• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.143 ziyaretçi
  • Eylül 2014
    P S Ç P C C P
    1234567
    891011121314
    15161718192021
    22232425262728
    2930  

Etiyopya Gezi Anıları-1. Gün Addis Ababa

IMG_1071

Bir gün Etiyopya Kralı Menelik II, sevgili karısı Tauti ile kraliyet sarayının bulunduğu 3200 rakımlı Entoto tepesinden, aşağılarda, bugünkü Addis Ababa şehrinin bulunduğu yeşillikler içerisinde ovaya doğru bakıp Tej adlı baldan yapılma içkilerini yudumlarken aralarında şöyle bir konuşma geçmiş olabilir;

Kraliçe Tauti: “Sevgili Kralım, bu tepede iliğim kemiğim dondu. Yazın neyse de, kışın hiç oturulmuyor! Bak aşağıda yeşillikler içinde güzel bir  yer var. Oraya yeni bir saray yaptırsan da kaplıcalara girsek, iliğimiz kemiğimiz de bir güzel ısınsa!”

Kral Menelik II:”Doğru dersin hanım, yaşlandık ve benim de halim yok artık. Düşman neyin de kalmadı. Dur! Ben şuraya bir güzel saray yaptırayım!”
IMG_0977Kral ve Kraliçe arasında böyle bir konuşma oldu mu olmadı mı bilmiyorum. Ama Kral Menelik II gerçekten de tepede olan sarayını 1896 yılından itibaren bugünkü yerinde inşa etmeye başlamış. Kitabın yazdığı rivayete göre ikisi de aşağılara doğru bakarlarken bir dumanın çıktığını ve buraya gittiklerinde de bir sıcak su kaynağı ve çevresinde güzel çiçeklerin varlığını görmüşler. Amharik dilinde “yeni çiçek” anlamında gelen Addis Ababa ismini verdikleri bu şehri inşa ettirmişler.

Anlamı “Yanık tenli insanların yurdu” olan Etiyopya, 1100000 km2 ve 85 (2012 de 92) milyona yakın nüfusa sahip bir ülke. Fakirlikte dünyanın sondan ilk 10 ülkesi içinde. Etiyopya’nın başkenti olan Addis Ababa’ya THY’na ait bir uçakla doğrudan uçabiliyorsunuz. Uçuş mesafesi 3900 km ve yaklaşık beş saat sürüyor. Addis Ababa’ya varınca bizi yerel rehber karşıladı ve tura katılan diğer 4 kişi ile birlikte otele götürüldük. Yol boyu bir hareketlilik yok. Gecenin karanlığında şehrin dışında bir otele gittiğimizi ve şehir merkezinden uzakta olduğumuzu düşündüm. Ancak sabahleyin aslında bu şehrin klasik anlamda bir şehir merkezine sahip olmadığını öğrenecektim.

Üç binlere yakın rakım yanında, ev dışında herhangi bir yerde ve kendi yastığım dışında herhangi bir yastıkta uyuyamama adetim bu gece de kendini gösterdi. Sağa dön, sola dön sabahı ettim.

Saat 09:30 da kahvaltı sonrası Addis Ababa içindeki ilk turumuza başladık.Yerel Rehberimiz, benim hanım dahil, bayanların ilgisini çekti; Bob Marley mübarek..

IMG_6716

İlk durak Ulusal Müze. Müzeye girişte bir güzel aranıyorsunuz. Diğer arkadaşları aramadan geçiren bayan polisin fotoğrafını çekme amacıyla fotoğraf makinemi doğrulttuğum da bir güzel fırçayı yedim. Aklınızda olsun, bu ülkede adının önünde “resmi” sıfatını taşıyan ne varsa fotoğrafını çekmek yasak. Ciddi anlamda sıkıntı yaşayabilirsiniz.

Ulusal müze üç katlı bir bina. En alt katında Etiyopya bölgesinde bulunan insan öncesi ve insanlığın evrimsel olarak en ilkel formlarına ait buluntuları sergileniyor. Bu bölge bu türden buluntular anlamında çok zengin ve hatta Etiyopyalılar, “tarihin bilinen en eski insan formları bölgemizden başlayıp, diğer alanları yayıldı” diye övünüyorlar. Gerçekten de en eski insan öncesi buluntu 4.4 milyon yıl öncesine ait iken, 3.2 milyon yıl öncesine ait olan ve ilk kez iki ayak üstünde yürüyen insan fosili burada bulunmuş. Bu fosil çok meşhur ve bir değil tam iki adı var; Lucy ve Dankinesh. Sonuncusu Etiyopya halkının verdiği isim. Neden Lucy derseniz, onu bulan arkeolog o anda radyodan müzik dinlerken, radyoda çalan parçanın ismi Lucy imiş de ondan! Rehberimiz bize Lucy ye ait imitasyon iskeletin başında bilgi verirken, Lucy’nin de geziye çıktığını söyledi. Bizim küçük hanım Amerika Birleşik Devletlerinde imiş. Rehberin söylediği bir cümle biraz bizi üzdü;”Lucy bir yıldan fazladır ülke dışında ve ne zaman geleceğini de kimse bilmiyor”. İnşallah Lucy hanım bir an evvel ait olduğu yere sağ salim döner (Bu yazıyı güncellerken öğrendim ki 3.2 milyon yaşındaki Lucy Etiyopya’ya Addis Ababa’daki Ulusal Müzeye ancak 7 Mayıs 2013’de dönebilmiş) 
IMG_6719

Müzenin giriş katı ise Etiyopya da hüküm sürmüş devletlere ve özellikle Aksum Krallığına ait eserlerle dolu. Aksum Krallığı bugünkü Etiyopya ve civar ülkelerden bazı toprakları da içine alan ve MÖ 4 yüzyıldan, MS 10 yüzyıla kadar hüküm sürmüş ve Roma ile Hindistan arasındaki ticarete ara buluculuk ettiği günlerde en parlak zamanlarını yaşamış bir krallık. Kral Ezana zamanında Hristiyanlık kabul ediliyor (MS 356) ve Etiyopyalıların başka bir övünç kaynağı olan resmi olarak Hristiyanlığı kabul eden ilk imparatorluk olarak tarihe geçiyor. Bu topraklar Kureyşlilerin baskısından kaçan Müslümanların hicret ettikleri yerler. Musevilik açısından da bu toprakların önemi varmış. Rivayete göre Saba Melikesi Belkıs, (Habeş dilinde Nigist Saba), günümüz Etiyopya veya Yemen’inin olduğu topraklarda hüküm sürdüğü farz edilen, tarih öncesi Saba hükümdarıdır. İsrail Kralı Süleyman Peygambere hediyelerle himaye istemek için giderse de, Süleyman onu baştan çıkarır ve bu aşktan Etiyopya’nın ilk kralı olan 1. Menelik doğar. Bu oğul babasını merak edip İsrail gider. Dönüşte de beraberinde Eski Ahit’in bulunduğu sandıkla döner. Bu sandık hala Etiyopya’da bulunuyor deseler de, ülkeden gören yokmuş. Hikaye bu. Her ne olursa olsun bu topraklar üç din açısından da önemli olmuş.

IMG_0943Müzenin giriş katında bulunan bir diğer bölüm ise Haile Selassie (önceki adı Ras Tafari)’ye ait tahtın ve ona ait olan eserlerin bulunduğu bölüm. Haile Selassie Etiyopya’nın son kralı ve 1892 de doğup 1930-1974 yılları arasında kral olarak ülkeyi yönetiyor. Daha sonra bir darbe ile devriliyor ve 1975 yılında da şüpheli bir şekilde ölüyor. Bugün bile Etiyopya halkı bu kralı seviyor. Bu küçük adam kendinden büyük aslanları ile de meşhur. IMG_0950

Müzenin en üst katında ise etnografik bazı eserler ve keçi derisi üzerine yapılmış resimlerin sergilendiği bir bölüm var.

Müze gezisi sonrası yemek zamanı ancak daha acıkmadık. Şöyle bir yürüyelim, bu arada da sokaktaki Etiyopyalı hakkında bilgi sahibi oluruz dedik. Kısa yürüyüş sırasında sokaklardaki yoksulluk dikkatimizi çekiyor.

Lokanta, hemen müze yanında bulunan Lucy adlı bir lokanta. İçerisi turist dolu. Yemekleri ısmarladık ve tabii ki yerel yemekleri tatmak istiyoruz. Siparişler verildi, bu arada da grubumuzun diğer üyelerinin bulunduğu 3 arkadaşımız ve grup liderimiz Mehmet beyle buluşuyoruz. Onlar bizden önce gelip Kuzey Etiyopya gezisi yaptılar. Bizde katılmak isterdik, böylece kuzeyden güneye tüm ülkeyi tanıyabilecektik ama heyhat! Ne az para ve ne az zamanımız var…

IMG_1010İnjera, teff isimli bir tahıldan üretiliyor. Bizim tadına bakıp yemekte zorlandığımız bu gri renkli, ekşimsi ekmek, içine sebze ve et yemekleri öbek öbek konularak servis ediliyor. Yerel halk yemeğin ekmek kısmından sağ eli kullanarak bir kısım kopartıyor, sonra içine bir parça sebze veya et alıp öyle yiyor. İkinci eli kullanmak ve parmakları yalamak ayıp kaçıyormuş. Doğrusu bu ya biz bu tadı pek sevmedik. Ama hanım avaze adlı acılarını pek sevdi. Benim denemeye niyetim bile yok. Hanım bir acıyı sevdi ise benden dumanlar çıkar… Ama orada içtiğim St George (daha sonradan içeceğim Harar) adlı birayı sevdim. Fiyatlar ucuz. Etiyopya’nın para birimi Birr ve 1 USD=16,6 Birr (2014 Eylül ayında bu oran 20 Birr). Bir bira için lokantalarda, yerine göre, 15-24 Birr ödedik. Ama paraları çok kirli, her dokunmamız sonrasında elimizi dezenfekte etmek zorunda kaldık. Bir ayrıntı daha; eğer bizim gibi güneye doğru gidip de Omo kabilelerini ziyaret edecekseniz, Addis Ababa’da paranızı bozdurup, 1, 5 ve 10 Birr gibi küçük para birimlerinden stoklamanız gerekir. Bir diğer önemli ayrıntı ise bu kabilelerin insanları için fotoğraf çektirmek bir kazanç kapısı ve duruma göre 1-5 Birr arası para vermeniz gerekiyor. Bu parada eğer yeni olmazsa almıyorlar.  Yani fotoğraf paranız daha Addis Ababa’dan hazır edilmeli.

Daha sonra Entoto dağına gitmek için yola çıktık. Burada iki önemli yer var; bir tanesi Kral Menelik II’ye ait olan eski saray ve diğeri ise St Mary Ortodoks kilisesi ve müzesi. Entoto tepesi 3200 mt rakımlı bir yer. Buraya çıkarken yol boyunca sırtlarında yakacak olarak kullanacakları okaliptüs dalları ile yüklü kadınları aşağıya inerken görüyoruz. Sırtlarında o yüklerle ne kadar kötü gözüküyorlar. Tepeden şehre kilometrelerce yürüyorlar, inanılır gibi değil… IMG_1048

Tepeye çıkar çıkmaz hemen çevremiz çocuklarca sarılıyor. Kral Menelik II’in taç giydiği 19. Yüzyıl tarihli bu Kiliseyi gezme şansımız olmadı. Çünkü biz Etiyopya’yı gezerken orada 46 gün sürecek olan oruç zamanına denk geldik. Bu dönemde hayvansal ürünler tüketilmiyor ve saat 12-15 arasında kiliselerde ayin yapılıyor. Etiyopya da Hristiyanlık olsun, Müslümanlık olsun hemen hemen ilk halleri ile yaşanıyor. Örneğin kiliseler içinde oturma yerleri yok, insanlar ayakta T harfi şeklinde uzun sopalara dayanarak ayin dinliyorlar. Büyük bir günah işlediğine inanan Hristiyanlar kilise içinde girmeden ayini hoparlörlerden dinliyorlar, öyle papaz önünde günah çıkartmak yok. Onun için kilise önünde bir sürü insan vardı, bazıları ise trans halinde bağırıyorlardı.Gerçi buraya bazı mental veya bedensel özürlü insanlarda şifa bulmaya geldikleri için bağırmalar özürden mi yoksa trans haline geçmeden mi anlamadık..

Daha sonra kilise yanında bulunan küçük müzeyi gezdik. Burada daha çok Kral Menelik ve eşine ait eşyalar var. İçeride foto çekmek yasak, artık nedense? İçeri de pek bir şey yok ki..

Kilise de ayin olduğundan arkadan dolaşıp, eski saraya girdik. Saray dediysem büyükçe bir ev düşünün. Pek bir özelliği yoktu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Çocukların “Money, Money” bağrışları arasında küçük otobüsümüze atlayıp, Haile Selassie’nin yaşadığı yeni saraya gittik. Burası aynı zamanda Sosyal Bilimler ve Hukuk Fakültesi olarak da iş görüyor. Bugünkü hali 1890 da Kral Makonnen ve Tafari tarafından yaptırılıyor. Saray içinde Haile Selassie’nin ve karısının odalarını gezdik. Ancak en ilginç olan olay, saray içinde Haile Selassie’ye hizmet eden ve son anlarına tanıklık etmiş olan bir adamla tanışmaktı. Saray içindeki Etnografya Müzesi küçük ama değerli eserlerle ve bilgilendirici yazılarla dolu. Burada anlatılan kabilelerin bir kısmını ziyaret edeceğiz. Yukarıda müzik aletlerinin sergilendiği bölüm çok hoşuma gitti. Ayrıca 1896 da kral Menelik II nin, Adua (Adwa) savaşı sırasında İtalyan kuvvetlerine ağır bir yenilgi tattırmasının resmedildiği yağlı boya tablo beni etkiledi. Bu tabloda iyiler yani Etiyopya güçlerinin yüzleri cepheden resmedilirken, düşman askerlerin, yani İtalyan askerlerin, yüzü ise profilden resmedilmiş. İlginç değil mi? Tabloya bakıp, kim düşman, kim değil anlayabiliyorsunuz. İçeride fotoğraf çekmek yasaktı.. IMG_6770

Sonra ise şehir içinde küçük bir tur atarak kahve içmek ve almak için Caffe Tomaco adlı bir yere gittik. Etiyopya kahvenin önemli bir üretim yeri. Yani aslında kahve Yemen’den değil, Etiyopya’dan bize gelmiş. Yemen ise bu yolculuğa aracılık etmiş.

En son ziyaret yeri ise alışveriş yeri olan Pazar (Marketo) ama orada inmeden sadece araçla geçeceğiz. Çünkü burada 17.000 civarı işyeri var ve sanki tüm Addis Ababa orada. Tabii her türlü çalma ve çırpma olayları da orada cereyan ediyor. Bu nedenle hiç inmeden içinden geçip otelimize varıyoruz.

Bugün epey yorulduk biraz ayakları uzatmak ve duş almak iyi geldi. Ancak yine uyku yok, gözler kapanıyor ama beynim uykuya karşı. Dön dur, düşün dur..

Sabaha Etiyopya’nın güneyine doğru hareket var. Haydi hayırlısı, esas gezi şimdi başlıyor.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

İlk yazı tarihi

15.03.2011 Saat 10:20

Gözden geçirilmiş yazı tarihi

19.09.2014 Saat 23:04

IMG_1177-001

Etiyopya Gezi Anıları: “Hello Foreynk”

IMG_3653

Sevgili Sanal Gezginler,

Bir kısım takipçim belki biliyordur. Ancak çoğunluğun bilmediğini düşündüğüm bir konuyu sizlerle paylaşmak ve bir açıklama yapmak isterim.

Gezi yazılarımın, tarafımdan, sanal ortamda gezginlerle paylaşılması aslında bu sayfalardan öncesinden başlamıştır.  İlk gezi yazımı 2009 yılı Haziran ayında http://www.gezekalin.blogcu.com adresinde yazmaya başlamışım. Gezilerimin öncesi de var tabii ki, ancak sanal ortamda amatörce yazılarımı ilk kez Balkan Ülkelerine yaptığım gezi sonrasında ve yukarıda belirttiğim adrese yazmıştım. Gezi yazılarıma başlama nedenim, özellikle o zamanlar, gezi anılarını sanal alemde ortak kullanıma sunan gezginlerin ve türkçe gezi yazılarının azlığıydı. Son zamanlarda bu yönde çok değerli bloklar görüyorum ve mutlu oluyorum.

Geçen sene kendi adıma internet ortamında alan ve isim alıp yazılarımı http://www.gezekalin.com adresinde paylaşmaya başladım. Dün yaşadığım bir olay daha önce yazdığım gezi yazılarını, belki biraz güncelleyerek, bu sayfalara taşımamın uygun olabileceğini düşündürdü. Arkadaşım Etiyopya’ya gezi planlıyor ve benden Etiyopya gezisi ile ilgili “neler söyleyebileceğimi, hangi ipuçlarını verebileceğimi” sordu.  Ben de kendisini eski blog yazılarıma yönlendirdim ama tüm yazılarımı derli toplu ve daha görsel içerikli bir sayfada toplamanın doğru olacağını da düşünmeye başladım. Bu nedenle bir süre bu sayfalarda eski gezilerimden anı yazılarını bulacaksınız. Bu yazıların altında gezi yazısının ilk yayınlanma tarihi vardır. Dolayısıyla geziyi o tarih itibari ile değerlendirmenizi rica ediyorum.

Eski gezi yazılarımın bu sayfalarda yayınlanması fikrini doğuran gezi olan Etiyopya gezisi, bu yazıların ilki olacaktır. Ben tekrar okurken çok zevk aldım, umarım sizlerde aynı düşüncelere sahip olursunuz.

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

19.09.2014

IMG_4050

OKUYUCUNUN DİKKATİNE: ETİYOPYA GEZİSİ MART 2011 TARİHİNDE YAPILMIŞTIR. GÜNCELLENMİŞ ESKİ GEZİ YAZISIDIR…

IMG_3384Hello foreynk”; Bu kelimeleri bazen “Hello forank”, bazen “Hello forink ve bazen de “Hello farenç” olarak duyduk. Bölgesine göre, çocuğuna göre söylem değişti. Ama en sık duyduğumuz, biraz da uzatılarak söylenen, “Hello Foreynk”’di.

Bunlar, yol kenarında sıra sıra dizilen, her biri kendi hünerlerini sergileyerek bazen bize sadece el sallayan, bazen “Hello foreynk”’in hemen arkasından gelen “Hay Lend” (High Land-Bu bir pet şişe içinde satılan su markası. Boş su şişelerini istemek amacıyla söylüyorlar) kelimeleri ile arabalarımızın arkasından delicesine koşan çocuklardan, Etiyopya gezimiz boyunca duyduğumuz kelimelerdi. “Merhaba Yabancı” (Hello Foreign) demek istediklerini, sevgili rehberimiz Mehmet açıklayana kadar anlamadık. Gezi yazımın giriş başlığının “Hello foreynk” olması gerektiğini, daha orada iken ve bu kelimeyi ve anlamını öğrendikten sonra kararlaştırmıştım. Salya-sümük, çoğunlukla çıplak ayak ve parçalanmış giysiler içinde olsalar da dünya güzeli halleri ile o minik ellerini açarak, artık sadece adı kalmış ama fabrikası çoktan kapanmış ve her su şişesi için kullandıkları“high lend” kelimeleri ile bağırarak arabaları takip etmeleri benim için unutulacak bir olay değildi. Aklıma ne zaman Etiyopya gelse, onların bu hallerini hatırlayacağıma eminim. IMG_2720

Etiyopya gezisinden döner dönmez fotoğrafları sınıfladım, bilgileri ve izlenimlerimi not ettiğim deftere göz attım. Bilgiler taze iken, sıcağı sıcağına gezi anılarımı yazmaya başladım. Bu gezinin programını okuduğum zaman iyi bir gezi olacağına inanmıştım. Etiyopya’nın başkenti olan Addis Ababa’dan başlayarak güneyinde yer alan Omo vadisi kabilelerine doğru 10 gün sürecek olan bir gezi yaptık. Bu bölgeler oldukça zor olan bölgeler. Ancak turizm yönünden bir o kadar da bakir olan yerler. Öyle lüks arayan, her dakika elektrik ve sıcak su arayan, her istediği yemeği bulacağını düşünen oralara gitmesin. Hayal kırıklığı yaşayacaklardır. Ama orada yaşayabilecekleri deneyimleri de kaçıracaklardır. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; bu gezi benim  yaptığım en muhteşem gezilerden birisi oldu.

Evet, sanal gezgin arkadaşlarım; elde anılar, bol bol fotoğraf var, video var, belge var.. Anlatacak adam olarak bendeniz de var… Daha ne bekliyorsunuz, buyurun Etiyopya gezi anılarıma..

Gezekalın..

İlk yazım tarihi:

13.03.2011, saat 19:16

Yeniden gözden geçirme

19.09.2014, Saat 02:27

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Dünya Kültür Mirası Listesi-Venezuela

IMG_7919

Venezuela’nın Dünya Kültür ve Doğa Mirası Listesi içinde 3 yere sahip. Bunların adları ve kabul tarihi sırası ile şu şekildedir (Bu yerleri gezmediğimden UNESCO World Heritage Convention resmi sayfasından link verdim. İlgilenen oradan bilgilenebilir. ÜK);

        Küitürel Miras
       Doğal Miras
  • Canaima Ulusal Parkı (1994)

IMG_7856

         CANAİMA ULUSAL PARKI

Biz Venezuela’da Dünya Kültür Mirası listesi içindeki yerlerden sadece Canaima Ulusal Parkını gezebildik. Aslında listede bulunan Caracas’daki Üniversiteyi gezme şansımızda olabilirdi ama güvenlik sorununu o kadar ön plana çıkarttılar ki yapamadan geldik.

      Canaima’da geçirdiğimiz zaman unutulur gibi değildi. Buraya defalarca gitsem doyamam. Bazen fotoğraflara baktığımda Canaima Lagününde yüzmenin, Tepuileri uçakla tepeden görmenin y ada Angel Şelalesinin o muhteşem görüntüsüne şahit olmanın mutluluğunu içimde yeniden hissedebiliyorum.  OLYMPUS DIGITAL CAMERA

       IMG_7889 1962’de Ulusal Park olarak ilan edilen Canaima ülkenin ikinci, dünyanın ise 6.büyük parkı olma özelliğini taşıyor. Canaima Ulusal Parkı en iyi Masa Dağları (Tepui) ve Angel Şelalesi ile tanınmaktadır. Bu parkın Dünya Doğa Mirası listesine girmesinde en önemli neden olan Tepuilerin üstü tamamen kendisine has bir biolojik çeşitlilik gösterir. Bu park tüm Venezuela’nın enerji ihtiyacının %60’ına denk gelen enerjiyi sağlayan Guri Hidroelektrik Santralinin su kaynağı Caroni Nehrini beslemektedir. Parkın düzlüklerinde, savanada, Pemon adlı halk yaşamaktadır. Bu parka en yakın şehir 600 km ötedeki Ciudad Bolivar’dır. Buradan başlayan ve parkın doğdu sınırı boyunca ilerleyip, parkın güney-doğu köşesine ulaşan yol, bu parkın tek karayoludur. Bunun dışında parkın batısına ulaşım sadece hava yolu ile olabilir. Ulaşımın güçlüğü benzersiz kalmasının devamını da sağlıyor gözükmektedir.

IMG_7744

       Afrika ve Güney Amerika bir zamanlar tek kıta olduğundan, Roraima Tepui örneğinde olduğu gibi, Canaima’daki kumtaşından düz tepe ve yarıklar şeklindeki yeryüzü şekilleri Batı Sahara’dakilere benzerler. Yani burası Batı Afrika ile jeolojik benzerlikler gösterir.

Canaima’nın faunası, sayıca çok fazla olmamasına rağmen, çeşitlilik arz eder. Buranın tek endemik memelisi Podoxymys roraimae adlı bir kemirgen hayvandır. Burada 30’un üzerinde bu bölgeye özel endemik kuş türü vardır. 9000 yıldır yaşamın olduğu anlaşılmıştır.   IMG_7495

     Bu parka gidecekseniz en az 3 gece kalmalısınız. Angel şelalesi mevsimsel olarak suyu azaltarak veya çoğaltarak size görsel bir şölen sunacaktır. Onu tam karşıdan görebileceğiniz noktaya kadar üşenmeden yürüyün derim. Şelalelerin gücü ve insan oğlunun bu güç karşısında zavallı olduğu hissi sizi hiç rahatsız etmeeyecek, bilakis doğaya olan saygınızın arttığını hissedeceksiniz (https://gezekalin.com/2014/09/02/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-angel-selalesi-venezuela/).

IMG_7650

       GEZEKALIN

      Dr Ümit Kuru

      11.09.2014 Saat 15:00

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yapmadan Gelmeyin! -Kolombiya

IMG_5454

Kolombiya’ya gitmişseniz bunları yapmadan;

IMG_6357   Bogota’da şehir duvarlarında çizili ve her biri birer sanat eseri olan grafitileri görmeden, IMG_5162-001

 

IMG_5213

  • Bogota’da “ajiaco” adlı çorbalarından, Juan Valdez Kahve Zincirlerinden bir tanesinde oturup aromatize kahvelerinden denemeden,
  •  Botero Müzesini (Donacion Botero) sindire sindire gezmeden, IMG_5480
  • Zipaquira Köyündeki Tuz Katedralini ve köyü gezmeden, Zipaquira Köyünde Sanalejo adlı restoranda ızgara balık veya et yemeden, IMG_5772
  • Monserrate Tepesine teleferikle çıkıp, Bogota’nın panoramik görüntüsünün tadına varmadan (https://gezekalin.com/2014/08/23/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-tuz-katedralizipaquiramonserrate-tepesi-kolombiya/),
  • Zümrüt taşı ile meşhur Bogota’da bir zümrüt taşı satan mağaza gezmeden,
  • Cartagena‘da Puerta del Reloj (Saat Kapısı)’dan eski şehire girip Plaza de los Coches, Plaza de la Aduana dan geçip San Pedro Claver Meydanını gezmeden, Bolivar Meydanında bulunan Engizisyon Sarayını gezip insanlara işkence yapmanın inceliklerine ulaşmada insanlığın takip ettiği karanlık yolları görmeden, Plaza Santa Domingo’da Botero’nun şehre hediyesi olan Mujer Reclinada adlı heykeli görmeden, Bolivar Meydanında bulunan Monte Sacro adlı restoranda sunulan deniz ürünlerini denemeden, Castillo de San Felipe de Barajas  (San Felipe Kalesi) ziyaretini gerçekleştirip askeri mimarinin bu güzel eserini görmeden, Cartagena şehir surlarında gün batımını seyretmeden, her biri birer güzellik abidesi olan renk renk boyalı, balkonları çiçek dolu kolonyal evleri ve sokakları görmeden (https://gezekalin.com/2014/08/24/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-cartagena-kolombiya/),

IMG_6640

DÖNMEYİN!!!!

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

10.09.2014 Saat 13:20

 

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Dünya Kültür Mirası Listesi-Kolombiya

IMG_6144

          Kolombiya, son gezimizin konusu olan üç ülke arasında, UNESCO Dünya Kültür ve Doğa Mirası Listesi içine en fazla eser ve doğa alanı sokmuş olan ülke konumundadır. Kolombiya Dünya Kültür ve Doğa Mirası Listesi içinde 8 yere sahip. Bunların adları ve kabul tarihi sırası ile şu şekildedir;

          Kültürel Alanlar

  • Kolombiya Kahve Plantasyonu Alanları (2011)
  • Santa Cruz de Mompox tarihi merkezi (1995)
  • Tierradentro Ulusal Arkeolojik Parkı (1995)
  • Cartagena Liman, Kale ve Anıtları (1984)
  • Qhapaq Nan, And-İnka yolu (2014)
  • San Agustin Arkeoloji Parkı (1995)

          Doğal Alanlar

  • Los Katios Ulusal Parkı (1994)
  • Malpelo Fauna ve Flora Çiftliği (2006)

Biz bu alanlar içinden sadece Cartagena içinde olanları gezme şansını elde edebildik.

         CARTAGENA

    IMG_6214Tarihin her döneminde güzel olmuş bu şehir UNESCO listesine girmeyi sonuna kadar hak eden bir şehir bence. Amerika’nın en uzun ve dünyanın da sayılı uzun şehir surlarına sahip bu şehri gezmeye doyamadık.

    Kolombiya’nın kuzeyinde, Karayipler kıyısında 1533 yılında İspanyol Heredia tarafından kurulmuş olan Cartagena’nın en önemli özelliği, Güney Amerika’nın ayakta kalmış en geniş ve eksiksiz askeri yapı örneklerine sahip olmasıdır. Bu şehir tarihsel ve stratejik önemi nedeni ile hep güçlü tutulmaya çalışılmış ve bu nedenle de 16,17 ve 18. Yüzyıl askeri mimarinin en güzel örneklerini içeren kale ve surlara sahip olmuştur. Burada ilk savunma amaçlı yapılar İspanyol Kraliyetinin önemli mimarı Bautista Antonelli’nin 1586 yılında yaptığı şehir surları ve burçlarıdır. Ancak daha sonra takip eden yıllar içinde körfezin doğal engelleri dışındaki tüm önemli noktalarda büyüklü küçüklü kaleler inşa edilmiştir. 17. Yüzyıla gelindiğinde şehir savunması öyle güçlü hale gelmiştir ki Baron Ponti’in şehre olan saldırılarına 1697 yılına kadar karşı koyabilmiştir. Limanın Güneybatısında, Bocachia’da San Luis, San José, San Fernando, San Rafael ve Santa Bárbara kaleleri, tüm körfezin içinde Santa Cruz, San Juan de Manzanillo ve San Sebastián de Pastelillo kaleleri ve zorlu ve en aşılmaz engel olarak tasarlanan kayalık bir tepe üzerine kurulu San Felipe de Barajas Kalesi vardır. Tüm bunlar için İspanyolların Güney Amerika’daki askeri başyapıtları denebilir. IMG_6669

    Şehir surları içinde kalan şehrin 3 komşu bölümü; Cartagena Katedrali, San Pedro Claver Manastırı, Engizisyon Sarayı, Hükümet Binası ve zenginlerin rezidanslarının bulunduğu şehir merkezi, orta sınıf ailelerin yaşadığı San Diego bölgesi ve şehrin ticari olarak en faal bölgesi olması yanında kölelerin ve küçük esnafın yaşadığı bölge olma özelliğini taşıyan Getsemani bölgeleridir (https://gezekalin.com/2014/08/24/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-cartagena-kolombiya/)

    Cartagena’nın UNESCO listesine alınmasını sağlayan kriterler ise şunlardır;

    Cartagena’nın 16,17 ve 18. Yüzyıl askeri mimarisinin tam ve en güzel örneklerini taşıyan şehir olması, her biri UNESCO listesinde olan diğer şehirler Havana ve San Juan Puerto Rico ile birlikte Batı Antillerine Avrupa’dan ulaşım yolu üzerinde bulunan önemli üç şehirden biri olması ve bu şehrin evlerinin eski dünya ülkelerinin keşif ve sahil ticaret yolları evlerinin genel özelliklerini taşıması.

    Eski şehir evleri, İspanyol Kolonyal dönemin tüm mimari özelliklerini taşıyor. Dar sokaklarda dizili güzel kapılı, avlulu ve dışa doğru çıkmış balkonlar. Bu evlere sahip dar sokaklar içinde kaybolmak büyük bir zevkti. Bu şehrin eski merkezi diğer şehirlere göre güvenli olduğundan geceleri de gezme şansımız oldu. Gecesi farklı güzel, gündüzü farklı güzel bir şehir Cartagena.

    Şehir içine ana giriş kapısı olan Saat kulesinin (Puerta del Reloj) bulunduğu kapı, Plaza de los Coches’a (Arabacılar Meydanı) açılıyordu ve burası bir zamanlar köle satış ve alışının yapıldığı yerdi (https://gezekalin.com/2014/08/25/ekvador-kolombiya-venezuela-gezi-yazisi-totumo-volkani-cartagena-kolombiya/).

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Gezekalın

Dr Ümit KURU

09.09.2014  Saat 17:30