MEKSİKA:SAN CRİS DE LAS CASAS-SAN JUAN CHAMULA KÖYÜ-AQUA AZUL

Gezi Tarihi 21.10.2010

IMG_8511.JPG

Gecelediğimiz ve Kolonyal dönemden kalma şirin otelde üşüdük ve ısıtıcıyı yakmak zorunda kaldık. Ancak ilk defa bu sabah dinç uyandık. Kahvaltı sonrasında San Cristobal de Las Casas’ın meşhur Pazarına doğru yürüyüşe çıktık. Bu Pazar, civarda oturan köylülerin ürünlerini getirip sattıkları oldukça büyük bir Pazar. Yiyecekten, giyeceğe, canlı hayvana ve çiçeklere kadar ne ararsanız bulabiliyorsunuz. Dün gece gezip, akşam ışıkları altında gezdiğimiz ve fotoğrafladığımız bu şehri günün ilk ışıkları altında ve trafiğe kapalı olan caddesi boyunca görmek de ayrı bir güzellikti.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Pazara daha girişte ilk Peso’ları harcadık, yani dakika bir, gol bir.. Pazarın girişinde hiç görmediğim renklerde Gala çiçeği (Zantedeschia) satan bir kadından renk renk çiçek köklerinden satın aldık. Eminim kadın şaşırmıştır, bir anda tüm malları neredeyse bitti. Ben beyazından, pembesinden, kırmızısından ve turuncusundan olmak üzere 4 adet Gala çiçeği kökü aldım. Onları bir heves İstanbul’a da getirmeyi başardım ama bir sorun var; Violetta ya göre bu çiçeğin sadece beyaz rengi varmış, diğer renkler ise boya imiş. Galiba aldatıldık. İstanbul’a gelir gelmez saksıya diktim, bakalım ne çıkacak?

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Meksika’ya giderseniz bu Pazarı asla atlamayın. Tüm gezide çok sayıda Pazar gezdik ama en iyi yerel Pazar örneği, San Cristobal de Las Casas’da olanıydı. Pazarda satıcı olan yerlilerin fotoğraf çektirmekten hoşlanmadıklarını söylediler. Gerçekten ya yüzlerini kapatıyorlar ya da arkalarını dönüyorlar. Ama ağızlarındaki altın dişleri ile koltuklarının altlarında taşıdıkları tavukları, horozları ile tipik şapkaları ile fotoğraf için o kadar çekiciler ki. Biz de birazcık saygısızlık ederek ya çaktırmadan göbekten (artık neresine rast gelirse!) veya birimizin alışverişi sırasında, diğerlerinin fotoğraf çekmeleri gibi taktikleri denedik. Bu konuda Naime, makinesinin özelliği sayesinde şanslıydı. Çok güzel kareler çekebilmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

San Cristobal de Las Casas’da Pazar alışverişi sonrasında Palenque‘e doğru yola düştük. Bugünkü otobüs yolculuğu 200 km kadar sürecek. Ama iki yere uğrayacağız; bir tanesi San Juan Chamula Köyü, diğeri de Aqua Azul Şelaleleri.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

San Cristobal de Las Casas’dan 10 km sonra ilginç bir köye geliyorsunuz; San Juan Chamula. Burada Mayaların Tzotzil grubu yaşıyor. Bu insanların giyinişleri burası için tipik ve özel. Erkeklerin üzerinde koyun postları var ve başlarında ise kovboy şapkaları. Kadınlarda başlarına özel bir şapka takıp, yerel bir elbise giyiyorlar. Bu köy, Meksika içinde otonom bir idareye sahip ve dışarıdan asker veya polis gücü olmadan kendi kolluk kuvvetleri varmış. Orada iken buna dikkat etmemiştim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burasının özelliği ise özgün Kilisesi. Bu kilisenin özelliği, içinde Katolik çağrışımlar barındıran Animist bir tapınma şeklinin yapılması. Daha sonra bir kilisede daha örneğini görmekle birlikte, burada gördüğümüz tapınma biçimi hepimizi çok etkiledi. İçeri de fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Öyle göbekten, yandan çekim filan yapmaya kalkmayın. Yakalanırsanız fotoğraf makinenize el koyuyorlar, dahası 2 gün de hapis cezası var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

İnsanların ibadet için içeriye girmelerini seyretmek bile ilginç. Havai fişekler atarak, davul zurnalar çalarak içeriye giriyorlar. Önde dua ettirecek olan bir din adamı, arkada onu takip eden ve dua veya şifa bulmak için gelen köylüler oluyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu Kilise 16. yüzyıla tarihleniyor. İspanyollar dinlerini Mayalara kabulde güçlük çekmişler, Mayalarda Hristiyanlığı kabullenmemeye çalışmışlar ve kendi yorumlarını katmışlar. Bunun en tipik örneğini göreceğiniz yer bu kilise . Kilisenin içinde sıra, sandalye cinsi herhangi bir oturak yok. İnsanlar yerlere serilmiş çam yaprakları üzerine oturuyorlar, yerlerde mumlar yakılıyor. Kiliseye ibadete gelenlerin başındaki din büyüğü kabul ettikleri sahte doktorlar (şifacı) ise şifa arayan inananların nabızlarını tutarak hastalıkları (kötülük veya şeytan nerede tanısı) ile ilgili tanıda bulunarak çözümlerini öneriyorlar. Çözüm olarak renkli mumları yaktırmak, çiçek sunmak, kolalı içkileri veya mısır alkollü içecekleri içip geğirterek kötülüğü içinden çıkartmak gibi yolları kullanıyorlarmış. Bazen kilise içinde, içine kötü ruhları hapsettikleri tavuğun boynunu kırabiliyorlarmış. Bu kilisenin başrahip ayarı din adamı var ve belirli bir süreliğine kilisenin başında kalıyormuş.

https://www.youtube.com/watch?v=PVCKjT-fPDc

Burada fotoğraf çekemeyip, ortamı sizlerle paylaşamadığıma çok üzgünüm. Tütsü kokuları, mumların titrek ışıkları ve yükselen ince dumanları, gruplar halinde dağılmış olarak oturan köylülerin, başlarında bulunan din büyüklerinin dudaklarından dökülen sözcüklere kilitlenmiş bakışları, bazı grupların müzik eşliğinde bu ibadeti yerine getirmesi, yerlere serpilmiş çam yaprakları ve bütün bu mistik görünümü bozan Coca Cola şişeleri görülmeye değerdi doğrusu. Yukarıdaki video bana ait değil. İnternetten buldum ve bağlantısını verdim. İlginç gelecektir.

Kilisenin duvarlarında giysili şekilde kutsal heykeller bulunuyor ve belirli zamanlarda bu giysiler değiştiriliyor. Bir başka ilginçlikte Vaftizci Yahya’nın, Hz İsa’dan daha büyük bir din adamı olarak görülmesi. Hz İsa’nın çarmıha gerilmesi ve o kadar eziyete karşı kendine bile hayrı olmaması onu Mayaların gözünden biraz düşürmüş. Vaftizci Yahya’nın koyunları nedeni ile koyunu kutsal kabul ediyorlar ve tüylerini kırpıyorlar ama etlerini yemiyorlar. 

Kilise çıkışı artık adetimiz olduğu üzere Pazar gezimizi de yaptık, sonra da otobüse binip Palenque’e doğru yola çıktık.

IMG_8486.JPG

Yol boyu kısa bir mola verdikten sonra bugünün diğer aktivitesi olan Aqua Azul Şelalelerine doğru yol aldık. Yol boyunca çok yerde “Zapatista” yazılarını ve yıldız işaretini görüyoruz. Yolumuzun üzerindeki bu yerler, adını Meksika Devriminin (1910-1920) lideri olan Emiliano Zapata’dan alan ve kendilerini Zapata’nın ideolojik mirasçıları ve emperyalizme karşı beş yüz yıldır süren yerli direnişin varisleri olarak gören devrimci bir grup olan Zapatistlerin hakim olduğu bölgelermiş.  Liderleri olan Subcomandante Insurgente Marcos’un (eski liderleri Emiliano Zapatista’ya Commandante denmesinden ve ona karşı saygısından dolayı kendisi Subcommandante lakabını kullanıyormuş) yüzünde sürekli olarak maske bulunduğundan, liderlerini tanıyan da yokmuş. Bu bölgede hemen her yerde Ninja veya kar maskeli bez bebeklerden oyuncaklarını da gördük.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Tam da Aqua Azul Şelaleleri’ne yaklaşıyorduk ki otobüsümüz yolun ortasında durdu. Otobüsün önünde neredeyse yol boyu uzanan kocaman çivili bir tahta ve bu tahtayı iki ucunda bulunan iplerle tutan, yolun iki yakası boyunca dizilmiş köylüler gördük. Bu köylüler meğerse otobüsün önünü kesmişler ve kendileri de Devrimci Zapatistalar oluyorlarmış. Sağdaki soldaki adamlara bakınca bu adamları pek teröristliğe uygun görmedik ama boylu boyunca çivili tahta yol ortasında duruyor. Bizim şoför Rafael adamlarla sıkı bir konuşma yapmaya başladı. Meğerse vereceğimiz paranın konuşmaları yapılıyormuş. Sonunda 20 USD karşılığı bir para ile yol ortasındaki tahtayı kaldırdılar. Sevdim ben bu teröristleri vallahi!

IMG_8543.JPG

On dakika sonra Aqua Azul Parkının girişinde, Meksika hükumetinin resmi görevlileri paralarını aldılar ve parka girdik. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Aqua Azul Şelaleleri, Chiapas Dağları’nın doruklarından gelen suların, kilometrelerce uzunlukta şelaleler sırası yapması ile ortaya çıkan doğa harikası bir yer. Türkuaz renkte sularda bazı yerler yüzmeye müsait deseler de, biz ancak dizlere kadar derinlikte sulara denk geldik. Bununla birlikte ortam çok güzeldi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Gecikmiş bir öğle yemeği yedikten sonra Palenque içinde konaklayacağımız otele vardık. Burası da doğanın içinde ve doğayı bozmayan bir oteldi. Belli çevre çok güzeldi ama gecenin karanlığı çökünce çevrede pek bir şey göremedik. Çevreyi görmek yine sabaha kaldı. O da erken olan kalkış saatimizden de erken kalkmamıza bağlı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yarın Palenque gezisi var.

Gezekalın ve aydınlık kalın…

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi 14.11.2010 Saat 01.21

Gözden geçirilmiş son yayın tarihi: 30.10.2016 Saat 21:40

IMG_8533.JPG

MEKSİKA:TEHUANTEPEC-SUMİDERO-SAN CRİSTOBAL DE LAS CASAS GEZİLERİ

Gezi Tarihi 20.10.2010

IMG_8376.jpg

Bu gezinin en zor tarafının uzun süren otobüs yolculukları olduğunu daha önce de yazmıştım. Ancak neredeyse Meksika’nın önemli bir bölümünü, otobüs camı arkasından olsa da, görmüş bulunmak  işin zevkli tarafıydı.

tam-ekran-yakalama-27-10-2016-234015Gezimizde bazı şehirlere uğramamızın en önemli nedeni konaklama yapılmasıydı. Uzun süren yolculuk için bu gerekliydi. Tehuantepec’te bu şehirlerden bir tanesiydi. Buradan kara yolu ile Tuxtla Gutierrez’e gidip ve sonrasında 1 saat daha yol yaparak Rio Grijalva Nehri üzerinde bulunan Sumidero Kanyonunda tekne ile bir gezi yapacağız. Sonrasında ise yola devamla San Cristobal de Las Casas şehrinde geceleme yapacağız. Sumidero Kanyonuna kadar 325 km ve oradan da San Cristobal de las Casas a 70 km var. Artık en büyük güvencem kızlar; çünkü nasılsa “tuvalet ihtiyacı” deyip saat başı otobüsü bir benzinlikte durduruyorlar. Bazen kızsam da, ayakların açılması için kısa yürüyüşler iyi oluyor.

tam-ekran-yakalama-27-10-2016-233624

Gezeceğimiz yerler Chiapas eyaleti içinde. Chiapas, Meksika’nın güneydoğusunda yer alan bir eyalet ve doğu sınırında Guatemala ile komşuluğu var. Yani sonradan gezeceğimiz Guatemala’ya yakın geçeceğiz. Chiapas antik Maya Uygarlığı kalıntılarına ev sahipliği yapması bakımından tarihi öneme de sahip.

DSC07018.JPG

Chiapas’da, 1994’te Meksika hükümeti ve Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN veya Zapatistalar) arasında yalnızca 11 gün süren bir iç savaş ve devrim yaşanmış. Emiliano Zapata anısına kurulan bu örgüt son dönemde güç kullanmayı bırakmış, oy hakkını reddetme eylemine yönelmiş. Zapatistaların kontrolünde 32 belediye bulunmaktaymış. Bu isyancılarla bizde karşılaştık ve daha sonra anlatacağım çok ilginç anılarımız oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sabah erkenden yola çıktık. Yol beklediğim gibi çok güzel; sırık kaktüsleri yol boyu görüyoruz ama yol çok virajlı.  Tahmin ettiğim gibi kızlar 1,5 saat sonra ilk molalarını istediler. Benzinliğin arkası ağaçlık ve etrafta çok güzel renkli kuşlar var. Güzel sesleri ile konser veriyorlar. Yakalayabildiğimi fotoğraf karemin içine hapsettim.

IMG_8120.JPG

Beş saate yakın bir yolculuk sonrası yemek yiyeceğimiz Chiapa de Corzo adlı küçük kasabaya vardık. Burası şirin bir yer ve koloniyal dönemde yerlilerin ana yerleşim yeri burası iken, İspanyolların yerleşim yeri yakındaki San Cristobal de Las Casas şehriymiş. Chiapa de Corzo da meydanda 1562 yılında yapılan ve İspanyollardan kalma güzel bir çeşme var. Yemeği Jardines de Chiapa adlı bir restoranda yedik. Güzel bir mekan ve güzel bir yemekti.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yemek sonrası otobüse doğru yürüyüş yaparken ilerden gelen insan kalabalığı dikkatimizi çekti. Meksikalılar her şeyi protesto ediyorlarmış ya, o eylemlerden biri sandık. Ama sonradan anladık ki bu ölüler bayramı için bir yürüyüşmüş. Bol bol poz verdiler ve bizi takip edin anlamında bir takım hareketler yaptılar ama acelemiz var kanyona yetişeceğiz. “İlk defa Meksikalılar yüzlerini çevirmeden poz veriyorlar, biz de ayrılmak zorundayız. Bizdeki şansa” bak dedim içimden.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonrasında Sumidero Kanyonuna gittik. Rio Grijalva Nehri, üzerine baraj kurulmadan önce daha da yüksek ve çılgın akan bir nehirmiş. Ama üzerine kurulan barajla su seviyesi alçalmış. Buradan sağlanan elektrikte, ülkenin en önemli kaynağıymış. Tekne turunun başlangıcından baraja kadar 35 km var.

IMG_8223.JPG

Tekneye biniş noktasında önce can yeleklerimizi giydirdiler. Sonrada tekneye bindik. Yaklaşık 2 saatlik bir tur alacağız. Tekne çok süratli. Programda burada timsahları filan göreceğiz yazıyor ama benim pek beklentim yoktu.  Daha 10 dakika olmadı tekne durdu” sağda timsah var” dendi. Gerçekten sahilde miskin miskin güneşlenen bir tane vardı. Bunu oraya konu mankeni olarak koydular diye düşünürken, etrafta timsahların kaynadığını fark ettim.  Bu meretleri hiç sevmem, fotoğraf çekerken de kendimi kaybediyorum, “bir düşersek yandık” diye düşünmeye başladım.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Akbabalar, pelikanlar, balıkçıllar tanıdığım hayvanlar. Ağaçlarda ise maymunlar var. Burası tam bir cennet (timsah kısmı hariç). Kanyonda duvarların yüksekliği yer yer 1000 mt yi buluyormuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Harika manzaralar var. Hele bir de gezinin sonunda mini bir çağlayana rastladık ki, sormayın gitsin! Su o kadar yüksekten akıyor ki, yere değmeden su buharı haline geliyor. Sumidero Kanyonu iyi bir gezi noktası oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra otobüse doluşup San Cristobal  de Las Casas’a doğru yola çıktık. Akşam üstüne doğru otele vardık. Otelin ismi Hotel de Monica. Şehir, 2100 mt rakımda olduğundan gece üşüdük biraz ama severim ben bu tip otelleri. Kolonyal dönemde kalma şirin bir oteldi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Otobüs şehrin dar olan bu kısımdaki bölümüne giremediğinden otele biraz yürüdük.  Hemen dışarı çıkıp bu güzel şehri yemek zamanına kadar tanımak istedik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

San Cristobal de Las Casas 1528 yılında İspanyollarca kurulan bir şehir ve şehrin ismi, azizi olan Saint Christophe veya Barthelemy de Las Casas’dan geliyor. Şehrin en önemli yerleri Katedrali, Zocalo Meydanı ve pazarları hariç her gün açık olan Pazar yeri. Her türlü yiyecek ve giysinin civar köylülerce getirilip satıldığı bu meşhur pazarı yarın gezeceğiz. Şehrin bir özelliği de amber ile meşhur olması. Buradan çıkartılan amber ve ondan yapılan takılar çok meşhur.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Katedrali sağınıza alıp Pazar yerine doğru yürüdüğünüz cadde bana çok güzel göründü. Hem o akşam ve hem de ertesi gün bu caddeyi bir güzel gezdim. O gece bir kafeye oturup bir şeyler içelim dedik ama hava iyice soğudu biz ise öğlenki tekne kıyafeti ile oturuyoruz. Otele dönüp bir güzel yemeğimizi yedik sonra da cumba yatak.

Gün zorlu ama bir o kadar zevkliydi. Yarına Allah kerim..

Gezekalın, Aydınlık kalın…

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi: 13.11.2010 Saat 02:42

Gözden geçirilmiş son yayın tarihi 28.10.2016 Saat 00:51

IMG_8377.jpg

MEKSİKA:OAXACA-MİTLA-TEHUANTEPEC GEZİLERİ

Gezi Tarihi: 19.10.2010 

IMG_7989.JPG

Artık alıştığımız ve tüm gezi boyunca da uygulayacağımız gibi o sabah da erkenden yollara düştük. Hedefimiz yarım saat kadar öte de olan Santa Maria del Tule’deki Tule Ağacı. Bu ağaç herhangi bir ağaç değil. Tam 2000 yaşında olduğu düşünülen bir ağaç. Ağacın boyu 58 metre ve gövde çapı ise 14 metreymiş. Bu ağaç, neredeyse, çevresinde yaşanan milattan sonraki tüm tarihe şahit olmuş olan bir ağaç! Acaba onu kim dikmiştir ve nasıl bu güne kadar gelebilmiştir?

adsız.JPG

Sabah 08:30 gibi Tule ağacının yanındaydık. Gerçekten çok heybetli bir servi (selvi) ağacıydı. Fotoğraf karesine ağacın tümünü sığdırmam için epey gerilere gitmem gerekti.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bugün bir kilisenin bahçesinde kalmış olan bu anıtsal ağacın tek bir gövdeden değil de, birkaç gövdenin birbirlerine füzyonu sonunda ortaya çıktığı ileri sürülse de, 2005 yılında yapılan DNA testlerinde ağacın tek bir gövdesinin olduğu gösterilmiş. General Cortez’in, Aztekler tarafından kendisine tattırılan bir yenilgi sonrası bu ağacın gövdesinde ağladığı rivayet ediliyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ağacın fotoğraflarını çekerken bir küçük kız çocuğu yanımızda belirdi. Bu güzel çocuk elinde tuttuğu ayna ile güneşten gelen ışınları bir lazer pointer gibi ustalıkla kullanıp, ağacın gövdesinde ve dallarında gezdirerek, benzetmek için tam da bir çocuğun hayaline ihtiyaç olacak şekilde, hayvan ve insan şekillerine benzetmeler yapıyordu. Hiç bozmadık! O da uzun uzun anlattı ve bizden de iyi bir bahşişi kaptı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Meksika da olsun, Guatemala’da olsun rastladığım bazı kuşların ya da ağaçların, çiçeklerin renkliliği beni mest etti doğrusu. Afrika lale ağacı olduğunu öğrendiğim bir ağaç, çok ilgimi çekti.

IMG_7912.JPG

Daha sonra bu küçük kasabanın alanında toplanarak otobüsü beklemeye başladık. Bu arada grup boş durmadı ve yeni yeni açılan bir dükkanda, dükkan sahibesi olan yaşlı bayan tarafından ikram edilen greyfurtu büyük bir iştahla yiyerek sabah keyfini de yaptı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Meksikalılar çok cömert ve tatlı yüzlü insanlar. Ülkenin güney kısımlarına doğru indikçe fotoğraf çektirmeyi sevmediklerini belli eden aksilikleri dışında hep yardımsever ve güler yüzlüydüler. Rehberimiz Violetta, halkın fotoğraf çektirmekten hem fişlenme korkusundan (kim bilir bu insanlar neler yaşadılar da hala bu korkuları var) hem de fotoğraf ile özellikle çocuklarının ruhlarının alındığını düşündüklerinden hoşlanmadıklarını ileri sürdü. Bizde mümkün olduğunca izin almadan ya da en azından göstere göstere fotoğraf çekmemeye özen gösterdik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra Mitla Antik Kentine gittik. Oaxaca ile Mitla antik kenti arasında 50 km civarında bir yol mevcut. Önceleri Zapoteklerce kurulan ve dini bir merkez olan bu antik şehre girmeden önce ilk dikkatimizi çeken şey, kaktüslerle yapılan çitler oldu. Bu sırık kaktüsler kopartılıp, birkaç gün dışarıda bekletildikten sonra yeniden dikilince köklenirlermiş. Antik şehrin neredeyse dört yanı bu kaktüslerden yapılma çitlerlerle kaplıydı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bugünkü kalıntılar, İspanyollar gelmeden 200-300 sene önce burada yerleşik olan Misteklere ait. Mitla Antik Kentinin önemi, geometrik şekilde renkli mozaiklerle kaplı olan tek antik alan olması. Ayakta kalan en sağlam yapı, içinde altı adet sütunun bulunduğu bina ve geometrik şekillerdeki mozaiklerin bulunduğu Saray kısmı. Mitla Antik Kentinde kazıları yapan Leopoldo Batres bir arkeolog değil. Ancak 1901-1902 yılları arasında Mitla Antik Kenti kazılarını yapmış. Rehberimizin dediğine göre Batres kendisini ölümsüzleştirmek üzere adını duvarlara kazımış. Ne ilginçtir ki aynı amca bir arkadaki duvara “duvarlara yazı yazmayın” diye bir tabela asmış. Benim İspanyolcam yok, iki tabelayı da çektim. Adamın düşüncesine bak, bir de eylemine!

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Mitla antik kenti gezisi sonrasında Mitla’nın çarşısına daldık. Çok güzel el işleri, tahta oymalar grubun ilgisini çekti tabii ki. Hemen hemen gezdiğimiz her Meksika kenti gibi, burası da bizden nasiplendi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonra öğle yemeği yiyeceğimiz bir lokantaya gittik. Burası çok özel bir yerdi. Çiçeklerle dolu güzel bir bahçe içinde, müzikleri ile bize eşlik eden sanatçılar varlığında yemeğimizi yedik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Mısır unundan yapılan bizim lavaş ekmeğimize benzer Tortilla, siyah fasulye, bizim muska böreklerini andıran peynirli Quesadilla, etli Taco ve ardından tatlılarımızı yedik. Yanında da buz gibi bir bira.. Değmeyin keyfimize!

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu güzel yemek sonrasında 214 km sürecek olan Tehuantepec kentine doğru hareket etmek üzere otobüse bindik. Yarı uykulu, yarı açık gözlerle geceleme yapacağımız kente doğru yol aldık.

Tehuantepec Meksika’nın daralan kısmında yer alan bir şehir. Bu şehirden hatırladığım bol bol terlememdi. Meksika çoğunlukla 1500-2000 rakımlarda olan bir ülke, özellikle de geceleri serin oluyordu. Ama kıyılarda tropikal iklimin özelliklerini hissediyorsunuz. Buradaki otelde, kaldığımız en kötü oteldi.

Yarın güzel bir gün olacak; Sumidero Kanyonunda tekne ile gezinti yapacağız. Güzel bir doğal çevre beklentimle uykuya daldım.

Gezekalın ve Aydınlık kalın…

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi : 10.11.2010

Gözden geçirilmiş yeniden yayın tarihi 21.10.2016 Saat 21:29

 (10.11.2010 tarihli not: Bu ülkenin yetiştirdiği ve herhalde yetiştirebileceği en güzel insan; Ruhun şad olsun. Her sene, bir öncekine seneye göre, senin ilkelerine daha çok ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Bu ülke insanlarının senin fikirlerini yeniden keşfedeceği günler elbet gelecektir)

(21.10.2016 tarihli not: 2010 yılındaki gezi yazım 10 Kasım’a denk gelmiş ve yukarıdaki notu düşmüşüm. Altı yıl sonra geldiğimiz nokta maalesef o günden de geri oldu. Umut yitirmek bana yakışmaz. Bu ülkenin yetiştirdiği en güzel ve kıymetli insan, Mustafa Kemal Atatürk’ün fikirlerine ve gösterdiği bilimin ışığı olan yola dönecektir bu ülke insanları..)

img_7967

MEKSİKA GEZİSİ-MEXİCO CİTY/TEOTİHUACAN/PUEBLA GEZİLERİ

Gezi Tarihi: 17.10.2010

IMG_7314

Kahvaltı sonrası Ulusal Antropoloji Müzesine ve devamında Puebla’ya doğru hareketi beklerken, gruptan bir arkadaşın uyarısı ile otelin önündeki yaşlı satıcıya yöneldim. Her iki elinde büyük bir ustalıkla oynattığı kuklaları satmaya çalışan yaşlı bir satıcının elinde kalan son parçaları da biz aldık. Sabahın bu erken saatinde elindeki tüm kuklaları bitirmenin verdiği mutlulukla ve yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle gözden kayboldu. Otobüs 20 dakika sonra Müzeye doğru yola çıktığında bizim kuklacı amca, yeni sermayeleri olan kuklalar elinde, aynı gösteriyi sunarak otel önündeki yerini almıştı. Karşılıklı el sallaştık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ulusal Müzenin açılış saatine daha zaman vardı. Bu nedenle Chapultepec Parkı‘nda kısa bir yürüyüş yaparak zaman geçirdik. Burası 6.5 km²’lik bir alan üzerinde, asırlık ağaçları olan bir park. Kargalara hiç uymayan güzel sesi ile karga benzeri kuşların sesleri etrafta yankılanıyor. Park, yiyecek aramaya çıkmış ve etrafta korkusuzca dolaşan sincaplar, rengarenk adını bilemediğim kuşlar ve ağaçlarla dolu. İnsanlar gerek yürüyüşte, gerekse de bisiklet üstünde sabahın bu güzel anlarının keyfini çıkarıyorlar. Bir de yarışmaya şahit olduk ki her yaştan insan var. Kimisi ciddi ciddi bir atlet görünümünde, kimisi ise palyaço kıyafeti ile koşuyor. Bir ara benim hanımda gaza geldi, insanlarla birlikte koşmaya başladı. Bir de alanda bulunan bir çift kanat heykeli dikkatimizi çekti.

IMG_7642

Saat 09:00’da Ulusal Antropoloji Müzesi açıldı. Ulusal Antropoloji Müze gezisi programda bir önceki gündeydi. Ancak yeterli zamanı verebilmek için bugüne ertelenmişti. Çok doğru bir hareket olmakla birlikte, bu zaman bile bize yetmedi. Son zamanlarda gezdiğim en güzel müzelerden bir tanesini gezdim. Müthiş güzel bir müzecilik anlayışı ile sergileme yapılmış. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen müze kalabalıktı. Hem dünkü geziden ve hem de bugünkü müze gezisinden edindiğim izlenim; Meksika halkının müze gibi yerleri çok gezdiği oldu. Biraz da turizm mevsiminin açılmamasından dolayı olsa gerek yabancı turistten çok, yerli turist gördük.  Müze avlusunda, tam ortada, Meksika kültürlerinden örneklerin gösterildiği kabartma heykeller ile dev bir sütun mevcut.

Burası 1960’lı yıllardan beri var olan ve 26 sergi salonuna sahip çok güzel bir müze. Meksika’nın her tarafından toplanan eserler sergileniyor. Özellikle Maya ve Aztekler bölümü çok değerli eserlere sahip. Her bölümün başında dönemle ilgili bir bilgi mevcut ve eserlerin başında da İspanyolca ve İngilizce açıklamalar var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Müzenin açık alanlarında ise ilerdeki günlerde ziyaret edeceğimiz arkeolojik alanların çok küçük birer örnekleri de sergilenmiş. Şüphesiz ki müzenin en değerli eseri Azteklere ait takvimin gösterildiği dev Güneş Taşı’ydı.

IMG_7312

Bu taş aslında üstünde insan kurban edilen 3.6 mt çapında ve 26 ton ağırlığında olan bir taş. Taşın ortasında, bıçak tarzındaki dili dışarıya çıkmış ve iki yana uzanan ellerinde birer kalp tutan Güneş Tanrı Tonatiuh gözüküyor. Bu kabartma, en büyük tanrının hayatiyetini devam ettirmesi için devamlı olarak insan kurban edilmesine olan ihtiyacı anlatıyormuş. Taşın çevresindeki 20 adet küçük dikdörtgen güneş takvimindeki ayların günlerini, 18 adet dikdörtgen ise güneş yılındaki ayları temsil ediyor.  Yani bir yıl 360 günden oluşuyor. Ama bir de uğursuz saydıkları yıl sonundaki artık 5 gün var. Yani sizin anlayacağınız bir yılın 365 gün olduğu bu insanlarca biliniyormuş. Ayrıca bu taş üzerinde daha önceden geçirilmiş ve bitmiş olan 4 dünya döngüsünü (çağ) gösteren jaguar, ateş, yağmur, su figürleri mevcut. Onlara göre 5. Dünya çağı yaşanıyordu. Bu adak taşı, 1885’de Katedralden  buraya getirilmiş.

IMG_7292Bu Güneş taşı önünde bulunan bir diğer önemli sunak taşı da Kral Tizoc’un yendiği düşmanların kafataslarını taşıyorken gösterildiği Tizoc Taşıdır. Tabii ki bu da bir adak taşı. Müzenin içinde yeşim taşından yapılmış maskların her biri birbirinden güzel. Bir de büyük Kral Pakal’ın (daha sonradan bu Kralın Piramidini gezdik) birebir kopyasını gösteren mezar kapağı ve kafatasının bulunduğu bölüm çok etkileyici.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_7287Mayalar ve Aztekler’in oynadıkları Pelotte adlı bir oyuna ait kauçuk bir topun ve bu oyunda topu içinden geçirdikleri ama duvarda yanlamasına duran deliklerin sergilendiği bir bölüm var. Bu oyun ayakla veya elle topa değmenin yasak olduğu bir oyunmuş. Topa vuruşlar ve duvarda yanlamasına asılı olan delikten topu geçirmeler sayesinde (bu vuruşlar genellikle kalçalarla veya baldırla yapılıyormuş) sayı kazanılıyor. Hemen her Maya ve Aztek antik şehrinde bu top sahaları mevcutmuş. Bu arada bu oyun zevkine değil, inanışları nedeni ile ibadet olarak yapılıyormuş. Bazen kazanan olmak üzere, çoğunlukla kaybeden takımın kaptanının kellesi uçurulurmuş. Tanrılara adak niyetine! Burada bulunan videoda bu oyunun oynanması ve kuralları anlatılıyor. Bu oyunu oynamak yürek ister değil mi ?

Müzede Olmek ve Toltek uygarlığına ait bölümleri çok hızlı gezmek zorunda kaldık. Çünkü müzenin bir üst katında, eski Orta Amerika uygarlıklarının gündelik yaşamlarını, giysilerini, müzik aletlerini ve oyunlarını gösteren etnografya müzesi de var. Onu da mutlaka gezeceğiz diye çok hızlı gezdik. Aslında buraya bir gün lazımmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Müzenin güzel bir hediyelik eşya satan dükkanı da var. Onu da ziyaret etmek lazım tabii ki.

Müzeden çıkışta, sabahleyin orada olmayan seyyar satıcıların ve yerel kıyafetleri ile gösteri yapan insanların varlığı ile, alanın iyice hareketlendiğini gördük. Bir de hayli yüksek olan bir direkten baş aşağıya doğru döne döne inen ve bu arada da tanrılara flüt ve davul çalarak müzik yapan 4 kişinin yer aldığı bir gösteriyi seyrettik. Bu da o zamanlar bir ayin olarak yapılırmış.

IMG_7418

Artık Mexico City’i terk etmenin zamanı geldi, yeni hedefimiz 50 km batıda olan Teotihuacan. Aztek inanışına göre Tanrıların doğduğu şehir olan Teotihuacan’a varınca ilk işimiz öğle yemeği yemek oldu. Meksika yemekleri ile ilgili olarak hepimizin beklentileri yüksekti ama tüm gezi boyunca biraz hayal kırıklığı yaşadık. Hemen her öğün ana yemek tavuk olunca biraz isyanları oynadık. Buradaki yemeğimiz sonrası bir de törensel dans gösterisi izledik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra merakla beklediğim Teotihuacan Antik Şehrine girdik. Öğle sonrasında güneşin en yüksekte olduğu bir zamanda burada olmak ve piramitlerin tepelerine tırmanmak biraz yorucu olmakla birlikte, bu antik şehrin gezimizin ilk sit alanı olması nedeni ile heyecanlıyım. Bu şehir o kadar önemli ki Dünya Kültür Mirası listesi içinde yer alıyor.

IMG_7568

Teotihuacan’ın kurucularının Aztek-öncesi ileri kültürlerden biri olduğu düşünülüyor. Kente “Teotihuacan” ismini, kenti terkedilmiş haliyle bulan Aztekler vermişler, Nahuatl dilinde “İnsanların ilahlar haline geldikleri yer” anlamına geliyormuş. Kentin ilk kurucularının kimler olduğu bilinmemekle birlikte, sonradan burada Zapotekler ve Mistekler gibi Maya topluluklarının da yaşamış olduğu düşünülüyor. Kimi efsanelerde insan soyunu imal eden, kimi efsanelerde ise insan kılığına girerek insanlara uygarlığı öğretmiş ve göklere dönmüş bir ilah olan Tüylü Yılan (Quetzalcoatl) tasvirlerinin ilk örneklerine bu kentte rastlanmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Teotihuacan sit alanı 30 km²’lik bir alanı kapsamaktaymış ve Teotihuacan’da arkeolojik kazılar 1905’de başlamış, 1910’da Meksika’nın bağımsızlığının yüzüncü yılını kutlamak üzere kentteki piramitlerden en büyüğü olan Güneş Piramidi restore edilmiş.

IMG_4343

Yaklaşık 2.500 yıl önce 150-200.000 kişilik bir nüfusu barındırdığı sanılan kentin ana caddesinin adı, Aztekler’in verdiği adla, “Ölüler Yolu”. Ölüler Yolu, Güneş Piramidi, Ay Piramidi ve Quetzalcoatl (Tüylü yılan) Tapınağı ve ikinci derecede öneme sahip tapınak ve saraylar ile çevrelenen 1,5 km. uzunluğundaki yol. Bu yol boyunca 23 kadar saray ve tapınak bulunmuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Güneş Piramidi (Cholula), Amerika’nın ikinci büyük piramidi olup, 65 m. yüksekliğiyle dünyada bilinen piramitler içinde üçüncü yüksek piramit olarak kabul ediliyor.

Teotihuacan gizemli bir antik şehir. Örneğin kentte yaşayanlar, henüz anlaşılamamış bir nedenle kenti aniden terk etmişler. Teotihuacan kentindeki yapıların konumları, Gize’deki piramitler gibi, Orion Takım Yıldızının yerdeki yansıması şeklinde. Yine tapınaklar Queatzalcoatl Tapınağı’ndan hareketle, gezegenlerin yerdeki yansıması olacak biçimde düzenlenmişler.

IMG_7549

Antik şehri, isterseniz Güneş Piramidinin arkasından dolanarak yürüyebiliyorsunuz, isterseniz de arka arkaya bağlanmış vagonları çeken traktör benzeri bir araçla gezebiliyorsunuz. Biz yemek sonrası yürüdük ve önce Güneş Piramidini gezdik. Tüm merdivenleri ofla puflaya çıkıp, tepeye kadar ulaştık. Tepeye yakın bir yerde merdivenlerde bir daralma oluyor. Kaza olmasın diye dar bir alanda merdivenleri gidiş geliş yapmışlar ve ancak tek sıra çıkabiliyorsunuz. Burada biraz bekleme oluyor. Tepeden ise tüm şehir ayaklarınızın altında, ondan sonra da seyreyle gözüm dünyayı…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Uzakta sağ tarafta,  Ölüler Yolunun sonunda daha kısa olan ve tepesine kadar çıkılmasına izin olmayan Ay Piramidi, solda ise Ulusal Antropoloji Müzesinde birebir maketini gördüğümüz Quetzalcoatl Tapınağı var. Burada da yerli halk turist olarak çoğunlukta, her hareketimizi izleyen satıcılar ise peşimizde.

IMG_7580

Güneş piramidi sonrası, Ay Piramidi ve civar gezilerini tamamlayıp bu güzel antik şehirden ayrıldık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bundan sonra hedefimiz 151 km ötedeki Puebla kenti olacak. Ancak yol üzerinde Tekila yapımını öğrenip, tadacağız ve volkanik kökenli bir taş olan obsidyen taşı atölyesini gezeceğiz.

Tekila bir kaktüs türü olan “Agave” bitkisinin öz suyundan elde edilen bir damıtık içki. İki kez, klasik ibriklerde damıtılıyor.

IMG_7595

Tekila, Jalisco eyaletine bağlı bir Meksika kasabası olan Tequila‘dan geliyor. Aztekler 2000 yıl önce agave bitkisinin özsuyundan ürettikleri içkiye “Octilli Poliqhui” adını vermiş ve kutsal kabul ettikleri bu içkiyi Büyük Maya Tanrısı Olmeca‘ya adamışlar (Günümüzde Olmeca isimli tekila da var). Agave Tequiliana bitkisinin damıtılmasıyla gerçek tekila yapılıyor. Tekila içerken yanınızda mutlaka tuz ve limon bulundurun bu ikisi tekilanın tadına tat veriyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Tekila almayı Meksika havaalanına bıraktım. Ama hata ettim. Çünkü İspanya aktarmalı gelince valize içkiyi atamıyorsunuz: Madrid havaalanında da tekrar arama olunca, İspanyol Polis amca “ Oh ne güzel bana Tekila mı getirdin” deyip içkiye el koyuyor. Bu nedenle ya içkiyi Meksika içinde alıp valize atın ya da aktarmalı gelecekseniz almayın.

IMG_7596

Bu arada bu Agave Kaktüsü de her derde deva bir bitki galiba; Yapraklarından elde ettikleri zarımsı kısmı papirüs gibi kağıt yapımında kullanırlarken, kaktüsün uç kısmındaki iğnesini ve devamındaki liflerini yara veya giysilerini dikmede kullanmışlar. Bu tesiste bize tanıtım yapan Meksikalı bayanın tekila içimi gösterisi ise harikaydı doğrusu.

IMG_7610

Obsidyen taşlarlarla yaptıkları işler ise gerçekten çok güzeldi ama doğrusu paraya kıyamamak bir yana, gezinin başında yükü artırmak istemedim. Ama bunları almak konusunda kolaylıkla baştan çıkabilirsiniz. Bu arada Meksika’da pazarlık yapmak hem sokakta ve hem de dükkanda gerekli, unutmayın.

Otobüs hareketlendikten kısa bir sür sonra tekrar durdu. Burada da bir başka Meksika içkisi denedik. Bu Meksika içkisinin adı Mezcal. Mavi Agave kaktüsü dışındaki Agave kaktüslerinden yapılan içkiye Mezcal deniyor. Ben bu içkiyi daha çok tuttum ve ondan aldım. Bu içkinin içinde bazen kurtçuklar yüzüyor (bu kurtçuğa Gusano deniyor), kendine güvenen kurtçuğu da ağzına atıyor galiba. İsteyene ekstradan kurtçukta paketliyorlar. Fikir iğrenç gelse de Agave kaktüsünden doğal olarak içkiyi ortaya çıkartan da bu kurtçuk. Aztekler ve/veya öncesi insanlar bu kurtçuğun, kaktüsün köklerinden parazitlenip özsuyunu değiştirdiğini keşfederek, bu özsuyu içki olarak kullanmışlar.

Puebla şehri, Popocatepetl Yanardağı eteklerinde kurulmuş olan koloniyal bir şehir. Puebla’ya ancak karanlık basarken varabildik. Burası, İspanyolların ticaret yollarını güvene almak için 1531 yılında kurdukları şehirlerden bir tanesi. Küçük bir şehir gibi gözüküyor ama bir milyona yakın nüfusu varmış. Buradaki meydanın ismi Zocalo Meydanı. 2600’e yakın İspanyol döneminden kalma tarihi eseri ile aslında UNESCO’nun dünya kültür mirası listesi içinde olan bir şehir. Ama program o kadar yoğun ki her şeyden bir tadım bal alıyoruz. Capilla del Rosario Dominikan kilisesi 1571-1611 e tarihlenen Barok tarzı mimarisi olan bir kilise. Çok güzel tavan süslemeleri mevcut. Daha önceden yazmış olduğum gülen ve dili dışarıda yüzü bu kilise de görmüştüm, Mexico City de Katedral de değil. Düzeltmiş olayım, affedin.

Bu günlük gezinin sonunda otele gidip yemek ve uyuma işini hallettik. Bu gezinin temposu üçüncü günden belli oldu; Koş babam koş.. Ne yapalım ki bir ülkeyi böyle gezmenin de bir zevki var.

Gezekalın ve Aydınlık kalın…

İlk yazım tarihi : 08.11.2010 Saat 02:33

Düzeltilmiş son yazım tarihi 20.10.2016 Saat 12:03

Dr Ümit Kuru

MEKSİKA GEZİSİ-Giriş ve Mexico City

GEZEKALIN

IMG_6910

Sevgili Sanal Gezginler,

15-31 Ekim 2010 tarihleri arasında Meksika-Guatemala gezisi yapmış ve çok güzel anılarla dönmüştük. O zamanlar Koptur firması ile yaptığımız bu geziyi, o dönemde yazılarımı yazdığım, www.gezekalinblogcu.com adresinde yayınlamıştım. Tüm gezi yazılarımı, kendime ait olan bu web sayfası  altında toplama isteğim nedeni ile bu gezi yazısını gözden geçirilmiş hali ile yeniden yazmak ve sizlerle paylaşmayı arzu etmiş ve bu ilk yazıyı da yollamıştım. Ama sonrası gelmedi. Meksika gibi güzel bir ülkeyi bu sayfalarımda sizlerle paylaşmamak olmaz. Bu nedenle eskileri güncelleştirmeye devam ediyoruz.

Neyse!  Lafı uzatmadan, masası başında gezmek isteyen sanal Gezginler:

Haydi bakalım, Vamos a Mexico (Meksika’ya)

Map_of_Mexico

Gezi Tarihi 16.10.2010

MEKSİKA GEZİSİ-MEXİCO CİTY

Kaynak: http://www.world-guides.com/north-america/mexico/Kaynak: http://www.world-guides.com/north-america/mexico/

Meksika ve Guatemala bizim “Görmeden bu dünyadan gitmek olmaz” diyeceğimiz ülkeler arasındaydı. Bağımsızlıkları için yıllarca savaşmayı göze alacak kadar cesur ancak doğru zamanda, doğru yerde bulunan kızıl saçlı, parıl parıl parlayan çelik zırhları içinde, at sırtında bir İspanyol’a teslim olacak kadar da kaderci…

View original post 2.079 kelime daha