MEKSİKA GEZİSİ-MEXİCO CİTY/TEOTİHUACAN/PUEBLA GEZİLERİ

Gezi Tarihi: 17.10.2010

IMG_7314

Kahvaltı sonrası Ulusal Antropoloji Müzesine ve devamında Puebla’ya doğru hareketi beklerken, gruptan bir arkadaşın uyarısı ile otelin önündeki yaşlı satıcıya yöneldim. Her iki elinde büyük bir ustalıkla oynattığı kuklaları satmaya çalışan yaşlı bir satıcının elinde kalan son parçaları da biz aldık. Sabahın bu erken saatinde elindeki tüm kuklaları bitirmenin verdiği mutlulukla ve yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle gözden kayboldu. Otobüs 20 dakika sonra Müzeye doğru yola çıktığında bizim kuklacı amca, yeni sermayeleri olan kuklalar elinde, aynı gösteriyi sunarak otel önündeki yerini almıştı. Karşılıklı el sallaştık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ulusal Müzenin açılış saatine daha zaman vardı. Bu nedenle Chapultepec Parkı‘nda kısa bir yürüyüş yaparak zaman geçirdik. Burası 6.5 km²’lik bir alan üzerinde, asırlık ağaçları olan bir park. Kargalara hiç uymayan güzel sesi ile karga benzeri kuşların sesleri etrafta yankılanıyor. Park, yiyecek aramaya çıkmış ve etrafta korkusuzca dolaşan sincaplar, rengarenk adını bilemediğim kuşlar ve ağaçlarla dolu. İnsanlar gerek yürüyüşte, gerekse de bisiklet üstünde sabahın bu güzel anlarının keyfini çıkarıyorlar. Bir de yarışmaya şahit olduk ki her yaştan insan var. Kimisi ciddi ciddi bir atlet görünümünde, kimisi ise palyaço kıyafeti ile koşuyor. Bir ara benim hanımda gaza geldi, insanlarla birlikte koşmaya başladı. Bir de alanda bulunan bir çift kanat heykeli dikkatimizi çekti.

IMG_7642

Saat 09:00’da Ulusal Antropoloji Müzesi açıldı. Ulusal Antropoloji Müze gezisi programda bir önceki gündeydi. Ancak yeterli zamanı verebilmek için bugüne ertelenmişti. Çok doğru bir hareket olmakla birlikte, bu zaman bile bize yetmedi. Son zamanlarda gezdiğim en güzel müzelerden bir tanesini gezdim. Müthiş güzel bir müzecilik anlayışı ile sergileme yapılmış. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen müze kalabalıktı. Hem dünkü geziden ve hem de bugünkü müze gezisinden edindiğim izlenim; Meksika halkının müze gibi yerleri çok gezdiği oldu. Biraz da turizm mevsiminin açılmamasından dolayı olsa gerek yabancı turistten çok, yerli turist gördük.  Müze avlusunda, tam ortada, Meksika kültürlerinden örneklerin gösterildiği kabartma heykeller ile dev bir sütun mevcut.

Burası 1960’lı yıllardan beri var olan ve 26 sergi salonuna sahip çok güzel bir müze. Meksika’nın her tarafından toplanan eserler sergileniyor. Özellikle Maya ve Aztekler bölümü çok değerli eserlere sahip. Her bölümün başında dönemle ilgili bir bilgi mevcut ve eserlerin başında da İspanyolca ve İngilizce açıklamalar var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Müzenin açık alanlarında ise ilerdeki günlerde ziyaret edeceğimiz arkeolojik alanların çok küçük birer örnekleri de sergilenmiş. Şüphesiz ki müzenin en değerli eseri Azteklere ait takvimin gösterildiği dev Güneş Taşı’ydı.

IMG_7312

Bu taş aslında üstünde insan kurban edilen 3.6 mt çapında ve 26 ton ağırlığında olan bir taş. Taşın ortasında, bıçak tarzındaki dili dışarıya çıkmış ve iki yana uzanan ellerinde birer kalp tutan Güneş Tanrı Tonatiuh gözüküyor. Bu kabartma, en büyük tanrının hayatiyetini devam ettirmesi için devamlı olarak insan kurban edilmesine olan ihtiyacı anlatıyormuş. Taşın çevresindeki 20 adet küçük dikdörtgen güneş takvimindeki ayların günlerini, 18 adet dikdörtgen ise güneş yılındaki ayları temsil ediyor.  Yani bir yıl 360 günden oluşuyor. Ama bir de uğursuz saydıkları yıl sonundaki artık 5 gün var. Yani sizin anlayacağınız bir yılın 365 gün olduğu bu insanlarca biliniyormuş. Ayrıca bu taş üzerinde daha önceden geçirilmiş ve bitmiş olan 4 dünya döngüsünü (çağ) gösteren jaguar, ateş, yağmur, su figürleri mevcut. Onlara göre 5. Dünya çağı yaşanıyordu. Bu adak taşı, 1885’de Katedralden  buraya getirilmiş.

IMG_7292Bu Güneş taşı önünde bulunan bir diğer önemli sunak taşı da Kral Tizoc’un yendiği düşmanların kafataslarını taşıyorken gösterildiği Tizoc Taşıdır. Tabii ki bu da bir adak taşı. Müzenin içinde yeşim taşından yapılmış maskların her biri birbirinden güzel. Bir de büyük Kral Pakal’ın (daha sonradan bu Kralın Piramidini gezdik) birebir kopyasını gösteren mezar kapağı ve kafatasının bulunduğu bölüm çok etkileyici.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_7287Mayalar ve Aztekler’in oynadıkları Pelotte adlı bir oyuna ait kauçuk bir topun ve bu oyunda topu içinden geçirdikleri ama duvarda yanlamasına duran deliklerin sergilendiği bir bölüm var. Bu oyun ayakla veya elle topa değmenin yasak olduğu bir oyunmuş. Topa vuruşlar ve duvarda yanlamasına asılı olan delikten topu geçirmeler sayesinde (bu vuruşlar genellikle kalçalarla veya baldırla yapılıyormuş) sayı kazanılıyor. Hemen her Maya ve Aztek antik şehrinde bu top sahaları mevcutmuş. Bu arada bu oyun zevkine değil, inanışları nedeni ile ibadet olarak yapılıyormuş. Bazen kazanan olmak üzere, çoğunlukla kaybeden takımın kaptanının kellesi uçurulurmuş. Tanrılara adak niyetine! Burada bulunan videoda bu oyunun oynanması ve kuralları anlatılıyor. Bu oyunu oynamak yürek ister değil mi ?

Müzede Olmek ve Toltek uygarlığına ait bölümleri çok hızlı gezmek zorunda kaldık. Çünkü müzenin bir üst katında, eski Orta Amerika uygarlıklarının gündelik yaşamlarını, giysilerini, müzik aletlerini ve oyunlarını gösteren etnografya müzesi de var. Onu da mutlaka gezeceğiz diye çok hızlı gezdik. Aslında buraya bir gün lazımmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Müzenin güzel bir hediyelik eşya satan dükkanı da var. Onu da ziyaret etmek lazım tabii ki.

Müzeden çıkışta, sabahleyin orada olmayan seyyar satıcıların ve yerel kıyafetleri ile gösteri yapan insanların varlığı ile, alanın iyice hareketlendiğini gördük. Bir de hayli yüksek olan bir direkten baş aşağıya doğru döne döne inen ve bu arada da tanrılara flüt ve davul çalarak müzik yapan 4 kişinin yer aldığı bir gösteriyi seyrettik. Bu da o zamanlar bir ayin olarak yapılırmış.

IMG_7418

Artık Mexico City’i terk etmenin zamanı geldi, yeni hedefimiz 50 km batıda olan Teotihuacan. Aztek inanışına göre Tanrıların doğduğu şehir olan Teotihuacan’a varınca ilk işimiz öğle yemeği yemek oldu. Meksika yemekleri ile ilgili olarak hepimizin beklentileri yüksekti ama tüm gezi boyunca biraz hayal kırıklığı yaşadık. Hemen her öğün ana yemek tavuk olunca biraz isyanları oynadık. Buradaki yemeğimiz sonrası bir de törensel dans gösterisi izledik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra merakla beklediğim Teotihuacan Antik Şehrine girdik. Öğle sonrasında güneşin en yüksekte olduğu bir zamanda burada olmak ve piramitlerin tepelerine tırmanmak biraz yorucu olmakla birlikte, bu antik şehrin gezimizin ilk sit alanı olması nedeni ile heyecanlıyım. Bu şehir o kadar önemli ki Dünya Kültür Mirası listesi içinde yer alıyor.

IMG_7568

Teotihuacan’ın kurucularının Aztek-öncesi ileri kültürlerden biri olduğu düşünülüyor. Kente “Teotihuacan” ismini, kenti terkedilmiş haliyle bulan Aztekler vermişler, Nahuatl dilinde “İnsanların ilahlar haline geldikleri yer” anlamına geliyormuş. Kentin ilk kurucularının kimler olduğu bilinmemekle birlikte, sonradan burada Zapotekler ve Mistekler gibi Maya topluluklarının da yaşamış olduğu düşünülüyor. Kimi efsanelerde insan soyunu imal eden, kimi efsanelerde ise insan kılığına girerek insanlara uygarlığı öğretmiş ve göklere dönmüş bir ilah olan Tüylü Yılan (Quetzalcoatl) tasvirlerinin ilk örneklerine bu kentte rastlanmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Teotihuacan sit alanı 30 km²’lik bir alanı kapsamaktaymış ve Teotihuacan’da arkeolojik kazılar 1905’de başlamış, 1910’da Meksika’nın bağımsızlığının yüzüncü yılını kutlamak üzere kentteki piramitlerden en büyüğü olan Güneş Piramidi restore edilmiş.

IMG_4343

Yaklaşık 2.500 yıl önce 150-200.000 kişilik bir nüfusu barındırdığı sanılan kentin ana caddesinin adı, Aztekler’in verdiği adla, “Ölüler Yolu”. Ölüler Yolu, Güneş Piramidi, Ay Piramidi ve Quetzalcoatl (Tüylü yılan) Tapınağı ve ikinci derecede öneme sahip tapınak ve saraylar ile çevrelenen 1,5 km. uzunluğundaki yol. Bu yol boyunca 23 kadar saray ve tapınak bulunmuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Güneş Piramidi (Cholula), Amerika’nın ikinci büyük piramidi olup, 65 m. yüksekliğiyle dünyada bilinen piramitler içinde üçüncü yüksek piramit olarak kabul ediliyor.

Teotihuacan gizemli bir antik şehir. Örneğin kentte yaşayanlar, henüz anlaşılamamış bir nedenle kenti aniden terk etmişler. Teotihuacan kentindeki yapıların konumları, Gize’deki piramitler gibi, Orion Takım Yıldızının yerdeki yansıması şeklinde. Yine tapınaklar Queatzalcoatl Tapınağı’ndan hareketle, gezegenlerin yerdeki yansıması olacak biçimde düzenlenmişler.

IMG_7549

Antik şehri, isterseniz Güneş Piramidinin arkasından dolanarak yürüyebiliyorsunuz, isterseniz de arka arkaya bağlanmış vagonları çeken traktör benzeri bir araçla gezebiliyorsunuz. Biz yemek sonrası yürüdük ve önce Güneş Piramidini gezdik. Tüm merdivenleri ofla puflaya çıkıp, tepeye kadar ulaştık. Tepeye yakın bir yerde merdivenlerde bir daralma oluyor. Kaza olmasın diye dar bir alanda merdivenleri gidiş geliş yapmışlar ve ancak tek sıra çıkabiliyorsunuz. Burada biraz bekleme oluyor. Tepeden ise tüm şehir ayaklarınızın altında, ondan sonra da seyreyle gözüm dünyayı…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Uzakta sağ tarafta,  Ölüler Yolunun sonunda daha kısa olan ve tepesine kadar çıkılmasına izin olmayan Ay Piramidi, solda ise Ulusal Antropoloji Müzesinde birebir maketini gördüğümüz Quetzalcoatl Tapınağı var. Burada da yerli halk turist olarak çoğunlukta, her hareketimizi izleyen satıcılar ise peşimizde.

IMG_7580

Güneş piramidi sonrası, Ay Piramidi ve civar gezilerini tamamlayıp bu güzel antik şehirden ayrıldık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bundan sonra hedefimiz 151 km ötedeki Puebla kenti olacak. Ancak yol üzerinde Tekila yapımını öğrenip, tadacağız ve volkanik kökenli bir taş olan obsidyen taşı atölyesini gezeceğiz.

Tekila bir kaktüs türü olan “Agave” bitkisinin öz suyundan elde edilen bir damıtık içki. İki kez, klasik ibriklerde damıtılıyor.

IMG_7595

Tekila, Jalisco eyaletine bağlı bir Meksika kasabası olan Tequila‘dan geliyor. Aztekler 2000 yıl önce agave bitkisinin özsuyundan ürettikleri içkiye “Octilli Poliqhui” adını vermiş ve kutsal kabul ettikleri bu içkiyi Büyük Maya Tanrısı Olmeca‘ya adamışlar (Günümüzde Olmeca isimli tekila da var). Agave Tequiliana bitkisinin damıtılmasıyla gerçek tekila yapılıyor. Tekila içerken yanınızda mutlaka tuz ve limon bulundurun bu ikisi tekilanın tadına tat veriyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Tekila almayı Meksika havaalanına bıraktım. Ama hata ettim. Çünkü İspanya aktarmalı gelince valize içkiyi atamıyorsunuz: Madrid havaalanında da tekrar arama olunca, İspanyol Polis amca “ Oh ne güzel bana Tekila mı getirdin” deyip içkiye el koyuyor. Bu nedenle ya içkiyi Meksika içinde alıp valize atın ya da aktarmalı gelecekseniz almayın.

IMG_7596

Bu arada bu Agave Kaktüsü de her derde deva bir bitki galiba; Yapraklarından elde ettikleri zarımsı kısmı papirüs gibi kağıt yapımında kullanırlarken, kaktüsün uç kısmındaki iğnesini ve devamındaki liflerini yara veya giysilerini dikmede kullanmışlar. Bu tesiste bize tanıtım yapan Meksikalı bayanın tekila içimi gösterisi ise harikaydı doğrusu.

IMG_7610

Obsidyen taşlarlarla yaptıkları işler ise gerçekten çok güzeldi ama doğrusu paraya kıyamamak bir yana, gezinin başında yükü artırmak istemedim. Ama bunları almak konusunda kolaylıkla baştan çıkabilirsiniz. Bu arada Meksika’da pazarlık yapmak hem sokakta ve hem de dükkanda gerekli, unutmayın.

Otobüs hareketlendikten kısa bir sür sonra tekrar durdu. Burada da bir başka Meksika içkisi denedik. Bu Meksika içkisinin adı Mezcal. Mavi Agave kaktüsü dışındaki Agave kaktüslerinden yapılan içkiye Mezcal deniyor. Ben bu içkiyi daha çok tuttum ve ondan aldım. Bu içkinin içinde bazen kurtçuklar yüzüyor (bu kurtçuğa Gusano deniyor), kendine güvenen kurtçuğu da ağzına atıyor galiba. İsteyene ekstradan kurtçukta paketliyorlar. Fikir iğrenç gelse de Agave kaktüsünden doğal olarak içkiyi ortaya çıkartan da bu kurtçuk. Aztekler ve/veya öncesi insanlar bu kurtçuğun, kaktüsün köklerinden parazitlenip özsuyunu değiştirdiğini keşfederek, bu özsuyu içki olarak kullanmışlar.

Puebla şehri, Popocatepetl Yanardağı eteklerinde kurulmuş olan koloniyal bir şehir. Puebla’ya ancak karanlık basarken varabildik. Burası, İspanyolların ticaret yollarını güvene almak için 1531 yılında kurdukları şehirlerden bir tanesi. Küçük bir şehir gibi gözüküyor ama bir milyona yakın nüfusu varmış. Buradaki meydanın ismi Zocalo Meydanı. 2600’e yakın İspanyol döneminden kalma tarihi eseri ile aslında UNESCO’nun dünya kültür mirası listesi içinde olan bir şehir. Ama program o kadar yoğun ki her şeyden bir tadım bal alıyoruz. Capilla del Rosario Dominikan kilisesi 1571-1611 e tarihlenen Barok tarzı mimarisi olan bir kilise. Çok güzel tavan süslemeleri mevcut. Daha önceden yazmış olduğum gülen ve dili dışarıda yüzü bu kilise de görmüştüm, Mexico City de Katedral de değil. Düzeltmiş olayım, affedin.

Bu günlük gezinin sonunda otele gidip yemek ve uyuma işini hallettik. Bu gezinin temposu üçüncü günden belli oldu; Koş babam koş.. Ne yapalım ki bir ülkeyi böyle gezmenin de bir zevki var.

Gezekalın ve Aydınlık kalın…

İlk yazım tarihi : 08.11.2010 Saat 02:33

Düzeltilmiş son yazım tarihi 20.10.2016 Saat 12:03

Dr Ümit Kuru

Yorum bırakın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: