Dört gün aradan sonra, tam da ihtiyacımız olduğu anda, azıcık da olsa güneşi tekrar görmek, yağmursuz sabaha uyanmak ne güzel! Bugün yolumuz çok uzun ve uğrayacak çok yerimiz var. Önemli yerleri gezeceğiz.
Sabah kahvaltı öncesi otelin karşısında bulunan sahile koşturdum. Ördeklerin bir kısmı sahilde, bir kısmı da deniz ortasında uyuyor gibiydiler. Sessizce birkaç kare almaya çalıştım.
Sonra aşağıdaki rotayı takip edecek olan günlük yolculuğumuza başladık.
Breiðdalsvik Kasabasından ayrılıp Stöðvarfjördur‘a doğru yola çıktık.
Yolda büyük bir sürprizle karşılaştık. Arnie aniden frene basarak, sahilde Ren Geyiklerine dikkatimizi çekti ve fotoğraflamak için araç dışına çıktık.
Üstelik bir tane değil, 2 tane Ren Geyiği vardı. Ren Geyikleri aslında İzlanda’nın yerlisi olmayan, adaya sonradan getirilen hayvanlar. İzlanda’nın daha çok doğusunda yaşıyorlar. Kışın sahillere iniyorlar ama yazın onları sahilde görmek bize bir şans oldu. Yazın daha çok dağlık alanda yaşıyorlar. Doğal düşmanları yok. Bu nedenle hızla çoğalıyorlar. Bunun içinde avlanma dönemlerinde serbestçe avlanıyorlar. Yani maalesef doğal düşmanları, ellerinde silahları ile insanlar.
Stöðvarfjördur, tüm diğer Doğu Fiyortlarında olduğu gibi muhteşem dağ manzaraları ile çevrili küçük düzenli bir kasaba.
Bu kasaba doğal güzelliği yanında, Petra’nın Taş Koleksiyonu Müzesi’ne ev sahipliği yapması ile de meşhur.
Petra Sveinsdottir, 1946’da taş toplamayı kendine bir hobi edinmiş. 1974’de ise evini ziyarete açarak topladığı ve sınıflandırdığı taşlarını gelen geçenle paylaşmış. Bu ev ve Petra’nın taşları zamanla meşhur olmuş.
2012 yılında Petra ölünce, geride kalan 4 çocuğu bu evi müzeye çevirmişler. Dünyanın en zengin özel taş koleksiyonunun burada sergilendiği söyleniyor. Petra’nın Taş Müzesi’ni ziyaret, günümüzün ilk aktivitesi olacak. Müze gerçekten çok zengin duruyor. .
Biz taşlar kadar, bahçenin güzelliğine de hayran kaldık. Bahçe çiçeklerle de dolu. Doğanın güzellikleri el ele vermişler, bu müzede defileye çıkmışlar gibi. Bir saate yakın bu müzeyi gezdik. Müzenin resmi web adresi ; http://www.steinapetra.is/
Doğu fiyortlarının ortasında bulunan Fáskrúðsfjörður ve Reyðarfjörður fiyortları boyunca yola devam ettik. Manzaralar muhteşem. Fáskrúðsfjörður, bir zamanlar Fransız gemicilerinin yoğun olarak yanaştıkları ve ada ile ticarette kullandıkları bir limanmış.
Reyðarfjörður ise Doğu fiyortları içinde en uzun ve geniş olanı. Uzunluğu 30 km’yi buluyormuş. Bu fiyordu ise Norveçliler balina avcılığı için bolca kullanırlarmış. İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler burayı tutmuşlar.
Buradan sonra artık Doğu Fiyortlarını terk edip Egilsstaðir üzerinden İzlanda’nın kuzeyine doğru yol aldık. Aslında Eskifjörður, Borgarfjörður ve Seyðisfjörður, Mjóifjörður görmeyi istediğim diğer Doğu Fiyortlarıydı. Ancak bunlar için rota dışına çıkmak gerekecekti. Bu nedenle Egilsstaðir’e devam ettik.
Yolda Hjarðarhagi adlı bir yerde durduk. Burası İzlanda Torf Evleri‘nin en tipik örneği olan bir gezi yeri. Daha önce bahsetmiştim bu evlerden. Bunlar taş, tahta ve torf’un malzeme olarak kullanıldığı evler . İzlanda dışında bazı İskandinav ülkelerinde de varsa da, İzlanda’da bulunanlar benzersiz kabul ediliyor. Torf toprağı (ya da diğer adıyla turba toprağı) nemli ve çok yağış alan yaz sıcaklarının düşük olduğu yörelerde bataklık ve benzeri su altındaki arazilerde yetişen bitkilerin, (genellikle Sphagnum denilen yosunlar ve bataklık sazlarının) su dibinde çökerek kısmen çürümesi, su altında hava ile ilişkisi kesilmiş bir ortamda yıllarca çürüyüp birikerek kalın yataklar meydana getirmesi sonucu oluşuyor. Su tutma kapasitesi ve havalanma kapasitesi yüksek, hastalık ve haşere taşımıyor. Yani torf, soğuk ve zor iklimlerin ucuz ve sağlıklı bir ev yapım malzemesi. Bu evler UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine girmeye aday gösterilmiş. İşte yolda durup gezdiğimiz Hjarðarhagi İzlanda Torf Evleri, Vikinglerden gelen ve zamanla bazı değişikliklere uğrasa da, bu özellikleri ile benzersiz evler. Bunların bir kısmı Route 1 yolunun yapımı sırasında yıkılmış.
Yolumuz üstündeki İzlanda topraklarının, sağlı sollu doğal güzelliklerini gözleye gözleye Möðrudal adlı bir yere gelene kadar durmaksızın yol aldık. Yol üstünde gördüğümüz Rjukandi Şelalesi aracın içinden bile çok güzel fotoğraflar verdi.
Möðrudalur, İzlanda’nın deniz seviyesinden en yüksekte olan yerleşim birimi olarak önemli. Yükseklik dediysem de 469 metrelik rakımdan bahsediyoruz.
Burada bulunan kilise 1949 yılı tarihli. Burası aslında bir çiftlik kompleksi. Burada yemek yiyebileceğiniz (Fjallakaffi Kafe) ve konaklayabileceğiniz yerler mevcut. Biz burada mangal yapacağız. Yanlış duymadınız! İzlanda’da et mangal keyfi yaptık. Aykut’un Egilsstaðir’de marketten aldığı etler, sosis, ve pratik-hazır mangallarla, bu güzel ortamda mangal et yaptık. Biralarımız da var. Civarda yavru tilkiler, keçiler kardeş kardeş dolaşıyor. Oh! Miss!
Keyifli yemeğimiz sonrası durağımız olan Dettifoss Şelalesi, 100 metre genişlik ve 45 metre yükseklikten akıyor. Kaynağını Vatnajökull buzullarının oluşturduğu Jökulsá á Fjöllum Nehri’nden alıyor. Sular, saniyede ortalama 193 m³’lük bir akıntıyla düşüyor. Avrupa’nın hacim bakımından en büyük ve en güçlü şelalesi.
Dettifoss Şelalesi, Húsavík ve Mývatn Gölü ile birlikte, Kuzey İzlanda’da turistlerin rağbet ettikleri “Elmas Çember-Diamond Circle” denen bir rota içinde yer alıyor. Bu rotadaki dört temel durak yeri; Húsavík, Ásbyrgi Kanyonu, Mývatn Gölü ve Dettifoss Şelalesi. Rota içinde Vatnajökull Ulusal Parkı, Goðafoss Şelalesi, Dark Castles, Eider Şelaleleri, Fısıltı kayalıkları (Whispering Cliffs) ve Laugar jeotermal kaplıcaları gibi diğer gezi yerleri de var. Biz bugün bu gezi yerlerinin bazılarını da görmüş olacağız.
Dettifoss Şelalesine ulaşmak için park yerinden yaklaşık olarak 1 km’ye yakın yürümeniz gerekiyor. Bu şelalenin debisi gerçekten çok fazla. Ana şelale dışında, şelaleye giden yolu takip ederken bir başka yolun sizi sağa yönlendirdiğini görüyorsunuz. Dettifoss Şelalesinden birkaç yüz metre ilerideki Sellfoss Şelalesine giden bu yola girmeye sakın üşenmeyin ve 11 metreden düşen suları ile buradaki şelaleyi de gezmeyi unutmayın.
Dettifoss Şelalesi’nin gücü hakkında bir fikir edinebilmeniz için hazırladığım kısa videonun linki aşağıdadır;
Dettifoss Şelalesi sonrasında yaklaşık 50 km yol yapıp Hverir-Námaskarð adlı bir başka “gezegene” geldik. Gezegen diyorum çünkü burası sanki kızıl bir gezegen. Bolca çıkan sülfür gazı nedeni ile ortamdaki koku berbat. Yani renk cümbüşünü, kötü bir koku eşliğinde gezeceksiniz.
Námaskarð (Namaskard), İzlanda’daki Namafjall Dağının altında bulunan jeotermal kaynak. Bölgenin ismi ise Hverir. Bu dumanlı (Sülfür’den dolayı) ve iç karartan bölge Avrupa’nın en aktif volkanik bölgelerinden birisi. Bu alandaki resmedilmeye değer olan ama imkanı olmayan karakteristik özellik, kaynayan çamur nedeniyle bölgeden havaya devamlı olarak yükselen sülfür dolu dumanlar ve bundan kaynaklanan çürümüş yumurta kokusu. Rüzgar ters esince bazen koku insanı çok rahatsız ediyor.
Yerin hemen altında zemini hiçbir zaman hareketsiz bırakmayan jeotermal bir kaynak var. Bölgeyi ziyarete gelenler, yetkililer tarafından belirlenmiş ve işaretlenmiş noktalarda durmak zorundalar. Çünkü her an yer yarılıp, ziyaretçiler açılan çukurlara düşebilirlermiş.
Aşağıda linkini verdiğim videonun sizi çok etkileyeceğini biliyorum.
Siyah nehirler ve fokurdayan sülfürik çukur havuzları başka bir yerde göremeyeceğiniz görüntüleri oluşturuyor. Filmlerde gördüğümüz Mars gezegeninin, çıplak kırmızı arazisinde yürüyormuşssunuz gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Sülfürün ve diğer minerallerin verdiği kırmızı renk ve kurak Námaskarð’ı terk edip, bu ortam ile tezat oluşturan yeşil ve berrak suyu ile Mývatn Gölü’ne gittik.
Mývatn Gölü, Kuzey İzlanda’da aktif volkanik bir bölgede oluşmuş, sığ bir Ötrofik göl. Ötrofikasyon, göl gibi herhangi bir büyük su ekosisteminde, başta karalardan gelenler olmak üzere, çeşitli nedenlerle besin maddelerinin büyük oranda artması sonucunda plankton ve alg varlığının aşırı şekilde çoğalmasına deniyor. Bu anlamda bu tür göllerde yaşam çeşitliliği de, besin varlığının fazla olması nedeni ile, fazladır. Gerçekten de bu göl ve çevresi su kuşları ve ördekler açısından hem sayı ve hem de çeşitlilik bakımından zengin.
Gölün ismi yazın bol miktarda bulunan tatarcık sineğinden geliyor. İzlandaca “mý”, “tatarcık” ve “vatn” ise “göl” anlamında.
Göl 2300 yıl önce volkan patlaması sonucu saçılan geniş bazaltik lavlar sonucunda ortaya çıkmış. Çevrede de patlamış volkanik yeryüzü şekilleri (lav bacaları, delikler gibi) bulunuyor. Göl, onu çevreleyen ıslak alan ve Laxa Nehri beaberce Myvatn Bölgesi olarak adlandırılıyor. Buranın toplam alanı 440000 hektar. Ben bu gölün çevresinde yürüyebileceğimiz ve kuşları fotoğraflayabileceğimiz küçük bir parkur hayal etmiştim. Ancak bizim gezide bu olamadı.
Mývatn Gölü ve çevresinin bir başka özelliği “Skútustaðir” denen yalancı kraterlerin varlığı. Bunlardan hem gölde ve hem de göl dışında görülüyor. Bunlar aslında patlamış ve lavını boşaltmış gerçek volkan kraterleri değiller. Patlamış olan volkana ait lavlar, ıslak alana aktıkları zaman, zemini çöktürüyorlar. Bu lav tabakası, altında su buharı tutulmasına neden oluyor. Bu buharın basıncı çok yükseldiği zaman da patlama oluyor. Bunun sonucunda ise yalancı kraterler -Skútustaðir- ortaya çıkıyor. Yukarıdaki fotoğraflarımdan anlaşılacağı gibi güneş sabahtan sonra yine kayboldu. Bu nedenle bu havada benim çektiğim fotoğaflar ve gezdiğimiz lokalizasyonlar bu yalancı kraterlerin ve Mývatn Gölü’nün güzelliğini tam anlatabilmek için yeterli olmayacaktır. Yukarıdaki fotoğrafı internetten bulup bu sayfaya aldım (bu gezi yazısında ne çok yaptım bu işi! ). Şu güzelliğe bakar mısınız?
Mývatn Gölünü geçtikten sonra Dimmuborgir adlı bir lav gezi alanına geldik. Dimmuborgir, eski Norveç dili, Faroece ve İzlandaca’da “Karanlık kuleler” anlamına geliyor. Gezi alanına girdiğiniz andan itibaren karşınıza çıkan volkanik mağara, tünel ve kaya oluşumları, size yıkılmış eski bir şehrin kalıntılarını geziyormuşsunuz havasını veriyor.
2300 yıl önceki patlamadan akan lavlar bir lav gölü oluşturmuş. Bu gölün neredeyse 10 metre derinliğe ulaşmış olabileceği düşünülüyor. Bu lav gölünde üstte soğumalar ve altta devam eden lav akışı ile lav tüpleri, ıslak yeşillik üzerinden geçerken ortaya çıkan buhar ile lav sütunları ve çökmelerle de Dimmuborgir ortaya çıkmış.
Bugün gezmeye doyamadık diyebilirim. Bir sonraki durağımız yaklaşık 50 km kadar ötede olan “Tanrılar Şelalesi” (veya Goði Şelalesi) anlamına gelen Goðafoss Şelalesi.ŞKuzey izlanda’nın Bárðardalur bölgesinde yer alan bu şelale, Skjálfandafljót Nehri sularının 12 metreden düşmesi ile oluşuyor. Şelale 30 metre genişliğe sahip.
Bu şelale ile ilgili de bir efsane var; Buna göre 1000 yılı civarı İzlanda’yı o dönemde yöneten idareci Þorgeir Ljósvetningagoði, Pagan olan dini inanışlarını, Hristiyanlığa değiştirmiş. Meclisleri olan Alþingi’ye dönüş yolunda, yanında bulunan Norveç Tanrılarına ait büstleri burada şelaleden aşağıya fırlatmış.
Günümüzü, yarım saat ötedeki Kuzey İzlanda fiyortlarından Eyjafjörður kenarında yerleşik, Hótel Sveinbjarnargerði’de sonlandırdık. İzlanda’da pek gezi sonlanmıyor galiba. Çünkü otele giriş yapıp bavulları atar atmaz, yolun karşısında bulunan sahile doğru bir yürüyüş yaptık.
Güneş sabah ki gibi yüzünü gösterdi. Arnie saat 21:00 civarında gün batımını görebileceğimizi ve buradan gün batımı manzarasının harika olduğunu söyledi. Nefis bir yürüyüş oldu. Fiyort manzaraları bizi baştan çıkarttı. Gün batımını ise son dakika bulutları ile göremedik.
Gezimizin bugünü çok uzun ama bir o kadar da güzeldi. Bence herkes büyük bir keyif aldı. Nereden mi anladım? Arkadaşlarımın bu kadar yorgunluğun üstüne zıplama fotoğrafı çektirmek için sıraya geçmelerinden..
Gezekalın, Aydınlık kalın…
Dr Ümit Kuru
11.08.2016 Saat 00:26
Kaynaklar;
https://www.edumedia-sciences.com/tr/media/453 (SICAK NOKTA)
http://hiticeland.com/places_and_photos_from_iceland/n%C3%A1maskar%C3%B0
http://www.birdlife.org/datazone/sitefactsheet.php?id=524http://www.visitmyvatn.is/static/files/mustdolist.pdf
North Iceland-Official Tourist Guide
Sibel Gürel
/ Ağustos 16, 2016Güzel lokasyon, güzel anlatım.. E güzel yorum şart buna.. Gözlerine, ellerine saglık Ümit hocam..
gezekalın
/ Ağustos 16, 2016Sağolasın Sibel Gürel..Bir gezide birlikte olmak umuduyla…