Ekvador-Kolombiya-Venezuela Gezi Yazısı/ Bogota/Kolombiya

IMG_5456 Sabah çok erkenden uyandırılıp saat 06:00’da Guayaquil’den Bogota’ya uçacak olan uçağa yetişmek için hava alanına doğru hareket ettik. Yani bugün artık ülke değiştirip Ekvador’dan Kolombiya’ya geçeceğiz. Ben gezi öncesi çalışırken Bogota’yı gözüme kestirmiş ve “burası benim  en favori şehrim olabilir” demiştim. Doğrusu bu ya, Cartagena “en” favorim oldu ama Bogota’da beni yanıltmadı.

Bir saat 50 dakika kadar süren bir yolculuk sonrasında Bogota Hava Alanına (El Dorado İnternational Airport) vardık. Kontrolden geçiş ve vize alış, bagaj alma ve bagajla birlikte tekrar X ray den geçme gibi işlemler sonrasında alandan çıkabildik. Bizi dışarıda Beronica adlı bir rehber karşıladı.Yanında bulunan 20-25 arası yaşlarda yardımcısı ile gruba Bogota’da kaldığımız sürece rehberlik edip, koruma ve kollama görevini yerine getirdiler. Kendilerinden memnun da kaldık. Bize ülkelerini iyi tanıttılar ve olumlu düşüncelerle ayrılmamızı sağladılar.

Hava alanı şehrin 15 km kadar batısında ama insanların işe gitme zamanı ve kötü bir trafik var. Trafik sıkışıklığı bu şehrin de ana sorunlarından.Yol boyunca Beronica’dan ülke ve Bogota hakkında bilgi alıyoruz.,

IMG_5160“Bu şehri en çok nesi ile hatırlıyorsun?” diye sorsalar herhalde hiç düşünmeden hemen hemen her sokağın duvarlarında bulunan rengarenk grafitileri ile derim. Rehberimiz geçen senelerden birinde Bogota ve Kolombiya’nın kurtuluş yıl dönümü için dünyanın her tarafından grafiti sanatçılarının Bogota’ya gelip duvarlarda sanat eserlerini yaptıklarını anlattı. Ama benim bu yazıyı yazmadan önceki araştırmalarım bana Bogota’da bu işin daha da eskilere dayanan bir geçmişinin olduğunu düşündürdü. Her ne olursa olsun bu şehrin duvarlarında birbirinden güzel çizimler var. Bogota’da graftileri gezdiren turlar bile düzenlendiğini öğrendim.

Otelimiz Hotel De La Opera şehrin merkezi sayılacak bir yerde. Gezi başladığından beri ilk defa bir şehirde ve bir otelde iki gece üst üste kalacağız. Otelimiz gerçekten çok şirin bir otel. Hemen karşısında Dış İşleri Bakanlık binası olan San Carlos Sarayı var.

Otelin kapısından çıkar çıkmaz karşıda bir tabela dikkatimi çekti. O zaman pek anlamadım ama Simon Bolivar adını görünce de fotoğrafını çektim. Bu yazıyı yazarken o fotoğraf yeniden karşıma çıktı ve yazının anlamını araştırdım. Yalnız yazı Latince İspanyolca karışımı ve bu yazının anlamını keşfetmek epey zamanımı aldı.  Sonunda anlamını sevgili Cem İnal’ın yardımı ile çözdük. Hikaye şudur; Bugünkü Dış İşleri Binası olan San Carlos Sarayı zamanla gözden düşer ve 1822 yılında satılır. Başka bir binaya geçilir ve Büyük Kolombiya bu yeni binadan yönetilir.  1827dIMG_5111e Bogota’da büyük bir deprem olur ve yeni bina da ağır hasar görür. 1828de Simon Bolivar hükümet etmek için  yeni bir bina olarak hasar görmemiş olan San Carlos sarayının geri alınmasını ister ve 1828 de saray 70000 Pezoya geri satın alınır.  Bu binadan Büyük Kolombiya yönetilmeye başlar. 25 Eylül 1828 de Simon Bolivar’a bir suikast düzenlenir ve Simon Bolivar bizim altında fotoğraf çektiğimiz pencereden kaçarak bu suikasttan kurtulur. İşte bu tabela bu olayı anlatıyor. Sevgili Cem’in çevirisiyle ve yazının şiirsel anlatımla anlamı şuymuş;

“Aceleci izleyici,

Bir an için dur..

Meşgul değilsen Simon Bolivarin vatanı kurtardığı kaçış yolunun zevkini çıkar,

Yıl 1828 Eylül ayında hain bir gece..

Ülkenin kurtarıcısı ve babası

Simon Bolivar”

Otelde odalarımızı aldıktan ve eşyaları emanete bıraktıktan sonra şehir turuna başladık. Şehrin merkezi Candelaria bölgesinde gerek Koloniyal dönemde ve gerekse de Cumhuriyet döneminde yapılan evlerin bol örneklerine baka baka yürüyoruz.

Bu arada Bogota hakkında bazı bilgileri vermek lazım. Kolombiya’nın başkenti olan Bogota 2625 mt rakımda ve 8 milyonluk nüfus ile ülkenin en kalabalık şehri. Zengin entellektüel yaşamı, birçok üniversitesi ve kütüphanesi ile Güney Amerikanın Atina’sı unvanını taşıyor. Tüm Kolombiya da olduğu gibi Bogota da da suç anlamında kötü olan şöhret zamanla değişti.

Şehir  Botero Museum ve Altın Müzesi gibi bir çok müzeye ev sahipliği yapıyor. Bogota’da 58 müze, 62 sanat galerisi, 33 kütüphane ve 45 tiyatro sahnesi varmış. Bunlardan yılda 6 milyon ziyaretçi alan Luis Angel Arango Kütüphanesi ve 1823 yılına tarihlenen yapımı ile Amerika da en eski olan Kolombiya Ulusal Müzesi gibi bazıları, dünyaca öneme sahipler.

Altın Müzesi, kolonyal dönem öncesi yerlilerin bakır ve altın karışımından elde ettikleri tumbaga altını dedikleri bir altın türünden 35000 parça esere ve 30000 kadar da seramik, taş ve tekstil esere ev sahipliği yapıyor.

2007 Yılında Bogota UNESCO tarafından Dünya Kitap Başkenti unvanını aldı ve bu anlamda Latin Amerika Dünyasında ilk ve Amerika kıtasında ise Montrealden sonra ikinciydi.

Şehir Kuzey ve Güney olarak ikiye ayrılıyor; kuzey bölümü daha çok zenginlerin kaldığı, fiyatların pahalı olduğu, nezih, tertemiz, vergilerin daha fazla ödendiği yer. Güney ise tam tersi, açlığın, sefaletin, her türlü tehlikenin barındığı yer. Sokak isimleri numaralardan oluşuyor. Yaşanan yerlerin zenginlik durumuna göre 1 den 6 ya kadar numaraları var. Örneğin 1 derece olanlar en fakir mahalleler ve bunlar az vergi ödüyorlar. 6 Numara olanlar ise en varlıklı mahalleler ve bunların elektrik, su ve diğer vergiler için ödemeleri daha yüksek oluyormuş.

IMG_5118Güzel evler arasından bol bol fotoğraf çekerek yürüdük ve aslında şehrin İspanyollar zamanında ilk yerleşim yeri olan Plaza Del Chorro de Quevedo’ya geldik. İspanyollar şehri burada 12 ev ve küçük bir şapel ile kurmaya başlamışlar.

IMG_5152

Bu alandan sonra aşağıya doğru yürüyüşe başladık ve paramızı Kolombiya Pezosuna değiştireceğimiz bir döviz bürosuna uğradık. Sonraki hedefimiz ise dünyanın en önemli müzeleri arasında sayılan Museo Del Oro yani Altın Müzesi. Bu müze mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir müze. Birkaç katlı olan müzede 30000 parçanın üzerinde altın objeler var. Müthiş bir müze diyebilirim. Burada büyüklü küçüklü altından takılar, heykeller masklar var. İspanyolların, bu altınları yerlilerin üzerinde gördüğü zaman ki şaşkınlıklarını ve sahip olmak için kabaran iştahlarını anlayabiliyorum ama elde ediş biçimlerini asla onaylamıyorum.  Altının işlenmesi ve saf veya başka bir maden katılarak kullanılması kabileden kabileye değişebiliyormuş.

IMG_5225

Sonrada bir kapalı odaya girip ses ve ışık gösterisi izledik. Burada aslında bir hikaye anlatılıyormuş.

1537 Yılında Gonzalo Jimenes de Quesada altın peşinde Andların yüksek bölümlerine kadar ulaşmış ve Muisca yerlileri ile temas etmiş. O zamanlar Cordillere And’larında ve Bogota çevresinde yaşayan Muisca yerlileri için Guatavita Gölü kutsalmış. Yerli dilinde Guatavita “yüksek dağlar zirvesinde havuz” anlamına geliyormuş. Ses ve ışıkla bu odada  sembolize edilen El Dorado efsanesinin kaynağı olan ve İnkalara kadar giden bir gelenek, bu gölde bir ritüel olarak uygulanırmış. Buna göre kabilenin reisi ilahlara tapınmadan önce soyunur ve vücudunu altın tozu ile kaplarmış yani altından bir adam olurmuş. Yerliler buna Zipa derlerken bu törene şahit olan Gonzalo Jimenes “Altınla Kaplı Adam-Kral” anlamında El Dorado demiş. Bu törende altınla kaplanan kabile reisi daha sonra kutsal kabul edilen Guatavita Gölüne girip tanrılarına tapınırmış ve yıkanırmış. En sonunda da bu göle altın ve zümrüt gibi değerli objeler atılırmış. İşte İspanyol Gonzalo Jimenes de Quesada’nın şahit olduğu ve yaydığı Altın Kaplı Kral-El Dorado efsanesini bu salonda yaşamış olduk.

IMG_5251

 

IMG_5398

Sonrasında Plaza de Bolivar’a doğru yürüdük. En ilginç olan gözlemimiz ise seyyar cep telefonu görüşmesi yaptıran insanların varlığıydı. Ellerinde 9-10 cep telefonu var, telefon konuşması yapmak isteyenler bastırıyor parayı, dakikası 100 pezoya konuşmasını yapıyor. Telefonlar çalınmasın diye de zincirle bağlamışlar. Neler göreceğiz daha!

Bolivar meydanında çok sayıda askeri ve yönetimsel bina ve katedral var. Önce katedrali gezdik. 1807-1823 Yılları arasında inşa edilen Katedral ülkenin en büyük katedrali. Güney Amerikanın ise en büyüklerinden bir tanesi. İçinde en güzel gördüğüm resmedilmiş bir meleğin alçı veya başka bir malzeme ile yapılmış ayak kısmıydı. IMG_5387

Alanın bir diğer köşesinde kocaman bir adalet sarayı var. Kongre Binası ve Başkanlık Sarayı ise diğer binalar. Tam ortada elinde kılıcı ile Simon Bolivar heykeli yer alıyor.

Bu meydanı gezdikten sonra yemek yemeye gittik. Gittiğimiz lokantanın en önemli özelliği meşhur yemekleri “ajiaco” servis etmeleri. Bu bir nevi çorba olsa da, ana yemek gibi, içinde ne ararsan var. Beğendik. Yemekten sonra ise kahve içmek için hemen karşı sıradaki Juan Valdez  zincir kafelerinden bir tanesine girdik. Kahveleri çok güzel gerçekten.

 

IMG_5455

Sırada bir diğer müze olan Botero Müzesi  (Donacion Botero) vardı. Bu müze de gerçekten çok güzeldi. İçinde sadece Botero’nun resim ve heykelleri değil aynı zamanda Monet,  Picasso, Dali, Pissaro gibi sanatçıların da eserleri vardı. Botero’yu sevdim.

Bu müze gezisi sonrası tekrar buluşmak üzere dağıldık. Biz tekrar Bolivar Meydanına doğru yürüdük. Burada bir de kutlamaya denk geldik.

IMG_5556

 

En sonunda günü devirdik ve otele geldik. Biraz dinlenme sonrası ise bir lokantada akşam yemeğimizi yedik ve şaraplarımızı yudumlarken günün değerlendirmesini yaptık. Genel kanı hepimiz bu şehri pek bir sevdik.

Yatağıma çekildiğimde aklımdaki düşünce bu kadar güzel kolonyal ve cumhuriyet dönemi eseri olan bir şehrin, Dünya Kültür Mirası Listesine girememesinin ne kadar yazık olduğuydu.

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

23.08.2014 Saat 01:53

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

 

 

 

Yorum bırakın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: