Dün gece Şebnem Ferah konserinde bir güzel yağmur yedik. Fena ıslandık. Sonuçta, sabahtan beri var olan halsizlik, akşama doğru ateş ve boğaz ağrısının da eklenmesi ile “Tosun” bugün yatak döşek yattı. Buradaki “Tosun” bendeniz olmaktayım. Günüm kısa aralıklarla uyumakla, ateş ve terleme ile geçti. Bir ara rüyamda rahmetli babamı gördüm. Babamla konuştuk mu, sarıldık mı? Hiç bir şey hatırlamıyorum ama babamı gördüğüm çok netti.
Bugün babalar günü, muhtemelen sosyal medya ortamında paylaşımlardan etkilendim. Bazen uyumadan önce rüyama girsin diye dilekte bulunsam da, çok sık göremem rüyalarımda babamı. Babamı gördüğüm en güzel rüyayı, çok ilginçtir, rüyalar ülkesi Bhutan’ın Paro şehrinde gördüğümü ifade etmeliyim. Rüyamda bana sarılışından ve “oğlum” demesinden çok etkilenmiş, uyanarak yatakta hıçkıra hıçkıra ağlamıştım.
Babalar Günü Haziran ayının 3. pazar günü kutlanıyor. ilk kez 19 Haziran 1910′da kutlanmış. O günden sonra da Babalar Günü hep kutlanmış. Ancak 1905 yılında ilk kez kutlanan Anneler Günü, 1914 yılında resmiyet kazandığı halde, Babalar Günü 1972 yılına kadar resmiyet kazanmamış.
Sosyal medyadaki paylaşımlardan gördüğüm kadarı ile, kimi arkadaşım babalarını, kardeşleri ile birlikte yemeğe götürmüşler, kimisi çocukları almış yanına, baba ziyaretindeler. Bir de, benim gibi babaları rahmete kavuşmuş olanlar var tabii ki. Onlar ise eski fotoğrafları paylaşmışlar.
Hep dikkat etmişimdir; Benim baba dahil, bir dönemin babaları sizin olduğunuz fotoğraf karesinde asla gülmezler. Hep ciddi ve sert poz verirler. Sanki gülse, karizma çizilecek! Ama işin içine torun girdi mi, ben kendini salmayan büyük baba da görmedim. O küçücük çocuk, o kocaman karizmatik, yanınızda hiç gülmeden poz veren babayı perişan eder. Dedenin ya elinde bir kılıç ile torunla savaştığını, ya da torunu sırtına almış oda oda gezdirdiğini görebilirsiniz.
Bugün babamın olmadığı 5. Babalar Günüydü. Babaları hayatta olanlar bugünü kutladılar. Benim gibi babaları rahmete kavuşanlar ise onları andı. Bizim koca çınarların eski fotoğrafları çıktı ya da hatırlanmaya çalışıldı. Benim babam, döneminin çoğu babası gibi, sert mizaçlı bir babaydı. Ben o sert mizacın ardındaki yumuşak kalbin varlığını her zaman hissetmişimdir. Bana nasıl bir poz takınırsa takınsın, ben babamın yüreğindeki çocuksu tarafı, neşeyi hep hissettim. Kaçınız babanızdan “Evlat ben seni çok seviyorum” sözlerini duydu bilmiyorum. Ama eminim benim gibi bir kısmınız hiç duymamıştır. Sizleri sevmediklerinden değil ama bunu ifade etmenin onlara zor gelmesinden dolayı olsa gerek, bazı babaların ağızlarından bir türlü “seviyorum” sözcüğü çıkamaz. Babamın vefatından 2 gün öncesi durumun malum sona doğru gittiğini hissedip, babamın güzel yüzünü iki avucumun içine aldım ve sordum; “Baba beni seviyorsun değil mi? Bir kez olsun söylesen yüzüme, duymak istiyorum senin ağzından!” Gözlerinin çökmüş haliyle yüzüne gelen ve evet demek isteyen o küçük ama güzel gülümsemeyi ve ağzından “Seviyorum oğlum” diyemediğini bugün gibi hatırlıyorum. Dökülmüş ve keli çıkmış başını koklaya koklaya öpmüş ve ” Sevdiğini biliyorum babacığım” demiştim. Yüzüme söyleyemediğini benden sonra kardeşime söylemişti koca adam. Gözlerin ardında söylenmeye çalışılanı yakalamayı, galiba babamdan sonra öğrendim.
Rahmetliye sorunları açar ve akıl sorardım ama her dediğini de yapmazdım. Örneğin askeri doktorluktan ayrılmayı babama rağmen yapmıştım. Babam gerekirse doktor değil ama asker olmama razıydı. Ona göre asker, polis garantili mesleklerdi bu ülkede. Bugün askerin, polisin durumunu görse ” Aferin oğlum, iyi ki ayrılmışsın!” der miydi? Sanmam ama gözleri ile bunu ifade ederdi bana…
Hepimiz kendi evrenimizde, kendi çemberimizde yaşama çabası veriyoruz. Çemberimize giren, çıkan insanlar oluyor. Sürekli bir alış veriş halindeyiz. Bu ülkede yaşamak zaten zor, bir de maddi-manevi travmaları yaşadınız mı, işte o zaman perişan oluyorsunuz. Bazen kendiniz dışında kimseyle de konuşamıyorsunuz, içinizden konuşup duruyorsunuz. Benim bu durumlarda, umutsuzluğa kapıldığım anlarda sığındığım en önemli insan hala babamdır. Nasıl mı? Babam bana, videoya kaydettiğim 2 saniye boyunca el sallar. Sadece ama sadece 2 saniyeliğine de olsa, o zayıf bitkin ve yaşamdan bıkmış haliyle el sallaması nasıl bir güç kaynağı olur bana anlatamam size. İşte o an kendimi güçlü hisseder, bir toparlarım yeniden.
Ha! Bu arada, babam el sallamayı bana değil, ölmeden 2 gün önce, şuurunun kısa da olsa açıldığı bir dönemde toruna yapmıştı.
Yaşayan ve rahmete kavuşmuş tüm babalarımızın günü kutlu olsun. Yaşayanlara Allah uzun ömürler versin..
Dr Ümit Kuru
19.06.2017 Saat 00:33
Huriye Y.
/ Haziran 19, 2017Sevgili hocam ,vallahi cok duygulandim ..ne mutluki vatana guzel evlatlar yetistirmis bir babanin oglusunuz .BAbanizin ruhu şad olsun ..sızede cook gecmiş olsun!
Nurdan Erdal
/ Haziran 19, 2017Kaleminize sağlık okurken çok duygulandım.