Bazı tarihçiler İspanyol kaşif ve yönetici Fernando de Berrio’nun, 16-17. yüzyıllarda bir tarihte, bugünkü adı ile Angel Şelalesini ilk gören Avrupalı olarak söylerler. Ancak bu şelaleye adını veren ve ilk duyuran Amerikalı pilot Jimmie Angel’dır. Jimmie, 16 Kasım 1933’de, aslında bölge nehirleri üzerinde olası altın yataklarını araştırmak üzere uçarken, o zamanlar yöre halkının (Pemon) “Kerepakupai Vená”, ( “En derin yerden düşen şelale” anlamında) diye adlandırdığı şelaleyi görür. Güzelliği karşısında etkilendiği şelaleyi, eşi Marie ve arkadaşlarına da göstermek amacı ile 1937 yılında tekrar Canaima’ya döner. Kendi kullandığı “Flamingo” adlı uçağı ile Auyan Tepui üstünde uçuş yapıp, bir de tepeye inmeye kalkınca güzel başlayan seyahat tam bir ölüm kalım savaşına dönüşür. On bir gün sonunda Jimmie ve diğerleri dağın arka tarafındaki eğimi daha az olan kısmından inip, ölüm kalım savaşını kazanıp köye ulaşırlar.
Jimmie Angel’ın bu macerası dilden dile yayılır ve bu başarısını onurlandırmak için de bu şelaleye Angel Şelalesi denmeye başlar. İlk olarak Angel Şelalesi ismi 1939 yılında Venezuela hükumetinin bir haritasına konmuş ve yerel ismi terk edilip, ondan sonrada bu isimle adlandırılmış. Jimmie Angel’ın uçağı ise 33 yıl boyunca bu dağın tepesinde, bir helikopterle indirilene kadar kalmış. Bu uçak şimdilerde Ciudad Bolivar Havalimanının dışında sergileniyor ama biz göremedik tabii ki.
İşte biz bugün bu efsanevi yeri ziyaret edeceğiz. Tabii ki şelaleyi değil ama şelaleyi tam karşıdan gören bir tepeye doğru tırmanışımız olacak. Her gezginin fırsat bulabilirse düşünü kurduğu bir yolculuktur bu.
(Kerepakupai )Angel Şelalesi (İspanyolca: El salto Ángel), Venezuela’da bulunan dünyanın en yüksek çağlayanıdır. National Geographic ekibi tarafından 1949 yılında yapılan resmi ölçüme göre 979 m yüksekliğindedir. Şelalenin suları, en uç noktadan tabana doğru düşerken 807 metre boyunca hiçbir engele çarpmadan ilerler. Doğa bilimciler bu olayı “serbest düşüş” olarak tanımlıyor. 807’inci metreden sonra kaya çıkıntısına çarpan suların yolculuğu bir süre daha devam eder ve 979’uncu metrede sona erer. Sisli bir görüntüye sahip olan şelalenin suları, kuzeye doğru yol alarak Churun Nehri’ne karışır.
Sabah saat 05:00’de kampta uyandırıldık. Hava daha aydınlanmamıştı. Yarım saatlik hızlı bir hazırlanma sonrası kanolarımıza bindik. Yürüyüş yapacağımız yerin başlangıcına doğru Churun Nehrinde yaklaşık 10 dakikalık bir seyahatimiz olacak.
Sahile çıkıp kanolardan indikten sonra grup olarak ormanın derinlerine doğru yürüyüşe başladık. Hava artık aydınlandığı için çevremizdeki ormanın keyfini süre süre yürüyoruz. Önceleri düz başlayan yol, sonradan sıkı bir eğilim kazanıyor. Normalde bu yolu iyi yürüyüşçüler 45 dakikada alıyorlarmış. Bizim yürüyüş ise yaklaşık 90 dakika sürdü ama hakkını vermeliyim ki grubun tamamı son gözlem noktasına kadar çıkmayı başardı. Angel Şelalesi için özellikle bu dönemde gittik. Yağmurların iyice azaldığı dönemde bu şelale iyice cılızlaşıyormuş. Bu da tam bir hayal kırıklığı yaratıyormuş. Oysa bugün şelale o kadar heybetli bir görünüme sahip ki. Suların bolluğu ve akışın şiddeti ile ortalıkta su bulutu var sanki. Bulunduğumuz noktadan bile makinelerin lensleri ıslanıyor. Makine için özel bir kılıfla oraya gitmeme rağmen lensler hala ıslanıyordu. Sonuçta fotoğrafları istediğiniz kalitede çekmek pek mümkün değil. Bulunduğumuz yer aslında bir kaya sırtı. Seyir noktası burası. Bir de yakındaki bir başka seyir noktası daha var ve orası ağaçlardan dolayı daha korunaklı. Ancak buradan alınan görüntü bir önceki kadar sadece şelale odaklı değil. Su damlacıklarından koruyan ağaç dalları ,kareyi sadece şelalenin doldurmasına izin vermiyor. Her neyse, amaç şelaleyi gören şanslı azınlık arasında bulunmaktı ve bu amaca ulaştık.
Angel Şelalesi gezisi sonrası aşağıya doğru inişe geçtik. İniş çıkıştan zorlu. Kayan zeminde bir arkadaşımız kötü bir düşüş yaptı ancak şükürler olsun ki kendisinin sağlığını ciddi olarak etkileyecek bir sonuç olmadı. Salto Angel yazan tabelanın önünde bir hatıra fotoğrafı çektirdik ve devamında bizi tekrar kampa götürecek kanolara bineceğimiz kıyıya vardık.
Burada kanolara binerek kampımıza döndük ve kahvaltımızı yaptık. Sonrasında ise Canaima’ya doğru dönüş yolculuğumuza başladık.
Dönüş yolu, gelişten daha kısa oldu. Bunda akıntı yönünde gidişinde etkisi var tabii ki. Bugün hava daha açık olduğundan yolda fotoğraflarımızı daha net çekmek şansımız oldu.
Kanolarımıza veda ettikten sonra doğrudan kalacağımız Parakaupa adlı tesise gittik.
Tesis çok güzel. Ama öyle lüks odalar bekliyorsanız yanılırsınız. Canaima’da konaklama yerleri kısıtlı. Kaldığımız yerde daha iyi gözüken yerler var tabii ki. Bizim turda burası oldu. Tesisin bulunduğu konumun güzelliği dışında çok çirkef bir sahibi var olduğunu buraya not edelim. Son günde gezinin en pahalı yemeğini yedik ve peynir tabağı için yaklaşık olarak 15 USD verdik. Sadece bu adam yüzünden burayı tavsiye etmem okurlara.
Öğleden sonrası için planımız ve aktivitemiz çok. Önce Angel Şelalesini ve Masa Dağlarını üstten göreceğiz ve sonra da Canaima Lagününde kano ile tekne gezisi yapıp, buraya akan şelaleleri bu sefer lagün içinden göreceğiz. En son yapacağımız ise Sapo Şelalesine doğru yürüyüş ve şelale altından geçiş olacak.
Angel Şelalesini ve Tepui’leri üstten görmek için Cessna Tipi uçaklara bir daha binmek gerekiyor. Bu uçaklarda bir kişi pilot yanında, 2 kişi orta ve 2 kişi de arkada olmak üzere 5 kişi biniyorsunuz. Her halükarda fotoğraf çekmek kısıtlı olsa herhalde önde olmak en kötüsü gibi. Tabii ki fotoğraf açısından konuşuyorum. Onun için makinası olmayan ya da fotoğraf çekme amacı olmayıp da anın keyfini çıkartacaklar için pilot yanı uygundur bence.
Hava limanından kalkan uçak Canaima Lagünü ve sıra şelaleler üzerinden süzülüp, Auyan Tepui ve Angel Şelalesine doğru yöneldik. Altımızda Carrao Nehri süzülüyor. Karşımızda Ayuan Tepui dağı tüm güzelliği ile görüldü. Doğrusu bu ya sisler altında bu dağ ve Tepui’ler en az Angel Şelalesi kadar görülmeyi hak eden yerler. Hatta bana sorarsanız bu dağlar daha da güzel. Ayuan Tepui de çok sayıda şelale mevcut. Bu dağların kendine has bir kliması var. Bu nedenle de dağlar hemen her zaman dağların yarattığı sislerle kaplı. Bir fotoğraf tutkunu için yüzünü daima saklayan bir güzel gibi. Çok güzel ama çok nazlı dağlar bunlar.
Sonunda Angel Şelalesinin bulunduğu bölüme geldik ve üstten, karşıdan bol bol fotoğrafını aldık. Uçak bir sağa ve bir sola manevralarla herkesin görüntülerden faydalanmasını sağlıyor. Ayuan Tepui’nin üstten görüntüsü daha da etkileyici. Bitki örtüsü yukarıdan bile farklı olarak gözüküyor. Tepede çok sayıda irili ufaklı küçük su yolları var. Bunlar birleşerek Angel Şelalesini oluşturup, neredeyse 1 km yol alıp aşağıya iniyorlar. Çok güzel bir geziydi. Yaklaşık 45 dakikalık bir turu 85 USD karşılığı yapıyorlar.
Angel Şelalesi ve Masa Dağlarını tepeden gördükten sonra Canaima Ulusal Parkının toprak pistine iniş yaptık. Bizi Canaima’ya Puerto Ordaz’dan getiren de, Angel Şelalelerini gezdiren de ve tekrar Puerto Ordaz’a götüren de aynı pilottu. Hatıra fotoğrafı aldık bizim ailenin pilotuyla ve Canaima Lagününü gezmek üzere kanolara bindik tekrar.
Canaima Lagünü, sularını buraya boşaltan Carraro Nehrinin meydana getirdiği bir lagün. Bu lagüne genişlikleri farklı olan şelaleler su boşaltıyor. Bu şelaleler sırası ile Salto Ucaima, Salto Golondrina, Salto Wadaima, ve Salto Hacha adlarını taşıyor. Köye en yakın olanı ve küçük hidroelektrik santralına su vereni Ucaima Şelalesi. Bunları lagün içinden seyrettik ve fotoğrafladık. Karşı kıyıya çıkıp kumlar üzerinde yürüdük. Suyun çay rengi insana kirlilik imajı verse de hiç ilgisi yok. Bu renk tamamen suyun içeriğindeki mineral ve plantasyonla ilgili. Bir sonraki gün bu lagünde yüzerken su içende kalan vücudumuzun aldığı kırmızımsı renk çok ilginç bir görüntü veriyordu.
Kıyıda kısa bir yürüyüş sonrasında bir diğer güzelliğe, Sapo Şelalesine geldik. Bu şelalenin en ilginç tarafı, şelalenin altından yürüyebilmeniz ve önünüzdeki “sudan tül perdesinin” güzelliğine şahitlik etmeniz. Merdivenlerle indiğiniz şelalenin bir tarafından yürüyerek ve üstten akan su perdesinin gerisinden diğer tarafa geçebiliyorsunuz. Bu yolu 1983 yılında Canaima’ya gelen Peru’lu bir yerli olan Tomás Bernal adlı bir adama borçluyuz. 1993 Yılından beri de bu yoldan yürüyüp, şelalenin altında geçmek turların ayrılmaz bir aktivitesi olmuş. Burada benim yeni aldığım su altı fotoğraf makinesi çok işe yaradı. Normal makinelerle buradan yürümeniz ve fotoğraf çekmeye çalışmanız, makinenize veda etmenize neden olacaktır. Zaten şelale başında ıslanmasını istemediğiniz tüm giysi ve aletleri torbaya koyup bırakıyorsunuz ve mayolarınızla şelale altından geçiş yapıyorsunuz. Bu bölümü hepimiz çok sevdik.
Bu aktivite sonrasında yürüyerek kanolara ulaştık ve lagüne son bakışlarımızı atıp kaldığımız tesise döndük.
Tesiste akşam yemeği ve sofrada yapılan günün değerlendirmesi sonrasında yarın yolda geçecek bir gün için, en azından ruhen hazırlanmak adına odalarımıza çekildik. Çok zevk aldığımız bir gün oldu. Burada bir gece daha kalmak varmış.
Gezimizin sonuna doğru yaklaştık. Yarın ki uzun ve hepimiz için sıkıcı yolculuğa kısaca değinip, Caracas gezimizi anlatacağım.
Gezekalın
Dr Ümit Kuru
03.09.2014 Saat 01:56