HIRVATİSTAN, KARADAĞ, BOSNA-HERSEK GEZİSİ-Neretva Deltası, Pocitelj, Blagaj, Mostar

IMG_2685

Her zaman ki gibi sabah erkenden kalktık ve kahvaltı sonrası otobüse doluştuk. Bu gün epey bir yolumuz var. İki yüz kilometreye yakın yol gideceğiz. Bu sefer dün olduğu gibi dağlardan zig zaglar çizerek inmek yok. Kestirmeden bir yol izleyerek Budva’dan Tivat’a gelip, buradan da Lepetani Limanından vapurla karşı kıyıya geçerek, Kamerani limanına ineceğiz. Herceg Novi üzerinden Karadağ-Hırvatistan sınırına ulaşıp, tekrar Hırvatistan topraklarına gireceğiz. Metkovic denen yerden Hırvatistan-Bosna-Hersek sınırını geçerek Bosna topraklarındaki gezimize başlayacağız.

Tam ekran yakalama 20.11.2014 231932

Yol, düne göre çok eziyetsiz ama daha az yeşil diyebilirim. Yalnız vapur gezisi iyi oldu. Böylece kısa da olsa Kotor Körfezi üzerinde, denizden yolculuk da etmiş olduk. Herceg-Novi üzerinden sınıra rahatça ulaştık. Kotor körfezi gerçekten çok güzel bir doğa harikası. Keşke Herceg-Novi  (burayı sadece uzaktan gördük) ve Kotor şehirlerini  (burası hiç mi hiç yetmedi) daha fazla gezebilseydik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Dubrovnik’e tepeden son kez bakıp, Stedrica üzerinden Hırvatistan’ı terk edip Bosna-Hersek topraklarına girdik. Ama girmemizle çıkmamız bir oldu. Çünkü burası sadece 15 kilometrelik bir sahil şeridi ve Bosna-Hersek toprakları sayılıyor. Bu kısım, 1991-1995 Yılları arasında Hırvatların ve Sırpların, Bosna-Hersek’lilere yaptıkları eziyetlere (sayısını tam olarak söyleyemeseler de 100000 civarında olduğu düşünülen ölümler, soykırım, sistemli tecavüz, sebep oldukları göç hareketleri, sakatlıkları kast ediyorum) karşılık, tüm dünyanın, Bosna-Hersek’e denize ulaşması için bıraktığı sahil şeridi.  Sınırı Hırvatlar mı, Bosnalılar mı koruyor pek anlamadık ama burasının daha çok baş ağrıtacak bir bölge olduğu kesin. Umarım bir daha bu kadar büyük acılar ve insanlık ayıpları yaşanmaz (Not: Günümüz yılı 2014. 2010 yılında bu yazıyı yazarken var olan umudum hala katlanarak yaşadığımız acılarla gittikçe azalıyor). Burada Neum denen, Bosna-Hersek yerleşim yerinde durup alışveriş ettik.  Tekrar Hırvatistan topraklarına girdik ve Neretva Nehri ile ilk tanışıklığımız da bu bölgelerde başladı.

Villa Neretva adlı bir restoranda öğle yemeğimizi yedik ve kısa bir yolculuk sonrasında tekrar Hırvatistan topraklarını terk edip, Bosna Hersek topraklarına giriş yaptık. Yani sizin anlayacağınız 30 km içinde Hırvatistan ve Bosna-Hersek topraklarını birkaç kez girip çıktık.

mbosnia

Bosna topraklarına girdiğimiz anda kendim de bir huzur hissettim. Eminim bunu tüm gezi arkadaşlarım da hissetmiştir. Her yolculuk bana ve eşime birer macera olmuş ve hepsinden ayrı bir zevk almışızdır. Ama yurda her dönüşümüzde, (nereden dönersek dönelim ve o geziden ne kadar zevk almış olursak olalım) uçağımız Atatürk Havaalanına iner inmez içimizi her zaman bir huzur kaplamıştır. Her zaman “Ne olursa olsun, dünyanın en güzel ülkesi bizimkisi” demişizdir.  Bosna-Hersek topraklarına girdiğimizde işte tam da bu duyguyu hissettim. Bu duygum gezi sonunda biraz karmaşık bir hale dönüştü ama bundan daha sonra bahsedeceğim.

Neretva  Nehri 230 km uzunluğu ile Adriyatik havzasının en büyük nehridir. kısa bir bölümü Hırvatistan toprakları içinde (22 km) ve Hırvatistan ile Bosna-Hersek’in en önemli taze su kaynağıdır. Neretva Nehri Dinar Alplerinden doğup, Adriyatik denizine dökülüyor. Neretva Nehrinin, Hırvatistan topraklarında oluşturduğu deltalar çok güzel manzaralar yaratıyor. Bu deltanın büyüklüğü 12000 hektarlık bir alanı kaplıyor.

Bosna-Hersek, Balkanlar’da 51.197 km2‘lik yüzölçümü ve yaklaşık 4.500.000 kişilik (2013 yılında 3,829,307) nüfusu olan bir ülke. Ülke bir bütünü oluşturan üç etnik gruba ev sahipliği yapıyor: Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar. Ülkenin bu etnik zenginliği aynı zamanda yaşanan tüm acıların da sebebi. Ülke, yönetim açısından iki devletçiğe bölünmüş durumda, Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti.

Ülkenin para birimi Convertible Marka (BAM) ve 1 EUR=1.95 BAM.

SONY DSC

Ben Bosna-Hersek’in bu kadar da yeşil olacağını beklemiyordum doğrusu. Bir taraftan Neretva nehrinin türkuaz rengi, bir taraftan ağaçların yeşil rengi içinde ilerliyoruz. On sekiz kilometre sonrasında karşımıza Pocitelj adlı köy çıktı. Bu köy için, rahatlıkla Anadolu’nun bakımlı herhangi bir Türk köyü diyebilirsiniz. Camisi, hamamı, medresesi taş evleri ile tipik bir Türk köyü. İçindeki eski eserler 16-17. Yüzyıl dönemine ait Osmanlı eserleri.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Otobüsümüz köyde durur durmaz, ellerinde meyve sepetleri ve hediyelik eşyalarla yerel satıcıların saldırısına uğradık. Dedim ya burası artık bizim diyarlar, Hırvatistan ve Karadağ’da hiç rastlamadığımız bu manzara bizim diyarda sıradan bir olay ve her yerde karşılaştık. Doğrusu ben şakır şakır Türkçe konuşan insanlar bekliyordum. Ama konuştukları sadece birkaç Türkçe kelime oldu. Bir de “Hurra Türkler geldi, bizim akrabalar geldi” havası, yüzlerde gülücükler açmasını da bekliyordum ama o da olmadı. Aslında bu hissi Bosna-Hersek’de gezdiğimiz tüm yerlerde hissetmedim değil. SONY DSC

Yerel rehberimizle buluştuk ve bizi Neretva Nehri kıyısında kurulu ve UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesi içindeki bu güzel köyü anlatmaya başladı. Bu köyde etrafta, Mostar ve Saray-Bosna’da daha çok hissedeceğimiz, yaşanmış kötü anılar kol geziyor. Yerel Rehberimiz de hiç bahsetmedi ya da ben kaçırdım ama Hırvatlar 1993 yılında buradaki Boşnaklar üzerine ciddi bir etnik temizlik yapmışlar. Şehrin tüm Osmanlıya ait eserleri ağır bir bombardımana tutulurken, Boşnaklar ya öldürülmüşler ya da toplama kamplarına sürülmüşler. Bu köyde gördüğümüz çoğu eser aslında orijinal değil ve savaş sonrası tamir görmüşler. Ancak ya ölen Boşnaklar? Onların çektikleri acılar? Onlar pek geri gelecek gibi değiller. Şimdi gezi sonrası anılarımı yazarken ve Bosna Savaşını çeşitli kaynaklardan tekrar okurken, gezi sırasında anlam veremediğim bazı şeyleri daha iyi anlayabiliyorum. Bu savaşı en son da geniş olarak yazacağım ancak sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; Bu köyde, Mostar’da ve Saraybosna’da gördüğümüz insanlar, eğer Müslüman Boşnaklarsa, bu insanlar hepimize kızgınlar, kırgınlar. Yanlış anlaşılmasın; Türk olduğumuz, Müslüman olduğumuz için değil, insan olduğumuz ve 20. Yüzyılın sonunda bu katliamlara izin verdiğimiz, seyirci kaldığımız için kızgınlar. Bence bu insanlar için Müslüman veya Türk olduğumuz pek bir şey ifade etmiyor, yaşanan yaşandı ve onlar yaşadılar. SONY DSC

Pocitelj’de bulunan kalenin tarihi 14 yüzyıllara kadar gidiyor ve 1471’de Türklerin eline geçmiş.

SONY DSCTürklerden kalan en önemli eser Hacı Alija Camisi (yapımı 1563). Caminin Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mimar Hayrettin tarafından yapıldığı biliniyor. Cami Hırvatlarca ağır bombardıman sonrası yerle bir olmuş. Şişman İbrahimpaşa Medresesi ile birlikte yeniden inşa edilmiş. Caminin içindeki Türk işi kalem oymaları da bu bombardımandan nasibini almış. Savaş sonrası caminin onarımını üstlenen Suudilerce caminin dışı aslına uygun yapılmış ama içindeki restorasyonda Türk işi kalem işleri yerine, Suudi izleri verilmiş. Makedonya’da ya da Arnavutlukta gördüğüm camilerin güzelliğini ve sıcaklığını ben bu camide pek hissedemedim. Hacı Ali Cami10-001

Saat kulesi, burada diğer önemli bir yapı ve 16-17 yüzyıllarda yapılmış. 1664’de burayı ziyaret eden Evliya Çelebi’nin yazdığına göre bu kuledeki çan Girit’ten getirilmiş ve ağırca bir çanmış. Ancak bu çan, 1878’den beri bu bölgeyi ele geçirmiş olan Avusturya-Macaristan imparatorluğunca, 1917 yılında silahlara kurşun elde etmek için eritilmiş. Yani bugün saat kulesinde çan yok.

Pocitelj’in bir diğer özelliği de 1970’lerde burada artistler kolonisinin bulunduğu Gavran Kapetonovic Evi’nin varlığı. Bu ev de bombardımandan nasibini almış ve yeniden yapılmış ve 2003’de yeniden açılmış ve dünyanın dört bir yanından gelen 2000 civarı her daldan sanatçı,  bu kolonide yeniden toplanıp savaşı protesto etmişler.

IMG_2568Her zaman olduğu gibi bu bilgilenmeler ve gezi sonrasında, yarım saat kadar süren bir serbest zaman verildi. Bizim iki hedefimiz var; surlara ve saat kulesine kadar çıkabilmek ve Pocitelj’in girişinde Türkçe olarak yazan “Türk çayı bulunur” yazısı bulunan yerde demli bir çay içmek. Zaman kısa olduğundan biz hanımla surlara ama Türk evlerinin bulunduğu tepelere doğru yöneldik. Diğer bir gezgin grubun hedefi ise surların kulesi. Manzara harika. Neretva Nehri gördüğüm en güzel nehirlerden bir tanesi. Fotoğrafları çektik ve aşağıda çay içeceğimiz kafede buluştuk. Büyük beklenti ile çayları söyledik ama hey hat! Gele gele sallama çay geldi. O da bir sallamadan 4 çay çıkartmışlar gibi açık ve tatsız. Büyük bir hayal kırıklığı yaşadık.

Otobüsün bu sefer ki rotası Blagaj. Burası ise benim Bosna-Hersek içindeki favori yerim. Fotoğraflarda gördüğüm kadarı ile buraya herkes bayılacak. Blagaj, Mostar’ın 20 km güneydoğusunda yer alan bir kasaba. Burasının önemi Buna Nehrinin kaynağı olması. Buna Nehri, dağın içinden geçip 200 metre yükseklikteki sarp kayalıktan dışarıya çıkan küçük bir nehir. Dokuz kilometrelik batıya doğru bir akış sonrası Neretva nehri ile birleşiyor. Bu doğa harikası yanına 1520 yılında, Mostar Müftüsü olan Ziyauddin-Ahmed ibni Mustafa döneminde bir de derviş tekkesi yapılmış.

SONY DSC

Blagaj’a kısa bir yolculuk sonrası vardık ve otobüsümüzü yeni ve eski mezarların bulunduğu bir mezarlığın karşısında park edip, bir müddet yürüdük. Suyun olduğu her yer bir başka güzel oluyor. Dar ama ağaçlarla ve eski taş evlerle dolu bir yolun sonunda Derviş tekkesine geldik. Su dağı delip, adeta fışkırırcasına çıkıyor. Tertemiz suyun tadına baktık. Sonrasında Karşı kıyıya geçip, tekke ve suyun çıkışını bol bol fotoğrafladık. Burası tam beklediğim gibi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Blagaj mezar3Sonrasında otobüsün yanına döndük. Daha evvelden dikkatimizi çeken mezarlığa bir göz atmak için girdik. Burada ataların eski mezarları yanında çok sayıda yeni mezarda mevcut. Tarihler 1990’lı yıllarda kümelenmiş gibi. Aslında sonradan Mostar’da ama en fazla da Saraybosna göreceğimiz çok sayıda mezarlığın habercisi olan bu mezarlıkta, her mezarda olan hüzünden daha fazlası vardı.

Bugünün en son ziyaret yeri, geceyi de geçireceğimiz Mostar. Mostar, Bosna-Hersek’te Hersek bölgesinin en büyük şehri ve Bosna-Hersek Federasyonu’na bağlı Hersek-Neretva Kantonu’nun idarî merkezi olan şehir. Neretva Nehri’nin kıyısında yer alan Mostar, Hersek’in başkenti. 105.000 nüfuslu şehir, Bosna-Hersek’teki iç savaş sırasında büyük zarar gördü. Şehirden ismini alan ünlü Mostar Köprüsünü ben Sırpların yıktığını sanıyordum. Ama Hırvatlar tarafından yıkılmış. Yani savaştan Sırplar nedeni ile acı çeken Hırvatlar, Sırplarla anlaşarak Boşnaklara beraberce acı vermişler. Geçen gün bir yazı da Hırvat Devlet Başkanının, Boşnaklara verdikleri acı için, Boşnaklardan özür dilediğini okumuştum. Ölenleri geri getirmez ve kalanları da ne kadar avutur bilmem ama sonradan özür dileneceğine, özre sebep olacak işler yapmamak lazım (bu satırları yazarken televizyonda geçen alt yazıda, Kırgızistan’da Özbeklere karşı yapılan saldırıları ve en az 124 kişinin öldüğünü yazıyordu. Bu insanoğlu hiç ama hiç akıllanmayacak!) Savaş sırasında şehrin etnik yapısı değişti. Müslümanlar Mostar’ın doğusunda, Hırvatlar batısında yaşamaya başladı. Sırpların çoğu ise şehirden ayrıldı.

IMG_2712Mostar’a girer girmez bizi mezarlar karşıladı. Bu şehrin mezarlığı o kadar çok ki! Her yerde hala hasar görmüş binalar var. Binaların bazıları kurşun yemekten delik deşik olmuş. Savaşın kötü yüzü her yerden, açık seçik bize bakıyor.

Mostar’daki otelimiz Bristol Otel. Eski şehre uzak ama yine de yürüme mesafesinde. Otele yerleştik ve kısa bir dinlenme sonrasında yemeğe indik. Yemek sonrası ise Mostar’ı gece keşfine çıktık.

Mostar körüsü gece8

Yirmi dakikalık bir yürüyüş sonrasında eski Mostar’a vardık. O güzelim Mostar Köprüsü karşımızda tüm güzelliği ile duruyor. Mostar Köprüsünü uzaktan gören bir noktadan fotoğraf çekerken, mermer üzerine İngilizce olarak yazılmış bir yazı fark ettim; “Don’t Forget-Unutma”. Bosnalılar acı günleri unutmak ve unutturmak niyetinde değiller.  Mostar unutma yazısı (2)Eski Mostar’ın Baş Çarşısının Arnavut kaldırımlı sokaklarında, kapalı olan dükkanları seyrederek yürüdük. Köprünün aşağısında Mostar’lı gençler toplu halde bir yandan içip, bir yandan da şarkılar söylüyorlar. Sözlerini anladığımız bir şarkı değil, belki hüzün belki de aşkı anlatıyor. Ortam güzel, ışıklandırılmış Mostar köprüsü karşımda, Neretva nehri müzik sesini bastırmak istercesine uğultulu akıyor. Daha ne isterim ki!

Yarın Mostar Şehri gezilecek, sonrasında ise son konaklayacağımız şehre Saraybosna’ya doğru hareket var.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru-

İlk yayın tarihi :14.06.2010

Gözden geçirilmiş son yayın tarihi .21.11.2014 Saat 00:45

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yorum bırakın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: