Salalah / Umman Gezisi-Doğu Salalah

Konakladığımız Fanar Hotel Salalah’a yaklaşık 25 km kadar doğuda kalıyor. İlk günü otel çevresini tanımakla geçirdik, sahilinden faydalandık. Bu arada ertesi gün için Salalah’ın doğusuna yarım günlük bir tur ayarlandı. Ama benim esas heyecanım başka! Sabah Marbat’ta şnorkelle dalış yapacağız. Geçen sene Umman’da Daymaniat Adalarında yaptığımız şnorkelle dalışın tadı hala damağımızda. Şnorkelle dalış sonrasında Marbat (Mirbat) eski şehir, Wadi Darbat, Khor Rori Arkeolojik Alanı gezilerimiz olacak.

Turun programını önceden yapmıştım ama şnorkelle dalış dahil gerçekleşmesi Fanar Hotel ekibi sayesinde oldu. Sabah bizi otelden alan araçla Marbat’a (ya da Mirbat) doğru yola çıktık. Marbat’ın otele uzaklığı yaklaşık 50 km. Umman’ın bu bölgesinin yolları çok düzgün. Buhur ticareti yanında Marbat’ın bir başka tarihsel önemi, 1972 yılında ayrılıkçı isyan hareketine ev sahipliği yapması. Marbat bir dönem Zufar Vilayetinin başkentliğini de yapmış.

Eski Marbat evleri, kerpiçten tipik yemen evleri tarzındalar. Pencere ve kapılar işlemeli. Bugün Marbat harap halde ve şehir tamamen terk edilmiş görünümde. Bir tek kalesi restore edilmiş.

Bize Marbat’ta şnorkelle dalış turunu ayarlayan ABT (Arabian Beach Tourism) firmasından Tanyel bey, dalış sonrası kısa bir Marbat şehir turu yaptırma nezaketini gösterdi. Kendisi Umman’ın bu bölgesinde bir kaç yıldır tüple dalış eğitmenliği yapan bir Türk. Fanar Hoteller grubu başındaki Mehmet Tunç Müstecaplıoğlu gibi, kendisi de burada tanıştığım Türklerden oldu.

Marbat Kalesi, Umman’da savunma amaçlı yapılmış son kalelerden sayılıyor. Tarihi 1806 yıllarına kadar gidiyor. Hem limana ve hem de Marbat çarşısına bakan bu küçük kale sonradan aslına uygun restore edilmiş.

Marbat’ta dalış, beklediğimden daha az etkileyici oldu. Bunda hava nedeni ile deniz suyunun bulanık olması bir neden olabilir. Bir başka neden ise geçen sene Muscat’ta şnorkelle dalış yaptığımız Daymaniat Adaları’nın çıtayı çok yükseklere taşıması olsa gerek. Aşağıdaki video bu şnorkel dalışında benim emektar Olympus makine ile çekildi.

Şnokel turunda sizi kıyıya yakın bir batık gemiye kıyıdan yüzerek götürüyorlar. Batık gemi çok sayıda deniz canlısına ev sahipliği yapıyor. Marbat sahilinde kıyıdan da şnorkel dalışı yapmanız mümkün. Ben daha çok kıyının hemen dibindeki kayalıkların civarında şnorkel yapmaktan zevk aldım. Bu kıyıda herhangi bir tesis yok. Bu nedenle eğer kendiniz gidecekseniz yanınızda suyunuzu filan götürmeniz gerekecektir. Dalış sonrası, önceden ABT firmasının kurduğu çadır altında çay, kahve ve atıştırmalıklarla vakit geçirdik.

Umman’da bir önceki gezimizde birkaç önemli wadi görme şansını yakalamıştık. Dhofari Dağı silsilesinde yer alan Wadi Darbat, içinde sadece birkaç güzel su havuzu bulunan o tipik vadilerden bir tanesi değil. Özellikle mevsiminde tam manası ile keşfetmek için kolayca bir gününüzü harcayabileceğiniz şelaleler, havuzlar ve nehirlerden oluşan tam bir doğa harikası. Maalesef şubat ayı Wadi Darbat’ın güzelliğini anlayabilmek için hiç de uygun bir mevsim değildi. Yine de görebildiklerimiz ortamın güzelliği hakkında bir fikir edinmemizi sağladı.

Muson mevsimi, Wadi Darbat’ta şelalelerin yoğun bir şekilde akmasına, doğanın parlak yeşile dönmesine ve gelişen bitki yaşamıyla canlı çeşitliliğinin artmasına neden oluyor. Yalnız yağışlı mevsim beraberinde kaçınılmaz olarak sisli, nemli ve yağmurlu bir hava olmasına da sebep oluyormuş.

Kaynaklarda bunun manzarayı gölgeleyebildiği, bazen suyun çok daha az mavi görünmesine neden olduğu yazıyor.  Ben şahsen bu olumsuzluklara katlanabilirim. Ama turizm sezonunda (Temmuz ve Ağustos) burada olan aşırı insan ve araç kalabalığı benim için katlanabilirliğin ötesinde kalır. Yine de yağışlı mevsimde burada bulunmak isterseniz tüm yol boyu park etmiş araçlar ve insan kalabalığına rastlamamak için sabahın erken saatlerinde burada olmanız tavsiye ediliyor.

Wadi Darbat’a ulaşmak oldukça kolay. Önce Wadi Darbat’ın tepe bölgesinden geziye başlamanızı tavsiye ederim. Buradaki nehir biz orada iken çok sakin akıyordu ve suyu da çok azdı. Nehirde ziyaretçilere tur attıran birkaç tekne vardı.

Bu alanda ilginç gelebilecek bazı kulübemsi evler bulunuyor. Anladığım kadarı ile bunlar yerel insanların kaldıkları yayla evleri.

Daha sonra Wadi Darbat’ın bizim orada bulunduğumuz ayı için tartışmasız en iyi yeri olan çağlayan şelaleleri bölümüne gittik. O mevsim için en kalabalık olan Wadi Darbat bölümü de sanırım burasıdır.

Burada yukarıdan aşağıya süzülen çok sayıda çağlayan var. Yukarı kısımda serbestçe gezen develer, ortama bir başka güzellik katıyorlar.

Yağışlı mevsimde 100 metre yükseklikten akan şelalenin bulunduğu kısım Wadi Darbat’ın son bölümü oluyor. Biz oraya gitmek için çaba sarf etmedik. Çünkü şelale kupkuruydu. Aşağıda soldaki ilk fotoğraf mevsiminde çekilmiş Wadi Darbat Şelalesi fotoğrafı, sağdakini ise ben çektim. Sağdaki fotoğrafta görülen beyaz kısım aslında kurumuş olan şelaleyi gösteriyor. Mevsimsel farkı net görebiliyorsunuz!

Diğer Wadi Darbat fotoğrafları, geçen sene Umman gezimizde bize rehberlik eden sevgili Basim Al Habsi tarafından mevsiminde çekilmişler. Sağ olsun! Kendisinden rica ettim ve yolladı. Kullanmama izin verme nezaketini gösterdi.

Wadi Darbat’ın sularında yüzmeye niyetiniz varsa buraya özgü bir paraziter hastalık olan Schistosomiasiz riski altında olduğunuzu hatırlatmak isterim. Wadi Darbat gezimiz sonrasında, yolda yukarıdan kuşbakışı fotoğrafını çektiğim Khor Rori’ye doğru yola düştük.

Taqah şehri yakınlarında bulunan Khor Rori çok önemli bir yerleşim yeri. Yazılı tarihi kaynaklarda MÖ 3. yüzyıldan itibaren adı geçiyor. Umman’ın İslamiyet’le tanışmadan önce varlığı bilinen en önemli arkeolojik alanı. Al Baleed arkeolojik alanı ve Frankincense Toprakları ile birlikte Umman’ın UNESCO Dünya Kültür Mirası yerleri arasında bulunuyor.

O zamanlar bölgede bulunan Ḥaḍramawt Krallığına ait bir yerleşim yeriymiş. Aslında burası Wadi Darbat’ın ağzında, çoğu doğa, bir kısmı insan eliyle bar şeklinde inşa edilmiş bir haliç. Zamanında Umman Denizi’nden halice gemiler girer ve mallarını boşaltırlarmış. Gemiler buradan buhur ve atları Hindistan’a taşır ve Hindistan’dan da buraya oranın mallarını boşaltırlarmış. Yani burası antik dönemin çok önemli bir limanı. MS 5. yüzyılda haliç ağzı gemilerin giremeyeceği kadar kumla kaplanınca burası önemini yitirmiş ve terk edilmiş.

Yanılmış olabilirim ama okuduklarımdan algıladığım Khor Rori denince arkeolojik alanın liman kısmını, Sumhuram denince buradaki yerleşim yerini anlamak gerekiyor. Efsanevi Saba Kraliçesinin yazlık sarayının da burası olduğu turistlere söylense de tarihsel olarak dönem uymuyor.

Biz araba ile arkeolojik alana vardığımızda, bizi büyük bir sürpriz karşıladı. Müze, cuma ve cumartesi günleri saat 15:00 ile 18:30 arası açıkmış. Diğer günler ise saat 08:30’dan itibaren açık oluyormuş. Ziyaret günümüz cuma ve saat ise 13:00’dü. Dolayısı ile 2 saat beklemek gerekecekti. Otelin arabası sabahın erken saatlerinden itibaren bu gezi için bize tahsis edildiğinden aracı orada o kadar saat bekletmek hiç uygun olmazdı. Biz de sadece dışarıdan bir kaç fotoğraf çekip alandan ayrılmak zorunda kaldık. Araç kiralasaydık bu önemli yeri ziyaret için mutlaka beklerdik. Arkeolojik alanın kapısından geçtikten sonra araçla belirli bir yere kadar gidiyorsunuz. Sonra ise yürüyerek antik şehri geziyorsunuz. Ülkeye dönüp bu yazıyı hazırlarken izlediğim videolarda antik kentin binalarının sağlamlığını görünce gezemediğimize çok hayıflandım doğrusu. Aşağıda izlediğim videolardan bir tanesinin bağlantısını verdim.

Khor Rori sonrasında Taqah Köyüne gezi yapılabilirdik. Sardalya balıkları ve balıkçılarıyla ünlü olan bu köyde bir de kale var. Burayı da zaman nedeni ile gezmedik. Hotelin aracını daha fazla tutmak istememe arzumuz, Fanar Hotelin güzel yemeklerine ve sahiline bir an evvel dönmek arzumuzla birleşince dönüş yoluna geçtik.

Salalah’ın doğu tarafı ile ilgili olarak sizlerle paylaşabileceklerim bunlar. Zaman dar ve konakladığımız alan çok güzel olunca klasik olarak her tarafa gitmek gibi bir teşebbüsümüz olamadı. Bu davranışımızda geçen sene Umman’ın iç kısımlarına yaptığımız gezinin varlığı da etken olmadı değil tabii ki! “Umman’da geçen sefer bolca kale gördük. Taqah Kalesini görmesek de olur” dedik doğrusu. Aşağıdaki fotoğraflara bakınca bize hak vereceksiniz…

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

24.02.2024

Salalah / Umman Gezisi-Giriş

İkinci kez Umman’a gitmek mi? Bu Salalah gezisi de nereden çıktı?
2023 yılında Muscat’tan başlayan ve Umman’ın iç kısımlarını kapsayan gezimizin yazısını sizlerle paylaşmıştım. Muscat’tan ülkenin güneyine, en son Sur şehrine doğru yol alıp, rotayı Wahiba Kumulları ve Nizwa’ya çevirmiş, büyükçe bir daireyi tamamlayarak tekrar Muscat’ta gezimizi bitirmiştik. Ülkenin en güneyinde olan Dhofar (Zufar okunuyor) bölgesine ise zaman kısıtlılığı nedeni ile gidememiştik.

Umman gezi yazımı okuyan gezginlerden sevgili Mehmet Tunç Müstecaplıoğlu bana ulaşarak “Umman’da yaşayan ve çalışan birisi olarak” yazımı ilgi ve beğeni ile okuduğunu ancak Umman ile ilgili yazımın eksik kalmış olduğunu ifade etti. “Nasıl yani?” diye sorduğumda ise Dhofar Bölgesi ve Salalah şehrini görmeden ve yazmadan bir Umman gezi yazısının eksik kalacağını kibarca belirtti.

Dhofar Bölgesinin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde olan yerlere ve farklı doğal güzelliklere sahip olduğunu teorik olarak biliyordum. Ama Sur şehri ile Salalah arasının araba ile 1000 km’den fazla mesafesi olduğu gibi bir gerçeğimiz de vardı. Bu nedenle Umman gezimizde bu bölgeyi ihmal etmek zorunda kalmıştık. Ama Mehmet Tunç bey gibi bir gezginin lafını, hele ki kendisi orada yaşayan ve ülkeyi iyi tanıyan birisinin tavsiyesini dinlememek hata olurdu. İlk fırsatta, kısa da olsa, Umman’ın bu bölgesini de gezme şansını yakaladık. Bu paylaşım bu geziye ait ve önceki Umman gezi yazısını tamamlayan bir yazı olacaktır

Umman gezinize Salalah neden eklenmelidir?
Umman’ın 9 yönetim bölgesinden bir tanesi olan Dhofar (Zufar) Vilayeti ülkenin güney kısmında yer alıyor. Geçen sene gezdiğim kısımları ile Umman’ın coğrafyası beni zaten çok etkilemişti. Umman’ın bu bölgesinin coğrafyası ise ülkenin geri kalanından çok farklı ve benzersiz. Mevsiminde (haziran ortası-ekim ortası) yağmurların etkisi ile dağ taş yeşile bürünüyor. Ummanlıların Kaareef olarak adlandırdığı muson yağmurları döneminde körfez bölgesi ülkelerinden insanlar ve yerli turistler, kalan aylarda ise Avrupa ve Amerika kıtası insanları bu bölgeye akın ediyorlar. Hint Okyanusu’nun uzantısı Umman Denizi bu bölgenin kıyılarını görsel bir şölen sunacak şekilde işlemiş.  


Bölge her zaman deniz yolu ticaretinin yapıldığı doğal limanlara sahip olmuş. Bu bölgeden antik dünyanın geri kalanına buhur ve at yollanmış. “Buhur Toprakları-Frankincense Land”, Umman’ın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde olan yerleri arasında. Geçen seneki gezimiz boyunca ancak bir tane buhur ağacına şahit olurken, bu bölgede hala çok sayıda buhur ağacını bir arada görebiliyorsunuz.

Bu yazıyı hazırlarken edindiğim ve bana ilginç gelen bilgiye göre dünyaya düşen meteorların yüzde 4,8’i bu bölgeye düşüyormuş. Frankincense Land Müzesini gezerken gördüğüm göktaşları bu bilgiyle anlam kazandı.

Bu bölgeye gitmeniz için bir başka neden ise bölgenin bembeyaz kumları ile plajları olabilir. Muscat’tan başlayan ve yukarıdaki harita da görüldüğü gibi bir daire çizerek yine Muscat’ta biten 6-7 güne sığdıracağınız yoğun bir Umman gezisi sonrasında, Muscat’tan Salalah şehrine iç hat uçuşu satın alarak plaj kenarı güzel bir tesiste geçireceğiniz 3-4 günlük bir tatilden keyif almanız garanti. Salalah’ın doğu ve batı taraflarına yapacağınız kısa geziler işi daha cazip hale getirecektir. Ben bu alternatifi ilk gezimde neden aklıma getirmedim hiç anlamadım.

Biz Fanar Hotel & Residences‘da konakladık. 14 km2‘lik çok geniş bir alanın bir kısmına kurulu, birbirinden farklı konseptlere sahip 4 otelden bir tanesi olan Fanar Hotel bize kendimizi evimizde ve özel hissettirdi. Her akşam dünyanın farklı yörelerinden leziz yemekleri tadarken beyaz kumsallı sahili ve güzel denizinden faydalandık. İki günümüzün 4-5 saatlik zaman diliminde ise kısa mesafe Salalah civarı gezileri yaptık.

Umman gezinize Salalah’ı eklemenin en uygun yolu ne olabilir?
Umman gezinize Salalah’ı da dahil etmek isterseniz ve vaktinizde kısa ise uzun araba yolculukları yerine Muscat’tan Salalah’a uçmanız uygun olacaktır. Aklımıza Salalah’a gitmek düşünce alternatif uçuş yollarını araştırmaya başlamıştık ki Pegasus Hava Yollarının kampanyası karşımıza çıktı. Pegasus’un 5 EUR’ya uçak bileti kampanyası tam da bu zamana denk geldi. Hemen Umman-Muscat için uçak biletlerimizi aldık. Ülkemizden Salalah’a doğrudan uçuş yok. Türk Havayolları, Oman Air ve Qatar Havayolları Muscat için diğer alternatif uçuşlarınız olacaktır.

Pegasus ile uçuşumuz 21:20’de başlayıp saat 03:15 de bitti. “Pasaport kontrolden geç, bagaj al” derken saat 04:30 gibi ancak dış hatlardan çıkabildik. Dış hatlardan valizinizle çıkınca havaalanı içinden ayrılmadan 4. kata çıkarak iç hatlar gidişe ulaşmanız gerekecek. Salalah’a Oman Air ya da Salam Air ile gidebiliyorsunuz. İstanbul Sabiha Gökçen havalimanından kalkan Pegasus uçağını tercih ederseniz, Oman Air’in Salalah’a saat 08:50’de kalkan uçağına rahat rahat yetişebiliyorsunuz. Havalanı içinde ayakları uzatıp dinlenebileceğiniz yerler var. Uçuş saatinize kadar buralarda dinlenebilirsiniz. Biz Muscat-Salalah-Muscat iç hat uçuşuna iki kişi için 76 OMR  ödeme yapmıştık. Bileti epey önceden almanın avantajını yakaladık. Muscat’tan Salalah’a uçuş normal şartlarda1 saat 40 dakika sürüyor.

Evet sevgili gezginler..

Buyurun bakalım Dhofar-Salalah gezi yazıma..

Gezekalın

16.02.2024

Odlar Diyarı Azerbaycan’a Düğünle Veda

Aklımızda olmayan Azerbaycan gezimizin bir doktor arkadaşımın Azerbaycan’da olan düğünü ile şekillendiğini daha önce anlatmıştım. Şeki’de ki gezimizin ardından önce 320 km ötedeki Bakü’ye dönmemiz, kalan Bakü gezilerimizi tamamlamamız ve aracı teslim edip kıyafet değişimi için otele gitmemiz gerekiyor. Düğün Azerbaycan’ın 2. büyük kenti olan ve Bakü’den yaklaşık 40 km ötede bulunan Sumgayıt şehrinde olacak. Otelde giyindikten sonra kiraladığımız şoförlü araçla Sumgayıt’taki düğün salonuna yetişeceğiz. Düğün sonrası otelde kısa bir dinlenme ve sabaha karşı olan uçakla İstanbul’a dönüşümüz var.

Sabah erken saatlerde Bakü’ye doğru yola düştük. Yol üzerinde manzaranın keyfini çıkartabileceğimiz hiç bir fırsatı kaçırmadık. Bazen durarak son Kafkas Dağları fotoğraflarımızı çektik, bazen de yol kenarı alışveriş yaptık. Yol kenarı satıcılarından birinden reçel aldık. Beyaz kiraz reçelleri tavsiye ediliyordu. Aldık ama reçelleri çabuk şekerlendi.

Şeki’den yaklaşık 170 km sonra Şamahı’ya yakın Abqora Restoran ve Şarap Kulübü adlı bir yerde durduk. Burada Azerbaycan şarapları tadacağız. Şarap markalarının ismi Meysarı ve bu Şamahı şehrinin bir köyünün adı.

Bu tesiste yöreye ait bağlardan çeşitli şarap örneklerini denemek şansımız oldu. Her şarap bardağı tadımı ücretli. Hanım bir tane seçti, ben bir tane seçtim. Bir masaya oturduk ve güzel bir peynir tabağı eşliğinde şaraplarımızı yudumladık. Bu aslında güzel geçen Azerbaycan gezimizin baş başa kutlaması da oldu. Mekan çok güzel. Şarapları ise benim damağımın tadı değil. Aslında Azerbaycan’da şarapçılığın milattan önce 2000’li yıllara giden geçmişi mevcut. Dağlık Karabağ, Nahçıvan, Gence ve Şamahı önemli şarap üretim yerleri.

Şimdi gelelim Azerbaycan’daki düğün törenleri hakkındaki izlenimlerimize. O gün aslında sabah erken kalkma, Şeki’den Bakü’ye uzun yol, Bakü’de kalan gezileri tamamlama derken çok yorulmuştuk. Düğüne şöyle bir uğrar, otele erkenden döner ve uçak saatimize kadar uyuruz demiştik. Ama düğün öyle ilgimizi çekti, öyle güzel ağırlandık ki kalkış saatini hep erteledik, durduk. Sonunda 23:30’a doğru, boyna düğünden ayrılma saatimizi ertelememiz nedeniyle Bakü’lü şoföre utancımızdan, arkamıza baka baka düğün sahipleri ile vedalaşıp ayrıldık. Bu nedenle bu düğünü sizlerle biraz paylaşmam gerekiyor.

Bakü’de ve rayon denen taşralarında “Şadlık Sarayları” dedikleri düğün salonlarına bolca rastlanıyor. “Toy” dedikleri düğünler bu salonlarda yapılıyor. Biz de Sumgayıt’da bir şadlık sarayında bizim kızın “toyuna” katıldık. Aslında adetler büyük oranda ülkemizdekilerle aynı. Ancak edindiğim izlenim düğün Azerbaycan’lılar için her şey. Gelin Azerbaycan’lı doktor arkadaşım, damat ise bizim ülkeden. Biz gelin tarafıyız.

Azerbaycan’da düğün eskiden hem erkek ve hem de kadın tarafı olarak ayrı ayrı yapılabiliyormuş. Yani iki düğün yapabiliyorlarmış. Günümüz şartlarında Azerbaycan’da da düğünü artık ortak yapıyorlar. Bizim düğünü Azerbaycan’da doğal olarak gelin tarafı yapıyor, damat ise Türkiye’de ayrıca düğün yapacak. Bizim kızın düğünü mecbur iki düğün şeklinde oldu. Azerbaycan’da geline altın takmak, bilezik takmak, boynuna para iliştirmek gibi bir adet yok. Biz ülkeden gitmeden altınımızı almıştık ama bizim geline “Cumhuriyet altınını da aldım” diye hava atarken öğrendim ki onlarda düğünde altın takmak, keseye altın atmak adeti yokmuş. Gelen “qonaklar” yani konuklar hediye, takı yerine düğün sahibine önceden belirlenen miktarda para veriyorlar. Orada milletin içinde altın takmak görgüsüzlüğünü yaşamak bir yandan, bir de geline “Cumhuriyet” demişim ama “Çeyrek” altını takarken yakalanmak vardı. Ucuz kurtulduk!!

Düğün salonuna girerken salonun dışında iki ayrı masa ve iki ayrı sandık görüyorsunuz Üzerine zarf, kalem ve bir de seçim sandığı gibi sandık konuyor. İşte davetliler gelin ve damada düğün hediyesi olarak uygun gördükleri parayı zarfın içine koyup, zarfın üstüne veya içine de adlarını yazarak sandığa atıyorlar. Damat tarafı iseniz damat sandığına, gelin tarafı iseniz gelin sandığına uygun gördüğünüz para hediyenizi atıyorsunuz. Güzel bir adet. Bizdeki gibi takı takacağım diye sıraya girmek, beklemek gibi sıkıcı olayları atlamış oluyorsunuz. Bir de gelinin takıları üstünde taşıması, para takılı kuşakla gezmesi gibi gelini zora sokan durumlar olmuyor.

Salonda kız tarafı olarak yerimizi aldık. Masa üstünde soğuk yiyecek ve içecekleri görünce meşhur Azerbaycan düğün ikramlarının nasıl olabileceğini tahmin etmeye başladım. Masalara bol soğuk meze, votka, alkolsüz içki önceden konmuş oluyor, bunları garsonlar servis ediyorlar. Sürekli ara sıcaklar getiriyorlar. Tüm düğün boyunca masada ikram eksilmedi, garsonlar boyna çalıştı. Tavuktan, bıldırcın etine kadar durmadan yiyecek geldi durdu.

Önce “bu kadar ikramın bitmesine imkan yok, yazık olacak, atılacaklar” diye düşünmüş ve üzülmüştüm. Ama düğün sonrası artanlar ziyan edilmezmiş. Yine abartılı bir ikram adeti diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Sonuç olarak adetleri böyle.

Toy erkenden başlıyor. Sanatçılar sazlı sözlü eğlenceyi başlatıyorlar. Bir süre sonra gelin ve damat salona giriyor ve nikah memuru nikahı kıyıyor. Arkasından herkesin piste fırladığı canlı müzik eşliğinde sürekli oynayıp dans ettikleri gerçek eğlence başlıyor. Bu arada gelin ve damat tüm salona bakan yüksekte bir masada oturuyorlar. Sonra da davetliler sıra ile ayaklarına giderek gelin ve damadı tebrik ediyorlar. Aralarda akrabalar söz alıp konuşuyorlar. Gelin de damat da her daim pistteler. Gün onların günü, eğlenecekler tabii ki..

İlerleyen saatlerde kına törenine sıra geliyor. Damat ve geline özel bir kaftan giydiriliyor ve kep takılıyor. Sonra salonun sahne kısmına kurulan özel bir platforma gelin ve damat oturuyor. Gelinin yanında annesi, damadın yanında annesi ayakta duracak şekilde yerleşiliyor. Sonra gelin ve damat annelerini temsilen birer kadın sahneye geliyor. Bu kadınlar karşılıklı olarak manilerle atışmaya başlıyorlar. Tatlı bir sahneydi. Her söyleneni anlayamadık ama her temsilci, temsil ettiklerinin iyi yönlerini, karşı taraftan beklentilerini manilerle birbirlerine aktarıyorlarmış. Sonra kınalar yakıldı ve eğlence kaldığı yerden devam etti. Son kısım ise pastanın gelmesi.

Umarım bir gün böyle güzel düğünü yerinde, Azerbaycan’da, yaşarsınız. Ya da size de benim gibi iki düğün davetiyesi gelir ve birisi Azerbaycan’da düğün davetiyesi olursa, ya iki davete de katılın ya da Azerbaycan düğününü tercih edin. Bu vesile ile bu güzel günlerine bizleri ortak eden, düğünlerine davet eden sevgili meslektaşım Uzman Dr  Lale Soltanova ve saygıdeğer ailesine tekrar teşekkür ederim. Mutlulukları daim olsun ve gezekalsınlar…..

Bu yazı ile Azerbaycan gezi yazısını tamamlamış oldum. Aslında Aliyev ailesi ile ilgili bir kısım da araştırmış ve yazı için derlemiştim. Ama o kısmı sanki bu son yazıya saklamakla iyi etmemişim. Eklemekten vazgeçtim. Sonuçta Azerbaycan’da başkanlık sistemi var ve ülkede bir başkan var. Dediği dedik..Gerçek demokrasi adına yazılacak şeyler belli. Haydar Aliyev’in büyük bir devlet adamı olduğu konusunda hiç bir şüphe yok. Sonuçta hayatı ve kariyerinin önemli bir bölümünü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği sistemi içinde geçirmiş ve o sistemde çok önemli mevkilere gelmiş. Orada yoğrulmuş ve şekillenmiş. Sol ya da sağ emperyalist ülkelerin hakimiyeti altında iş yapmak zordur. “Tam bağımsızlık” diyebilen ve onu uygulayabilen tek Türk’ün adı Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Bir zamanlar seçimle başa gelen ve ülkenin ikinci başkanı olan Elçibey’in iyi niyetli, ütopik ve ülkesini seven bir siyaset adamı olduğuna da şüphem yok. Kendimce onun “Tek Millet İki Devlet” söylemini de daha samimi bulduğumu itiraf etmeliyim. Ancak bazen iyi niyet ve söylem yetmiyor. Her yandan yalnız kalabiliyorsunuz. Bir son söz de Dağlık Karabağ’da yakın zamanda yaşananlar için olsun. Yine dünyanın hiçbir bölümünün tanımadığı Dağlık Karabağ’daki Ermeni yönetim dayatmalara devam ediyor. Devam edeceğini de tüm dünya biliyor aslında. Temennim yine kan dökülmeye, insanların yerlerinden göç etmeye başlamamalarıdır. Bu güzel topraklar ve insanlar bir arada ve barış içinde yaşamayı hak ediyorlar.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

13.09.2023

Odlar Diyarı Azerbaycan: Hanlar Şehri Şeki-Devam

Şeki gerçekten çok sakin, sade, gezmesi kolay ve içinde barındırdığı eserlerle bir o kadar da zengin bir şehir. Yazlık Saray bölgesini gezdikten sonra şehrin kalanını gezmeye devam ettik.

Saraya girdiğiniz yerden çıkıp Azerbaycan edebiyatının önemli yazarlarından Mirza Fetali Ahundovzade’nin adını taşıyan caddeden aşağıya doğru yürüdüğünüzde kervansaraylara ve alışveriş dükkanlarına geliyorsunuz.

Şeki, Büyük İpek Yolu üzerinde bulunan bir şehir. El sanatları, ipekböcekçiliği ve ticaretin önemli olduğu bu şehirde kervansarayların olmaması tabii ki düşünülemez. Şeki, diğer hanlıkların ve birçok yabancı ülkenin ticaret merkezlerini kervan yolları ile birbirine bağlamış bir şehir. Şeki’de 5 tane kervansarayın varlığı biliniyor. Bunlardan günümüze kadar ancak 2 tanesi ulaşmış; Yukarı Kervansaray ve Aşağı Kervansaray.

18.-19. yüzyıllarda kentte inşa edilen kervansaray binaları, yalnızca kervanların ve gezginlerin konaklaması için değil, aynı zamanda çeşitli ticari işlemlerin gerçekleştirilmesi için de tasarlanmış. Yukarı Kervansaray binası üç katlı. Tüccar bodrum katında mallarını depolar, 1. katta ticari ilişkilerini yaparken, 2. katta da yaşarmış.

Kervansarayın kapılarını bir kapattılar mı, orası adeta bir kaleye dönüşürmüş. Bugün kervansarayların eski ticari canlılığından eser kalmamış. Gezdiğimiz 300 odalı olan Yukarı Kervansaray’da bir zamanlar yaşanan hareketliliğe bugünden inanmak biraz zor. Burası otel olarak kullanılmak istenmiş ve düzenlenmişse de burada pek otele benzer aktivite de göremedik.

Yukarı Kervansaray’ın bulunduğu köşeden Fetali Han Hoyski Caddesi boyunca yürüyünce Shekikhanov Sarayı‘na ulaşıyorsunuz. Fetali Han Hoyski, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin ilk başbakanının ismi.

Biz Shekikhanov Sarayı‘nı Şeki Hanları kışlık sarayı olarak gezdik. Ama aslında sarayın (bence daha çok köşk diyebiliriz) Şeki Hanlarının yakın akrabalarına ait olduğunu bu yazıyı yazarken öğrendim. Duvarlardaki kalem işi çizimler ve boyamalar nedeni ile burada da içeride fotoğraf çekmek yasak.Bir rehber size eşlik ederek tek tek odaları anlatıyor.

Burası uzun, dikdörtgen biçimli iki katlı bir yapı. İç süsleme unsurları gezdiğimiz Şeki Hanları Sarayının içindekilere benzer tarzda. Her katta üç oda ve iki küçük koridor var. Yani diğer saraya göre daha küçük. Birinci kattaki odalarda şöminelerin yerleştirildiği kış salonları bulunuyor. Bu şöminelere “buhari” deniyor. İkinci kat, birinci kata benzer şekilde ve misafirler için tasarlanmış. Buradaki duvar çizimlerinin karakterleri savaşan tarzda değiller. İranlı şair Nizami’nin Leyla ile Mecnun ve Yedi Güzeller gibi şiirlerinin kahramanları duvarlara resmedilmiş. Pencereler yine şebeke sanatında yapılmış. Maalesef saray içinin fotolarını yine açık kaynaktan elde ederek paylaştım.

SHEKİKHANOV SARAYI DUVAR SÜSLEMELERİ

Gödek Minareli Mescid 19. yüzyıl camisi. Çok estetik ve güzel bulduğum bir minaresi var. Cami olarak hala kullanılıyor mu? Bilemedim doğrusu.

Shekikhanov Sarayı yakınında bulunan Han Cami ve Mezarlığı ziyaretini yapmayı ihmal etmeyin. Cami 1769-1770 yılları arasında Şeki Hanı Hüseyin tarafından yaptırılmış.

Hüseyin Han öldürüldükten sonra bu caminin mihrabının altına defnedildiğinden cami Han Camisi adını almış. 1853 yılında çıkan yangında bu cami de zarar görmüş. 1928 Rus işgali sonrasında cami ipek böceği deposu olarak kullanılmış. 2021 yılından beri de cami restore ediliyor.

Caminin yanında Han mezarlığı var. Şeki hanları, aile üyeleri ve akrabaları burada gömülü. Caminin yanında bir de müze açılmış. Biz oradayken kapalıydı. İçini gezemedik.

Han Mescidi gezisi sonrasında yürüyüşünüze devam ederseniz İmam Ali Mescidi‘ne geleceksiniz. Burası 18. yüzyılda inşa edilmiş bir cami ve minare hariç orijinal görünümünü korumuş. Minare Ruslar döneminde yıkılmış. Minare 1997 yılında yeniden inşa edilmiş.

İmam Ali Mescidi gezisi sonrasında yeniden Yukarı Kervansaray’ın bulunduğu yere dönmüş olduk. Karnımızdan gelen gurultuların şiddeti artınca biz de yemek yiyebileceğimiz bir mekan aramaya başladık.

Şeki Palace Otel’in yanında yukarıya, Azadlık Sokağı’na giderek Gagarin Restoran diye bir mekan bulduk. Bildiğimizden değil, bahçe içinde diye girdiğimiz mekanda müthiş bir yemek yedik.

Bir kere mekan çok güzel. Tepeden Şeki manzaranız var. Burada “piti” dedikleri Şeki’nin meşhur yemeğini yemenizi tavsiye ederim.

Piti ayrı ayrı güveç kaplarda ve fırında pişirmek üzere hazırlanıyor. Koyun eti ve sebzelerle (domates, patates, nohut) yapılıp, safranla zenginleştiriliyor. Şeki pitisinde patates yerine haşlanmış kestane kullanılıyor. Seramik kaplara önce nohutlar konuluyor, ardından küçük koyun eti parçaları ekleniyor. Üst katmana ise tuzlu kuyruk yağı ekleniyor. Piti 8-9 saatte pişiyor. Ben kuyruk yağını filan duyunca “ağır gelir, yenmez” filan diye düşünsem de yazımda kullanmak için sipariş ettim. Müthiş bir yemekle böylece tanışmış oldum.

Piti yemenin de bir adabı var. Önce derin ve içinde lavaş bulunan bir tabağa üstte bulunan ve kuyruk yağı ile pişmiş yemek suyunu döküyorlar. Üstüne de sumak koyuyorsunuz. Önce bu sulu kısım yeniyor, ardından da güveçteki yemeği yiyorsunuz. Şeki’ye, Qaqarin Restoranda piti yemek için bile gidilir. Hanım yaprak sarma sipariş etti. O da yemeğinden çok memnun kaldı. Tatlı olarak ise Şeki’ye özgü bir helva var. Onu çok doyduğumuzdan burada yemedik. Kervansarayın altında bulunan dükkanlardan birinden hediyelik olarak aldık. Şeki’den getirilecek iyi bir hediye ararsanız Şeki helvası tercihiniz olabilir.

Azerbaycan’da havanın durumu hiç belli olmuyor. Günlük güneşlik bir havada Şeki’yi gezer, keyifle yemeğimizi açık havada yerken hava birden bozdu ve yağmur başladı. Daha sonra mekandan çıkarak kervansaray altında bulunan dükkanlara bir göz attık. Biz kayda değer bir hediyelik bulamadık ama Şeki helvamızı burada bir dükkandan aldık. Recep Tayyip Erdoğan’ın dükkandan alışveriş yaparken fotoğrafları vardı. Demek ki iyi bir yer diye düşündük.

19. yüzyılda inşa edilen Ömer Hamdi Efendi Camisi yakınlarda bulunan başka bir tarihi eser. Cami günümüze kadar özgün görünümünü korumuş. Rus işgalinden sonra caminin binası depo olarak kullanılmış. 1950 yılından sonra yapı tekrar cami olarak kullanılmaya başlanmış. 1986 yılında çıkan yangın sonrası cami 1987 yılında yeniden inşa edilmiş.

Buradan sonra Gilahlı Cami‘ye (Gilehli Cami veya Gileyli Cami olarak da bulabilirsiniz) doğru gittik. Bu aşamaya kadar Şeki içinde araç kullanmadan gezdik. Şeki Hanları Sarayı otoparkından sonra Gilahlı Camiye kadar 2 km’lik bir yolumuz var. Ama oldukça dar ve tek araçlık sokaklardan geçiyorsunuz. Karşınızda bir cami bulacağınızı sanıyorsanız hayal kırıklığı yaşayacaksınız. Burada sadece ayakta kalmış bir minare bulacaksınız.

Gilahlı Cami, 1749 yılında Şeki Hanı Hacı Çelebi Han tarafından yaptırılmış. 1805 yılında Hacı Şemseddin Bey bu caminin yerine yeni bir cami yaptırmış. Rus işgali sırasında bakımsız kalan cami minaresi dışında çökmüş. Bugün sadece minaresi ayakta duruyor. Burada çok güzel dağ manzaralarına şahit olacaksınız.

Bugüne sığdırmaya çalıştığımız bir başka ziyaret yeri ise Kiş Köyünde bulunan Albaniyan Kilisesi. Dört tarafı dağlarla çevrili olan köyün ana kısmı Tat Dağı’nın eteklerinde yer alıyor. Bu bölgede karbon analizleri ile ortaya konan ve milat öncesi 3000 yıllarına giden yerleşim izleri bulunmuş. Hava iyice bulutlanıp da kararınca, keyif yarım kalsa da Kiş Köyü’ne giden yolun manzaraları harikaydı. Kaynağını Küçük Kafkas dağlarından alan ve köyün kenarından akan aynı Kiş Nehri‘ne eski dönemlerde “Beyaz Su” deniyormuş.

Kiş Albaniyan Kilisesi’nin 12. yüzyılda inşası tamamlanmış. Bazı kaynaklar burasının Kafkaslardaki ilk kilise olduğunu yazıyor. Kilisenin aslında daha eski bir dini alanın üzerine inşa edildiğine dair arkeolojik kanıtlar da bulunmuş.

Biz köye vardığımızda kilise kapalıydı. İçeri girme şansımız olmadı. Kilise bugün müze olarak hizmet veriyor.

Artık konaklama yapacağımız Macara Sheki City Otele gitme zamanı geldi. Biz otele girdik ve valizleri bir köşeye attık. Odada aldığımız Şeki helvalarından tırtıklarken fark ettik ki yakınlarda gezilecek başka yerler var. Hemen otelden çıktık. Yakınlarda bulunan 19. yüzyıl Ermeni Kilisesinin de hatırı kalmasın istedik. Onu da dışarıdan ziyaret ettik.

Sonra yakınlarda bulunan Fuzuli Park içinde bir yürüyüşle Şeki gezimizi bitirmiş olduk. Ne de olsa Azerbaycan’daki son günlerimiz artık. Hayatımdaki en iyi gezi arkadaşım olan eşimle son dakikaya kadar gezmiş olduk

Şeki gerçekten Azerbaycan’da bulunduğunuz zaman içinde ziyaret edilmesi gereken bir şehir. Bu şehri mutlaka gezekalın…

Dr Ümit Kuru

12.09.2023

Odlar Diyarı Azerbaycan: Hanlar Şehri Şeki

İsmayıllı’da kaldığımız otelde hem çok rahat ettik ve hem de ertesi gün nefis bir kahvaltı yaptık. Azerbaycan’da bize en güzel kahvaltıyı bu otel sundu. Buradan Şeki’ye doğru yolculuğumuz var. Şeki bizim Azerbaycan’daki en uzak gezi yerimiz olacak.

Ancak önce dünden bozulan araba freni ile ilgili olarak 35 km ötedeki Qebele’ye gittik. İsmayıllı-Qebele yolu çok güzel manzaralar sunuyor. Zaten Qebele, Şeki’ye doğru yolumuz üstünde bulunan bir şehir. Eskiye uzanan bir tarihe sahip ve yeşili, karla kaplı zirveli dağları ile Qebele Azerbaycan’ın İsviçre’si olarak adlandırılıyor. Tufandağ üzerinde güzel kayak merkezleri bulunuyormuş. 1. yüzyıl tarihçilerinin eserlerinde bahsedilmesinden anladığımız kadarı ile Kafkas Albaniyasının başkenti, altı yüz yıl boyunca Qebele şehriydi. Şehir daha sonra sırasıyla Şirvanşahlar ve Şeki Hanlığı devletinin bir parçası oldu.

Aracımızı kiraladığımız firmanın Qebele’de bir temsilciliği var. Aracın durumu araştırılırken bizim de Qebele’de kısa bir tur atma şansımız oldu. Aracın kısa sürede tamir edilemeyeceği anlaşılınca bize yeni bir araç verildi. Bu araçla birlikte bu sefer Şeki’ye doğru yollara düştük. Yolumuzun uzunluğu 90 km. Ancak Qebele-Şeki yolu da çok güzel manzaralar sunuyor.

Şeki, Azerbaycan’ın en önemli ve tarihi şehirlerinden. Büyük Kafkas Dağlarının güney eteklerinde ve Bakü’nün 352 km kuzeybatısında yer alıyor. Şeki şehri geçmişte Şeki Hanlığı’nın başkentliğini yapmış. Şehrin nüfusu 65.000 civarında.

Şeki Hanlığı (Nukha Hanlığı olarak da bulabilirsiniz) 1747-1819 yılları arasında bölgede hüküm sürmüş hanlıklardan bir tanesi. Okuduklarımdan anladığım kadarı ile aslında bu hanlığın tarihte belirgin bir başarısı yok. Bence en büyük başarıları çevreleri ve uzak komşuları ile iyi ticari ilişkileri sürdürebilmeleri. Zaten bölge halkı da zanaatkar bir halk. Bu topraklarda ipek böcekçiliği, maden işletmeciliği başta olmak üzere ekonomik girdisi yüksek malların ticareti yapılmış. Bu da bölgeye belirli bir zenginlik getirmiş. Hanların sarayları küçük olsa da içindeki, dışındaki şatafat zenginliğin göstergesi olsa gerek.

Şeki bizim Azerbaycan’da en sevdiğimiz şehir oldu. Küçük ve sevimli olmasının yanında Azerbaycan’da görmeyi umduğum tarihi eserlerden bolcasını da görebildik. Şeki isminin kaynağının bölgede bir zamanlar yaşamış olan Saka‘lardan geldiği düşünülüyor. Şeki Şehri eskiden Kiş Vadisi civarında kuruluymuş. Kiş Nehri‘nin taşması ile tüm şehir sular altında kalınca insanlar yükseklere Nukha denilen bölgeye taşınmışlar. Yani aslında Şeki ve Nukha aynı şehir değiller.

Sokaklarını adım adım gezmenizi, en azından 1,5 günü Şeki’ye ayırmanızı tavsiye ederim. Şeki’de Macara Sheki City Hotel adlı bir otelde kaldık. Burası da iyi bir oteldi.

Şeki’ye girdikten sonra doğrudan Nukha Kalesi surları içindeki Şeki Hanlığı Yazlık Sarayı‘nın bulunduğu tarihi merkeze gittik. Şeki’nin yükseklerinde olan 283 hektarlık alan, UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi içerisinde bulunuyor. Yani biz bu gezimizde Azerbaycan’ın UNESCO Dünya Kültür Listesi içinde bulunan üç yerini de gezmiş olduk. Nukha Kalesi, Şeki Hanları Yazlık Sarayı, Yuvarlak Tapınak (Nukha Kutsal Kilisesi) aynı alan içindeki yerler.

NUKHA KALESİ ALANI OTOPARKI
ŞEKİ HANLAR SARAYINA ÇIKAN YOL-SAĞDA RUSLARDAN KALMA BİNA

Nukha Kalesi’nin önündeki otoparka aracımızı park edip kale kapısından gezi alanına giriş yaptık. Alanda bulunan kale surları, Şeki Hanları Yazlık Sarayı ve Yuvarlak Tapınak (Nukha Teslis Kilisesi) hariç, alanda bulunan yapılar Rus döneminden kalma. Kale kapısından sonra sağda bulunan ve biz orada iken kısmen tadilatta olan binada hediyelik eşya dükkanları ve sergi alanları var. Devamında gelen yapı ise Yuvarlak Tapınak.

YUVARLAK TAPINAK-NUKHA TESLİS KİLİSESİ

Yuvarlak Tapınak diye bilinen yer konusu biraz tartışmalı. Ortada bulunan ve yuvarlak kubbeli olan bina en eski yapı olarak kabul ediliyor. Burada kullanılan malzeme diğerlerinden farklı. Bu bina yerinde bir zamanlar Kafkas Albaniya’sına ait bir kilisenin var olduğu yazılıyor. Bir başka kaynakta ise alanda eskiden bir caminin olduğu yazıyor. Kesin olan ise Yuvarlak Kubbeli binanın çevresinde olan eklenti binaların, Rusların buraya geliş tarihi olan 1828 yılından sonra yapıldığı.

Eskiden Ortodoks Kilisesi olarak hizmet veren yapı günümüzde Şeki Uygulamalı Halk Sanatları Müzesi olarak hizmet veriyor.

ŞEKİ HANLARI YAZLIK SARAYI GİRİŞİ

Alan gezimizin ana parçası Şeki Hanları Sarayı. Şeki Hanları’nın 2 sarayı var. Önünde bulunduğumuz yer Şeki Hanları Yazlık Sarayı. Bir de daha aşağılarda Kışlık Saray var. Yazlık Saray gerçekten çok güzel ve estetik görünümde. Sarayın sadece bahçesinde fotoğraf çekmeye izin var. İçeride herhangi bir şekilde ve herhangi bir makine ile fotoğraf çekmeye müsaade etmiyorlar.

Sarayın bahçesinde ve girişin önünde iki adet çınar ağacı bulunuyor. Bu çınarların dikilme tarihi 1530 yılı. Sarayın içini bir rehber eşliğinde geziyorsunuz. Bu nedenle de içeriye gruplar halinde alıyorlar. İki katlı sarayı Hüseyin Han inşa ettirmiş. İnşa tarihi 18. yüzyıl ikinci yarısı ve bu sarayı diğerlerinden ayıran en büyük özellik inşası sırasında çivi kullanılmamış olması ve duvarlardaki işlemeler.

Şeki Hanları, sarayın birinci katında Şeki’ye gelen resmi temsilcileri, devlet elçilerini ve diğer konukları kabul ederlermiş. Han ve ailesi ise ikinci katta yaşıyormuş. Sarayın altı odasının duvarlarından her biri ait olduğu yere göre geometrik, botanik ve dövüş resimleriyle süslüler.

Han eşlerinin oda duvarları tamamen çiçeklerle, ağaç dallarına konmuş bülbüllerle, efsanevi kuş ve hayvan resimleriyle süslenmiş. Sarayın ikinci katındaki Han odası duvarları ise savaş sahneleriyle süslenmiş. Hanların farklı yıllarda yaptığı savaşlar, mızrakların uçlarına takılan başlar, üzerinde palmiye, kılıç ve hilal resimleri bulunan bayraklar ve gerçekçi bir şekilde çizilmiş korkunç savaş sahneleri duvarlara konu edilmiş. İçeride fotoğraf çekememek benim için çok üzücü oldu. Ama buraları korumak adına kurallara uyulmalı. Paylaştığım saray içi fotoğraflarını açık kaynaklardan buldum ve paylaştım.

Sarayın pencere ve kapıları, binanın tüm ahşap işleri olağanüstü bir işçilikle yapılmış. Şebeke Sanatı denen bir sanat kullanılmış. Şebeke, 17. asırdan itibaren kullanılan ve kündekari ahşap işlemeciliğine benzer bir ahşap işçiliği. Yapıştırıcı kullanılmaksızın dişi ve erkek geçme tekniği ve geometrik tasarımla oluşturulan ahşap çıtalarda açılan yataklara, renkli camların yerleştirilmesi ve bir tür vitray görüntüsü elde edilmesi esasına dayanan geleneksel bir sanat dalı. Bunun başka örneklerini İran gezimizde de görmüştük.

Yazlık Saray içini gezdikten sonra bahçe ve civarını gezdik. Sarayın hemen yanındaki binada bulunan Seramik ve Uygulamalı Sanatlar Merkezini gezdik.

Burası Azerbaycan Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kuruluşun (ABAD) desteği ile 2016 yılında açılmış bir merkez. İçeride çok başarılı seramik eserleri mevcut.

Sarayın arkasında askerlerin kalması için yapılan binalar var. Sarayın kendisi ve bahçesinden son fotoğraflarımızı alarak saray kompleksinden çıktık.

Sarayın surlarını da gezdikten sonra saray bölgesini terk ettik ve Şeki’nin sokaklarını adımlamaya başladık.

Şeki’nin kalan kısmını ayrı bölüm olarak yazsam iyi olacaktır.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

11.09.2023