6 Ağustos 1945; Sabah 08:15… “Enola Gay” adlı B29 tipi Amerikan savaş uçağı, yarıçapı 0,7 metre, boyu 3 metre olan Little Boy (Küçük Çocuk) lakaplı tarihin ilk atom bombasını Hiroşima üzerine bıraktı. Bırakıldıktan yaklaşık 45 saniye sonra, yerden 600 metre yukarıda, lakabı yarattığı sonuca hiç uymayan, Japonya’ya ve hatta dünyaya travması çok büyük olacak olan atom bombası infilak etti. Çapı 230 metre, sıcaklığı 4000°C olan bir alev topu saniyede 440 metre hızla her yöne doğru genişlemeye başladı. 30 saniyede 12 kilometrelik bir alana yayılan bu şok dalgaları, patlamadan 8 dakika sonra 9000 metre yükseklikte o artık herkesin bildiği mantar bulutu oluşturdu. On binlerce Japonun hayatını kaybettiği bu saldırıdan sonra, Japonya’da hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
İşte biz bugün ilk atom bombasının atıldığı bu kenti, Hiroşimayı, gezeceğiz. 1996 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içine alınan ve Hiroşima’ya atılan atom bombası sonrasında ayakta kalabilen tek bina olan Hiroşima Barış Anıtı (Genbaku Dome) bizim Japonya’daki 7. ve son Dünya Kültür Mirası eserimiz olacak. Ben hiç bir gezimde bir UNESCO Kültür Mirası Listesi eserini anlatırken bu kadar zorlanmamış, hüzünlenmemiştim. Genbaku Dome aslında insan eli ile insana bir anda verilebilecek olan zararların en çarpıcı, en sarsıcı anıtı. İnsanlığın günah çıkarması için verilen bir ödül gibi düşünsem de aslında kalıcı barış için bir umut anıtı kabul edilmeli.
Zamanının güçlü lideri Mōri Terumoto tarafından 1589 yılında Seto İç Denizi nehir deltasının kıyı şeridi üzerinde kurulan Hiroşima, bugün 1150000 civarında nüfusa sahip bir şehir. İkinci Dünya Savaşında müttefik güçlere karşı teslim olması bir türlü kabul ettirilemeyen Japonya’nın, iktidardaki imparatoru ve Japon Faşizminin siyasi yöneticilerini teslim olmaya zorlamak için Japonya’ya atom bombası atılması uygun bir yol olarak görülmüş. Atom bombası atılmasına uygun şehir seçiminde, Amerikalıların uyguladığı seçim kriterleri insanı çok düşündürüyor; 5 km çaplı şehir merkezi olacak, askeri ve/veya sanayi tesisleri ve çevresinde yoğun sivil yerleşim olacak. Bu kriterlere uygun 17 şehir arasında yer alması Hiroşima’nın tarihsel şansızlığı. Bu 17 şehir arasından ilk atom bombasının atılmasının uygun olacağı ilk 4 şehir arasına Hiroşima’da seçilmiş. Hiroşima’nın son talihsizliği ise finale kalan 4 şehir arasından, günün hava şartları uçuş ve görerek hedefe bombayı bırakmak için en uygunu olanı olması.
Bugün gezdiğimiz iki nehir arasındaki üçgen şeklinde, sakin, huzurlu ama bir o kadar da hüzün dolu Barış Alanı bir zamanlar şehrin cıvıl cıvıl, ticari ve kalabalık bir yerleşim merkeziymiş. Atom bombası buraya düşünce taş taş üstünde kalmayıncaya kadar şehri harap etmiş. Hiroşima’ya atılan atom bombası sonucunda 380000 kişilik şehirden, 1945 yılının sonuna kadar kimi kaynaklara göre 66 bin, kimi kaynaklara göre de 140000 kişi yaşamını yitirmiş. Faciayı yaşayıp hayatta kalabilmiş kişilere Japonya’da ‘Hibakusha‘ deniyor. Bunlardan bile yıllar sonra radyasyonun geç dönem etkileri ile ölenler, sonraki kuşaklardan etkilenenler olmuş.
Savaş sonrası şehir yeniden yapılırken, 1954 yılında Japon mimar Kenzo Tange bu gezdiğimiz alanda bir barış parkı kurmayı tasarlamış. Böylece atom bombası gibi kitlesel imha silahlarının ama daha da önemlisi, savaşın kötülüğünün gelecek kuşaklarca unutulmaması istenmiş. Bu alanda her yıl 6 Ağustosta ölenler anısına törenler düzenleniyor ve barış için dilekte bulunuluyor.
Biz bu alanı gezmeye Hiroşima Barış Anıtını (Genbaku Dome) ziyaret ederek başladık. 1915 yılında Çek mimar Jan Letzel tarafından Motoyasu Nehri kenarına kurulu olan bu bina Hiroşima İli Ürün Sergi Salonu olarak kullanılmış. Binanın kubbesi bombadan dolayı yıkılmamış ve ayakta kalmayı başarmış. Patlamanın meydana geldiği yer kubbeye 150 metre uzaklıkta ve yerin 600 metre üstündeydi. Aslında Aioi Köprüsü üzeri hedeflenirken, sapma sonucu bir hastanenin tam üstünde patlamıştı. Zaman zaman gezi grubu olarak yaptığımız gibi, bu anıt önünde de “duran adam” pozisyonunda saygı duruşumuzu gerçekleştirdik. Bu alanda yaptığımız saygı duruşlarının ilki de burada olmuş oldu. Patlamanın olduğu günkü dehşet hakkında bir fikir verircesine yarısı ayakta duran ve yıkımın olduğu hali ile müze anıta çevrilmiş bu bina bizi çok etkiledi.
Daha sonra Aioi Köprüsünü geçip Barış Çanı‘na geldik. 1964’de bu alana dikilmiş Barış Çanı neredeyse 1 ton ağırlığa sahipmiş. Bu çanın üstünde bir dünya haritası var ve bu haritada tek dünyayı sembolize eder şekilde ülke sınırı yok.
Park içinde yürümeye devam edince Çocukların Barış Anıtı’na geliyorsunuz. Bu anıt bombalama sonucunda Hiroşima’da ölen çocuklara adanmış. Bu anıtın gerçek bir hikayesi var ve dinlediğimizde tüylerimiz diken diken oldu. Sasaki Sadako Hiroşima’ya atılan atom bombasının uzun süreli etkilerine maruz kalmış olan bir çocuk. Kan kanserine yakalanan Sadako, eğer origami yöntemi ile küçük kağıtlardan 1000 adet turna yapabilirse iyileşeceğine inandırılmış. Kendisini yaşama bağlayacak tedavi yönteminin minik elleri ile katladığı turnalara bağlı olduğuna inanan Sadako, yüzlerce turna yapmış. Sonu kaçınılmaz şekilde ölüm olmuş ama onun bu çabası çocuklarca desteklenmiş ve hala da tüm Japonya’dan ve hatta dünyadan, 6 Ağustos’da özellikle olmak üzere, origami turnalar buraya gönderilmeye devam ediyormuş. Heykel, Sadako ellerini iki yana açmış ve başında da origami turna olacak şekilde yapılmış.
Barış Ateşi, Barış Parkında bulunan bir diğer anıt. 1964 yılında yapılmış ve o zamandan beri ateşi devamlı olarak yanıyor.
Bunun sembolik bir anlamı da var; Bu ateş dünyadaki tüm nükleer bombalar imha edilene ve dünya artık bu tehlike altında olmayana kadar yanmaya devam edecekmiş.
Alandaki diğer ziyaret yerimiz Anıt Mezar (Memorial Cenotaph) oldu. Bu anıt mezar 1952 yılı 6 Ağustos’unda açılmış. Bu eyer şeklinde beton yapıda bombalamada ölen tüm Hiroşimalıların isimleri yazılı. Anıta “hata bir daha tekrarlanmasın diye barışa yaslan” mealinde bir yazı da var. Bu anıtın arkasına geçtiğinizde ortadaki açıklığın içinden hem Barış Ateşi ve hem de Hiroşima Barış Anıtının (Genbaku Dome) kubbesi görülüyor. Atom bombası sonuçlarının korkunçluğu, betonun soğukluğu ile daha ne kadar güzel anlatılabilir ki?
Hiroşima Barış Müzesine yakın, korunmaya alınmış bir ağaç var. Bu ağaç patlamadan sonra ayakta kalan ağaçlardan bir tanesi. Bu bakımdan önemi var. Patlama merkezinden 1300 metre uzakta bulunan bu ağacın, patlamaya bakan tarafı yanmış ama diğer tarafı sağlam. Bu ağaç bugünkü yerine 1973 yılında dikilmiş ve büyümeye de başlamış. Bu ağaçlara “hayatta kalan ağaç- anlamında Hibakujumoku deniyor. Bombalamada bitkilerden yer üstünde olanlar çok etkilenmişken, yer altında olanların pek de etkilenmediği görülmüş. Zamanla bu bitkiler kendilerini yenilemişler. Hiroşima’da 2011 yılında yapılan bir çalışmada 170 kadar ağacın bombadan önce de şimdiki yerinde olduğu görülmüş.
En sonunda da Hiroşima Barış Müzesine gittik. Müzede sergilenen eserler insanı ürpertiyor. İnsanı en çok üzen de çocuklara ait olan eşyalar. Yanmış ve hatta üzerinde insan derisi kalmış elbise parçaları, parçalanmış ayakkabılar, okul çantaları gibi objeler, videolar ve mumyalarla görsel olarak da desteklenmiş.
Hiroşima’ya atılan atom bombası etkilerini patlamadan sonra ilk 1 dakika içerisinde meydana getirdiği ani etkiler (Işık, -Isı, -Ani Nükleer Radyasyon -Basınç (Blast) gibi) ve bomba patladıktan 30-60 dakika sonra kalıntı etkileri (Radyoaktif Serpinti) şeklinde göstermiş. Nükleer infilakın bütün etkilerini 100 kabul edersek, bu etkilerden: %35’i ısı (Işık ile birlikte geliyor), %5 ani nükleer radyasyon, %45 basınç (Blast) ve %15 radyoaktif serpinti etkisi olarak ortaya çıkıyormuş. 4000 C’leri bulan ani sıcaklıkta insanlar kavrulmuşlar.
Sadece insanlar mı? Metal dahil tüm eşyalar, demir köprüler bile erimiş ve yanmışlar. Ani yükselen anormal ısı karşısında insanların, eşyaların gölgeleri duvarlara, taşlara yansımış ve öylece izleri çıkmış. Atom bombası kararını verenler zararın ve kaybın büyük olması için çok çalışmışlar. Japonların işlerine, çocukların okullarına gidiş saatleri hesaplanmış ve bomba onun için sabahın 08:15’inde şehrin tam da göbeğine bırakılmış.
Radyoaktif serpinti etkisini yaratmak için bomba yerden yukarıda patlatılmış. Ben bu yazı için çalışırken şöyle bir fikre kapıldım; Amerikalılar atom bombasını buraya atmasalar ve bu savaşta kullanmasalar bile bir başka savaşta mutlaka kullanacaklardı. Atom bombası çalışmaları çok önceden başlamış ve üzerinde çok yoğun çalışılmış. Atom bombasını atan uçak yanında, iki B29 uçağı daha bombayı taşıyan Enola Gay’e eşlik ediyordu. Bunlardan birisi bombanın etkilerini fotoğraf ve filme alırken, diğeri de bomba etkilerini bilimsel olarak ölçen aletler taşıyordu.
Hiroşima’ya atılan -küçük çocuk-lakaplı bomba Uranyum 235, 3 gün sonra Nagazakiye atılan -şişman adam- lakaplı atom bombası ise Plütonyum-239 içeriyordu. Yani 3 gün ara ile iki farklı içerikte atom bombası denenmiş, patlamanın sonuçları kaydedilmiş ve ölçümleri yapılmıştı. Sonrasında da şehre ve insanlar üzerindeki etkileri gözlenmişti. Sanki Japonların, Amerikalılara büyük kayıplar verdiği Pearl Harbor saldırısının öcü Japonlardan alınırken, aynı zamanda insanlar üzerinde bir deney yapılmıştı. Deneklerde Japon siviller ve çocuklardı. Hiroşima ve Nagazaki’ye 3 gün ara ile atılan bombada ölen 200.000 üzerindeki insan ve atom bombasının sonuçları sonradan Amerikalıları bile korkutmuş olmalı. En azından öyle olmasını umuyorum.
İkinci dünya savaşı stratejik bombardımanın en yoğun yaşandığı savaş oldu. Avrupa’da 60 bin İngiliz sivil, Alman bombardımanlarında öldü. 600 bin Alman sivil de müttefik bombardımanlarında öldü. Yani atom bombası belki ani gelen sonuçları itibari ile şok etkisi yarattı ama yıllar süren stratejik bombardımanlarda ölen insan sayısı asla küçümsenmemelidir.
Konuyu çalışırken edindiğim bir diğer konu ise Japonya tarihinin, Japon askeri faşist iktidarında, civar komşu ülkelere yapılan katliamlarla dolu olması. Çin’de Nanking Katliamı (Aralık 1937’den, Şubat 1938’e kadar süren, 300.000 kişinin öldürüldüğü, 200.000 kadına da tecavüz edilip, askeri genelevlere gönderildiği soykırımın adı), Changjiao Katliamı (1943 Mayıs ayında Çin’deki Japon işgal kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen ve 4 gün içinde 30.000 sivilin ölmesi, binlerce kadının tecavüze uğramasıyla sonuçlanan katliam), Manila Katliamı (Şubat 1945’de Filipinler Manila’da Japonların din adamları, kızılhaç personeli, hastanede yatan hastalar, sağlık personeli ve savaş esirlerini ayırt etmeden, herkesi öldürdüğü katliam. Sivil kaybının en az 100.000 olduğu sanılmaktadır) Sook Ching Katliamı (İkinci Dünya Savaşı sırasında,1942 yılında Japonlar’ın Singapur’da 25 bin kişiyi öldürdüğü katliam) gibi Japon askerlerinin yaptığı katliamlar tarihe kaydedilmiştir. Bu yazıyı yazarken öğrendiğim bir başka bilgi ise Japon İmparatorluk Ordusunun kurduğu “Birim 731 (Unit 731)” adlı bir birim hakkında. Bu birimde İkinci Dünya Savaşı sırasında kimyasal ve biyolojik silahlar üretmek amacıyla çalışmalar yapılmış ve binlerce sivil bu deneylerde öldürülmüş veya sakat bırakılmış. Özellikle Koreli esir insanlar üzerinde yapılan deneyler, Alman Nazilerin Yahudiler üzerinde yaptığı deneyleri gölgede bırakacak düzeyde. İşin kötü tarafı İkinci Dünya Savaşında bu birimin başındaki Japonların, deney sonuçlarını Amerikalılara vermeleri karşılığında ölüm cezası ve savaş suçlusu olmaktan kurtulmuş olmaları.
Son yazdıklarımla “Japonlarda atom bombası atılmasını hak etmişler” demek gibi bir kastım yok. Olayların neresinden bakarsanız bakın iğrenç ve utanç verici. Savaşta galip ya da mağlup olanı bilmem ama mutlaka kaybedenler siviller ve çocuklar oluyor. Bu kural tarihin hiç bir döneminde de değişmemiş, savaşlar hiç bir zaman güzel olmamış. Bana bu müze ve Hiroşima Barış Parkının düşündürdükleri, hatırlattıkları ve öğrettikleri bunlar.
Hiroşima’nın üzücü, düşündürücü havasına veda ederek saat 10:53 Shinkansen Sakura treni ile saat 12:10’da Kobe’de olmak üzere seyahat gerçekleştirdik. Bu bizim son Shinkansen’e binişimiz oldu. Sevdim bu trenlerin rahatlığını ve hızını.
Kobe, Japonya’nın Hyōgo prefektörlüğünün merkezi ve 1.5 milyon nüfuslu en büyük şehri. Şehir Kansai bölgesinde, Osaka Körfezi’nin kuzeyinde, Osaka’nın 30 km batısında yer alıyor. 1868 yılı itibariyle ticari anlamda batıya açılan ilk Japon şehirlerden birisi. Bizim ise gezdiğimiz en sevimsiz şehir oldu. Kobe’ye özellikle meşhur Kobe bifteğini tatmaya gittik. Eğer yeteri kadar gününüz yoksa programdan feda edebilirsiniz Kobe’yi.
Kobe’de Kobe bifteği (Wagyu) yediğimiz yerin ismi, Steak Land Kobe Beaf Restorant’dı. Wagyu (Kobe bifteği in de elde edildiği sığır türünün orijinal adıdır. Japonca “Japon sığırı” anlamına geliyor).
Restoranda ortaya doğru bakan U harfi şeklinde masalar ve ortada etin pişeceği ısıtma sistemi vardı. Bu masanın bir simetriği ise karşı tarafa yapılmış. Böylece etimizi pişirecek ahçımız masanın hem bizim taraf ve hem de karşı taraf ocaklarında et pişirme işlemini yapabiliyor. Eti pişirme stilleri tam bir ritüeldi. Etin tadı güzeldi gerçekten.
Öğle yemeğimiz sonrası Akashi Kaikyō Köprüsü ziyaretimizi yaptık.
Akashi Kaikyō Köprüsü, Japonya’da, Kobe şehri ile Awaji Adası’nı birbirine bağlayan, dünyanın en uzun asma köprüsü. 1991 metre uzunluğundadır, en yüksek noktası 282,8 metredir. Bu köprüyü geçip, köprüyü karşıdan gören adaya geçtik. Köprüyü en iyi gören bir tepeye, içinde büyük bir dönme dolap bulunan dinlenme tesisine gidip, hem köprüyü fotoğraflamaya çalıştık ve hem de çayımızı kahvemizi içtik. Hava hem yağmurlu ve hem de kapalıydı. Fotoğraf için kötü bir gündü.
Köprü ziyaretinden sonra Kobe’de kaldığımız otele gittik. Kobe’de kaldığımız otelin ismi Ana Crown Plaza Kobe. Akşam yemeğimizi de bu otelde yedikten sonra günü tamamladık.
Evet Sevgili Sanal Gezginler..
Hiroşima insanın insana verdiği acıların bir açık hava müzesi. Bir daha savaşlar olmasın, insanlar özellikle de çocuklar üzülmesinler diyeceğim ama yıl 2016 ve hala acılar devam ediyor. Atom bombası atılmıyor belki ama bugünün silahları da az yıkım yapmıyor. Siyaset yapanlar, yöneticiler değişse de, kötü sistem değişmiyor..
Bu konuyu bitirirken büyük ustanın, Nazım Hikmet’in Hiroşima üzerine yazdığı şiirin son bölümünü hatırlatmak istiyorum..
…………………………….
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler
Nazım Hikmet Ran (Kız Çocuğu şiirinin bir bölümü-1956)
Gezekalın….
Dr Ümit Kuru
26.05.2016 Saat 01:30
Huriye Y.
/ Mayıs 26, 2016Emeginize saglik hocam ,Hiroshima en guzel boyle anlatilir!
Nur Canoglu
/ Mayıs 26, 2016Tüylerim diken diken. İnsan insana niye yapar böyle şeyler anlayamıyorum. Çok sadist olmak lazım…Çin’ liler de çok çekmiş Japon’ lardan, keşke acı çektirenlerin başına gelseydi bunlar sadece…