Aslında her gezi yazımı gün ve gün olarak sırasıyla yazarım. Ama bu sefer farklı bir yol seçip, gezinin esas amacını oluşturan farkındalık yaratma kısmı ile, yani Kasımlar Barajı suları altında kalan Darıbükü Köyü ve mermer ocağı işletme izni verilen Çukurca Köyü ziyaretlerimizin yapıldığı 3. günden yazıya başlayacağım. Bu gün benim ve gezi grubu arkadaşlarımızın en çok etkilendiği, duygularımızın darmadağın olduğu gündü.
Darıbükü Köyünde Enerji ihtiyacının karşılanması adına doğanın, doğadaki bitkisi-hayvanı ile yaşamı ve onunla yaşamayı öğrenmiş, kendini ona uydurmuş ve onun sayesinde üretimini yapmış olan yöre insanının yüzyıllardır süre giden yaşamının nasıl darmaduman edildiğini gördük. Öte yandan Çukurca Köyünde yaklaşık 100 hektarlık, jeolojik özelliği olan bir alanda mermer çıkartma için yapılan girişimleri takip ettik. Bu girişimlerin çevreye etki değerlendirme (ÇED) sürecine gelme aşamasını öğrenip umutsuzluğa kapıldık.
Gezi izlenimleri öncesinde kısaca Yukarı Köprüçay Havzası ve Kasımlar Barajı hakkında biraz bilgi vermek, konuyu anlamak için gerekli galiba. Ancak hem gezi öncesi ve hem de gezi sonrası sizlere doğru bilgi verme adına bilgilenmeye çalışsam da ne yazsam eksik kalabileceğini, belki de yanlış olabileceğini baştan kabul etmeliyim. Bu nedenle, çoğunluğu konu hakkında yıllardır yazan sevgili Yusuf Yavuz’a ait, çeşitli yazı ve belgesellerinin linkini aşağıya verdim. Bunlardan da yararlanmanızı isterim.

Yukarı Köprüçay Havzası
Yukarı Köprüçay Havzası, Isparta’nın Sütçüler ilçesi sınırlarında kalan ve yaklaşık 60 kilometrelik bir vadi boyunca uzanıyor. Kuzeyde Aksu, güneyde Çukurca arasındaki bölgenin genel adı. Yani Köprülü Kanyonun kuzey bölgesi. Isparta’ya bağlı Aksu İlçesinin yaklaşık 8 km kuzeyinde yer alan Anamas Dağları’nın güney yamacından doğan küçük dereler, vadiler boyu ilerleyip Ayvalı Çayı adını alıyor. Kartoz Çayı ile birleşip Köprüçay adını alan akarsu, yol boyu diğer yer üstü ve altı sularını da kendisine katarak Antalya Serik yakınlarında Akdeniz’e dökülüyor. Köprüçay adı, Antalya sınırlarındaki tarihi köprüden geliyor. Köy ve belde olarak 26 yerleşimi kapsıyor.
Türkiye Elektrik Üretimi, üretimdeki paylarına göre sırasıyla doğalgaz, hidroelektrik (HES), taş kömürü ve linyit, ithal kömür, rüzgar, motorin ve fuel-oil gibi sıvı yakıtlar, jeotermal, biyogaz ve güneş enerjisi ile yapılıyor. Elektrik üretiminin %70’ini özel sektör karşılıyor. Devlet alım garantili yapılan Hidro Elektrik Santralleri, Türkiye’nin ihtiyacının yaklaşık %34’lük kısmını karşılıyor.
Kasımlar Barajı ve HES hikayesi ise tam Türkiye işi. Baraj, Türkiye’nin 54. büyük Hidroelektrik Santrali. Resmi olmayan rakamlara göre Türkiye’deki HES’lerin tamamı 27000 MWe (Megawatt elektrik) sağlıyor ve Kasımlar HES’in buna katkısı %0.1 civarında. Santral ilk planlanan yere değil, daha ekonomik diye daha aşağılara kurulmuş. Barajın bölgenin jeolojik yapısından kaynaklanan şekilde yeteri kadar verimli olamayacağına dair yazılar okudum.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı planı tamamlanmamış alanda hukuka aykırı biçimde inşaatı başlayan HES projesine ÇED olumlu kararı vermiş. Özel bir şirket tarafından inşa edilen Kasımlar Barajı ve HES projesinin kapsadığı alanın yaklaşık yüzde%70’i orman arazisi. Küçük bir bölümü de hazineye ait. Isparta ve Antalya’ya bağlı toplam 6 köyde yaklaşık bin parsel araziye baraj projesi için EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu) tarafından el konulmuş. İşin ilginci kamulaştırmayı yapması gereken devlet, yöre halkı ile şirketi baş başa bırakmış ve kenardan seyretmiş. Yöre halkından, evlerini ve arazilerini ya verilen küçük bir bedele, ya da kendilerine yapılacak 50-60 metrekare yaşam alanlı TOKİ tarzı evlere razı olarak terk etmeleri istenmiş. Köylüye açıklamalar yapılmadan sadece köyün muhtarı ve ileri gelenleri ile muhatap olunarak konuşulmuş. Mülkiyeti ormana ait olan araziler ise baraj yapımı için bedelsiz olarak devredilmiş. On binlerce ağaç kesilmiş, 5000 kadar ağaç ise sular altında kalmış. Bu konuda ayrıntılı bilgilere aşağıda kaynaklar bölümündeki linklerden ulaşabilirsiniz. Yukarıdaki fotoğraflar Kasımlar Barajı öncesi ve su tutması sonrası Yusuf Yavuz’un çektiği fotoğraflar.
Sabah Kasımlar Köyünde kaldığımız St Paul Yol Pansiyonunda güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra yollara düştük. Önce Kasımlar içinde küçük bir yürüyüş yaptık. Daha önce iki kez kaldığım bu köyde çok sevdiğim eski bir kahve vardı. Ogün kapalıymış. Güzelim kahvesini içemedik. Kasımlar’ı kısacık da olsa turladık.
Daha sonra ise Darıbükü’ne doğru yola koyulduk. Kasımlar ile Darıbükü arası 11 km kadar. Yol bir yerden sonra Köprüçay’a paralel olarak devam ediyor. Yol kenarları Karaçam ve Kızılçam ağaçları ile kaplı. Köprüçay iyice cılız akıyor.
Darıbükü’ne gelmeden önce Kasımlar Barajı Regülatörünün bulunduğu yerde mola verdik. Sevgili Yusuf bize barajın hikayesini orada anlattı. Bu hikayeyi sonradan Darıbükü’nde konuştuğumuz köylülerde doğruladılar.
Baraj 2011 yılında projelendirilmiş ve 2012 yılında da inşaatına başlanmış. Kasımlar Barajı, Kasımlar I, Kasımlar II ve Değirmenözü Hidroelektrik Santralleri Projenin tamamını oluşturuyor. Bu proje özel bir şirkete verilmiş. 49 yıllığına işletim hakkına sahip şirketin ürettiği elektriğe devlet alım garantisi vermiş. Bu projeden Manavgat’a kadar az çok her yöre ve yöre insanı etkilenmiş ve etkilenecek. Ancak en çok da bir zamanlar 85 haneli olan Darıbükü Köyü etkilenmiş. Başlangıçta “80 metre yükseklikte olacak, evler sular altında kalmayacak” dense de sonradan yükseklik 105 metreye çekilince evler, bağ bostan, köy camisi, okulu ve sağlık ocağı sular altında kalmış.
Köylüye ait ev ve arazi “Acele Kamulaştırma” denen bir yöntemle kamulaştırılmış. Bu yöntem yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda uygulanan bir durum aslında. Köylü ne olduğunu anlayamadan şirketin dayattığı satın alma koşullarına razı olmak zorunda kalmış.
Bir yandan barajın dolmaya başlayan suları yüzünden yükselen su seviyesi ile yüzyıllardır devam eden bir yaşam tarzının değişmesinin yarattığı travma, bir yandan malını şirkete devretmediği zaman devletin takdir edeceği para ile zarara uğrayacağı iddialarının yarattığı korku ile bir kısım köy halkı malını şirkete satmış. Bir kısım köylü ise kamulaştırma istemeyerek eski evlerinin yerine ev yapılmasını istemiş ve kendilerine Hümmet, Arpa Düzü Mevkiinde depreme dayanıklı konut yapılmasını kabul etmiş.
Anlatılanları Yusuf Yavuz ağzından dinledikten sonra Darıbükü’ne, yeni yapılan konutlarda oturan köylülerle buluşmaya gittik. Yoldan geçen aracımızın ve karşı yönden gelen araçların toprak yoldan çıkarttığı toz bulutu çok yoğun. Köylüler bu toz bulutunu 5 yıldır çekiyorlarmış. Bir hekim olarak bu tozun, bu köyün çoğu yaşlı olan insanlarının, zaten var olan solunum problemlerini arttırmasını beklerim.
Bu arada bir konteyner önünden geçtik. Bize bunun köyün camisi olduğu söylendi. Önce inanamadık. Ama eski köyün camisi sular altında kalınca köylüye geçici olarak bu konteyner, cami olarak verilmiş. Geçici dense de uzun süredir köyün camisi bu konteyner olmuş.
Bizi Darıbükü tabelasının altında köyün bir zamanlar kalaycısı olan Sefer Cengiz bey karşıladı. Onu da araca alıp aşağıya yeni yapılmış konutlar arasında bulunan evine gittik. Konutlar bildiğimiz TOKİ evleri. 360 mt² alana, 50 m² tabanlı iki katlı küçük konutlar yapılmış. Tahmin edeceğiniz gibi evin ahırı yok ve dolayısıyla bir zamanlar her evde en az birkaç tane küçük-büyük baş hayvan da pek kalmamış. Zaten köylünün hayvancılık yapmasını da pek istemiyorlarmış. Hemen her evin önünde bir tamirat var. Bazı bölümlere ev sahiplerinin kendileri, imkanları seviyesinde eklenti yapıp alan kazanmaya çalışıyorlar. Etraf sanki bir şantiye alanı.
Sefer bey ve eşi bizleri o küçük, onlar için pek eğreti duran evlerinde ağırladı. Önce yaşanan süreci birinci ağızdan yani olayların tam içinde olan kişilerden biri olarak ondan dinledik. Daha önce Yusuf beyden dinlediklerimizi, bir kez de onun ve eşinin ağzından duyduğumuzda daha çok üzüldük. Bir zamanlar yüzlerle diye söz ettiği keçileri, tavukları kalmamış. Evlerinin önlerinde, arkasında olan küçük ama kendilerine yetecek kadar ürün aldıkları bahçeleri de yok artık. Kalay atölyesi kalmadığı için buradan gelecek bir kazancı da yok artık Sefer dayının. Olsa da kime, ne yapıp gelir elde edecek! Köyde her evde olan dokuma tezgahları kalkalı çok olmuş ama olsa da burada, bu evde çok komik dururdu doğrusu. Adına devlet deyin, şirket deyi, sistem sanki bu insanlara “bu bölgeden gidin” diyor.
Bu fakir ama gönülleri zengin insanlar bizlere hemen bir yer sofrası kurdular. Allah ne verdi ise paylaştılar bizlerle. Sunulan gönül yemeğini hepimiz aynı tencerelerden kaşıkladık. O sofra hepimize en lüks lokantadaki yemekten daha güzel, en özel insanlarımızla karşılıklı yediğimiz yemek ortamından daha samimi geldi. Bu bölgeye yöre halkı geçmişten beri “Hızırlar Diyarı” demiş. Onlara göre dışarıdan gelen her misafir insan kılığına girmiş Hızır olabilir. Bu nedenle misafir en iyi şekilde ağırlanmalı ve konuk edilmeli. Biz de o fakirhanede bu konukseverliği gördük, onlara dokunduk.
Bir ara dışarı çıktığımda sonradan adının Hamit olduğunu öğrendiğim ve tek yanı felçli ve bastonla yürüyen köyün diğer bir sakini yanıma geldi ve oturdu. “Amca nereden geldin?” dedi. Ben de “İstanbul’dan, dert yükünüze ortak olmaya geldik” dedim. “O zaman gel sana evimi göstereyim. Bak dertlerimizi gör” dedi. 50 metre ötedeki evini gösterdi.
Evin arka istinat duvarı yakın zamanda gelen sel nedeniyle çökmüş. Onu gösterdi. “Daha yapmadılar, paramda yok yaptıramıyorum” dedi. “Ne güzel yeni ev yapmışlar sana” dedim. “Yok” dedi, “Neresi güzel?” “Eski evimi gez, anlarsın farkı” dedi. Sefer dayıdan dinlediklerimi ilavelerle o da anlattı.
Sıra, köyde bulunan 85 hanesinden 30 tanesinin sular altında kaldığı eski köy ziyaretine gelmişti. Yukarıdan sular altında kalmış ağaçlar ve evler ile eski Darıbükü köyünün görüntüsü, biraz evvel dinlediğimiz yaşanmışlık öyküsü ile daha da hüzün verici bir hal aldı. Yusuf bize, eski köye inmeden Türkiye’de ilk idam edilen kadın olan Fatmana’nın mezarının da sular altında kaldığı yeri gösterdi. Taylak lakaplı Ümmüşani adlı kadının kocası ile evlenebilmek uğruna, bu kadını öldüren 3 kadının öyküsü çok çarpıcı. Buna ait ayrıntılı bilgiyi aşağıdaki linkinde bulabilirsiniz. Milli mücadele sonrası savaştan Darıbükü köyüne dönen erkeklerin sayısı bir elin parmakları kadarmış. Dul kalan kadınlardan 3 tanesi planlayarak ve muhtemelen Taylak kadının kocası ile de anlaşarak kadını öldürmüşler. Cesedi de Köprüçay’ın sularına bırakmışlar. Amaç kadının kocası ile aralarından bir kadının evlenmesiymiş. Ceset kıyıya vurunca cinayet ortaya çıkmış ve suçu tek başına üstlenen Fatmana 1931 yılında idam ile cezalandırılmış. Taylak kadının mezarı ise Köprüçay kenarına yapılmış. Bu mezar, baraj su tutunca sular altında kalmış. Yani yıllar sonra Taylak kadın tekrar Köprüçay’ın suları altında. Bu köyün her yeri geçmişte de, bugün de sanki dram öyküleri ile dolu.
Eski köye ulaşmak bile büyük bir çaba gerektiriyor. Sular altında kalmamış birkaç evde yaşamaya devam edenlere eziyet olsa gerek.
Köyün o eski, dokunsan yıkılacak gibi duran ama bir o kadar da sevimli, yeşillikler içindeki evleri, yukarıda gezdiğimiz evler yanında kesinlikle daha tercih edilebilir gözüküyor. Evler sanki, kendilerinden ayrılmış köylüye küskünler. Daracık sokaklarda yürüdük. Baraj sularına en yakın, ama suları altında henüz kalmamış son eve kadar gittik.
Bazı basamakları düşmüş merdivenlerinden eve çıktım. Evin kapısı bile sanki hayat dolu. Kapı girişi üstünde birkaç fotoğraf var. Bir tanesi aileye ait olsa gerek. Bir tanesi ise Emel Sayın’ın fotoğrafı.
Baraj altında kalmış evleri ve ağaçları son kez fotoğraflayarak Darıbükü’nden ayrılmak üzere aracımıza bindik.
Bizi gelişte karşılayan Sefer dayı, gidişte de el sallayarak uğurladı.
Buradan, bu güzel yaşlı ve hüzünlü insanlardan ayrılırken duygularımız karmakarışık. Günümüz enerji ihtiyacının, geçmişin izlerini ve yaşam tarzını ortadan kaldırdığı Darıbükü Köyü’nden, yaklaşık 100 hektarlık bir alanda mermer çıkartma amacı ile verilen izinin doğayı yok etmeye aday olduğu bir başka yere, Çukurca Köyü’ne doğru yola düştük. Yolda Kasımlar Barajından bırakılan can suyu denen cılız suyu da, baraja girmeden önce kendi halinde ve özgür iken gürül gürül akan ve Köprüçayı besleyen küçük dereleri de gördük. İnsanoğlunun doğaya hakim olmadaki bencilliği korkunç gerçekten.
Darıbükü Köyü ile Çukurca Köyü arası yaklaşık 35 km ve 1 saate yakın sürüyor. Yol boyu doğa o kadar güzel ki. Ardıç, Ahlat, Karaçam ve Kızılçam ağaçları içinden gidiyorsunuz. Bir de baharın gözü yoran yeşili, yolu daha da zevkli hale getiriyor.
Çukurca Köyü halkı da, Darıbükü örneğinden hareketle mermer çıkartılmasına, madene pek hevesli değil. Yusuf Yavuz ve ekibinin çabaları sonucunda yakın zamanda çevre ile ilgili keşfe gelinmiş. Şimdilik durmuş işler ama yarın ne olacağı belli değil tabii ki.
Burası karstik yapıda taşların, zaman içinde rüzgar ve suyla şekillendiği çok özel bir yer. Bu mevsim yeşille birlikte her birini doğanın yonttuğu taşlar o kadar güzel görüntüler veriyor ki! Böyle bir alanı korumak, kollamak aslında tek amaç olmalı.
Çukurca Köyünde bu özel alanda uzun süre gezdik. Aslında buradan Beydilli Köyü adlı başka bir özel köye daha gidilebilir. Arkadaşlarımın da burayı görmelerini çok arzu ederdim. Biz geçen senelerde oraya ancak traktörle çıkabilmiştik. Aklınızda olsun, buralara kadar gelen gezgin, mutlaka Beydilli Köyünü de ziyaret etmeli. Beydilli Köyü masalsı bir yer. Aşağıdaki linkten buraya daha önce yaptığımız geziyi okuyabilirsiniz (https://gezekalin.com/2014/06/04/toroslarda-baharkasimlar-koyu-beydilli-koyu/)
Evet sanal Gezgin arkadaşlarım..
Farkındayım, bu yazı epey uzun oldu. Ama bu gezinin esas konusu günümüz modern yaşamın getirdikleri yanında bizlerden, yöre halkının yaşamlarından, gelenek ve göreneklerinden ve hatta gelecek nesillerden neler götürdükleri konusunda, Darıbükü Köyünden hareketle, bir fikir edinmek ve yerinde olayı görmekti. Bu aslında doğaya nasıl hoyrat davrandığımızın, doğa ile bütünleşmiş insan, hayvan ve bitki gibi canlıların nasıl etkilendiğinin paylaşılmasıydı.
Son olarak aşağıdaki tabelanın fotoğrafını paylaşmak istiyorum. Bu tabela Darıbükü’nde HES yakınındaydı. Burada ağacın bırakabilecek en güzel miras olduğu yazıyordu. O zaman soru şu olmalı: Bu söze inanıyor mu tüm insanlarımız ve ona göre davranıyor mu gerçekten?
Gezekalın, doğayla kalın ve onu gerçekten koruyun..
Lütfen duyarlı olun…
Dr Ümit Kuru
09.05.2017 Saat 01:34
Kaynaklar:
http://www.atlasdergisi.com/gundem/trajikomik-bir-baraj-hikayesi.html
http://www.enerjiatlasi.com/elektrik-uretimi/
https://www.evrensel.net/haber/104907/once-baraji-sonra-planini-yaptilar
http://odatv.com/bir-vadiyi-tarihten-silmenin-bedeli-kac-para-2704111200.html
http://odatv.com/hes-yapanlar-bu-ismi-hicbir-zaman-unutamayacak-0202121200.html
http://odatv.com/koyluler-bakanliga-dava-acti-muhtarlar-bakanlik-yaninda-yer-aldi-0701131200.html
http://odatv.com/o-proje-durmazsa-yok-olacak-1012151200.html
http://odatv.com/5-binden-fazla-agaci-bogdular-0206161200.html
http://odatv.com/once-hes-sonra-da-sel-vurdu-3006161200.html
http://odatv.com/hayalet-koyde-adalet-isyani-1907161200.html
http://odatv.com/hes-yuzunden-koyunun-sulara-gomulmesini-boyle-izledi-1810161200.html
http://odatv.com/analitik-isiktan-yoksun-iddialar-toplulugu-0701171200.html
http://odatv.com/acilan-yuzlerce-baraj-ve-hes-elektrik-krizine-neden-care-olamadi-0501171200.html
http://odatv.com/o-barajlar-calismiyor-0607151200.html
http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/daragacindaki-ilk-kadinin-82-yillik-sirri-haberi-63560