• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.113 ziyaretçi
  • Nisan 2023
    P S Ç P C C P
     12
    3456789
    10111213141516
    17181920212223
    24252627282930

Ortaya Karışık Orta Amerika: Arenal Ulusal Parkı-Kosta Rika

Sabah çok erkenden uyanıp kaldığımız otelin içini gezdik. Dün akşam karanlık ve yağmur yüzünden tesisi (Mountain Paradise Hotel) gezememiştik. Sabah açık ve yağmursuz bir hava nedeni ile tesisin tüm güzelliği ortaya çıktı. Arenal Volkanı sabahları gökyüzünde bulut olmadığından tablo gibi karşımızda duruyor. Bu volkanın tepesinde olan duman mı yoksa bulut mudur? O an anlamamıştık.

Arenal Ulusal Parkında yürüyüş yapmanız Kosta Rika gezinizin ihmal edemeyeceğiniz kısmı olmalıdır. Burada bir çok aktivite var. Biz iki tanesini yaptık; Bir tanesi Mistico Park (Arenal Asma Köprüleri Parkı) gezisi, bir diğeri ise Arenal 1968 Özel Rezerv Alanında yürüyüşü.

Arenal Volkanı yakınında yer alan parkurlar, asma köprülerle birbirlerine bağlanarak Mistico Park alanını yaratmışlar. Park girişinde isterseniz rehberli tur alabiliyorsunuz. Girişte sabah kahvenizi volkan manzarasına karşı yudumlayabileceğiniz bir restoran-kafe bulunuyor. Bu doğa koruma alanı, birçok yerli ve göçmen kuş da dahil olmak üzere çok çeşitli flora ve faunayı barındırıyor. 3,2 kilometrelik parkurda altısı asma köprü olan toplam 16 köprü mevcut. Parkın açılışı sabah saat 08:00 ve kapanışı akşam saat 16:00.

Tortuguero Ulusal Parkı ve Sarapiqui Rezerv Alanı ovada yer alan ulusal parklar. Arenal Ulusal Parkı deniz seviyesinden 500-600 metre yüksekte olması ile yaylada olan yağmur ormanları kabul ediliyor. Arenal Asma Köprüler Parkı bu iki farklı yapı arasında geçiş noktasını oluşturuyor. Bunun pratik sonucu olarak Mistico Park hem ova ve hem de yayla yağmur ormanları fauna ve florasına sahip. Bu da çok zengin bir bitki ve hayvan örtüsüne sahip olmasına neden oluyor.

Park içerisinde uzun parkuru yürümek istemiyorsanız, kestirmeden parkuru kısaltan yollar da yapmışlar. Sabah erken gittiğimiz parkta uzunca bir zaman geçirdik. Burada da kısa parkur yapmak anlamsız geliyor bana. Cennettesiniz, tadını çıkartın ve uzatabildiğiniz kadar uzatın! Ağaç üzerinde kendini saklamış boa yılanı, etrafta arsızca gezinen kaoti, yarasalar, kırmızı çilek zehirli dart kurbağası, rengarenk kuşlar ormanda o gün görebildiklerimiz.

Ormanda yaklaşık 3 saatlik bir yürüyüşümüz olmuştur. Tüm köprüleri geçtik, küçük şelaleye kadar indik. Bol bol fotoğrafladık, hafızamıza ortamı kaydettik.

Arenal Ulusal Parkı gezimiz sonrasında La Fortuna kasabasına gidildi. Burası 15-20000 civarında bir nüfusa sahip. Yerleşim yeri olarak varlığı eskilere dayanmıyor. Arenal Volkanı nedeniyle turistik önem kazanmış. Burada kısa bir şehir turu yapılıp, yemek yenecekti. Şehir merkezde bir kilise, çevresinde büyükçe bir park ve birbirine paralel birkaç caddeden ibaret.

Bu küçük kasabadaki parkta bir ağacın tepesinde bile iguana vardı. Var olan ağaçların üstü bolca renkli kuş doluydu.

Arenal Volkanı yürüyüşü için en iyi yerlerden biri Arenal 1968 Özel Koruma Alanıdır. Biz La Fortuna‘da yemek sonrasında buraya yürüyüşe gittik. Arenal Volkanı ve lav alanlarının etkileyici manzarasını gözleme şansını kaçırmayın bence.

Mükemmel bir volkanik koniye sahip olmasıyla Arenal Volkanı çok yakışıklı bir volkan. Adını verdiği ulusal park içerisinde, ülkenin en önemli ve güzelliği nedeni ile en sevilen volkanı olma özelliğini taşıyor. Kosta Rika’nın yerli Malekus Kabilesi halkı yanardağın içinde ateş tanrısının yaşadığına dair bir inanca sahipmiş. Bu kabile insanlarının ne kadar haklı olduğu 1968 yılındaki volkan patlaması ile ortaya çıkmış.

Bu park adını Kosta Rika tarihinin en önemli ve can alıcı olaylarından biri olan 1968’deki Arenal Volkanı patlamasından almış. 1968 yılına kadar Arenal Volkanı’nın uykuda olduğu düşünülüyormuş. Ancak 1968’de şiddetli patlamalarla bu volkan aktif hale geçmiş. Patlamalar birkaç gün boyunca hız kesmeden devam etmiş ve 15 km2 alanı kayalar, lav ve kül kaplamış. Sonunda patlamalar sona erdiğinde, 87 kişi ölmüş ve 3 küçük köy – Tabacón, Pueblo Nuevo ve San Luís – haritadan silinmiş ve 232 km2‘den fazla arazi etkilenmiş. Patlama aynı zamanda bölgenin topoğrafyasını da değiştirmiş. Volkanın batı tarafındaki orman, lavların hakimiyeti altına almasıyla yok olmuş.

Volkan 2010’dan beri yeniden sessizliğe bürünmüş halde. Arenal Volkanı A, B ve C harfleri ile adlandırılan 3 adet kratere sahip. Sabah volkanın tepesinde gördüğümüz ve “bulut mu, volkanik duman mı?” Karar veremediğimizin volkanik duman olduğunu burada anladık. İki kraterden de duman çıkıyordu. Bunun anlamı bu volkan bir gün ansızın yeniden lav saçar hale gelebilir.

Arenal 1968 Rezerv Alanı yürüyüş parkuru, otoparktan 150 metre sonra başlıyor. Parkta iyi bir şekilde işaretlenme ile yönlendirme yapılmış. Burada da alternatifleriniz var; İsterseniz kısa, isterseniz 5 km’ye yakın uzun parkurlardan birisini tercih edebilirsiniz. Tur şirketleri Sendero Colada 1968 veya Trail Lava Flow (Lav Akış Yolu) 1968 yoluna götürüyorlar. Biz ilkine gittik. Trail Forest 1968 (Los Patos Yolu) ise göle kadar uzanan en uzun yol.

Keyif bu ya! İsterseniz Arenal Volkanı’nı tam karşıdan gören kafeteryaya oturup, sadece kahve keyfi de yapabilirsiniz.

Burası Arenal’da gördüğüm en ağaçsız alan. Volkan bu alanda bir şey bırakmamış. Ancak volkanik toprak zengin içeriği nedeni ile zamanla daha güçlü bir orman yaratacaktır.

Sendero Colada 1968 kolay ve keyifli bir rota. Çakıllı bir patikadan yürüyerek başlayacaksınız. Burada lavların akışına ait izleri görebiliyorsunuz. Pist düz ve çok kafeteryaya doğru yumuşak bir şekilde yokuş yukarı. Herkes çok rahat yürüyebilir.

Yorucu bir günün sonunda çokça keyif için, biraz da buralara kadar gelmişken gezginin görme merakından kaplıcaya da gitmek istedik. Bu sefer daha az bir grup arkadaşla Arenal Volkanını yaratan jeolojik şartlar nedeni ile oluşan kaplıcada günü bitirdik.

La Fortuna bölgesinde çoğu özel tesis içinde kalan çok sayıda irili ufaklı kaplıca var. Bunlar arasında en meşhuru Tabacon adlı olanı. Bu aynı zamanda en pahalı olan kaplıca ve buna biz o gün yer bulamadık. Giriş ücreti yaklaşık 100 USD. Biz de Baldi adlı kaplıcaya yer ayırttık. Burası günlük 45 USD. Kaplıca suyunun ana kaynağı yağmur suyunun toprağın derinlerine inip magma sıcaklığı ile ısınması. Paradise Hot Springs Resort ve EcoTermales adlı başka kaplıcalar da var.

Baldi Kaplıcaları, 25 termal havuzu ve bünyesindeki spa hizmetleri ile en popüler olanlardan birisi. Biz sırasıyla irili ufaklı tüm kaplıca havuzlarına girdik. Günün sonunda felaket bir yağmur yağdı. Yağmuru kaplıca suyunun içinde elimizde içki kadehleri karşıladık.

Bugün ile birlikte Kosta Rika gezimizin anlatımını tamamlamış oldum. Sonrası Nikaragua..

Gezmekten, gezgin ruhundan eksik kalmayız inşallah..

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

09.04.2023

Ortaya Karışık Orta Amerika: Arenal Volkanına Doğru-Kosta Rika

İlk duyduğumda “Ne güzel bir adlandırma yapmışlar” diye düşündüm. Bayağı havalı bir adlandırma; Pasifik Ateş Çemberi.

Konuya Pasifik Ateş Çemberi ile başlamamın nedenini aşağıda açıklayacağım.

Yukarıda görseli olan Pasifik Ateş Çemberi’nden bahsedildiği zaman, Pasifik Okyanusu’nun kenarları boyunca nal biçiminde uzanan 40.000 km’lik, yoğun volkanik ve sismik faaliyet alanını anlamak gerekiyor. Ateş çemberi denmesinin nedeni bu alanın dünyanın aktif volkanlarının %75’ini içermesi. Pasifik Ateş Çemberi içinde 452 uyuyan ve aktif volkan bulunuyor. Volkanın aktifi olunca, beraberinde depremleri de konuşmalıyız. Bu bölge ayrıca dünyadaki depremlerin %90’ından da sorumlu bir bölge.

Ateş Çemberi, Yeni Zelanda‘dan başlayarak Asya’nın doğu kenarı boyunca kuzeye, sonra Alaska’nın Aleutian Adaları boyunca doğuya ve daha sonra da Kuzey ve Güney Amerika’nın batı kıyılarından güneye doğru uzanıyor. Ateş Çemberini ortaya çıkartan faktör yerküremizin levhalarının hareketi yani levhaların tektoniği.

Dünyamızın dış çekirdeği ve kabuğu arasında yan yana kayan ve çarpışan dev tabakalar (levhalar) var. En basit hali ile bunları bir nehrin üzerinde (burada nehir dünyanın dış çekirdek sonrası kısmı oluyor) yüzen sallar (levhalar) gibi düşünmek lazım. Pasifik levhası, Avrasya levhası, Afrika Levhası, Kuzey Amerika Levhası gibi büyük ve daha bir çok küçük levhalar birbirlerini etkiliyor, çarpıyor ve kırılıyorlar.

Bu plakaların hareketi veya tektonik aktivite, her yıl bol miktarda deprem ve tsunamiye neden oluyor. Pasifik Ateş Çemberi özeline dönersek bu çember boyunca tektonik plakalar birbirine doğru hareket ederek dalma zonları oluşturur. Yani bir levha, başka bir levha tarafından aşağı itiliyor veya diğer levha tarafından batırılıyor. Bu çok yavaş bir süreç. Yılda yalnızca 2,5-5 santimlik bir hareketi düşünün. Bu dalma hareketi olurken, sıcak nedeni ile aşağıya itilen kayalar erir, magma olur ve dünya yüzeyine hareket etmek zorunda kalırlar. Sonuç volkanik aktivitenin, volkanların ortaya çıkmasıdır. Pasifik Ateş Çemberi içinde bulunan ülkeler Fiji, Solomon Adaları, Papua Yeni Gine, Filipinler, Vietnam, Malezya, Endonezya, Java Adaları, Tayvan, Kuzey Kore, Güney Kore, Japonya, Alaska (ABD), Meksika, El Salvador, Kosta Rika, Panama, Nikaragua, Kolombiya, Ekvador, Peru ve Şili. İşte konuya Ateş Çemberi, levha, tektonik hareketler gibi tanımlarla girmemin nedeni Kosta Rika’nın volkanları. Kosta Rika bu ateş çemberi ülkeleri içinde yer alması nedeni ile çok sayıda volkana sahip. Volkan olduğu için de toprakları çok bereketli ve ekosistem de ona göre çok çeşitli ve renkli. Biz de bir renkten (Tortuguero Ulusal Parkı) çıkıp bir başka renge Arenal Ulusal Parkına doğru yola çıkıyoruz.

Kosta Rika’nın bugünkü topoğrafyası 60-75 milyon yıl önceki volkanik faaliyetler sonrası şekillenmiş. Kosta Rika’da 200’den fazla tanımlanabilir volkanik oluşum var. Ancak bugün sadece 100 kadarı herhangi bir volkanik aktivite belirtisi gösterirken, sadece beşi aktif volkan olarak sınıflandırılıyor. Kosta Rika volkanlarının çoğu patlamayla ortaya çıkan toprak çökmesi ile “kaldera” denen bir volkanik şekle sahip. Bu kadar volkan muhabbetini Arenal Volkanı ve Arenal Ulusal Parkı gezilerimize başlangıç olması amacıyla yaptım.

Kosta Rika gezimizin Arenal Ulusal Parkı bölümünü yapmak üzere Tortuguero Ulusal Parkından yollara düştük. Yaklaşık 190 km yolumuz var. Ancak kısa sayılabilecek mesafe, zaman olarak 4 saatimizi alacak. Yolumuzun yarısı sayılacak bir mesafede, Sarapiqui Şehri içinde Tirimbina adlı bir yerde kakao plantasyonu hakkında bilgi alıp öğle yemeği yiyeceğiz.

Tortuguero’dan teknelerle La Pavona’ya gelmemiz, valizlerin otobüse yerleşmesi filan derken yola düşmemiz epey geç oldu. Aslında bahsettiğim saatler 11:00 sıralarıydı. Yani 190 km gibi harita üzerinde kısa gibi gözüken bir mesafe için geç sayılmazdı. Ancak Kosta Rika yollarındaysanız trafik yavaş ilerleyebiliyor ve eğer Arenal’de o gün de aktivite yapmak isterseniz ya da Sarapiqui gibi daha bakir olan rezerv alanlarında daha fazla vakit geçirmek istiyorsanız saat 11:00-11:30 gibi yola düşmek geç sayılır. Gerçi Tortuguero’da kaldığımız otelin bahçesini sabah gezmekte ayrı bir zevkti. Benim gezgin olarak son tavsiyem, imkan varsa erkenden yollarda olmak iyidir.

Sarapiqui’de Tirimbina Rainforest Lodge adlı tesise saat 14:30 gibi varabildik. Aslında burası Sarapiqui Nehri kıyısında ekoturizm ve eğitim programlarında uzmanlaşmış bir pansiyon. Biz burada sadece yemek yedik ve kakao transplantasyonu hakkında bilgi aldık. Doğrusu burada Sarapiqui Nehrinin zenginleştirdiği rezerv alanında kısada olsa yürüyüş yapmak isterdim. Daha tesise girer girmez otel görevlileri bize bir ağacın en tepesinde tembel hayvanın varlığını işaret ettiler. Adı üstünde tembel hayvan! Namussuz! Bu da bize ancak poposunu gösterdi. Etraf tukan dolu.

Tirimbina’da Kakao tanıtımı çok ilginçti. Bir kere işini çok seven bir görevliye denk geldik ve müthiş bir performans sergiledi. Kakao meyvesini yukarıdaki gibi düşünür müydünüz? Ben pek düşünemezdim doğrusu. Tanıtımı kakao ağaçları altında, tribün gibi düzenlenmiş bir alanda yaptılar.

Bugün hepimizin çikolatanın ana maddesi olarak bildiği kakao (Theobroma cacao), Orta Amerika bölgesine yayılmadan yaklaşık 7500 yıl önce Peru Amazonlarının kuzey bölgesinde evcilleştirilmeye başlanmış. Yani ağacın kökeni Amazon Bölgesi. Kakao kelimesi Maya dilinde “ka ka wa” dan geliyormuş. Bu kelime, “erkek”, “kadın” ve “ruh” anlamına gelen kelimelerin birleşimini ifade ediyor. Kadın ve erkeğin hayat ve ruhu yaratmak için birleşmesini ifade ettiği düşünülüyor. Bu yaratılışla kakao, kutsal olma ile bağlantılı bir içecek. “Theobroma” kelimesi de anlam olarak “tanrıların içeceği” anlamına geliyor. Kakao Orta Amerika’ya Mayalar tarafından getirilmiş. Mokaya, Olmeks, Mayalar ve Aztekler, kakaoyu kutsal ve ruhani bir içecek olarak benimsenmiş ve törenlerinde kullanılmışlar. Kakao o zamanlar da kıymetli ve ancak ruhanilerin, soyluların ve kralların erişebileceği bir içecekmiş. Kakao çekirdekleri para gibi bir değişim aracı olarak da kullanılmış.

KAKAO MEYVESİNİN ÇEKİRDEKLERİ

Kakao çekirdekleri ile yapılan içeceğin tadı aslında acı. Mayalar bu acının içine bir de acı biber katarak içeceği daha da acılaştırmışlar. Avrupalıların kakao ile tanışmaları ilk olarak Hernan Cortez aracılığı ile olmuş. Yalnız İspanyollar bu acı kakaodan hiç hoşlanmamışlar ve kakao tozunu, tarçın, süt ile (bazen de bal ve vanilya ile) karıştırmışlar, yani tatlandırmışlar. Bu hali ile daha çok zevk veren kakao çok beğenilmiş ve Avrupa’ya bu hali ile ulaşmış.

KAKAO ÇEKİRDEKLERİNİN KAPALI TAHTA KUTULARDA FERMENTE EDİLMESİ

Kakao ağacı 25 yıla yakın meyve verebiliyormuş. Tanıtım yapan rehberin anlatımı ile küçük bir kavuna benzeyen meyve kırılarak içindeki bademe benzeyen çekirdekler çıkartılıyor. Bu çekirdeklerin çevresinde jelatinimsi ve tatlı bir kısım var. Bunlarla birlikte kapalı ve ışık görmeyen bir ortamda çekirdekler 1 hafta fermantasyona bırakılıyor. Sonrada bu çekirdekler kurumaya bırakılıyor ve saklanıyorlar.

Kurutulmuş kakao çekirdekleri içecek olarak hazırlanacağı zaman önce sağanda dövülerek ufak parçalar haline getiriliyor. Daha sonra ise Kosta Rika müzelerinde gördüğümüz taş aletler üzerinde öğütülerek un haline getiriliyor. Buna tarçın ve istenirse diğer baharatlar katılıp sütle, romla karıştırılıp içilecek hale getiriliyor.

Çok eğlenceli ve eğlendirirken de bilgilendirici bir tanıtım oldu. Son fotoğraflarımızı çekindik. Satış mağazasından kakao tozu ya da çekirdekleri almak isteyenler alışverişlerini yaptılar ve bu yerden ayrıldık. Bize tanıtım yapılan alandan aşağı doğru giden yol, nehir üzerindeki asma köprüye götürüyormuş. Daha önce dediğim gibi burası günün tek aktivitesiydi. Keşke bu tanıtım yanında aşağıya, asma köprüye doğru yürüyebilseydik.

Ertesi gün Arenal Ulusal Parkında asma köprü ve orman içi yürüyüşlerini hakkıyla yaptık. Ama unutmayalım Sarapiqui deki rezerv alanı da daha az kalabalık ve çevre hayvanı da bol diye yazıyor okuduğum kaynaklar. Vakti olan burada bu fırsatı kaçırmasın derim.

Bu aktivitemiz sonrasında La Fortuna‘daki Mountain Paradise Hotele varmamız saat 18:30’u bulmuştu. Bu kaldığımız otel, tüm gezi boyunca kaldığımız en güzel oteldi. Muhteşem bir bahçesi, bahçesinde bolca renkli kuşu vardı. Erkenden buraya gelip, otelde otel bahçesinde, küçük de olsa termal havuzunda vakit geçirmek de isteyebilirsiniz. Otel odaları çok güzeldi. Bu kadar ülke gezdikten sonra bu otelin banyosu kadar güzel ve ilginç banyo görmediğimi de söyleyeyim.

Yarına Arenal Ulusal Parkı gezisi ve Arenal Volkanı gezileri var. Çok güzel bir gün olacak. Asma köprüler, orman içi yürüyüşler ve akşama da termal kaplıca..

Gezekalın

07.04.2023

Ortaya Karışık Orta Amerika: Tortuguero (Aktiviteler)-Kosta Rika

Google haritalara “Tortuguero Ulusal Parkı” yazarsanız, karşınıza yemyeşil ve dümdüz bir görüntü çıkar. Görüntüyü büyütmeye alırsanız kılcal damar gibi çizgi şeklinde nehirleri görürsünüz. Tortuguero geniş tropik yağmur ormanları ile kaplı bir alan. Ana kanallar yanında birer kılcal damar gibi her yere uzanan su kanalları mevcut.

Tortuguero sahillerinde hep dalgalı olan ve nehir suyu karıştığından rengi yeşile çalan Karayip Denizi, insanı içinde yüzmeye pek de davet eder cinsten değil. Ama buranın siyah kumlu sahilleri yine de turisti çekebiliyor. Tortuguero adını aldığı kaplumbağaları ile ünlenmiş bir park. Tortuguero plajı, nesli tükenmekte olan yeşil kaplumbağanın Batı Yarımküre’deki en önemli yumurtlama alanı. Yeşil deniz kaplumbağaları Temmuz-Ekim ayları arasında bu sahillere yumurtalarını bırakmak için geliyorlar.

Miskito Yerli Halkı (Nikaragua), Afrika kökenliler, İspanyol kökenliler ve melezler yörenin yerli halkını oluşturuyor. Bu yerli halk uzun yıllar ormandaki ağaçları kesip, onları kanallar boyunca limanlara taşımışlar ve gelir elde etmişler. Deniz kaplumbağasının bu yöredeki hikayesi ise biraz dramatik. Yeşil kaplumbağanın eti ve yumurtası ezelden beridir yörenin yerli halkı ve Kolomb sonrası ise dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan insanlar için besin kaynağı olmuş. Yakalaması ya da yumurtasını elde etmesi kolay olan kaplumbağaları besin kaynağı olarak kullanmışlar. Öyle ki yeşil deniz kaplumbağalarının soyları tükenecek düzeylere gelmiş. Sonuçta yöre yerlileri çevrelerini, ekosistemlerini tüketmişler.

1955 yılında bir bilim adamı Dr Archie Carr deniz kaplumbağalarının kötü durumu hakkında Kosta Rika yetkililerini ve dünya bilimsel çevrelerini uyarıcı çalışmaları başlatmış ve Karayip Koruma Kurumu diye bir kurumu faaliyete geçirmiş. Yöre halkının kaplumbağalarla ilgili alışkanlıklarını değiştirmeye çalışmış. Yasaklamaktan ziyade ekibi ile birlikte onları sürdürülebilir bir çevre yaratma ve korumanın daha karlı bir eylem olduğuna ikna etme yönünde çalışmalar yapmış. Onlara kaplumbağanın etini yemektense, onların yumurtlamalarını izlemenin, çoğalmalarını sağlamanın ve onları korumanın daha karlı olacağını gösteren bilgilendirmeler yapmış. Onlara bulduğu kaynaklarla bu konuda iş vermiş ve yerlileri yumurtaları sahillerde koruyan bekçiler haline getirmiş. Bir yandan da devrin Kosta Rika hükumetini Tortuguero Parkını, Ulusal Park olarak ilan etmeye ve koruma altına almaya ikna etmiş. Bu önlemlerle yeşil kaplumbağa sayısı artmış. Bölgeye onları izlemek için turistler gelir olmuş. Tortuguero hacimce genişlemeden, ekonomik ve sosyal yaşam olarak gelişmiş. Yöre halkı bir zamanlar yedikleri kaplumbağalardan, kesilmesine son verilen ormanlarda canlanan ekosistemden para kazanır olmuşlar. Bir bilim insanı, Dr Archie Carr, sadece kaplumbağaları değil ama tüm yöreyi değiştirmeyi başarmış.

Onun adına bir Dr. Archie Carr Yaban Hayatı Sığınağı kurulmuş. Bizim Tortuguero’da ilk gezimiz bu sığınağa oldu. Otelden tekne ile doğrudan buraya gittik.

Sığınakta genç ve gönüllü bir bilim insanı Tortuguero deniz kaplumbağaları hakkında bilgi verdi. Bu sahillere yeşil başlı, deri sırtlı, şahin gagalı ve caretta türü olmak üzere 4 farklı kaplumbağa yumurtlamaya gelirmiş. Bu genç bize yaptıkları işleri kısaca anlattı. Sığınak öyle ahım şahım bir şey değil ama hala devam eden çalışmaları başlatan Dr Archie Carr’ın anısı için bile gidip gezebilir ve satılan hediyeliklerden alarak yapılan çalışmalara katkı sunabilirsiniz.

Daha sonra Tortuguero Köyüne doğru karadan yürüyüş yaptık. Burada Tortuguero ve San Francisco adında iki tane köy var. Bu köylerde küçük topluluklar halinde yerliler geleneklerini koruyarak yaşamlarına devam ediyorlar.

Biz bu köylerden Tortuguero Köyünü gezerek yerli topluluklarla temas edip, Karayip kültürüyle tanışmanın keyfini sürdük.

Yaklaşık 2000 kişinin yaşadığı, ana caddesinin uzunluğunun sadece 400 metre ve tek aracın bisiklet olduğu bir köy burası. Bazı restoranlar, hediyelik eşya dükkanları, pansiyonlar, park, kilise ve küçük oteller var. Var olanın üstüne tek bir çivi çakılmasına izin yok bu köyde.

Çok şirin ve keyifli bir köy gezisi oldu. Bu köyde “pura vida” felsefesi ile yaşayan yerlileri gözlemlemek, sahile bakan restoran, bar ya da kafelerden bir tanesine oturup, rom katkılı taze sıkılmış tropikal meyve suyu yudumlamak büyük keyif.

Biz El Patio de Tortuguero adlı bir mekanı çok sevdik. Tavsiye ederim. Yalnız size tavsiyem asla hemen bir mekana girmeyin. Önce kısacık olan köyün sokaklarını adımlayın, gördüğüm en ilginç çöp kutularının farkına varın. Bir köşede, bir çatıda ya da bir ağaçta size bakıyor olabilecek bir renkli kuş arayın. Mutlaka bulacaksınız.

Tortuguero Ulusal Parkı içinde en önemli aktivite kanallar arasında tekne gezisi yapmak. Bu aktivite, bir yerden diğerine her gidiş ve geliş için tekne kullanıldığından, aslında her zaman yapılıyor. Ama sabah kahvaltı öncesinde erkenden yapılan tekne gezisi asıl gezi kabul ediliyor.

Çünkü sabah 11:00 ile öğle sonrası saatlerinde otellere gelen ve gidenlerin tekne trafiği yüzünden bu kanallar bayağı kalabalık oluyor. Sabah ortalık sakinken ağaçlarda daha fazla kuş ve maymun görme şansına sahipsiniz.

Bunun için saat 05:30 gibi tekne gezisi için hazır hale geldik. Uyanma hikayelerimiz ise çok ilginç. Kaldığımız otelde uyandığımız ilk sabah çok erken saatlerde odalarımızın çatılarından gelen korkunç bir gürültü ile yataklardan fırladık. İlk gün korktuk ama sonraki günlerde pek umursamadık. Ağaç tepelerinde olan Gürleyen Maymunlar (Roaring Monkey) Hindistan cevizlerini kopartıp yukarıdan aşağıya doğru bırakıyorlar. Çatılara denk gelen Hindistan cevizi bomba patlamış gibi bir sese neden oluyor ve uyanıyorsunuz. Bir nevi çalar saat gibi sabahları bu sesle uyandık. Kim bilir? Belki de maymunların, maymunluk yapmaları bize denk gelmiştir.

Sabah tekne turunda gerçekten çok fazla sayıda kuş gördük. Tukan, Anhinga, İbis ve balıkçıllar gördüğümüz kuşlar oldu. Memelilerden ise boyundan büyük ve korkunç bir ses çıkartan gürleyen maymunlar ve sevimli yüzleri ile örümcek maymunları en fazla rastladığımız türler oldu. Meşhur tembel hayvanı (Sloth) ise Tortuguero Ulusal Parkında sadece San Francisco Köyü’nde, bir ağacın en tepesinde, o da poposundan görebildik. Tekne sürücüsü “tembel hayvan” diye bağırıp, işaret etmese ne olduğunu anlamazdık bile.

Bir de geceleri uzun süredir görmediğim ateş böceklerini gördüm. Çok iri ve bildiğimden daha fazla ışık saçıyor gibiydiler.

Orman içi yürüyüşle gözümüzün önünde olan ama dikkatli olmadıktan ve özellikle aramadıktan sonra görmeyeceğimiz canlıları görür olduk. Kosta Rika’nın minicik ama zehirli kurbağaları burada en çok gördüklerimizden. Bir zamanlar yerliler oklarının uçlarını bu kurbağaların derilerine batırıp, okun ucunu zehirli hale getirirlermiş. Boyları 2-5 cm arasındaki bu minicik kurbağaların insanı da kolaylıkla felç edebilen kuvvetli bir zehri var.

Benim size tavsiye edeceğim bir başka aktivite ise Cerro Tortuguero yürüyüşü olacaktır. Buraya gruptan ayrı ve ekstra gezi isteyenler olarak gittik. Burası eski sönmüş bir volkan krateri. 1,8 milyar yıl önce oluşmuş, faaliyet göstermiş ve sonrasında sönmüş. Şimdiki hali bir tepe. Buraya tekne ile ulaşıyorsunuz.

Burası sabah saat 08:00’den akşam 16:00 ya kadar açık. Teknenin sizi bıraktığı yerden bir platform üstünde yürüyerek parkın gişesine geliyorsunuz. İçeriye giriş 2 USD kadar. Sonra yine gittikçe yükselen platform üzerinde yürüyerek merdivenlere geliyorsunuz. 450 basamak çıkınca bir seyir terasına ulaşıyorsunuz. Sonra da ayaklarınızın atında uzanan Tortuguero Ulusal Parkının ve Karayiplerin keyfini çıkartıyorsunuz. Yol boyu rastladığınız canlılar da işin bonus kısmı.

Eğer bilseydim ve vaktim de olsaydı, buraya sabahın köründe gelir ve keyfini çıkarta çıkarta gezer, etrafta keşif yapardım. Burada daha fazla vahşi yaşama şahit olacağıma eminim.

Bu yazıyı hazırlarken toprak bir yolu takip ederek San Francisco Köyüne gidilebileceğimizi de öğrendim. Vakitlice gidilip bu yürüyüş de yapılabilirmiş. Yalnız tekne saatlerini iyice öğrenmeniz ve ona göre zamanı ayarlamanız gerekiyor. Yoksa ormanda kalıverirsiniz.

Tortuguero Ulusal Parkı’nı iyi bilgilendirmiş ve yönlendirilmiş halkın akıllı seçim yapabileceğinin, bilimsel verilerin ve doğruların ışığında kalarak doğanın ve ekosistemin korunabileceğinin, kendisine saygı duyulan ve korunan doğanın da mutlaka insanoğluna pozitif yönde geri dönüşünün olacağının en güzel örneği olarak görüyorum. Tortuguero Ulusal Parkı iyi incelenmeli ve mutlaka insanlığın önüne örnek olarak sunulmalı. Tabii ki bunun için iyi niyetli yöneticiler, doğruları söylemekten çekinmeyen bilim insanları ve akıl kapısı doğrulara açık halk olması gerekiyor.

MUSTAFA KULA FOTOĞRAFIDIR

Doğa ile uğraşmanın, onunla zıtlaşmanın kötü sonuçlarını yeterince yaşamıyor muyuz?

Gezekalın…

Dr Ümit Kuru

06.04.2023

Ortaya Karışık Orta Amerika: Tortuguero-Kosta Rika

Sabah kahvaltı sonrasında San Jose’yi terk ederek, Karayipler kıyısında bulunan Tortuguero Ulusal Parkına doğru yollara düştük. Kosta Rika’da 28 tane ulusal statü içine alınmış rezerv alanı ve park var. Tortuguero Ulusal Parkı, belki Kosta Rika Ulusal Parkları içinde en önemli olanı değil. Yazılarda “Kosta Rika’da bir tek ulusal park gezme şansınız olsaydı Manuel Antonio Ulusal Parkı‘nı veya Monteverde Bulut Ormanını seçin” diye yazıyor. Manuel Antonio Ulusal Parkı Kosta Rika’daki en küçük milli parklardan biri olmasına rağmen yağmur ormanları dışında, beyaz kumlu plajları, berrak mavi suları ile turistlerin ilk tercih ettiği ulusal park durumundaymış. Monterverde Ulusal Parkı ise bulut ormanları ile harika bir yer gibi duruyor ve tam (bana göre) kuş cenneti. Bana fikrimi sorarsanız Tortuguero’yu ihmal etmez ve yukarıdakilerden en az birisini (mümkünse ikisini de) daha gezebilmeyi isterdim! Keşke Kosta Rika gezi programı 2 gün daha fazla olsaydı da en azından bunlardan birini daha gezebilseydik.

Kendi programınızı yaparsanız Panama’da Bocas del Toro Adaları‘nda deniz keyfi sonrasında karayolu ile sınırdan Kosta Rika’ya geçip Limon tarafında konakladıktan sonra (buralarda şnorkel ile dalış için çok güzel yerler var) Tortuguero’da 2 gece geçirmenizi tavsiye ederim. Buradan Arenal Ulusal Parkı Monteverde Bulut Ormanı ve Manuel Antonio Ulusal Parkı programı yapabilirsiniz. Tabii ki buralarda konaklamalar yapmak şartı ile.

Kosta Rika’nın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içinde bulunan 1 adet arkeolojik alanı varken (Diquís’in taş kürelerinin bulunduğu Kolomb Öncesi Şeflik Yerleşim Yerleri), Guanacaste Koruma Alanı, Cocos Adası Ulusal Parkı ve Talamanca-La Almistad Ulusal Parkları olmak üzere 3 adet UNESCO Doğa Mirası Listesi içinde olan ulusal parkı var. Kosta Rika, ormanlarını korumanın ödülünü 3 parkını birden listeye sokarak almış.

San Jose’de konakladığımız otelden Tortuguero’da kalacağımız lodge için tekneye bineceğimiz La Pavona Limanına kadar toplam 120 km’lik bir yolumuz var. Allah’tan ki Kosta Rika’da yollar manzara bakımından çok güzeller ve illa ki bir ulusal park içinden, yani yeşillikler içinden, geçmeniz gerekiyor.

Çoğu yerde mevsimler ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış olarak yaşanırken, Kosta Rika’da mevsim iki döngüde çalışıyor: Kuru ve yağmurlu mevsimler. Yağmur mevsimi açık hava aktivitelerini engelleyebileceğinden, Kosta Rika’yı ziyaret etmek için en iyi zaman Kasım ile Mayıs başı arasındaki kurak aylar. Seyahatinizi planlarken Kosta Rika’nın mevsimlerini hesaba katmak çok önemli. Buraların yağmurları alışık olduğumuz gibi “kısa ve az süren” yağmurlardan olmuyor. Şiddetli fırtınalar yaşanabiliyor, en kötü ihtimalle yolların kapanmasına ve sele neden olabiliyor. Kosta Rika’yı ziyaret etmek için en ideal zaman, Nisan sonu veya Mayıs başı gibi. Bu da Kosta Rika’da bir turist için en pahalı zaman demek.

Puerto La Pavona‘ya vardığımızda ortalık turist doluydu. İsterseniz bireysel, isterseniz gruplar halinde buradan kalacağınız yere sizleri teknelerle naklediyorlar. Buradan bizim kalacağımız otele kadar 1,5-2 saate yakın tekne yolculuğu yapmamız gerekti. Bavullarımız ayrı, bizler ikişerli sıralarda oturmak üzere ayrı ayrı teknelere bindik. Suerte Nehri boyunca, sığ sular için uygun olan uzun motorlu ama altı düz teknelerle seyahat ettik.

Tekneleri büyük bir ustalıkla kullanan yerli tekne sürücülerimiz bizleri bir taraftan da çevrede bulunan timsah, iguana, maymunlar ve balıkçıllar için uyarıyorlar, bazen de durup onları fotoğraflamamıza izin veriyorlar.

Suerte Nehri’nin zaman zaman çok keskinleşen kıvrımlarında ve zaman zaman da mevsim gereği çok sığlaşan sularında bir süre seyahat ettik. Sonra Suerte Nehrinin Tortuguero Nehri’ne kavuştuğu yere ulaştık.

Bu noktadan sonra ise lagünlerde seyahat başlıyor. Tortuguero Ulusal Parkı, zamanında volkanik patlamalarla oluşmuş olan küçük adacıklar arasının, nehirlerin getirdiği alüvyonlarla dolması sonrasında oluşmuş. Buraları tam doğa harikası yerler. Bu 1,5 saatlik tekne seyahatini sadece otellere ulaşmak için seyahat olarak görmezseniz, sağda solda ağaç tepelerinde, kıyılarda sizi gözleyen Tortuguero canlılarını fark etmeye çalışırsanız vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.

Tortuguero Ulusal Parkında aktiviteler genellikle konakladığınız her yerde aynı. Tüm aktiviteler tur bedeli içerisinde oluyor. İlk gün otelinize yerleşiyorsunuz. Aynı gün öğleden sonrası için kanal turu, kaplumbağa araştırma merkezi ve Tortuguero Köyü turu yapılıp otele dönüyorsunuz. Ertesi gün sabahtan yine kanal turu var, öğle sonrasında karadan orman içi yürüyüş yapılıyor. Tabii ki eğer oteliniz Karayipler kıyısında ise denize girme şansınız da var. Kaplumbağa yumurtlama mevsiminde iseniz (Mayıs-Temmuz) bu aktivitelere kaplumbağa yumurtlamasını veya yumurtadan çıkan bebek kaplumbağaları gözlemeyi de ekleyebilirsiniz.

Ben Tortuguero gezisini birkaç bölümde yazacağım. Çünkü o kadar güzel fotoğraflar var ki bunlardan ne kadar çoğunu sizlerle paylaşırsam o kadar iyi olacağını düşünüyorum.

Tekne gezimiz sonrasında konaklama yapacağımız yere vardık. Otel personeli bizleri taze meyve suları ile karşıladılar. Hemen odalara yerleşip öğle yemeğimizi yemek için restoran bölümüne geçtik. Kosta Rika’da bu tip yerlerde yemekler çok sabit; Kahvaltı dahil mutlaka pilav ve siyah fasulye menüde oluyor. Gerisi tavuk, balık ya da et menüsünden birisi şeklinde. Bir süre sonra bıkkınlık gelse de öyle güzel ortamlarda kaldık ki yemek için vakit harcamak bile bazen anlamsız geldi.

Kaldığımız lodge odaları da temel şartlara sahip, doğa ile uyumlu şekilde yapılmış. Ama ortam size tam olarak “cennettesiniz” diyor. Ağaçlarda tukanlar dahil çoğunu ilk defa gördüğüm çok sayıda kuş var. Kükreyen maymunlar (Roaring Monkey) ağaç dallarının taze yapraklarını yemenin peşindeler.

Öğle sonrası aktivitesine kadar dinlenme süremizi otel bahçesini gezmek ve Karayip sahillerinde hanımın fotoğrafını çekmekle geçirdim. Hayatımız hep böyle olsa keşke!

Devamı yarına

Gezekalın..

Dr Ümit Kuru

05.04.2023

Ortaya Karışık Orta Amerika: Pura Vida Kosta Rika (2)

Kaldi adlı Etiyopyalı bir çoban, otlattığı keçilerinin kahve meyveleri yedikten sonra dans ettiklerini fark etmiş. Kahve bitkisinin meyvelerini deneyince kendisi de mutluluk duygusu içinde olmuş. Keçileriyle birlikte manastıra geri döndüğünde bu olaydan baş keşişe bahsetmiş. Baş keşiş, meyveleri Şeytan’ın işi olarak niteleyip onları ateşe atmış. Ancak çok geçmeden taze kavrulmuş kahve kokusu manastırın koridorlarını doldurmuş ve tüm keşişler bundan hoşlanmışlar. Kilisede bu zevk veren içeceğin şeytan işi olduğu fikri hakim olmuş. Ancak bir yandan da zevk veren bu içecekten insanları alıkoymak zormuş. Konu Vatikan’a kadar ulaşmış. Papa 8. Clement bu içeceği bir de kendisi denemeye karar vermiş. Kahveden büyük keyif alan Papa bu içeceğin “sadece kafirlere bırakılamayacak kadar zevkli” olduğuna kanaat getirince 1600 yılında bu içeceği vaftiz etmiş ve şeytani olmaktan çıkartmış. Kahvenin efsanevi öyküsü böyle. Doğru mudur? Bilemem! “Hikayeyi nereden duydun?” derseniz, gezisini yaptığımız Doka Kahve Plantasyon Çiftliğinin duvarlarında bu şekilde anlatılıyordu.

Hatta hikayenin devamı da var! Kahvenin Avrupa’dan Amerika Kıtasına gelişi ise daha da ilginç. Amsterdam Şehri Başkanı bir kahve fidesini 1713 yılında Fransa Kralı 14. Louis’ye hediye etmiş. O da bu fideyi Kraliyet Botanik Bahçesine ektirmiş. 1723 yılında Kralla birlikte botanik bahçesi gezilirken gezenler arasında bulunan Gabriel Mathieu de Clieu adlı Fransız deniz subayı artık gelişmiş bir ağaç olan kahve bitkisinden bir dalı kraldan istemiş. Kralın yanıtı “kesinlikle hayır” olmuş. Bu subay bir şekilde kahve bitkisinden bir dalı gizlice kopartıp onu beraberinde Karayiplere kadar getirmiş ve burada ekmiş. 20 yıl sonra bu fide gelişmiş ve meyvelerini vermiş. 50 yıl içinde de iklimini, toprağını seven kahve bitkisi tüm Güney ve Orta Amerika’da yetişir olmuş.

Kosta Rika’nın en önemli gelir kaynaklarından olan kahve yetiştiriciliğinin bölgeye geliş tarihi 1808. Toprak reformları ve ürün teşvikleri ile 1820’li yıllarda kahve çekirdeği en önemli ürün olmuş. Kosta Rika günümüzde de dünyanın en güçlü kahve çekirdeği üreticilerinden birisi. Kosta Rika’nın saf ve temiz havası, volkanik minerallerle güçlü toprağı, kahve yetiştirmek için harika bir atmosfer yaratıyor. Küçük bir ülke olan Kosta Rika, şu anda 60 kiloluk kahve çuvallarından yılda 1.490.000 üreterek dünya kahve üretiminin %1’inden azını sağlıyor. Dünyanın en büyük ve birinci sıradaki kahve üreticisi 44.000.000 çuvalla Brezilya. Kosta Rika ise dünya kahve piyasasında 15. sırada.

Kahve en iyi tropikal bölgelerde ve deniz seviyesinden 1200 metre yükseklerde yetişen bir bitki. Çeşitli türleri var ama en çok bilineni Arabica ve Robusta türü. Kahve, beyaz ve kokulu çiçeklerle sahip, kirazı andıran kırmızı meyvesinin içinde iki çekirdek bulunan, dikildikten yaklaşık 3 yıl sonra meyve vermeye başlayan ve 30-40 yıl boyunca aralıksız meyve veren bir ağaç türü. Doğal haline bırakıldığında 8-10 metreye kadar uzayan ağaç, meyvelerin kolay toplanabilmesi için sürekli budanarak 4-5 metre uzunluğunda bir çalı boyutunda tutuluyor.

Bizim tur programında Vargas Ruiz ailesine ait olan Doka kahve Plantasyon Çiftliği gezisi vardı. Burası 70 yıllık olan bir işletme ve hala klasik yöntemlerle kahve işletmeciliği yapılıyor. Kahvenin fide halinden yetiştirilmesine ve çiçek-meyve verir hale gelmesine ve sepetlerle toplanması kadar ki hali bir yerel rehber eşliğinde sahada anlatıldı. Sonra toplanmış olan kahve çekirdeğinin ayrılması, yıkanması ve fermantasyon işlemi yapılması için kullanılan bölümleri gezdik.

Kahve meyvesi büyüklüğü, şekli ve rengindeki benzerlikler nedeniyle “kahve kirazı” olarak da adlandırılıyor. Bu meyveleri toplamak çok zahmetli. İşçiler genellikle Nikaragua’dan mevsimlik işçiler oluyormuş. Bir sepet kahve meyvesi toplamanın karşılığı 1,5 Amerikan Doları. Kahve kirazı içinde ince iki çekirdek bulunuyor. Çekirdeklerin birbirine bakan tarafı düz, dış tarafı yuvarlak. Tanenin düz yüzeyinde, içi sert bir besi dokusu ile dolu olan, derin bir çizgi yer alıyor. Besi dokusunun dış tabakası ince bir zarla kaplı. Bu zar kısmı tatlı. Zarın dışında ise daha sert bir kabuk var. Eğer kahve çekirdeği daha sonra tohum olarak kullanılacaksa çekirdek kabuktan ayrılmıyormuş.

Bazı kahve ağaçlarının meyvesinden iki yerine bir tane çekirdek çıkıyormuş. Tek çekirdekli kahve türüne peaberry deniyor. Tek olarak çıkan çekirdekler, diğerlerinden ayrılarak üretim sürecinden geçiriliyor. Genellikle fiyatları da normal kahveye göre çok daha pahalı oluyormuş.

Kahve çekirdekleri yıkandıktan sonra su içerisinde fermente olmaya bırakılıyor. Böylece kahve çekirdeğinin üstünde bulunan musilaj kısmı bakterilerle işleme girmiş oluyor ve bu da kahveye benzersiz tadını veriyor.

Sonrası kurutma işlemi. Tüm bu işlemleri sahada tek tek anlattılar ve arkasından da kahve satış bölümüne yönlendirildik. Kahvelerimizi aldık. Öğle yemeğini de bu çiftlikte yedik. Çiftlik içinde yürüyüş yapabileceğiniz alanlar ile pek de beklediğim kadar zengin olmayan bir kelebek çiftliği bölümleri de var.

Kahve plantasyonu gezimiz sonrasında Ulusal Müzeyi gezmek için San Jose’ye geri döndük. Kosta Rika Ulusal Müzesi (Museo Nacional de Costa Rica), binanın duvarlarında kurşun deliklerinin hala görülebildiği eski bir kale olan Bellavista Askeri Kışlası‘nda yer alıyor. Daha önceki bölümde size buranın öyküsünü anlatmıştım. Bu nedenle bu müzeyi gezerken yaşayan bir iç savaş tarihi parçasını gezdiğinizi de düşünmelisiniz.

Müze, Kosta Rika doğa tarihini, antropolojiyi, arkeolojiyi ve tarihi vurgulayan sergi alanlarına sahip. İyi düzenlenmiş bir müze. Kosta Rika tarihi, Kolomb öncesi zamanlardan günümüze bir zaman çizelgesinde sergilenen arkeolojik eserlerle anlatılıyor. Müzede en çok ilgimi çeken bahçede bulunan taştan kocaman bir küre olmuştu. Orada iken ne olduğunu anlamadım, belki de anlattılar ben kaçırdım.

Yazıyı hazırlarken öğrendim ki bunlar Diquis Taş Küreleri (Stone Spheres) olarak adlandırılıyor. Kürelerin çapları birkaç santimetreden 2 metreye kadar değişebiliyormuş. Ağırlıkları 15 tona kadar çıkıyormuş. 800-1500 yılları arasında ve Kosta Rika’nın güneyinde Isla Del Cano Adasında ve Diquis Deltasının kayıp bir uygarlığına ait olarak düşünülüyorlar. Bunlar yaklaşık 300 adet mükemmel bir şekilde yontulmuş, güneş sistemi yıldızlarını gösterdiği düşünülen gizemli küreler. Bu küreleri Kosta Rika’da sıkça gördük.

Ulusal Müzede özellikle Kolomb Öncesi sergilenen eserler çok güzeldi. Kosta Rika’da yapılan arkeolojik kazılarda 7000-10000 yıl öncesine giden buluntular var. Kolomb Sonrası döneme ait eserler arasında işkence tahtasını müzede görmek üzücü olsa da Kosta Rika’nın bir gerçeği.

San Jose’de son ziyaret ettiğimiz müze Kolomb Öncesi Altın Müzesi oldu. Bu müze Kosta Rika Merkez Bankasına bağlı olan ve Plaza de la Cultura‘nın altındaki bir yeraltı binasında yer alıyor. Müzede seramik parçalar yanında 1586 adet altın obje sergileniyor.

Altın objelerin yapımı milat öncesi 300-400 yıllarından milat sonrası 1500’lü yıllara kadar uzanıyor. İspanyolların elinden kurtulan ve bu nedenle de eritilmemiş sanat eserleri bunlar. 1503 ile 1660 yılları arasında Amerika’dan İspanya’ya 185.000 kilo altın ve 17 milyon kilo gümüşün kaçırıldığı tahmin ediliyor.

Müzede bulunan altın objelere Kosta Rika yerli kültüründe yaşama ve kutsala dair ne varsa işlenmiş. Kutsal kabul edilen kurbağa, yarasa, timsah, kartal gibi hayvanlar, şaman, Tanrı Sibu, şaman, müzik çalanlar, kolye, bilezik ve küpe gibi süs takıları müzede sergileniyor.

Bunun dışında müzede camlar arkasında bire bir insan boyutlarında balmumundan heykellerde sergileniyor. Kosta Rika yerli halkı günlük halleri içinde ama boyunlarında, pazılarında altın süsleri ile sergileniyorlar.

Müzede Kolomb öncesi dönemin dini inançları, bu insanların kozmovizyonları Kosta Rika’nın Bribri yerli halkı üzerinden görsellerde çok güzel anlatılıyor. Bu konuyu yazıya hazırlarken BriBri yerli halkından birisinin verdiği röportajı okudum ve düşüncelerine bayıldım. “Doğa bizi ayakta tutar. Doğa evimiz, kültürümüz, benlik duygumuz ve besin kaynağımızdır. Bribri insanlarının doğa ile olan ilişkisi budur. Biz Bribri Halkı, doğaya sahip çıkmak için önce onu gözlemliyoruz. Sonra, bize verildiği gibi saygı duyuyor ve koruyoruz. Çünkü doğa ancak o zaman bize ihtiyacımız olan her şeyi verecek. Doğadan geldik ve doğaya döneceğiz. Tarihimizin başlangıcından beri bu böyledir. Daha sonra Bribri olmayan toplumlar kendi yasalarını ve yaşam biçimlerini icat ettiler ve biz de her zaman kim olduğumuz, nereden geldiğimiz ve ne için geldiğimiz gerçeğinden yola çıkarak buna uyum sağlıyoruz.” Kosta Rika halkının doğaya olan saygısı asla lafta kalan bir düşünce değil. Altın arama faaliyetlerine tüm ülke topraklarında son vermeleri, ormansızlaştırma yüzdesinin sıfıra yakın olması, hayvanat bahçelerine hayvanları kapatmamaları bu düşüncenin vücut bulmuş hali.

Kosta Rika yerlilerine göre Tanrı Sibú evreni yarattı. Yerli halkın sazdan yapılma evleri inançları gereği 4 katmanlı olmak zorunda. Bu evler konik tarzında toprağın üstünde 4 katmanlı olarak yapılıyor. Toprağın altında da izdüşümü olarak 4 katman olduğu kabul ediliyor. Zemin kat topraktır ve yer altı ve yer üstü için de ortaktır. Yerin altında ikinci seviyede bitki ve hayvanların ruhları ve nehirlerin sahipleri yaşar. Sibú’nun yardımcılarının yaşadığı yer burası kabul ediliyor. Evrenin üçüncü seviyesinde, hastalığa ve ıstıraba neden olan ve periyodik olarak yeryüzüne acı vermek için inen ruhlar yaşar. Konik evin yer üstünde en son ve en yüksek katı, yardımcısı akbabalar kralıyla birlikte Sibú’nun yaşadığı yerdir. Yani katmanın en üstü göğü temsil eder ve orada Tanrı Sibu oturur. Toprağın altında aynı seviyede en habis ruhlar yaşar. Bir gardiyanın mahkumları hapishanede tutması gibi, Sibú’nun da onları orada kapalı tuttuğuna inanılır.

Altın Müzesinin bulunduğu alanda Kosta Rika Ulusal Tiyatrosu da bulunuyor. Tiyatro 1897 yılından beri faal durumda. Biz tiyatronun içine giremedik. Ancak dışarıdan görebildik. Daha sonrası San Jose sokaklarında başı boş yürüyüş.

Yarına esas Kosta Rika gezimiz başlıyor. Orman ve volkanlar….

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

04.04.2023