• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.141 ziyaretçi
  • Ağustos 2015
    P S Ç P C C P
     12
    3456789
    10111213141516
    17181920212223
    24252627282930
    31  

UNESCO Dünya Mirası Listesinde Moğolistan

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Moğolistan’ın UNESCO Dünya Mirası Listesi içinde 4 adet yeri vardır. Bunlardan 3 tanesi Dünya Kültür Mirası ve bir tanesi de Dünya Doğa Mirası Listesi içindedir.

Dünya Kültür Mirası Listesinde Moğolistan

Büyük Burhan Haldun Dağı (Great Burkhan Khaldun Mountain)

Moğolistan’ın Khentii  Eyaletinde bulunan ve Moğollar için kutsal sayılan dağlardan birisidir. Cengiz Han’ın burada doğup, öldükten sonra da buraya gömüldüğü ileri sürülmektedir. Budist olan Moğollar ve Türki kavimler Buda’yı “Burhan” olarak adlandırırmış. Bu nedenle bu dağın ismininSonsuz Buda” anlamına geldiği yazılmaktadır. Bu kutsal dağ ve yakın çevresi çok kısa bir zaman önce, Temmuz 2015’de, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içine dahil edilmiş. Bu dağa ait en güzel fotoğraflar için kaynak adres;

http://whc.unesco.org/en/list/1440/gallery/

Orhun Vadisi Kültürel Alanı

Orhun Vadisi Moğolistan’ın merkezinde, Gobi Çölü ve Sibirya ormanları gibi tamamen farklı 2 bölge arasında ve Asya su sınırı üzerinde bulunan bozkır bölgesidir. Bu nedenle bölgenin coğrafi ve doğal güzellikleri hayranlık verici. Dar sayılabilecek bir alan içerisindeki bir bölgede bozkır, orman, ve çöl gibi birbirinden tamamen farklı bitki örtülerine sahip yerleri görmek mümkündür. Orhun Vadisi 2004 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alınmıştır. Orhun Vadisinin listeye alınmasında en önemli etken, onun tarih açısından olan büyük önemi. Uygur İmparatorluğu ve bir zamanlar dünyanın en büyük imparatorluğu olan Moğol İmparatorluğunun başkentleri Orhun Vadisindedir. Bu yüzden Orhun Vadisi Hun İmparatorluğu, Gök Türk İmparatorluğu, Uygur İmparatorluğu, ve Moğol İmparatorluğu’na ait arkeolojik kalıntıları, yazılı ve dikili taşları, mezarları, ve Budist tapınaklarını barındırmaktadır.

Moğolistan Altay’larının Petroglifik Kompleksleri

Petroglif, kaya yüzeyinin oyulması, kaldırılması veya aşındırılması ile yapılan simge veya işaretler anlamındadır. Büyük bölümü yazının bulunuşundan önceki dönemlere (Mezolitik ve Neolitik dönemlere) ait olan bu eserler, eski  kültür ve medeniyetlerin en değerli maddî varlıkları olarak kabul ediliyorlar. Moğolistan, Kuzey Asya’nın en eski, en iyi korunmuş kaya sanatlarına, yani Petrogliflere, ev sahipliği yapıyor. 2011 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alınan bu kaya tasvirleri, bu coğrafyada binlerce yıl önce yaşamış insanlara ait ipuçları veriyor. İlk şekiller 12000 yıl öncesine ait avlanma sahnelerini gösteriyor, Türk ve İskit dönemlerine ait petroglifler ise  çobanlık, ata binme ve göçebelik sahnelerini betimliyor.

https://www.youtube.com/watch?v=hWKVfcj7PdI

Dünya Doğa Mirası Listesinde Moğolistan

Uvs Nuur Havzası

Daha önce “Dünya Mirası Listesinde Sibirya” başlıklı yazımda, bir kısmı Sibirya ama büyük kısmı Moğolistan topraklarında olan Uvs Nuur Havzası hakkında yazmıştım (https://gezekalin.com/2015/08/12/unesco-dunya-mirasi-listesinde-sibirya/). Moğolistan’ın bu doğa mirası eseri ile ilgili bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

15.08.2015 Saat 01:56

UNESCO Dünya Mirası Listesinde Sibirya

IMG_6003-001
Rusya Federasyonunun toplamda 26 tane Dünya Mirası Listesi eseri ve doğal güzelliği bulunuyor. Bunlardan 10 tanesi doğa mirası listesi içinde ve 16 tanesi ise kültür mirası listesi içinde yer alıyor. Rusya’nın Doğa Mirası Listesi içindeki 10 yerden 9 tanesi ise Sibirya içinde yer alıyor. Bu da Sibirya’nın içerdiği doğal güzelliklerin bir delili olsa gerek.
Sibirya Rusya topraklarının 13,1 milyon km² ile %77’sini ve dünya kara yüzeyinin ise neredeyse %10’unu kapsıyor. Bu nedenle de bu coğrafya içinde bu kadar çok sayıda doğa mirası alanının olması garip gelmemeli.
Sibirya gezimizde sadece Baykal Gölünü ziyaret edebildik. Liste içinde olan bazı yerlere ulaşmak çok zor. Ama bu yazıyı hazırlarken fark ettiğim bazı yerler bu coğrafyaya tekrar ve tekrar yolumuzun düşmesi gerektiğini düşündürdü.
Sibirya’nın UNESCO Dünya Doğa Mirası Listesi içindeki yerleri şunlardır;

Baykal Gölü

Tam ekran yakalama 13.08.2015 002830Dünyanın en derin, en eski, en geniş tatlı su kaynağı olan Baykal Gölü Sibirya gezisinde kaçırılmaması gereken bir yer ve ulaşımı da en kolay olanı. Doğa harikası Baykal Gölü 1996 yılında Dünya Doğa Mirası Listesine girmiş. Sibirya’da ziyaret edebildiğimiz tek doğa harikası listesi yeri bu göl oldu. Eminim Baykal Gölü’nün her mevsimde ayrı bir güzelliği vardır.

 Kamçatka’nın Volkanları

Tam ekran yakalama 13.08.2015 0031471,250 kilometre uzunluğundaki Kamçatka Yarımadası, Pasifik Okyanusu (doğusunda) ile Okhotsk Denizi (batısında) arasında yer alır. Yarımadanın alanı 472,300 km² ve doğanın değişik renkleri yönünden son derece zengin bir yer. Yarımada üzerinde 29 tanesi halen aktif olan yaklaşık 150 volkan var. Kamçatka’nın 19 aktif volkanı UNESCO tarafından 1996 yılında Dünya Doğa Mirası Listesi’ne alınmış. Bu volkanların en yükseği Klyuchevskaya Sopka (4750 metre) ancak kusursuz konisiyle en güzel, en etkileyici volkanı ise Kronotsky Volkanı.

Altay Altın Dağları

AltaiMapGüney Sibirya’da bulunan bu sıradağlar Rusya (Sibirya), Moğolistan, Kazakistan ve Çin sınırları içinde yer alıyor. Ob Nehri bu dağlardan kaynaklanıyor. 1998 yılnda Doğa Mirası Listesine alınmış. Aşağıdaki video biraz uzun ama Altay Dağları ve bölgesi hakkında muhteşem bir doğa görseli içeriyor. İzlemenizi tavsiye ederim.

Lena Sütunları

Tam ekran yakalama 13.08.2015 004240Doğu Sibirya’da, Yakutistan’da Lena Nehri kıyılarında doğal olarak oluşmuş yükseklikleri 150-300 metreler arasında değişen kaya sütunlardır. 2012 Yılında Dünya Doğa Mirası Listesine girmiştir. 

Putorana Platosu

Tam ekran yakalama 13.08.2015 004621Üzerinde barındırdığı bozulmamış tayga (üzeri ormanla kaplı dağlık alan) ve tundra (bodur otlarla kaplı alan) bölgeleri, arktik (kuzey kutbuna yakın) çöl yapısı, el değmemiş soğuk su ve göl sistemleri ile yarı arktik ve arktik bölge özelliklerini beraberce göstermesi nedenleri ile  2010 yılında Dünya Doğa Mirası Listesi içine alınmış. Bu doğa güzelliği Merkezi Sibirya Platosunun Kuzey Batı ucunda yer alıyor.

Bakir Komi Ormanları

Kaynak: http://heindorffhus.motivsamler.dk/worldheritage/frame-RussiaKomi.htm

Ural Dağları’nın kuzey kesiminde yer alan bir UNESCO Dünya Mirası alanıdır. 1995 yılında listeye alınmıştır. 32.800 km²’lik yüzölçümüyle Avrupa’nın en büyük bakir ormanı konumundadır.

Uvs Nuur Havzası

Tam ekran yakalama 13.08.2015 005914Çoğu Moğolistan ama bir bölümü de Rusya’nın Tuva Cumhuriyeti sınırları içinde kalan çok tuzlu, sığ ve büyük bir göl olan Uvs Gölü Havzası, 2003 yılında Dünya Doğa Mirası Listesine alınmış. Bu alanın büyüklüğü  70,000 km²’yi buluyor. Uvs Nuur Havzasını listeye sokan özellikler dünyanın en kuzeydeki çölü ile Kuzey Yarımküre tundra alanlarının bu bölgede birleşmeleri ve benzersiz bir ekosistem yaratmaları.

Wrangel Adası Doğal Rezerv Alanı

Tam ekran yakalama 13.08.2015 005445Kuzey Buz Denizi’nde  bulunan Wrangel Adası, Rusya Federasyonu’nun kuzeydoğu ucunda, Çukotka Özerk Okruğunda yer alıyor. 125 km genişliğindeki ince uzun adanın yüzölçümü yaklaşık 7,300 km². Buzul olmayan adada çok sayıda küçük göl vardır. Kuzey ve Güneybatı kıyılarında kum sırtlarının çevrelediği sayısız kıyı gölleri bulunur. 2004 yılında benzersiz ekosistem ve biyolojik çeşitlilik nedeni ile UNESCO Dünya Doğa Mirası Listesine alınmış. Bu adada yoğun sayıda kutup ayısı ve deniz ayısı popülasyonu bulunyor

Sikhote-Alin

Tam ekran yakalama 13.08.2015 002405Vladivostok’un Kuzeydoğusunda,  Primorsky ve Khabarovsk Federe Bölgelerinde olan Sikhote-Alin, 2001 yılında UNESCO tarafından,  Çin Testere Gagalı Ördeği, Blakiston Balık Baykuşu ve Sibirya Kaplanı gibi nesli tükenme tehlikesi altında hayvan türlerini de düşünerek, Dünya Doğa Mirası Listesine alınmış.
Gezekalın
Dr Ümit Kuru
13.08.2015 Saat 01:05

Bir Festivalin, Bir Kültürün Peşinde: Sıcak İnsanlar Ülkesi Moğolistan-Ulan Batur/SON

IMG_9904Moğolistan’daki son gezi günümüzün sabahın da, bize yerel kıyafetleri ile şarkı söyleme sözü veren sevgili Byambasuren Khuw Tsagaan sözünü tuttu ve bizim için bir gün doğumu şarkısı söyledi. O ortamda, o kıyafetleri içinde sözlerini anlayamasak da şarkısının içimizi ısıttığını söyleyebilirim. Kendisine bol bol teşekkür edip, hatıra fotoğrafları çekildikten sonra Ulan Batur’a doğru yola çıktık.

Bugünü Ulan Batur’da son ziyaretleri yaparak geçireceğiz ve akşam önemli bir gösteri merkezinde Moğol yerel dans ve şarkılarını dinledikten sonra turumuzu tamamlamış olacağız. Ertesi gün de öğle öncesi İstanbul uçağında olacağız.

Moğolistan’ın başkenti olan Ulan Batur (Ulaanbaatar veya Ulan Bator olarak da bulabilirsiniz) 2014 yılı sayımlarına göre 1,3 milyon nüfusa sahip olan bir kent. Tuul Nehri vadisi üzerinde kurulu olan bu şehir neredeyse tüm Moğolistan nüfusunun %45’ini barındırıyor. Ulan Batur’un kelime anlamı “Kızıl Kahraman”. Aslında şehire bu isim, 1924 yılında Moğolistan bağımsızlığını kazandığı zaman verilmiş. İlk Moğol meclis toplantısı yapılırken  delegeler şehire Baatar Khot, “Kahraman Şehir” isminin verilmesini istemişler. Ancak ülkenin kurtulmasında büyük yardımları olan Rusların bastırması ile şehrin adı Ulaanbaatar Khot (“Kızıl Kahraman ” anlamında) olmuş.

1639 yılında kurulan Budist Manastırı, Ulan Batur’un da kuruluş tarihi olarak kabul ediliyor. Bugünkü konumunda yerleşik bir Ulan Batur ortaya çıkana kadar 1778 yılından beri tam 20 kez şehrin lokalizasyonu değişmiş. Bunda Moğol halkının göçebe karakterinin rolü var tabii ki.

Ulan Batur’da önce Zaisan Tepesine gidip buradaki anıtı ziyaret edeceğiz. Burası aynı zamanda Ulan Batur’un güzel bir panoramasını seyredebileceğiniz de bir yer.

IMG_9727Zaisan Tepesi, Ulan Batur’un Güneyinde bulunan konik bir tepe. Burada Sovyet ve Moğol halklarının kardeşliği ve 2. Dünya Savaşı sırasında ölen Sovyet askerlerini anma temalı bir anıt bulunuyor. Bu anıta ulaşmak için 300 merdiven tırmanmanız gerekiyor. Anıtın merkezinde 1971’de dikilen 24 metre yüksekliğinde ve bayrak tutan bir askeri gösteren masif  taş sütun var. Çevresinde ise yerden 5 metre yüksekte daire şeklinde bir beton içine gömülü tuğlalara çizilen resimler yapılmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Tepeden Ulan Batur’un panoraması çok da etkileyici gelmedi bana. Hele de 3 günü Moğolistan steplerinde ve çadırlarında geçirince Ulan Batur biraz donuk ve soluk kaldı. Tepeden bakınca, aşağıda, son yıllarda yapılan 16 metre yüksekliğindeki Budha heykeli gözümüze çarpıyor. Naadam Festivalini stadyumdan izlerken karşı tepelerde gördüğüm taşlarla yazılmış olan yazıyı Zaisan Tepesinden daha güzel görebiliyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ulan Batur’un en önemli ziyaret yerlerinden bir tanesi de Gandan Manastırı. 19.Yüzyılın başlarında yaklaşık 50000 kişinin yaşadığı Urga’da (Ulan Batur’un eski adı) 100’den fazla tapınak (Moğolcası Sum) ve manastır (Moğolcası (Khild) bulunuyormuş. 1937 yılında rejim ve Stalin etkisi ile yapılan Moğolistan’daki dini temizlik sonucunda ise ortadan kaldırılmayan tapınak sayısı bir elin parmakları kadarmış.

IMG_9756-001Ulan Batur’daki Gandantegchinlen Manastırı (kısaca Gandan Manastırı-kelime anlamı ise “Tam Huzurun Büyük Yeri“) bu zulümden kurtulmayı başarmış Moğolistan’daki az sayıdaki ibadet kompleksinden birisi. 1938 yılında yıkılmayan ancak kapatılan manastır, 1944 yılında Amerika Başkan Yardımcısı Henry Wallace’ın Moğolistan’ı ziyareti sırasında Ulan Batur’da işleyen bir manastır ziyareti yapma arzusu karşısında yeniden açılmış. Bu tarihten sonrada göstermelik olarak görev yapan rahip ve çalışanlarla Moğolistan’ı ziyaret eden yabancı devlet adamlarının gezdirildiği bir manastır olarak kalmış. 1990’li yıllar sonrasında Moğolistan’da dini etkinliklere getirilen yasakların kalkması sonucunda insanlar yeniden Budist inançlarının gereklerini yerine getirmeye başlamışlar.

IMG_9754-001

JIMG_9858ebtsundamba Khutuktu,Tibet Budizminin Moğolistandaki dini önderlerine verilen bir ünvan. Bu dini liderler aynı zamanda Bogd Gegeen-üst düzey lama anlamında- unvanını da taşıyorlar. Gandan Manastırı 4. Jebtsundamba Khutuktu zamanında, 1809 yılında, yapılmaya başlanmış. Manastır içindeki ilk tapınak olan Gungaachoilin Datsan bugün yerinde yok. Bu tapınaktan geriye sadece ahşap bir sütun kalmış.

Gandantegchenlin Manastırı içindeki tapınaklardan biri olan Migjid Jarraisig Tapınağı, 5.Jebtsundamba Khutuktu’nun özel ikametgahı ile birlikte 1838’de inşa edilmeye başlanmış. Migjid Jarraisig Tapınağı içindeki Avalokiteśvara heykeli, 26.5 metre boyu ile dünyada bir bina içinde bulunan en uzun heykeldir. Aslında orjinal heykel 1911 yılında bakırdan yapılmış. Ruslar oirjinal heykeli 1937’de buradan alıp, kurşun yapmak için eritmişler. Moğol halkının bağışları ile 1996 yılında heykel yeniden yapılmış ve bugünkü yerine konmuş. Heykel bu sefer altın yaprakları ile kaplanmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_9869Tapınağın güneydeki ana girişinden genişçe bir avluya giriliyor. Bu avluda sağlı sollu tapınaklar var. Avluda ziyarete gelen Budistler geniş ağızlı büyük bir çanaktan çıkan tütsüyü kokluyorlar ve ya da asılı olan çanlara dokunuyorlar. Avlunun ortasında bulunan iki katlı Dedanpovran Tapınağında 1904 yılında İngiliz işgalinden kaçarak Moğolistan’a sığınan 13. Dalai Lama yaşamış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Gandan Manastırı gezisi sonrasında şehrin merkezine Sukhbaatar Meydanı’na gittik. Sukhbaatar Moğolistan’ı Çin ve Beyaz Rus ordusundan kurtaran bir kahramanın ismi. Meydanın tam ortasında onun at üstünde heykeli var. Alanı çevreleyecek şekilde Moğolistan Parlamentosu, Borsa, Ulusal Tiyatro, Kültür Sarayı gibi binalar var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Son yıllarda Parlamento Binasının önüne Çengiz Han heykeli ve iki uç tarafına da oğullarının heykelleri konmuş.

OLYMPUS DIGITAL CAMERABu aktivite sonrasında yemek için BD Mongolian Barbeque adlı bir restorana gittik. Sevgili Aykut’a Moğolistan’da gezdiğimiz süre boyunca adam akıllı bir et yemeği yiyemediğimizden şikayet ettik durduk. O da bize Ulan Batur’daki bu restoranın ismin vererek sabretmemizi söylemişti. Gerçekten burada yapılan et yemeği hazırlanışı tam bir şov ve et yemekleri de harikaydılar. Ortada bulunan sebze, etlerden ve soslardan seçtiklerinizi bir kaba koyup pişirmesi için görevliye veriyorsunuz. O da sizin için kızartıyor. Ulan Batur’da kaçırılmaması gereken bir aktivite de bu restoranın ziyareti olsa gerek. Yemek kısmını kaçırmayın derim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yemek sonrasında Ulusal Tarih Müzesini gezmeye gittik. Burası çok güzel bir müzeydi. Çok sayıda eseri kronoljik bir sırada sergilemişler. Moğolistan tarihini en baştan günümüze kadar çeşitli bölümlerde görebiliyorsunuz. Müzenin en önemli bölümü ise Cengiz Han’a ait olan bölüm. Tarihin en kanlı yöneticilerinden kabul edilen Cengiz Han, Moğollar için çok önemli. Bir zamanlar dağınık halde bulunan Moğol kabilelerini birleştiren ve Viyana kapılarına kadar dayanan bir imparatorluğa dönüştüren Cengiz Han, Moğolistan’ın babası olarak kabul ediliyor. Müzelerin tamamında fotoğraf çekmek için ayrıca para veriyorsunuz. Bu müzeye ayıracak Tugrik (Moğol para birimi. 1 USD=1980 Tugrik) kalmayınca fotoğraf çekmek de nasip olmadı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Akşam saat altı civarlarında Moğol dans ve şarkılarını izlemek ve dinlemek üzere Tumen Ekh adlı bir gösteri merkezine gittik. Burada yaklaşık bir saatlik bir gösteri izledik. Bu gösteri Moğolistan gezimiz için müthiş bir final oldu diyebilirim. Özellikle Moğollara özgü denebilecek gırtlaktan şarkı söyleyen sanatçıların performansı çok etkileyiciydi.

Bu gösteri sonrasında veda yemeği diyebileceğimiz bir akşam yemeği yedik. Modern Nomads adlı restorantlar zincirlerinden bir tanesiydi. Yemeklerini beğendik. Bir de çay seremonisi var ki sizlerle paylaşmam lazım. Suutei tsai denen çay içinde su, süt, yeşil veya siyah çay ve tuz bulunuyor. Bazen içine yağ veya tereyağ da konabiliyor. Denedik tabii ki.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Evet Sevgili Sanal Gezgin Dostlarım..

Bu yazı ile Sibirya-Moğolistan konulu gezi yazımı bitirmiş oldum. Sağlık, zaman ve para üçlüsünü yan yana getirebildikçe gezmelere ve paylaşmalara devam…

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

08.08.2015 Saat 11:00

Bir Festivalin, Bir Kültürün Peşinde: Sıcak İnsanlar Ülkesi Moğolistan-Hustain Nuruu Ulusal Parkı

Sabaha yine kapkara bulutlarla uyandık. Gece aralıklı olarak yağan yağmur, belli ki bugünümüzü de ıslatacak. Kötü şans işte! Bir gezi de önleyemeyeceğimiz bir olay bu.

IMG_9024

Kahvaltıyı acele ile yaparak, kampın hemen yanında, geceden saldıkları atları toplamaya çalışan insanları fotoğraflamaya gittik. Birer birer yakaladıkları atları eğerleyerek, at sürüşü için hazırlamaya çalışıyorlar. Keşke vaktimiz olsa da biraz daha ata binebilseydik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_9219

Kahvaltı sonrası eşyalar otobüsümüze yüklendi ve yollara düştük. Günün ilk aktivitesi deve besleyen bir Moğol ailesini ziyaret etmek ve develere binmek.

Deve yetiştiricisi ailenin yaşadığı alana vardığımızda önce partiler halinde develere bindik. Develere binmek ata binmek kadar kolay değil. Deve yetiştiricileri önce hayvanları çökertip üzerilerine binmemize yardımcı oldular. Arkasından da şöyle bir tur attırdılar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 Sonra da ailenin çadırına konuk edildik ve ikram kabul ettik. Aile reisi çadırın baş köşesine oturdu ve biz misafirlerde sağlı sollu olarak yerlere bağdaş kurduk. Önce kurutulmuş peynir verdiler. Arkasından da tas içinde yoğurt sundular. Yoğurt bizim alışık olduğumuz tatta değildi. Büyük ihtimalle kımız gibi at sütünden yapılmaydı.

IMG_9175

Kımıza ayrak da deniyor. Ayrak (kımız) aslında göçebelerin içkisi. Alkol oranı %4-5 civarında. Çok eski zamanlardan beri bilinen ve göçebelerin kadim dostu olmuş bir içki. Ayrak adlı bu içki, kısrakların sütünün tuluma alınması ve zaman zaman çalkalanarak bekletilmesi ile oluşuyor. Bu içkinin yapımına haziran aylarında başlanıyor ve sonra şişelerde saklanıp, tüketiliyor.

Aile ile vedalaşıp son kampımıza doğru yola düştük. Artık Ulan Batur’a dönüş yolundayız. Bu sefer ki hedefimiz Hustain Ulusal Parkı ve orada Takhi atlarını ziyaret etmek.

Hustain Ulusal Parkı Ulan Batur’dan 100 km mesafede olan bir park. Takhi (Przewalski’s Horse) Atlarının yeniden yetiştirilmesi için bu parkın bir yaşam alanı haline dönüştürmesinden bir yıl sonra, 1993 yılında, Moğolistan hükumeti burayı koruma alanı olarak ilan etmiş. Parkın toplam alanı 50600 hektar. Bu alanda kızıl geyik, Moğol Gazeli, karaca, yaban domuzu, vahşi koyun, Moğol Dağ Sıçanı (Marmot), gri kurt, Avrasya Vaşak’ı, Kızıl Tilki, Avrasya Porsuğu gibi 44 tür memeli hayvan türü yaşıyor. 217 kuş türü ve çok sayıda bitki ve balık türü de bu parkta yaşadığı bilinen canlılar. Bu çeşitlilik karşısında 2002 yılında UNESCO bu parkı Dünya Doğal Rezerv ve  Biosfer Şebekesi üyesi olarak kabul etmiş.

IMG_9243

Hustain (Khustain veya Hustai diye de bulabilirsiniz) Ulusal Parkına öğle sonrası vardık. Önce kampa yerleştik ve yemek yedik. Bu kamplara iyice alıştık artık. Ger kampımız Ulusal Parkın bir ucunda ve buradan ana kampa yaklaşık yarım saatlik bir yolculukla gideceğiz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_9509

Takhi  Yaban Atı, (Prezewalski  Atı, Moğol yaban atı da denir), yaban atının yaşayan tek alt türü. Yaban atı (Equus ferus), evcil atın yabani atası. Eskiden Doğu Avrupa ve Orta Asya’nın pek çok yerinde sık olmayan ormanlarda yaşarmış. Şimdi ise yaban atının nesli tükenmiş. Ondan geriye sadece Prezewalski yaban atı kalmış. Prezewalski yaban atı daha tıknaz, bacaklarının daha kısa oluşu ve kuyruğunun daha uzun oluşu ile evcil attan hemen ayırt ediliyor. Postu çoğu yerde açık kahverengi, karnı sarımsı beyaz, yelesi ve kuyruğu siyah. Prezewalski Atı evcilleştirilemez . Prezerwalski yaban atı adını kaşif Nikolay Prezewalski’den almış.

Moğolistan Steplerinde son yabani sürü 1967’de görülmüş ve son yabani at da 1969’da vurulmuş.Ne kadar yazık!  Daha sonra hiç yabani at kalmayınca yaklaşık 30 yıl kadar doğal ortamında tükenmiş olarak kabul edilmiş. Bu parkta yeniden Takhi Atlarının yaşama ve çoğalmalarını sağlamak amacı 1992 yılından itibaren 2000 yılına kadar, özellikle Hollanda’dan olmak üzere çeşitli hayvanat bahçelerinden Takhi Atları buraya getirilip parka salınmış. Dünyada 30’a yakın hayvanat bahçesinde Takhi Atı bulunuyor. Sıkı takip ve çalışmalar sonucunda 336 tane Takhi Atı bu parkta yaşar hale gelmiş. Yine dünyada Moğolistan, Rusya ve Çin gibi sadece 3 ülkede Takhi Atları koruma altındaki parklarda, doğal ortamda yaşıyorlarmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Geceleyeceğimiz Ger kamptan araçlarla ana kampın içine kadar gittik. Burada küçük bir bilgilendirme yeri var. Bir görevli bize park ve Takhi Atları hakkında bazı şeyler anlattı. Sonra da jeeplere binip Takhi Atlarını görmek için parka girdik. Araçlardan inip yürüyüşe geçtik. Ama sabahtan beri peşimizde olan kara bulutlar bir sağanak yağmur boşalttılar ki inanamazsınız. Hayatımda bu kadar çok ıslanmayı çok az yerde yaşadım. Tüm grup perişan olduk. Bir inat, tepelere kadar çıktık ama bu havada akıllı adam değil, Takhi Atı bile dışarı çıkmaz! Dön dolaş epey bir yağmur yiiyip, ıslanmadık yerimiz kalmadıktan sonra jeeplere geri döndük.

Dokunsan ağlayacağım. Dünyada nesli tükenme tehlikesinde olan bir canlıyı görmek için bunca emek ve para harcayıp da göremeden dönmek beni perişan etti. Bir jeep devam etti ama biz kampa geri döndük ve onları beklemeye başladık. Bu arada yağmur da alay edercesine kesilmesin mi? Ben dahil, hepimiz fena ıslandık ve üşüyoruz. Grup kampa gidip ısınmaya niyetli. Grupta benim gibi yüzü düşen başka arkadaşları da fark ettim. Birbirimize kısa bir bakışma sonrasında 3 arkadaş, rehber Oyuna’yı da yanımıza alarak tekrar parka gitmek için özel jeep kiraladık.  Daha 10 dakika gitmeden 10 atlık bir sürüye rastlamayalım mı? Atladık jeepden aşağıya, 1 saate yakın atları gözledik ve onları fotoğrafladık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Grupta hakim olan bir erkek var ve o ne derse oluyor. Gerekirse de postayı koyup, atları hizaya getiriyor. Müthiş bir olaya şahit olduk. Onlar beslendi, çiftleşti, oynaştı ve kavga ettlier, bizler ise onları fotoğraf karelerimize hapsettik. Hepimiz üşüdük, ıslandık ama sonunda bu güzel hayvanları görme şansını yakaladık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Mutlu mesut, kampa geri döndük. Arkadaşlar ısınmışlar,duşlarını almışlar, biralarını açmışlar, keyifteler. Bizler zafer kazanmış eda ile onlara katıldık.

Akşam yemekte son derece keyifliydik. Hatta bir ara kalkıp sirtaki bile yaptık. Ben kampta bize servis yapanlara “sizden bir performans yok mu?” diye sordum. İşte o an gecenin sürprizi gerçekleşti. Meğerse o gece kamp sahibesinin profesyonel şarkıcı bir arkadaşı da ona yardıma gelmiş. Ondan müthiş 2 Moğol şarkısı dinledik. Hepimiz sesi karşısında büyülendik. İsminin Byambasuren Khuw Tsagaan olduğunu öğrendiğimiz güzel insan bize sabah yerel kıyafetleri ile başka bir performans sergileyeceğine söz verdi ve uyumak üzere yurtlarımıza çekildik.

Yine güzel bir gün geçirdik, yine çok özel olaylara tanıklık ettik. Yağmura rağmen!

Yarın gezimizin son günü…

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

05.08.2015 Saat 01:30

Bir Festivalin, Bir Kültürün Peşinde: Sıcak İnsanlar Ülkesi Moğolistan-Karakurum/Orhun Vadisi

Pek adetim olmadığı halde kendi fotoğraflarımdan birisini koymadan bugünkü yazıma başladım. Orhun Yazıtlarını ziyaret etmekten ne kadar etkilendiğime bir vurgu yapmak istediğimden Orhun Yazıtlarından bir bölümü üstte yazıttaki orijinal runik yazı, altta ise günümüz Türkçesi ile yazılı halde verdim.

Hemen baştan söyleyeyim ki; Bugünkü yazım çokça tarih dersi gibi olacak ama doğrusu bu ya ben konuyu hazırlarken bazı şeyleri hatırlamaktan ve öğrenmekten büyük zevk aldım. Paylaşmam gerektiğini düşünüyorum. Günümüzde hep Osmanlı’yı ön plana çıkaran ancak ondan çok önce var olan ve maalesef tarih kitaplarımızda ikinci planda kalan bir bölümün hatırlanması gerektiğini düşünüyorum. Bu coğrafyaya gezi planlayan gezgin, bir gün mutlaka bu yazıya ulaşacak ve okuyacaktır. Böylece Orhun Yazıtlarını gezerken alelade bir yeri gezmediğini hissedecektir.

IMG_8325

Ger Kampındaki gecemiz yağmur nedeni ile oldukça sıkıntılı geçti. Sabaha yağmur yoktu ama dokunsan değecek kara bulutlar tepemizde dolaşıp duruyorlardı. Kahvaltımızı keyifle yapıp Orhun Vadisinde Karakurum kentine, ama daha da önemlisi tarihte Türk adının ilk kez geçtiği Orhun Yazıtlarına doğru yollara düştük.

Yolda Ugi Gölü kenarından geçerken dün geceki fırtına ve yağmurun yıkıcı izlerini daha da belirgin olarak gördük. Naadam Festivali (Bayramı) nedeni ile ulusal tatili fırsat bilip göl kenarına çadır kuran Moğol vatandaşların çadırları alt üst olmuş ve kendileri de belli ki çok sıkıntılı anlar yaşamışlardı. Eski okuduklarıma göre; Karakurum’a doğru yollar bilindik yollardan değildi. Ama benim gördüğüm, çoğu zaman tek şerit bile olsa ,yol diyebileceğimiz bir yol vardı.

Bu arada Orhun Vadisi ve Karakurum hakkında bir ara bilgi vermek uygun olabilir.

Tam ekran yakalama 01.08.2015 004814

Çangay Dağlarından doğan Orhun Nehri, kıvrılarak kuzeye doğru akar, daha Rusya sınırına gelmeden Selenge Nehri ile birleşir ve Baykal Gölüne dökülür. Toplam uzunluğu 1124 km olan Orhun Nehri ismini Orhun Vadisi’ne de verir.

Orhun Vadisi Moğolistan’ın göbeğinde, başkent Ulan Batur’dan 370 km uzaklıkta Orhun Nehrinin etrafında bulunmaktadır. 220 km² alanı kaplayan Orhun Vadisi 2004 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınmış. Orhun Vadisinin tarih açısından büyük önemi vardır. Uygur İmparatorluğu ve bir zamanlar dünyanın en büyük imparatorluğu olan Moğol İmparatorluğunun başkentleri Orhun Vadisindedir. Bu yüzden Orhun Vadisi Hun İmparatorluğu, Göktürk İmparatorluğu, Uygur İmparatorluğu, ve Moğol İmparatorluğu’na ait arkeolojik kalıntılar, eski şehir ve yerleşim merkezlerinin enkazları, yazılı ve dikili taşlar, mezarlar, ve Budist tapınaklarının bulunduğu, çok sayıda tarihi bilgi içeren kültürel bir miras olarak kabul edilmektedir.

Orhun Nehri boyunca tarihi önemli yerler;

  • Orhun Yazıtları: 8. yüzyılda Göktürk Kağanlığı zamanında dikilen Bilge Kağan Yazıtı, Kül Tigin Yazıtı ve Bilge Tonyukuk Yazıtı.
  • İlk Uygur Kağanlığı başkenti Ordu-balık.
  • 13. yüzyılda Moğol İmparatorluğu başkenti Karakurum.
  • 13 ve 14. yüzyıldan geriye kalan, Öğedi Kağan’ın ikametgâhı sanılan toprak tepede Moğol palası.
  • 1586 yılında  Karakurum şehrinde, Moğolistan’da ilk inşa edilen Budist tapınağı olan, Erdene Zuu Budist Manastırı.
  • Orhun Nehrinin yukarı havzasında 2600 metre yükseklikte bulunan Tuvçun Manastırı.

Karakurum, Moğolistan’ın güneybatısındaki Övörkhangay eyaletinde, bugünkü Harhorin (Kharkhorin) kenti yakınlarında.bulunan antik bir şehir.

Göktürkler, Hangay Dağları yakınlarındaki Ötüken’de yerleşti, Uygurlar ise Karabalgasun’u başkent yaptılar ancak daha sonra ülkenin merkezini Karakurum’a taşıdılar.

Bir süre Harzemşahlar’a ait olan Karakurum, 1218/19 yıllarında Cengiz Han’ın saldırısına uğradı, kenti ele geçiren Moğol Devleti 1220’de yeni bir başkent oluşturma isteğiyle kenti yeniden yapılandırmaya başladı.

İşte biz bugünkü gezimizi bu kente ve yakınındaki Orhun Yazıtları Alanı ve Müzesine yapacağız. Günümüzden binlerce yıl öncesine yolculuk yapıp, tarihte Türk isminin geçtiği ilk belgeler olan yazıtları ve atalarımızın bir zamanlar at koşturduğu yerleri göreceğiz. Gezinin bu kısmı ve günü bizim için duygusal olacak.

Göktürkler hakkında neler anlatabiliriz: Bumin Kağan Türk adıyla kurulmuş ilk devlet olan Göktürk Kağanlığının kurucusudur (552). Avarlar’a (Juan Juan’lar olarak da biliniyor) isyan ederek bağımsız bir Türk ulusu kurmuştur. Bu devlet bir süre genişledikten sonra Çinlilerin egemenliği altına girmiştir. Elli yıllık bir esaretin ardından 680 yılında Aşina soyundan gelen Kutluk, akıl hocası Bilge Tonyukuk’la birlikte Çin’e isyan etti. Kutluk az zamanda Ötüken başkent olmak üzere kağanlığı örgütledi Bu yüzden İl’i (devleti) derleyip toparlayan anlamına gelen İl Teriş ünvanı verildi ve 2. Göktürk imparatorluğu kurulmuş oldu. Kapgan Kağan’dan sonra başa Bilge Kağan geçti. Kardeşi Kül Tigin ile taht kavgasına girişmedi ve beraberce devleti yönettiler. En büyük yardımcıları baba ve amcalarının da veziri olan Tonyukuk’du.  Bilge Kağan 32 yaşında, Kül Tigin de 31 yaşındaydı. Resmi lider Bilge Kağan olsa da ülkede asıl güç, ordu komutanı Kül Tigin’in elindeydi. Ağabeyi ile birlikte ülkelerindeki isyanları bastıran Kül Tigin’e ilişkin en sağlıklı bilgiler Orhun Yazıtlarında yer alıyor. Kül Tigin hem başarılı bir savaşçı, hem de başarılı bir komutandır.Bununla birlikte onu daha da büyük yapan tarihte ender görülen bir olay olarak, iki kardeşin taht kavgasına tutuşmadan devleti birlikte yönetmesinde olan payıdır. kultegin1

Kül Tigin 27 Şubat 731’de 47 yaşında iken öldü.1 Kasım 731’de kendisine büyük bir cenaze töreni düzenlendi. 732 yılında ağabeyi Bilge Kağan onun adına bir yazıt taşı diktirmiştir. Ağabeyi Bilge Kağan ise 734 yılında ölmüştür. Tonyukuk, Bilge Kağan ve Kül Tigin’in yaptıkları Göktürk Yazıtlarında (Orhun Kitabeleri) tüm sadeliğiyle anlatılmış, Türk Milletine anlatılmış, gelecek için de nasihatler verilmiştir.

Otobüsümüz Orhun Anıtları Müzesine vardığında hepimizi bir heyecan kapladı. Müzenin düzenlenmesinde ve müzeye ulaşan yolun önemli bir bölümünün inşasında Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı ya da kısaca TİKA’nın büyük katkıları var. Zaten müze girişinde de Moğol bayrağı yanında Türk bayrağı da dalgalanıyor ve müze içinde sergilenen eserlerin altında Moğolca ve İngilizce yanında Türkçe açıklamalar var.

IMG_8328

IMG_8408Müze kapısında bir grup fotoğrafı aldıktan sonra müzeye girdik. Müzede bir görevli bize müze ve sergi eserleri hakkında bilgiler verdi. Müzede bulunan heykellerin hemen tümünün kafaları kesik. Müze görevlisinin anlattığına göre bunu Göktürkleri tarih sahnesinden silen kavimler yapmışlar. Müze içinde bir zamanlar var olduğuna dair bulgular elde edilen Kül Tigin’in Anıt mezar kompleksini gösteren maket var. Bu makete göre Kül Tigin Anıt taşının üstünde oturduğu ortası oyuk kaplumbağa heykeli ve mezar odasına giden yol boyunca dizili sağlı sollu heykeller varmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Müzenin temel sergi eserleri hiç şüphesiz ki Orhun Yazıtları. Göktürk Yazıtları ya da Köktürk Yazıtları olarak da bilinen yazıtlar Türklerin bilinen ilk alfabesi olan Orhun alfabesi ile yazılmış yapıtlardır. Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarını Yolluğ Tigin yazmış. Yolluğ Tigin aynı zamanda Bilge Kağan’ın yeğeni. Yazıtlara bu abidelerin sonsuzluğa kadar kalması temennisi ile “Bengü Taşlar” denmiştir.

IMG_8368

Yazıtlar, 1889 yılında bulunmuşlar. Bulunduğu zamanlarda çok önem verilen yazıtlar 1893 yılında Danimarkalı dil bilimci Vilhelm Thomsen tarafından, Rus Türkolog Vasili Radlof’un da yardımıyla çözülmüş ve aynı yılın 15 Aralık günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisinde bilim dünyasına açıklanmış.

IMG_8364Yazıtlardan 3.75 mt yüksekliğe sahip Kül Tigin’e ait olanı daha iyi durumda ancak Bilge Kağan Yazıtı yılların ve doğanın kötü etkilerine maruz kalmış. 71 satırdan oluşan Kül Tigin Yazıtında olaylar Bilge Kağan’ın ağzından anlatılmakta.

Bilge Kağan’ın ölümünden bir yıl sonra dikilen Bilge Kağan Yazıtı hem devrilmiş, hem de parçalanmış. O yüzden tahribat ve silinti Bilge Kağan yazıtında çok fazla.

Türklerin İslam dinini kabul etmesinden önce yazılan Orhun Yazıtlarında Türklerin yabancıların siyasetine alet olduğu zamanlarda bozulduğu, devlet kademelerinde bilgili ve ehil olmayan kadronun iş başına getirildiği zaman yönetim düzeneğinin iyi çalışmayıp, ahalide hoşnutsuzluk görüldüğü, yabancı kültürünün Türk birliğini zedeleyip, kişiliğini kaybettirdiği konuşma sanatına uygun bir anlatımla verilmiş. Türk milletinin en zor şartlarda bile içinden kuvvetli şahsiyetler çıkıp, ülkeyi kurtarıp, devleti yeniden kurup güçlendirdiği anlatılan abidelerde; devlet deneyimi yanında Türklük, bağımsızlık fikrine yer verilmiş. Bu yazıtlar aynı zamanda  kağanların ulusa hesap vermesi olarak da algılanabilir. Sizlere aktardığım bu bilgileri öğrendiğimde bu yazıtlarda anlatılanların ne kadar da anlamlı olduğunu düşündüm. Konuyu bu kadar uzatmamın asıl nedeni binlerce yıl öncesindeki yazıtlardan günümüze gelen dersler.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Müze gezisi sonrasında hemen yakındaki yazıtların çıkarıldığı alanı gezdik. Burada yuva yapmış bir çift atmaca bu alanın bekçileri gibiler sanki.

Daha sonra Karakurum’a öğle yemeği yiyeceğimiz restorana gittik. Moğol yemekleri et ağırlıklı ama benim damak zevkime pek uymadı bir türlü.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yemek sonrası bu şehirdeki bir başka önemli yeri, Erdene Zuu Manastırı’nı gezmeye gittik: . Bu manastır da Moğolistan’ın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi eserlerinden bir tanesi.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Manastır, Moğol hükümdarı Abtai Sain Han’ın (daha sonra Moğolistan’ın bağımsızlığında önemli rol oynayacak olan Zanabazar’ın büyük babası) Tibet Budizminin Moğolistan’ın resmi dini olduğunu deklare etmesinden sonra, 1585 yılında inşa ettirilmiş. Manastırın inşasında Karakurum’daki antik kentin taşları kullanılmış. Tapınağı çevreleyen büyük duvarların üstünde 102 adet stupa var. Aslında Budizm’in kutsal sayısı olan 108 stupanın olması gerektiği düşünülüyor ama 6 tanesi hiç bulunamamış. Manastır 1688 yılındaki savaşta büyük zarar görmüş. Bir zamanlar burada 62 tapınak varmış ama 1939’da komünist rejim zamanında tapınaklar büyük oranda tahrip edilmiş ve ibadet de yasaklanmış. 1990 yılından sonra ise rejim devrilince manastır tekrar ibadete açılmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Manastırı gezdikten sonra duvarların dışındaki alanı ve Altın Tapınağı’da görüntülemek için manastırın arka kapısına kadar yürüdük.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 En sonunda manastırı arkamıza alarak meşhur “Duran Adam” pozumuzu verip alandan ayrıldık. Manastıra girdiğimiz ön kapıdan çıktık. Manastır karşısında küçük hediyelik dükkanların fiyatları çok uygun ve değişik objeler var. Manastırı gezdikten sonra bu dükkanları ziyaret etmeyi de unutmayın derim.

IMG_8747

Karakurum’un müzesini gezmeyi de ihmal etmedik. Bu küçük ama iyi düzenlenmiş müze Karakurum ve çevresinden çıkan eserlerin sergilendiği bir yer. Müzenin üstünden karşıdaki Erdene Zuu Manastırı’nın panoramik fotoğrafını çekmeyi ihmal etmeyin.

IMG_8753

Karakurum’daki son aktivitemiz Karakurum’a ve Orhun Vadisine tepeden bakacağımız bir noktaya gitmek oldu. Buraya vardığımızda bardaktan boşanırcasına yağmur başladı. Ama aşağılardaki manzara çok güzeldi.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonrasında konaklama yapacağımız ger kampına doğru yola çıktık. Yaklaşık 2 saat kadar sonra kampa vardık ve çadırlarımıza yerleştik. Bayan Gobi adlı kampımız kaldığımız kamplar içinde en güzel olanıydı. Lokalizasyonu da çok güzeldi. Yürüyüş ve çevreyi keşfetmek için de çok uygundu. Ama yağan yağmur bunlara pek fırsat vermedi. Moğolistan’da ani başlayan sağanak yağmurları sakın yabana atmayın. Şemsiyeniz ve yağmurluğunuz mutlaka yanınızda olmalı bence.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Buna rağmen biz mutluyduk. Gün, yağmura rağmen iyi değerlendirilmişti. Binlerce yıl uzakta kalmış atalarımızın at koşturduğu alanları görmüş, yıllar öncesinden sanki günümüze, bize seslenişlerine tanıklık etmiştik. Grubun mutluluktan zıplamasına engel var mıydı ki?

IMG_8841Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

02.08.2015 Saat 02:47