HIRVATİSTAN, KARADAĞ, BOSNA-HERSEK GEZİSİ-Mostar, Saraybosna

IMG_2892


SONY DSCMostar’da, Tito Köprüsünün yakınında bulunan Bristol adlı otelde kalıyoruz. Sabah erken uyanıp pencereyi açtığımda dışarıda iki görüntü dikkatimi çekti. Bunlardan birisi, otelin karşısında bulunan evin kurşundan delik deşik olmuş duvarlarında ve pencerelerinde açan çiçekler. Pencerelerde, rüzgarların getirdiği tohumlar zamanı gelince gelişip, çiçeklenmişler. Savaşın kötü izleri üzerinde yeşeren yaşam, yüzümde gülücükler yarattı. Diğer görüntü ise karşı tepelerden birisi üzerine dikilmiş kocaman bir haç.  Ben bu görüntülerden nefret ediyorum. Yanlış anlaşılmasın! NSONY DSCefret ettiğim haç görüntüsü değil. Nefret ettiğim, bu şekildeki çok kültürlü ve etnik gruplu kentlerin tepesine devasa boyutlarda haç veya benzeri dini simgeler dikmeleri ve bunu 2000’li yıllarda yapmaları. Aynı olayı Üsküp’te de görmüştüm.  

Mostar, Boşnakca köprü demek. UNESCO tarafından Dünya Miras Listesinde olan eski Mostar Şehri’ne otobüsümüzle gidince, şehir turuna da tersten başlamış olduk. Otobüs bizi eski şehre en yakın yer olan Fransisken Manastırının önünde bırakıyor. Buradan yürümeye başlayarak Mostar’ın meşhur eski köprüsünü görmeye gidiyoruz. Yol boyunca gördüğümüz ve dün geceye göre, gündüz gözüyle görünce daha da etkilendiğimiz savaştan kalma binalar ve bunlar üzerinde kurşun izleri içimizi biraz hüzünlendiriyor. Ancak hemen hepsinin ya yıkık duvarı ya da penceresi üzerinde çiçekler açmış. Sanki birisi buraları çiçeklendirmiş. Bu birisinin doğa olduğuna şüphe yok.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

SONY DSCKısa ve zevkli yürüyüş yaptıktan sonra Mostar Köprüsü karşımızda gözüktü. Mostar Köprüsü, Neretva Nehri üzerinde Kanuni Sultan Süleyman zamanında,  Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayrettin tarafından 1566 yılında inşa edilmiş. Yirmi altı metre yüksekte 30 metre uzunluğunda, 4 metre genişliğinde olan köprünün yapımında 456 kalıp taş kullanılmış. Taş köprünün yapımında tenelija adı verilen yöreye has hafif fakat yeterince güçlü bir oolitik kireçtaşı, beden duvarlarının inşasında breça denilen ve nehir kıyısı boyunca bol miktarda bulunan bir çeşit yuvarlak çakıllı konglemera, köprü döşemesi üzerinde ise kreçnyak denilen ve adeta mermer sertliğinde olan kireç taşı kullanılmış.

Bir zamanlar bu köprünün yerinde tahtadan bir köprü varmış. İnternetteki eski fotoğraflarını buldum. O zamanlar çevresindeki daha az bina ile çok daha güzel gözüküyor. Köprünün sağ tarafındaki kuleye Halebiya, sol tarafındaki kuleye ise Tara adı verilmiş. Bu kulelerde her zaman muhafızlar bulunmuş (köprünün yeniden yapımı ile ilgili olarak Türkiye Cumhuriyeti Karayollarına ait bir pdf formatlı belge buldum. Bu belge de yapım çok güzel ve ayrıntılı olarak anlatılmış.  Bu kadar emek verilen ve güzel bir eserle sonuçlanan işi yapanların Türk firması olduğuna dair hiçbir uyarı yazısı köprü civarında yoktu. Bana o zaman bunun olmayışı çok ilginç, bir o kadar da üzücü gelmişti. Hatta bizim katkımızdan şüpheye bile düşmüştüm.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Savaş sırasında Mostar Köprüsü’ne ilk saldırıyı 1992’de Bosnalı Sırplar düzenledi. 1993’te Hırvat tankları köprüye daha büyük zarar veren saldırılarını başlattı. Dokuz Kasım 1993’de saat 08:30’da köprü tamamen yıkıldı. Hırvatlar yaptıkları marifeti saniye saniye kaydedip, televizyonlara gönderdiler. Aslında Vandallıklarının göstergesi olan bu kayıtlarla da, tarihin kara sayfaları içinde yerlerini aldılar. Mostar Köprüsünün yıkılışının televizyondan gösterildiğini hatırlıyorum. Buna ait bir video görüntüsü ararken bir tanesini buldum. Adresini aşağıda verdiğim görüntüler hikayeyi çok güzel anlatıyor.

 Şehrin Müslüman ve Hırvat kesimini birbirine bağlayan Mostar Köprüsünün yıkımının tek anlamı, Mostar’ın çok uluslu mirasının reddedilmesi olsa gerek. Savaş sonrasında İngiliz güçleri yıkılan köprünün yerine geçici bir demir köprü yapmış. Mostar civarındaki diğer köprüler de tahrip edildiğinden, nehrin iki yakasını birleştiren tek yapı olarak bu köprü kalmış.

Savaş sonrasında 1996 yılında Türkiye, Dünya Bankası’na 1milyon $ tutarındaki ilk bağışı yaparak, uluslararası kampanyayı başlatmış, ardından İtalya, Hollanda, Hırvatistan gibi ülkelerin bağışlarıyla toplam 15 milyon $ tutarında bağış toplanmış.  Köprünün yeniden aslına uygun inşasına 1997’de başlandı. Köprünün inşaatını bir Türk şirketi üstlendi. Köprünün dev taşları, Neretva Nehri’nin sularından Macar dalgıçlarca çıkarıldı ancak bu taşlar köprünün yeniden yapımı için kullanılamadı. Bunun üzerine bu köprünün taşlarının çıkarıldığı taş ocağı, artık kapalı iken, yeniden açıldı ve buradan çıkan taşlarla aslına uygun bir şekilde inşa edildi.

Köprünün kemerindeki çalışma Haziran 2002’de başlanmış ve Kilit taşı Ağustos 2003’te yerine konulmuş. İnşaatı tamamlanan Mostar Köprüsü, çok sayıda devletin temsilcilerinin hazır bulunduğu bir törenle, İngiliz Prensi Charles tarafından 23 Temmuz 2004 tarihinde açılmış.  Mostar Köprüsü, eski Mostar şehriyle birlikte 2005 yılında Dünya Miras Listesi’ne eklendi.

IMG_2920Mostar Köprüsü civarında çok sayıda kafe var. Bunları geçip köprünün üstüne doğru yürüdük. Şortları ile bazı gençler köprünün korkuluklarına çıkıp atlarmış gibi yapıyorlar. Bugünlerde bu gösteri turistler için parası karşılığı yöre gençleri tarafından yapılıyor. Ancak eskiden gelen bir geleneğe göre şehrin erkekleri nişanlılarına cesaretlerini ispatlamak için düğün öncesinde köprüden atlarlarmış. Bugün bu iş Euro karşılığı yapılıyor. Atlamanın bir stili var tabii ki. Gençler 25 mt yükseklikten, çok da derin olmayan bir derinlikteki Neretva Nehrine, tehlikeli sayılabilecek bir atlayış yapıyorlar. Bunun için ayaklar karına doğru iyice çekilip, tam suya değecekleri zaman açılıyor.

Bu şehirdeki bir diğer eski köprü ise Neretva’nın diğer bir kolu olan Radobolja Deresi üzerinde bulunan ve şekil olarak Mostar Köprüsüne çok benzeyen Kriva Cuprija Köprüsü.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu köprüyü Civan Kethüda diye bir mimar yapmış ve yapım tarihi 1558. Yani aslında daha sonra yapılan Mostar Köprüsü bu ilk yapılan köprüye benzetilmiş gibi. Bu köprüde saldırılarda tamamen yıkılmış. Bu köprüyü fotoğrafladıktan sonra Mostar’ın Baş Çarşı denen eski çarşısına girdik. Taş döşeli sokaklarda, sağlı sollu dükkanlar var. Satıcılar dükkanlarını yeni açıyorlar. Buraya da bol bol Çin malları girmiş. Bazı dükkanlarda bakır üzerine işlemeler (özellikle de Mostar şehrinin simgesi olan nar meyvesi işlemeleri) alınabilecek güzel ev eşyaları olarak gözüküyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Mostar Karaözbek camisiYolumuzun sonunda Karacaözbek (Karadozbegova) Camisini ziyaret ettik. Güzel bir avlusu, caminin yanında eski mezar taşları ile dolu bir mezarlık mevcut. Burayı da Mimar Hayrettin yapmış. Bitim tarihi 1557. Camiye son savaşta çok hasar vermişler. İçeride zamanında çok güzel kalem işleri varmış.

Bir sonraki durağımız ise eski bir Türk evi. Biscevica adlı sokakta bulunduğu için Biscevica Evi olarak biliniyor. 1635 Yılında yapılmış ve Neretva Nehri’nin kenarına yapılmış. Buradan Neretva Nehri bir başka güzel görünüyor. Avlusunda küçük taburelere oturarak gelen kahveleri içiyorsunuz. Kahveler bizim Mırra cezveleri gibi cezvelerde geliyor. Ev tipik bir eski Türk evi; fıskiyeli avlusu ile 2 katlı bir ev. Şükürler olsun ki savaştan hiç zarar görmemiş ve her şey orijinal. Burada avluda biraz dinlendik ve Türk kahvelerimizi içtik. Mostar’da yapılan kahveler gerçekten çok güzel. Bizim dedelerin eski yaptıkları evler kesinlikle daha güzel evlermiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonrada Koski Mehmet Paşa Camisine gittik. Bu Camii 1618 yılında yapılmış ama bu camiden çok güzel Mostar köprüsü manzaraları yakalanıyor. Bu caminin minaresine tırmanarak çok güzel şehir manzarası alma şansım olduğunu yeni öğrendim. Bunu kaçırmışız, ne yazık oldu!

Artık öğle oldu ve yemek yiyeceğimiz lokantaya gittik. Rehberimiz Ayşe Hanım ve şoförümüz Stefan sayesinde çok güzel bir yer ayrılmış. Köprünün hemen yanında bulunuyor. Köprünün muhteşem manzarası ve üstünden atlamaya başlamış olan gençleri birkaç kez görmek de işin bonusu olacaktı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burada yemekten bahsedecek olursak önce bir börek geldi (yediğim en güzel börek), meşhur köfteleri Cevapi ve arkasından da baklava (muhteşem bir ev yapımı baklavaydı).

Öğle yemeği sonrası tekrar otobüsümüze binerek gezimizin son şehri ve son konaklama yerimiz olan Saraybosna’ya doğru yola çıktık. Mostar’dan çıkarken çok sayıda mezarlık gördük. Bu güzelim şehirde, ne kadar büyük boyutlarda vahşetin yaşandığının belgesi olan mezarlıklar, bu şehre hiç yakışmıyor. Ama yaşanmış işte.

Mostar-Saraybosna arası 140 kilometre kadar ve yaklaşık 2 saat yoldayız. Yol çok güzel, yemyeşil. Yol boyunca Neretva nehri bize eşlik ediyor. Elimde video kamera otobüsün muavin koltuğunda oturduğumdan durabilecek bir yer kestirirken,  Mostar’dan 53 km sonra Jablanica adlı şehre yakın yemyeşil bir tepede bulunan Zdrava Voda adlı restoran da duralım dedik. Gördüğümüz manzara tek kelime ile harikaydı. Bir nehrin rengi bu kadar güzel olsun ve bu kadar güzel aksın! Yarım saat kadar burada oyalandık. Jablanica şehrinin zaten %70’lik kısmı ormanlıkmış. Neretva Nehrinin suları ile burada suni bir gölde oluşturmuşlar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Otobüsümüzle kısa bir yolculuk sonrası 2. Dünya Savaşı sırasında bombalanmış bir tren yolu köprüsünü görmeye gittik. Bu köprüden Tito ve Partizanları asker ve silah geçirirken, Alman uçaklarınca bombalanmışlar. Köprü üzerinde trenle birlikte Neretva’nın sularına gömülmüş. Hala orada o haliyle duruyor. Bir de müzesi var ama kapalıydı.

IMG_2978

Burayı da ziyaret ettikten sonra bir saate yakın bir yolculukla Saraybosna’ya vardık. Saraybosna’ya nisbeten erken vardık sayılır. Valizleri atar atmaz şehre ulaşıp, şehirle erken bir tanışma yapmak istiyoruz. Çünkü ertesi gün öğle saatlerinde uçakta olacağız. Ülkeye dönüş saati geldi.

Otobüs kalacağımız otele gittik ancak bir problem var ki bir türlü otele giriş yapamıyoruz. Sonunda öğrenildi ki otel yerimizi değiştirmişler ve bir üst otele yer ayırtmışlar. Ancak bu da olmayınca bir üstte değil, bir alt kategori de otele yerleştirmeye çalışıyorlar. Rehberimiz Ayşe Hanım diretince de lokal acente yetkilileri Saraybosna’nın en iyi otellerinden birisine yerleştirmek zorunda kaldılar. Doğrusu otobüsle beklediğimiz parkta başlangıçta bir Boşnak düğününe denk geldiğimizden fotoğraf, video kaydı filan derken vakit geçirdiğimizden başta umursamamıştım. Ama sonra vakit kaybedince Saraybosna’yı gece göremediğimiz için kızdım. Kaldığımız otelin döner lokantasında gece yemek yerken şehre yukardan bakıp, şarapları yudumlamak da ayrı bir keyif oldu. Akşam üstü ve gece de yağmur yağınca, “Her şey de bir hayır vardır” dedim içimden. Arkadaşlarla sağlığa kadeh kaldırırken aklımdan “Yarın Saraybosna’yı gezerken yağmur yağmasa bari” diye geçirdim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yarın son gün. Öğlene kadar Saraybosna gezilecek, sonra da İstanbul’a dönüş var.

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi 17.06.2010

Gözden geçirilmiş son yayın tarihi 22.11.2014 Saat 01:04