Gezi Tarihi: 27.10.2010
Sabahleyin kararlaştırdığımız gibi erkenden kalktık. Bu güzel otelin bahçesinde bir tur atıp, deniz kenarına geldik. Ama deniz, Karaipler olmasına rağmen, ne beklediğim berraklığa, ne de maviliğe sahip. Sözümüz söz diyerek suya girdik ama herkes girmiş olmak için denize girdi diyebilirim. Alternatif olarak otelin havuzu çağırınca, denizden çıkan ekip doğruca havuza daldı. Arkasından güzel bir kahvaltı ve yeniden otobüse biniş.
Bugün programda Rio Dulce Nehri’nde 1-1,5 saat kadar sürecek olan bir tekne gezisi var. Rio Dulce, Guatemala’nın en büyük gölü olan Izabal Gölü’nü, denize boşaltan bir nehir. İspanyollar bu nehre, sularının tatlı olması nedeni ile “tatlı nehir” anlamında Rio Dulce demişler. Bugün çoğu yerde gözlenen ekolojik kirlilik buralarda halen gözükmüyor ve inşallah gözükmez.
Kaldığımız otel Puerto Barrios bölgesinde. Hemen otelin yanındaki küçük limana yanaşan 2 adet tekneye bölündük ve nehir gezimize doğru hareket ettik. Önce Livingston’a vardık, sonra da Rio Dulce Nehri’ne girip asıl seyahatimize başlamış olduk.
Nehir çok temiz gözüküyor ve etrafta balıkçıllar, pelikanlar, karabataklar ve daha bir çok kuş türü gözleniyor. Nehirden yukarıya gittikçe etrafın yeşili de artıyor. Nilüferlerle kaplı bir bölümü geçince teknelerimiz durdu.
Çevremiz bir anda, küçük ellerine uygun küçük kürekleri ile çektikleri küçük tekneleri içinde satış yapan çocuklarla sarıldı. Sattıkları objeler arasında deniz kabukları, küçük kabuklardan kolye ve bileklikler, kurutulmuş deniz yıldızları vardı. Kendileri ve küçük tekneleri o kadar güzel gözüküyorlardı ki, buralara kadar gelen tüm gezginlerin bu deneyimi yaşamalarını isterim.
Nehir gezisine devam ederek Castillo San Felipe de Lara (San Felipe de Lara Kalesi) nın surlarının önünden geçtik. Burası 1652 yılında yapılmış olan bir kale. Kalenin yapım amacı bölgeyi sömüren İspanyolların, İspanya’ya malları yollamak için kullandıkları bu limana saldıran korsanlara karşı koymakmış.
Daha sonra ise ince uzun bir köprü altından geçtik ve gezimizin sonlandığı limana yanaştık. Burada bulunan bir kafede soluklanıp yola devam etmek amacı ile otobüsümüze bindik. Sonraki hedefimiz 79 km ötede bulunan Quirigua Antik Kenti.
Quirigua Antik Kenti’nin tarihi, diğer yakındaki bir Maya kenti olan Copan ile çok yakından ilgili. Bir zamanlar burası Copan kentinin hükümranlığı altında yaşarmış. Ancak günün birinde Kral Cauac Sky kendisini yöneten Copan Kralı 18 Rabbit’i savaşta yeniyor ve esir ediyor. Daha sonra ise kafasını kestiriyor ve zaferini cümle aleme ve sonraki yıllara aktarmak içinde burada bulunan dev dikilitaşlara yazdırıp, diktiriyor. Bu dikilitaşlar yüzünden de bu antik kent 1980 yılından beri, Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi içinde yer alıyor.
Bu bölgede bu kadar çok dikilitaş olması da sebepsiz değil. Bu bölgede çıkan kahverengi kumtaşını çıkartması kolay ve hava ile temas sonrasında ise daha da sertleşiyor. Ayrıca burada bolca yeşim taşı da çıkartılmış.
Bu alanı 1900’lü yıllarda United Fruit Company adlı Amerika Birleşik Devletleri kaynaklı bir şirket satın alıp muz ağacı ekiyor. Uzun yıllarda buna devam ediyor ve dünyanın en büyük muz üreticisi oluyor. Gezimiz sırasında da fark ettik ki, aslında bu antik kentte daha çok çıkartılacak eser olmalı ama yandaki muz tarlası buna engel gibi duruyor. Gezi sonrasında otobüsle geri dönerken, otobüsümüzün durdurulup yürüyen çengellere asılı haldeki muz dallarının önümüzden geçişini seyretmek çok ilginçti.
Gelelim antik kente. Bu kentin en önemli özelliği dikilitaşları. Alan yemyeşil durumda. Küçük ve düz bir piramidi tırmanınca, arkada kutsal top oyunu (pelotte) sahasını fark ediyorsunuz. Bu düzlükte oturan bir grup bayan gördük. Yanlarında palalar, ellerinde bulunan defterlere bir şeyler çiziyorlar. Meğerse bu bayanlar öğrenci olup, oraya da ödevleri için gelmişler. Yanlarındaki palalar ne işi için pek anlamadım ama onlarla da bol bol fotoğraf çektirdim.
Sonrasında otobüsle Guatemala’nın başkenti olan Guatemala City’e doğru yola koyulduk. Yol epey uzun, 196 km’yi bulacak. Yolda bir öğle yemeği yedik.Sonra da gecenin bir vakti Guatemala City’deki otelimize vardık. Artık hoşaf gibiyiz hepimiz.
Bu yolculuklar bizi epey hırpalıyor. Ama geziyoruz, ne demişler “ önemli olan varmak değil, yollarda olmak”. Yani şeytan azapta gerek..
Gezekalın ve Aydınlık kalın…
Dr Ümit Kuru
İlk yayın tarihi: 06.12.2010 Saat 00:23
Gözden geçirilmiş son basım tarihi: 21.11.2016 Saat 23:53