MEKSİKA: CHİCHEN ITZA-CANCUN GEZİLERİ

 Gezi Tarihi 24.10.2010

IMG_9076.jpg

Merida’dan hareket ederek UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan Chichen Itza (okunuşuyla Çiçen İtza)  antik kentine doğru yola çıktık. Arada 128 km kadar bir mesafe var. Yani yaklaşık 2-2:30 saat kadar bir yolumuz var. Bu antik kent beni oldukça heyecanlandırıyor. Çünkü bu kent Mayaların kurduğu en önemli kentlerden ve günümüzde de çok sayıda eseri hala ayakta duruyor. Chichen Itza Antik Kentinin 7 Temmuz 2007’de dünyanın yeni 7 Harikası’ndan biri olarak seçilmiş olduğunu da söyleyelim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Mayaların en güçlü olduğu MS 300-900 yılları arasında burasının güçlü bir dini merkez olduğu kabul ediliyor. Daha sonra ise Toltekler bu kenti Mayalardan almış. Mayalar 17. yüzyıl sonuna kadar dağlarda yaşayan kabileler halinde kalmışlar. Maya dilinde Chichen Itza, “Itzaların kuyusunun ağzı” anlamına geliyormuş. Buradan da anlaşılacağı gibi, “Itza” bir başka yerli kabilenin ismi demek.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu kente girer girmez sizi ilk karşılayan satıcılar oluyor. Burada, diğer yerlerden daha fazla satıcı olduğunu söylemem lazım. Kale (The Castillo)  adıyla tanınan Kukulkan Tapınağı ya da Kukulkan Piramidi’nin bir kısmını Mayalar, ama çoğunluk kısmını da Toltekler inşa etmişler. Şehrin büyük meydanının güney kısmında yer alan bir eser. Mayalar bu piramidi astronomi ve matematik bilgilerini ortaya koymak istercesine belirli bir sistemle inşa etmişler. Örneğin 4 cephesinin her birinde 91 basamak yer alıyor. Böylece 4×91’le bulduğumuz 364 sayısına en tepedeki düzlüğü (1) de eklediğimizde, yıldaki günlerin sayısı olan 365’i buluyormuşuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Piramidin merdivenlerinin iki yan tarafına, aşağıdan yılanın başı ile başlayan ve en tepeye kadar devam eden yılan gövdesinden yapılma merdiven korkulukları yapmışlar.  Ayrıca, piramidi öyle bir şekilde inşa etmişler ki, ilkbahar ve sonbaharda ekinoksların gerçekleştiği an, piramide gelen güneş ışıkları sayesinde bu yılan gövdesi S’ler çizen şekilde bir gölge oluşturmaktaymış. Bunu tabii ki biz göremedik ama ekinoks zamanlarında sadece bu olayı görmek için dünyanın her tarafından turist geliyormuş. Kukulkan adıyla bilinen ilahi tüylü bu yılandan bir önceki yazıda bahsetmiştim. Piramidi, inandıkları yeraltı alemi katları sayısı gibi, 9 farklı düzey halinde düzenlemişler. Bu piramide çıkış eskiden serbest iken artık yasaklamışlar. Dolayısı ile çıkamadık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kale Piramidinin solunda Platforma de las Aguilas ve Platforma de los Jaguares (Kartallar ve Jaguarlar Platformu) anıtlarını görüyorsunuz. Burada insan kalbi yiyen kartal ve jaguar kabartmaları insanı çok etkiliyor. Platforme de Los Craneos ( Tzompantli, Kuru Kafalar Platformu) diğer bir etkileyici yapıt. Burada yüzlerce kuru kafa kabartması T şeklindeki bir platformun her bir yönüne oyulmuş. Buraya kurbanların kesik kafaları konurmuş. Templo de Jaguars and Escudos (Jaguarlar ve Kalkanlar Tapınağı) top sahasının güney doğu köşesinde bulunan ve içinde solgun da olsa renkli bazı resimlerin ve kabartmaların (tüylü yılan) bulunduğu bir küçük tapınak ve hemen önünde de bir heykelcik var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Chichen Itza arkeolojik alanın bir başka önemli özelliği de büyük ve oldukça iyi korunmuş halde bir Kutsal Top Oyunu (Pelotte) sahasına sahip olması. Burada çok iyi durumda olarak bulunan top oyuncuları ile ilgili bir kabartma var. Bu top alanının en önemli özelliği de duvarlarda bulunan çemberlerin oldukça yukarıda bulunması.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Buraya kalça, omuz ve dizlerle ağırlıkları 300-400 gram arasında değişebilen topları sokmak pek mümkün değil gibi gözüküyor. Onuncu yüzyıldan sonra bu oyuna çemberleri ekleyenlerin Toltekler olduğu biliniyor. Chichen Itza’da bu sahadaki çemberlere topları sokmak için ise raket gibi bir alet kullandıkları düşünülüyor. Yıldızların konumuna göre sahaya yerleşen yedişer kişilik iki takımdan hangisi en önce bu çemberden topu geçirebilirse, sahadan galip olarak ayrılıyormuş. Tek sayı ile ve ölümle biten bir oyun. Aslında buna oyun demek yanlış olur, bu bir tür dini tören olarak algılanmalı. Chichen Itza’da daha küçük olan bir top sahası daha var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burayı da gezdikten sonra Kurban Kuyusuna (Cenote Sagrado) doğru yürüyüşe geçtik. Bu kuyu doğal bir kuyu olup, 60 mt çapında ve 35 mt derinliğindeymiş.

IMG_5135.jpg

Bu kuyuya ayaklarına bağlanan ağırlıkla atılan kurbanların, suya atıldıktan sonra yüzeye çıkarsa tanrılar tarafından affedildiği kabul edilirmiş. Ama ben bu kuyudan kimsenin sağ çıkabildiğine inanmıyorum. Burayı gördükten sonra ise tekrar Kale Piramidini hedefleyip meydana doğru yürümeye başladık. Ancak yol kenarında artık tezgahlar iyice çoğalınca bizden de dağılmalar başladı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu sefer piramidin diğer yönüne doğru yürüyerek El Caracol’a doğru yürüyüşe geçtik. Yolumuz üstünde Baş Rahibin Tapınağından (The High Priest’s Grave (Osario veya Ossuary) geçtik. Burada merdivenlerin iki yanına yapılmış olan tüylü yılan korkuluklarından birisinin içinde yerleşmiş ve “buraları benden sorulur” havasındaki iguana hepimizin dikkatini çekti.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

İspanyollar tarafından spiral merdivenleri nedeni ile Salyangoz olarak adlandırılmış olan bu gözlemevi (El Caracol) yuvarlak planlı yapısı ile Mayalarda tek örnektir. Buradaki Astronomi okulunda rahipler yıldızların hareketine göre kutlamaların zamanından, mısır toplama veya ekim tarihine kadar bir dizi önemli kararı verirlermiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Okuyunca şaşırdığım bir diğer bilgi de 8. Yüzyılda buradaki rahipler tarafından Venüs gezegeninin, güneş arkasındaki kalma süresi gibi bugün bilgisayar destekli hesaplamaları, o zamandan yapabilmeleri oldu. 1991, 1994 ve 2002 yıllarındaki güneş tutulmalarını daha o zamandan tahmin edebilmişler.

IMG_9173.jpg

İspanyollar tarafından “Rahibeler Manastırı” adı verilmiş yönetim sarayına giderken rastladığımız, sarı sarı çiçeklerinin bir kısmı üstünde bir kısmı ise yere dökülmüş haldeki ağaçlık alanın görüntüsü hepimizin bu alanda poz vermesine neden oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Rahibeler Manastırı, aslında Maya Kraliyet ailesine ait ve içlerinde çok sayıda odanın bulunduğu bir dizi binaya deniyor. İspanyollar buraya geldiklerinden Rahibeler Manastırına benzettikleri için bu ad verilmiş ama bence bu ad yakışmamış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonrasında ise çok sayıda sütunların bulunduğu ve Savaşcılar Tapınağı, Chac Mool Tapınağı, Sauna gibi binaları içine alan Bin Sütun Grubu içinden yürüyüşle gezimizi, başladığı gibi, Kale Tapınağında bitirdik. Tüm Meksika antik şehirleri içinde en çok etkilendiğim Chichen Itza Antik Kenti oldu diyebilirim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu kenti hakkını vererek gezdiğimize ve civarda da bu kadar çok satıcı olduğuna göre, kalan serbest zamanda da alışveriş yapma hakkını kazandık demektir. Bizde öyle yaptık zaten. Bol bol ıvır zıvır alıp, son Peso’larımızı da satıcılara bıraktık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Chichen Itza’dan ayrılıp 198 km ötede olan Cancun’a vardık. Otelimiz çok iyi ve her şey dahil sistemle çalışan bir otel. Burada bol bol denize girme arzumuz var. Ancak korkunç bir fırtına var ve arkasından hafif de olsa bir yağmur başladı. Ne olursa olsun grup denize girmeden vazgeçmeyecek gibi. Herkes yemekten sonra acele ile soyunup mayolarını giydi. Koştura koştura deniz kenarına gittik ama denize 5 adım girmek mümkün olmuyor. Biz denize giriyoruz, dalgalar bizi kıyıya vuruyor. Grup bir süre sonra bunu bir oyun haline getirdi. Çığlıklar içinde denize giriliyor, dalgalar gerisin geri bizi kıyıya vuruyor. Cancun Cancun olalı, böyle çığlık atan bir grup görmemiştir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Akşam yemek sonrası ise “hiç olmasa beleş tekila içelim” deyip bara daldık. Meksika’daki son gecemize kadehler kalktı. Dışarıda ise korkunç bir yağmur var. Eğer bir gün sonra bu yağmur ve fırtınaya yakalansak, gezimizin bir felakete dönüşebileceğini bilemeden kadehlerin birini bitirmeden diğerini sipariş ettik.

Ertesi gün uçak saatine kadar serbest zaman var. Bu arada denize girmek yine mümkün olmadı, bizde sahilde bol bol fotoğraf çekip uçak saatini bekledik.

IMG_0665.JPG

Meksika’dan, önce uçakla Belize’ye, Belize şehrine uçacağız, sonrada otobüsle Guatemala sınırına kadar gidip oradan Guatemala’ya geçeceğiz. Yani bir günde üç ülke; kimde var bu keyif..

Gezekalın ve Aydınlık kalın…

Dr Ümit Kuru

İlk yazım tarihi: 21.11.2010 saat 19:20

Gözden geçirilmiş son basım tarihi: 17.11.2016 Saat 23:55

MEKSİKA: CAMPECHE-UXMAL-MERİDA GEZİLERİ

Gezi Tarihi: 23.10.2010

Sabahleyin kahvaltı öncesinde, artık adet haline getirdiğimiz üzere, otel çevresini keşfe çıktık. Otel ile denizi sadece bir cadde ayırıyor. Sabahın erken saatlerinde insanlar eşofmanlarını giymiş sabah sporlarını yapıyorlar.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Denizde dalga yok, üstünde tek tük alışık olmadığımız türden balıkçı tekneleri var. Kıyıda gördüğüm ve denizde av olabilecek herhangi bir hareketi gözleyen bir kuşu fotoğraflamaya çalışırken, esas konu yanımızdan geçiyordu; İki adet cincırlı polis. Atlı polisi, bisikletli polisi görmüştüm ama havaalanı dışında cincırlı polisi görmek bu şehre kısmet oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kahvaltı sonrasında Campeche şehrini gezmek için otobüse bindik. Campeche (Kampeçe diye okunuyor) eski bir Maya şehri. Maya dilinde Can yılan, Pech kene demekmiş yani yılan ve keneler şehri anlamına gelen bir kelime. Bu eski Maya kenti, sömürge döneminden 19. yüzyıla kadar çok önemli bir limandı. Bu şehrin eski kısmı UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alıyor. Şehir, İspanyollarca ilk defa 1517 yılında alınsa da, 1540’daki son alınışına kadar Mayalar ve İspanyollar arasında el değiştiriyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Şehir sadece İspanyolların değil, ilerleyen zamanlarda korsanların da saldırısına uğrar olmuş. 1663 yılındaki saldırı sonrasında şehri surlar içine almaya karar vermişler. 2 km uzunluğunda, 8 mt yükseklikte surlarla şehri çevirmek 50 yıl almış. Biz bu surlarda var olan iki kapıdan biri olan ve bir zamanlar hemen deniz yanında bulunan ancak bugün denizle arasına epey bir mesafe giren Deniz Kapısı’ndan (Puerta del Mar) giriş yaptık. Tipik bir kolonyal dönem eseri. Şehir içinde ilerledikçe İspanyollardan kalma kemerli, balkonlu, en fazla 2 katlı ve bol sütunlu evleri daha çok görüyoruz. Keçiboynuzu ağaçları ile dolu tertemiz bir meydan karşımıza çıkıyor; Plaza Principal. Burası ilk zamanlarda askeri bir kamp alanı iken sonradan şehrin politik, dini ve yaşamsal olarak esas meydanı oluyor. Meydanın karşısında iki kuleli bir katedral var. Katedral içini gezdik, oldukça sade görünümde Barok tarzı bir katedraldi.

IMG_8838.JPG

Bu gezi sonrası rotamız 161 km ilerde bulunan Uxmal (Uş mal okunuyor) antik kentine yöneldi. Adının anlamı Maya dillerinden Yukateco dilinde “üç kez”dir. Üç kez kurulma anlamında bu adın verildiği düşünülüyor ancak aslında bu kent beş kez kurulmuş. UNESCO’ca Dünya Kültür Miras Listesi kapsamına alınmış sit alanı ve buraya yerleşik olan halk tarafından 1200 yıllarında terk edilmiş.

IMG_8915.JPG

Bu şehrin mimarisi Puuc adı verilen dağ zincirindeki kentlerin karakteristik özelliklerini taşıyor. Bu yapı şeklinde yapıların cephelerinde alt kısımlar sade, üst kısımlar işlenmiş halde olurmuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Uxmal şehrine girer girmez ilk dikkatimizi çeken şey çevrede bol miktarda iguananın varlığı oldu. Nereye baksanız bu hayvanı görüyorsunuz. Antik şehre girince ilk olarak 35 mt yükseklikte olan Kahin (Büyücü) Piramidi karşınıza çıkıyor. Eliptik yapısı ve keskin olmayan köşeleri ile Maya mimarisi içinde tek örnek olan bir yapı. Bu piramit 6-10 yüzyıllar arasında Mayaların büyük tanrısı Kukulkan için yapılmış. Özellikle Aztekler gibi diğer Mezo-Amerikan yerli halk için en büyük tanrı Quetzalcoatl ne ise, Kukulkan’da Mayalar için o demek. Mezo-Amerika kültüründe eski piramidin üstüne yenisini inşa etmek olası bir durum ve bu yeni piramitin içinde eskisi, olduğu gibi duruyormuş. Bu piramitte 117 basamak var ancak üzerine çıkmak yasak.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Rahibeler Dörtgeni denen binalara bu ismi İspanyollar vermiş. Burası aslında o zamanların hükümet binası. Ortada genişçe boşlukta ayin yapılırmış. Bu binanın üst duvarlarında çok işlemeli ve detaylı olarak Yağmur Tanrısı Chac’ı (Azteklerdeki karşılığı Tlaloc) sembolize eden kabartmalar varken, daha altta daha az işlemeli cilalı alanlar var (Puuc stili). Mayaların en korktukları olay kuraklıkmış. Bu nedenle yağmur tanrısı Chac onlar için en önemli Tanrı. Onun hemen her tarafta bol miktarda kabartmasını görüyorsunuz. Gözü sembolize eden iki adet yuvarlak, ağza ve dişlere benzeyen şekillerle daha çok bir canavara benziyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu Tanrı ile birlikte yer yer kaplumbağa kabartmaları da var. Bir diğer kabartma da Tüylü Yılan. Bazen bir duvarı boydan boya kıvrılarak geçen bu yılan, kutsal gücü sembolize edermiş. Bazen yılanın açık olan ağzından bir insan başının çıktığı görülüyor. Bu da başka bir dünyadan gelen bir yaratığın insanların dünyasında ortaya çıktığını anlatıyormuş. Burada en ilginç olan, kapı içlerinde gördüğümüz kırmız boyadan el izleriydi. Mayalar yapılarının kabasını yaptıktan sonra dışını renkli boyalı bir sıva ile kaplıyorlarmış. Saray yapımında çalışan işçiler bu sıva öncesi ellerini boyaya batırıp, duvarda kendilerinden bir anı olarak el izi bırakırlarmış. Bu sıva düşüncede bu izler olduğu gibi ortaya çıkmış. Violetta’nın anlattığı hikaye bu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Buranın gezilmesinden sonra top alanını gezdik. Top alanı oldukça büyüktü ve sayı (gol diye bağırıp bağırmadıklarını merak ettim!) yapmak için kullandıkları halkalar hala yerinde duruyordu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra ise Valilik Sarayını gezdik. Bu binanın bugünkü hali bile zamanında 630 metre karelik bir alana yayılmış alan sarayın ihtişamını gösteriyor. İki saati bulan gezimiz, güneşin en tepede olduğu saatlerle birleşince terleme ile kaybedilen su bizi biraz bitkin yaptı. Gölgeyi bulan arkadaşlar, buldukları yere çöktü. Otobüsümüzün bulunduğu buluşma alanına doğru giderken, bendeki kuşlara karşı olan seçici algı işlemeye başladı ve ağacın üstünde birbirinden güzel renklerde kuşları fark ettim ve onları Uxmal’den anı niyetine karelere hapsettim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Otobüs yol üstünde Muna’da bir lokantada durunca öğle yemeğimizi yedik. Kümes hayvanlarının bol olduğu güzel bir arka bahçesi vardı.

IMG_8960-001.JPG

Yaklaşık 65 km sonrada Merida şehrine vardık. Merida, Yucatan eyaletinin baş şehridir. Biz bu şehre saat 4-5 civarlarında vardık ve otobüs bizi ana meydana yakın bırakıp otele giderken, biz eski Merida şehrini gezdik. Gerçekten güzel bir şehir burası. Önce Zocalo’ya, Ana Meydana gittik. Banklarda miskin miskin oturan insanlar vardı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burada meydanın karşısında gördüğümüz bir evin, o dönemlerde yaşanan vahşeti çok güzel anlattığını düşündük. Bu ev o zamanların yöneticisi olan bir İspanyol generale veya valiye aitmiş. Bu evin ana kapısında, iki yanda bulunan İspanyol askerlerin ayaklarının altlarında Maya yerlilerinin kafaları mevcut olarak gösterilmiş. Mayalar ve özellikle de Aztekler tarihte çok vahşi insanlar olarak anlatılıyorlar. Hatta Tanrılar için bir gecede 80000 kurbanın verildiği söyleniyor. Ancak bu kaynakların da İspanyollardan geldiğini unutmayalım. Aztekler ve Mayalar gibi diğer Mezo-Amerikan yerlilerinin de insan kurban ettikleri biliniyor. Tanrılar insanların yaşaması için bu kadar fedakarlıklarda bulunduklarına göre, insanların da hayatın devamiyeti için tanrılara kurban edilmesi, onlar için bir onur olarak düşünülürmüş. Bu kurban etme şeklinde, uyuşturulmuş kurban veya kurban edilecek esirin diafragma kısmından, obsidyen taşından yapılma bıçakla girilip kalbi sökülürdü. Daha sonra bu kalp Chac Mol denen taşa konup, kurbanın vücudu merdivenlerden aşağıda seyreden halka doğru yuvarlanırdı. Anlatması bile zor olan bu işlemi Azteklerin-Mayaların inançları gereği yaptıkları tamam da, bir gecede bu işlemle 80000 kişiyi kurban etmeleri bana biraz İspanyol abartması veya kendi yaptıkları (Merida şehrindeki bu kapıdaki örneğinde olduğu gibi) eziyetleri örtmek için gibi geldi. Siz ne dersiniz?

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Merida’da Zocalo meydanında, bayrak direğine asılı olan bayrağın indirilme merasimini izlememiz gerektiği kitaplarda yazıp duruyor. Saat 18:00 gibi yapılan bu töreni izlemek istiyoruz ama daha vakit var. Ayrıca bu tören sadece burada değil, Zocalo adını alan ve bayrak direği olan her yerde oluyor ama biz şimdiye kadar zaman nedeni ile hiç izleyemedik. Bakalım bugün izleyebilecek miyiz?

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Vakit varken alanın bir köşesinde, Belediye Sarayında olan resim sergisini gezelim istedik. Gerçekten buradaki resimleri de görmenizi isterim. Meksika tarihinin sayfalarından sahneler çok çarpıcı olarak resmedilmiş. Bu arada bayrak töreni saati için apar topar aşağıya indik. Ancak kısmetimiz yokmuş ki bugün sadece iki tane polis, sıradan bir şekilde bayrağı alıp gittiler. Bizim hastanede bile bayrak daha havalı indirilir! Herhalde bu tören, o “mutlaka izleyin” denen tören değildir.

IMG_9023-001.JPG

Bu arada güneş kızıllığını göstermeye de başladı. Yorulunca gözümüze ilişen bir dondurmacıya oturduk. Burada dondurma bizim sütlü dondurmalardan değil, kar buz dedikleri renklendirilmiş (meyve suları ile) dondurmalardandı. Pek sevmedik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Serbest zaman verilince bizde faytonla şehir turu yapmak istedik. Yaklaşık 45 dakika süren bu turun sadece 10 dakikası gün ışığında olunca, bizim tur şehri görmekten çok, nostaljik gece turu oldu. Ama iyi ki yapmışız, bu hali bile güzeldi. Demek ki bizden sonra gidenler, fayton turunu erken yapacaklar…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu gecelik bu kadar, yarın ufak bir seyahat var. Kurtlandık yine…

Gezekalın, aydınlık kalın…

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi: 17.11.2010 Saat 02:02

Gözden geçirilmiş son yayın tarihi: 16.11.2016 Saat 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

MEKSİKA:TEHUANTEPEC-SUMİDERO-SAN CRİSTOBAL DE LAS CASAS GEZİLERİ

Gezi Tarihi 20.10.2010

IMG_8376.jpg

Bu gezinin en zor tarafının uzun süren otobüs yolculukları olduğunu daha önce de yazmıştım. Ancak neredeyse Meksika’nın önemli bir bölümünü, otobüs camı arkasından olsa da, görmüş bulunmak  işin zevkli tarafıydı.

tam-ekran-yakalama-27-10-2016-234015Gezimizde bazı şehirlere uğramamızın en önemli nedeni konaklama yapılmasıydı. Uzun süren yolculuk için bu gerekliydi. Tehuantepec’te bu şehirlerden bir tanesiydi. Buradan kara yolu ile Tuxtla Gutierrez’e gidip ve sonrasında 1 saat daha yol yaparak Rio Grijalva Nehri üzerinde bulunan Sumidero Kanyonunda tekne ile bir gezi yapacağız. Sonrasında ise yola devamla San Cristobal de Las Casas şehrinde geceleme yapacağız. Sumidero Kanyonuna kadar 325 km ve oradan da San Cristobal de las Casas a 70 km var. Artık en büyük güvencem kızlar; çünkü nasılsa “tuvalet ihtiyacı” deyip saat başı otobüsü bir benzinlikte durduruyorlar. Bazen kızsam da, ayakların açılması için kısa yürüyüşler iyi oluyor.

tam-ekran-yakalama-27-10-2016-233624

Gezeceğimiz yerler Chiapas eyaleti içinde. Chiapas, Meksika’nın güneydoğusunda yer alan bir eyalet ve doğu sınırında Guatemala ile komşuluğu var. Yani sonradan gezeceğimiz Guatemala’ya yakın geçeceğiz. Chiapas antik Maya Uygarlığı kalıntılarına ev sahipliği yapması bakımından tarihi öneme de sahip.

DSC07018.JPG

Chiapas’da, 1994’te Meksika hükümeti ve Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN veya Zapatistalar) arasında yalnızca 11 gün süren bir iç savaş ve devrim yaşanmış. Emiliano Zapata anısına kurulan bu örgüt son dönemde güç kullanmayı bırakmış, oy hakkını reddetme eylemine yönelmiş. Zapatistaların kontrolünde 32 belediye bulunmaktaymış. Bu isyancılarla bizde karşılaştık ve daha sonra anlatacağım çok ilginç anılarımız oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sabah erkenden yola çıktık. Yol beklediğim gibi çok güzel; sırık kaktüsleri yol boyu görüyoruz ama yol çok virajlı.  Tahmin ettiğim gibi kızlar 1,5 saat sonra ilk molalarını istediler. Benzinliğin arkası ağaçlık ve etrafta çok güzel renkli kuşlar var. Güzel sesleri ile konser veriyorlar. Yakalayabildiğimi fotoğraf karemin içine hapsettim.

IMG_8120.JPG

Beş saate yakın bir yolculuk sonrası yemek yiyeceğimiz Chiapa de Corzo adlı küçük kasabaya vardık. Burası şirin bir yer ve koloniyal dönemde yerlilerin ana yerleşim yeri burası iken, İspanyolların yerleşim yeri yakındaki San Cristobal de Las Casas şehriymiş. Chiapa de Corzo da meydanda 1562 yılında yapılan ve İspanyollardan kalma güzel bir çeşme var. Yemeği Jardines de Chiapa adlı bir restoranda yedik. Güzel bir mekan ve güzel bir yemekti.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yemek sonrası otobüse doğru yürüyüş yaparken ilerden gelen insan kalabalığı dikkatimizi çekti. Meksikalılar her şeyi protesto ediyorlarmış ya, o eylemlerden biri sandık. Ama sonradan anladık ki bu ölüler bayramı için bir yürüyüşmüş. Bol bol poz verdiler ve bizi takip edin anlamında bir takım hareketler yaptılar ama acelemiz var kanyona yetişeceğiz. “İlk defa Meksikalılar yüzlerini çevirmeden poz veriyorlar, biz de ayrılmak zorundayız. Bizdeki şansa” bak dedim içimden.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonrasında Sumidero Kanyonuna gittik. Rio Grijalva Nehri, üzerine baraj kurulmadan önce daha da yüksek ve çılgın akan bir nehirmiş. Ama üzerine kurulan barajla su seviyesi alçalmış. Buradan sağlanan elektrikte, ülkenin en önemli kaynağıymış. Tekne turunun başlangıcından baraja kadar 35 km var.

IMG_8223.JPG

Tekneye biniş noktasında önce can yeleklerimizi giydirdiler. Sonrada tekneye bindik. Yaklaşık 2 saatlik bir tur alacağız. Tekne çok süratli. Programda burada timsahları filan göreceğiz yazıyor ama benim pek beklentim yoktu.  Daha 10 dakika olmadı tekne durdu” sağda timsah var” dendi. Gerçekten sahilde miskin miskin güneşlenen bir tane vardı. Bunu oraya konu mankeni olarak koydular diye düşünürken, etrafta timsahların kaynadığını fark ettim.  Bu meretleri hiç sevmem, fotoğraf çekerken de kendimi kaybediyorum, “bir düşersek yandık” diye düşünmeye başladım.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Akbabalar, pelikanlar, balıkçıllar tanıdığım hayvanlar. Ağaçlarda ise maymunlar var. Burası tam bir cennet (timsah kısmı hariç). Kanyonda duvarların yüksekliği yer yer 1000 mt yi buluyormuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Harika manzaralar var. Hele bir de gezinin sonunda mini bir çağlayana rastladık ki, sormayın gitsin! Su o kadar yüksekten akıyor ki, yere değmeden su buharı haline geliyor. Sumidero Kanyonu iyi bir gezi noktası oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra otobüse doluşup San Cristobal  de Las Casas’a doğru yola çıktık. Akşam üstüne doğru otele vardık. Otelin ismi Hotel de Monica. Şehir, 2100 mt rakımda olduğundan gece üşüdük biraz ama severim ben bu tip otelleri. Kolonyal dönemde kalma şirin bir oteldi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Otobüs şehrin dar olan bu kısımdaki bölümüne giremediğinden otele biraz yürüdük.  Hemen dışarı çıkıp bu güzel şehri yemek zamanına kadar tanımak istedik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

San Cristobal de Las Casas 1528 yılında İspanyollarca kurulan bir şehir ve şehrin ismi, azizi olan Saint Christophe veya Barthelemy de Las Casas’dan geliyor. Şehrin en önemli yerleri Katedrali, Zocalo Meydanı ve pazarları hariç her gün açık olan Pazar yeri. Her türlü yiyecek ve giysinin civar köylülerce getirilip satıldığı bu meşhur pazarı yarın gezeceğiz. Şehrin bir özelliği de amber ile meşhur olması. Buradan çıkartılan amber ve ondan yapılan takılar çok meşhur.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Katedrali sağınıza alıp Pazar yerine doğru yürüdüğünüz cadde bana çok güzel göründü. Hem o akşam ve hem de ertesi gün bu caddeyi bir güzel gezdim. O gece bir kafeye oturup bir şeyler içelim dedik ama hava iyice soğudu biz ise öğlenki tekne kıyafeti ile oturuyoruz. Otele dönüp bir güzel yemeğimizi yedik sonra da cumba yatak.

Gün zorlu ama bir o kadar zevkliydi. Yarına Allah kerim..

Gezekalın, Aydınlık kalın…

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi: 13.11.2010 Saat 02:42

Gözden geçirilmiş son yayın tarihi 28.10.2016 Saat 00:51

IMG_8377.jpg

MEKSİKA:OAXACA-MİTLA-TEHUANTEPEC GEZİLERİ

Gezi Tarihi: 19.10.2010 

IMG_7989.JPG

Artık alıştığımız ve tüm gezi boyunca da uygulayacağımız gibi o sabah da erkenden yollara düştük. Hedefimiz yarım saat kadar öte de olan Santa Maria del Tule’deki Tule Ağacı. Bu ağaç herhangi bir ağaç değil. Tam 2000 yaşında olduğu düşünülen bir ağaç. Ağacın boyu 58 metre ve gövde çapı ise 14 metreymiş. Bu ağaç, neredeyse, çevresinde yaşanan milattan sonraki tüm tarihe şahit olmuş olan bir ağaç! Acaba onu kim dikmiştir ve nasıl bu güne kadar gelebilmiştir?

adsız.JPG

Sabah 08:30 gibi Tule ağacının yanındaydık. Gerçekten çok heybetli bir servi (selvi) ağacıydı. Fotoğraf karesine ağacın tümünü sığdırmam için epey gerilere gitmem gerekti.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bugün bir kilisenin bahçesinde kalmış olan bu anıtsal ağacın tek bir gövdeden değil de, birkaç gövdenin birbirlerine füzyonu sonunda ortaya çıktığı ileri sürülse de, 2005 yılında yapılan DNA testlerinde ağacın tek bir gövdesinin olduğu gösterilmiş. General Cortez’in, Aztekler tarafından kendisine tattırılan bir yenilgi sonrası bu ağacın gövdesinde ağladığı rivayet ediliyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ağacın fotoğraflarını çekerken bir küçük kız çocuğu yanımızda belirdi. Bu güzel çocuk elinde tuttuğu ayna ile güneşten gelen ışınları bir lazer pointer gibi ustalıkla kullanıp, ağacın gövdesinde ve dallarında gezdirerek, benzetmek için tam da bir çocuğun hayaline ihtiyaç olacak şekilde, hayvan ve insan şekillerine benzetmeler yapıyordu. Hiç bozmadık! O da uzun uzun anlattı ve bizden de iyi bir bahşişi kaptı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Meksika da olsun, Guatemala’da olsun rastladığım bazı kuşların ya da ağaçların, çiçeklerin renkliliği beni mest etti doğrusu. Afrika lale ağacı olduğunu öğrendiğim bir ağaç, çok ilgimi çekti.

IMG_7912.JPG

Daha sonra bu küçük kasabanın alanında toplanarak otobüsü beklemeye başladık. Bu arada grup boş durmadı ve yeni yeni açılan bir dükkanda, dükkan sahibesi olan yaşlı bayan tarafından ikram edilen greyfurtu büyük bir iştahla yiyerek sabah keyfini de yaptı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Meksikalılar çok cömert ve tatlı yüzlü insanlar. Ülkenin güney kısımlarına doğru indikçe fotoğraf çektirmeyi sevmediklerini belli eden aksilikleri dışında hep yardımsever ve güler yüzlüydüler. Rehberimiz Violetta, halkın fotoğraf çektirmekten hem fişlenme korkusundan (kim bilir bu insanlar neler yaşadılar da hala bu korkuları var) hem de fotoğraf ile özellikle çocuklarının ruhlarının alındığını düşündüklerinden hoşlanmadıklarını ileri sürdü. Bizde mümkün olduğunca izin almadan ya da en azından göstere göstere fotoğraf çekmemeye özen gösterdik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra Mitla Antik Kentine gittik. Oaxaca ile Mitla antik kenti arasında 50 km civarında bir yol mevcut. Önceleri Zapoteklerce kurulan ve dini bir merkez olan bu antik şehre girmeden önce ilk dikkatimizi çeken şey, kaktüslerle yapılan çitler oldu. Bu sırık kaktüsler kopartılıp, birkaç gün dışarıda bekletildikten sonra yeniden dikilince köklenirlermiş. Antik şehrin neredeyse dört yanı bu kaktüslerden yapılma çitlerlerle kaplıydı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bugünkü kalıntılar, İspanyollar gelmeden 200-300 sene önce burada yerleşik olan Misteklere ait. Mitla Antik Kentinin önemi, geometrik şekilde renkli mozaiklerle kaplı olan tek antik alan olması. Ayakta kalan en sağlam yapı, içinde altı adet sütunun bulunduğu bina ve geometrik şekillerdeki mozaiklerin bulunduğu Saray kısmı. Mitla Antik Kentinde kazıları yapan Leopoldo Batres bir arkeolog değil. Ancak 1901-1902 yılları arasında Mitla Antik Kenti kazılarını yapmış. Rehberimizin dediğine göre Batres kendisini ölümsüzleştirmek üzere adını duvarlara kazımış. Ne ilginçtir ki aynı amca bir arkadaki duvara “duvarlara yazı yazmayın” diye bir tabela asmış. Benim İspanyolcam yok, iki tabelayı da çektim. Adamın düşüncesine bak, bir de eylemine!

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Mitla antik kenti gezisi sonrasında Mitla’nın çarşısına daldık. Çok güzel el işleri, tahta oymalar grubun ilgisini çekti tabii ki. Hemen hemen gezdiğimiz her Meksika kenti gibi, burası da bizden nasiplendi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonra öğle yemeği yiyeceğimiz bir lokantaya gittik. Burası çok özel bir yerdi. Çiçeklerle dolu güzel bir bahçe içinde, müzikleri ile bize eşlik eden sanatçılar varlığında yemeğimizi yedik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Mısır unundan yapılan bizim lavaş ekmeğimize benzer Tortilla, siyah fasulye, bizim muska böreklerini andıran peynirli Quesadilla, etli Taco ve ardından tatlılarımızı yedik. Yanında da buz gibi bir bira.. Değmeyin keyfimize!

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu güzel yemek sonrasında 214 km sürecek olan Tehuantepec kentine doğru hareket etmek üzere otobüse bindik. Yarı uykulu, yarı açık gözlerle geceleme yapacağımız kente doğru yol aldık.

Tehuantepec Meksika’nın daralan kısmında yer alan bir şehir. Bu şehirden hatırladığım bol bol terlememdi. Meksika çoğunlukla 1500-2000 rakımlarda olan bir ülke, özellikle de geceleri serin oluyordu. Ama kıyılarda tropikal iklimin özelliklerini hissediyorsunuz. Buradaki otelde, kaldığımız en kötü oteldi.

Yarın güzel bir gün olacak; Sumidero Kanyonunda tekne ile gezinti yapacağız. Güzel bir doğal çevre beklentimle uykuya daldım.

Gezekalın ve Aydınlık kalın…

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi : 10.11.2010

Gözden geçirilmiş yeniden yayın tarihi 21.10.2016 Saat 21:29

 (10.11.2010 tarihli not: Bu ülkenin yetiştirdiği ve herhalde yetiştirebileceği en güzel insan; Ruhun şad olsun. Her sene, bir öncekine seneye göre, senin ilkelerine daha çok ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Bu ülke insanlarının senin fikirlerini yeniden keşfedeceği günler elbet gelecektir)

(21.10.2016 tarihli not: 2010 yılındaki gezi yazım 10 Kasım’a denk gelmiş ve yukarıdaki notu düşmüşüm. Altı yıl sonra geldiğimiz nokta maalesef o günden de geri oldu. Umut yitirmek bana yakışmaz. Bu ülkenin yetiştirdiği en güzel ve kıymetli insan, Mustafa Kemal Atatürk’ün fikirlerine ve gösterdiği bilimin ışığı olan yola dönecektir bu ülke insanları..)

img_7967

MEKSİKA GEZİSİ:PALENQUE- CAMPECHE GEZİLERİ

 Gezi Tarihi 22.10.2010

IMG_8615.jpg

Meksika’da Palenque şehrinde kaldığım gece, ne zamandır sayıkladığım hayalim gerçek oldu. Uzun zamandır şahit olmadığım ve ateş böceklerinin gecenin karanlığında yaptıkları dansı tekrar görebilme dileğim, dünyanın bir ucunda, Palenque’de, kaldığımız otelin bahçesinde, yemek sonrası şezlongda uzanmışken gerçekleşti. Etrafta onlarca ateş böceğini, gecenin kör karanlığında, çimenler üzerinde danslarını yaparken izlemekten duyduğum mutluluğu tahmin edemezsiniz.

IMG_8589.JPG

Dün geceden çok hoş bir yer olduğunu tahmin ettiğimiz otelimizde sabah yaptığımız küçük gezi, ön yargımızın ne kadar da doğru olduğunu gösterdi. Yeşillikler içerisinde bungalov tarzı evlerde kaldık. Bahçede yer yer Maya tanrılarına ait olduğunu düşündüğümüz heykeller mevcut.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kahvaltı sonrası valizler otobüse yerleştirildi ve biz UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesi içinde yer alan Palenque’e doğru harekete geçtik.

güneş piramidi ve arkada yazıtlı piramit ve büyük saray sağda.jpg

2300 yıllık tarihleri olduğu sanılan Mayaların en kudretli oldukları 300-900 yılları arasında Meksika’nın Yucatan bölgesi, Honduras, Nikaragua, Guatemala gibi ülkelerde ağırlıklı olarak yaşadıklarını biliyoruz. Bu bölgelerde kurdukları en güzel şehirler ise Palenque, Tikal, Copan, Chichen Itza gibi şehirlermiş. İşte biz bu şehirlerden Palenque’i gezeceğiz. Palenque en şatafatlı günlerini 325-625 yılları arasında yaşamış. Sonrasında nedendir bilinmez, terk edilip ormanın insafına bırakılmış. Orman da onu tamamen yeşilliklerle örtmüş ve 1785 yılına gelene kadar da Palenque unutulmuş gitmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Orta Amerika yerlilerine ait alanları gezerken bu aniden terk edilen şehir hikayelerini çokça dinledik.  Mayalar Venüs, Güneş ve Ay gibi gezegenlerin hareketlerini izleyebilecek kadar ileri Astronomi bilgisine, Piramitleri yapabilecek kadar ileri mimari bilgisine, takvimleri ve tuvaleti kullanacak, su kanalları yapacak kadar medeniyete sahip olmasına ve sıfır sayısını bulmalarına karşın tekerleğin tarımda kullanılmasını ve toprağın nadasa bırakılmasını bilmiyorlardı. Gerçi çocuklarının oyuncak arabalarında tekerleği kullanmaları onun hakkında bilgi sahibi oldukları anlamına gelebilir. Belki de tekerlekli arabaya koşacak at, öküz gibi büyük baş hayvanlara sahip olmamalarından tarımda tekerlekli arabaları ve sabanı kullanmamış olabilirler. Mayalar yaşadıkları bölgelerdeki toprak verimsizleştikçe ve açlık başlamaya yüz tutunca, o şehri bir anda terk edebiliyorlardı. İşte bugün gezeceğimiz Palenque şehrinin de, verimsizleşen tarım toprakları nedeni ile terk edildiği düşünülüyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ben bu şehri ve daha sonra ziyaret edeceğimiz Chichen Itza, Tikal adlı şehirleri çok sevdim. Doğanın bir şehri yutması ve yemyeşil bir örtü ile kaplaması sonrasında insanların doğanın istila ettiği bu yerleri açığa çıkartma çalışmalarına bayılıyorum. Kamboçya’da da bu tür yerler vardı ve çok sevmiştim. Kesinlikle çok mistik bir havası oluyor.

IMG_8619.jpg

16 kilometre karelik bir alana yayılmış olan bu kentin daha çok az bir kısmı açığa çıkartılmış. Kentin Maya dilindeki adı olan Lakam Ha, “Büyük Sular” ya da “Yüce Sular” anlamına geliyormuş. Burası 16.yy.’daki İspanyol işgalinden çok daha önce terk edilmiş durumdaydı. Palenque’de bulunan ilk Avrupalı ise rahip Pedro Lorenzo de la Nada olmuş (1567). O dönemde “güçlü evler toprağı” anlamına gelen Otolum adını taşıyan bölgede Chol adındaki kavim yerleşmiş. De la Nada bu adı İspanyolcadaki “palenque” (fortification-Tahkim edilme) sözcüğüyle karşılamayı tercih etmiş. Palenque zamanla bölgedeki antik kentin adı haline gelmiş. Bir başka varsayıma göreyse, Palenque sözcüğünün kökeni Maya dilinde “jaguar güneş” anlamına gelen “Bahlam kin” adıydı. Bu ad, Güneşin bir başka aleme daldığı yeri ifade etmek üzere kullanılıyordu. Kentin klasik dönemden önceki çağda (İ.Ö.2500-İ.S.300) kurulduğu sanılmakta. Kentin keşfedilmemiş kısmı ormanla kaplı ve bu sık ağaçlı orman yüzünden kentin 1000’i aşkın yapısına ulaşılamamaktaymış. Palenque kenti Unesco tarafından 1987’de Dünya Miras Listesi’ne alınmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Meksika ve Guatemala arasında sınırı belirten Usumacinta Nehri yakınında kurulmuş bu antik şehre girince yeşillikler arasında kısa bir yürüyüş yapıyorsunuz. Ceiba Pentandra (Kapok) ağacı Mayalar için kutsal bir ağaçmış. Şehrin merkezi olan ve Saray ile yazılı Piramidin bulunduğu alanda ortada bulunan bu ağacın altında rehberlerimiz Violetta ve Teoman’ın verdiği bilgileri dinledik ama sabahın erken saatlerinde orada olduğumuzdan ne kalabalık vardı ve ışıkta tam olması gereken yoğunlukta olunca ben ufak ufak ayrılmaya başladım. Tam da fotoğraf zamanıydı.

IMG_8643.jpg

Yazıtlar Piramidi ya da Tapınağı adını doğu yönünde bulunan bir tapınaktan ve bu tapınağın içindeki hiyeroglif yazıtlar içeren üç kayadan almış. Tapınakta piramidin içine inen bir merdiven bulunuyormuş. Merdiven piramidin kalbinde bulunan lahit odasına açılıyor. Dokuz yaşında tahta çıkan ve 80 yaşına kadar da tahtta kalmayı beceren Kral Pacal’ın lahit odasına eskiden giriliyormuş ama artık girilemiyor. Bu arada bu lahdin birebir örneğini Mexico City de Ulusal Antropoloji Müzesinde görmüştük. Saray ise bir terasa kondurulmuş ve birbirleri ile ilişkili odalardan meydana geliyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burayı ziyaret ettikten sonra arkada bulunan Haç Tapınakları grubunu ziyaret ettik. Burası, üzerinde tapınaklar bulunan basamaklı piramitlerden oluşan bir kompleks. Bu grup adını haça benzetilen, Maya mitolojisindeki yaşam ağacı tasvirinden alıyormuş. Asya Şamanizm’inde olduğu gibi, Maya mitolojisine göre de bu ağaç yerin göbeğinde ve kökleri ile yer altı dünyasını, dalları ile gökyüzünü birbirine bağlar. Bu gruptaki tapınaklar Haç Tapınağı, Açmış Haç Tapınağı, Güneş Tapınağı olarak adlandırılmış. Aslında bu isimlendirmeler tamamen keşfedenin adlandırmalarıymış. Bu tapınaklarda en üstte bulunan odalarda kabartmalar var. Kral Pacal’ın oğlu Chan Bahlum tarafından yaptırılmış ve babasının yerine kral olmak için uzun bir süre beklemenin vermiş olduğu kızgınlıkla olsa gerek babasından daha yüksekte betimlenmiş. Sabahın erken saatlerinde her piramidin tepesine tek tek çıkıp muhteşem manzaralara şahit olduk.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Palenque’in pelotte adı verilen ve ölümüne oynanan top sahası bu şehre yakışmayacak kadar küçüktü. Ama top sahasına en çok da benzeyen de Palenque’deki bu sahaydı .

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burada toplu gezi sonrasında serbest zaman verdiler. Hepimiz sağa sola dağıldık ama ben kelebek peşine koşarken biraz fazla dağıldım galiba. Hanımı kaybettim, arayacağım derken bu sefer ben kayboldum. Ormanlar arasında biraz büyülenmiş ve biraz da buluşma saatine yetişemeyeceğim endişesi ile olmadık bir yere gezi alanının ikinci kapısına çıkmışım. Ama otobüs bizi birinci kapıdan alacak ve benden başka da gruptan kimse yok ortada. Yolda rastladığım şelalenin bile tadını çıkaramadan orman içinde patikamsı yollardan tekrar yukarıya doğru koşar adım çıkmaya başladım. Amma velakin artık delikanlı değiliz, bu kadar çok terlediğimi (bir kısmı da kurda kuşa yem olacağım korkusundan) ve yorulduğumu hatırlamıyorum.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonunda ana meydandaki Cebia ağacını yani kutsal hayat ağacını görünce duyduğum sevinci anlatamam. Bu arada size yazdığım bu yazının genel bilgilerini hazırlarken okuduğum bir bilgi hayıflanmama neden oldu. Sabah girişte yoktu ama Palenque müze girişinde beyaz elbiseler içinde uzun saçlı ve ellerinde ok ve yay olan insanlar vardı. Meğerse bu insanlar hiçbir başka ırkla karışmamış saf kan Mayalarmış. Bu insanlardan 500-600 civarında kalmış ve resmen koruma altında olup, çok eşliliklerine bile izin vermişler. Vay Mayalar vay!

img_86601

Bu güzel yeri gezdikten sonra otobüsle 361 km uzaktaki Campeche’ye doğru yola çıktık. Güzel bir yerde öğle yemeği yedikten sonra bir-iki mola sonrası Mexico Körfezi kıyısında bulunan Campeche şehrine ve sahildeki otelimize vardık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yarın yola devam edeceğiz.

Gezekalın, aydınlık kalın…

Dr Ümit Kuru

İlk Yayın Tarihi:  15.11.2010 Saat 20:04

Gözden geçirilmiş son yayın tarihi :01.11.2016 Saat 23:19

img_8760