• Arşivler

  • Diğer 536 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 276.688 ziyaretçi
  • Temmuz 2015
    P S Ç P C C P
     12345
    6789101112
    13141516171819
    20212223242526
    2728293031  

Bir Festivalin, Bir Kültürün Peşinde: Sıcak İnsanlar Ülkesi Moğolistan-Naadam Festivali/Ugi Gölü

IMG_7702-001

Sabah erkenden oyunların at yarışları bölümünü izlemek için yollara düştük. Ulan Batur’dan start alan yarışın, Ulan Batur’un dışında bir alanda son bulacak finalini izlemek için gidiyoruz.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAAt ve ata binmek tarihin her döneminde Moğollar için çok önemli sayılmış. Naadam festivali kapsamında yapılan at yarışları 15-30 km uzunluğunda oluyor.  Atları yaşına göre mesafelerde koşturuyorlar. Örneğin 2 yaş atları yaklaşık 15 km koşturularken, 7 yaş olanları 30 km koşturuyorlar. Bugün bizim izleyeceğimiz atlar 4 yaşında atlar ve yarışların en çekici olanlarının bu yaş grubu atların yarışı olduğunu söylüyorlar.

Moğolistan’ın çeşitli yerlerinden seçilen 1000 kadar at bu yarışlara katılıyor ve bunların jokeyleri ise 5-13 yaşları arasında. 13 yaş sonrasında jokey olmak pek tercih edilmiyormuş.. Yarışlar geleneksel şarkılar eşliğinde başlıyor. Ödül hem ata ve hem de jokeye veriliyor. İlk beşe giren atlar “airgiyn tav” unvanın alıyorlar. İlk 3 ise altın, gümüş ve bronz madalyaları alıyorlar. Birinci olan jokey ”Onbinin Lideri” anlamındaki “tumny ekh” diye çağrılıyor. 2 yaşındaki atların yarışında sonuncu olan ata bir teselli ünvanı veriliyor; “bayan khodood” (“dolu mide” anlamında). Bu yarışmacıya seneye kazanmasını dileyen bir şarkı söylenerek teselli ödülü veriliyor.

Yollar çok kalabalık. Araçlardan 4*4 olanlar normal yoldan gitmiyorlar; Dağ, taş demeden hedefe doğru gidiyorlar ve hızlı yol alıyorlar. Biz otobüste olunca el mahkum santim santim ilerliyoruz. Sonunda at yarışlarının yapıldığı alana vardık. Etraf tam bir panayır alanı gibi, ne ararsanız var. Bazıları çadırlarını akşamdan kurmuşlar. Bir kısım insanlar kurulan tribünlerde yerlerini almışlar ama çoğunluk dışarda. Göz alabildiğince uzanan bir alanda insanlar atların gelişini bekliyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Tribünlerde yer bulmak mümkün değil. Ayrıca tribünlere girmek için bilet gerekiyormuş. Rehberimiz Oyuna bir  adet bileti ayak üstü karaborsadan ayarladı. İtiş kakış içeri soktu beni ama tribünlerde yer bulmak mümkün değil. O kadar kalabalık! Ben de tribünlerle atların geçeceği yol arasına kurulmuş barikatların önüne gittim. Polisler etten duvar gibi. İstediğim gibi fotolar çıkmayacak diye düşündüm. Canım sıkıldı biraz.

IMG_7705

Sonunda ileriden bir toz bulutu kalktı, tribünler ayaklandı. Önce arabalar geldi, arkasından da atlar gözüktü. Finişe en önce varabilmek için atları kırbaçlıyorlar. Atlar önümde resmi geçit yaptılar diyebilirim. Müthiş bir andı benim için.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kalabalık içinde ezilmemek için tribünlerin olduğu yerden ayrıldım. Dışarıya çıkınca bir başka görsel şölene şahit oldum. Dışarıdaki insanlar, mümkünse dereceye giren olmazsa da yarışı bitiren, atların peşinden koşturuyorlardı. Meğerse amaçları bu atların terine ellerini sürüp, yüzlerine sürmekmiş. Kutsal kabul ettikleri bu yarışın katılımcısı atların terleri onlara şans getirecekmiş. Az önce yarışı bitirmiş olan jokeyler  atlarını bu sefer de insanlardan kaçırmak için kamçılıyorlar.

IMG_7765

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra otobüsümüzü bulmak için park yerine doğru yürüdük. Hayatımda hiç bu kadar karmaşa olan bir ortam görmemiştim. Koşturmaca nedeni ile kalkan toz bulutu hem görmeyi engelleyecek kadar ve hem de genzimizi yakacak kadar yoğun. Ama ortam o kadar renkli, canlı ve fotoğrafik ki asla şikayetçi değiliz. Bu satırları yazarken “keşke o anı bir kez daha yaşayabilseydim” diye düşünüyorum.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

En sonunda biz de yarışa katılmış bir at ve çocuk jokeyini yolda kıstırdık. Biz de atın terine elimizi sürdük. Belli mi olur ? Belki şansımız olur yeniden buralarda oluruz.

IMG_7803

Otobüste kayıpsız toplanıp (bu alanda çok kolay kaybolabilirsiniz, ayrıca ceplere ve cüzdanlara da çok dikkat etmek gerekiyor) Moğolistan içlerine doğru yollara düştük. Ancak gelişteki santim santim ilerleme, dönüşte neredeyse dakikada santime dönüştü ve biz bu kalabalıktan ancak 2 saatte çıkabildik. Allah’tan ki gidişimiz Ulan Batur yönüne değildi. Yol ayrımından Ugi  (Ogii) Gölü kenarındaki çadır (ger) kampımıza da doğru 4-5 saatlik yolculuk yaptık. Pek konforlu bir yol değil ama Moğolistan’da konforlu yol da pek yok. İhtiyaç molaları bile bazen eziyet oldu. Ama bu sözlerim sizi atılacağınız Moğolistan macerasından asla vazgeçirmemeli.

Aşağıdaki linkte Naadam festivali kapsamında at yarışlarını anlatan bir video var. Ginning Studio’ları yapımı bu dizi kısa çekimler Moğolistan’ı harika anlatmış.

Tam ekran yakalama 30.07.2015 233754Ugi Gölü, orta Moğolistanda, Arkhangai Eyaleti içinde bir tatlı su gölü. Burası aslında kuş ve bazı balık türleri için önemli bir ekolojik alan ve koruma altında. Gölün yarısından fazla alanının derinliği 3 metreden az.

Bu göl çevresinde ger (ya da yurt) denen çadırlardan yapılma kamplarda konaklıyorsunuz. Cengiz Han bile sarayda değil de bu çadırlarda yaşarmış. Göçebe bir toplum olan Moğolistan’da nüfusun önemli bir bölümü hala bu yurtlarda yaşamlarını sürdürüyorlar. Biz de Moğolistan’da kalacağımız 5 gecenin 3 gecesini bu kamplarda kalarak geçirdik. Bazı yerlerde yazılanlara bakmayın siz. Kaldığımız kampların çoğu iyi şartlardaydı. Kampta sağlıklı bir duş tuvalette vardı. En büyük şansızlığımız ise Moğolistan’da felaket derecesinde yağmura yakalanmamız oldu. Gece yakılan sobalar için çadırın tepesinde açılan deliklerden yağmur suları çadırlarımıza girdi. Ugi Gölü kampımızda gece bu kötü deneyimi yaşayınca, diğer kamplarda soba bacasını çıkarttık ve çadıra su girme problemi olmadı.

Kampa girer girmez yediğimiz yemek sonrasında aktivitelere başladık. Günü at yarışları ile açtık ve ata binerek kapadık. Önce Moğol at besleyicisi bir aileyi ziyaret ettik. Kısraktan süt sağılmasını izledik. Tayı kısrağın memesine veriyorlar, sonra da tayı kısrağın görmeyeceği şekilde uzaklaştırıp sütü inek sağar gibi sağıyorlar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sıra günün en önemli olayına geldi ve atlara binmek üzere bir başka yere götürüldük. Hepimiz sıra ile o güzelim kısa ama dayanıklı atlara bindik. Bu aktivite olmadan Moğolistan’dan gelmeyin lütfen..

IMG_7919

Atların sahibi olan aile bizim için tüm sevimlilikleri ve içtenlikleri ile çok güzel fotoğraflar verdiler.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Atlara bindikten sonra at size, siz ata alışasınız diye kısa bir tur attırıyorlar ve teknik bilgiler veriyorlar. Bu kısımda biraz kendinizi at sırtında seyis tarafından gezdirilen sünnet çocuğu gibi hissediyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ata ilk grupta binemeyen bizler ise kampa doğru yürüdük. Moğol steplerinde olduğumuzu hissettik. Gökyüzünün bir kısmında akşam yağacak korkunç yağmurun habercisi olan kara bulutlar, bir diğer tarafında ise parlak güneş altındaki Ugi Gölü manzarası çok güzel görüntü veriyorlardı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonunda ikinci grup ta atlara bindi ve buradan kampa kadar at sırtında döndü. Çok ama çok zevkli bir olaydı hepimiz için.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Çok yoğun ve yorucu bir günün sonunda önce batan güneşin kızıllığı altında grupça içkilerimizi içtik ve yemeklerimizi yedik. Arkasından çadırlarımıza çekildik.

Sevgili Sanal Gezginler, Moğolistan’da bir günümüzü böylesi güzel geçirdik. Umuyorum bir gün hepinize ve belki de bize yeniden Moğolistan’da  bugünün daha da güzelini yaşamak nasip olur..

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

31.07.2015 Saat 01:01

Bir Festivalin, Bir Kültürün Peşinde: Sıcak İnsanlar Ülkesi Moğolistan-Naadam Festivali/Ulan Batur

IMG_7459

Naadam Festivali tüm Moğolistan’ın neredeyse tüm insanlarının yıl boyu bekledikleri bir aktivite. Zor geçen kış zamanları sonrası, temmuz ayında gerçekleşen bir bayram. Aslında Moğollar için Naadam sadece bir bayram ya da bir festival değil. Çok önemli bir sosyal olay, paylaşım ve etkileşim zamanı. Sibirya sonrasında, tam da Naadam Festivali zamanı 11/12 Temmuz’da, Moğolistan’da yaşadıklarınız ve şahit olduklarımız apayrı bir deneyimdi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Irkutsk’dan gecikmeli olarak kalkan uçağımızın Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur’a (Ulan Bator) inmesi, pasaporttan geçiş, bavulların alınması derken otele varıp, yastığa başımızı vuruşumuz saat 04:00’ü buldu.  Bu nedenle de Ulan Batur Stadyumunda yapılacak olan Naadam Festivali açılış törenlerine biraz gecikmeli olarak gitmemiz gerekti.

Yol boyunca akın akın stadyuma giden şehir halkı, törenlerin kalabalık olacağının ilk işareti idi. Yaşlısı genci-çocuğu en güzel giysilerini giymişler tören alanına doğru gidiyorlardı. Sadece burada, yol kenarında durup bu güzel ve renkli insanların fotoğraflarını çeksem hiç sıkılmam ve çok da güzel kareler çıkardı.

Naadam Festivali Moğolistan’ın geleneksel bir festivali. Yerel olarak “Eriin gurvan naadam” yani  “Erkeklerin 3 oyunu” olarak adlandırılıyor. Bu üç oyun “güreş, at yarışı, okçuluk” olarak geçiyor. Oyunların geçmişi çok eskilere, Cengiz Han zamanına kadar gidiyor. Cengiz Han ordularını zinde tutmak için bu üç aktiviteye de çok önem verirmiş. Tarihsel olarak askerlerin sürekli zinde ve formda kalmaları amacı ile düzenlenmiş olan bu oyunlar, zamanla düğün ve sosyal bir araya gelmelerin  eklendiği törensel bir olaya dönüşmüş. Naadam Festivali 2010 Yılından beri UNESCO tarafından İnsanlığın Manevi Kültür Mirası Listesi içine alınmış. 1921 yılında Moğolistan’ın kendini özgür bir ülke ilan etmesinden sonra Naadam Festivali aynı zamanda ülkenin kurtuluş bayramı olarak da kutlanıyor. 1930’lardaki dinin sosyal hayattan uzaklaştırılmaya çalışılmasına kadar Budist/Şaman tatili olarak da kutlanmış.

IMG_6391

Grup olarak stadyumda yerimizi aldıktan kısa bir süre sonra resmi törenler başladı. Önce alana Moğolistan bayrakları taşıyan gençler girdi, arkasından da meşhur Moğol atları ile Moğol süvarileri geldiler. Sukhbaatar Meydanından Stadyuma gelen ve Cengiz Han’ın imparatorluğunun çekirdeğini oluşturan 9 kabileyi temsilen at kuyruğundan yapılmış 9 tuğrayı taşıyan bu süvariler, tuğraları bir platforma yerleştirdiler. Bundan sonra da Moğolistan Devlet Başkanı festivalin açılışını konuşması ile resmi olarak yaptı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Törenin sonraki kısımları tematik bir düzen içinde biraz bizim 23 Nisan ya da 29 Ekim bayramlarımızı andırır şekilde devam etti. Temsili Cengiz Han’ın sahanın ortasına  hareketli bir platform üstünde gelerek yerini almasından sonra sahayı Cengiz Han’ın savaşçıları doldurdu. Sonrasında yöresel halk dansları, gençlerin jimnastik koreografileri ile gösteriler devam etti.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Öğle sonrası saat 14:00’e yakın tüm gösteri gruplarının alana tekrar gelip seyircileri selamlaması ile resmi törenler bitti. Sonuna kadar töreni izleyen bizler biraz acıkma ve biraz da resmiyetten sıkılma sebebi ile stattan ayrıldık ve öğle yemeğine gittik. Sizlere bu arada bir not; Stadyuma giriş biletinizi atmadığınız ve girişteki görevliye göstermeniz halinde stada tekrar tekrar girip çıkabiliyorsunuz.

IMG_7068

IMG_7001Yemek sonrasında güreş müsabakalarını izlemek için tekrar stadyumdaki yerimize döndük. Naadam Oyunlarında güreş müsabakaları önemli bir yer tutuyor. Güreş müsabakaları 512 veya 1024 kişi ile başlıyor ve eleme usulü tek müsabaka şeklinde oluyor. Toplamda 9-10 müsabaka yapılıyor. Güreşçilerin üstüne giydikleri yarım yelek eleg bus (bir kaynakta zodog yazıyor), mavi renkl şort ise shuudag olarak adlandırılıyor.

Eskiden güreşçilerin giydikleri giysiler şimdiki gibi omuzdan kesik değilmiş ve  göğsü kapatacak bir şekildeymiş. Eski bir festivalde çaktırmadan güreş müsabakalarına katılan bir kadın güreşçinin  güreşirken rakibinin çekiştirmesi sırasında önü açılınca güreşçinin göğüsleri ve dolayısı ile de kadın olduğu ortaya çıkmış O günden itibaren de kadınların güreşmelerini engellemek için güreşçilerin yelekleri  bugünkü gibi garip bir hal almış.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Güreşçilerden bir tanesinin el ve ayakları dışındaki bir bölümünün diğer güreşçi tarafından toprağa değdirilmesi halinde o güreşçi oyunu kaybediyor. Güreş müsabakalarına başlamadan önce kartalın kanatlarını açması gibi kollar yana açılıp halk selamlanıyor. Güreşi kaybeden kişi, galibin koltuğunun altından geçerek galibi selamlıyor. Galip gelen koşarak gidip Cengiz Han’ın temsili tuğralarını selamlayıp çevresinde tur atıyorlar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Her bir güreşçinin Zasuul adı verilen övücüsü var. Bunlar, güreşçiler 3,5 ve 7. müsabakaları kazanmışlarsa o güreşçi için övgü dolu şarkılar söylüyorlar. 7-8 müsabakalarını kazanan güreşçiler fil anlamına gelen zaan unvanını kazanıyorlar. Dokuzuncu veya 10. basamak güreşini kazanan güreşçiler ise arslan  (Türkçe arslan ) olarak adlandırılıyor. 2 defa arslan ünvanı alan güreşçi ise Titan veya Avraga olarak çağrılıyorlar.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Güreş müsabakalarını biletimizin olduğu alanda görmek için dürbün lazımdı. Fotoğraf makinemin ise telesi bile yetmedi. Bize Moğolistan’da kaldığımız sürece eşlik edecek olan yerel rehberlerden Oyuna’ya sıkıntımı anlattım. Ona bizi daha iyi bir yere götürüp götüremeyeceğini sordum. Bu kız bayağı becerikli çıktı ve bizi tam da güreşçilerin bulunduğu protokol bölümüne  götürdü. Hem de sahanın içine girip tüm stadı geçerek gittik. Daha önceki yıllarda oyun kazanmış olan güreşçilerin şapkalarındaki kurdelalarındaki şeritlerden ve bazılarının aldığı ve giysisine taktığı madalyalardan önemli güreşçiler olduklarını anlayabiliyorsunuz. Bunlardan iki tanesi ile fotoğraf çektirdik. Güreşçiler yanlarında ne aradığımızı sorgular biçimde bakışlar atsalar da biz işi “anlamaza” getirip kaldığımız sürece müsabakaları bu tribünden seyrettik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sizlere güreş müsabakalarını tanıtan bir belgesel linki de ekledim. İzlemenizi tavsiye ederim.

Güreş müsabakalarından yeteri kadar fotoğraf aldığımızı düşününce Oyuna’dan bizi okçuluk müsabakalarına götürmesini istedik. Okçuluk müsabakaları stadyumun dışında bir başka alanda yapılıyor. Stadyumun dışında ayrı bir dünya vardı. Çok sayıda çadır kurulmuş ve yiyecek içecek satışları yapılıyor. Burası tam bir panayır dünyası. Yolda bir çadırda kımız içen grup arkadaşlarımıza denk geldik. Biz de denemek için bir kımız molası verdik. Ben kımızı pek sevmedim.

IMG_7126

Okçuların oyun sahasına varmadan bir başka alanda aşık oyunu oynayanları gördük. Türklerin de oynadığı bir oyun olan aşık oyunu, koyunların ve keçilerin arka bacaklarında bulunan dört yüzlü kemikle oynanan bir oyun.

IMG_7350

IMG_7165En sonunda okçuluk müsabakalarının bulunduğu alana geldik. Rehberimiz Oyuna artık huyumuza alıştı, bizi arkalardan güzel bir yere götürdü. Güzel fotoğraflar çekme şansımız oldu.

Okçuluk yarışmalarında 10 kişiden oluşan takımlar yarışıyor. Her bir yarışmacının 4 ok atma ve takımında 33 “surs” denen hedefi vurması gerekiyor. Moğolistan okçuluk müsabakalarında klasik anlamda tahta hedefler yok. Birbirlerinin üstüne dizllen ve tahta veya deriden yapılma çok sayıda silindirler (surs) diziliyor. Böylece yaklaşık 1.5 metre genişlik ve 20 cm yüksekliğinde bir hedef oluşuyor. Oklarla bu hedefe atış yapılıyor ve düşürülen her bir silindir bir puan oluyor. Tabii ki eğer merkeze isabet ederseniz daha fazla silindir düşüyor ve daha fazla puan topluyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 Güreşin aksine, kadınlar da okçuluk yarışlarına girebiliyor. Kadınlar 60 mt, erkekler ise  75 mt den hedefe ok atıyorlar.

Size okçulukla ilgili bir videoda koydum. Bunu izlerseniz iyi bir fikir edineceksiniz.

Okçuluk yarışmalarını da izledikten sonra otele geri döndük. Kısa bir dinlenme sonrasında otelde yemekle birlikte bir gösteri izledik. Moğolistan’da nerede bir gösteri varsa mutlaka gidin ve izleyin derim. Güçlü imparatorluk dönemi giysilerinden esinlenen bir defile, arkasından yöresel dansları ve şarkıları izledik ve dinledik. Çok güzeldi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra günün korkunç temposunun verdiği yorgunluğu üzerimizde hissederek uyku için odalarımıza çekildik. Tam yatağa girmiştim ki birden bir ardı ardına patlamalar duyduk. Meğerse havai fişek gösterisi varmış. Dakikalarca sürdü. Bu gösteriyi Sukhbaatar Meydanında izlemek varmış, kaçırdık. Yani demem o ki Naadam Festivaline giderseniz havai fişek gösterisini kaçırmayın..

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Moğolistan’a Naadam Festivali ile iyi bir giriş yaptık, ne dersiniz Sanal Gezginler?

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

29.07.2015 saat 01:59

Sibirya’dan, Moğolistan Steplerine Yolculuk:Listvyanka-Taltsy Müzesi-Irkutsk

IMG_6001-001

Bugün artık Baykal Gölü’ne, Sibirya’ya ve Rusya’ya veda ediyoruz. Ama bu vedamızı da dolu dolu bir gün geçirerek yapıyoruz.

IMG_5851Listvyanka’daki son günümüzde ilk gezi yerimiz St Nicholas Kilisesi. St Nicholas Kilisesi Listvyanka’nın en eski arkeolojik yeri olarak biliniyor.1846 Yapımı olan iki çan kuleli bu ahşap kilise aslında ilk olarak Angara Nehri kenarına yapılmış. Daha sonra ise Baykal Gölü kenarına taşınmış. 1957 Yılında Irkutsk Hidroelektrik Santralı yapımı ile bir kez daha taşınarak bugünkü yerine geçmiş. Ortodoks Kiliselerine giriş, bizim camilere girişimiz gibi kurallara bağlı ve çoğunda fotoğraf çekilmesine izin yok. Burası güzel bir kilise ve içeride bazı ikonaların tarihsel önemi var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 IMG_5864Kilise sonrasında Listvyanka’daki Baykal Müzesi gezimizi yaptık. Burası küçük ama çok etkilendiğimiz bir müze oldu. Burada Jeoloji, örneklenmiş Baykal Gölü yaşam örnekleri ve canlı hayvanların sergilendiği bölümler olmak üzere 3 ayrı bölüm var. Bu müzede Baykal Gölü ile ilgili son ilginç bilgileri de Oxana tamamladı. Örneğin; Suyun berraklığını ölçmek ve karşılaştırmak içi belli büyüklük ve ağırlıkta bir paranın suya bırakılıp “kaç metre derinlikte gözden kayboluyor” diye yapılan bir ölçüm varmış. Buna göre Sargasso Denizi 66.5 mt ile en berrak  sulara sahipken, ikinci sırada Baykal Gölü (40 mt) geliyormuş. Epishura Baykalskaya adlı küçük bir zooplankton suların içinde bulunan ve suyun bulanıklaşmasına neden olan bakteri ve diğer organizmalarla besleniyormuş ve Baykal Gölü’nün berraklığı ve suyun temizliği de bu minik canlıya bağlıymış. Golomyanka (küçük yağ balığı) adlı bir balığın Baykal Gölü’nün en derinine kadar dalmak ve aniden su üstüne çıkabilmek gibi bir özelliği yanında, yavrularını yumurtlamadan, canlı balık olarak doğururmuş. Bir başka ilginç bilgi ise gölün balıklarının, gölün suyunun soğukluğu nedeni ile çok yavaş büyüyor ve boylanıyor olmasıydı.

Akvaryum bölümünde Tatlı foklarını da gördük. Baykal Gölü için yapılan “Sibirya’nıın Galapagos’u tanımlaması nasıl da güzel olmuş değil mi?

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_5933-001

Bir başka güzel aktivite ise teleferiğe binerek Chersky Taşı Gözlem Noktasına çıkmaktı. İkişer kişi olarak bindiğimiz teleferikten muhteşem bir doğa manzarası gözlüyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Gözlem noktasından ise Baykal Gölü’nün nefis bir panoraması görülüyor Buraya adını veren Jan Stanisław Franciszek Czerski aslında Polonyalı bir bilim adamı ve kaşif. Baykal Gölü’nün haritasını yapan ilk kişi. Sibirya’da çok sayıda bilimsel çalışmaya katılmış ve yine bu araştırmalardan birinde ölmüş.

Sonrasında bu tepeden aşağıya doğru yürüdük ve yemek yiyeceğimiz restorana gittik. Yemek sonrasında ise Irkutsk’a doğru yola çıkmadan önce Şaman Kayasını fotoğraflamak için yol kenarında durduk. Bu kayanın bir öyküsü var; Söylence bu ya, Baykal’ın çok sevdiği kızı Angara, Yenisey adlı delikanlıya çılgınca aşık olur. Ona kaçmak için babası Baykal’dan su çalarak Yenisey Nehrine doğru kaçmaya başlar. Baba Baykal durumu anlar ve kızının kaçmasına engel olmak için boğazına doğru büyük bir kayayı fırlatır. Kızı Angara Nehri zorlansa da kaçar ve Yenisey Nehrine kavuşur. İşte aşağıda gördüğünüz Angara Nehri’nin, Baykal Gölü’nden tam ayrılma noktasındaki kaya, Şaman Kayası diye adlandırılıyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_6089

IMG_6087Öğle sonrasında bir başka harika yeri ziyaret ettik. Burası Taltsy Ağaçevler Açık Hava Müzesiydi. Çok geniş bir alana kurulu bu müze gezilmeden gelinmemesi gereken bir yer. Irkutsk’un 47 km Güneyinde olan bu müzede Angara Vadisinden toplanmış, tek tek sökülmüş ve yeniden bu alanda birleştirilmiş ağaç evler, çiftlikler, karakol, okul, hapishane ve kilise örnekleri var. Bratsk ve Ust-Ilimsk Baraj suları altında kalmaktan kurtarılarak bu alana taşınmış evlerin her biri birer sanat eseri. Müzeciliğin çok güzel bir örneği burası. Ağaç evlerin alt kısmı Larch (Melez çam) denen bir sert ve su geçirmez bir ağaç iken üst kısımları çam ağacından yapılırmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

17. Yüzyıldan kalma ve orijinal Spaaskaya Kulesine sahip bir kalenin bir bölümü ile Kazan Meryem Ana Kilisesi buranın değerli eserleri.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_6156

Müzeden en son ayrılan insanlar bizlerdik. Kapatmasalar burada daha  vakit geçirebilirdik.

Bu gezi sonrasında Irkutsk’a doğru yola çıktık. Burada son akşam yemeğimizi yedik. Moğolistan’a, Ulan Bator’a uçağımız bu şehirden gece yarısı kalkacak.

Evet Sanal Gezgin arkadaşlarım,

Gezimizin Sibirya kısmı bu kadar. Yarın bambaşka bir coğrafyayı, bambaşka gelenek ve göreneklerin ülkesi Moğolistan’ı anlatmaya başlayacağım size..

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

27.07.2015 saat 00:28

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sibirya’dan, Moğolistan Steplerine Yolculuk:Baykal Gölü-Bolshie Koty Köyü Gezisi

IMG_5692

Tam ekran yakalama 24.07.2015 223303Listvyanka, Irkutsk’a 70 km mesafede küçük bir yerleşim yeri. Dün trenle 10 saate yakın zamanda, geze geze, zaman zaman da duraklayarak geldiğimiz Baykal İstasyonundan feribotla Listvyanka’ya geçtik. Feribot sizi Angara Nehrinin Baykal’dan ayrıldığı yere yakın ve Listvyanka’ya 2 km mesafede küçük bir limana bırakıyor. Listvyanka’ya Irkutsk’dan araba ile 1 saatte gelebiliyorsunuz. Aslında burası Baykal Gölü’nde yapabileceğiniz günü birlik geziler için duraklama yeri.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Listvyanka’da kaldığımız otelin adı Mark Hotel. Burasının odaları çok küçük. Otelde sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra biraz yürüyüş yaptık ve bu küçük kasabayı tanımaya çalıştık. Şirin bir yer. Bir balık pazOLYMPUS DIGITAL CAMERAarı var.  ilgimizi çeken, gördüğümüz bazı evlerin bahçesinde balık tütsülemeleriydi. Sonradan adının Omul olduğunu öğrendiğimiz bir balığı çok tüketiyorlar. Sahilde de çok sayıda balık ekmek türü satış yapan küçük kulübeler vardı.

Saat 10:00 gibi otelin karşısındaki limana yanaşan iki tane sürat teknesine, 2 grup olarak bindik. Hedefimiz İrkutsk’a 90 km ve Listvyanka’ya 20 km mesafede bulunan Bolshie Koty Köyünü ve Pribaikalsky Milli Parkını gezmek. Buralara kara yolu yok ve sadece bugün yaptığımız gibi tekne ile gitmek mümkün. Buraya yöre insanının daha çok kullandığı Hidrofil adı verilen teknelerle ya da özel sürat tekneleri ile gidebiliyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Rüzgarlı hava ve çok dalgalı bir Baykal Gölü seyahati sonrasında Bolshie Koty Köyü’ne vardık. Tekne gezisi gidişte 40 dakika kadar sürerken dönüşte daha kısa sürüyor. Bir zamanlar burada altın aranır ve soğuk sularda bacakların üşümesinden korunmak için de büyük çizmeler giyiirmiş. Bolshie Koty Rusca ” Büyük Çizme” anlamına geliyor ve bu isim de o zamanlardan takılmış. Bu köyde Irkutsk Üniversitesinin bir yaz kampı var ve öğrenciler burada yazları biyolojik yaşamı inceliyorlarmış. Pribaikalsky Milli Parkı bu statüsüne 1986 yılında kavuşmuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Limandan kısa bir yürüyüş sonrasında hem öğle yemeği yiyeceğimiz ve hem de göle girmek için üstümüzü değiştirebileceğimiz bir küçük konaklama tesisine gittik. Daha sonra ise köyü ve gölü tepeden gören bir seyir tepesine çıktık.

IMG_5708

Yokuş çok dikti ve grup biraz dökülse de büyük çoğunluğu tepedeki seyir tepesine ulaştı. Bu mesafe gidiş dönüş 1.4 km kadar sürüyor. Yukarıdan köy ve göl manzarası nefisti.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bir süre tepeden manzaranın keyfini çıkartıp aynı yoldan köye döndük ve öğle yemeğimizi yedik. Bu küçük tesiste hem hizmet ve hem de yemekler güzeldi.

IMG_5714

Öğle sonrası yine yürüyüş yaptık. Bu sefer inişli çıkışlı ama pek de zorlamayan parkurda gidiş dönüş 3.5 km kadar yürüdük. Yeşile ve renk renk kır çiçeklerine bürünmüş doğada, uçuşan kelebeklere şahit olarak, çam ağaçları arasında çok güzel bir aktivite yapmış olduk.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_5770

Bıraksalar daha da yürüyebileceğimiz bir yolu istemeden de olsa yarıda kestik. Çünkü daha Baykal’ın soğuk sularına gireceğiz.. Bu nedenle yürüyüşümüze “burası son” dediğimiz bir noktada mola verip, sonrada geri dönüşe geçtik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Tesiste mayolarımızı giyip Baykal Gölü kıyısına indik. Baykal Gölü suları insanı gençleştirirmiş dediler. Biz bunu duyar da suya girmez miyiz? Girdik ama girmemizle çıkmamız bir oldu. Suyun sıcaklığı 8-9 derece olunca kulaç atmak filan benim için pek mümkün olmadı. Suya hızlıca koşup, kafayı bir daldırıp, daha hızlıca geri çıktım.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

  Tesise geri dönüp saat 17:00 çaylarımızı içtik ve sunulan nefis keki yedik. Köyün görmediğimiz son kısımlarını da görmek için köy içi yürüyüşe çıkıp, sonra da tekneyi beklemek üzere limana yöneldik. Burada her yer ayrı güzellikte bir yürüyüş rotası. Köyün içi çok güzel ahşap evlere sahip.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Limana buluşma saatinde varmamıza rağmen teknelerin gelmesi gecikti ama bizim keyfimiz yerindeydi doğrusu.

Listvyanka’ya döndüğümüzde artık güneş batmak üzereydi. Odaları küçük, ancak teras manzarasına diyecek bir lafımız olmayan otelin terasında kahvelerimizi yudumlarken Baykal Gölü üzerinde batan güneşi izledik.

Baykal Gölü ve yaptığımız aktiviteleri rüya gibiydi. Bu yazıları yazarken bile orada tekrar olabilmeyi arzu ettim.

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

25.07.2015 Saat 00:12

Sibirya’dan, Moğolistan Steplerine Yolculuk:Baykal Gölü- Baykal Çevresi Tren Turu

IMG_5330

“Tüm gezinin en güzel yeri neresiydi?” diye sorsanız hiç düşünmeden “Baykal Gölü” derdim. Bu göl çevresinde yaklaşık 2 günlük gezi yaptık ama “keşke daha fazla olabilseydi” diyebilirim. Gittiğimiz mevsim de Baykal Gölü’nün en güzel ve en renkli zamanlarıydı

IMG_5264Önce sizlere 1996 yılında UNESCO Dünya Doğa Mirası Listesi içine alınan “Sibirya’nın Mavi Gözü” , “Rusya’nın Galapagos’u olarak da adlandırılan Baykal Gölü hakkında bazı bilgiler vermeliyim.

“Uyuyan Kara” anlamına gelen Sibirya’da irili ufaklı 1 milyona yakın göl varmış. Bunlar içinde bir göl var ki diğerlerinden apayrı bir önem taşıyor. Bu gölün adı Baykal Gölü.

Bu gölün “en” le başlayan unvanları fazla sayıda. 25-30 Milyon yaşında olması ile dünyanın en eski gölleri arasında olan bir gölden bahsediyoruz. Rusya’nın Buryatya Cumhuriyeti ile Irkutsk Eyaleti arasında yer alıyor. Sahip olduğu hacim (23000 km³) nedeniyle dünyanın en fazla tatlı su hacmine sahip olan gölü (dünyanın tüm tatlı su rezervinin 1/5’ine sahip),1637 mt derinliği ile dünyanın en derin gölü tanımları, onun unvanlarından bazıları. Kuzeyden güneye uzanan muz şekli ile toplamda 648 km uzunluğa, 40-80 km arasında değişen genişliğe sahip. Hazar Denizinden sonra kapladığı alan bakımından 2. konumunda. Öyle bir eko sisteme sahip ki, sayesinde kendi kendini temizleyebiliyor. Bu anlamda dünyanın en temiz gölü kabul ediliyor. Tam 336 tane nehir tarafında besleniyor ve sadece Angara Nehri Baykal Gölü’nden çıkıyor. Dünyada sadece Ladoga Gölü ve Baykal Gölü’nde tatlı su fokları yaşıyor. Buraya has balık türleri var ve dünyanın en berrak sularından olduğu biliniyor. Rehberimiz Oxana’nın Baykal Müzesinde anlattığı bilgiye göre de hala büyümeye devam ediyormuş. İşte biz gezimizin 2 günlük bölümünü bu güzel doğa parçasını gezmeye ayırdık.

IMG_5272

Bugün Baykal Gölü Çevresindeki Tren hattı (Circum Baikal Railway) boyunca gezeceğiz. Bu turu yapacağımız trenin Irkutsk’dan istasyondan ayrılma saati 08:15. Bu sefer size “Baykal Çevresi Tren Turu” hakkında bazı bilgiler vermeliyim.

IMG_5311

Baykal Gölünün birçok bölümüne ulaşmak her zaman  zor olmuş ve hala da oluyor. Baykal Çevresini dolaşmanın yollarından bir tanesi “Circum-Baikal Railway – CBR” adı verilen ve  Baykal Gölü’nün Güney ucundan başlayıp yukarıya yani Kuzey yönüne doğru devam eden yaklaşık 100 km’lik tren hattı.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Tarihsel olarak Baykal Çevresi Tren Hattı, Trans-Sibirya Tren Hattının bir bölümü olarak Baykal Gölünün Güney-Batı kıyılarındaki Port Baikal’dan, o zamanlar Mysovaya olarak bilinen 1940’dan sonra ise adı Babushkin olarak değişen istasyonlar arasında yapılmış. Hattın yapımı 5 yıl  kadar sürmüş. Tren hattının tamamı bitene kadar da trenler Baykal ve Angara adı verilen iki adet buz kıranla iki kıyı arasında taşınmışlar. Gölün buz tuttuğu ve buz kıranların kalın buzu kırmaya güclerinin yetmediği zamanlarda ise iki kıyı arasında trenler buz üstüne serilen raylarla ve vagonlar atların gücü ile çekilerek taşınmış.

O zamanlarda sadece Rus değil ama aynı zamanda İtalyan, İngiliz ve Polonyalı mühendisler de hattın çeşitli aşamalarında çalışmışlar. Binlerce işçi zor şartlar altında çalışmışlar ve bazıları bu yolda hayatlarını kaybetmişler. Yapıldığı 1900’lü yılların başlarına kadar hiç denenmemiş teknik ve büyük zorluklarla inşa edilen bu tren hattı bugün artık ölü bir hat ve Trans Sibirya Tren hattının bir parçası değil. Angara Nehri üzerine Irkutsk Hidroelektrik santralı yapıldığı ve 1950 yılında faaliyete başladığı zaman tren hattı çevresi beklenmedik şekilde sular altında kalmış. Bu nedenle de bu tren hattının faaliyeti sona ermiş. Bunun yerine Trans Baykal tren hattı Slyudyanka – Port Baikal istasyonları arasında turistik amaçlı bir yolculuk için kullanılıyor.  Trans-Sibirya Hattı ise Irkutsk üzerinden Bolyshoy Lug ve Slyudyanka bağlantısı ile devam ediyor.

maps-baikal-002

Hat boyunca toplam uzunluğu 9063 metre olan 38 tünel (kimi yerde 39, kimi yerde de 40 yazıyor, en uzunu 777,5 mt ile Polovinny Cape ), 15 taş galeri, 248 köprü ve viyadük ve 268 istinat duvarı bulunuyor. Trans Sibirya Hattının “Altın Tokası” olarak adlandırılan bu hat boyunca 8-10 saat süren zevkli bir yolculuk yapıyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Grubumuz neredeyse bir vagonu doldurdu. Tren lüks bir tren, devamlı sıcak suyunuz oluyor. Yani yanınızda çay, kahve, bardak ve abur cubur gibi nevaleleri almayı unutmayın. Trende videodan Circum Baikal Railway, Baykal Gölü ve çevresi ile ilgili devamlı olarak belgesel oynatıyorlar. Ah! Bir de anlatım dili İngilizce olsaydı keşke.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Tren önce Irkutsk’dan  Slyudyanka’ya gidiyor ve buradan da eski hat boyunca Port Baikal’a doğru hareket ediyor. Yol boyunca özelliği olan yerlerde duruluyor ve buranın özelliği bir rehber tarafından anlatılıyor. Maalesef yine Rusça anlatılıyor. Doğrusu bu ya İngilizce bile anlatılsa durup dinleyebilecek pozisyonda değildim. Nasıl bir güzel doğa var, anlatılacak gibi değil. Bol bol fotoğrafladım tabii ki.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Bazı tünellerin ve köprülerin önünde veya arkasında durup bilgiler verildi. En uzun tünel olan Polovinny Tünelini geçtikten sonra  Ponomarevka adlı bir yerleşim yerinde durduk. Burada yemek molası verildi. Bu arada isteyen Baykal Gölü’ne girdi. Doğrusu bu ya, ben dahil çoğumuzda mayo olmasına rağmen suyun soğukluğu karşısında göle girmeyi denemedik bile. Baykal Gölü’nün suları insanı gençleştiriyormuş. Biz bu şansı yarın ki Baykal turuna sakladık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Turumuzu Port Baikal İstasyonunda tamamladık. Tüm tur boyunca büyük bir keyif aldık diyebilirim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

İstasyondan yürüyerek bizi Listvyanka’ya götürecek olan feribota bindik ve Angara Nehri’nin Baykal Gölü’nden çıktığı yeri geçip kıyıda bizi bekleyen aracımıza binerek otelimize gittik. Feribotta seyahat ederken beni bir sürpriz bekliyordu. Suyun üstünde hareket eden bir karaltıyı fark edip fotoğraf makinemin telesi ile baktığımda suyun üstünde sırt üstü yatıp yüzen bir tatlı su foku gördüm. Heyecanla bağırdım ve arkadaşlarımı uyardım. Makinemin telesi zayıf kalınca ancak aşağıdaki kadar bir görüntü çıktı ortaya. Ama ne kadar uzaktan da olursa olsun, bu kadar güzel giden bir günün sonunda bu göle has bir canlıyı, tatlısı fokunu görme şansına erişerek günü noktaladım..

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Evet Sevgili Sanal Gezginler,

Bu gün o kadar güzel ve renkli geçti ki şahit olabilmeniz için çok sayıda fotoğraf koydum. Daha da yüzlerce koyabileceğim fotoğrafım vardı. Umarım sizler de bir gün bu güzelliği benim gibi yaşama şansına sahip olabilirsiniz.. Ve o gün ” haklıymış” dersiniz benim için..

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

24.07.2015 Saat 00:06