Gündoğumunu izlemek için geceden niyetlenmiştim. Ancak bu istek sadece niyet olarak kaldı. Günler sonra benim için uzun sayılacak bir süre uyuyabilmiştim. Nechisar Ulusal Parkına, Chamo ve Abaya Göllerine yukarıdan bakan kaldığımız tesisinin bahçesinde sabah kahvaltı öncesi hanımla küçük bir yürüyüş yaptık. Aşağıdaki Nechisar Ulusal Parkından gelen Babunları ilk kez orada gördük. Akşamdan kalma yiyecek ve içeceklerin bulunduğu masaları kolaçan ederek, paylarına düşenleri arayan babunlar bizi biraz ürkütüyor. Orası onların sayılır, onlarda bunun çok farkında ve bizim varlığımızı pek umursamıyorlar. Bize de çok güzel fotoğraflar veriyorlar.
Kahvaltı sonrasında 4*4 lere atlayıp Dorze insanlarının yaşadığı Chencha köyüne doğru hareket ediyoruz. Önce Arba Minch içinden geçiyoruz. Sabahın bu saatlerinde insanlar sırtlarında sepetlerle muz toplamaya gidiyorlar. Sabahtan ve zamandan bahsetmişken bir noktayı açıklamam lazım; Etiyopya’da zaman ve takvim kendine özgü. Etiyopya’da güneşin doğduğu saat günün ilk saati, güneşin battığı saat ise günün son saati olarak kabul ediliyor. Gün iki parçaya bölünmüş, her parça 12 saatten oluşuyor. Uluslararası zamana göre sabah 6.00 Etiyopya saatine göre 12.00’ye denk geliyor. Dolayısı ile Etiyopya’da zaman ile randevulaşacaksanız hangi saate göre randevu verdiğinize dikkat edin. Etiyopya’ya özgü bir diğer özellik ise Julien Takviminin kullanılması ve bir yılda 13 ay yaşıyor olmaları. Etiyopya’da bir yıl 30 günlük 12 ay ve 5 veya 6 günlük artık bir aydan oluşuyor. Julien Takvimi İsa’nın doğumundan 7 sene 113 gün sonra kullanılmaya başladığından Etiyopyalılar yeni yıla Eylül’ün 11’inde giriyorlar ve şu anda 2004 yılını (2014 yılında 2007 yılı oldu) yaşıyorlar. Noel’i ise her yıl 7 Ocak’ta kutluyorlar.
Arbaminch’de bir üniversite var. Ben bu üniversite önünden geçen ve her iki yanda bulunan Afrika Lalesi ağaçları ile kaplı yolu çok sevdim. Üniversite kapısından itibaren sağlı sollu ve sıra sıra dizilmiş banklar üstünde, kızlı erkekli gruplar muhabbetteler. Bunlarda buraya özgü öğrenci kafeteryaları olsa gerek diye düşünüyorum.
Yol boyunca zaman zaman arabamızı durduruyoruz. Yolda bizi görüp “high land” diye bağırarak arabamızın peşine düşen çocukların, o en masum halleri içinde dans ederek, arabamızda olduğunu bildikleri boş pet şişeleri istemeleri durmamıza neden oluyor.
Arba Minch’den 30 km kadar sonra, Guge Dağları yükseklerinde Dorze kabilesi insanlarının yaşadıkları köyler var. Dağ eteklerinden tepelere doğru yükselirken Arbaminch şehri ve Chamo-Abaya Gölleri altımızda çok güzel panoramik görüntüler veriyor.
Etiyopya’da hiçbir istatistikî bilgi doğru değil diyorlar. Yani 38000 olduğu söylenen Dorze insanlarının sayısı doğru mu tam bilinmiyor. Ama Dorze insanlarının bilinen iki önemli özelliği teraslama ile tarım yapmaları ve kendilerine has kulübeleri. Ben bu özelliklerine bir özellik daha eklemek istiyorum; gezdiğimiz köyler içinde Chencha isimli 7800 kişilik Dorze köyü en rahat gezdiğimiz ve en iyi organize olan köydü. Bir de Pazartesi ve Perşembe günleri kurulan çok renkli bir pazarı var ki, ne yapıp edip o zamana geziyi denk getirmenizi tavsiye ederim.
Köye girer girmez doğrudan bir dizi kulübenin bulunduğu alana götürüldük. Köyün en cabbar delikanlısı bize genel bilgileri verdi, sonra ise Dorze’lere has kulübeyi anlatmaya başladı. Bu kulübenin en önemli özelliği Ensete (Yalancı Muz Ağacı) denen bitkinin yapraklarından yapılması. Ana iskeleti yapan bir direk etrafına çok güzel bir düzen içinde yerleştirilen bu yapraklardan kulübe yapılıyor. Evin giriş ise çok tipik, sanki, bir insanın burnunu andırıyor. Bu evin doğal düşmanları ise termit denen karıncalar. Zaman içinde bu karıncalar, evin ana malzemesini yani yaprakları yiyerek, evin başlangıçtaki orijinal boyunun kısalmasına neden oluyormuş. En sonda da ev yıkılıp yerine yenisi yapılıyor, yani bu evin malzemesi doğa dostu. Aslında doğanın ta kendisi…
Ana kulübenin yanında bir küçük kulübe daha var, burası balayı kulübesi imiş. Ana kulübenin içine giriyoruz. Ortada bir ocak, yanlarda sandalyeler var. Yerden 1 metre kadar yukarıda ise evin anne ve babalarının yatması için tahtadan yapılma döşek ve hemen yan tarafta ise hayvanların kaldığı ahırımsı bir yer var. Hayvanlarla aynı evi paylaşıyorlar, yani onların sıcaklığı paylaşılıyor.
Evden çıkıp bir başka köşeye yöneldik; burada evin bir erkeği demo olarak tezgâhta dokuma yapıyor. Evin arkasına geçip, bir genç hanımın esnete yapraklarına ince bir tarakla kazıyarak çıkarttığı bir maddeden pizza benzeri bir yemek yapmasını seyrediyoruz. Kalan lifli kısım ise ip olarak kullanılıyor. Bu ensete bitkisi, bizim hamsiye benziyor. Her şeyi yapılıyor diyeceğim ama bizim hamsiden de ev yapıldığını duymadım ben…
Ensete (Ensete Ventricosa) ne ola ki derseniz? Bir muz ağacını ve yapraklarını düşünün; yapraklarının yukarı doğru olanlarını ve yaprak sapından ucuna uzanan, ortadan bir kırmızı çizgi olanını hayal edin, işte size esnete ağacı. Hayalinizde canlanmadı mı? O zaman yandaki benim fotoya bakın..
Gezdiğimiz bu alanda konaklama yapabileceğiniz birkaç kulübede var. Çok akıllıca bir düzenleme ve organizasyon yapmışlar. En sonda ise unutamayacağım güzellikte bir dans gösterisi seyrettim. Köyün çocuklarının performansına bayıldım.. Size fikir vermesi için küçük bir video çekimimi ekledim.
Tüm bu işlerden sonra ve bir yerel içki tadıp, bazı hediyelikler aldıktan sonra, pazara gitmek için köyün aşağısına doğru yürüdük. Pazar ise ayrı bir renk cümbüşü.. Her bir köşede bir başka olay var. Harika kareler çektim. Yolunuz buralara düşerse bu Dorze köyüne ve pazara mutlaka bir ziyaret yapın. Gezinin bu kısmı olmazsa, olmaz…
Bu güzel köyü neredeyse 4 saate yakın gezdik. Artık acıktık ve yemek yemek için Arbaminch’in bir başka otelinin restoranına gittik. Burada yemek yediğimiz restoranın bahçesi nasıl güzel kuşlarla dolu anlatamam! Burası bile bana cennet…
Etiyopya gezisinde Omo Vadisinde Güneye doğru gidecekseniz, Arbaminch son para bozduracağınız yer. Bu nedenle para bozduracak olanlar, Amerikan Dolarlarını, Birr adlı Etiyopya paralarına değiştirmeliler. Bir ara not daha, Etiyopya’ya Amerikan Doları ile gidin, Euro’ya rağbet yok ve bozarsalar da düşük değerden bozuyorlar. Gerçi biz gezi sonuna kadar parayı bira, su, fotoğraf çekmek, bahşiş vermek dışında harcayacak pek bir yer bulamadık. Her gezdiğimiz ülkeden almaya çalıştığımız ve o yere özgü bir şeyler içermesi bizim için seçim sebebi olan T şortu bile, bulamadığımız için, alamadan geldik.
Yemek sonrası hedefimiz, Chamo Gölü üzerinde tekne turu yapmak. Önce şehirden tekne kaptanımızı ve yakıtımızı arabaya, yanımıza aldık. Chamo Gölü 551 km2 alana sahip, derinliği 13-14 metrelerde. Bu gölde timsahları ve hipopotamları doğal yaşamlarında göreceğiz. Daha önce hiç hipopotam görmedim. İnsanlara saldırmada, timsahlardan daha sabıkalı olan bu hayvanlarla tanışmak çok ilginç olacak.
İki tekneye bölündük ve göl üzerinde seyahate başladık. Daha kıyıda, iki adet Mısır kazı ve balıkçıl gözüme takılıyor. Bir müddet gittikten sonra su üstünde hipopotamları görüyoruz. Çok heybetli gözüküyorlar ama biraz huzursuzlandılar, herhalde rahatsız ettik.
Biz teknede ürküyoruz ama biraz ilerde suya girmiş balıkçılar görüyoruz. Ne timsahtan ne de hipopotamdan korkuyorlar…
Daha sonra hayatımda görmediğim kadar çok sayıda ve irilikte timsahın bir arada bulunduğu bir yere gittik. Karaya çıkmış, ağızları bir karış açık, dişleri insanı ürküten çok sayıda timsahın, çok sayıda pelikan, mısır kazları, marabou, balıkçıllarla yan yana, kardeşçesine durmaları ne güzel! Çok şey anlatmaya gerek yok, fotoğraflar zaten gerekeni anlatıyorlar.
Günün sonunda otelimize dönüyoruz. Ancak bana fotoğraf malzemesi bitmedi daha; akşam yemeği için bahçenin bir köşesinde koyun ve keçi kesmişler, onları parçalara ayırıyorlar. Tepede akbabalar, şahinler gezip duruyor. Belli ki alanın kendilerine kalacağı zamanı kolluyorlar..
Gün benim için çok güzeldi. Çok şeyi hafızama kazıdığım gibi, bir de fotoğraf makinemin hafıza kartına hapsettim. Sonradan tekrar tekrar hatırlamak ve siz sanal gezginlerle paylaşmak için…
Gezekalın.
Dr Ümit Kuru
İlk Yazım 17.03.2011 Saat 22:32
Gözden geçirilmiş ikinci yazım 25.09.2014 Saat 22:42