
Bugün İran gezimizde çok önemli bir gün olacak. İran gezi programı yaparken Ahvaz’da konaklama yapmanızı ve civarda olan Susa, Şuşter, Çoğa Zenbil ve Danyal Peygamber’in Türbesini gezmek için genişçe zaman ayırmanızı tavsiye ederim. Binlerce yıl öncesinden ayakta kalmış bir ziggurat olan Çoğa Zenbil 1979, Şuşter Tarihi Su (Hidrolik) Sistemi 2005 ve Susa Arkeolojik Sit Alanı 2015 yıllarında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içine alınmışlar. Yani sizin anlayacağınız bir gezi günü içinde 3 tane önemli yeri ziyaret edeceğiz. Bir gezgin için bugün önemli bir gün olmasın da, hangi gün olsun? Bu gezi yazısını yazarken yazıya koyacağım fotoğraflar arasından, başlık fotoğrafı seçerken bile çok zorlandım. Bu bölümün yazıları uzun olacağından birkaç bölüm halinde sunmak uygun olacak diye düşündüm.

Dicle ve Fırat Nehirleri arasında kalan bölge, Mezopotamya, tarihte Babil, Sümer, Akad, Asur ve Elam gibi çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapmış. İran’ın güneybatısında M.Ö. 3000’li yıllarda var olmuş antik bir medeniyet olan Elamlılar bugünkü İran’ın güneybatısındaki Huzistan eyaleti ve civarındaki topraklarda hüküm sürmüşler. M.Ö. 646 yılında Asurlular tarafından son Elam Hanedanı ortadan kaldırılıncaya kadar da varlıklarını sürdürmüşler. Sümer, Akad, Babil gibi devletlerle etkileşmişler, dil ve kültürel etkilerini kendilerinden sonra gelen medeniyetlere aktarmışlar. Bugün yazıma bu binlerce yıl öncesinin kadim uygarlığını konu etmemin nedeni Elamlıların bir süre başkentliğini yapmış olan Susa Arkeolojik Sit Alanı, günümüze ulaşan en önemli zigguratın bulunduğu Çoğa Zenbil ve Şuşter Hidrolik Sistemi gibi antik Elam bölgelerine gezi yapacağımızdandır. Bölge için kesinlikle bir tam gün ayırmalısınız ve Susa Müzesini de programa almalısınız. Müze konusu açılmışken Kaçar Hanedenından Nāṣer-al-Din Şah 1895 yılında İran’da kazı yapma tekelini Fransızlara para karşılığı vermiş. Anlaşma gereği Fransızlar kazılarda çıkan tüm değerli metallerin ağırlıkça değerinde bir tazminatı da o dönem İran yönetimine ödemişler. Böylece kazılarda çıkan eserler Fransa’ya götürülmüş. Yani bölgeye ait kazılarda çıkan eserlerin en güzellerini Şusa ve Tahran müzelerinde değil ama Fransa’da Louvre Müzesinde görebilirsiniz.

Biz gezimize sabahın erken saatlerinde önce Ahvaz’dan 92 km ötede bulunan Şuşter Hidrolik Sistemini ziyaret ederek başladık. Gezi boyunca en çok etkilendiğim yerlerden bir tanesi olan Şuşter Tarihi Hidrolik Sistemi Akamenişler zamanında başlayan ve Sasani Döneminde biten, kıt olan suyun en efektif şekilde kullanılmasını amaçlayan karmaşık bir su dağıtım sistemi. Sistemde barajlar, köprüler ve kanallar var. Su akış debisi yüksek olan Karun Nehri‘nin suyundan ve gücünden en azami şekilde faydalanmak için tasarlanmış bir sistem. Büyük Darius’un M.Ö. 5 yüzyılda başlattığı çalışmalar, M.S. 3. yüzyılda tamamlanmış.

Şuşter Hidrolik Sistemi, antik çağlarda yarı çöl arazilerini yerleşime açmak için geliştirilen hidrolik tekniklerin benzersiz bir örneği. Dağlardan aşağı akan bir nehri kanallarla yönlendirmişler, büyük ölçekli inşaat mühendisliği yapılarını kullanarak ve kanallar oluşturarak, suyun geniş bir alanda (tarımsal, bireysel, ve değirmenlerde olduğu gibi) ve birden fazla amaçla kullanımını mümkün kılmışlar. Değirmenlerde buğday, susam öğütmüşler. Suyu tarım arazilerine yönlendirmişler ve su olmayan yerlere su götürmüşler.

Büyük Darius, inşa ettirdiği basit kanallarla Karun Nehri suyunu Şuştar’a yönlendirmiş. Sisteme esas mükemmelliğini veren ise aslında Romalı mühendisler olmuş. Burası Roma İmparatorluğunun doğudaki en uzak noktada inşa ettiği baraj ve köprü sistemi olarak kabul ediliyor. Romalılar aslında sisteme gönüllü olarak katkıda bulunmuş değiller. Sistemin ana bölümlerine onların verdikleri katkı zorunluluktan diyelim.
“Nasıl?” diye merak ederseniz anlatayım; Sasani Kralı 1. Şapur Edessa Savaşında (MS 260) Roma İmparatoru Valerian’ı yenerek, kalan tüm Roma Ordusu ile birlikte esir almış. Kaynakların bir kısmı Şapur’un, Valerian’ı aşağılayarak ve işkencelerle öldürttüğünü yazıyor. Başka bir kaynakta ise tarihçiler farklı bir iddiada bulunuyorlar. Şapur, esir Roma İmparatoru ve en azından işine yarayacak mühendislerine hayatları karşılığı, Roma mühendisliğini kendi ülkesinde uygulama şansını vermiş. İlerleyen günlerde anlatacağım Nakş-ı Rüstem’de var olan Şapur’un atı önünde ondan aman dileyen Valerian rölyefi biz orayı gezdiğimizde tadilattaydı.



Benim fotoğrafımın yanındaki daha önceden çekilmiş ve internetten bulduğum fotoğrafta tadilatsız halin fotoğrafındaki Valerian’ın aşağılanması sahnesi, Tak-ı Bostanda Hüsrev ve Ahura Mazda’nın ayakları altındaki Romalı’nın aşağılanması kabartmasında olduğuna göre daha naif sayılabilir. Şapur, savaştaki başarısı üzerine Bişapur’da kendine bir saray inşa ettirmiş. Bizim de gezdiğimiz bu alandaki bir bina, Valerian Sarayı olarak anlatıldı ve gezdirildi. Anladığım kadarı ile Şapur, işine yarayacağını düşündüğünden savaşta mağlup ettiği İmparator Valerian’ı rölyeflerde aşağılamış ama yaşamasına izin vermiş, saraycık denilecek bir yeri de esiri olan Valerian’a ayırmış. Ama Romalıların iş gücü ve mühendislik bilgileri karşılığı olarak yapmış bunu. Bişapur’daki saray yapısında, başka herhangi bir Pers şehrinde görülmeyen kadar Roma tarzı mimari ve şehir planı uygulanmış.

Aralarında Roma Mühendislik birlikleri de olan bu muazzam iş gücü Şuşter’de Dairus döneminde başlanan hidrolik sistemini daha işlevsel hale getirmek için çalışmışlar. Bu iş gücü ve Roma Mühendisleri eski Elam ve Mezopotamya geleneksel yapılarının üstüne Ab-i Gargar adlı bir kanal ve Karun Nehrinin su akışını yapay su yoluna yönlendiren Band-e Kaisar ve Band-e Mizan adlı iki baraj inşa etmişler. Band-e Kaisar “Sezar’ın Bendi” anlamına geliyor. Bu bile aslında Şapur’un, esiri Valerian’a, işine yaradığı için iyi davrandığı görüşünü destekler nitelikte. 1885 yılında bir depremde Sezar Bendi kısmen yıkılmış. Ancak Gargar Kanalı hala iş görüyor.
Aracımızdan indikten sonra alana gitmek için yürüdüğümüz Shari’ati Caddesi Köprüsünden Şuşter Hidrolik Sistemine tepeden bakıyorsunuz ve manzara harika görünüyor. Sistem sizi büyülüyor. O zamanların şartlarında böyle bir sistemin kurulması ve günümüzde bile hala çalışıyor olması insanı hayrete düşürüyor.



Alana kemerli bir kapıdan giriyorsunuz. Biz gezdiğimiz zaman orta alana giden yolu kapatmışlardı. Küçük su kanalları, suyu değirmenlere yönlendiriyor. Bir zamanlar 50 ye yakın su değirmeni varmış ama günümüzde sadece 8 tanesi çalışır vaziyette.


Burayı içeriden gezdikten sonra geldiğiniz girişten çıkarak caddeyi devam edin ve bu güzel esere bir de daha yukarıdan ve tam karşıdan bakın.
Bir başka tavsiye edilen ve Şuster Hidrolik Sistemi’nin en güzel panoramik manzarasını görebileceğiniz yer de Tarihi Marashi Evi imiş. Bizim oraya gitmemiz için zaman yoktu. Ama vakti olanlar o evin terasından çok güzel fotoğraflar çekecektir.

Aslında Şuşter gezisi sonrasında önce Çoğa Zenbil’e, Sonra da Susa Arkeolojik Sit Alanı ve Daniel’in Mezarına gittik. Ama ben yazıyı iki kısımda bitirebilmek için bu yazıda Daniel’in (Danyal) Mezarını da anlatacağım.
Daniel’in Türbesi, çam kozalağı şeklinde, 20 metre yükseklikte ve 5 metre çapında kubbesi ile Susa’da her yerden rahatlıkla fark edebileceğiniz bir yer. Böyle bir kişinin yaşadığı bile tartışmalı ama İncil’de adı geçiyor. Babil’de Nebukadnezar döneminde yaşamış. Bulunduğu yere bolluk, bereket ve sağlık getirdiğine inanılıyor.

İlk türbe Selçuklularca, son hali ise 1870 yıllarında yapılmış. Hıristiyanlarca ve Bahailerce peygamber kabul edilen Yahudi bir karakter. Kendisi tartışmalı ama mezar yerine Türkiye (Tarsus) ve Özbekistan (Semerkant) da sahip çıkıyor.
İçeri girdiğimizde duvarları ve tavanının kırık aynalarla kaplı olduğu salonda onlarca kişinin dualar ettiğini, süslü bir kafes şeklindeki mezar çevresinde dolanarak onu öptüklerini göreceksiniz. Bunun yanında dışarının sıcak ortamından kaçıp, klimaların serinliğinde yatarak dinlenenlere de şahit olabiliyorsunuz. Şuşter ve Çoğa Zenbil’den sonra burası bana biraz yavan geldi diyebilirim. Vaktiniz yeterli ise tabii ki kaçırmayın, sonuçta ortamda saatler geçirmeniz gerekmiyor.


Bu güzel günün diğer gezi yerleri olan Susa ve Çoğa Zenbil bir sonraki yazımın konusu olacak.
Gezekalın
21.06.2022