Etiyopya Gezi Anıları-9. Arba Minch-Addis Ababa (SON)

IMG_4713

Bugün artık son gün. Büyük bir heyecanla başladığımız gezi bitiyor. Gece Etiyopya saati ile 02:10’da THY uçağına binip İstanbul’a doğru uçuşa başlayacağız.

IMG_4363Artık deliksiz uyumaya iyice alıştık, böylece sabaha dinç ve zinde de kalkabiliyorum. Bavulu geceden topladığımızdan, son kalanları da yerleştirdikten sonra valizleri, görevliler tarafından toplansın diye kapı önüne bıraktık ve son kez de olsa babun gösterisini izlemek ve güneşin doğuşunu görebilmek için restoranın önünde bulunan terasa doğru gittik. Babunlar daha yok ancak akbabalar dünden kalan kesilmiş hayvan artıklarını büyük bir ustalıkla midelerine indirmekle meşguller. Bu arada karşıdan, tepeler arasından, güneş ilk ışıklarını yollamaya başladı. Bir tarafta Chamo Gölü, diğer tarafta Abaya Gölü ve doğan güneş! Güzel bir manzaraydı gerçekten.. Babunlar ise salına salına geldiler ama bu sefer bakışları hoş değil. Aralarda küçük babunlar var, galiba ondan bize poz yapıyorlar. Nitekim önde sandalyelerinde romantik romantik güneşin doğuşunu seyreden diğer misafir turistlerden bir çifte doğru hamlelerini de yaptılar.. Dikkat etmek lazım bu hayvanlara, hele de yanlarında küçükleri varken…

Bahçe hala güzelim renkleri içinde kuşlarla dolu. Giderayak hiç görmediğim kırmızılıkta bir kuş daha gördüm. Kahvaltı sonrası bu güzel yerden ayrıldık ve Addis Ababa’ya doğru yola çıktık.

IMG_4411Arabanın ön tarafında, tüm gezi boyunca oturduğum koltuktan, camın temizliğinin izin verdiği ölçüde fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Yol boyu insanların o kadar güzel pozları vardı ki, her birisi için arabayı durdurmaya çalışsam beni taşlarlar. IMG_4594

Addis Ababa’ya doğru ilerledikçe giyinik halde olan insanların sayısı arttı. O saçları bakır kızılına çalan, hayvan postundan giysileri, boncuklardan oluşan kolyeleri, boyunda halkaları, ayakta hal halları içinde otantik insanlar kaybolmaya başladı. Bir usta ressamın yapabileceği tatta beyaza boyanmış yüzleri ve vücutları ile erkekler ve çocuklar azalmaya başladı artık. Bu insanlara, beyaz adam “ayıp” demiş, “bunları giymelisin” demiş ve onlarda giymişler ama bu gün bendeki duygu, bu özgür insanların hala bu giyinme tarzını istemeden benimsedikleri yönünde. Yani bu giysiler, bu insanlarda sırıtıyor sanki. Onlar hala çıplak, süslü ve boyanmış biçimli vücutlarını özgürce ve art niyetsiz sergilemek, danslarını yapmak, basit hayatlarını sürdürmek ister gibiler. Bu duygumu Addis Ababa’ya iyice yaklaşınca kaybettim. Uygarlık burayı esir almıştı. Artık pek “rahat etmiyorlar” hissini taşımıyordum. Doğrusu içim biraz burkuldu.

Sonunda iyice acıktık ve aracımızda yanımızda bulunan yiyeceklerimizi yiyebileceğimiz bir yer aramaya başladık. “Varan turizmin sayın yolcuları. Kaptanınız 30 dakika ihtiyaç molası vermiştir. Çaylar şirketten” diyecek bir tesis burada olmadığından, gözümüze hoş gelen ve tuvalet ihtiyacı için bol ağaçlıklı bir yerde mola verdik. Sandviç ve meyve suyundan oluşan öğünlerimizi alıp, hem muhabbet ve hem de yemek faslını hallettik. Her zamanki gibi nereden geldiklerini anlamadığımız şekilde insanlar ortaya çıktılar, biz onları, onlarda bizi seyrederken yemek faslını bitirdik. Bu arada bir kız çocuğu ve kardeşi fotojenik görüntüsü ile hem benim ve hem de diğer arkadaşlarımın dikkatini üzerine çekmeyi başardı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Dönüş yolundaki son aktivitemiz ise Tiya arkeolojik sit alanı. Yazılı tarihin başlangıçlarında yapıldığı düşünülen ve 32’si yazıtlı, 36 adet dikili taşın bulunduğu bu yer, UNESCO tarafında dünya mirası listesi içinde yer alıyor. Hala bu taşların anlamı nedir bilen yok. Mezar alanı olduğu düşünülüyormuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra ise Addis Ababa’ya vardık. Bizi alışveriş yapabileceğimiz şekilde turistik dükkanların bulunduğu bir yere götürdüler ama doğrusu pek alacak bir şey bulamadık. İyi ki gezi başlangıcında kahve almışız. Bir tahta heykel hem hanımın ve hem de benim çok beğenimizi kazandığından onu almakla yetindik. Üç yüz Birr ile başlayan pazarlık 150 Birr de bitti. IMG_4681

Sonra otele gittik. Daha önce kaldığımız otelden sadece birkaç saatlik yararlanabileceğiz. “Etiyopya’da şahitlik edeceğimiz sadece birkaç saatlik yaşantı kaldı” mantığı ile alelacele yüzümüzü yıkayıp hemen aşağıya indik ve yakındaki süper market yazan ama aslında “süper” sıfatını pek hak etmeyen yere gittik. Hanım çok beğendiği Avaze isimli acıdan buldu, ben de ona inat “bal” isterim diye tutturdum ve aldım. Gezdiğimiz yerlerde çok sayıda ağacın üstünde kara kovan tarzı kovanları görünce farklı bir tat olmalı diye düşündüm ama Etiyopya’dan bal getirmeseniz de olur derim.

Gezinin son aktivitesi ise folklorik gösteriler izleyip yemek yiyeceğimiz bir restorana gitmek. Burada yediğimiz yemek İnjera ağırlıkta, yani çok bir özelliği yok ama gösteri muhteşemdi. Tek kelime ile harikaydı. Buna ait videoyu daha önce yüklemiştim. Hatırlamak isteyenler bakabilirler.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Saat 22:30 gibi bu mekandan ayrıldık. Ama daha uçağa çok var, bizi Sherton otelin kafesine götürdüler. Orada kahvelerimizi yudumlarken sevgili Miki’ye ve Mehmet’e teşekkürlerimizi ilettik.

Ve sonunda uçaktayız. Giderken uçak boştu ama gelirken hemen her yer doluydu. Uçuşumuz beklenen saatte gerçekleşti ve zamanında da İstanbul’a indik.

Bir geziyi daha bitirdik. Genellikle gezilerimi önceden planlarım ama ilginçtir Etiyopya planlanmış bir gezi değildi. Ben Yemen’i, hanım da İran’ı görmek istiyordu. Pek orta değil ama ortada buluşup, programını ilginç bulduğumuz Etiyopya’ya gitmeye karar verdik. İyi ki öyle yapmışız, Yemen ve İran turları iptal olmuş. Daha da önemlisi Etiyopya muhteşem bir seçim olmuş. Doğası ve insanların özgünlüğü bozulmadan her gezgine Etiyopya’yı ama özellikle de güneyini, Omo Vadisini, görmesini tavsiye ederiz. Kuzey bölgelerini görmemek bizim için eksiklik oldu ama belli mi olur belki bir gün tekrar gideriz.

Evet sevgili Sanal Gezgin arkadaşlarım; bu yazımın son satırlarını siz takip edenlere teşekküre ayırdım. İzlediğiniz için hepinize teşekkür ederim. Umarım bir gün yolu oralara düşecek olan gezginlere yol gösterici olur.

Bir teşekkür de en sevgili gezgin arkadaşıma, yani sevgili eşime.. Eee! Ne de olsa bu yazı, onun saatlerinden çalınarak yazıldı.

Sabrınıza minnettarım.

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi 23.03.2011 Saat 19:15

Gözden geçirilmiş son yayın tarihi 01.10.2014 Saat 22:45

IMG_9668

Yorum bırakın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: