Sabah saat 09:30’da Bogota havalimanından kalkan uçağımız saat 10:55’de Cartagena havalimanına indiğinde bu şehri seveceğimi anlamıştım. Şirin bir havalimanı var bu şehrin. Bizi havalimanı çıkışında yerel tur şirketinin Francisco javier Fernandez Zambrano adlı çok tatlı bir rehberi karşıladı. Bu kadar uzun bir ismi olunca da bizden kendisine, takma ismi olan, “Pacho” diye seslenmemizi istedi. Bu rehber o ana kadar rastladıklarımızdan en iyisi çıktı. Çok güzel bir İngilizce ile değerli bilgiler aldık kendisinden.
“Onun anlattıkları ile ve benim okuduklarımı bir harmanlarsak;
Kahramanlar Şehri”, “Amerika’nın Kapısı”, “Karaiblerin Başkenti”, “Ana Şehir”, “Duvarlı Şehir”, “Amerika’nın en iyi kaleli şehri”. Bunların hepsi de Cartagena Şehri için söylenen takma isimler. Cartagena, Kolombiya’nın Karaibler Denizi kıyısında ve ülkenin de kuzeyinde olan yaklaşık 1 milyon nüfuslu bir şehir. Kolombiya’nın 5. büyük şehri.
Şehrin bulunduğu alanda yaşam izleri MÖ 4000 yıllarına kadar gitse de kolonyal tarzdaki Cartagena 1 Haziran 1533 de İspanyol istilacı Pedro de Heredia tarafından kurulmuş. İngiltere, Fransa ve bol bol da korsan saldırılarına maruz kalsa da şehir 275 yıl İspanya yönetiminde kalmış. Burası bu süre boyunca Peru ve New Granada’dan gelen altın ve gümüş gibi değerli madenler ve köle yüklemesi için önemli bir liman olmuş. Köle ticaretindeki iki önemli limandan (diğeri Meksika daki Veracruz şehri) bir tanesi burasıymış. Cartagena 11 Kasım 1811 de bağımsızlığını ilan etmiş.
Bu arada otelimize giderken biraz sorun yaşadık. Bunun nedeni o gün Cartagena içinde bir bisiklet yarışı olması nedeni ile, otelimize giden yol dahil, bazı yolların kapatılmış olmasıydı. Arka yolları kullanmamız ise bize şehrin surları etrafında fazladan bir tur atma imkanı verdi. Otelimiz eski şehrin içinde çok sevimli bir otel ve adı da Hotel Tres Banderas. Otele girişler öğleden sonra olunca valizleri emanete bırakıp şehir turuna çıktık.
Şehrin merkezinde çoğunlukla kolonyal tarzda binalar olmasına rağmen, Cumhuriyet dönemi ve Katedral ile Saat Kulesi örneklerinde olduğu gibi İtalyan stili eserlerde görülebiliyor. Cartagena, tarihi merkezi çepeçevre saran surları ile meşhur. Bu surların toplam uzunluğu rehberin anlattığına göre 9 km’yi buluyor (Gerçi araştırmalarımda çeşitli yazılarda bu uzunluk 4-11 km arasında değişiyor. Ama ne olursa olsun Amerika’nın en uzun ve dünyanın da sayılı en uzun şehir surları bu kentin çevresinde bulunuyor). San Felipe kalesini de değerlendirmeye alınca Cartagena Şehri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine girmeyi fazlası ile hak ediyor.
Şehre giriş Puerta del Reloj (Saat Kapısı) ile oluyor ve bu kapıdan girip Plaza de los Coches (Square of the Carriages-Arabacılar Meydanı) e ulaşıyorsunuz. Birkaç adım ötede ise belediye binasına komşu Plaza de la Aduana (Customs Square-Gümrük Meydanı) var.
Bu alanda saat kulesine yakın ve içeri girince hemen görebileceğiniz bir heykel var; Bu heykel şehrin kurucusu İspanyol Pedro de Heredia’ya ait. Bu heybetli görüntüsü altında, İspanya Madrid’de karıştığı bir kavgada kendine saldıran ve burnunu kalıcı olarak sakatlayan 6 adamdan 3 tanesini öldüren ve bu yüzden İspanya’dan yeni dünyaya doğru giden ilk gemiye atlayıp kaçan katil bir adam yatıyor. Sonrasında ise İspanya Kralı-Kraliçesi ile anlaşıp onlar adına bu toprakları kolonileştiriyor.
Bu meydanı geçtikten sonra ise ismini aziz Peter Claver den alan San Pedro Claver Meydanına geldik. Bu meydanı çok sevdik ve kaldığımız sürece bu meydanı gece gündüz ziyaret ettik. Aziz Pedro Claver, Kilisenin hemen yanındaki evinin balkonundan limana bakar ve limana gemi girdiğini görürse hemen gemiye koşup getirilen zenci köleleri vaftiz eder, onlara yardım edermiş. Bu meydanda bir köle ile birlikte yapılmış heykeli var. Bu meydanın sevdiğimiz bir başka güzelliği ise metalden yapılan ve zamanında bu meydanda satış yapan esnafı ve halkı sembolize eden heykellerin varlığı.
Bu civarda, ortasında Simon Bolivar’ın büstü olan ve çevresi balkonlu kolonyal tarzda evlerle çevrili Plaza de Bolívar (Bolívar’s Square) ve Palace of Inquisition (Engizisyon Sarayı) var. Karşı çaprazda ise tarihi 16. Yüzyıla uzanan Cartagena Katedrali var. Plaza Santa Domingo, aynı adlı kiliseye ve ünlü Kolombiyalı sanatçı Fernando Botero’nun şehre hediyesi olan Mujer Reclinada (“Reclining Woman-Yatan Kadın”) adlı heykele ev sahipliği yapıyor. Biz bu gezileri tamamladıktan sonra öğle yemeği sonrasında Simon Bolivar Meydanında Altın Müzesinin yanındaki Monte Sacro adlı restoranda yemek yedik. Güzel deniz ürünleri yapıyorlar.
Yemek sonrasında şehrin 150 metre yukarısında bir tepe olan La Popa Tepesine çıktık. Burası şehrin panoramasını yani şehrin tüm güzelliğini dört bir yandan gözleyebileceğiniz çok önemli bir ziyaret yeri. Bu tepede bulunan başka bir yapı da içinde minik bir şapel ve güzel bir avlunun bulunduğu Popa Manastırı.
Bugünün son aktivitesi ise şehir merkezine 20 dakika yürüme mesafesindeki Castillo de San Felipe de Barajas (San Felipe Kalesi) ziyareti. Kale 1984 yılında eski şehir ile birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alınmış. Burası İspanyollar tarafından kurulan en büyük kale olma unvanını taşıyor. Bu kalenin yapımına 1536 da başlanmış. Bu kale hem kara ve hem de denize hakim üçgen tepe olan San Lazaro Tepesine kurulmuş. İspanya Kralı Philip IV onuruna ismi verilmiş ve yıllar içinde eklemeler yapılarak 1657 yılında tamamlanmış. Bu kale aynı zamanda köleler içinde saklama yeri imiş. Tabii kale taşlarının her birinde köle kanı ve emeği mevcut.
Bu gezi sonrasında otele döndük ve odalara yerleştik. Ama kimsenin bu gece otelde erken yatma gibi bir niyeti yok. Bu şehir hepimizi büyüledi. Güvenlik uyarılarına rağmen de dışarı çıktık. Bu şehir diğer şehirlere göre daha rahat gezebileceğiniz bir şehir ama eski şehir dışına çıkmamak ve sahil kısmına inmemek şartı ile. Önce öğlen gezdiğimiz yerleri daha küçük bir grupla ve hızlıca bir daha yürüdük. Evler benim gördüğüm en güzel kolonyal tarz ev örnekleri. Ne yana bakacak olsak bir şaheser var gibi geliyor bize. kapı tokmakları bile ayrı bir çalışma konusu olabilir.
Bu şehrin gece görüntüleri bir fotoğraf sever için bulunmaz nimet. Şehrin gece ışıklandırması altında görüntüleri mükemmel diyebilirim. Simon Bolivar Meydanında bir de dans gösterisine denk geldik. Bu da işin cilası oldu doğrusu.
Bugün pazar olduğu için tüm dükkanlar kapalı. Plaza de los Coches’de bir restoran bulup atıştırmalık bir şeyler yedik ve günü konuştuk. Bu şehri çok ama çok sevdik..
Evet sevgili dostlar; Cartagena gezimizin ilk gününden akılda kalanlar ve objektifime takılanlar bunlar. Günün özeti; Ben bu şehirde yaşayabilirim.
Yarın Cartagena devam..
Gezekalın..
Dr Ümit Kuru
24.08.2014 Saat 23:29