İngiliz şairin birisi Taj Mahal’i gördükten sonra ne kadar etkilendiğini anlatabilmek için “bundan böyle dünyadaki insanları iki sınıfa ayırmalı; Taj Mahali görenler ve görmeyenler” demiş. Biz de bu ayrıcalığı tatmış olan insanların hazzı ile uyanarak kahvaltımızı yaptık. Bu otelin kahvaltısı da beklentilerimizin altındaydı. Belirlenen saatte rehber ve şoför geldiler, 3 gündür onlarla birlikteyiz. İlk durağımız Agra Kalesi, sonra Fatehpur Sikri ve vakit kalırsa da Keoladeo Kuş Parkına gidilecek. Fatehpur Sikri Agra’nın 40 km dışında, kuş parkı ise 60 km dışında ve aslında dün yolumuzun üstündeydiler ancak bugün (Cuma) Taj Mahal kapalı olduğundan programı ona göre ayarlamak gerekti.
Yolda Agra dışına çıktıkça Hindistan’ın fakir kesimini daha açık olarak gözlemleyebiliyoruz; aynı çöp yığını arasında hem inek, öküz, domuz ve hem de insan yan yana…
Agra Kalesi 1565 yılında büyük Moğol Kralı Akbar (Ekber) tarafından yapımına başlanan ve çeşitli eklerle Şah Cihan tarafından bitirilen bir kale. Moğol tarihinde Akbar benim en çok etkilendiğim karakter oldu. Büyük bir kumandan olması yanında sanata, felsefeye ve diğer halkların dinlerine saygı da göstermiş. Zamanında yaşamış din alimleri ile fikir alışverişlerinde bulunurmuş ve hatta dinlerin sentezi ile, tüm dinleri kapsayan bir din bile yaratmaya çalışmış. Şah Cihan ne kadar süt beyazı mermer düşkünü ise, Akbar’da o kadar kırmızı renkte olan kumtaşına düşkünmüş. Bu nedenle Akbar’ın yaptığı kalelerde, camilerde kumtaşı kırmızısı egemenken, Şah Cihan’ınkiler de süt beyaz mermer hakimiyeti var. Şah Cihan bir ara dedesinin saraylarındaki kumtaşı bölümlerini bile mermere dönüştürmeye kalkmış. Kalenin Pers tarzı bir bahçesi var. Yemyeşil bu alan içinde çok değişik bir kuş dolaşıp duruyor. “Kale bahçesinde bu kadar ilginç kuş görürsek, Kuş parkında kim bilir neler göreceğiz?” diyorum içimden. Kalenin içindeki havuz sistemi saray içi, saray dışı neredeyse her yeri dolaşıyor. O zaman motor olmayınca bu işi yer çekimini göz önüne alarak yapıyorlarmış. Kalenin en ilgi çekici bölümleri Divan-ı Avam (halkla görüşülen bölüm), Divan-ı Has (soylularla görüşülen bölüm), Oktagonal Kule (Şah Cihangir’in oğlu tarafından tahttan indirilerek hapsedildiği kule), Şah Cihangir’in Sarayı (Akbar, oğlu Şah Cihangir için yaptırmış) ve Şah Cihan’ın kendisi için yaptırdığı özel bölüm Has Mahal. Her biri çok güzel bölümler.
Agra’da iki önemli yer daha vardı ancak Keoladeo Milli Parkına mutlaka gitme isteğimden dolayı ve ters istikamette olduğundan buraları ziyaret edemedik. Siz ihmal etmemeye çalışın diye burada isimlerini yazmakta fayda var; bunlardan bir tanesi İtimad-ud Daulah (İranlı soylu Mirza Gıyas beyin türbesi olan bu yapı, onun kızı olan Nur Cihan tarafından ((sonradan Şah Cihangir’e eş olup, ileri de Şah Cihan’ın eşi olacak olan ve uğruna Taj Mahal yapılacak Mümtaz Mahal’i doğuracaktır)) yaptırılmış ve yavru Taj Mahal anlamında “Baby Taj” da denen türbe, bir diğeri de Akbar’ın Kabri. O anda bir seçim yapmam gerekti, tüm dünyada meşhur bir kuş cenneti olan Keoladeo Milli Parkını tercih ettim. Sonuçta Agra’da bir güne daha ihtiyaç varmış.
Bu arada her zamanki gibi rehber, biz ne oluğunu anlamadan bir hediyelik dükkana soktu. Bir an evvel yola devam etmek istiyorum ancak daha evvel Taj Mahal bölümünde bahsettiğim Pietra Dura yöntemi ile yapılan mermer hediyelikler de muhteşemdiler. Fiyatları pahalı ama gözüme küçük kutuları kestirdim, mutlaka alacağım. Agra’ya gelmişseniz bu yarı değerli taşlarla yapılan mermer oymalara mutlaka bakın.
Sonra yola düşüp 40 km ötedeki Fatehpur Sikri’ye vardık. Fatehpur Sikri hayalet şehir olarak adlandırılan bir şehir. Akbar’ın bir tanesi Türk, bir Hıristiyan ve bir de Hindu olmak üzere 3 eşi varmış. Akbar erkek çocuğa sahip olamamanın üzüntüsü içinde bir gün Sikri denen yerdeki Selim Chisti adındaki ermişi ziyaret ediyor ve ondan 3 adet erkek çocuğu olacağı müjdesini alıyor. Söylenene göre Akbar, bu olay sonrası burada bir şehir yapıp başkenti buraya taşımaya karar veriyor. Güzel bir şehir yapılıyor ancak burada sadece 16 yıl oturulup tekrar Agra’ya dönülüyor. Sebep ise susuzluk. Ancak Akbar yine de bu şehre gelip din alimleri ile tartışmalarını yapmış ve “ilahi din” adı ile kendi dinini de burada kurmuştur. Bu şehrin içindeki bir diğer önemli eser Cuma Mescid ise 1648 de Şah Cihan tarafından, hapislik yıllarında babası ile birlikte Oktagonal kulede kalan kızı Jihanara için yaptırılmıştır. Diğer bir önemli yerde 54 metre yükseklikteki Bulend Darwaza (Zafer kapısı) denen kapıdır. Fatehpur Sikri de uzunca bir zaman geçirmek gerekiyor.
Saat 15:00’lere geldiğinde rehber ve şoför isyan bayrağını açtı ve yemek yemek istediklerini söylediler. Aslında biz de yorulduk ama 20 km ötedeki kuş parkına da gitmek istiyoruz. “Siz yiyin biz bekleriz” dediysek de, biz onlardan önce siparişimizi verdik. Servis çok gecikti ama çok güzel bir yemekti.
Yemekten çıkınca saat 16:00’ları buldu ve daha Keoladeo Milli Parkına 20 km var. Allahtan yemek kızlara iyi geldi. Biliyorum gezinin bu kısmına sadece benim için geliyorlar. Aslında burası çok meşhur bir kuş gözlem evi ve eğer zamanı ise (Aralık-Şubat ayları) ve şanslı isek çok sayıda nadir yerel ve göçmen kuşu görebileceğiz. Gezinin bu kısmı ekstra dendiği için toplam 800 Rupee kadar daha para vereceğiz. Bu arada parka girişte 200 Rupee/adam başı verdik. Burada bisikletli Rickshawlara biniliyor (saati 70 Rupee de onlar için), bir de rehber alıyorsunuz (onun da saati 100 Rupee). Yani sonuçta hesapta olmayan bir para çıkışı oldu. Girdiğimiz andan itibaren aslında ne kadar önemli bir yere geldiğimizi anladım. Tepemizden uçan şahinleri, atmacaları, civardaki maymunları saymıyorum, çünkü onlar her tarafta varlardı.
Keoladeo Kuş Parkı 29 km²’lik bir alanı kapsayan bir park. Bu parkın yaklaşık 10 km²’lik alanı bataklık. Hal böyle olunca burada 380 üzerinde kuş türü olabiliyormuş. İlk gözümüze çarpanlar doğada bulunan tavus kuşları oldu. Erkek tavus kuşu kanatlarını, kuyruğunu açmış dişilere kur yapıyor. Bir köşeden antilopların çıkmasını, diğer bir taraftan da tilkileri görünce buranın sadece bir kuş parkı olmadığını anladık. İlk defa bu kadar çok sayıda geyik görüyorum. Rehberimiz bir dala konmuş büyük bir kartalı işaret ediyor. Ben bir onun fotoğrafını çekeceğim diye Rickshaw dan iniyorum, biraz gidince tekrar durduruyorum. Rehber civarda gördüğümüz kuşları anlatmaya çabalıyor ancak doğrusu dikkatim sadece fotoğraf makinesinin vizöründe ha babam, de babam deklanşöre basıyorum. Bu kadar çok papağan bir arada olsun, bir de kaçmadan poz verip fotoğraf çektirsinler! Kingfisher denen siyahlı beyazlı küçük bir kuşu, İndian Roller denen rengarenk bir karga türünü fotoğraflamaya çabalıyorum ama ışık yetersiz olmaya başladı. Meğerse esas olay parkın 2 km ilerisindeki gölcük ve çevresindeymiş. İlk defa canlı olarak bir kaşıkcıl gördüm Gereksiz yere antiloptu, geyikti oyalandık. Burada göçmen kuşlardan bazılarını avlanırken gördük. Kıssadan hisse bu parkı, buralara kadar gelen ve doğaseverlerin mutlaka programa alması gerekir ama biraz daha fazla zaman ayırmak ve sondan başlayıp yürüyerek öne doğru gelmek gerekirmiş. Rehberin beni uyarması gerekirdi. İçimden kızıyorum.
Agra’ya Rajastan eyaletinden geldik. Agra şehrinin bulunduğu eyaletin ismi ise Uttar Pradesh. Aslında bu eyalette daha gezilecek yerler var ama biz daha Agra’yı bile tam olarak gezemedik. Burada 1 gün daha (en az) kalmak gerekirmiş. Hep söylerim! Benim ne çok gezecek ve görecek yerim ama ne az param ve zamanım var! Yine de şükrediyorum ki, biz dünya insanları arasında Taj Mahal’i görenler tarafındayız. Bu da az şey mi?
Gezekalın…
Dr Ümit Kuru
Gözden geçirilmiş yeni yazım 08.01.2015 Saat 01:34