama adına uygun yer alt kısımlarda. Burada engizisyonun işkence aletleri ve nasıl uygulandığı ile ilgili  sergi var. Biraz keyif kaçıran bölüm ama bu uygulamalar burada yapılmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu müze sonrasında Cartagena sokaklarını, Cartagena sanki bizim şehirmiş gibi son kez gezdik.  Surlara çıkıp, güneşin denizde kaybolmasını izledik. Bence bu güzel şehir için iyi bir final oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Otelimize döndük. Bir duş alıp, Cartagena’da otele yakın bir restoranın üst katında kendimize bir sofra kurdurduk.  Bu şehirde son yemeğimizi yedik. O gece, o masa etrafında toplanan her arkadaşımın ortak fikri, bu şehrin o ana kadar ki en güzel olanı olduğuydu.  Sevdik seni Cartagena…

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

26.08.2014 Saat 01.11