Sabah erkenden yollara düştük. Bugün de epey bir yol kat edeceğiz. Önce İzlanda’nın en uzun fiyordu olan Eyjafjörôur’un sonunda kurulmuş Akureyri Şehri gezilecek.
Konaklamayı yaptığımız otel Eyjafjörôur fiyordunun doğusunda, Akureyri ise fiyordun batı tarafında bulunuyor. Bulunduğumuz bölüm İzlanda’nın ağaçlık-ormanlık sayılan bölümü. Arnie gezimiz sırasında İzlanda ormanları hakkında bilgi verirken, ormanlık alanlarda çoğunlukla huş ağacının bulunduğunu, huş ağacının da İzlanda’da kısa boylu olduğunu anlattı. Anlatımını da dikkat çekici bir İzlanda özlü deyimi ile bitirdi. Dinlerken çok gülmüştük. Benim çok hoşuma gitti. Yeri gelmişken sizlerle paylaşayım; “İzlanda’da ormanda kaybolursan, bulunmak için ayağa kalkman yeterli“.
Eyjafjörôur fiyordunu dolaşarak, seyretmeye doyamadığımız manzaralar eşliğinde, Akureyri Şehrine geldik.
Kuzey İzlanda’nın başkenti unvanına sahip olan Akureyri, İzlanda’nın 4. büyük şehri (Gerçi nüfusu 18.000’ler civarında). İzlanda’ya ilk gelenlerin, ilk yerleşim yerlerinden bir tanesi.
Aracımızı park ettikten sonra şehir içine doğru yürüyüşe başladık. Yol boyu gördüğümüz evler tipik İzlanda şehir evleri; Damları metal, 2-3 katlı binalar.
Önce tepedeki kiliseye giden merdivenleri çıktık. Kilisenin bir kot aşağısında, 1835-1920 yılları arasında yaşamış önemli bir şair ve İzlanda ulusal marşının yazarı Matthías Jochumsson’un 1903 yılından kalma müze evini gördük. Bu evi geçtikten sonra tepede Akureyri Kilisesine (Akureyrakirkja) ulaştık. Bu Luteryan Kilisesi şehrin sembol yerlerinden ama beni esas cezbeden kilise arazisinden gördüğümüz panoramik Akureyri manzarası oldu.
Daha sonra kilisenin yanından Gilið Caddesi boyunca aşağıya doğru yürüdük. Hafnastræti Caddesi üzerinde yürüyüş yaptık ve şehrin merkezine ulaştık.
Akureyri sessiz, sakin bir şehir. Bu küçücük şehrin mutlaka görülmesi gereken yerlerinden birisi olarak Botanik Bahçesinden bahsediliyor. 1912 yılında sade bir park olarak açılmışken, 1957 yılında botanik bölümü açılarak Botanik Bahçesine dönüştürülmüş. Bünyesinde 6600 yabancı, 400 üzerinde yerli tür bitki çeşidi barındıran bu parkı maalesef biz gezemedik . Bu yazıları yaptıklarımızı anlatmanın yanında, yapamadıklarımızı da anlatmak için yazdığımdan, İzlanda’ya ve Akureyri’ye gidecek olanlara Botanik Bahçesini gezmelerini de tavsiye ediyorum.
Akureyri gezimiz sonrasında bugünün en önemli gezi yeri olan Flugumýri í Skagafirði At Gösterisini izlemek üzere yola düştük. Güzel manzaralar sonrasında, 90 km ötedeki At Çiftliğine vardık.
Bölgenin ismi olan Flugumyri, Fluga isimli bir kısraktan geliyor. İzlanda’nın gelmiş geçmiş en hızlı atı olan Fluga’nın, Vikinglerin adaya ilk geldikleri zamanlarda, adını verdiği bu bölgede yaşadığına inanılıyor.
Flugumyri, Skagafjordur’un orta bölümlerine kurulu, eski ve ünlü bir at çiftliği. Bölgede bunun gibi başka at çiftlikleri de var. Bu çiftlikte yaşayan ve nesillerdir at yetiştiriciliği ile uğraşan bir sülaleden gelen 5 çocuklu ailenin tüm üyeleri üstün dereceli at binicisi ve yetiştiricileri. Ev, alınan ödülleri gösteren madalya ve kupalarla dolu. 80 üzeri atları var. Bu ailenin annesi bizi çiftlik girişinde karşıladı ve çiftlik ve İzlanda Atları hakkında bilgilendirdi. 2 çocuk ise atlarına binip gösterilerini yaptılar.
İzlanda’da bu çiftlikte (ve diğerlerinde de aynı şekilde) doğan atlar, 1 yaşına kadar annesinin sütünü alıyor ve çiftlikte kalıyorlar. 1-4 yaş arası atlar ise gruplanıp doğaya salınıyorlar. Bu atlar doğada serbestçe besleniyorlar ve dolaşıyorlar. Bu atlara sadece kışın beslenme konusunda yardımcı olunuyor, onun dışında 4 yaşına kadar yaşamlarına müdahale edilmiyor. 4 yaşından sonra ise bu vahşileşmiş atları topluyorlar ve çiftlikte eğitmeye başlıyorlar.
İzlanda atları dayanıklı, akıllı, duygusal hayvanlar. Görünüşleri çok havalı. Uzun kuyruk ve yeleleri ile güzel hayvanlar. İzlandalıların atları ile övünmelerinin en önemli nedeni tölt denen 5. at yürüyüşünü doğal veya çok az bir eğitimle yapabiliyor olmaları.
Atların çeşitli yürüme ve koşma çeşitleri var ve bunların hepsi de at yürüyüşü olarak adlandırılıyor. Birçok at ırkı doğuştan gelen yetenek ile adeta, tırıs, rahvan, kenter ve dörtnal olarak adlandırılan farklı yürüyüş çeşitlerine sahip. Aşağıdaki link adresinde bir İzlanda atının yapabildiği yürüyüş şekillerinin toplu haldeki bir gösterimi var;
https://www.youtube.com/watch?v=B6H4sUpmWzU
İzlanda atlarının en önemli özelliği “Tölt” denen yürüyüş biçimini yapabilmeleri.
Tölt yürüyüşü aslında bir tören geçidi yürüyüşü sayılıyor. Burada at bir ayağını yukarıda tutarken, 3 ayağını yere basıyor. Bu yürüyüş biçimi, atın üstünde oturanı hiç sarsmayan bir biçim. Son olarak at çiftliğinde bize yapılan gösteriden çektiğim ve bazı çekimleri yavaşlatarak film yaptığım video adresinin linkini de aşağıda veriyorum.
Bu çiftlikte 1 saati biraz geçecek kadar vakit geçirdik. İzlanda atlarına hepimiz bayıldık.
At çiftliğinden ayrıldıktan sonra Langudalur ve Blöndudalur Vadileri’ni geçerek Blönduós şehrine geldik. Buranın belli bir özelliği yoktu. Sadece ihtiyaç gidermek için durduk.
Blanda Nehri üstündeki köprüyü geçip, nehir kenarına gittiğimizde, sahilde çok sayıda ördek ve göçmen kuşların varlığını gördük. Bol bol fotoğrafladık.
İzlandalılar hiç üşenmemişler elektrik direklerini yün işleri ile ördükleri giysilerle giydirmişler. Çok ilginçti.
Yolculuğumuzun bundan sonraki kısmı İzlanda’nın Batısına olacak. Batı İzlanda fiyortlarını gezmeye çalışacağız. Yaklaşık 1.5 saatlik ve 140 km’lik yol yaparak Grábrók Kraterine geldik.
Aslında gezdiğimiz Grabrok Krateri, Ljósufjöll adlı bir volkanik yarık sisteminin bir parçası. Esas volkan Snæfellsnes Yarımadasında bulunuyor. Burada gezeceğimiz volkanik sistemin patlamış krateri. Bu şekilde kraterlerden 3 tanesi yan yana bulunuyor.
Aracı park etmemiz gereken yeri kaçırınca yaklaşık 1 km kadar kratere yürümek zorunda kaldık. İzlanda’da ören yerleri ücretsiz. Bu krateri de çok güzel şekilde ziyarete açmışlar. Ayakları yormayan bir yükseltide ama çok sayıda merdiven çıkarak kraterin tepesine ulaştık. Manzara süper.
Glanni Şelalesi, Grabrok Kraterine yakın sayılacak bir mesafede. Güneş ilk defa bu kadar güzel parlıyor. Araç parkından şelaleye kadar 1 km kadar yürümek gerekiyor.
Şelale, Norðurá Nehri üzerinde kısa bir yükseklikten düşen nehir suları ile oluşuyor. Efsaneye göre burası Elf ve Trollerin yuvasıymış. Şimdiye kadar gördüğümüz diğer şelalelere göre heybetli değil ama güzel bir şelale. Hemen yan tarafta bir yol, sizi şelalenin dibine kadar götürüyor. Oraya gitmeyi de ihmal etmeyin.
Günümüzün sonunu Borgarfjörður’da, Hótel Á’da tamamladık. Bu otel çok güzel bir konumdaydı. Yakındaki nehre doğru küçük bir yürüyüş yaptık.
Akşamda otelde güzel bir akşam yemeği yedik. Sonrası cumba yatak. İzlanda’da gezi boyunca , çok az ülkede yapabildiğim kadar, güzel ve kesintisiz uyuyabildim. Günler koşturup gidiyor. Sona yaklaştık.
Gezekalın, Aydınlık kalın…
Dr Ümit kuru
13.08.2016 Saat 02.33
Kaynaklar