• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.092 ziyaretçi
  • Aralık 2025
    P S Ç P C C P
    1234567
    891011121314
    15161718192021
    22232425262728
    293031  

RAJASTAN-ALTIN ÜÇGEN-VARANASİ-Agra Kalesi/Fatehpur Sikri/Keoladeo Kuş Parkı

SONY DSC

SONY DSCİngiliz şairin birisi Taj Mahal’i gördükten sonra ne kadar etkilendiğini anlatabilmek için “bundan böyle dünyadaki insanları iki sınıfa ayırmalı; Taj Mahali görenler ve görmeyenler” demiş. Biz de bu ayrıcalığı tatmış olan insanların hazzı ile uyanarak kahvaltımızı yaptık. Bu otelin kahvaltısı da beklentilerimizin altındaydı. Belirlenen saatte rehber ve şoför geldiler, 3 gündür onlarla birlikteyiz. İlk durağımız Agra Kalesi, sonra Fatehpur Sikri ve vakit kalırsa da Keoladeo  Kuş Parkına gidilecek. Fatehpur Sikri Agra’nın 40 km dışında, kuş parkı ise 60 km dışında ve aslında dün yolumuzun üstündeydiler ancak bugün (Cuma) Taj Mahal kapalı olduğundan programı ona göre ayarlamak gerekti.

SONY DSC

Yolda Agra dışına çıktıkça Hindistan’ın fakir kesimini daha açık olarak gözlemleyebiliyoruz; aynı çöp yığını arasında hem inek, öküz, domuz ve hem de insan yan yana…

SONY DSC

Agra Kalesi 1565 yılında büyük Moğol Kralı Akbar (Ekber) tarafından yapımına başlanan ve çeşitli eklerle Şah Cihan tarafından bitirilen bir kale. Moğol tarihinde Akbar benim en çok etkilendiğim karakter oldu. Büyük bir kumandan olması yanında sanata, felsefeye ve diğer halkların dinlerine saygı da göstermiş. Zamanında yaşamış din alimleri ile fikir alışverişlerinde bulunurmuş ve hatta dinlerin sentezi ile, tüm dinleri kapsayan bir din bile yaratmaya çalışmış. Şah Cihan ne kadar süt beyazı mermer düşkünü ise, Akbar’da o kadar kırmızı renkte olan kumtaşına düşkünmüş. Bu nedenle Akbar’ın yaptığı kalelerde, camilerde kumtaşı kırmızısı egemenken, Şah Cihan’ınkiler de süt beyaz mermer hakimiyeti var. Şah Cihan bir ara dedesinin saraylarındaki kumtaşı bölümlerini bile mermere dönüştürmeye kalkmış. Kalenin Pers tarzı bir bahçesi var. Yemyeşil bu alan içinde çok değişik bir kuş dolaşıp duruyor. “Kale bahçesinde bu kadar ilginç kuş görürsek, Kuş parkında kim bilir neler göreceğiz?” diyorum içimden. Kalenin içindeki havuz sistemi saray içi, saray dışı neredeyse her yeri dolaşıyor. O zaman motor olmayınca bu işi yer çekimini göz önüne alarak yapıyorlarmış.  Kalenin en ilgi çekici bölümleri Divan-ı Avam (halkla görüşülen bölüm), Divan-ı Has (soylularla görüşülen bölüm), Oktagonal Kule (Şah Cihangir’in oğlu tarafından tahttan indirilerek hapsedildiği kule), Şah Cihangir’in Sarayı (Akbar, oğlu Şah Cihangir için yaptırmış) ve Şah Cihan’ın kendisi için yaptırdığı özel bölüm Has Mahal. Her biri çok güzel bölümler.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Agra’da iki önemli yer daha vardı ancak Keoladeo Milli Parkına mutlaka gitme isteğimden dolayı ve ters istikamette olduğundan buraları ziyaret edemedik. Siz ihmal etmemeye çalışın diye burada isimlerini yazmakta fayda var; bunlardan bir tanesi İtimad-ud Daulah (İranlı soylu Mirza Gıyas beyin türbesi olan bu yapı, onun kızı olan Nur Cihan tarafından  ((sonradan Şah Cihangir’e eş olup, ileri de Şah Cihan’ın eşi olacak olan ve uğruna Taj Mahal yapılacak Mümtaz Mahal’i doğuracaktır)) yaptırılmış ve yavru Taj Mahal anlamında “Baby Taj” da denen türbe, bir diğeri de Akbar’ın Kabri. O anda bir seçim yapmam gerekti, tüm dünyada meşhur bir kuş cenneti olan Keoladeo Milli Parkını tercih ettim. Sonuçta Agra’da bir güne daha ihtiyaç varmış.

IMG_0919-001

Bu arada her zamanki gibi rehber, biz ne oluğunu anlamadan bir hediyelik dükkana soktu. Bir an evvel yola devam etmek istiyorum ancak daha evvel Taj Mahal bölümünde bahsettiğim Pietra Dura yöntemi ile yapılan mermer hediyelikler de muhteşemdiler. Fiyatları pahalı ama gözüme küçük kutuları kestirdim, mutlaka alacağım. Agra’ya gelmişseniz bu yarı değerli taşlarla yapılan mermer oymalara mutlaka bakın.

SONY DSC

SONY DSCSonra yola düşüp 40 km ötedeki Fatehpur  Sikri’ye vardık. Fatehpur Sikri hayalet şehir olarak adlandırılan bir şehir. Akbar’ın bir tanesi Türk, bir Hıristiyan ve bir de Hindu olmak üzere 3 eşi varmış.  Akbar erkek çocuğa sahip olamamanın üzüntüsü içinde bir gün Sikri denen yerdeki Selim Chisti adındaki ermişi ziyaret ediyor ve ondan 3 adet erkek çocuğu olacağı müjdesini alıyor. Söylenene göre Akbar, bu olay sonrası burada bir şehir yapıp başkenti buraya taşımaya karar veriyor. Güzel bir şehir yapılıyor ancak burada sadece 16 yıl oturulup tekrar Agra’ya dönülüyor. Sebep ise susuzluk. Ancak Akbar yine de bu şehre gelip din alimleri ile tartışmalarını yapmış ve “ilahi din” adı ile kendi dinini de burada kurmuştur. Bu şehrin içindeki bir diğer önemli eser Cuma Mescid ise 1648 de Şah Cihan tarafından, hapislik yıllarında babası ile birlikte Oktagonal kulede kalan kızı Jihanara için yaptırılmıştır. Diğer bir önemli yerde 54 metre yükseklikteki Bulend Darwaza (Zafer kapısı) denen kapıdır. Fatehpur Sikri de uzunca bir zaman geçirmek gerekiyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Saat 15:00’lere geldiğinde rehber ve şoför isyan bayrağını açtı ve yemek yemek istediklerini söylediler. Aslında biz de yorulduk ama 20 km ötedeki kuş parkına da gitmek istiyoruz. “Siz yiyin biz bekleriz” dediysek de, biz onlardan önce siparişimizi verdik. Servis çok gecikti ama çok güzel bir yemekti.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yemekten çıkınca saat 16:00’ları buldu ve daha Keoladeo Milli Parkına 20 km var. Allahtan yemek kızlara iyi geldi. Biliyorum gezinin bu kısmına sadece benim için geliyorlar. Aslında burası çok meşhur bir kuş gözlem evi ve eğer zamanı ise (Aralık-Şubat ayları) ve şanslı isek çok sayıda nadir yerel ve göçmen kuşu görebileceğiz. Gezinin bu kısmı ekstra dendiği için toplam 800 Rupee kadar daha para  vereceğiz. Bu arada parka girişte 200 Rupee/adam başı verdik. Burada bisikletli Rickshawlara biniliyor (saati 70 Rupee de onlar için), bir de rehber alıyorsunuz (onun da saati 100 Rupee). Yani sonuçta hesapta olmayan bir para çıkışı oldu. Girdiğimiz andan itibaren aslında ne kadar önemli bir yere geldiğimizi anladım. Tepemizden uçan şahinleri, atmacaları, civardaki maymunları saymıyorum, çünkü onlar her tarafta varlardı.

SONY DSC

SONY DSCKeoladeo Kuş Parkı 29 km²’lik bir alanı kapsayan bir park. Bu parkın yaklaşık 10 km²’lik alanı bataklık. Hal böyle olunca burada 380 üzerinde kuş türü olabiliyormuş. İlk gözümüze çarpanlar doğada bulunan tavus kuşları oldu. Erkek tavus kuşu kanatlarını, kuyruğunu açmış dişilere kur yapıyor. Bir köşeden antilopların çıkmasını, diğer bir taraftan da tilkileri görünce buranın sadece bir kuş parkı olmadığını anladık. İlk defa bu kadar çok sayıda geyik görüyorum. Rehberimiz bir dala konmuş büyük bir kartalı işaret ediyor. Ben bir onun fotoğrafını çekeceğim diye Rickshaw dan iniyorum, biraz gidince tekrar durduruyorum. Rehber civarda gördüğümüz kuşları anlatmaya çabalıyor ancak doğrusu dikkatim sadece fotoğraf makinesinin vizöründe ha babam, de babam deklanşöre basıyorum. Bu kadar çok papağan bir arada olsun, bir de kaçmadan poz verip fotoğraf çektirsinler! Kingfisher denen siyahlı beyazlı küçük bir kuşu, İndian Roller denen rengarenk bir karga türünü fotoğraflamaya çabalıyorum ama ışık yetersiz olmaya başladı. Meğerse esas olay parkın 2 km ilerisindeki gölcük ve çevresindeymiş. İlk defa canlı olarak bir kaşıkcıl gördüm Gereksiz yere antiloptu, geyikti oyalandık. Burada göçmen kuşlardan bazılarını avlanırken gördük. Kıssadan hisse bu parkı, buralara kadar gelen ve doğaseverlerin mutlaka programa alması gerekir ama biraz daha fazla zaman ayırmak ve sondan başlayıp yürüyerek öne doğru gelmek gerekirmiş. Rehberin beni uyarması gerekirdi. İçimden kızıyorum.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Agra’ya Rajastan eyaletinden geldik. Agra şehrinin bulunduğu eyaletin ismi ise Uttar Pradesh. Aslında bu eyalette daha gezilecek yerler var ama biz daha Agra’yı bile tam olarak gezemedik. Burada 1 gün daha (en az) kalmak gerekirmiş. Hep söylerim! Benim ne çok gezecek ve görecek yerim ama ne az param ve zamanım var! Yine de şükrediyorum ki, biz dünya insanları arasında Taj Mahal’i görenler tarafındayız. Bu da az şey mi?

Gezekalın…

Dr Ümit Kuru

Gözden geçirilmiş yeni yazım 08.01.2015 Saat 01:34

RAJASTAN-ALTIN ÜÇGEN-VARANASİ-Amber Kalesi-Taj Mahal/Agra

SONY DSC

SONY DSCSabah erkenden kalktık. Önce dünkü programda gerçekleştiremediğimiz Jaipur şehrinin simgesi olan Hawa Mahal Sarayını (Rüzgarlar Sarayı)  dışarıdan fotoğraflamamız gerekiyor. Burası şair Kral Sawai Pratap Singh tarafından inşa ettirilmiş. Aslında City Palace’in içinde yer alan bir saray ancak en iyi dışarıdan görüldüğü için genellikle sadece dışarıdan ziyaret ediliyor. Pembe kum taşından yapılmış olan bu sarayda 900’ün üstünde pencere var ve saray halkı aşağıdaki caddede olan alışverişi pencerelerin arkasından izlermiş. Hawa Mahal Sarayı 5 katlı bir bina ve binanın dıştan görünüşü bir tacı andırıyor. SONY DSC

Jaipur’a 11 km uzaklıkta olan ve yüksek bir tepenin yamaçlarına kondurulan Amber Kalesine doğru yola çıktık. Ekip dinç ve bir filin sırtında yolculuk yapacağımız için heyecanlıyız. Burada 100 tane fil varmış ve her defasında 2 kişi taşıyarak, günde 5 sefer yapmak suretiyle, en fazla 1000 kişinin file binme şansı oluyormuş. Bunun dışındakiler ancak yürüyerek veya jeeple kaleye çıkabiliyorlar.

SONY DSC

SONY DSCBu kalede, Jaipur resmen başkent olmadan önce, 1727’ye kadar Mihrace ve ailesi yaşarmış ve Krallığını da buradan yönetmiş. Mermer ve kumtaşından yapılmış olan bu kalenin inşa tarihi 1592 ve yaptıran da Raja Man Singh I. Bu kalede 3 Mihrace yaşamış. Bu kale ziyaret ettiğimiz kalelerin en güzellerinden bir tanesi. Kralın halktan şikayetleri dinlediği Divan-ı Avam, tavanı ve duvarları ışıldayan aynalarla kaplı Seesh Mahal, mozaik ve mermer oyma işleri ile zafer salonu Jas Mandir ve Mihracenin özel dairelerine girdiği, görkemli kapı Ganesh Pol bu sarayın en dikkati çeken yerlerinden. Mihrace 1. Jai Singh’in 12 eşi varmış (metreslerini bilen yok) ve her bir eşi için yapılmış birer daire yapmışlar. Kral, her daireye, bir diğerine görünmeden girebiliyorken, eşler sadece bir avluda bir araya gelip sohbet edebiliyorlarmış. Kraliçeler de az lüks düşkünü değillermiş; Saray içinde merdiven yanında eğimli yollar gördük ki bunlar takılar yüzünden ağırlaşan kraliçelerin tahtırevan ile bir yerden diğerine taşınması için yapılmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra yürüyerek kale dışına çıkıp arabamıza bindik ve diğer ziyaret yerimiz olan Agra’ya doğru yola çıktık. Bu arada Su Sarayı denen ve suni bir göl içinde yapılan Sarayı da gördük. Mihrace Portap Singh müzik çalışmalarını burada yaparmış. Daha sonra Agra’ya doğru yola çıktık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Jaipur-Agra arası 226 km. Kağıt üzerinde 5 saat sürüyor ancak bizim hızlı şoförle bu süre kısalabilir. Bugün öğle sonrası Agra’da Taj Mahal’i ziyaret edeceğimiz için heyecanlıyız. Yol güya bölünmüş ama yolculuk ettiğiniz şeritte karşı yönden gelen araç karşınıza çıkabiliyor. Otoyolda, kendilerine her yer serbest olan inekleri de görebiliyorsunuz. Bizim için zevkli bir yol oldu. Yol boyu hardal tarlaları gördük. Fatehpur Sikri ve Kelaedo Milli Parkı (Kuş Parkı) gibi daha sonra ziyaret edeceğimiz yerlerin de bugünlük önünden geçtik.

Agra şehri Babür Şah, Akbar (Ekber) Şah ve Şah Cihan döneminde, bölgede hüküm süren Moğolların başkentliğini yapmış olan bir şehir. Burada biraz Moğol İmparatorluğundan bahsetmek iyi olacaktır. Hindistan’daki Moğol İmparatorluğu, Timur’un torunlarından Zahireddin Muhammed Babür tarafından kurulmuştur. Babür, 1483 yılında Fergana’da doğmuştur. Babası Fergana hükümdarı Ömer Şeyh Mirza’dır, ki Şeyh Mirza aynı zamanda Timur’un torunudur. Babasının ölümünden sonra amcası ile yaptığı taht mücadesini kaybetmiş ve emri altındaki beylerle birlikte 1504′ te Kabil’e gitmiştir. Devletin başkentini de burası yapmıştır. Daha sonra sırası ile  Pencap bölgesini ve Agra’yı  almış, burayı başkent yapmıştır.1530 yılında bu şehirde ölmüştür. Babür Şah’dan sonra devletin başına oğlu Hümayun (1530-1556) geçmiştir. Tahtının ilk yıllarında kardeşleri ve akrabaları ile mücadele eden Hümayun bir yandan da Ludi hükümdarı ile mücadelede bulunmuş ve bu mücadelelerden galibiyetle ayrılmıştır. Yetenekli bir hükümdar olmayan Hümayun Şah 1566 yılında ölmüş yerine Akbar (Ekber) Şah (1556-1605) geçmiştir. Ekber Şah döneminde sarayda Hint etkisinin arttığı görülmüştür. Ekber dönemi Moğolların en ihtişamlı dönemidir.

1605’de Ekber’in ölümünden sonra yerine Cihangir (1605-1627) geçmiştir. Bu dönemde önemli başarılar görülmemiş ve Kandahar şehrini İran ele geçirmiştir. İngilizler bu dönemde Hindistan ticaretine el atmış ve Surat limanında yer açarak zamanla buradan Hindistan’ı ele geçirecek gelişmeyi sağlamışlardır. Cihangir’in ölümü üzerine yerine oğlu Şah Cihan (1628-1658) geçmiştir. Kardeşleri ile girdiği taht mücadelelerini kazandıktan sonra bir daha bu tip mücadelelerin yaşanmaması amacıyla kendi soyundan gelen bütün erkekleri öldürtmüştür. Şah Cihan döneminde Avrupalılar ile ilişkilerin daha da arttığı görülmektedir. Dönemin en önemli eseri ise Taj Mahal olarak bilinmektedir.Şah Cihan ve çok sevdiği eşi Ercümend Banu (Mümtaz Mahal) ile mutlu mesut bir hayat yaşamışlar. Şah Cihan ne zaman bir sefere çıksa yanında mutlaka eşi Ercümend Banu olurmuş. Ondördüncü çocuklarına gebe olan eşi, doktorların izin vermemesine rağmen, Şah Cihan’la sefere çıkmış ancak maalesef bu sırada ölmüş. Söylenti odur ki Ercümend Banu ölmeden önce Şah Cihan’dan iki istekte bulunur; birincisi onun adına dünyanın en güzel eserini yaptırması, diğeri ise ondan sonra evlenmemesi.

Bunun üzerine Şah Cihan dünyanın en ünlü usta ve mimarlarını getirterek (ki bunlar içinde Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mehmet İsa Efendi’de bulunmaktadır) muhteşem bir eser inşa ettirtmiştir. Eserin yapımı 1631’de başlamış 1652’de bitirilmiştir. Aralıksız olarak 20000 insan, 22 yıl çalışmış ve bir insanın, bir diğer insana aşkını ifade etmesinin en mükemmel göstergesi olan Taj Mahal ortaya çıkmıştır. Aslında o zamanlarda eserin ismi Mümtaz Mahal’miş ancak Hindu dilinde “z” harfi olmayıp yerine “j” harfi olunca eserin ismi Mümtaj Mahal, zamanla da kısaltılarak Taj Mahal’e dönmüş.

SONY DSC

SONY DSCOtele bavulları atar atmaz Taj Mahal’e gittik. Cuma günleri Taj Mahal kapalı. Bu nedenle burayı ziyareti öne aldık, yarın diğer yerleri gezeceğiz. Taj Mahal’e gidiş için aracı 1-2 km kadar önde bulunan bir otoparka bıraktık. Araçların eksozlarından çıkan dumanlar Taj Mahal’i kirletiyor diye, araç girişine müsaade etmiyorlar. Atlı bir arabaya binip, Taj Mahal’in ana giriş kapısına kadar gittik. Bilet alırken size bir torbada bir şise su ve bir çift galoş veriyorlar. İçeride ya galoşla ya da ayakkabısız geziliyor. Ayrıca video çekimine de izin vermiyorlar. Sadece fotoğraf çekebiliyorsunuz.

SONY DSC

Biliyorsunuz Taj Mahal, “Dünyanın Yeni Yedi Harikası” arasında yer alıyor. Biz yeni harikalardan 5 tanesi gördük ama aralarında bir tek Taj Mahal’ın “böyle bir eser olamaz” hissini uyandırdığını söyleyebilirim. Dünyanın en simetrik eseri. Simetriyi bozan tek şey, Şah Cihan’ın mezarının, Mümtaz Mahal’in mezarından daha büyük olması ve yüksekte olması. Söylenceye göre, Şah Cihan süt beyazı mermerden yapılmış olan bu anıt mezarın hemen karşısına, yani yakında bulunan Yamuna Nehrinin karşı kıyısına bu sefer siyah mermerden kendi mezarını yaptıracakmış. Ancak oğlu Aurungzebe (Evrenzig) tarafından tahttan indirilip, devletin parasını bu esere yatırması sebebi ile Agra Kalesinde hapse atılmış. Bu hapis yattığı kaledeki kuleden sevgili karısı Mümtaz Mahal’e baka baka 7 yıl yaşamış ve sonunda ölmüş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Taj Mahal de çok ince kesilmiş mermerlerin içi oyulmuş ve bu oyulan yerlere değerli ve yarı değerli taşlar yerleştirilerek çiçekler, dallar meydana getirilmiş ve ışık altında bu çiçekler, dallar çok güzel yansımalar yapıyorlar. Bu sanata Pietra Dura deniyor. Agra’dan da hediye alacaksanız bu sanatın kullanıldığı küçüklü-büyüklü mermer işlerinden bir tanesini almalısınız.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Taj Mahal gezisinin hakkını verdiğimizi düşünüyorum. Neredeyse Taj Mahal’i biz kapatacakmışız gibi son dakikaya kadar kaldık. Hindistan gezisi denince olmazsa olmaz bir köşe burası.

Akşam Agra’da kaldığımız otelde bir düğüne rast geldik. Fırsat kaçar mı, daldık bizde içeride ne oluyor diye.. Önce damat, akrabalar ve Hindu din adamı düğün salonunda dini bir tören yaptılar. Sonra damada hediyeler verildi. Bu arada damada ne alınırsa, bu Hindu din adamına da aynısı alınıyormuş. Bu arada gelin hanım dışarıda bekliyor. Sonra nedendir anlamadık hareketli bir müzik eşliğinde (Tarkan’ın “oynama şıkıdım, şıkıdım” şarkısı benzeri diyebiliriz) gelin hanım nedimeleri eşliğinde içeri girdi. Sonrası takı merasimi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu şehirde iki gece kalacağız. Bugün yol yordu bizi ancak Amber Fort ve Taj Mahal derken çok güzel gündü. Tarihte aşk için çok şeyler yapmışlar ancak bence aşkın en güzel ifadesi olan Taj Mahal’i görmek büyük bir ayrıcalıktı.

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

Gözden geçirilmiş yeni yayın tarihi 07.01.2015 saat 00:13

RAJASTAN-ALTIN ÜÇGEN-VARANASİ-Jaipur

SONY DSC

SONY DSCSabah sadece bize ait olan otelde uyandık. Çok güzel ve bol çeşitli kahvaltımızı yaptık. Bu otelde şımartıldığımız kadar hiçbir yerde şımartılmadık doğrusu. Güzel bir bahşişi hak ettiler. Daha sonra arabamıza atladık ve Jaipur’a doğru dönüşe geçtik. Jaipur yolu üzerinde Dunlod isimli köye uğrayıp Dunlod Kalesini gezdik. Bu kale de otele dönüştürülen yerlerden. Küçük bir kale ancak Divan-ı Has bölümü göz alıcı ve mazgallardan yeni hareketlenen köyü izlemek, sabah sabah güzel geldi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bizim hızlı şoför sayesinde Jaipur’a beklenenden erken bile döndük sayılır. Önce otelimize yerleştik ve kısa bir moladan sonra Rajastan Eyaletinin başkenti Jaipur’u gezmeye başladık. Jaipur 4 milyonluk bir şehir. Bu şehrin lakabı ise “Pembe Şehir”. Eski şehirdeki binaların pembeye boyanmasını nedeni, 1853 yılında şehri ziyaret eden Prens Albert’a dayanıyor. Prens Albert’a hoş geldin karşılaması amacı ile şehirdeki evler pembeye boyanmış ve sonra bu renk şehre yapışmış, kalmış. Şehrin kurucusu Mihrace Sawai 2. Jai Singh, 1728 yılında şehri Bengalli  ünlü Guru ve bizzat kendisi planlayarak kuruyor.

SONY DSC

SONY DSCŞehir Sarayı daha sonra göreceklerimizden daha güzel değil. Sizi girişte ince bir işçilikle yapılmış bir bina karşılıyor. Hemen sağınızda ise çeşitli koleksiyonların (elbise, silah, mobilya) yer aldığı sergi salonları var. Bu Saray da hala Mihracenin soyundan insanlara ait. Sarayın bir kısmında hala oturuyorlar. Burada da bir tezat var; Mihraceler buralarda hala varlar, sadece orduları yok, mallarının çoğu hala onların. Sarayın iç kısmında büyükçe bir avlu var. Burada dikkate değer iki tane büyük küp görüyorsunuz. Bunlar bir tarihte İngiltere’yi ziyaret eden Mihracenin yanında Ganj sularını götürmek için kullandığı küpler.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

SONY DSCŞehir Sarayı gezisinden sonra yakında bulunan Jantar Mantar adlı  gözlemevini gezdik. Bu gözlemevi de Sawai 2. Jai Singh tarafından yapılmış. Bunun gibi 4 tane daha gözlem evi daha var ancak ülkedeki en büyük ve en çok aletin içinde bulunduğu gözlemevi Jaipur’da olanı. Burada yıldızların, güneşin ve ayın hareketlerine göre yerel zaman, burçlar ve mevsimler hakkında tahliller yapılabiliyormuş. Aslında hala da yapılabiliyor. Bizim kolumuzdaki saat ile oranın devasa saati aynı zamanı gösterdiler. Delhi’deki gözlemevini boşverin ama Jaipur’daki gözlemevini ziyaret etmeden buradan gitmeyin.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu gezilerden sonra, her zaman ki gibi, rehber bizi  turistik bir alışveriş yerine götürmeye çalıştı. Yalnız bu sefer götürmek istediği yere bizde gitmek istiyoruz. Kızlar geldikleri günden beri iki olaya sabitlendiler; bir tanesi Varanasi’den Sari (Yerel Hint giysisi) almak, diğeri ise Jaipur’dan değerli veya yarı değerli taş almak. Benim ayaklar pek gitmiyor ama rehberin eli bu sefer güçlü. Yalnız itiraf etmeliyim ki burası kalite bir yer ve eğer Jaipur’dan mücevher alma niyetiniz varsa, Türkiye’den fiyat araştırıp öyle gitmenizde fayda var. Kesinlikle pazarlık yapın (rehberlerin götürdüğü bu tip kalite yerlerde daha baştan “bizde pazarlık yok” filan deseler de pek kanmayın, pazarlık yapın. İsteyenin yüzü kara…). Dükkanın ismi Silver&Art Palace. Benim bu dükkan da tahtadan oyma yapılmış filler dikkatimi çekti ama 400 USD den başlayınca, pazarlık etmeninde bir anlamı yoktu. Burada tahta işlere hiç bakmayın, Orcha denen yerden daha ucuza alabiliyorsunuz. Mücevher bakımından da burayı pahalı bulup, başka bir yere gittik ama arada çok kalite farkı vardı, bu mücevherat özürlü halimle ben bile farkı anladım.

SONY DSC

SONY DSCSonrasında otelimize döndük. Ancak akşama da aktivite var; Chokhi Dhani denen yerde akşam yemeği yiyeceğiz. Burası Jaipur merkezin,n biraz dışında bir yer ve Rajastan Folklorik gösterileri, kukla ve yılan oynatıcıları, erkek dansçıları ile bir tür konaklamalı turistik tesis. Biz İstanbul’dan tur aracılığı ile adam başı 20 USD vererek ayarlama yaptık. Kendimiz oradan gitseymişiz 650 Rupee ye iş bitecekmiş. Bu fiyata yemek dahil. Ama kendimizin de şehir dışında olan bu yere gitmesi pek kolay değildi. Onun için helal ettim. Dans gösterilerinin, Jodhpur’da izlediğimiz gösteriden bir üstünlüğü yoktu ve hatta oradaki daha da güzeldi. Ancak burada yediğimiz yemek Rajastan yemeklerinin en iyi örneklerinin bir sunumuydu. İçeride anne, baba ve çocuktan oluşan bir gruptan yerel şarkılar dinledik. Güzel bir gün sonu oldu. Bugün de dört dörtlük geçti Daha ne isteriz?

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Gözden geçirilmiş yeni yayın tarihi 04.01.2015 Saat 01:52

RAJASTAN-ALTIN ÜÇGEN-VARANASİ-Mandawa / Shekhawati Bölgesi

SONY DSC

Sabah erkenden kalkıp Jaipur’a giden uçağımıza yetişmek üzere otelden ayrıldık. Udaipur-Jaipur arası 406 km ve uçakla 45 dakika sürüyor. Jaipur’a iner inmez bizi havaalanında yeni bir rehber ve yeni bir şöfor karşıladı. Bu önemli şehirde, bugün hiç kalmayacağız ve Mandawa Şehrine doğru 195 km’lik bir araba yolculuğumuz olacak. Arabaya bindik ve yolculuk başladı ancak bu şoför durmadan kornaya basıyor. Arabaları bir sağdan, bir soldan geçmeye çalışıyoruz. Bu ülkede karayolu ile seyahat ederken bildiğiniz tüm trafik kurallarını unutun! Korna sesleri ve trafikte kelle koltuk seyahat etme durumu bir süre rahatsız etti ama daha sonra hissizleştik. İstanbul trafiğine ve şoförlerine sakın laf etmeyin! Gidin bir de Hindistan’dakileri görün! Hele Hindistan periferine doğru gittikçe durum daha çekilmez oluyor. Geçtiğimiz yolların çoğu paralı ama neden ve hangi hizmet için para aldıklarını anlamadım. Bir adam gişede para alıyor, 10 mt ötede bulunan diğeri bir ipi gevşetip direği yukarı kaldırıyor ve aracınız geçiyor. Sonuç olarak eğer bu ülkede araba kiralayıp seyahat etmeyi düşünüyorsanız bu plandan vazgeçin derim. En iyisi şoförü ile araç kiralayın.

Gitmeyi hedeflediğimiz bölge olan Shekhawati, Rajastan’ın kuzeyinde yarı çöl bir bölge. Adını bir hükümdardan (Rao Shekha) almış ve bu hükümdarın bahçesi anlamında bir kelime. Bu bölgeye her bir duvarı kalem işi boyamaları ile meşhur konakları (Haveli) yüzünden geldik. Bu konaklar o kadar çoklar ki, burası için açık hava müzesi deniyor. Bu konaklar 18-20. Yüzyıllar arasında yapılmışlar. İpek yolu üzerinde bulunan bu yerde, İngilizlerle ticaret yapan zenginleşmiş Hintlilerin süslü konakları var. Bu konakların duvarlarında Hindu dininden konuların resmedilmesinden, İngiliz hayranlığını gösteren çizimlere, erotik figürlere kadar her şeyi bulabilirsiniz. Sadece burası için en az iki gün lazım ancak biz en iyi örnekleri görmeye çalışacağız. Zaman kısıtlı, buraya gelmek için Jaipur’dan bir gün feda ettik. Ama hiç pişman olmadım, burayı görmeden olmazdı.

Jaipur’dan Mandawa’ya yolculuk 4 saat kadar sürüyor, araba kullanmalarına ve korna sesine alıştığınız zaman yol zevkli bile geliyor. Yeni rehberi anlamak çok zor, kötü bir aksanla konuşuyor, ama durmadan konuşuyor.

SONY DSC

SONY DSCAslında programda yoktu ancak yolumuzun üzerinde olunca Nawalgarh denen bir köye girmelerini rica ettim. Burada sanki zaman durmuş, tam bir orta çağ manzarası var. Yolları daracık, iki arabanın yan yana geçemediği yerleri var. Hodh Raj Patodia Haveli ,Hem Raj Kulwal Haveli, Muraraka Haveli ,Anandilal Poddar Haveli, ,Bhagton ki Choti Haveli ,Parusrampuria Haveli ,Chhauchharia Haveli , Aath Haveli ,Hira Lal Sarowgi Haveli, Geevrajka Haveli, ,Dharni Dhakra Haveli ve Morarka Haveli buraya gelmeden önce gezme listeme aldığım Haveliler. Ancak biz burada sadece iki tanesini gezdik, asıl hedef Mandawa olduğundan kısa gezdik. Morarka Haveli’nin duvarlarında Ramayana destanının çok iyi korunmuş resimleri vardı. Dış avlu herkeze açık olan bir avluyken, iç avlu sadece evin hanımlarının kullandığı ve gündelik hayatın geçtiği yer. Hemen tüm konaklarda aynı tarz var. Çoğu Haveli zamana yenilmiş ve kapalı halde. Ancak dışarıdan bakılınca, zamanında ne kadar ihtişamlı oldukları hala belli. En uzun gezdiğimiz Morarka Haveli’ye giriş ücretli ve bu ailenin bu civarda bunun gibi 4 tane daha köşkü varmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Nawalgarh’dan sonra Mandawa’daki otelimize geldik. Buradaki otelimizin ismi Hotel Udaivilas. Bizi neredeyse otelin tüm çalışanları karşıladı diyebilirim. Meğerse o gün otelin ilk müşterileri bizmişiz. Otelin kendisi çok güzel ve odaları çok geniş. Bahçede çeşit çeşit kuşlar, insandan korkmadan salına salına geziyorlar. Personeli çok güler yüzlü (belki de tek müşterileri olduğumuzdan) ve yardımseverlerdi. Burada, Hindistan’daki en güzel kahvaltımızı yaptık diyebilirim. Otele eşyalarımızı hemen bırakıp, Mandawa’nın Havelilerini gezmek üzere yola düştük. On dakika sonra Mandawa’daydık.

IMG_0446

Burada önce Mandawa Kalesini gezdik. Orada bir görevli eşliğinde, şimdilerde otele dönüştürülen,  kaleyi gezdik. Kalenin en üst katından şehrin çok güzel manzarasını görüyorsunuz. Burası gerçekten tam bir açık hava müzesi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_0459

Burasını gezdikten sonra, bize oteli gezdiren görevli ve bizim rehber eşliğinde Mandawa’nın meşhur Havelilerini gezdik. Goenka Double Haveli, Gulab Rai Ladia HaveliHanuman Prasad Goenka Haveli, Jhunjhunwala Haveli, Binsidhar Newatia Haveli, Murmuria Haveli, Mohan Lal Saraf Haveli, Chokhani Double Haveli, Lakshminarayan Ladia Haveli gibi İstanbul’da iken gezmeyi düşündüğüm Havelilerin hemen hepsini gezdik. Her biri için en az 1 saat gerekirdi ama kısa güne ancak bu kadar olurdu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

SONY DSC

SONY DSCHava artık iyice kararınca otelimize döndük. O akşam bizim için kukla gösterisi düzenlemişlerdi, onu seyrettik. Kuklacı adam önce sağ tarafta 1 mt, solda 1 mt uzunluktaki bıyıklarını bize gösterdi. Yarım saatlik kısa bir gösteri ardından otelde yemek yedik. Yemek gerçekten güzeldi. Yemek deyince burada bir parantez açabiliriz. Eğer kim ki Hint yemeklerine laf söylerse bence haksızlık eder. Biz yemeklerini çok beğendik. Hijyenle ilgili altın kurallara uyacaksınız, o kadar (dışarıdan ve açıktan bir şey yememek, salata ve pişmemiş sebze yememek, açık su içmemek gibi). Hindistan’ın kuzey bölgelerinde kırmızı et yemedik (inek kutsal kabul edildiğinden kesilmiyor. Gelen et muhtemelen keçi eti oluyor. Koyun eti pahalı onun için, ne yedim acaba demektense bu bölgede kırmızı et yememek en iyisi),  balık  yemedik. Bunun dışında baharatlı, sebze yemekleri ve tavuk yemeklerini zevkle yiyebilirsiniz. Taze yeşillikten uzak durduk. Roti dedikleri ekmekleri yemeye doyamadık. Bizim bildiğimiz anlamda ekmekleri yok ama Chapati (lavaş ekmek), Naan Butter  (yağlı pide diyebiliriz) en sevdiğimiz roti çeşitleri.  Dhal, mercimek ve farklı bakliyatların öğütülmüş, kırılmış parçalarından yapılan yemeklere deniyor, hiç yabancılık çekmeden yiyebilirsiniz. Thali dedikleri ise çok sayıda yemekten azar azar yiyebileceğiniz ve tepsi içinde getirilen bir çeşit karışık yemek. Pilavlara yağ katmıyorlar galiba, tatsız tutsuzdu (aslında Basmati pirinci meşhur). Tavukları, Masala dedikleri bir sosla çok (Chicken Masala) nefis oluyor. Sütlü tatlılar ve dondurmalar güzel, Malpua ve Gulab Jamun (bir lokma tatlısı) adlı tatlılarını beğendik. Lassi bizim bildiğimiz ayran, tatlı veya tuzlu isteyebilirsiniz. Ben tatlı olanı beğendim.

Karayolu biraz yordu ama günün sonunda muhasebeyi yaptığımız da yine çok özel ve güzel yerleri gördük, insanları ve kültürlerini tanıdık. Bu yorgunluk, aldığımızın yanında bedava sayılır.

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Gözden geçirilmiş yeni basım 02.01.2015 Saat 22:39

RAJASTAN-ALTIN ÜÇGEN-VARANASİ-Eklingji ve Nagda Tapınakları- Udaipur Sarayı

SONY DSC      

Sabahleyin erkenden uyandık. Yatak rahatsız olmasına rağmen dünün yorgunluğu ile iyi uyumuşum. Balkona çıktığım zaman otelin yerinin ne kadar iyi olduğunu ve iyi  bir tercih yaptığımı anladım; Helal olsun bana! Otel hemen gölün dibinde, hani balkondan oltayı sallasan balık tutabilirsin. Sandalyeye oturdum, göl kenarında adını bilmediğim kuşlar sabah avlanmasına çıkmışlar, yavaş ama dikkatli hareketlerle av peşindeler. “Buradan bana fotoğraf çıkar” deyip, fotoğraf makinemi aldım. Karşı kıyıda bir “Ghat” var. Ghat dedikleri, tapınaklardan suyun içine kadar uzanan merdivenler. İnsanlar buradan suya giriyorlar veya çamaşırlarını yıkıyorlar. Karşı kıyıda insanlar su kenarına gelmeye başladılar. Bazıları çamaşırlarını yıkıyorlar, sonra da aynı suda kendileri yıkanıyorlar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

SONY DSCSabah ki  foto safari sonrasında kahvaltıya indik. Kahvaltı pek iyi değildi. Saat 09:00 civarında rehberimiz ve arabamız bizi otelden aldı Eklingji  ve Nagda Tapınaklarına doğru gezi var. Bu tapınaklardan Eklingji Udaipur’un 20 km kadar dışında ve Hindu tanrısı Şiva ya adanmış. Hindu inanışında tanrı ve tanrıçaların sayısını bilen yok. Kast sistemi nedeni ile tanrı sayısı fazla olmuş ama sonuçta her biri tek bir tanrının farklı yansımaları. Hinduizm yeryüzündeki en eski inanç sistemlerden birisi. Asya’da en çok takipçiye sahip olan din konumundadır. İlk yazılı kaynakları olan Vedalar MÖ 1000 yıllarında yazılmaya başlanmış. Hinduizm’de evrenin kendisi de dâhil olmak üzere her şeyin sürekli olarak yok olduğuna ve sonra yeniden doğduğuna inanılıyor. Bu dini sistemin üç ana temel uygulaması var: İbadet etmek ve adak adamak, ölüleri yakmak ve kast sistemine riayet etmek. Hinduizm çok tanrılı bir din gibi gözükse de, aslında Brahma, Vishnu ve Shiva, tek ve sonsuz mutlak güç olan Brahman’ın değişik özelliklerinin bir anlamda resmedilmesidir.  Brahma yaratıcı, Vişnu koruyucu ve Şiva yok edici tanrılar. Bu sabah ziyaret ettiğimiz tapınak Şiva’ya adanmış. Tarihi 8. Yüzyıla kadar gidiyor. Bu tapınağın içi ve dışında çok güzel oyma işçiliği var. Bu tapınağın dış duvarlarında da erotik oymalar var ancak daha sonra ziyaret edeceğimiz Kajuraho tapınaklarından daha güzel değiller. Bu tapınak duvarlarında bu erotik figürler ne arıyor diye merak ettik, kendilerince izah ettiler. Doğrusu cinsellik burada çok olağan ve asla ayıp değil. Kajuraho tapınaklarını anlatırken izah edeceğim. Nagda tapınağı buradan 1 km ötede ve daha küçük çok özelliği yok.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

SONY DSC

SONY DSCDaha sonra tekrar Udaipur’a dönüp Şehir Sarayını gezdik. Udaipur gerçekten çok güzel bir şehir. Burada etrafınızı saran ve bıktırasıya ısrarcı satıcılar da bulunmuyor. Bunun önemini Hindistan’ın diğer şehirlerini gezerken anladık. Bu şehir tarihsel olarak istilacılara karşı son savaşçısına kadar karşı koyması ile de ünlü imiş. Afgan, Moğol, Tatar ve Türk istilalarının tamamına direnmişler ve İngilizlerin 1818’de hakimiyeti altına girene kadar da hep bağımsız kalmışlar. Bu nedenle tüm Rajastan’da bölgelerinin yöneticisi konumunda olan kral, bey ne derseniz deyin, yöneticilere Maharaca denirken, sadece Udaipur krallarına “ büyük Kral” anlamında Maharana  deniyormuş.

SONY DSC

SONY DSCŞehir Sarayı Pichola Gölü kıyısında gerçekten çok zarif ve zevkli bir saray. Burada resim koleksiyonu önemli. Ama en çok sevdiğimiz yer mozaikten tavus kuşu kabartmalarının olduğu yer ve binlerce aynanın bulunduğu kralın yatak odası. Ayrıca en yukardan tüm göl ayaklarımızın altında ve gölün ortasındaki saray (şimdilerde 5 yıldızlı otel) Lake Palace çok daha zarif gözüküyor. Udaipur’da insan eliyle yapılma 4 adet göl varmış. Aravilli Tepelerinin yamacında kurulu bu şehri çok sevdim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonraki durak ise Sahelion Ki Bari adlı bahçeler. Bu bahçeler özellikle Maharana’nın haremi için yapılmış olan bahçeler. Ortadaki havuz çok güzel. Buradaki tüm sulama sistemi yerçekimi etkisi ile çalışıyormuş.

SONY DSC

Bugünkü gezi tamamlandı sayılır. Ama biz acıkmayı unuttuğumuzu fark ettik. Öğle yemeği akşam yemeği arası bir yemek için bir evvelsi gece gittiğimiz yere gitmeye çalıştık. Bir tuk tuk a lokantanın ismini söyledik, bildiğini söyledi ama klasik numarayı yuttuk. Bizi götüre götüre bir kafeteryaya götürdü. Açlıkla biraz sesi yükseltince de bizi iyi bir yere götüreceğini söyleyip bir lokantaya götürdü. Lokantadan içeri girince şok oldum, tam çıkacakken kızlar “içerisi Hintli dolu, iyi bir yer olabilir” deyince girdik içeri. Hiç ışık görmeyen Parkview diye (ismi ile tek alakası içeride bulunan duvarlara asılı park fotoğrafları) salaş bir yer. “Vardır bir hikmeti” deyip seçtiğimiz yemekleri söyledik. Bir gece önceki ödediğimiz fiyatın neredeyse yarısına ama daha lezzetli bir menü ile iyice kendimizi doyurduk. Bizim Tuk Tuk’cuyu yakalasam bu sefer teşekkür edeceğim. Lokantadan çıkışta bir Tuk Tuk kiralayıp şehrin merkezinde indik. Buradan oteli bulurum deyip, güvenli bulduğum bu şehirde dükkanları gezmeye karar verdik. Bu arada kızlar gözüne kına yapan bir dükkanı kestirmişler, daldık içeriye. Sırasıyla ikisi de kına yaptırdılar. Çok da güzel durdu. Sonrasında otele döndük. Keyfimiz yerinde, İstanbul havaalanından aldığımız Votkayı açıp, göle kenarındaki otelimizin balkonunda akşam ışıklandırılmış Saraya bakarak kadehleri tokuşturduk.
Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Gözden geçirilmiş yeni yazım 31.12.2014 Saat 00:00