Konakladığımız Damara Mopane Lodge’da kahvaltıya giderken yolda gördüğüm kuşlar bana o sabah kahvaltıyı filan unutturdu. Sanki Namibya’nın çeşit çeşit kuşları doğa içinde ve doğa ile kardeş olarak kurulmuş bu tesiste buluşmuş, bana göz zevki yaşatıyorlardı.
Bugün yine tozlu yolları takip ederek Etosha Ulusal Parkına doğru gideceğiz. Namibya gezinizi bizim programla yapmak isterseniz iki şey garanti; Uzun tozlu yollar ama karşılığında yol boyu macera. Yani yine tozlu bir yolda 400 km civarında yolumuz var. Etosha Ulusal Parkına varır varmaz ilk safarimize çıkacağız. Yol üzerinde bir Himba Köyüne (Otjikandero Himba Orphanage Köyü) uğrayarak bu ilginç insanlara dokunacak, onları tanıyacağız.
Hareketimizden 1.5 saat kadar sonra Outjo adlı bir küçük şehre ulaştık. Bu şirin yerden asıl bahsetmemin nedeni burada bulunan Images of Africa adlı küçük hediyelik eşya satan dükkan. Namibya’daki tüm hediyelik alışverişinizi bu dükkana saklayın derim. İçeride çeşit çeşit hediyelikler hem kaliteli ve hem de bu kalitede alabileceğiniz en ucuz fiyata sunulmuş. Bizim grup dükkanı talan etti desem yalan olmaz. Etosha’ya yolunuzda bu küçük şehri ve bu dükkanı boş geçmeyin derim.
Bir süre daha yol aldıktan sonra Himba Köyüne vardık. Köyü bir müzeyi gezermişcesine geziyorsunuz. Himbalar Afrika’nın en ilginç kabilelerinden birisi. Akrabaları sayılan Herero’lar gibi Almanların etkisinde kalıp Viktorya stilinde giysilere geçiş yapmamışlar. Hala kırmızı renkli örme saçları, keçi derisinden etekleri ve eski adetlerini devam ettiriyorlar. Benim Afrika kabilelerinden birisi olarak ziyaret ettiğim Mursilerden sonra gördüğüm en ilginç kabile diyebilirim. Sayıları 50000 civarında olduğu düşünülen ve Kuzey Namibya’da yaşayan etnik bir grup. Kunene Nehri boyunca yaşıyor ve hayvancılıkla uğraşıyorlar.
Bizi köyün girişinde çocuklar karşıladılar. Aslında belli ki bu tip ziyaretlere çok hazırlıklılar. Bize şarkılar söylediler. Öğretmenleri sordu, çocuklar yanıtladı. Öğretmen ne sordu az buçuk anladık ama doğru yanıt verdiklerini çocukların sevinç çığlıklarından kesin anladık. Bizi çocuklarla tanıştırdıkları yer ana okulu benzeri, tek odalı kerpiçten yapılı binaydı. Öğretmenleri ise karnı burnunda bir Himba kadınıydı. Çocuklarla olmak, başlangıçların en güzeli oldu. Poz poz fotoğraf çektik.
Köye şefin izni olmadan girmek mümkün değil. Şef de tam şefti doğrusu. Bize bir selamlama ritüeli öğretildi; “Moro Perivi Nawa”. Bu kelimelerin anlamı “Merhaba, Nasılsınız? Ben iyiyim.” Kabilede erişkin kime temas etsek aynı sözleri söyleyip özel bir şekilde el sıkıştık.
Köyde şeften ve köyün girişinde bize katılan rehberden başka erişkin erkek yok. Erkeklerin yaptıkları tek iş hayvan otlatmak. Bunun dışında aklınıza gelebilecek tüm işler Himba kadınlarının sırtında.
Himba kadınları keçi yağı, birtakım otlar ve özel bir topraktan elde ettikleri otjize denen turuncu renkte macunu vücutlarına sürüyorlar. Bu sadece güzelleşmek amacı ile yapılmıyor. Bölgenin aşırı sıcak, kavurucu güneşinden, böcek ve sineklerinden de ciltlerini korumak için sürülüyor. Ortamda su yok, uzaklardan taşınmak zorunda ve yıkanmak lüks kaçıyor. Yüzyıllar içinde Himba kadınları şartlara uymuş ve içine kattıkları bitkilerle aromatize edilmiş bu özel turuncu renkli macunu, bu şartlarda, bu ortamda dertlerine deva etmişler.
Genç Himba kızları ergenliğe kadar, saçlarını ikiye ayırıp yüzlerinin önüne gelecek şekilde örgü yapıyorlar. Ergenlikten sonra ise tereyağı, çamur, aşı boyası ve keçi kılıyla karıştırdıkları macunu birden çok saç örgüsünün üzerine kaplıyorlar. Ergenliğe geçiş yapan genç kızın başına oğlak derisinden yapılan bir taç takılıyor. Böylece evlenme yaşının geldiği ilan edilmiş oluyor.
Erkekler ise evlenene kadar göz hizasında uzayan tek bir örgü yapıyor. Evlenen erkekler başlarına bir bez bağlıyorlar. “Benim başım bağlı” anlamında olsa gerek. Ama erkekler batılı tarzda giyime daha çok eğilimli. Sanki şef bile ortama uymak için geleneksel kıyafeti içerisinde.
Erkekler birden fazla kadını kendilerine eş olarak alabiliyorlar. Haliyle ortalık çocuk kaynıyor.
Rehberimiz bize bir kadının günlük bakımının yapmasını, uygulama yapan bir kadın eşliğinde anlattı. Kadınlar düzenli olarak saç bakımlarını yapıyorlar ve kokulu bitkileri yakarak, onların dumanları ile yıkanıyorlar.
En sonunda köy meydanına toplanan tüm kabile kadın ve çocukları hediyelik eşyalarını sergilediler ve satışa sundular. Elimizi turuncu renge boyayan ve Himba kadınlarının kullandıkları macunla kaplanmış bir heykelcik aldık ve evimizin bir köşesine koyduk.
Köy gezimizi bitirip çıkarken geriye dönüp baktığımda, çocuğun her yerde çocuk olduğunu ispatlarcasına, Himba çocukları asli işlerine yani oyunlarına dönmüştü.
Köyden sonra Etosha Ulusal Parkına doğru yollara düştük. Orada 2 günlük gezimiz oldu ama onu bu sayfalara sığdırmasam iyi olacak. Bir daha ki yazı konum olarak kalsın Etosha Ulusal Parkı.
Sanal Gezgin arkadaşlarım, Himba insanları ile ilgili paylaşacaklarım bu kadar. Namibya gezisinde Himba köyünden getirdiğim heykelciği balkona koyduk. Nedeni boyası akıyor ve mobilyaları boyamasını istemedik. Ne zaman balkonda sigara keyfine çıksam o heykelcikle göz göze geliyorum. İçimi, çok özel insanları, yaşadıkları ortamda tanımış olmanın mutluluğu ve ayrıcalığı kaplıyor. Yüzümde bir gülücükle elimi o heykele sürü veriyorum. Ama elime Himba kadınlarının olumsuz ortam şartlarını düzeltmek için buldukları ve yüzyıllardır kullandıkları o turuncu renkli boya gelince yüzümdeki gülücük bir anda kayboluyor. Aklıma yaşadığım şartlarda elimi yıkamak için muslukta akan suya götürmenin ve temizlenmenin kolaylığı fikri geliyor.
Bu yazıyı yazarken fark ettim ki Himba kadınları hiç gülmüyor, gülen tek Himba çocukları. Dünyanın bir kısmı aç, susuz ve şartları rezalet halde ve nasıl gülünebilinir ki o halde? Gelenekleri yaşamak ve yaşatmak için illa olumsuz şartları devam ettirmek ve o şartlarda kalmak gerekmiyor! Gezmenin güzelliğini sadece verdiği tatlarda değil, farkında olmada da bulmamız gerekir diye düşünüyorum.
Gezekalın ve gezip gördükleriniz farkındalık yaratsın…
Dr Ümit Kuru
19.09.2018 Saat 00:01
Naimek
/ Eylül 19, 2018Moro perivi nava😊 selamlaşma sözleri.
gezekalın
/ Eylül 19, 2018Yazıma ekledim. Ben bir turlu hatırlayamamıştım. İyi ki varsın 🙂