Ateşin ve Buzulun Yurdu İzlanda: Snæfellsnes Milli Parkı

 

IMG_3555

A_Journey_to_the_Centre_of_the_Earth-1874

Jules Verne’in “Dünyanın Merkezine Seyahat” adlı romanının 1874 tarihli İngilizce basımının kapağı

Hamburg’lu Profesör Otto Lindenbrock, volkanik kraterler yolu ile dünyanın merkezine gidilebileceğine inanmaktadır. Profesör, eskiye ait orijinal bir İzlanda saga kitabını incelerken, Arne Saknussemm adlı  16. yüzyılın ünlü İzlandalı bilginin, Snæfellsjökull Volkanı kraterinden  başlayan bir gizli yolla dünyanın merkezine gittiğini keşfeder. Profesör Lindenbrock, büyük bir heyecana kapılır ve yeğeni Axel ile birlikte İzlanda’ya gider. Rehberleri Hans Bjölk’ün eşliğinde, yanardağın gizemli derinliklerine, yani dünyanın merkezine yolculuk ederler.

Hayal gücüne her zaman hayran kaldığım ünlü Fransız yazar Jules Verne, ilk basımı 1864 yılında ve Fransızca olarak yapılan ve yukarıda konusundan bahsettiğim romanı “Dünyanın Merkezine Seyahat”‘i  Snæfellsjökull Volkanından başlatır. Romanın kahramanları, bugün gezeceğimiz Snæfellsnes Ulusal Parkı içinde ki Snæfellsjökull Volkanı kraterinden girerek, dünyanın merkezine olan seyahatlerine başlarlar ve çeşitli maceralar yaşadıktan sonra Güney İtalya’daki Stromboli Volkanı kraterinden çıkarak yolculuklarını tamamlarlar.

İşte biz bugün Batı İzlanda Fiyortlarına örnek olması için önemli bir ulusal parkı, Snæfellsnes Ulusal Parkı‘nı gezeceğiz.  Snæfellsnes Yarımadasında bulunan bu alan için “Mini İzlanda” tanımı kullanılıyor. Burası İzlanda’da bulunan 4 milli parktan bir tanesi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu yarımadaya “Mini İzlanda” denmesinin nedeni, İzlanda’nın sembollerinden birisi olarak görülen ve 1446 metre yüksekliğe sahip Snæfellsjökull Volkanı dahil, tüm adada görebileceğiniz ve İzlanda’ya özgü doğal güzellik ve görüntülerin (fiyort, krater, şelale vb.)  170 km²’lik alanı kaplayan bu yarımadada görülebilme imkanı olması. Yani İzlanda’da kısacık bir gezi zamanınız var ve bir tercih yapıp ada yapısı hakkında fikir verebilecek bir örnek alan arıyorsanız, Snæfellsnes Yarımadasına gideceksiniz.

IMG_3981.JPG

Tepesi daima buzulla kaplı Snæfellsjökull Volkanı (tarihte sadece 2012 yılında tepesinde kar olmamış), bu yarımadanın ve ülkenin simgelerinden bir tanesi. 700000 yaşında olan volkan, en son MS 100-200 yılları arasında patlamış. Sonrasında ise derin bir sessizliğe gömülmüş. Berrak bir havada, 120 km ötedeki başkent Reykjavik’den bile görülebiliyormuş.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Snæfellnes Yarımadasına gezimize başlamadan önce kaldığımız otele çok yakın bir mesafede olan Hraunfossar Şelalelerine gittik. Bu şelale diğer gördüklerimizden farklı. Langjökull adlı buzulun altındaki volkanlardan bir tanesinin patlaması ile oluşan Hallmundarhraun adlı lav tarlası içinden akan dereciklerin oluşturduğu bir şelale burası. Geniş bir alana yayılan şelalenin, kayalar üstünden süzüle süzüle akışı çok güzel. Bu geniş alanda, toprak içinden çıkan türküaz renkli sular şelaleyi oluşturup, Hvítá Nehrine dökülüyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_3567Hemen yakında bulunan diğer şelale ise Barnafoss Şelalesi. Bu şelalenin isminin anlamı “Çocuklar Şelalesi” Bu şelale hakkında bir İzlanda folklorik söylencesi var; Buna göre bu şelale üstünde sönmüş lavların yaptığı bir doğal köprü varmış. Yakınlarda bulunan bir çiftlikte yaşayan bir ailenin iki çocuğu bu köprüden düşüp ölmüşler. Bu ölüme çok üzülen anne “Bu köprü üstünden kim geçerse boğulsun” diye kehanette bulunmuş. Bu köprü bir süre sonra da depremle yıkılmış. Bu söylencenin bir diğer versiyonu ise üzüntülü annenin bir daha hiçbir kimse bu acıyı yaşamasın diye köprüyü kendisinin yıkmış olması. Ben ikinci versiyonu sevdim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu şelalenin diğer şelaleden farkı ise dar ve 100 metre derinliğe kadar ulaşan bir kanyon içinden akması.

IMG_3596.JPG

Yakındaki şelalelerin ziyaretleri tamamlanınca yaklaşık yarım saatlik bir yolculuk sonrası Deildartunguhver adlı bir kaplıcaya gittik.   Reykholtsdalur’da bulunan bu kaplıcanın 97° C sıcaklığındaki suyu,  saniyede 180 litre gibi çok yüksek hızda akıyor. Bu hız, Avrupa”nın en yüksek debili kaplıcası unvanını Deildartunguhver’e getiriyor. Bu kaplıcanın suyunun bir kısmı Borgarnes ve Akranes şehirlerine borularla yollanıyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Deildartunguhver Kaplıcasından 70 km kadar sonra, Borgarnes adlı şehre gittik. Burası aslında yarımada ile ülkenin diğer bölümlerini birbirine bağlayan bir şehir. Bu şehir Route 1’e ve dolayısıyla 60 km ötedeki başkent Reykjavik’e, ülkenin en büyük ikinci köprüsü olan Borgarfjarðarbrú ile bağlanıyor. Bu şehre bugünün gezisi sonrasında tekrar dönüp, geceleyeceğimiz Reykjavik’e gideceğiz. Bu şehri sadece ihtiyaç molaları için kullandık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_3675.JPG

Mola sonrası yarımadanın güneyine doğru yola çıktık. İlk hedefimiz, 45 km ve 30 dakika araç yolculuğumuz sonrasında ulaşacağımız  Gerðuberg. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Gerðuberg bir volkanik patlama sonrası ortaya çıkmış, yaklaşık 500 metre uzunluğunda, düzgün, uzun bazalt sütunlardan yarların bulunduğu bir gezi alanı. Bu sütunlar 12-14 metre uzunluğunda ve 1-1.5 metre genişliğindeler. Sanki bir el, eline çekiç ve keskiyi almış, oturmuş kayaları düzgünce yontmuş. Burası doğal miras sayılabilecek kadar özel bir yer.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu bazalt sütunlar, daha önce “Ateşin Yurdu İzlanda- Skogafoss’dan-Skaftafell Milli-Parkına” yazımda bahsettiğim, sahildeki piramit bazalt sütunlardan (Reynisdrangar) daha etkileyici gözüküyor. Bu alanı gezdiğimizde sütunlara tırmanış yapan dağcılar vardı. İleri de, sütunların sonunda kurulu köyde, tek başına ve bu mesafeden çok hoş gözüken bir kilise göze çarpıyor.

IMG_3671Snæfellsnes Yarımadasının güneyi boyunca ilerledik. Manzaralar yine çok güzel. Snæfellsjökull Volkanını iyi görebildiğimiz bir noktadan fotoğrafladık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yaklaşık bir saat kadar (75 km) sonra  Arnarstapi adlı küçük bir balıkçı köyüne geldik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hem Arnarstapi ve hem de buradan yürüyüş yapacağımız Hellnar Köyü‘nün adlarının kökeni yarı insan yarı gülyabani (ogre) bir yaratık olan Bárður’un (bu Trol’un, Arnarstapi’de, üst üste dizili taşlardan bir heykeli var) konu edildiği sagalardan geliyor.

IMG_3740

Arnarstapi gemiler için doğal bir liman olduğu için geçmişten beri önemli bir balıkçılık ve deniz ticaret merkezi olmuş. Buralarda zamanında Danimarka Krallığının ticari imtiyazları varmış.

P7290075.JPG

Jules Verne’nin  Dünyanın Merkezine Seyahat adlı romanında kahramanların Snæfellsjökull Dağına tırmanıp, kraterdeki tünelden dünyanın merkezine inmeden önceki son dinlenme durakları, Arnarstapi (bu köye Stapi’de deniyor) olmuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Arnarstapi ve  Hellnar Köyleri arasında sahilde bulunan ve eski bir toprak yol, günümüzde de çok popüler bir yürüyüş yolu. Yaklaşık 1-1.5 saatlik bu lav tarlasından geçen yürüyüş yolunu bugün biz de yürüyeceğiz.

 IMG_3718

Köy içinden başladığımız yürüyüşte taştan Trol anıtı (Bárður adlı ucube yaratığın büstü) geçtik ve kıyıda yuvalanmış Arktik Kırlangıçları fotoğrafladık. Burada yürürken dikkat etmeniz gerekiyor. Bu kırlangıçlar yuva ve yavrularına tehlike yarattığınızı düşünürlerse başınızın üstünde hızlı hızlı uçarak saldırabiliyorlar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Volkandan saçılan lavların kıyıda ve denizde yaptığı eserleri izleye izleye, yol boyu yürüdük. Denize dik inen kayalıklardaki oyuklara yuva yapmış çok sayıda Kittywake (Karaayaklı Martı) var. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Arnastapi-Hellnar  arası 3-4 km kadar. Sonunda Hellnar adlı balıkçı köyüne vardık. Burası aynı zamanda lav tarlasının da denize ulaşan son kısmı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hellnar Köyü çok eski zamanlardan beri önemli bir balıkçı köyü ve deniz ticaret limanı olmuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bazalt lavlar denize ulaşırlarken anormal şekiller almışlar. Doğanın yarattığı sanat şahaseri diyeceğimiz şekiller oluşmuş. Buraya Valasnös deniliyor. Bunu geçince denize uzanan tünel ve bir mağara var. Bu mağara duvarlarında Kittywakeler yuvalar yapmış. Bazı yuvalarda yavrular da var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hellnar Köyünde sahilde bulunan kafede biraz soluklandık. Ben limanın bulunduğu taraftaki kıyıya gittim. Burada denizde bir fok gördüm ve bu sefer foku fotoğraflama şansını yakaladım.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu güzellik içinde yürüyüş yapmak, mini İzlanda’yı sindire sindire gezmek iyi geldi doğrusu. Birkaç gündür yaşadıklarımızın bir özeti gibi oldu. Bundan sonraki durak ise 15 km ötedeki Djúpalónssandur Sahili.

IMG_4017.JPG

Djúpalónssandur Sahili’de Snæfellsnes  Yarımadasındaki diğer bir çok yer gibi harika bir doğa eseri. Lavdan oluşmuş harikalar diyarına adım atıyorsunuz sanki.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Araçların park ettiği yerden aşağıya sahile doğru, lav tarlaları aralarından siyah kumsala kadar yürünüyor. Sahilde koruma altında olan ve Djúpalón’un İncileri denen (İzlandaca Djúpalónsperluror) düz siyah çakıl taşları var.

IMG_4018

Sahil yanında iki tane tatlı su lagünü var. Bunlara “Derin Lagün” anlamına gelen Djúpulón deniyor. Sahile de, “Derin Lagünlerin Kumsalı” anlamına gelen”Djúpalónssandur” deniyor. Lagünlerden bir tanesi çok derinmiş. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sahilde 1948 Mart ayında bu sahillerde kazaya uğramış ve 14 tane gemicisi ölmüş olan “The Epine GY7” adlı gemiye ait kalıntılar var. Demir kalıntılara dokunmanız istenmiyor. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sahilden denize girmeniz de ( bu soğukta denize girmek imkansız da ayaklarınızı bile sokmanız) istenmiyor. Akıntı çok kuvvetli ve sizi denize çekebiliyormuş. Hoş! Bizimkiler soktular ayaklarını denize…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sahilde 4 tane çeşitli büyüklükte yuvarlak taşa ait bir bilgi tabelası var. Bunlar bir zamanlar gemilere tayfa seçmede kullanılan ağırlık taşlarıymış. Taşların en ağırı 154 kiloluk, en hafifi ise 23 kiloluk (diğer bir tanesi 100 kg ve diğeri de 54 kg). Eğer bir kişi 54 kiloluk taşı kaldıramazsa, balıkçı teknelerine tayfa olarak alınmazmış. Bugünlerde bu taşlar sadece erkekler arası ağırlık kaldırma yarışmalarında kullanılıyormuş. Ben o günkü koşturmada bu taşları sahilde göremedim.

IMG_4054.JPG

Yarımadanın kuzeyinden yolumuza devam ediyoruz. 60 km kadar  sonra Kirkjufellsfoss (“Kilise Dağları Şelalesi”) adlı şelaleye ulaştık. Ancak şelale parkı o kadar araçla doluydu ki park edemedik. Arnie çeşitli numaralar yaptıysa da koca aracı emniyetli bir şekilde park edemedik. Mecburen yolun ilerisine park etmek zorunda kaldık ama yine de aracı terk edemedik. Bulunduğumuz yol tek şerit sayılacak kadar dar bir yol. Bu nedenle şelale yanına gidemeden uzaktan şelale fotoğrafları ile yetinmek zorunda kaldık. Bugüne kadar gördüğümüz diğer şelalelere sayacağız artık!

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kirkjufellsfoss-Borgarness  arası 104 km ve bu yolu 1 saat 15 dakikada alıp Borgarness’de ihtiyaç molası verdik. Artık Reykjavik’e dönüyoruz. Büyük daireyi tamamlayacağız. Yolumuz aşağı yukarı 70 km kadar. Bu arada  Hvalfjordür altında bulunan bir tünelden geçtik. Bu tünel 1998’de açılmış. Route-1 adlı yolun bir parçası ve deniz seviyesinin 165 metre altında bir derinliğe ulaşan bu tünelin uzunluğu 5,770 metre. Bu tünel sayesinde 1 saatlik Reykjavik yolu 7 dakikaya inmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Reykjavik’de başlayan yolculuğumuz 6 günlük bir dolaşma sonrasında yine Reykjavik’de bitti. Gecelemeyi ilk otelimizde yapacağız. 

Reykjavik de otele yerleştikten sonra akşam dolaşması için sokaklara düştük. Reykjavik’i yarına sakladım. Tek başına bu küçük başkenti anlatacağım. Sona geldik sayılır. Ne çabuk bitiyor geziler değil mi?

Gezekalın, Aydınlık kalın…

Dr Ümit Kuru

16.08.2016 Saat 16:00

IMG_4122.JPG

 

Kaynaklar

http://hiticeland.com/places_and_photos_from_iceland/ger%C3%B0uberg
https://en.wikipedia.org/wiki/Hraunfossar
https://en.wikipedia.org/wiki/Deildartunguhver
https://en.wikipedia.org/wiki/Barnafossar
https://en.wikipedia.org/wiki/Borgarnes
http://www.world-of-waterfalls.com/iceland-barnafoss.html
https://en.wikipedia.org/wiki/Hellnar
http://www.west.is/en/west-iceland-regions/hellnar
https://guidetoiceland.is/connect-with-locals/regina/djupalonssandur-beach—a-lava-wonderland

Ateşin ve Buzulun Yurdu İzlanda: Doğu Fiyortlarına Doğru

 

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Sabah erkenden kalkıp, kaldığımız motelin arka tarafında olan şelaleye doğru yürüdük. Sessiz, sakin ve bir o kadar da güzel doğanın içinde olmak çok güzel bir duygu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kahvaltı sonrasında İzlanda’nın doğu fiyortlarına doğru yolculuğumuza başladık.

00_01_Iceland

Doğu Fiyortları

Fiyort dendiğinde,  denizin buzul vadilerini basması sonucunda oluşan ve çoğunlukla iç kesimlere kadar sokulan; ince, uzun, genellikle çok derin ve kenarları çok dik körfez alanlarını anlamamız lazım. İzlanda’nın Doğu bölgesi 22.721 km²’lik bir alanı kaplayan ve zamanla içerlere kadar çekilen buzulun ve rüzgarın şekillendirdiği fiyortları ile önem kazanmış bir bölge. Ormanların, çölleşmiş toprakların, dar fiyortların, tepesi karla kaplı dağların, sönmüş volkanların varlığı ile tezatların olduğu yerler buraları. İzlanda’ya gelmiş turistler çoğunlukla Doğu İzlanda’yı gezmeyi ihmal ediyorlar ama bence haksızlık da ediyorlar.

Bugünkü rotamız önce Höfn Şehrine doğru olacak. Sonra sırası ile Álftafjörður, Hamarsfjörður, Berufjörður fiyortları üzerinde olan Djúpivogur‘u ve devamında  Höskuldstaðir í Breiðdal‘de at çiftliğini gezip, atlarla gezinti yapacağız. Konaklama Breiðdalur‘da, Hótel Bláfell’de olacak. Rota harita üzerinde aşağıdaki gibi.

Tam ekran yakalama 07.08.2016 214740

Bugün at çiftliğinde büyük molamızı verene kadar, birbirinden güzel yol manzaralarını seyrede seyrede yolculuk edeceğiz. Yolda fotoğraf molalarımız olacaktır tabii ki. Havada yağmur yok. Ama kapalı ve felaket bir rüzgar var. O anda bu rüzgarın, sonradan  bugünümüzün en güzel aktivitesini olumsuz etkileyeceğinden haberimiz yoktu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Vatnajökull Ulusal Parkından sahile doğru akan buzul dillerini seyrede seyrede bir süre yolculuk ettik. Buzulların tepelerden, dağların eteklerine doğru bulduğu yol boyunca sarkan ve “Buzul Dili” denen buzul kısımları, bir gün denizle karşılaşınca ve deniz de bu alanları istila edince fiyortlar ortaya çıkacak.   

Hornafjörður, Höfn Şehrinin de yer aldığı ilk fiyordumuz oldu. Aslında burası İzlanda’nın güneydoğusunda. Yani esas olarak buradan itibaren Doğu Fiyortlarını gezmeye başlayacağız. 

“Höfn”, İzlandaca “Liman” anlamına geliyor. Sekiz bine yakın nüfusu ile küçük bir balıkçı kasabası. Almannaskarð Tünelinden geçtik. Eskiden açık olan Almannaskarð Geçidi, tehlikeli bir yol olmasından dolayı artık pek kullanılmıyormuş. Zaman zaman kısa fotoğraf duraklamaları veriyoruz.  

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Güneyin en doğusu olan Djúpavogshreppur Bölgesi, üç tane fiyortun bulunduğu bir yer. Álftafjörður ve Hamarsfjörður Fiyortları göçmen kuşların mola verdikleri geniş ve yayvan fiyortlar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Berufjörður Fiyordu ise dar ve uzun bir fiyort. Efsaneye göre son iki fiyort arasında yer alan 1069 metrelik bir dağ olan Búlandstindur’a,  yaz gün dönümlerinde yapılan dilekler yerine gelirmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Álftafjörður da kuğuları görene kadar yola devam ettik. Suyun üstünde yüzlerce kuğuyu görünce aracımız durdu.

İzlanda, göçmen kuşların uğradığı ülkelerden. Whooper Kuğular (Whooper swan), 800 km ötedeki İskoçya’ya seyahatine başlamadan önce Álftafjörður kıyılarında molalarını vermiş, enerji depoluyorlar. Su üstünde nazlı nazlı yüzüyorlar. Varlığımızdan biraz rahatsız oldukları belli ama çok sayıda ve çok güzeller. Bu kuğular, gagalarının sarı ve siyah olmak üzere iki renkli olması ile ayırt ediliyor. Sarı renk belirgin olarak daha fazla.

Bu kuğulardan başka Trumpeter Kuğular da (gagasının tamamen siyah olması ile ayırt ediliyor) bu kıyılarda bolca gözüküyormuş. İzlanda göçmen kuşlarını görmek için mayıs ayı ile haziran aylarının en iyi zamanlar olduğu kabul ediliyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hamarsfjörður Fiyordunu da geçtikten sonra Djúpivogur adlı  küçük bir balıkçı kasabasına geldik. Burada hem ihtiyaç ve hem de köy içi küçük bir yürüyüş molası verdik. Bizim Höskuldsstadir’de at çiftliğinde öğle gibi randevumuz var. Orada ata binip, çevre gezisi yapacağız. Ancak çiftliğin bulunduğu arazide hava o kadar rüzgarlıymış ki, Arnie’ye telefon açıp, geç gelmemizi istediler. Bu haber kötüydü. Yolda oyalanma süremiz de, mola süremiz de uzadı tabii ki. Gerçi havanın düzelmesini dilemekten başka çaremiz de yok. Atlara binip doğayı gezmek, bugünün en önemli aktivitesi. Gerçekleşmesse üzüleceğiz.  IMG_1882

Aslında ben İzlanda’daki kasabaları daha masalsı bekliyordum. Yani daha özgün ve daha akılda kalıcı olmalarını bekliyordum. Bu kasaba yine de gördüklerim içinde beklentime en uyan kasaba oldu. Djúpivogur turizmde yeni parlıyor. Kırmızı renkli olan ve günümüzde müze olarak kullanılan Langabúð, kasabanın en eski evi ve 1790’da yapılmış.

P7260030.JPG

Djúpivogur’u terk ettikten sonra Breiðdalsvík Kasabası yönünde, Höskuldsstadir’deki at çiftliğine doğru yola düştük. Manzara hala muhteşem. Ama ne rüzgarın dinmeye, ne de zaman zaman yağan yağmurun ve kara bulutların güneşli bir havaya yerini bırakmaya niyeti var.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Sonunda çiftliğe vardık. Burası  aslında çok eski bir çiftlik alanı üzerinde inşa edilen yeni bir çiftlik. Yazıtlarda çiftliğin tarihi 1457 yılına kadar gidiyormuş.  Odin Tours Iceland sahipleri Maria Christie Palsdottir ve Magni Arnason bu çiftliğin sahipleri olup, at yetiştiriciliği yapmak ve turizme atılmak istemişler ve buraya yerleşmişler. Burada 50 üzerinde atları var. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bizi Maria ve eşi Magni karşıladılar. Maria eski bir pazarlamacı. Eşi Magni ise balıkçılıkla uğraşırmış. 

IMG_1973.JPG

Normal programımızda, İzlanda atları hakkında  ve sonra da binicilikle ilgili temel bilgilerin verilmesi sonrası çiftlik sınırları ve yakın çevresinde at sürüşü yapacaktık. Toplamda 4 saatlik bir aktiviteydi.

Bizi eve aldılar, kısa bir hoş-sohbet sonrasında kötü haberi verdiler; “Rüzgar nedeni ile at sürüşü yapılması mümkün değildi”. Sadece kapalı alanda ve kısa süreli at sürüşü yapılabilecekti. Maria üzgündü ama biz ondan daha da üzgündük.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Grubu ikiye böldüler. Kapalı alanda at sürüşü üçer kişilik gruplar halinde yapılabileceğinden diğer bir grubu yakındaki bir başka alana,  restore edilen bir eski İzlanda evi ziyaretine götüreceklerini söylediler. Hava bugün bize öldürücü darbeyi vurmuştu bir kere. Atların kulakları sese çok hassasmış. Bu nedenle rüzgarda at kullanmak istememişler. Aslında her durumda ata binmek bence mümkün de, bu havada biz acemilerin at kullanmalarının sakıncaları olacağı muhakkaktı. Kötü şansımız işte.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Biz 5 kişi, eski bir kır evinin restore edildiği diğer çiftliğe götürüldük. Burada bizi yaşları epey geçkin 2 kişi karşıladı. Bunlardan bir tanesi marangozdu ve evi tamir eden de oydu. Bize bir yıla yaklaşan çalışmasını anlattı ve evi gezdirdi. 1900’lü yılların başında yaşanmaya başlanmış ama daha sonra zamana yenik düşen ev ve sahipleri nedeni ile terk edilen bu evi, yaşlı marangoz canlandırmaya ve içinde tekrar yaşanabilir hale getirmeye çalışıyordu. Yaptıklarını ve yapacaklarını anlatırken, kalan ömrünün en önemli amacının bu restorasyon işi olduğunu anlayabiliyorduk.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bir de çiftliğin bir başka köşesinde, bizim çok güzel bulduğumuz, damları çimli ve 3 tarafı toprağa gömülü İzlanda kır evini gezdik. Bu evin kırık dökük halini, kısmen tadilat görmüş diğerinden daha sevimli bulduk.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra çiftliğe geri döndük. Ev sahipleri tam bir hayvansever. Evde 4 kedi ve 4 köpek var. Kediler birbirinden güzeller.

IMG_1932.JPG

Diğer grubun at binişi daha sonlanmadığından, çiftlikte açıkta otlayan atları sevmeye gittik. Bizi gören atlar yanımıza geldiler. İzlanda atları, çok sevimli ve dost hayvanlar. Rüzgar, atların kuyruk ve yelelerini savuruyor. Bu manzara karşısında, bugün rüzgara olan kızgınlığımın ilk defa  kaybolduğunu hissediyorum.

Geniş alnı perçemle kaplı ve  küçük kulaklara, uzun bir kuyruğa sahipler. Ayakları sağlam basan bu midilliler, en zor arazilerde bile korkusuzca yol alıyorlar. Hem bu çiftlikte, hem de sonra gideceğimiz çiftlikte bize atları tanııtırlarken sahiplerinin atlara olan sevecen yaklaşımları, onları çocuklarıymış gibi sevmeleri dikkat çekiciydi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

İzlanda atları; Dayanıklı ve zeki bir ırk olup uzun tüyleri ile soğuk hava şartlarında hayatlarını idame ettirebiliyorlar. Ortalama yaşam süreleri 30 yılmış.  İzlanda’ya Vikingler tarafından getirildiği için Viking atı olarak da biliniyorlar. Bu ırkın İzlanda dışına çıkarılması ve hali hazırda İzlanda dışında yaşayanlarının da İzlanda’ya getirilmesi kanunlarca yasaklanmış. Bunun nedeni ırkın bozulmasını istememeleri.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu atın en önemli özelliği “Tölt” adı verilen hızlı ve rahat bir yürüyüş biçimlerinin olması. Atları genelde 4 yürüyüş biçimlerini sorunsuzca yapabilirlermiş. İzlanda atlarında bu sayı, Tölt yürüyüşünü de çok kolayca yapabildiklerinden, 5 yürüyüş şeklinde oluyormuş. Bu yürüyüş biçimlerinden daha sonra bahsedeceğim. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra biz de kapalı alana alınıp, özel giysilerimizi giydik. Sonnrasında Maria bize ata biniş ve sürüş tekniği hakkında kısa bir bilgi verdi. Hepimiz birer ata bindik ve yarım saat kadar dar alanda at sürdük.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu çiftlikte bize sunulan krepleri yiyip, kahvelerimizi içtikten sonra ayrıldık. Burada doğada, bu atlarla 2 saat yapacağımız sürüşü yapamamamız ne kötü oldu!

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yaklaşık 60 km kadar ötedeki, konaklama yapacağımız Breiðdalsvík Kasabası’na hareket ettik. Kaldığımız otele yerleşip çevre gezisine çıktık. Bu kasaba da sessiz, sakin. Bu kasabada balıkçılık önemli. Sahile doğru bir yürüyüş yaptık. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sahil deniz kuşları ve göçmen ördekler doluydu. Hele bir ördek ve 2 yavrusunu fotoğraflayacağım diye yaklaşık 1 saat zaman geçirdim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Günün son karesi ise bana Ren Geyiği boynuzu satmaya çalışan bir çocuğa ait oldu. Yanlış adres benim küçük vandal İzlandalım!

IMG_2182.JPG

Yarın Doğu Fiyortlarını gezmeye devam.

Gezekalın, Aydınlık kalın..

Dr Ümit Kuru

09.08.2016 Saat 10:50  

Kaynaklar;

http://sadcars.com/en/read/2015/05/18/driving-the-ring-road-in-iceland-the-eastern-fjords
http://iceland.for91days.com/
https://www.insightguides.com/destinations/europe/iceland/overview
http://www.east.is/en/travel/east-iceland-official-tourist-guide
http://nat.is/travelguideeng/plofin_alphabet_island.htm
http://hayrettinkagnici.blogspot.com.tr/2014/11/izlanda.html
http://www.bisikletizm.com/izlanda-bisiklet-rotasi/
https://www.icelandtravel.is/about-iceland/destination-guide/east/,
http://www.iceland-nh.net/birds/data/Anser-anser/anser_anser.html

Ateşin ve Buzun Yurdu İzlanda: Altın Üçgen

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Bugün İzlanda gezimizin en önemli günlerinden bir tanesi olacak. İzlanda’ya gelen turistlerin vazgeçemediği bir aktivite olan Altın Çember (Golden Circle) içinde yer alan gezi alanlarını ziyaret edeceğiz. 

adsız 1

Güney İzlanda’da Altın Çember turu (The Golden Circle), Reykjavík’den başlayıp, İzlanda’nın ortalarına doğru giden ve Reykjavík’e geri dönerek biten yaklaşık 300 km’lik bir rota. Þingvellir Ulusal ParkıGullfoss Şelaleleri, Geysir ve Strokkur Gayzerlerini içinde barındıran jeotermal olarak aktif olan Haukadalur Vadisi bu yolun önemli durakları. Bu yol üzerinde bulunan Kerið Volkan Krateri, Hveragerði Greenhouse KöyüSkálholt Kilisesi ve jeotermal santraller diğer duraklar. Biz gezimizde tüm İzlanda sahillerini içine alan büyük bir daire yapacağımız için Reykjavík’e geri dönmeyip, güney sahili boyunca devam ederek Skógarfoss’da konaklama yapacağız. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bir gece öncesinden deliksiz bir uyku çekince sabah erkenden kalktık. Hareket saatimiz 09:00. Bu nedenle kahvaltı öncesinde, dün gece yapamadığımız Reykjavik Şehir Merkezini tanıma turumuzu, kısacık da olsa, yapmak istiyoruz. Hanımla sabah erken saatlerde bu amaçla yollara düştük. Reykjavik benim ziyaret ettiğim ülke başkentleri içinde en kolay gezileni oldu. Zaten küçücük bir şehir. Şehri, müzeydi, konserdi demezseniz, sindire sindire 3-4 saatte gezersiniz. Bir saatlik yürüyüş bize şehir hakkında bir fikir verdi. Otelden grup olarak ayrıldıktan sonra soförümüz Arnie, şehri bir de araçla kısaca gezdirdi. Bu da işin bonusu oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Reykjavik’den çıktıktan sonra görmeyi umduğumuz İzlanda manzaraları eşliğinde seyahate başladık. Yol boyu dağlar, doğaya serbestçe bırakılmış koyunlar ve atlar, ağaçtan fakir ama yeşili bol toprak, şimdi masum gözüken patlamış volkanlar, onların kraterleri, lav tarlaları ve bir ayıbı örtermiş gibi lav kayalarını örten yeşil yosun araç penceresinden gözlediğimiz İzlanda manzaralarıydı.

IMG_0203

Yaklaşık 40 km gittikten sonra ilk molayı Nasjevellir Jeotermal Güç İstasyonu ve bu alanı tepeden gören bir noktada verdik. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

İzlanda’nın, volkanik yapısı ve Atlantik Ortası Sırtı üstünde bulunması gibi jeolojik özelliklerinin getirdiği bir avantaj, jeotermal enerji kaynakları bakımından zenginlik. İzlanda’da bulunan 5 büyük jeotermal güç istasyonu (Nasjevellir Jeotermal Güç İstasyonu bunlar arasında 2. büyüklükte olanı), İzlanda’nın elektrik ihtiyacının %26.2’sini (kalan %73.8’lik kısım da hidroelektrik santrallerden karşılanıyor) karşılıyor. Fosil yakıt tüketimi sadece %0.1’ler düzeyinde. Buradan çıkan sıcak su pompalarla Reykjavik ve çevresine iletiliyor. Borulara 86 C olarak giren sıcak su, şehir merkezine 83 C olarak ulaşıyormuş.

Bu arada Icelandic Mosses (İzlanda Yosunu) denen ve lav kayaları üzerinde yürümenin ilginç deneyimini ilk kez burada tattık. Bu aslında bir yosun değil, liken.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra araçla Þingvallavatn (Thingvallavatn) Gölü‘nü dolaştık. Bu göl 84 km²’lik alanı ile İzlanda’nın en büyük doğal gölü. En derin yeri 114 metrede ve bir yarık vadisi gölü. Gölün kuzey kıyıları Þingvellir Ulusal Parkı kıyılarını oluşturuyor.

Sonunda günümüzün masterpiece parçası olan Þingvellir (Thingvellir) Ulusal Parkı‘na geldik. Bu park tarihi, kültürel, jeolojik önemleri nedeni ile 2004 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içinde yer alıyor. Zaten İzlanda’nın UNESCO listesi içinde sadece 2 yeri var. Kuzey Amerika ve Avrasya tektonik plakalarını birbirinden ayıran Kuzey Atlantik Sırtının bir bölümü bu parktan geçiyor. İzlanda’ya ilk yerleşenler olan Ingólfur Arnarson ve beraberindekiler önceleri bu civarı mesken tutmuşlar. Daha sonra diğer Kelt ülke insanlarının İzlanda’ya göçleri artınca aralarında çıkan sorunları çözebilmek amacı bir parlemento kurulmuş. 930 yılında kurulan ve Alþing (Althing) adı verilen bu oluşum dünyanın ilk parlementosu olma özelliğini taşıyor. 1798 yılına kadar da işlevini sürdürmüş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Þingvellir Ulusal Parkı gezisine  Hakið adlı bir yerdeki ziyaretci merkezinden başlıyorsunuz. Araçlar da buraya park ediyor.  Ulusal Park 1 Nisan-1 Kasım tarihleri arasında  09:00-18:00 saatleri arasında gezilebiliyor. Önce bu alandan aşağımızda uzanan güzelliği fotoğrafladık. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burası iki kıtanın birbirinden ayrıldığı yer.  Þingvellir Ulusal Parkı içinden geçen Atlantik Ortası Sırtının oluşturduğu ve Amerika Kıtasının doğu sınırını gösteren Almannagjá Kanyonu 11 km uzunluğunda, sanki insan eli ile yapılmış kale duvarı gibi uzanıyor. Bunun karşılığı olan Avrasya Kıtasının batı sınırını ise 7.7 km uzunluğundaki Hrafnagja Kanyonu oluşturuyor. Etrafta, iki kıtanın ayrılmasının delili olan başka yarıklar da mevcut. Biz yarıkların en meşhuru olan Almannagjá Kanyonunda kısa bir yürüyüş yaptık. Burada yürürken, iki kıtanın birbirinden her yıl 7 mm (3 mm yazan da, 2,5 cm yazan da var) uzaklaştığı bir yolda yürüdüğünüz hissi insanı çok etkiliyor.

P7240503.JPG

Bu yürüyüşten sonra sağa dönüp, bir köprüden geçtik ve diğer kanyona, Flosagja Kanyonuna yöneldik. Burada çeşitli uzunluklarda ve içi berrak su ile dolu yarıklar görüyorsunuz. Su o kadar berrak ki dipte ziyaretçilerin attıkları bozuk paralar parıldıyor.,

IMG_0277.JPG

Lögberg veya Kanun Kayası eski Alþing’in toplantılarından konuşmaların yapıldığı kaya olarak biliniyor. 1000 yıldır deprem ve volkanik aktivitelerle değişen coğrafya nedeni ile yeri tam olarak bilinmiyor. Yine de bir bölgeye İzlanda bayrağı asılmış ve sembolik olarak burası Lögberg Kayası kabul ediliyor. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yürüyüş rotaları çok güzel işaretlenmiş. Bu parkta eski Başkanlık Yazlık Sarayı ve bir de eski Parish Kilisesi var. Bu kilisenin tarihi 1000’li yıllara kadar gidiyor. İzlandalılar Hristiyanlığı kabul ettiklerinde o zaman ki Norveç Kralı bu kilisenin tahtalarını ve çanını hediye olarak İzlanda’ya yollamış. Tabii ki bugünkü hali 1798 yılından kalma.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Size daha iyi fikir verebilmesi amacıyla Þingvellir Ulusal Parkında çektiğim küçük bir video linkini de aşağıda verdim. Linke giderek izleyebilirsiniz.

https://youtu.be/zzEJbmm82jY

Þingvellir Ulusal Parkı gezisinden sonra Gullfoss Şelalesi‘ne doğru yola çıktık. Gullfoss Şelalesi, Hvítá Nehri’nin oluşturduğu muhteşem bir şelale. Kelime anlamı altın şelale. Şelalenin gücünü hissetmeniz için aşağıdaki linke kendi çektiğim videoyu yükledim.

https://youtu.be/1VNtalUaBZQ

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Şelale iki basamakta, 2,5 km uzunluğa ulaşan ve 33 metre derinlikteki kanyona düşüyor Birinci düşüşü 11 metre ve ikinci düşüşü ise 21 metreden yapıyor. Suyun gücü müthiş. Ortalama akan su, saniyede 140 m³.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bir zamanlar bu şelaleye bir santral kurulması için, sahipleri şelaleyi satmışlar. Ama alanlar bu projeyi gerçekleştirememişler. Söylence o ki şelaleyi satan şahsın kızı olan Sigríður Tómasdóttir, intihar edeceği tehdidi ile santrali engellemiş. Şelaleye ulaşan yolda bu doğasever kadının bir büstü var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Gullfoss Şelalesinden sonra bir başka gezi yeri olan Geysir’e doğru yola çıktık.

IMG_0524

Gayzer kelimesine ilk defa 14. yüzyılda İzlanda kaynaklarında rastlanmış. İzlanda’nın Haukadalur Bölgesinde insanlar, gördükleri sıcak su fışkırmasını eski Norveçce “fışkırma” anlamındaki “geysa” kelimesi ile adlandırmışlar. Bu kelime de zamanla “geysir” olmuş ve İngilizceye “geyser” olarak geçmiş. Yani kesintili bir biçimde sıcak su ya da sıcak buhar fışkırtan, kükürt yayan kaynarcaların isim babası da İzlanda. İzlanda, gayzerlerin bolca bulunduğu bir ülke.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Gayzerlerin oluşma mekanizması için, anlayabildiğim kadarı ile, şunları söyleyebilirim. Öncelikle magmaya dokunması ya da magmanın çok yakınından geçmesi sonucunda yeraltı sularının ısınması gerekiyor. Gayzerler yeraltı suyunun içinde toplandığı düşey doğrultuda doğal kuyular.  Fizik kuralına göre basınç arttıkça suyun kaynaması için daha yüksek bir sıcaklığa ihtiyaç var. Bu nedenle kuyunun derinlerinde yer alan sular, daha büyük bir basınç altında olduklarından daha geç, yüzeye yakın yerlerde bulunan sular ise daha çabuk kaynıyorlar. Sonuçta en üst bölümdeki su önce kaynayıp ve oluşan buhar basıncı nedeniyle kuyunun ağzına yükseliyor ve hatta dışarı çıkıyor. Bu durum altta yer alan bölmeler içindeki suların üzerindeki basıncı birden azaltıyor. Böylece zaten normal kaynama noktasının üzerinde bir sıcaklığa sahip olan, fakat basınç altında oldukları için kaynayamayan bu sular aniden ve hızla kaynamaya başlıyor ve kısa sürede oluşan büyük bir buhar basıncı ile su ve buhar sütunu halinde kuyunun ağzından dışarı fışkırıyor. Patlama sonrası soğuk yeraltı suyu tekrar rezervuara sızıyor ve döngü yeniden başlıyor. 

IMG_0639.JPG

Alana geldiğimizde her taraftan dumanlar yükseliyordu. Bazılarından sadece fokurdayan sular, bazılarından ise bolca duman çıkan irili ufaklı kuyular vardı. Alana girdiğimizde çok sayıda insanın toplandığı bir kuyuya yöneldik. Burası Strokkur adı verilen gayzer. Burada her 8-10 dakikada bir patlama oluyor. Patlama dediğim, kuyudan yukarıya su fışkırması. Aynı alanda bulunan Geysir ise daha sakin. Geysir özellikle deprem sonrası faaliyetini çok arttırıyormuş. Strokkur ise depremlerle Geysir kadar yoğun bir bağlantıya sahip değil. Yani su fışkırtıp duruyor. Strokkur, sanki alanın gösteri gayzeri durumunda. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ziyaretciler patlama için kuyu başında sabırla bekliyor. Fotoğraf makineleri olayı kaydetmek için hazır, eller deklanjörlerde! Sonrasında o ürkütücü ama bir o kadar da heyecan verici patlama sesi ve bir su sütunu yükselmesi oluyor. Bazen rüzgar azizlik edip size doğru eserse ıslanabiliyorsunuz. O kadar dakika derin bir sessizlik içinde bekleyen insanların bağırışları ve kaçmaya çalışmaları ise komik duruyor. Ben 4 defa patlamaya denk geldim ve fotoğrafladım. Bugünün fotoğraf bakımından en verimli kısmı bu alan oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Aşağıdaki linkte seri halde çektiğim gayzer patlamalarından yaptığım kolaj ve küçük bir patlamanın da videosu var. Şahit olduğum bu görsel şöleni izlemenizi tavsiye ederim.

https://youtu.be/Mdfa7UCyxIg

Yolumuzdan biraz sapmamıza neden olacak olan  Kerið Krater Gölü’ne gidemedik. Bundan 3000 yıl önce içeriye doğru göçen bir volkanik kratere su dolmasıyla oluşmuş ve harikulade güzel fotoğraflarını gördüğüm krateri görememek gezinin bir eksiğiydi bence. Sizler mümkünse şartları zorlayın derim.

Hveragerði Kasabası‘ndan geçtik. Hveragerði,  Reykjavik’in 45 km kadar doğusunda bulunan küçük bir şehir. Şehir volkanik sıcak sularla ısıtılan seraları ile meşhur.

P7240682.JPG

Sonrasında ise Seljalandsfoss Şelalesine ulaştık. Bu arada yağmur, hiç de olmasını istemediğim şekilde, burayı gezerken şiddetini arttırdı. Seljalandsfoss Şelalesi İzlanda’nın doğa harikaları arasında.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Eyjafjallajokull Volkan buzulundan kaynağını alan Seljalands Nehrinin 60 metreden düşmesi ile oluşuyor. Bu şelalelenin arkasındaki küçük mağaraya kadar yürünüyor ve biz de yürüdük. Ama güneşli zamanda buradan alınabilecek olan nefis fotoğrafları çekemedik tabii ki. İzlanda’da gezdiğimiz tüm ziyaret yerlerinde ziyaretcileri çok güzel yönlendiren ve bilgilendiren tabelalar yanında, ziyaretcilerin emniyetle takip edecekleri tahta veya demirden patika yollar yaptıklarını gözlemledim. Burada da şelalenin sağ tarafından başlayan ve arkadaki mağaraya devam edip, sol tarafından inen bir ziyaret yolu vardı. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Günümüzün son ziyaret yeri ise Skógafoss Şelalesi oldu. Konaklama da Skógafoss Şelalesi’nin yanındaki bir tesiste olacak. Burayı daha fazla gezme şansımız olacak.

P7240702.JPG

Skógafoss Şelalesi 25 metre genişlikte ve 60 metreden düşen bir şelale. Skógá Nehri sularının düştüğü bir yer. Güneşli günlerde çift gök kuşağı ile meşhur. Burası bir efsaneye konu olmuş. Buna göre buraya ilk  yerleşen Vikinglilerden birisi bu şelale arkasındaki mağaraya bir hazine saklamış. Uzun zaman sonra bu hazine sandığı bulunmuş ama sadece sandığı tutarken kavradıkları yandaki halkasını alabilmişler ve sandık tekrar kaybolmuş. Bu halka kiliseye kapı zili olarak konmş. Şimdi bu halka müzede. Bu şelale filmlere de sahne olmuş ve burada iki tane film seti kurulmuş. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Şelalenin yanına gittiğinizde su buharından ıslanmamak imkansız. Hazırlıklı olun. Benim size burası ile ilgili bir tavsiyem olacak; Bu şelalenin sağ yanından şelaleyi tepeden gören bir seyir noktasına giden merdivenlerin olduğu yokuş göreceksiniz. Size zor gelmesin! Bu merdivenleri tırmanın ve o tepeye çıkın. Esas çıkma nedeniniz şelaleyi tepeden görmek olmasın. Burada bir başka 3 basamaklı merdiveni geçip Skógá  Nekri boyunca devam eden bir yürüyüş yolundan (trekking yolu) yürümenizi tavsiye ederim. Burası muhteşem güzellikte yürüyüş yolu. Manzaralara doyamayacaksınız.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Akşam yemeğini kaldığımız tesisin restoranında yedik. Terasta biralarımızı içerken günün muhasebesini yaptık. İzlanda’da tesisler içlerinde ve çoğu zaman odalarda çay-kahve makinleri bulunduruyor. Uzaktan gelen şelalenin uğultusunu dinleyerek bir güzel uyku çektik. İzlanda’daki ilk gün gezimiz müthişdi doğrusu. İyi bir başlangıç yaptık. 

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Gezekalın ve aydınlık kalın..

Dr Ümit Kuru

04.08.2016 Saat 11:00

Kaynaklar:

https://thekitchencrashers.com/2012/11/21/izlanda-2-blue-lagoon-ve-golden-circle-mavi-lagun-ve-altin cember/http://www.bekransarsilmaz.com/5/altin-cember
http://www.visiticeland.com/plan-your-trip/travel-search/details/thingvellir-national-park?type=place
https://en.wikipedia.org/wiki/Golden_Circle_(Iceland)
https://en.wikipedia.org/wiki/Geothermal_power_in_Iceland
https://en.wikipedia.org/wiki/Iceland_moss
http://www.thingvellir.is/english.aspx
https://notendur.hi.is/oi/geology_of_thingvellir.htm
http://wikitravel.org/en/%C3%9Eingvellir_National_Park
https://en.wikipedia.org/wiki/Geysir
https://visnekiraz.com/tag/gullfoss/
https://en.wikipedia.org/wiki/Sk%C3%B3gafoss
https://banununyollari.blogspot.com.tr/2013/08/izlandada-uzun-bir-yolculuk-selfoss.html
Dr Lakme Toktaş: İzlanda Gezi Notları

 

İzlanda Dipnotları: Volkanlar İzlanda’nın Şansı mı, Şansızlığı mı?

Bu Yazı Neden Gerekti?

Volkanik patlamaların, depremlerin, buzul erimeleri ile gelen sellerin, yani her türlü doğal afetin ve bunların beraberinde gelen kıtlıkların, yoklukların ve ölümlerin yaşandığı topraklarda, ateşin ve buzun ülkesi İzlanda’da olacağız. Burada herşey bir kıvılcıma bakıyor ve bu kıvılcım çaktığı zaman sadece lokal çevreyi değil ama dünyanın geri kalanını da etkiliyebiliyor. Örneğin 2010 yılında İzlanda’da bulunan Eyjafjallajökull Volkanı‘nın (spikerlerin adını telafuz için ciddi bir şekilde zorlandıkları, bizim ise “Eyvalla ya okul” şeklinde söyleme pratiğini seçtiğimiz volkan), faaliyete geçmesi, tüm Avrupa’nın hava ulaşımını etkilemişti. 

320px-Statuette_Vulcanus_MBA_Lyon_A1981

Vulcan: Ateş tanrısı

Bu yazı biraz coğrafya, biraz jeoloji yazısı gibi gelecektir okuyana. Ancak İzlanda bir volkan adası. İzlanda iki kıtanın birbirinden ayrıldığı hat üzerinde ve dünya çekirdeğinden yansıyan sıcaklığın, dünyanın başka bölgelerine göre yukarılara çıkış yolunu daha çok bulduğu”sıcak nokta“nın üstünde bulunuyor. Bunların İzlanda oluşumundaki ve devam eden değişimindeki etkilerini anlayabilmek için bu konulara şöyle bir de olsa girilmek zorunda bence. Yoksa İzlanda’yı gezmek size “taş-topaç gezme” anlamına gelebilir ki, bu ülke bunu hiç hak etmez. “Toprak deyip geçme İzlanda’yı, tanı altında yatan mekanizmayı” amacıyla, gezginlere bu konuda anladığım kadarıyla bilgiler aktarmak.

Doğanın ve yeryüzü görünmez güçlerinin oyunları sonucu ortaya çıkmış İzlanda’nın doğal güzellikleri ve şekillerinin, İzlanda geziniz sırasında sizlerde bitmeyecek bir hayranlık uyandırmasını çok isterim. Benim de İzlanda gezim öncesi beklentim budur. 

Volkanların Ortaya Çıkma Süreci; Levhalar Teorisi ve Sıcak Noktalar

Levhalar Teorisi

Volkan kelimesi, antik Roma dönemi mitolojisindeki Ateş Tanrısı Vulcan‘dan geliyor. Dünyanın iç tabakalarında bulunan, yüksek basınç ve yüksek sıcaklıkla erimiş kayalara “magma” deniyor. Volkan (ya da yanardağ), magmanın, yer yuvarlağının yüzeyinden dışarı püskürerek çıktığı coğrafi yer şekilleridir. 

En başa dönecek olursak, günümüzün kıtaları, milyonlarca yıllar öncesinde, tek bir kıtaya aitmiş. Yani dünyayı kocaman ve bir tek kıta halinde hayal edin. Bir zamanlar var olan bu kocaman kıtaya “Pangea” ve onu çevreleyen kocaman tek parça okyanusa ise “Panthalassa” deniyor. Milyonlarca yıllık bir zaman dilimi içinde bu tek kıta parçalanıp, günümüzdeki kıtaları ortaya çıkarttılar. Aşağıdaki linkte milyonlarca yıl içinde kıtaların gelişimi, zaman çizelgesi içinde şematize edilmiş. Çok bilgilendirici ve etkileyici.

https://www.youtube.com/watch?v=UwWWuttntio

Dünyanın yüzeyi yerleşim alanları, bitki örtüsü ya da su ile kaplı olduğundan biz yerkürenin gerçek halini fark etmiyoruz. Dünyanın yer kabuğunu, üstünde yukarıda saydığım şeyler olmadan çıplak olarak hayal edin. Bugün dünyanın yüzeyi (yer kabuğu) kesintisiz gibi görünüyorsa da, gerçekte dev boyuttaki bir yap-boz gibi birbirine geçen ve levha diye adlandırılan parçalardan oluşuyor.  Yerküre üstünde Levhalar çok yavaş olarak ve sürekli biçimde birbirlerine göre hareket ediyorlar.

tectonic

Yer kabuğu, taş küre veya litosfer, yerkürenin en dış kısmında bulunan yapı. Karalarda daha kalın, deniz ve okyanus tabanlarında ise daha incedir.  Kalınlığı ortalama 40 km’dir. Kimyasal bileşimi ve yoğunluğu birbirinden farklı iki kısımdan yani granit (içerdiği minerallerden dolayı daha hafif, daha az yoğun ve hızlı hareket eder) ve bazalt (içerdiği minerallerden dolayı daha ağır, daha çok yoğun ve daha yavaş hareket eder)  meydana gelir. Deniz dibindeki yer kabuğu bazalt içeriklidir. Karasal yer kabuğu ise granit. Manto, yer kabuğu ile çekirdek arasında yer alan sıcak ve plastik bir yer katmanı oluyor ve kalınlığı 2.860 kilometre yakındır. 

adsız

Litosferin altından 700 km derinliğe kadar uzanan kuşağa üst manto veya astenosfer deniliyor. Çekirdekteki termonükleer reaksiyondan ısınan ve yüksek basınç altında olan astenosfer, yarı katı (zift gibi yoğun bir akışkan düşünün) haldedir. Yer kabuğu parçaları veya plakalar, üst mantonun üzerinde hareket eder ve yüzerler. Akışkan haldeki magma, dikey ve yatay konveksiyon hareketlerine sebep olur. Bu hareket levha tektoniğine, buna bağlı olarak tüm tektonik olaylara (kıtaların kayması, deprem, volkanizma, sıradağların ve rift vadilerinin oluşumu) sebep oluyor. 

1- Astenosfer. 2- Litosfer. 3- Sıcak nokta. 4- Okyanusal kabuk. 5- Batan levha. 6- Kıtasal kabuk. 7- Rift Vadisi. 8-Yitim zonu. 9- Uzaklaşan sınır tabaka. 10- Dönüşümsel sınır tabaka. 11- Kalkan volkan. 12- Okyanus Ortası Sırtı. 13. Yaklaşan tabaka sınırı. 14- Strato Volkan. 15- Ada Yayı. 16- Levha. 17- Astenosfer. 18- Okyanus hendeği

Levhalar birbirlerine yaklaşabilir, birbirlerinden uzaklaşabilir ve yan yana kayabilirler. Yaklaşan levhaların ikisi de okyanussal levha ise biri, diğerinin altına doğru kayar. Bu olaya dalma-batma deniyor. Bir okyanus levhası, bir kıta levhası ile karşılaştığında ise, daha ağır olduğu için okyanus levhası, daima karasal levha altına doğru kayar. Levhaların uç kısımlarında dalma-batma olayı söz konusu olduğunda manto tabakasının sıcak derinliklerine inen taş küre dilimi ısınarak erir ve akışkan halde yükselir. İşte bu olay, yaklaşma sınırlarındaki volkanik etkinliğin ve dağ oluşumunun temelini oluşturuyor. İzlanda’daki volkanik aktivitelerin bir kısmı bu nedenle ortaya çıkıyor.

Aşağıda linkini verdiğim videoyu izlerseniz, bu uzun ve belki de okuması zor gelebilecek yazıyı daha kolay anlayabilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=0mWQs1_L3fA

Levhaların Hareketi ve Yerküre Levhaları

İki kıtasal levhanın yaklaşması ise çarpışma ile sonuçlanır, her iki levha da manto içine batamayacak kadar hafif ve kalın olduğundan büyük bir deformasyonla yüksek dağ sıraları ve platolar ortaya çıkar (Himalaya dağları ve Tibet yaylası oluşumunda olduğu gibi).

Uzaklaşan levhaların etkileri ise farklı oluyor. İki levhanın birbirlerinden uzaklaşması, yeni okyanus kabuğunun oluşmasına yol açarlar. Bu olay, iki levha arasında açılan boşluğa üst manto kaynaklı akışkan materyalin dolması ve soğuyarak katılaşması sonucunda gerçekleşir. Bu şekilde oluşan okyanus sırtları yer kabuğunun en genç bölgeleridir. Levhalar ayrıldıkça sırt ortadan büyümeye devam eder, sırtın her iki yanına doğru uzaklaşan genç litosfer soğudukça hacmi azalır, yoğunluğu artar ve hem küçülme hem de batma nedeniyle yükseltisi azalır. Okyanus tabanının, okyanus sırtından en uzak kesimleri en yaşlı kısmıdır. Bu alanların eninde sonunda bir başka levha ile karşılaşarak batmaya başlaması kaçınılmaz olduğundan okyanussal kabuğun ömrü sınırlıdır ve bilinen en yaşlı okyanus kabuğu örnekleri 190 milyon yıl yaşındadır. Bu şekilde okyanus kabuğu sürekli yenilenirken, kıta kabuğu dalma-batma mekanizması ile ortadan kaldırılamadığından, yanardağ ve dağ oluşum etkinlikleri ile kıta kütlesine eklenen materyal zaman içinde giderek artar. Milyarlarca yıllık süreç içerisinde kıtalar alan ve kalınlık açısından büyümeye devam ederler. Bazen bir kıta, ters yönde etki eden kuvvetlerin sonucunda ikiye ayrılabilir. Böyle bir durumda uzaklaşan parçaların arasını doldurmaya başlayan manto materyali yine okyanus kabuğu niteliğinde bir yapı oluşturmaya başlar, bu alanın soğuyup alçalması sonucunda yeni bir okyanus doğmuş olur.

World_Distribution_of_Mid-Oceanic_Ridges

Okyanus Ortası Sırtların Dünya Üzerinde Dağılımı

İzlanda Volkanik Yapısında Atlantik Ortası Sırtı

Iceland_Mid-Atlantic_Ridge_Fig16

Atlantik Ortası Sırtı

İzlanda’nın oluşumunun esas kaynağı, 250 milyon yıl önce oluştuğu tahmin edilen Atlantik Ortası Sırtı ya da Atlantik Ortası Yükselimi’dir (İngilizce: Mid-Atlantic Ridge). İzlanda, bu jeolojik yapının üstünde bulunuyor.  Atlantik Ortası sırtı, bütün Dünya okyanuslarının tabanında bulunan ve 40.000 km uzunluğa sahip “Okyanus ortası sırtı” sisteminin parçası. Atlas Okyanusu ile Kuzey Okyanusu arasında, büyük bölümü sular altında bulunan bir sıradağ kümesini aklınıza getirin. Bu sırt, Kuzey Kutbu’ndan, Güney’deki Bouvet Adası’na kadar uzanıyor. İşte konumuz olan İzlanda’yı ve volkanik yapısını ilgilendiren kısım da buradan başlıyor. İzlanda’nın ada olarak ilk gözükmesinin 16-18 milyon yıl önce olduğu tahmin ediliyor. Aşağıdaki linkteki video bir adanın oluşumunu gösteriyor. Bu aktivitenin milyonlarca yıl sürdüğünü düşünün; İşte size İzlanda’nın temsili doğuşu.

https://www.youtube.com/watch?v=RMtuTfAqAbo

Ortalama üç yılda bir volkanik aktivitenin meydana geldiği İzlanda, dünyanın en aktif volkanik bölgelerinden biri. Bunu da iki levha arasındaki açılmaya ve bu açılma sonucunda Atlas Okyanusu’nun orta sırtında meydana gelen jeolojik olaylara borçlu. Adada 934 yılında meydana gelen Katla Patlaması dünyadaki en büyük bazaltik patlama olmuş. 

İzlanda Volkanik Yapısında Sıcak Nokta’nın Önemi: İzlanda’nın Çifte Şansızlığı

İzlanda’yı benzersiz kılan bir özellik daha var. Avrasya ve Kuzey Amerika levhaları arasındaki açılma bölgesinde oluşmuş bir riftin üzerinde yer almasının yanı sıra, bir sıcak noktanın da üzerinde bulunuyor. Aşağıdaki linkteki video “Sıcak Nokta” üzerinde gelişen volkanik adaların doğuşunu anlatıyor. Belki yazıyı okumadan önce izleminiz daha yararlı olacaktır.

https://www.youtube.com/watch?v=AhSaE0omw9o

Birçok yanardağın oluşumunun, levha sınırlarındaki hareketle bağlantılı olmasına karşın, bazıları bu sınırlara uzak yerlerde ortaya çıkabilir. Bu yanardağların ”Sıcak Noktalar” olarak adlandırılan olağanüstü sıcak bölgelerin varlığı sonucunda oluştukları düşünülüyor. Bilim adamları, sıcak noktaların astenosfer ve alt mantoda bulunduğu varsayıyor. Sıcak noktalarda, ısı akımlarının mantonun içinden geçerek yükseldiği tahmin ediliyor. Bu olağanüstü ısı, basıncın etkisi ortadan kalktığı zaman (katmanlar arası yükseldiği zaman) magma oluşturur. Yüzeye doğru çıkan magma, litosferden geçiş sırasında, yolunun üzerindeki kaya kütlelerini eriterek kendisine yol açar. Yani magma belli noktalarda yüzeye çıkmak için kabuk içinde yükselmeye çalışır. Bu çıkış çabası bazen levha ortalarında büyük volkanik dağların oluşmasına neden olur. Levha hareket eder ama sıcak nokta sabit kalır, bu nedenle milyonlarca yıl sonra art arda dizilmiş birçok yanardağ görülebilir. İşte size hem iki levhanın ayrıldığı ve hem de sıcak bir nokta üzerinde yer alan İzlanda’nın tam doğuş öyküsü.

İzlanda’nın Şekillenmesinde Volkanik Lav Akıntısı

Lav, yanardağ ağzından ilk çıktığında sıvı haldedir ve sıcaklığı 700 °C ile 1200 °C arasındadır. Lav çok akışkan olmamasına rağmen (suyun akışkanlık direncinden yaklaşık 100.000 kat fazla) soğuyup katılaşana kadar uzun mesafeler boyunca akabilir. Lavlar akıntı türlerine göre farklılık gösterebilir. Lavın iki çeşidi vardır ve “Aa” ve “Pahoehoe“. Bu terimler ilk olarak Hawaii yerlileri tarafından kullanılmıştır ve terminolojiyede o şekilde geçmiştir. 

 

 Aa tipi lav çok yoğun kıvamlı olup konik yanardağları (Japonya’daki Fuji Dağında olduğu gibi) oluşturur. Pahoehoe (“pahoyhoy” olarak okunur) ise aa’ya göre çok akışkan olup yassı yanardağları oluşturur. İzlanda’daki lav şekli Pahoehoe şeklinde.

https://www.youtube.com/watch?v=U5hZsJk0G_4

İzlanda’da karakterinden dolayı akışkan, bazaltik lava (Pahoehoe tipi lava) “Helluhraun” deniyor. 

İzlanda’nın Şekillenmesinde Volkanların Önemi ve Canlılar Üzerine Etkisi. 

İzlanda’da aktif olan 30 volkanik sistem var ve bunlardan 13 tanesi adaya yerleşimin başladığı 874 yılından bugüne lav püskürtmüş. İzlanda’daki volkanik aktivite o kadar fazla olmuş ki, tüm dünyadaki toplam lav çıkışının 1/3 İzlanda volkanları tarafından gerçekleştirilmiş.

https://www.youtube.com/watch?v=LeDYtj1TYOk

Ada sürekli bir volkan patlaması riski ile karşı karşıya. Bu nedenle İzlanda’da kabuğa sürekli olarak yeni eklemeler oluyor. En sonuncusu ise 1963-1967 yılları arasında meydana gelen volkanizma sonucunda yüzeye çıkan Surtsey Adası. Aşağıdaki linkte bu adanın ortaya çıkış videosu var. İzlanda’nın doğuşunu, Surtsey Adası’nın doğuşunu izleyerek hayal edebilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=e73uesIwOLc

İzlanda tarihinin en öldürücü patlaması 1783-84 yıllarında lav püskürten Skaftáreldar (Skaftá’nın Ateşleri) patlamasına aitti. Bu patlama Vatnajökull Buzulunun güneybatısındaki Lakagígar kraterinden olmuştu. Aslında krater, buzul altı volkan olan Grímsvötn Volkanı’nın bir parçasıydı. Bu patlamada İzlanda nüfusunun neredeyse 1/4’ü bu patlamadan saçılan lavlar ve sonrasında gelen toksik gazların ve külün yarattığı iklim değişiklikleri ve bitki ve hayvanların ölmesi sonucu gelen kıtlık ve hastalıklardan öldüler. Bilim insanları 8 ay devam eden patlama nedeniyle sadece İzlanda değil ama tüm gezegenin de etkilenmesi ile dünyadaki ölüm sayısını 2 milyon olarak tahmin ediyorlar. Lakagígar Kraterinin saldığı lavın, 42 milyar tonla tarihte bir defada en fazla salınan lav olduğu düşünülüyor. Daha önce bahsedildiği gibi Eyjafjallajökull Buzulu altındaki volkanın havaya saçtığı volkanik kül haftalarca Avrupa hava trafiğini etkilemişti. 2014–2015 yılında Bárðarbunga Volkan sisteminin havaya saçtığı sülfür dioksit İzlanda’da insan sağlığına zararlı hale gelebilmişti.

Volkanik Patlamaların İzlanda’ya Kazandırdığı Doğal Eserler

Volkanların bu kadar yıkıcı etkisinden bahsetmişken, İzlandaya kattığı güzelliklerden bahsetmemek de olmaz. Yoksa bu kadar ürkütücü bilgi ve görsel sonrası İzlanda’ya gitmezsiniz.

Atlantik ortası yarık İzlanda’yı deprem ve volkanik aktivite riski altında bırakmakla birlikte ona doğal güzelliklerde getiriyor. Örneğin yukarıda fotoğrafını gördüğünüz Sifra Yarığı gezenleri inanılmaz derecede büyülüyor. İki kıtanın birbirlerinden uzaklaştıkları hattın su ile dolması ile oluşmuş bu yarıkta hem tüple ve hem de snorkelle dalış yapılabiliyor. Bu gezinin benim için en önemli anı bu yarıkta snorkelle dalış yapmak olacak. 

Volkan kraterlerinde veya lavların meydana getirdiği oyuklarda ortaya çıkan göller ise çok büyüleyici gözüküyor fotoğraflarda. İzlanda ziyaretimizde bunlarda bazılarını göreceğiz. Göller içinde Mývatn Gölü’nün yeri başka.

Skutustadir04.jpg

Myvatn Gölü, Kuzey İzlanda’da aktif volkanik bir bölgede oluşmuş, sığ bir Ötrofik göl. Ötrofikasyon, göl gibi herhangi bir büyük su ekosisteminde, başta karalardan gelenler olmak üzere, çeşitli nedenlerle besin maddelerinin büyük oranda artması sonucu, plankton ve alg varlığının aşırı şekilde çoğalması. Bu anlamda bu tür göllerde yaşam çeşitliliği de, besin varlığının fazla olması nedeni ile fazladır. Gerçekten de bu göl ve çevresi su kuşları ve ördekler açısından hem sayı ve hem de çeşitlilik bakımından zengin. Burada çok kuş fotoğrafı çekebilmeyi umuyorum.

Bu kadar lav akarda doğa ona şekil vermez mi? Dimmuborgir, eski Norveç dili, Faroece ve İzlandaca’da “Karanlık kuleler” anlamına gelir. Bu bölgeyi gezerken gördüğünüz volkanik mağara, kaya oluşumları, sizde yıkılmış eski bir şehrin kalıntılarını geziyormuşsunuz havası veriyormuş. Mývatn’ın Doğusunda lav akışı sonrasında ortaya çıkan anormal lav tarlaları ortaya çıkmış. 

Aslında volkanik küçük bir ada olan Dyrhólaey, denize doğru 120 metre kadar uzanan ve ark şeklinde yapısı ile turist çekiyor.

Eldhraun; İzlanda’da şahit olacağımız harikaların en önemlilerinden bir tanesi. Keskin ve sert lav kümelerinin üstünü örten kalın yeşil yosun örtü aslında geçmişin bir felaketini saklıyor.

Skaftafell Milli Parkı ve Skeiðarárjökull Buzulu önünde , Skeiðará Nehrinin taşıdığı eriyen buzul sularının sedimentleri (lav kumu, taş ve kül) Skeiðarársandur denen (40 km uzunluğunda 5-10 km genişliğinde) siyah kum çakıl alanlarını ortaya çıkartıyor.

Volkanik faaliyetin yarattığı bir başka doğal güzellik jeotermal aktivite alanları. Námaskarğ (Namaskard), İzlanda’daki Namafjall Dağının altında bulunan bir jeotermal kaynaktır. “Eğer Mars’ın çıplak kırmızı arazisinde yürümeyi çok arzuluyorsanız, Námaskarð üzerinde yapacağınız bir gezi ile bu arzunuza çok yaklaşacaksınız” diye yazmış bizden önce gezmiş olan bir gezgin. Bizleri sülfür kokusu biraz rahatsız edecektir ama güzel kareler çıkacaktır bu alandan. 

Ve tabii ki gayzerler..Yeraltı sularının magmaya dokunması ya da magmanın çok yakınından geçmesi sonucunda ısınmasıyla oluşuyorlar. Atlantik Ortası Sırtı üzerinde bulunan ve volkanik bir ada olan İzlanda gayzerlerin bolca bulunduğu bir ülke. 

Fiyortlar ise bir başka güzellik. Bir zamanlar tüm adayı kaplayan buzulun zamanla iç bölgelere kadar çekilmesi ve rüzgarın şekillendirmesi ile ortaya çıkan fiyortlarda İzlanda’ya bir başka güzellik katıyor. Bazen turistlerin gezmeyi ihmal ettiği ama bence haksızlık ettiği doğa şaheseri bir bölge. 

Ve tabii İzlanda şelaleri…Benim listeden sayabildiğim İzlanda’da 26 adet şelale mevcut. Gullfoss, Dettifoss, Skógafoss, Selfoss, Öxaráfoss Şelaleleri ilk akla gelenler. 

Bakalım! Gidebilirsek, göreceğiz tüm bu güzellikleri ve sizlerle kendi izlenim ve fotoğraflarımla da paylaşımda bulunacağım.

Sonraki yazılarım geniş olmasın diye, genel bilgileri bu şekilde gezi öncesi ayrı bir başlıkta açmayı uygun gördüm. Gezimize 3 gün kaldı, herşey hazır ve en önemlisi de ruhen bu geziye ihtiyacımızda var. Herşeyin hayırlısı bana, bize ve ülkemize olsun diyelim. Başka elden ne gelir ki?

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

20.07.2016 Saat 12:57 

 

Kaynaklar

https://en.wikipedia.org/wiki/Volcano
https://tr.wikipedia.org/wiki/Yerkabu%C4%9Fu
https://tr.wikipedia.org/wiki/Levha_hareketleri
https://en.wikipedia.org/wiki/Plate_tectonics
https://tr.wikipedia.org/wiki/Astenosfer
http://www.worldatlas.com/aatlas/infopage/tectonic.htm
https://en.wikipedia.org/wiki/Mid-Atlantic_Ridge

 

 

İzlanda Dipnotları: İzlanda’ya Gitmeden Önce Genel Bilgiler

 

“Yolu olmayan ormanlarda mutluluk vardır,
Yalnız yürünen deniz kıyısında sevinç,
Kimsenin bilmediği topluluklar vardır derin denizlerde,
Tınısında da müzik,
İnsanları sevmiyorum diyemem,
Ama doğayı daha fazla..”

Lord Byron

Neden İzlanda?

İngiliz romantik Şair Lord Byron’ın doğa sevgisini anlatan yukarıdaki şiirinde kendinizden bir şeyler buluyorsanız, İzlanda’yı gezmek tam da size göre  olmalı. Volkanlar, gayzerler, fiyortlar, buzullar, jeotermal sular, lav ovaları, krater gölleri ve irili ufaklı yüzlerce çağlayanlarla akarsular İzlanda’nın doğal güzellikleri arasında.

Iceland_Skogar_orig-copy.jpg

Savaşmak istemeyen ana kıtadan kaçıp gelen Vikinglerin kurduğu ateş ve buzdan bir ülke burası. İzlanda denince akla Kuzey Kutbuna yakınlığı ve adanın neredeyse volkanlardan ibaret olması geliyor. İzlanda hem Avrasya ve Kuzey Amerika levhaları arasındaki açılma bölgesinde oluşmuş bir yarığın (rift) ve hem de “sıcak nokta” denen bir hattın üzerinde yer alıyor. Bunun anlamı; Konumu nedeni ile İzlanda volkanik faaliyetlerin tam da merkezinde yer alıyor ve bunların bir kısmı halen aktif. Doğanın gücü adayı halen şekillendiriyor. Bu da adayı benzersiz kılıyor. Yani Atlas Okyanusunun volkanik adası İzlanda; aktif yanardağları, buharlarla süslü sıcacık jeotermal havuzları, dünya mirası niteliğindeki olağanüstü manzaralarıyla keşfedilmeyi bekliyor.

İzlanda Genel Bilgileri

İzlanda, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde Grönland‘ın güneydoğusu ile İskandinavya ve Britanya Adası’nın kuzeybatısında yer alan bir ada ve Avrupa ülkesi. Avrupa’dan ziyade Grönland’a yakın (350 km). 103000 km²’lik bir yüzölçümde, 350.000’e yakın nüfusu var. Kilometrekareye düşen 3 insanla, Avrupa’da nüfus yoğunluğu en az olan ülke. Nüfusun üçte ikisi, dünyanın en kuzeydeki başkenti olan Reykjavík ve onu çevreleyen güneydoğu bölgesinde yaşıyor. Dünyanın en büyük 18. ve Avrupa Kıtası’nın da İngiltere’den sonra en büyük 2. adası oluyor. Yeşili fakir, ülke topraklarının %67’si tundralarla, %15’i buzullarla ve göllerle kaplı.

Adadaki volkanların sayısı 200’ü buluyor. Volkanların en önemlisi 1490 metre yüksekliğindeki Heklâ Volkanı. Geçmişteki yanardağ püskürmeleri sonucu ortaya çıkan lav ovaları üzerinde yer yer jökull adı verilen buz kubbeleri yer alıyor. Bunların en büyüğü olan Vatnajökull, 8.500 km2‘yi bulan yüzölçümüyle Avrupa’nın en geniş buzulu. İzlanda’da çok sayıda krater gölü var ve bunlardan En önemlisi olan þingvallavatn (Thingvallavatn okunuyor) Gölü .

Para birimi İzlanda Crona‘sı (kr) ve 1 USD=122.5 Crona ve 1 Türk Lirası, 42 İzlanda Cronası ediyor. Benim için ülke pahalılığının kriterleri olan bazı yiyecek ve içecek ortalama fiyatlarına bakacak olursak;  1,5 litre su 226 kr (2 USD), restoranda 0,33 litre su 225 kr, orta boy şişede şarap 2500 kr (20 USD), yerli bira (0,5 lt şişe) 340 kr (2,8 USD), restoranda yerli bira (0,5 lt şişe) 1000 kr (8,4 USD), ithal bira (0,33 lt) 328 kr (2,6 USD), Marlboro sigara paket 1250 kr (10 USD), pahalı olmayan restoranda yemek 2000 kr (16 USD), orta düzey bir restoranda 2 kişilik yemek (3 çeşit) 12000 kr (97 USD), Mc Donalds da hamburger 1500 kr (12,5 USD). Görüldüğü gibi İzlanda pahalı sayılabilecek bir ülke.

İzlanda Tarihi

İlk olarak İsveçli kaşif, Viking, Gardar Svavarsson, İS 870 yılında bu toprakların etrafını dolaşıp bir ada olduğunu tespit ediyor ve kışı burada geçiriyor. Dönüş zamanı geldiğinde biri kadın iki köle, dönmemeye karar vererek Husavik yakınlarına kaçıyor ve adada ilk çiftliği kuruyor. Birkaç sene sonra ise Ingolfur Arnarson şimdiki Reykjavik’e yerleşiyor ve peşinden gelen çok sayıda göçmen ile adada kalıcı ilk kasabayı kuruyor. Bundan birkaç asır öncesinden Kelt keşişlerin adada bir süre yaşadığına dair izler bulunsa da kalıcı olmadıkları için İzlanda tarihine bir etkileri olmuyor.
İzlandalı Vikingler kendilerini idare edememişler ve önce Norveç’in, sonra da yaklaşık 500 sene Danimarka’nın yönetimi altında kalmışlar. 1904 yılında önce özerklik ve sonra da İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle bağımsızlıklarını  ilan etmişler. Şu an ki yönetim biçimi parlamenter Cumhuriyet.

İzlanda İklimi ve Gezi İçin Uygun Zamanlar

“Havayı beğenmiyorsan beş dakika beklemen yeterli”. İzlandalılar arasında sık olarak kullanılan bu deyim, İzlanda havasının ne kadar değişken olabileceğinin bir delili aslında. Kutup kuşağına yakın olmasına rağmen İzlanda, Gulf Stream akıntısının etkisinde kalıyor ve genelde adada yazlar nemli ve serin, kışlar ise oldukça yumuşak geçiyor.  İstatistiki olarak, Başkent Reykjavik’in her yıl kar altında olduğu gün sayısı ortalaması sadece 50. Dünya’nın en kuzeydeki başkenti için bu oldukça düşük bir sayı.

Burada güneşi görseniz bile aslında ısınmıyorsunuz. Yaz aylarında dahi kısa kollu ile gezmek biraz hayal gibi.  Yani “Kötü hava yoktur, havaya uygun olmayan giyim vardır” kuralını burada sıkı uygulamak lazım.

İzlanda ziyaretinizi neden yaptığınıza bağlı olarak gideceğiniz dönemi seçiyorsunuz. Örneğin “Aurora Borealis, ya da bilinen adıyla “Kuzey Işıkları’nı” görme amacı ile gidecekseniz, kış aylarını yani eylül-mart aylarını tercih edeceksiniz. Bu dönemlerde Kuzey Işıklarını görme ihtimaliniz çok daha yüksek. Tabii ki dondurucu soğuğu dikkate alacaksınız. Kışın en kış olduğu zamanda bile gitseniz Kuzey Işıklarını göremiyebiliyormuşssunuz. Kuzey ışıklarını net bir şekilde görmeniz için bir arada bulunması gereken kriterler şunlarmış;

-Yağışsız ve bulutsuz bir hava,

-Karanlık, mümkün olduğunca şehirden uzak bir ortam,

Bu koşullar bir araya geldiği takdirde, birazda şansınız varsa Kuzey Işıklarının gökyüzündeki dansını izleyebilirsiniz.  Japonya gezisinde kiraz çiçeklerinin açma durumunu gösteren siteler vardı. Kuzey ışıklarının aktiflik derecesini takip edebileceğiniz ve ona göre hareket edebileceğiniz resmi bir internet sitesi var: http://en.vedur.is/weather/forecasts/aurora/ Bunu takip etmek mantıklı olabilir. Reykjavik yakınlarında ve adanın tam ucunda, okyanusa bakan oldukça karanlık bir nokta olan  Grotta yakınlarındaki deniz fenerinin yakınları, Kuzey Işıklarını kolayca izleyebileceğiniz bir yer olabilirmiş. Reykjavik dışındaki noktalarda kuzey ışıklarına denk gelebilme ihtimaliniz daha da yüksekmiş. Kuzey ışıklarının genel olarak en iyi görüldüğü saatlerin 22:30-3:00 arası olduğu söyleniyor, aklınızda bulunsun.

İzlanda’da bahar mevsimi mayıs ayından sonra başlıyor. Yaz ayları İzlanda için yılın en turistik dönemi. İzlanda’yı daha iyi hava şartlarında gezmek ve doğayı daha iyi hava koşullarında keşfetmek isterseniz temmuz-ağustos aylarını tercih edeceksiniz. Fakat bu dönemin ülkenin en pahalı ve kalabalık dönemlerinden biri olduğunu bilmeniz gerekiyor. Bu dönemde bol bol günışığı (bol derken neredeyse 24 saatten bahsediyoruz) ve ortalama 13 derece civarında bir sıcaklık hakim.

İzlanda’da Ne Giyilir?

Hava koşulları genellikle daha önce karşılaşmadığınız cinsten olacaktır. Bu noktada hangi mevsimde giderseniz gidin yapmanız gereken şey çok acil bir outdoor mağazasına uğramak. Bir kere mutlaka su ve rüzgar geçirmez bir monta sahip olmak lazım. Su geçirmez, ayak bileğini sarar ve doğa yürüyüşlerine uygun bir tane ayakkabının yanınızda bulunması doğru olur. Termal çorap ve termal içlik de doğru tercihler olur. Şelalerden sıçrayan sular nedeni ile fotoğraf makinalarınızın ve sizin ıslanma durumu oluyor. Bu nedenle ince bir yağmurluk yanınızda bulunsa iyi olur.  İzlanda’ya yaz aylarında bile gitseniz yanınızda mutlaka eldiven ve bere bulundurun. Özellikle balina gözleme gibi tekne aktivitesinde çok gerekli oluyor. Tezat gibi gelse de ve belki de hayatınızın en soğuk tatilini gerçekleştirecek olsanızda  bavulunuzdan mayoyu eksik etmeyin. Blue Lagoon dahil çok sayıda termal kaplıcaya girmek isteyeceksiniz.

İzlanda Dili ve Sık Kullanılan Kelimeler;

İzlandaca, eski Norveç dilinden kaynak alan bir dil ve eski halinden günümüze pek bir değişime uğramamış.İzlandalılar geleneklerine ve dillerine son derece bağlılar. İzlandaca bazı harfler bize çok yabancı ve haliyle nasıl okunacağını da bilmiyoruz. Bunlardan karşılaşacağınız bazıları şunlar;

ð / ð  harfi “th“şeklinde ve “dı” olarak okunmalı.

þ / þ harfi “th“şeklinde ve “ti” olarak okunmalı.

á       harfi  “a” şeklinde ama uzatmalı bir “a” olarak okunmalı  (İngilizcede  “how” okunuşunda çıkan “a” sesi gibi).

é      harfi  “e” şeklinde ama uzatmalı bir “e” olarak okunmalı  (İngilizcede  ” yet” okunuşunda çıkan “e” sesi gibi).

í veya ý  harfi  “i” şeklinde ama İngilizcede  “been” okunuşunda çıkan kısa “i” sesi gibi.

ó harfi  “o” şeklinde.

ú harfi “u” şeklinde ( İngilizcede  “fool” kelimesinin okunuşunda çıkan “u” sesi gibi.

İzlandaca işinize yarayabilecek bazı kelime ve cümleler ise şunlar olabilir;

Günaydın  Góðan dag

İyi akşamlar  Gott kvöld

İyi  geceler Góða nótt

Alah’a ısmarladık  Bless

Evet  Já

Hayır  Nei

Teşekkür ederim  Takk

Çok teşekkür ederim  Takk fyrir

Evet, teşekkür ederim  Já takk

Hayır, teşekkür ederim Nei takk

Şerefe!  Skál!

Ücreti ne kadar?  Hvað kostar þetta?

Afedersiniz!  Afsakið

Açık  Opið

Kapalı  Lokað

Tehlike  Hætta

Yasak  Bannað

Polis  Lögreglan

Hastane  Sjúkrahús

Doktor  Læknir

Sıfır Núll  

Bir Einn 

İki Tveir  

Üç  þrír

Dört Fjórir

Beş Fimm

Altı Sex

Yedi Sjö

Sekiz átta

Dokuz Níu

On Tíu

On bir Ellefu

On iki Tólf

On üç þrettán

On dört Fjórtán

On beş Fimmtán

On altı Sextán

On yedi Sautján

On sekiz átján

On dokuz Nítján

Yirmi Tuttugu

Otuz þrjátíu

Kırk Fjörutíu

Elli Fimmtíu

Altmış Sextíu

Yetmiş Sjötíu

Seksen áttatíu

Doksan Níutíu

Yüz Hundrað

Bin þúsund

Menü Matseðill

Çorba Súpa

Ekmek Brauð

Et Kjöt

Koyun Lambakjöt

Dana Nautakjöt

Domuz Svínakjöt

Tavuk Kjúklingur

Balık yemeği Fiskréttir

Balık Fiskur

Çay Te

Kahve Kaffi

Süt Mjólk

Bira Bjór

Beyaz Şarap Hvítvín

Kırmızı Şarap Rauðvín

Su Vatn

Son Söz

Atatürk23 Temmuz da yani 1 hafta sonra, İstanbul çıkışlı İzlanda gezimiz olacak. Doğrusu bu ya! Yaşamım da ülkemin en kötü günlerine şahit oluyorum. Darbelerin akıllısı ve haklısı yoktur ama en aptalı ve en acımasızlarından birini yaşıyoruz bu günlerde. İnsanlar öldü, neden orada olduğunu bilmeyen askerlerden linç edilenler oldu. Ülke insanı tedirgin. Ülkenin ayrışmayı, ayrıştırılmayı bir kenara bırakmaya ve sakinleşmeye ihtiyacı var. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Yurtta sulh, cihanda sulh”‘a ihtiyacı var. Herkes için evrensel hukuka, demokrasiye ve insanca yaşamaya ihtiyaç var.

Bir yere kıpırdayasımız yok aslında ama bir taraftan da 1 haftalığına İzlanda gezine çıkmak da iyi gelecek gergin ve gezgin ruhuma. İnşallah gidebiliriz.

Bu kez farklı bir şey yapmak istedim; Gezi öncesi çalışmalarımı sizlerle paylaşmak istedim. Yani teoride İzlanda gezisi yazdım, dönünce bölüm bölüm gezi yazıma küçük notlarımı da eklerim.

Gezekalın, dostça ve barış içinde kalın…

19.07.2016 Saat 01:18 

Kaynaklar

http://oitheblog.com/2015/10/04/izlanda-gezi-rehberi-bir-turistin-bilmesi-gerekenler/
http://wikitravel.org/en/Icelandic_phrasebook
http://en.vedur.is/weather/forecasts/aurora/
http://www.atlasdergisi.com/kesfet/gezi/yanardaglar-adasi-izlanda.html
https://en.wikipedia.org/wiki/Iceland
http://www.atlasdergisi.com/kesfet/doga-cografya/ates-ve-buz-adasi.html