Bhutan’da gece ile gündüz arasında muazzam bir ısı farkı var. Dün gece nasıl üşümüşsem, der-top vaziyette uyandım. Burada kaldığımız oteli gece gözü ile gördük, güzel bir bahçesi var gibiydi. Hemen giyinip, Naime ile birlikte küçük bir çevre turu atalım istedik.
Otelin bulunduğu mekan gerçekten müthiş. Paro’ya bu sefer de farklı bir tepeden bakıyoruz. Otel önünde dua bayrakları var. Ben bu bayrakları çok ekzotik buluyorum. Genellikle suyu veya dağları gören tepelere dikiyorlar. Bu bayraklar, ölülerin doğru yolu bulmaları amacıyla dikiliyor. Genellikle 108 adet dikiliyor. 2009 yılında Bhutan hükümeti, vatandaşlarını bu bayrakları dikmek için genç ağaçları kesmemeye çağırmış. Yaptıkları hesaba göre haziran 2007 ve haziran 2008 tarihleri arasında 60178 ağaç (günde yaklaşık olarak 165 agaç) bu bayrakların dikilmesi amacı ile kesilmiş. Günde 550 ağaç da başkaca amaçlarla kesiliyormuş. Bhutan hükümeti bu sayının kabul edilebilir bir sayı olmadığını düşünüp, halkını uyarmış. Eski dua bayraklarını kullanmalarını istemiş. Biz de adamı taşlarlar! Onun içindir ki ülkenin %72’si ormanlık. Biz de 2B yasasını çıkartmak için, menfaatkar vatandaş ve milletvekilllerinin verdikleri çabayı düşündükçe insan kahroluyor.
Aşağıda birileri ok atıyor. Sabahın bu erken saatinde adamların elinde bayağı ok-yay var. Hedefe ok fırlatıyorlar. Aslında bu saatte neyin nesi diye düşünsek de, ok onların ulusal sporu. Düzenli olarak müsabakalar yapılıyor. Bahçeyi gezip, manzara fotoğrafları aldıktan sonra kahvaltıya geçtik. Sonra da valizi toplayıp, arabaya denk ettirip, Thimphu’ya doğru yola düştük.
Önce yol kenarında durup, şu an bu yazıyı yazdığımda neden gezmediğimizi kendime sorduğum, Rinpung Dzong kale manastırını sabahın bu güzel ışığı altında fotoğrafladık. Sonra daha önemli bir görevi yerine getirdik. Konsolosumuz başımızda olmak üzere yol kenarına tek sıra halinde dizildik ve saat 09:05’i beklemeye başladık; Çünkü bugün 10 kasım. O güzel insanın ölüm yıldönümü ve onu dünyanın neresinde olursak olalım anmamız gerekir. Saati geldiğinde, hepimiz hazırol vaziyetinde tam bir dakikalık saygı duruşunda bulunup, arkasından da İstiklal Marşımızı okuduk. Başta rehberimiz Dorji olmak üzere gelip geçen Bhutanlılar şaşkın şaşkın bakıyorlar. Ne yapacaklarına da karar veremiyorlar. Sonradan Dorji’ye ondan bahsettik. Hayatımın en anlamlı 10 Kasım anmasını burada yaptım diyebilirim. Ruhun şad olsun, seni çok özlüyorum…
Paro Sokaklarında günün ilk ışıkları altında küçük bir tur attık.
Sonra yollara düşüp Kyichu Lhakhang Tapınağını ziyaret ettik. Aslında bu ziyareti dün yapacaktık ama tüm günü Taktshang Tapınağına ulaşmak için geçirince burasını gezmek bugüne kaldı.
Bu tapınak Bhutan’ın en eski tapınağı olma özelliğini taşıyor. 7. Yüzyılda Tibet İmparatoru Songsten Gampo tarafından yaptırılmış. Bhutan’da söylenceler bol ve bunlardan birine göre İmparator Songsten Gampo bir Çinli prenses olan Wencheng ile 641 yılında evlenmiş. Bu prensesin yanında getirdiği çeyiz içinde bulunan ve Budha’yı çocuk olarak gösteren çok değerli Hint işi heykel, Lhasa’dan (Tibet’in Başkenti) geçerken çamura saplanmış. Hiç kimse onu oradan çıkartamamış. Prenses, bunun bir kötü cinin işi olduğu kehanetinde bulunmuş. 659 Yılında İmparator insan yiyen bu kötü devi yere çivilemek amacı ile aynı günde ülkenin dört bir tarafına 108 adet tapınak yapmaya ve tüm Tibet’in de Budizme inanmasını sağlamaya karar vermiş. Bu tapınakları canavarın omuzlarına ve kalçalarına denk gelen merkezi Tibet’in dört yöndeki bölgelerine, dirsek ve dizlerine denk gelen eyaletlerine ve Tibet’in sınırlarına denk gelen canavarın el ve ayaklarına inşa etmişler. Canavarın sorunlu yeri olan sol ayağına yani Bhutan’a da bazı tapınaklar inşa edilmiş. Böylece canavar yere sabitlenmiş. İşte biz bugün canavarın sol ayağına denk gelen tapınak olan Kyichu Lhakhang Tapınağını gezeceğiz. Guru Rimpoche 8. Yüzyılda buraya da gelmiş.
Tapınak daha dışarıdan insana sıcak bir his veriyor. Dış avludan başlayan ve insanların döndürerek dualar okudukları silindirler, tüm tapınağın çevresini dolaşıyor. Etraf tertemiz. Tapınağın içine girince küçük bir avlu karşımıza çıktı. Ortada bir soba var. Avlu içinde bulunan portakal ağacının üstünde yılın her ayı portakal olurmuş. Bizim ziyaretimiz zamanında da vardı. Tapınağın içinden sesler geliyor. İçeride bir ayin var. Kırmızı giysileri içinde bazı rahipler ise dışarıda oturuyorlar. O zaman fark etmemiştim ama şimdi bu yazıyı hazırlarken yaptığım araştırmadan sonra öğreniyorum ki, bu manastırın övünç kaynaklarından bir tanesi de asma demir köprülerin babası sayılan Thangtong Gyalpo (1385-1464) adlı bir Aziz ve demir ustasına ait zincirlere sahip olmasıymış. Ben o zaman bu ayrıntıyı kaçırmışım herhalde ya da bahsedilmedi ama bu usta tüm Tibet ve Bhutan’da toplam olarak, bir kaynağa göre 58, bir diğerine göre 108 adet asma köprü inşa etmiş. Bu nedenle de kendisine Demir köprü Lama anlamında “Lama Chazampa” adı verilmiş. Bu usta Bhutan’a 1433 yılında gelmiş ve Paro’dan Traschigang’a kadar demir halkalardan yapılma sekiz asma köprüyü inşa etmiş. Sadece Doğu Bhutan’da Duksum’da ayakta kalan son asma köprüsü ise 2004 yılında sulara kapılıp gitmiş. Paro-Thimphu yolu üstünde Tamchhog Lhakhang adlı özel ve Thangtong Gyalpo ustanın takip eden ailesine ait bir tapınağın önünde bir asma köprü var. Meğerse bu köprü yıkılan Duksum’daki köprüden kalan demir zincirlerinde kullanıldığı bir asma köprüymüş. Ben dün bu köprü önünden geçerken fotoğraf çekmek için aracın durdurulmasını rica edip, fotoğraf çekmiştim. Biz dün bilmeden onun önünde fotoğraf da çektirmişiz.
Kyichu Lhakhang Tapınağının içindeki ayine katıldık ve izledik. İçeride fotoğraf çekmemizi istemediler, biz de çekmedik. Baş rahibin çevresine dizilmiş olan diğer dindarlar hep beraber dua ediyorlardı. Başrahibin el hareketleri ile verdiği ritim seyredilmeye değerdi. Daha sonra tapınağın çevresini gezdik. Bahçede köpekle oynayan bir çocuk bize maskaralıklar etti.
Buradan çıktıktan sonra hemen yan tarafta güzel bir ev fark ettik. Burası bir müze ev. Biz de içeriye daldık. Sonradan buranın 1910 yılında doğmuş 1991 yılında ölmüş bir din adamına (Dilgo Khyentze Rinpoche) ait bir anı evi olduğunu öğreniyoruz.. Sonrasında Thimphu şehrine doğru yol almaya başladık.
Burada her bir şehre girerken ya da çıkarken büyük bir kapıdan giriyorsunuz. Thimphu’ya girerken de bu büyük kapının orada durup Thimphu’nun giriş kapısının fotoğrafını çektik. Thimphu’ya girdiğimizi gösteren büyük kapıdan geçtik. Thimphu şehrinin ortasında bulunan ve 3. Bhutan Kralı Jigme Dorji Wangchuck (1928 – 1972) anısına annesi tarafından 1974 yılında yaptırılan Memorial Choerten‘ı (Tibet Budizmin de Stupa ya Choerten deniyor) gezmeye başladık. Burasının benim açımdan önemi, anıt etrafını dolaşarak dua eden (puja) insanların çeşitliliği oldu. Buradan değişik kareler yakaladık.
Vakit öğleyi bulduğundan yemeğe gitmeye karar verildi. Yemek için Günseli hanımın iyi tanıdığı insanların işlettiği bir otele gittik; Motithang Hotel. Burası aslında Kraliyet ailesinin akrabalarından birisine ait olan bir Hotel ve işletmecisi bayan işini bilen ve profesyonel birisi. Otelin bahçesine kurulan sofrada yediğimiz yemekler çok güzeldi.
Bu arada Günseli hanım bir ayarlama daha yaptı. Bu civarlar resmi kurumlara ait saray ve dairelerle dolu. Biz de Günseli hanımın bu ülkede geliştirdiği güzel ikili ilişkiler sayesinde, Adalet Bakanlığının sarayını gezeceğiz. Ülkenin ikinci güçlü adamı olan Adalet Bakanı bugün burada yok ama sekreterinden izin alındı. Hem bu çok güzel olduğu söylenen mekânı gezeceğiz ve hem de Bhutan üst düzeyinden insanlarla tanışacağız. Bizde olsa değil adamın sarayına gidip çayını içmek, sokağından geçirmezler.
Polise derdimizi kısa zamanda anlatıp Saray Bahçesinden içeri girdik. Bizi kapıda sekreter hanım karşıladı. Bu arada dikkatimi çeken bir şey oldu; Bizim rehber Dorji hemen eteği (bu arada Dorji erkek ve Bhutan da erkekler etek giyiyorlar. Bizim Dorji eteği ile bacak bacak üstüne attığında sıkı frikikler veriyordu) üstüne, omuzdan kalçaya çaprazlama taktığı, beyaz bir örtü geçirdi. Meğerse devlet dairesine kim giderse bu örtüyü takarmış. Kralın örtüsünün rengi sarı olurmuş.
Sarayın misafir ağırlama odasında çaylarımızı beklerken etrafa bakıyoruz. Burada da yeni evli Kral ve Kraliçenin fotoğrafları baş köşede. Gerçekten çok güzel insanlar. Çayımızı içtikten sonra bize “hoş geldinize” gelen bir yüksek yargıçla tanıştık. Ülkelerine olan hayranlığımızı ifade ettik, “inşallah böyle kalır” demeyi ihmal etmedik. Vardığı yanıt ilginç, bir o kadar da düşündürücüydü; “Korumaya çok çalışıyoruz ama sanki koruyamayacağız gibi. Bakın şu aşağıdaki Thimphu’nun ana caddesinde 5-6 yıl öncesine kadar çok az araç olurdu, şimdi park edecek yer olmuyor”. Dünyanın en mutlu ülkeleri sıralamasında ilk 10 içinde bulunan, kanunları arasına “orman alanı %60’ın altına düşemez” diye madde koyan Bhutan’da devlet kademesinin üst düzeyinden bu insanın ağzından çıkan karamsarlık bizi üzdü ve bu cennet ülke için endişelendirdi. İnşallah kapitalizmin acımasız yapısı içinde kaybolup gitmezler. Dünyanın bu gibi ülkelere çok ihtiyacı var. Son fotolarımızı çektirip bu güzel yerden ayrılıyoruz. Saraydan çıkarken bizi ağırlayan sekretere ve Bakan’a iletilmek üzere Türkiye’den getirdiğimiz lokumları bırakmayı unutmuyoruz.
Bundan sonra ise Takin denen ve özellikle bu bölgeye has bir hayvanı görmeye gittik. Takinler keçi ile sığır-antilop karışımı bir hayvan. Yani bir ucube gibi ama bu doğanın ucubesi. Dolayısı ile onun da kendine göre bir güzelliği var. Bu hayvan ziyaret ettiğimiz bu parkta koruma altına alınmış. Bol tüylü, kısa ve kalın boynuzlu, kalın bacaklı bir hayvan.
Sırada okçuluk müsabakalarının yapıldığı sahada, okçuların çalışmalarını izlemeye gitmek var ancak sahaya vardığımızda “kapı-pencere-duvar” durumları söz konusuydu. Bu aktivite isteği Bhutan’da gelişti, programda yoktu. Okçuları izlemeye gittiğimiz gün antrenmanı erken bitirecekleri tutmuş. Seyredemedik. Bu aktiviteyi yapamadığımıza üzüldüm doğrusu. Seyretmek isterdim. Güzel fotolar çıkardı eminim. Bir de Thimphu içinde Wang Chhu nehri üzerinde üstü kapalı bir köprü var, onu gezmek isterdim. Vakitsizlikten ve trafiğin işlek olduğu saatlere denk geldiğinden yapamadık. Siz oralara gitmeye düşünen gezginler; bu iki aktiviteyi programa eklemeyi unutmayın (yukarıda bahsettiğim ve 2011 yılında yapamadığım 2 aktiviteyi 2012 yeniden gittiğimiz Bhutan gezisinde yaptık. Bhutan gezisine okçuluk antrenmanı izlemeyi koymak mutlaka gerekli bir aktivite).
Buradan çıkışta ise Buddha Gözlem Noktasına çıktık. Burada Asya’daki en büyük Buddha heykellerinden birisi yapılmış. Hala inşaat faaliyetleri var. Buddha heykelinin boyu 51.5 metreyi bulmuş. Çin tarafından finanse ediliyor ve 100 milyon USD’ye mal olacakmış. Buradan Thimphu manzarası muhteşem ancak rüzgar var ve havalanan toz toprak bizi çok rahatsız etti.
En son ziyaret edeceğimiz yer ise Tashichoe Dzong kale-manastırı. Burası Wang Chhu nehrinin batı kıyısında ve şehrin kuzeyine düşen bir bölgesinde yer alıyor. Burası hem dini hem de siyasi idarenin bir arada bulunduğu bir yer. Kocaman bir kale olarak karşımızda duruyor. Geleneksel olarak ülkenin dini liderinin (Druk Desi veya Dharma Rama), hükümetin ve ülkenin monarşiye geçtiği 1907 yılından beri de kralın ofislerinin bulunduğu bir kompleks.
Thimphu’nun orijinal kalesi (Dzong) 1216 yılında Lama Gyalwa Lhanangpa tarafından inşa edilmiş ve şimdi Dechen Phodrang manastırının bulunduğu tepeye kurulmuş. 1641 yılında Ngawang Namgyal burayı alıp, yönetmeye başlıyor ancak zamanla bu kale ona küçük geliyor. O da yenisini Thimphu’nun aşağılarında yaptırıyor. Eski olan kalede manastır olarak hizmet vermeye devam ediyor. Orijinal olan Kale-manastır 1771 de yangında kül olunca rahipler de aşağı kaleye taşınıyor. Daha sonra 1902 yılında son ilaveler yapılıyor. Kral Jigme Dorji Wangchuck 1952’de yenilemelerle kaleyi son haline getiriyor ve başkenti de Thimphu’ya taşıyor.
Kaleye vardığımız zaman bizi uyardılar;”Aman dikkat sağ tarafta bulunan binaların fotoğraflarını sakın çekmeyin”. Burası aslında parlamento ama onun hemen arkasında çatısı gözüken yer Kraliyet Sarayı (Dechencholing Palace). Tashichoe Dzong’un dış duvarları 2 katlı ama dört bir yanda 3 katlı kuleler var. Polis arama noktasından içeriye girdik. Aslında bu Dzong’un, Bhutan’daki diğerlerinden farklı yanları var. Bu farklardan bir tanesi bu Dzong’un iki tane giriş kapısının olması, bir diğeri ise iç avlusunda döşeli olan büyük taban taşları.
Dzong’un kuzey tarafı, Dratshang Lhentshog adı verilen ve Bhutan’daki dini konseyin yazlık sarayı. Bu konseyin başı yani dini en büyüklerine Je Khenpo adı veriliyor ve Kral ile eş düzeyde saygı görüyor. Bu tapınakta son 5 kralda taç giymiş. Buranın bir diğer özelliği de “Küçük Buda-Little Buddha” filminin burada çekilmiş olması. Bir de Tsechu festivalinin her yıl burada yapıldığını söylemiş olalım.
Törenlerin yapıldığı yazlık büyük manastırı gezdik ve çok etkilendik. Tabii ki içerde fotoğraf çekemedik. Diğer dini bölümleri gezemiyorsunuz. İdari binaları ise sadece uzaktan fotoğraflamak serbest. Avluya tekrar geri döndüğümüz zaman bir tören mangasının havalı havalı iç avluya geldiğini gördük. Belli bir olay olacak, hemen mevzilenip, ne olduğunu anlamaya ve fotoğraflamaya başladık. Meğerse bu, Sarayın önündeki büyük bayrak direğindeki bayrağın değişim töreniymiş. Başta din adamları, arkasında askeri manga, davullu zurnalı bir şekilde Sarayın ön tarafına gittiler ve değişimi yapıp aynı şekilde geri geldiler.
Bu geziyi de tamamladığımız zaman günün aktivitelerini tamamlamış olduk dersem, yanlış söylemiş olurum. Daha şehirde alışveriş aktivitesi var. Üzerimizdeki Ngultrum’ları bitirmemiz lazım. Ngultrum nedir anlatmadım değil mi? Ngultrum, Bhutan para birimi; yaklaşık olarak 1 USD ile 61 Ngultrum (2015 oranı) alabiliyorsunuz. Dar zamana iyi alışveriş sığdırdık. Günseli hanım bizi alternatif tıp ilaçlarının satıldığı bir yere de götürdü. Buradan herkes kendine göre bir takım ilaçlar aldı. Bir de meraklısına uyarı; Burada doğal taşlar ucuz sayılabilecek fiyatlarda. Türkuaz, mercan, kaplan gözü gibi taşlar tane tane de satılıyor. Yeteri kadar almadığımıza pişman olduk. Zencefil ve balları meşhur.
Alışveriş faslından sonra doğru otelimize gidip akşam yemeğine oturduk. Sonra da odalarımıza çekildik. Yorulduk, bugün çok yoğundu. Dedim ya bir gezgin yoğun günleri sever.. Herkes uykuya geçti, ben ayakta. Yapmam gereken işler var. Bhutan’da tüm otellerde internet erişimi var ve ücretsiz. Ben de yeni aldığım hacmi küçük, işi büyük bilgisayar sayesinde hem bol foto çekip onları yedekleme ve hem de daha orada iken gereksiz fotoları silme imkanını buldum. Ha! Bir de Türkiye’ye fotoğraf gönderip, yaşadığım güzellikleri anında paylaşma imkanını..
Seviyorum gezmeyi, daha da güzeli ailecek seviyoruz gezmeyi.. Sağlığımız da yerinde, daha ne isteriz. Allah’a şükür…
Gezekalın
Dr Ümit Kuru
İlk yayın tarihi 28.11.2011 saat 22:33
Gözden geçirilmiş son yayın tarihi 08.04.2015 Saat 23:38