Tüm Çekincelerinizi Bir Kenara Bırakın! İRAN GEZİ YAZISI: Nakş-i Rüstem / Pasargad

Persepolis gezisi sonrası öğle yemeğini yolumuz üzerinde Laneh Tavoos Restoran diye bir yerde yedik. Burayı tavsiye ederim. Hem yemekleri ve hem de ortamı çok güzeldi.

Yemek sonrası hedefimiz Nakş-ı Rüstem Arkeolojik Sit Alanı oldu. Persepolis’in yaklaşık beş kilometre kuzeybatısında yer alan yerin antik isminin Nupistaš olduğu düşünülüyor. Nakş-i Rüstem adı ise daha sonradan yakıştırılmış. Anıt mezarların altlarındaki savaşan atlı süvarileri tasvir eden Sasani oymalarının Firdevsi’nin Şehnamesi’ndeki Fars mitoloji kahramanı Rüstem’in savaşlarının anlatıldığı düşünüldüğünden buraya Nakş-ı Rüstem (Rüstem’in Resmi) adı verilmiş. Ne yalan söyleyeyim! Fars takma adları en çok da buraya yakışmış. Nakş-ı Rüstem’de, Ahameniş ve Sasani krallarına ait yedi adet mezar var ama üzerindeki yazılardan sadece bir tanesinin I. Darius’a ait olduğu kesin. Diğer 3 mezar, olası Ahameniş kral mezarları. Ahameniş öncesi dönemden de eski kaya mezarlar bulunuyor.

Nakş-i Rüstem, bizim İran gezimizde en sevdiğim yerlerden bir tanesi oldu. Ulaşılması imkansız gözüken yerlere, dik uçurumlara, yan yana kaya mezarları oymuşlar. Bu yapılara kaya mezarı demek aslında haksızlık oluyor; “Ölüm sonrası krallar için kayalara oyulmuş saraylar” demek daha doğru olacaktır. Karşı cepheden bakınca yan yana kazılmış kraliyet mezarları görüntüsünden etkileniyorsunuz.

Kralların defin işlemi sonrası mezarların kapılarını kapatmışlar. Ancak Büyük İskender, Ahameniş imparatorluğunu devirdikten sonra kralları mezarlarında bile rahat bırakmamış ve kapıları kırdırıp mezarlar yağmalanmış. Büyük Darius mezarı hariç, mezarların hiçbirinde kralın isminin geçtiği kitabe yok. Ama hangi krala ait olabileceği konusunda bazı zorlama diyebileceğim ipuçları var. Arkeolojide kesinlik olmayınca da, bu alandaki kaya mezarları birden dört numaraya kadar “Ahameniş Kaya Mezarları” olarak adlandırılmış. Bugün kel gözüken alanda zamanında bahçe ve ağaçlık alan varmış. Mezarların altına sonradan Sasani Kralları kabartma rölyefler yaptırmışlar. Konu tabii ki aynı; Kazanılan zaferler ve düşman krallarına boyun eğdirme sahneleri.

Mezarlara geçmeden önce, alanda bir köşede pek de dikkat çekmeyen bir kule var; Ka’bah-e Zerduşt (Zerdüşt’ün Kabesi). Ondan bahsederek konuya geçelim. 12.5 metre yüksekliğindeki kare kulenin Zerdüştlerin kutsal ateşini yakmak için kullanıldığı söyleniyor. Ancak yapıda bir baca olmaması bu yorumu gerçekten desteklemiyor. Kule zeminden daha altta yapılmış. İçinde Zerdüşt dininin kutsal emanetlerinin ve Avesta’nın saklandığı da bir başka teori.

Alana girdikten sonra en sağda olan mezarın I. Darius’un oğlu I. Xerxes (Serhas)’a (Ahameniş Mezarı 4 numara diye geçiyor) ait olduğu düşünülüyor. Biz orada olduğumuzda iskeleler kurulu ve restorasyon altındaydı. Mezarda, I. Darius’un mezarında olduğu gibi, mezarın Kral Serhas’a ait olduğuna dair bir kitabe yok. Ancak mezar şekil olarak I. Darius mezarı ile üstteki kabartmasına kadar aynı şekilde.

Alanda 3 numaralı Ahameniş mezarı Büyük Dairus’a ait. Darius’un haç planlı mezarı, kendini takip eden krallara da ilham olmuş. Haç planlı mezarda üst kısımda Dairus, Ahura Mazda’ya dua ediyor ve kurban kesiyor. Darius’u, tebaası olan ulusları temsilen 28 kişi bir platform üstünde taşıyorlar. Orta kısımda Darius’un 4 sütunlu sarayı var. Bu alanda ayrıca Darius’un adının geçtiği bir yazıtta var.

I. Darius’un kaya mezarının hemen altında bir rölyef bulunuyor. Alanda Sasani Krallarına ait çok sayıda rölyef var. Bunlardan 3 tanesi Sasani kralları arasında en az başarılı olanlardan II Behram’a ait. İşte Darius’un kaya mezarının altında bulunan ve II Behram’ın 3 numaralı rölyefi adı verilen rölyef bu Sasani kralına ait. Burada kral atı sırtında, elinde mızrak, atının ayakları altında yerde yatan düşman şeklinde tasvir edilmiş. Hem üstte ve hem de altta tekrarlanan şekilde at sırtında savaşçı kral var.

Büyük Darius’un mezarının yanındaki Narseh’in rölyefi bence bu alandaki en güzel olanı. Rölyefte sağdan ikinci tasvir Kral Narseh, kraliyet tacını (Cydaris) tanrı Ahura Mazda’nın değil, bir kadının (en sağda) elinden alırken tasvir edilmiş. Bu rölyefin bir hikayesi var tabii ki. Normalde yasal olarak tahta geçme hakkı olmadığı ve tahtı yasal varisin elinden darbe ile aldığı için Narseh, Tanrı Ahura Mazda’nın elinden tacı alamıyor.

Bizim alanı ziyaretimizde bir diğer restorasyonda olan eser de atı sırtında olan I Şapur’un Roma kralları olan Valerian ve Arap Phillip’e karşı zaferlerini tasvir ettikleri I Şapur rölyefiydi.

Alanda 2. Ahameniş Mezarı olarak adlandırılan, kitabesi olmadığı için hangi krala ait olduğu tartışmalı olan mezar, diğer 2 mezarla aynı karakterleri taşıyor. Bu mezarın büyük olasılıkla Artaxerxes’e ait olduğu düşünülüyor. Bu mezarın altında da Sasani Kralı 2. Hürmüz’ün Ermeni Kralına karşı atlı zaferini tasvir eden rölyef bulunuyor.

Alandaki son Ahameniş mezarının ise 2. Darius’a ait olduğu düşünülüyor. Altında ise yine yeteneksiz ama rölyefi bol 2. Behram, düşmanı ile at sırtında kapışırken tasvir edilmiş.

Alanın en sonunda ise iki tane rölyef daha var. Bunlardan bir tanesi 1. Ardeşir’in tören rölyefi, diğeri ise 2. Behram’ın 1. rölyefi. Ardeşir’in rölyefi, alandaki en eski rölyef. Tanrı Ahura Mazda’dan cydaris (kurdeleli kral tacı) alıyor. Hem tanrının ve hem de kralın ayaklarının altında düşmanları mağlup edilmişler. 2. Behram ise aslında döneminde yaşadığı sıkıntıları taşlara kazıttığı tasvirlerle aşmaya çalışmış gibi. Tahtı sallantıda olunca, kendisi ortada ve kılıcı elinde bir yanında Sasani İmparatorluğunun kurucusu Ardeşir, diğer kudretli akrabaları krallar, Şapur ve 1. Behram onun kral olmasını onaylıyorlar. Halkına ve tahtına göz dikenlere karşı “Ben kudretli bir soydan geliyorum, taht benim hakkım” der gibi.

Nakş-i Rüstem gezimiz sonrasında, Şiraz’dan 90 km ileride olan Pasargad’a gezimiz oldu. Bir gün içindeki ikinci UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi eserini gezme şansını yine yakalamış olduk. Pasargad çok geniş bir alana yayılmış olmasına rağmen, eskiye ait çok az eserin bulunduğu bir arkeolojik site. Bu anlamda bana orada iken “Kiros’un mezarı dışında burada ne önemli olabilir? diye düşündürtmedi değil. Zaten biz orada sadece Kiros’un mozolesini gezdik ve diğer bölümlere gitmedik (her zaman ki gibi zaman kısıtlılığı, gidilecek yerin uzun mesafesi nedenleri ile). 15 dakikada bir ring seferler yapan açık vagonlara sahip araçlarla arkeolojik alana ulaşabilmenizin imkanı var. Doğrusu “yapayım” diye girişimim de olmadı değil ama sıraya girip araç beklemesi, alanın gezilmesi ve araç beklenip geri dönülmesi grupla birlikte olduğumuzdan pek mantıklı gelmedi ve yapmadım.

Pasargad için Büyük Kiros’u (Cyrus) biraz anlamak lazım. Kiros bu alana bir törensel başkent kurmaya, aynı yerde Medlere karşı zaferinden sonra karar vermiş. Burada Pasargad’ı inşa ettirmiş. Sonra da yüzünü batıya çevirmiş ve bizim Ege kıyılarına kadar da gelmiş. Kendisi ilginç bir kral. Babil’i ele geçirdikten sonra eziyete uğrayan halklara özgürlüklerini vermiş. Kendisinin Babil Kralı Hammurabi’den daha iyi bir kral olduğunu, esir halklara özgürlükler verdiğini, onların da özgür ve diledikleri gibi yaşamaya hakları olduğunu beyan eden silindirik bir yazıt bırakmış geride. Bu nedenle kendisi dünyanın ilk insan hakları savunucusu ve bugün British Museum’da olan silindir yazıtın da bunun ilk yazılı belgesi olduğu kabul ediliyor.

Pasargad’ın önemi buranın Pers Bahçelerinin ilk örneği olması diye düşünülüyor. Kiros, yakındaki Pulvar Nehri’nden sulama kanalları ile getirdiği geniş su şebekesinin suladığı bahçeler içinde saraylar yaptırmış. Kiros bir çok farklı uygarlığı imparatorluğuna kattığından bunların sanatsal farklılıklarını da kendi geleneksel sanatları ile birleştirip sentez edebilmiş. Pasargad şehri bu sentezin başlangıcı olmuş ama bunun doruğa ulaştığı yer Darius’un yapım emrini verdiği Persepolis’ti. Bugün çok kel ve çok önemsiz, üzerinde sadece bir kaç sütun varmış gibi gözüken arazinin aslında bir cennet ortasına yapılmış saraylar olduğunu gözünüzde canlandırmanız gerekir. Bunu yapmanızın, ben de olduğu gibi, zor olduğunu bildiğimden de size böyle bir canlandırmanın bağlantısını aşağıda veriyorum..

Kiros’dan sonra gelen Büyük Darius törensel başkentini Persepolis’e taşıyınca da Pasargad’ın değeri bir anda kaybolmuş. Bu alanda gezdiğimiz Kiros’un (Cyrus) Mozolesi Pasargad’ın tartışmasız en iyi korunmuş yeri.

Kiros öldüğü zaman küçük ama altından bir tabut içinde pelerini, mücevherleri ile birlikte bugünkü alana gömülmüş. Makedonlar geldiklerinde bu mezarı da yağmalamışlar. Cyrus’un cesedini atmışlar. Ama işin ilginç tarafı Kiros’un mozolesinin yeniden restore edilme ve cesedinin de bu mozoleye yerleştirilme emrini veren de Büyük İskender olmuş.

Kiros’un Mozolesinden sonra Yezd’e doğru uzun yolculuğumuz başladı. Yezd’e kadar 320 kilometrelik yolumuzun yarısında Aberkuh Şehrine uğradık. Buraya gelmemizin amacı 25 metre yükseklik ve 12 metre gövde çapına sahip olan bir selvi ağacı.

Zerdüşt inancında da kutsal sayılan bu ağacın en az 4000 yaşında olduğu tahmin ediliyor. Yolculuğumuz bugün oldukça uzun ve zorluydu. Bu ağacın manzarası altında İran’lı kaptanımız Rıza’nın, öğlen yemek yediğimiz yerden alıp buraya kadar termosta taşıdığı çayı, İran’lı yerel rehberimiz Rıza’nın bisküvileri ile birlikte midemize indirdiğimizde yorgunluk biraz azaldı. Gecelemeyi Yezd Şehri’nde yaptık.

Gezekalın ve iyi bayramlarımız olsun…

Dr Ümit Kuru

09.07.2022