Gezi Tarihi 24.10.2010
Merida’dan hareket ederek UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan Chichen Itza (okunuşuyla Çiçen İtza) antik kentine doğru yola çıktık. Arada 128 km kadar bir mesafe var. Yani yaklaşık 2-2:30 saat kadar bir yolumuz var. Bu antik kent beni oldukça heyecanlandırıyor. Çünkü bu kent Mayaların kurduğu en önemli kentlerden ve günümüzde de çok sayıda eseri hala ayakta duruyor. Chichen Itza Antik Kentinin 7 Temmuz 2007’de dünyanın yeni 7 Harikası’ndan biri olarak seçilmiş olduğunu da söyleyelim.
Mayaların en güçlü olduğu MS 300-900 yılları arasında burasının güçlü bir dini merkez olduğu kabul ediliyor. Daha sonra ise Toltekler bu kenti Mayalardan almış. Mayalar 17. yüzyıl sonuna kadar dağlarda yaşayan kabileler halinde kalmışlar. Maya dilinde Chichen Itza, “Itzaların kuyusunun ağzı” anlamına geliyormuş. Buradan da anlaşılacağı gibi, “Itza” bir başka yerli kabilenin ismi demek.
Bu kente girer girmez sizi ilk karşılayan satıcılar oluyor. Burada, diğer yerlerden daha fazla satıcı olduğunu söylemem lazım. Kale (The Castillo) adıyla tanınan Kukulkan Tapınağı ya da Kukulkan Piramidi’nin bir kısmını Mayalar, ama çoğunluk kısmını da Toltekler inşa etmişler. Şehrin büyük meydanının güney kısmında yer alan bir eser. Mayalar bu piramidi astronomi ve matematik bilgilerini ortaya koymak istercesine belirli bir sistemle inşa etmişler. Örneğin 4 cephesinin her birinde 91 basamak yer alıyor. Böylece 4×91’le bulduğumuz 364 sayısına en tepedeki düzlüğü (1) de eklediğimizde, yıldaki günlerin sayısı olan 365’i buluyormuşuz.
Piramidin merdivenlerinin iki yan tarafına, aşağıdan yılanın başı ile başlayan ve en tepeye kadar devam eden yılan gövdesinden yapılma merdiven korkulukları yapmışlar. Ayrıca, piramidi öyle bir şekilde inşa etmişler ki, ilkbahar ve sonbaharda ekinoksların gerçekleştiği an, piramide gelen güneş ışıkları sayesinde bu yılan gövdesi S’ler çizen şekilde bir gölge oluşturmaktaymış. Bunu tabii ki biz göremedik ama ekinoks zamanlarında sadece bu olayı görmek için dünyanın her tarafından turist geliyormuş. Kukulkan adıyla bilinen ilahi tüylü bu yılandan bir önceki yazıda bahsetmiştim. Piramidi, inandıkları yeraltı alemi katları sayısı gibi, 9 farklı düzey halinde düzenlemişler. Bu piramide çıkış eskiden serbest iken artık yasaklamışlar. Dolayısı ile çıkamadık.
Kale Piramidinin solunda Platforma de las Aguilas ve Platforma de los Jaguares (Kartallar ve Jaguarlar Platformu) anıtlarını görüyorsunuz. Burada insan kalbi yiyen kartal ve jaguar kabartmaları insanı çok etkiliyor. Platforme de Los Craneos ( Tzompantli, Kuru Kafalar Platformu) diğer bir etkileyici yapıt. Burada yüzlerce kuru kafa kabartması T şeklindeki bir platformun her bir yönüne oyulmuş. Buraya kurbanların kesik kafaları konurmuş. Templo de Jaguars and Escudos (Jaguarlar ve Kalkanlar Tapınağı) top sahasının güney doğu köşesinde bulunan ve içinde solgun da olsa renkli bazı resimlerin ve kabartmaların (tüylü yılan) bulunduğu bir küçük tapınak ve hemen önünde de bir heykelcik var.
Chichen Itza arkeolojik alanın bir başka önemli özelliği de büyük ve oldukça iyi korunmuş halde bir Kutsal Top Oyunu (Pelotte) sahasına sahip olması. Burada çok iyi durumda olarak bulunan top oyuncuları ile ilgili bir kabartma var. Bu top alanının en önemli özelliği de duvarlarda bulunan çemberlerin oldukça yukarıda bulunması.
Buraya kalça, omuz ve dizlerle ağırlıkları 300-400 gram arasında değişebilen topları sokmak pek mümkün değil gibi gözüküyor. Onuncu yüzyıldan sonra bu oyuna çemberleri ekleyenlerin Toltekler olduğu biliniyor. Chichen Itza’da bu sahadaki çemberlere topları sokmak için ise raket gibi bir alet kullandıkları düşünülüyor. Yıldızların konumuna göre sahaya yerleşen yedişer kişilik iki takımdan hangisi en önce bu çemberden topu geçirebilirse, sahadan galip olarak ayrılıyormuş. Tek sayı ile ve ölümle biten bir oyun. Aslında buna oyun demek yanlış olur, bu bir tür dini tören olarak algılanmalı. Chichen Itza’da daha küçük olan bir top sahası daha var.
Burayı da gezdikten sonra Kurban Kuyusuna (Cenote Sagrado) doğru yürüyüşe geçtik. Bu kuyu doğal bir kuyu olup, 60 mt çapında ve 35 mt derinliğindeymiş.
Bu kuyuya ayaklarına bağlanan ağırlıkla atılan kurbanların, suya atıldıktan sonra yüzeye çıkarsa tanrılar tarafından affedildiği kabul edilirmiş. Ama ben bu kuyudan kimsenin sağ çıkabildiğine inanmıyorum. Burayı gördükten sonra ise tekrar Kale Piramidini hedefleyip meydana doğru yürümeye başladık. Ancak yol kenarında artık tezgahlar iyice çoğalınca bizden de dağılmalar başladı.
Bu sefer piramidin diğer yönüne doğru yürüyerek El Caracol’a doğru yürüyüşe geçtik. Yolumuz üstünde Baş Rahibin Tapınağından (The High Priest’s Grave (Osario veya Ossuary) geçtik. Burada merdivenlerin iki yanına yapılmış olan tüylü yılan korkuluklarından birisinin içinde yerleşmiş ve “buraları benden sorulur” havasındaki iguana hepimizin dikkatini çekti.
İspanyollar tarafından spiral merdivenleri nedeni ile Salyangoz olarak adlandırılmış olan bu gözlemevi (El Caracol) yuvarlak planlı yapısı ile Mayalarda tek örnektir. Buradaki Astronomi okulunda rahipler yıldızların hareketine göre kutlamaların zamanından, mısır toplama veya ekim tarihine kadar bir dizi önemli kararı verirlermiş.
Okuyunca şaşırdığım bir diğer bilgi de 8. Yüzyılda buradaki rahipler tarafından Venüs gezegeninin, güneş arkasındaki kalma süresi gibi bugün bilgisayar destekli hesaplamaları, o zamandan yapabilmeleri oldu. 1991, 1994 ve 2002 yıllarındaki güneş tutulmalarını daha o zamandan tahmin edebilmişler.
İspanyollar tarafından “Rahibeler Manastırı” adı verilmiş yönetim sarayına giderken rastladığımız, sarı sarı çiçeklerinin bir kısmı üstünde bir kısmı ise yere dökülmüş haldeki ağaçlık alanın görüntüsü hepimizin bu alanda poz vermesine neden oldu.
Rahibeler Manastırı, aslında Maya Kraliyet ailesine ait ve içlerinde çok sayıda odanın bulunduğu bir dizi binaya deniyor. İspanyollar buraya geldiklerinden Rahibeler Manastırına benzettikleri için bu ad verilmiş ama bence bu ad yakışmamış.
Daha sonrasında ise çok sayıda sütunların bulunduğu ve Savaşcılar Tapınağı, Chac Mool Tapınağı, Sauna gibi binaları içine alan Bin Sütun Grubu içinden yürüyüşle gezimizi, başladığı gibi, Kale Tapınağında bitirdik. Tüm Meksika antik şehirleri içinde en çok etkilendiğim Chichen Itza Antik Kenti oldu diyebilirim.
Bu kenti hakkını vererek gezdiğimize ve civarda da bu kadar çok satıcı olduğuna göre, kalan serbest zamanda da alışveriş yapma hakkını kazandık demektir. Bizde öyle yaptık zaten. Bol bol ıvır zıvır alıp, son Peso’larımızı da satıcılara bıraktık.
Chichen Itza’dan ayrılıp 198 km ötede olan Cancun’a vardık. Otelimiz çok iyi ve her şey dahil sistemle çalışan bir otel. Burada bol bol denize girme arzumuz var. Ancak korkunç bir fırtına var ve arkasından hafif de olsa bir yağmur başladı. Ne olursa olsun grup denize girmeden vazgeçmeyecek gibi. Herkes yemekten sonra acele ile soyunup mayolarını giydi. Koştura koştura deniz kenarına gittik ama denize 5 adım girmek mümkün olmuyor. Biz denize giriyoruz, dalgalar bizi kıyıya vuruyor. Grup bir süre sonra bunu bir oyun haline getirdi. Çığlıklar içinde denize giriliyor, dalgalar gerisin geri bizi kıyıya vuruyor. Cancun Cancun olalı, böyle çığlık atan bir grup görmemiştir.
Akşam yemek sonrası ise “hiç olmasa beleş tekila içelim” deyip bara daldık. Meksika’daki son gecemize kadehler kalktı. Dışarıda ise korkunç bir yağmur var. Eğer bir gün sonra bu yağmur ve fırtınaya yakalansak, gezimizin bir felakete dönüşebileceğini bilemeden kadehlerin birini bitirmeden diğerini sipariş ettik.
Ertesi gün uçak saatine kadar serbest zaman var. Bu arada denize girmek yine mümkün olmadı, bizde sahilde bol bol fotoğraf çekip uçak saatini bekledik.
Meksika’dan, önce uçakla Belize’ye, Belize şehrine uçacağız, sonrada otobüsle Guatemala sınırına kadar gidip oradan Guatemala’ya geçeceğiz. Yani bir günde üç ülke; kimde var bu keyif..
Gezekalın ve Aydınlık kalın…
Dr Ümit Kuru
İlk yazım tarihi: 21.11.2010 saat 19:20
Gözden geçirilmiş son basım tarihi: 17.11.2016 Saat 23:55