Balkanlarda Ataların ve Baharın İzlerinde 5. Gün- Resne-Manastır-Makova Köyü-Prespa Gölü ve Galicica Milli Parkı

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sabah erken kalktım ve kendimi hemen Ohrid sokaklarına attım. Sokaklar boş, ama her gece yatmadan önce çay içmeye gittiğimiz Arnavut arkadaşın işlettiği kahve açık. Çay içmeyi sonraya bırakıp, dünden gözüme kestirdiğim rotadan yürümeye başladım. Hedef Saint Kaneo Kilisesi. Ara sokaklar çok güzel, bol bol fotoğraf çekme şansım oldu. Dünkü fırtına nedeni ile oluşan dalgaların kıyılardaki lokantaların masalarını, sandalyelerini göle çektiğine şahit olmuştum. Ama bugün çılgın Ohrid Gölünün yerini, ölü sessizliğine sahip Ohrid Gölü almıştı. Ohrid Gölü, dipte çakıl taşları seçilecek kadar berrak suları ile tam da fotoğraflarını gördüğüm Ohrid Gölü haline gelmişti. St. Kaneo Kilisesine ulaşıp, aynı yoldan fotoğraf çeke çeke geri döndüm. Bizimkiler kahvaltı salonuna inmişler, kahvaltı sonuna gelmişler bile.

Bugün de doğa ve tarih ağırlıklı bir gün olacak. Dün Stefan ve lokal Rehberimiz Cengiz’le yapmış olduğumuz görüşme ile, İstanbul’da yapmış olduğumuz planda bazı değişiklikler yaptık. Önce Resne’ye gidip daha sonra Manastır’a gideceğiz. Sonrasında Makova köyü ve devamında Prespa Gölü ve Galicica Milli Parkı yolu ile Ohrid’e döneceğiz.

Ahmed_Niyazi_Rsneliİlk durak Resne. Ohrid-Resne arası 40 km. Resne’ye, Resneli Niyazi’den dolayı gidiyoruz. Hürriyet kahramanı Niyazi, 1873 Resne doğumludur. Arnavut kökenli bir Bektaşîdir.  Askerî okulu bitirdiği yıl, yani 24 yaşında, 1897’deki Yunan savaşında büyük yararlılıklar gösterir ve bir Yunan birliğini toptan esir alır. Ancak Resne’li Niyazi’yi esas olarak iki özelliğinden dolayı biliyoruz. Bir tanesi 1908 devriminin kıvılcımını yakan kişilerin başında gelenlerinden olması, diğeri ise kendisine “rehber-i hürriyet” adını verdiği ve dağlarda bulup yanına alarak beslediği geyiği. Ama aslında bir de bir sözün ona atfedilmesi ile tanıyoruz kendisini; “ ne şehittir ne gazi b.. yoluna gitti Niyazi” . Balkan savaşında alınan yenilgi sonrası gemi ile İstanbul’a dönerken yolda kendi koruması tarafından tek kurşunla öldürülmesinden sonra bu sözün ortaya atıldığı söylencesi var.. SONY DSC

Resne’li Niyazi’nin Sarayı gerçekten müthiş bir yer, bahçesi çok güzel

Resne’de bu kısa mola sonrası, Makedonca Bitola denen Manastır’a geldik. Resne Manastır arası 75 km. Manastır’da saat kulesinin bulunduğu parkta buradaki rehberimiz ile buluşacağız. Bu sefer rehberimiz bir bayan çıktı. Bayan Anetta aslında bir arkeolog ama Türkiye’de de eğitim almış ve Türkçe biliyor. Ayrıca Elveda Rumeli dizisinde de görevli.  Bundan başka ne isteriz?

Manastır’a Türklerin ilk gelişi 1382 yılları. Yani Manastır aslında uzun yıllardır Türklerin elinde kalmış bir şehir. Manastır’da gezimize saat kulesi (1664) ile başladık. Eski Türk yerleşimlerinde Çarşı varsa, başında veya sonunda saat kulesi de  oluyor. Elveda Rumeli dizisindeki Terzi Hasan, Kasap Cabbar ve diğerlerinin dükkanlarının çekimlerini olduğu alan bu çarşıymış. Sağlı sollu dükkanlar, kepenkleri bile eski haliyle duruyor. Bedesten’in artık bir özelliği kalmamış gibi, Haydar (Ajdar) Kadı Camisini (Mimar Sinan tarafından 1561-62 yıllarında yaptırılmış) ise göremedik. İbadete de , geziye de kapalı imiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra Şirok sokak gezimiz yaptık. Burası Manastır’ın en güzel sokağı. Sağlı sollu Paris tarzı kafeler var. Evler eskinin barok tarzı ve hala bakımlı, belli ki zamanında zenginler buralarda yaşamışlar. Bir alımlı ev önünden geçiyoruz. Ben fotosunu çektim. Sonradan öğrendim ki bu ev sevgili Atatürk’ümüzün ilk aşkı yaşadığı Eleni adlı kız ve ailesinin eviymiş. Hani Manastır Askeri İdadisinde askeri öğrenci iken tanıdığı Mustafa Kemal’e,  sonradan yazdığı ve şu satırlarla başlayan mektubun sahibi olan genç kız;

“Kemal Atatürk’e herhangi bir zamanda ve her hangi bir yerde!

Çok seneler geçti, ben halen her gün içerisinde senden haber bekliyorum. Herhangi bir zamanda mektubumu alırsan, beni hatırla ve kağıttaki göz yaşlarımı görebileceksin. Yıllar ve olaylar geçiyor, seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor. Mektubu okurken, başka kadını seviyorsan, mektubumu kopar ve kendine sor: inanabiliyor mu ki, manastır’lı bir Eleni Karinte, bir günlük tanıdığı ve aşık olduğu adama bütün ömrünü harcamıştır?  “

ve Eleni’nin mektubundaki son cümlesi:

“Ebediyen seni seven ve seni bekleyen, senin Eleni Karinte.”

SONY DSC

Manastır Askeri idadisindeki, 2. Kattaki Atatürk Müzesinde, girişte sizi karşılayan ve  duvara asılmış bu güzel dizelerin sahibi olan Manastırlı genç kız işte bu evde yaşamış. Hayatımda bu kadar güzel bir aşk mektubu okumadım. SONY DSC

Şirok Sokağı sonunda Manastır Askeri İdadisine (lise) geliyorsunuz. Daha kapısında yoğun bir duygu seline kapıldık. 1848 yılında kurulan bu okulda Mustafa Kemal Atatürk 1896-1899 yılları arasında okumuş. Balkan harbinde okulun öğrencileri Kuleli Askeri Lisesine nakledilmiş (hani bu günlerde siyasetçilerin göz diktikleri o güzelim bina. Bu arada övünerek söylerim ki, Kuleli Askeri Lisesi benimde okulum olur). Manastırdaki bu okul şu anda arkeoloji müzesi olarak kullanılmakta. Binanın ikinci katında Atatürk Anı Odası bulunuyor. 1998 yılında açılmış.

SONY DSCManastır’da Askeri Okulu gezdikten sonra 10 km Manastır dışında bulunan Heraklis antik kentini gezmeye gittik. Burada hala kazılar yapılıyor. Çıkartılan mozaikler çok değerli.

Bu gezimizden sonra ise hastanemde çalışan ve bir kısım aile büyükleri halen Manastır’da yaşayan bir arkadaşın, bu aile büyüklerini ziyarete gittik. Manstır’da ev gezmesi bile yapmış olduk. Hazırlanan güzel sofrada, demli çaylarımızı içerken Türkiye’den selam götürüp, Manastırdan selam   getirdik. SONY DSC

Sonraki durak ise 40 km ötedeki Makova Köyü. Elveda Rumeli’nin film seti olan bu köyde çok az sayıda yaşayan var. Dizi çekimleri bitmişti, kimse yoktu tabii ki.  Ama Anetta’nın rehberliğinde  köyü iyice tanımış olduk. Harika bir yer.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Tekrar yola düşüp Podmocani denen bir köye geldik. Aslında burası zamanında bir Türk köyüymüş ama şimdi çok çok az Türk yaşıyormuş. Buraya esas olarak Etnografya müzesini gezelim diye gittik. Türkiye’de program yaparken burasını “Lonely Planet de yazıyor, vardır bir bildikleri” deyip yazmıştım. Doğrusu Makova köyü sonrası yeşilden ve ortamdan mest olup dönerken buraya uğrayacağımızı unutmuştum bile. İçeriye girerken de bir şeye benzetemiyorsunuz burasını. Burası aslında özel bir müze ve sahibi çok şakacı bir adam. Ama içeride benim gördüğüm en zengin eski Türk giysisi koleksiyonu vardı. İnanılır gibi değildi. Makedonya ya giden burayı mutlaka gezmeli…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Günün son gezisi Prespa  Gölüne yapıldı. Burası Ohrid gölüne göre 100 mt daha yukarıda kalan göl. Yol çok güzel ama bir yağmura yakalandık ki sormayın! Oldu mu bu şimdi? Bir taraftan sis, bir taraftan yağmur. Ohrid gölü ile Prespa Gölü arasında Galicica Milli Parkını görmemiz gerekiyordu. Sadece kısa bir alanı görmeye müsaade var, Stefan pür dikkat yola bakıyor. Zevkle bitireceğimiz geziyi, biraz eziyetle bitiriyoruz. Bu kısım için Makedonya’dan alacağım var.

SONY DSC

Akşam otele attık kendimizi, herkes duşa ve dinlenmeye çekildi.  Akşama yemeği şirketten. Çalgılı,sözlü veda yemeğimiz oldu.

Yarın bir başka Ülke ve Elveda Makedonya.

Gezekalın…

Dr Ümit Kuru

Gözden geçirilmiş son yayın tarihi 21.10.2014 Saat 23:28

Yorum bırakın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: