Tüm Çekincelerinizi Bir Kenara Bırakın! İRAN GEZİ YAZISI: İsfahan

İsfahan’ın gezilecek en ilginç yerlerinden birisi de yukarıda video çekimimi paylaştığım Sallanan (Titreyen) Minareler (Monar ya da Menar Jonban). 1315 yılında ölmüş olan bir keşişin mezarının üstü, İlhanlı Döneminde eyvanlı bir yapı inşa edilerek örtülmüş.

Safevilerin son döneminde ise iki taraflı minareler eklenmiş. Burayı ünlü yapan da işte bu minareler.

10 metre boyunda olan ve geometrik şekillerde lacivert çinilerle süslü, tipik İlhanlı yapısı olan eyvanın iki tarafına, sonradan tuğladan ve 17 metre yüksekliğinde dar minareler eklenmiş. Minarelerin üst kısmında ise tuğlalar arasına döşeli ahşap kirişler konmuş.

Önceleri bu sallanmanın orada gömülü keşişin bir mucizesi olduğuna inanılırmış. Dar olan minarelerin birisi sallanınca, diğerinin de sallanmasındaki gizem bir kaç nedene bağlı. Öncelikle minareler dar ve dolayısıyla hafifler. Bir diğer sebep de minarelerin gövdesi ile ana konstrüksiyon arasında 3 cm’lik boşluk var. Ayrıca, minarelerin gövdesinde, yapıya zarar vermeden yan yana sallanmalarını sağlayan, esnek destek işlevi gören kare biçimli ahşap çerçeveler kullanılmış. Yapıya kasıtlı olarak verilen bu özellikler nedeniyle minareler sallanmaya dayanıklı, her seferinde sağlam ve dik duruyor. Sallanan minareler İran’da başka şehirlerde, Irak ve Suudi Arabistan’da da bulunuyor.

Bir minare sallandığında sadece diğer minare sallanmakla kalmayıp, tüm bina da titremeye başlıyormuş. Ancak biz binadaki sallanmayı çıplak gözle fark edemedik. Bu hafif titreşimi algılamak için, keşişin mezarının üstüne bir bardak su koyuyorlar ve titreşimi gözlüyorlarmış. Minarelerin sallanmasını gözünüzle görebiliyorsunuz. Her 30 dakikada bir, minarelerden birisine görevli çıkıyor ve başlıyor minareyi salamaya. Bir süre sonra diğer minare de sallanmaya başlıyor. Her iki minareye takılmış olan çanların sallanma ile çıkarttığı ses, sallanmaları daha somut hale getiriyor.

Zayandeh (Zayende) Rud (Rud nehir demek) İsfahan ortasından geçen, şehri kuzey-güney olarak ikiye ayıran bir nehir. Kelime olarak “Yaşam veren nehir” anlamında. 400 km uzunluğu ile İran Platosunun en uzun nehri. Zagros Dağları’ndan doğup, bir lagünde sonlanıyor. İran’da nehirlerin çoğu mevsimlik iken bu nehir son zamanlara kadar yıl boyu akıyormuş. Bu nehir üzerinde 11 tane tarihi köprü bulunuyor. Köprüler, bizim de şahit olduğumuz üzere özellikle akşam saatleri kalabalık oluyor.

Khaju Köprüsü, İsfahan’ın tarihi köprüleri arasında en güzel olanı. Bu köprü 133 metre uzunluğunda ve 12 metre genişliğindeymiş. Khaju Mahallesini (Khajeh), 8.yüzyıl din alimlerinden Baba Rükneddin’in mezarına bağlıyor. Bu nedenle bu köprüye Baba Rükneddin Köprüsü de deniliyor. 1650’li yıllarda yapılmış. Tabii bu köprünün yerinde eskiden başka bir köprü varmış.

Khaju Köprüsü ana kullanımının yanı sıra, baraj olarak da kullanılmış. Khaju Köprüsü’nün ortasında ve doğu kesiminde hükümdarın tekne yarışlarını, törenleri izlemesi için yapılan kısa sürelik ikametgahı da bulunuyor. Köprünün mevcut süslemeleri Kaçar dönemi restorasyonlarına ait.

Köprünün kuzey ve güney girişlerinde birer aslan heykeli mevcutmuş ama doğrusu ben atlamışım bu heykelleri ve tek bir kare fotoğrafım yok. “Heykeli de görmesen ne olur?” demeyin! Aslında buraya ait olmayan heykellerin gözleri geceleri parlıyormuş. O sırada köprü başında keyif yapan sakallı İran’lı bir amcanın fotoğrafının peşine düşmüştüm.

Şahrestan Köprüsü , İran’daki Zayandeh Nehri üzerindeki en eski köprü. Khaju Köprüsüne göre daha kısa ve dar. Temelleri Sasani dönemine (MS 3-7. yüzyıl) dayanmakta. Ancak üst kısım, önce 10. yüzyılda Büveyhiler, ardından 11. yüzyılda Selçuklu döneminde olmak üzere iki kez yenilenmiş. İki sıra sivri kemerli, on üç büyük kemer nehri kaplıyor ve sekiz küçük kemer bunların arasına yuva yapıyor.

Sel sırasında su akışını hızlandırmak ve köprüyü baskıdan kurtarmak amacıyla üstteki küçük kemerler yapılmış. Bu köprünün zarar görmesini engellemek için nehir akış yönü biraz değiştirilmiş ve sadece civarda gölet oluşturacak kadar su bırakılmış. Bence akan su olmadan köprünün tüm havası kaçmış.

Bu köprü, zamanında şehir merkezinden sürülen Zerdüştlerin mahallesine ulaşımı sağlarken, şehre giren ve çıkan kervanlarda bu köprüden geçerlermiş. Köprülerin başında, köprüden geçen kervanlardan ücret topladıkları bir gişe bulunurmuş ama bugün bu gişeleri göremiyoruz. Yani köprülerden geçişler o zaman da paralıymış.

Zayandeh Nehri üzerinde bulunan 11 adet köprüden 297 metre ile en uzun olanı Sio-se-pol (Otuz Üç Ayaklı Köprü veya Allahverdi Han Köprüsü), Safevi köprü tasarımının en ünlü örneklerinden birisi olarak kabul ediliyor. Allahverdi adı inşaat sürecince köprü yapımını denetleyen Allahverdi Han’dan geliyor.

Bu köprünün üstü geceleri çok hareketli ve canlı. İsfahan’ın en hareketli yerlerinden bir tanesi bu köprü ve civarı. İran gezimizde ilk defa büyük bir şehirde olduğumuz izlenimini burada yakaladık. Nakş i Cihan ya da yeni adıyla İmam Meydanı da İsfahan halkının akşamları toplanma yerlerinden. Nakş i Cihan’ı geniş bir konu, buraya sığacak gibi değil. Yarın devam ederiz.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru