Luang Prabang’da son tam günümüzdeyiz. Bugün öğleden önce eskinin Kraliyet Sarayı, bugünün Ulusal Müzesini gezip, ardından birisi ipek böcekçiliği işe meşhur olmak üzere iki Laos köyünü ziyaret edeceğiz. Saat 14’den sonrada bir başka doğa harikası olan Khuang Xi (Kuangsi) Şelalerine gidilecek.
Sabah erkenden kalkıp, yemek toplama törenini bir defa daha izledim ve fotoğraf çektim. Öncekileri kaydetmediğim için bu sefer ağırlıklı olarak video çekimi yaptım. Değişen bir şey yok, bugün de güzeldi.
Kahvaltı sonrası grup olarak topluca Ulusal Müzeye doğru yürüdük. 1904-1909 yılları arasında, Kral Sisavang Vong’a Saray olarak yapılan bu güzel yapı,1976’dan beri Ulusal Müze olarak hizmet veriyor.
Sarayın ana kapısından girişte soldaki bina geçmişte de, günümüzde de tiyatro olarak hizmet veriyormuş. Önde Kral Sisavang Vong’un dev bir heykeli bulunuyor. Bina da Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri saat 18:00 de Ramayana efsanesinden alınma sahnelerle canlı performans gösterileri oluyormuş. Bizim gittiğimiz günde vardı ama saati uymadı. Haberimiz de olmadı, söyleyende. Bunun yerine sarayda fotoğraf sergisi vardı, onu gezdik.
Sağdaki tapınak ise kraliyet ailesinin ibadet ettiği tapınak. Sütun işlemeleri harika, tam krallara göre.
Sol tarafta bahçede palmiye ağaçları ve geniş bir havuz mevcut. Havuz başında iki tane genç keşiş, gezideler. Fotoğraflamak için yaklaşayım dedim ama belli iyi vakit geçiriyorlar. Keyifleri fotoğraf vermekle kaçmıyor ama yine de bu sefer yapmak istemedim. Bunu yerine objektifin yettiği kadarı ile uzaktan fotoğraflarını çektim.
Karşınızda duran bina ise Saray. İçine girerken ayakkabılar çıkarılıyor ve fotoğraf çekmeye izin yok. Müze içinde kraliyet tahtı, özgürlük beratı ve dini bazı hazineler gibi eserler var. Sarayın kapısından girdikten sonra karşınıza çıkan yer ise Kralın kabul salonu. Ortada tahtı var. Bu odanın sağ tarafında, duvarlarında kesilmiş renkli ayna mozaiklerden insan, hayvan figürleri mevcut. Kralın kabul odasının sol tarafında ise kralın başyardımcısının kabul salonu var. Arka taraflarda da özel yaşam alanları. Hoş bir saray. Fransızların ülkeyi fiilen yönettiği ve sömürdüğü, şeklen kralın olduğu bir dönem olduğundan, saray içinde de Avrupai bir hava var.
Bir gün öncesinden grubun geneli için kötü geçen 2 saatlik bot turu ve köy gezisi sonrasında alternatif olarak ne yapabiliriz diye sorguladığımızda, 15 km yakında bulunan ve bir proje kapsamında korumaya alınan Fillerin bulunduğu kampa yarım günlük gezi fikri cazip geldi. Tura ait akşam yemeklerinden artık vazgeçip, otelin bulunduğu caddenin sonuna doğru yaptığımız yürüyüşlerde varlığını keşfettiğimiz pizzacıya giderken, yolda dikkatimizi bir tur şirketinin tabelası çekmişti. Burada yarım günlük Fil kampı ziyareti vardı. Grubun en az yarısı için cazip bir öneri diye düşündüğüm bu olayı bizim rehbere açtığımda, sağ olsun ilgilendi ve indirimli fiyat önerisi geldi. Konuyu gruba açtığımda ben ve eşim dahil ancak beş kişi ile bu tur için parmak kaldırdı. Diğerleri köy gezilerini yapmaktan yanalar. Böylece beş kişi turdan ayrılıp, otele geri döndük. Bizi buradan araçla alacaklar. Öğle sonrası 14’de grubun diğer üyeleri ile birleşeceğiz.
Bu tur için adam başı 25 USD (normali 30 USD) ödedik. Buna otelden alış, tesisi geziş ve kısa bir Fil üstünde seyahat, sonrasında otele dönüş dahil. Bu turun diğer alternatifleri ise tam günlük tur veya birkaç günlük fil bakımı eğitimi için konaklamalı turdu. Benim gibi, “kim fil bakımını öğrenmek için eğitim alır ki derseniz”, yanılırsınız. Biz turdan geri dönerken, bizi almaya gelen servis arabası, özel giysileri giydirilmiş konaklamalı tura katılan Avusturalya’lı turist kafilesini getiriyordu. Yarım günlük turlar kısıtlı saatlerde, bu nedenle bir gece önceden ayarlama yapmanız en iyisi. Bizim gibi bir de öğle sonrası tura gidecekseniz riskli. Arkadaşları bekletme olasılığı biraz sıkıntı yarattı. Ama onları yemekte yakalayıp, kazasız belasız ve güzel anılarla döndük.
Gelelim Fil kampına; Laos’un ülke olarak eskiden bilinen ismi bir milyon fil ülkesi. Saymışlar mı? Zannetmem, ama ne kadar çok fil olduğunu iyi ifade etmişler. Fil eskinin taşıma aracı, savaş aracı, buldozeri, yani her şeyi. Bu kamp şehir merkezinden 15 km dışarıda. Yolu rezalet, içimiz dışımıza çıktı. Arabada biz beş kişi, 70’lerin üstünde bir teyzem ve yanında bir genç adam (Kanada ‘dan gelmişler) bize eşlik ediyor. Teyze, herhalde file binmez dedim ama aslanlar gibi bindi.
Fil kampına gelince sizi bir bekleme alanına alıyorlar. Fillerin bugün biraz yoğun olduğunu söylediler. Bizden önce gelenler, gezideymişler. Zaman darlığı olmasa mesele yok! Etrafta fil yok ama öbek öbek fil pisliği var. Yarım saatin sonunda üzerinde Japonlar (veya Koreliler) ile filler gözüktü. Arka arkaya iki adet fil. Ne de heybetli hayvanlar!
Fillere binmek için doğal olarak yüksekçe bir alana çıkıyorsunuz. Üç bayan bir file, 2 erkek bir file bindik. Fil ağır ağır harekete geçti. Aman yarabbi! Altınızdaki gücü hissediyorsunuz. Yani Tarzan’ın fillerle güreşi filan, külliyen yalan!
Turu ormanın içinde gerçekleştiriyorsunuz. Fil ara sıra sağa sola yemek için sapıyor ama onları idare eden fil şoförleri de çok becerikli. Bu küçük cüsseli adamların filleri yönetmek için, fillerin kulaklarını kullandıklarını fark ettik. Filin bu cüssesi ile bu kadar atik olabileceğine inanamazdım. Hangi bacağını, ne zaman atacağını o kadar iyi biliyor ki! Fil sırtında gezi yaklaşık bir saat sürüyor. Çok güzel bir ortamda, “iyi ki yaptık” dediğimiz bir gezi oldu.
Sanal değil, gerçekten Laos da olduğumun kanıtıdır, fil gezisi. Fil kampına fillerle giriş ve zafer nidaları attık (düşmeden kampa döndük ya!). Başta biraz bir doğasever ve hayvansever olarak konsepte aykırı gibi gelmişti bize ama muhteşem bir deneyimdi, tavsiye edilir..
Fil kampına yarım günlük turumuz sonrası grubu ucu ucuna yakaladık ve hatta ayaküstü yemek bile yedik. Biz diğer arkadaşların turunu, onlarda bizim küçük turu merak ediyorlar. Gezdikleri en güzel köyler olduklarını söylediler ama biz hiç imrenmiyoruz. Bizimde keyifli anlarımız oldu, karşılıklı abartmanın bir anlamı da yok tabii ki..
Otobüsle şelaleye giderken dokuması ile ünlü olan bir köye uğradık. Köyü dokumacılığı ile değil ama küçük tapınağının içinde bulunan ve kaldıkları evin penceresinden bakan keşişleri çektiğim fotoğrafları ile anımsayacağım. Dedim ya! Keşişler uzak dünyanın kendilerine olan ilgisinin farkında ve her biri fotoğraf çektirmeyi biliyor. En sevdiğim fotoğraflar bunlar oldu.
Khuang Xi (Kuangsi) Şelalerine gitmek için 30 km mesafeyi yaklaşık olarak bir saatte gittik. Şelale alanına girişte ayıların koruma altına alındığı bir kafesle çevrili alan var. Grup nedense burada biraz fazla oyalandı. Oysa esas olay bizi ilerde bekliyor.
Bu şelale alanı, benim şu ana kadar gördüğüm en güzel şelale alanlarından bir tanesi. Derin bir ormanın içinde, yüksek bir tepeden akan şelale ve bu suyun devamında birbirini takip eden küçük şelaleler oluştuğunu düşünün. Buna bir de berrak, tertemiz ve türkuaz renkli havuzcuklar ekleyin; alın size mükemmel bir dinlenme ve yüzme alanı. Kuangsi Şelale alanı aslında çok güzel bir yürüyüş alanı, her yer yemyeşil. Kuş cıvıltıları ve su şırıltısı dışında sizi uyaran bir şey yok. Hepinizin “böyle uyarıya da can kurban” dediğinizi duyuyorum. Bu alanda kendimizi kaybettik. Nerenin fotoğrafını çekeceğimi şaşırdım. Bir ara hanımı da kaybettim. Bizim su kuşu dalmış berrak sulara, ama aceleden yanlış taraftan suya girmiş. Rehber yanımıza gelince ”gelin esas yüzme yeri burası değil” diye bizi bir yukarıya götürmek istedi. Bu cennet, esas yer değilse, esas yer ne diye adlandırılabilir ki? Gerçekten bir üstteki havuz daha büyük ve güzeldi. Hanım ve peşinden iki arkadaş daldılar sulara, ben fotoğraf peşinde olmayı seçtim.
Bu anlatımla Laos gezisi sona erdi. Yarın Kamboçya, Siem Reap gezileri başlıyor. Bir değerlendirme yapmam gerekirse, buralara kadar gelip de Laos’u görmeden dönsem çok yazık olacakmış.
Gezekalın..
Dr Ümit Kuru
16.12.2014 Saat 22:38